Search

Amaç: Bu çalışmanın amacı nörobiyoloji çalışmalarında sıkça kullanılmakta olan HT22 fare hipokampal hücre hattının nöronal farklılaşma modeli olarak kullanılabilirliğinin anlaşılması için standart bir farklandırma besiyerine farklı sürelerde verdiği apoptotik cevabın sınanmasıdır. Gereç ve Yöntemler: HT22 hücrelerinin ekilmesi ve farklandırma dışında kültüre edilmesi için HG-DMEM farklandırma için ise B27+ katkılı NB+ medyumu kullanılmıştır. Kontrol grubu da dâhil olmak üzere toplam 9 farklı grup standart olarak kültüre edilmiştir. Deney sonunda AnnexinV/PI işaretlemesiyle erken/geç apoptozis ve nekrozis oranları akım sitometrik olarak belirlenmiştir. Verilerin normal dağılıma uyup uymadığı Shapiro-Wilks testi ile sınandıktan sonra en uygun testle istatistiksel analiz gerçekleştirilmiştir. Bulgular: Gruplar arasındaki karşılaştırmada erken apoptozis (P

Doxorubicin (Dox) is an anti–cancer agent used of ovarian, breast, liver, lung cancers and solid tumors such as leukemia and lymphoma treatment. However, since it is an antineoplastic agent with a high toxic effect, it causes toxicity on many organs and tissues in the organism. Spirulina spp. (SP) contains phytopigments such as β–carotene, tocopherols and xanthophylls and is a natural source of vitamin A as well as its anticarcinogenic effect. For these reasons, this study was planned to experimentally reveal the antioxidant and protective effects of SP on Dox–induced reproductive toxicity in female rats. In the study, histopathological evaluation was performed after Hematoxylin–Eosin staining in female rats with Dox toxicity. The distribution of GSK–3β for cell proliferation, HIF–1α for oxidative stress and VEGF for vascularization were evaluated. TUNEL staining was performed to determine apoptosis. It was determined that SP prevented tissue damage on the ovarian tissue of rats with Dox toxicity, and this positive effect was achieved through factors such as oxidative stress (HIF–1α), vascularization (VEGF) and inhibition of cell death (Apoptosis). It has been observed that SP treatment to be applied after chemotherapy is effective in protecting both the developing follicles and the primordial follicle pool.

Usage of oocytes obtained from ovaries aft er long-term cold storage for in vitro embryo production is a promising tool for the protection of wildlife and endangered animal species. Mammalian oocytes are susceptible to oxidative stress with regard to the high lipid content of plasma membranes. Melatonin is known as a powerful antioxidant and anti-apoptotic agent due to its ability to eliminate toxic oxygen derivatives and reduce the formation of reactive species. Th is study was performed to verify the optimal environmental conditions for long-term preservation of cat ovaries (Felis domesticus) by adding diff erent concentrations of melatonin (500, 750 and 1000 μM) to the storage medium (0.9% NaCl) as an antioxidant to be preserved at 4°C for 24 h. To determine the eff ect of melatonin on cat oocytes collected from stored ovaries, the anti and proapoptotic gene levels in cumulus oophorus, the in vitro maturation rates, the cell membrane and oocytes viability were evaluated. In all melatonin added groups regardless of whether they are stored in the cold; Pro-apoptotic gene levels (BAX) were determined to be upregulated however, antiapoptotic gene levels (BCL-2) were downregulated in cumulus cells (P

Cancer is a major health problem in dogs. Types of cancer seen in dogs include melanoma, Non-Hodgkin lymphoma, osteosarcoma, soft tissue sarcomas and prostate, breast, lung and colorectal carcinomas. Osteosarcoma (OSA) is the most common malignant primary bone tumor in domestic dogs. It constitutes 85% of skeletal tumors. It is derived from primitive bone cells that occur in both the appendicular (~75%) and axial (~25%) skeleton. The present study was intended to determine the cytotoxic and apoptotic eff ects of curcumin administration at certain doses and in certain periods on D-17 canine osteosarcoma cells. Canine osteosarcoma cells were treated with curcumin and the eff ects of it on proliferation were determined by WST-1, apoptosis by caspase 3/7 activity (MuseCaspase 3/7) and the ratio of proapoptotic Bax gene to antiapoptotic Bcl-2 gene expression level by qRT-PCR. Our data demonstrated that curcumin decreased cell proliferation and viability, ultimately inducing caspase 3/7 mediated apoptosis in treated D-17 canine osteosarcoma cells. Furthermore, the application of curcumin on canine osteosarcoma cells downregulated the expression of Bcl-2 and upregulated the expression of proapoptotic gene Bax. Thus, these results may provide a basis for further study of curcumin in the treatment of breast cancer.

Amaç: Ağız kanserleri, ağızdaki yapıları veya dokuları etkileyen malign bir neoplazmdır. Oral skuamoz hücreli karsinoma deri, dudaklar ve oral kavitede mukoz membranda en sık görülen neoplazmdır. Haplophyllum buxbaumii, çok yıllık otsu bir bitkidir ve antioksidan özellikleri olduğu bildirilmiştir. Çalışmanın amacı Haplophyllum’un oral skuamoz kanser hücreleri üzerindeki antikanser etkilerini değerlendirmektir.Gereç ve Yöntem: Haplophyllum buxbaumii bitkisinden elde edilen ekstrenin skuamöz hücreli karsinom hücreleri üzerine etkileri, hücre canlılık testleri, total protein sayımı ve Elisa yöntemiyle caspase-3, Baxve Bcl-2 aktivitesi ile incelenmiştir. Bulgular: Çalışmanın sonuçlarına göre Haplophyllum ekstresi uygulaması, kontrollerle karşılaştırıldığında skuamöz hücreli karsinom hücrelerinin canlılığını azaltırken apoptotic yolağı da aktive etmiştir.Sonuç: Haplophyllumbuxbaumii bitki ekstresini skuamöz hücreli karsinom hücreleri üzerinde toksik etki göstermiş olup bu kanserin terapisine yönelik çalışmalara katkı sağlayacaktır. Çalışmamız bu bitkinin antikanser potansiyeli olduğunu göstermektedir.

Amaç: Bu çalışmada Asherman sendromundaki (AS)endometriyal hasarlarda cerrahi yöntemlere ve medikal tedavilere alternatif olarak kök hücre tedavisinin etkileri araştırılmıştır. Gereç ve Yöntem: Bu çalışmada sıçanlarda AS modeli kimyasal olarak oluşturuldu. Aynı türün erkek bireylerinin tibia ve femur kemiğinden izole edilen kemik iliği kaynaklı mezenkimal kök hücreler (KİMKH) AS oluşturulan dişi sıçanlara verilerek endometriyumda meydana gelen değişiklikler histopatolojik parametrelerle değerlendirildi. Asherman+ besiyeri, Asherman+ niş, Asherman+ KİMKH, Asherman+ KİMKH+ niş olmak üzere toplam dört grup oluşturuldu.Bulgular: Tedavi gruplarında epitel ve lamina propriyadaki rejenerasyonla birilkte endometriyal kalınlığın, bez sayısının ve vaskülarizasyonun arttığı, fibröz alanların ve apoptotik hücre ölümünün azaldığı gözlenmiştir. Kontrol grubu olarak değerlendirilen sağ uterin hornlarda ise her hangi bir histopatolojik değişiklik görülmemiştir.Sonuç: KİMKH ve Niş uygulamalarının, infertiliteye neden olan mekanizmaların içerisinde yer alan adezyon oluşumunu azaltarakedavi ile kliniğe katkı sağlayabileceği gösterildi. Bu olumlu sonuçlar Asherman çalışmalarının kliniğe taşınabilmesi açısından ümit vericidir.

Şeker hastalığı olarak bilinen diyabet, çeşitli komplikasyonları (kalp ve dolaşım hastalıkları, kanser ve buna benzer hastalıklar) beraberinde getiren, insan hayatını olumsuz yönde etkileyen metabolik bir hastalıktır. Genel olarak diyabet tip I ve tip II olmak üzere iki büyük alt grupta toplanan bir hastalıktır. Tip I diyabette beta (β) hücrelerinin apoptoz ile kaybı insülin salgısının azalmasında önemli bir mekanizmadır. Leptin de insülin gibi antiapoptotik ve proliferatif hormonlardan biridir. Dahası düşük leptin ve insülin tedavisinin sadece yüksek doz insülin kullanımına oranla kan şekerinin tamponlanmasında daha etkili olduğu bildirilmektedir. Fakat leptinin tip I diyabetteki bu etkisi/etkileri hala gizemini korumaktadır. Leptinin tip I diyabetteki önemli etkisinden biri de yağların β oksidasyonunun artmasına neden olarak, kan şekerinin tamponlanmasını da sağları. Bu da insülin direncinin oluşmasının azalmasına neden olmaktadır. Ayrıca leptinin insülinin anabolik etkilerini taklit ettiği gibi diyabette meydana gelen ketoasidozu önlediği de vurgulanmaktadır. Dolayısıyla leptin tedavisi, zorunlu yüksek doz insülin kullanımı azaltılmasına olanak tanıyabilmektedir. Bu derleme, literatürdeki leptin ve diyabet arasındaki

Hastalıkların erken tanı ve tedavisinde, iyonize radyasyon içeren görüntüleme yöntemleri önemli rol oynarlar. Tanı ve tedavide, hastaya uygulanacak radyasyon dozunun mümkün olduğunca az tutulması ve radyasyondan koruyucu önlemler alınmasına rağmen hastada radyasyon hasarı oluşma olasılığı bulunmaktadır. Bu nedenle düşük ve/veya yüksek doz radyasyon uygulamaları, hücrede biyokimyasal ve moleküler sinyal yolaklarını aktive ederek, hücresel düzeyde etkiler oluşturmaktadır. Günümüzde radyasyon içeren uygulamaların sıklığı ve teknik parametrelerin yüksek değerlerde kullanılmasıyla hasta dozları ve buna bağlı doku hasarları görülme olasılığı giderek artmaktadır. Radyasyon hasarı ile ilgili çalışmalarda rapor edilen hücresel mekanizmaların başında, apoptozis ve hücre içi reaktif oksijen türleri (Reactive Oxygen Species, ROS) oluşumu gelmektedir. Apoptozis, radyoterapi uygulamalarında tümörü yok etmede hedeflenen bir sonuç iken tanısal amaçlı düşük doz uygulamalarda doku hasarını arttırıcı istenmeyen bir sonuçtur. Tanı ve tedavi amacıyla kullanılan radyasyonun, farklı dokular üzerinde erken ve geç etkileri bulunmaktadır. Düşük doz iyonize radyasyonun hücresel düzeyde etkileri, hangi moleküller ve/veya sinyal ileti yolakları üzerinden oluştuğu konusunda çok sayıda araştırma olmasına rağmen henüz tam olarak açıklanamamıştır. Radyasyon hasarlarına ait moleküler düzeyde yapılan çalışmalar, oluşabilecek hasarların erken düzeyde belirlenmesi ve sonrasında önleyici tedavilerin planlanabilmesi açısından çok önemlidir. Bu derleme, radyasyonun hücrede farklı sinyal ileti yolakları ve moleküller üzerinden yaptığı etkileri güncel literatüre bağlı olarak değerlendirmeyi amaçlamıştır.

The objective. To assess the effectiveness of the selective progesterone receptor modulator ulipristal (Esmya) in presurgicaltherapy of patients with uterine myoma.Patients and methods. The examination included 23 patients with uterine myoma aged 37 to 42 years, 13 patients with uterine myoma aged 21 to 41 years who received Esmya (5 mg/day for 3 months) as a presurgical treatment, 10 patients with uterine myoma aged 33 to 48 years - control group. Removed myoma nodules underwent complex histological examination that included immunohistochemical testing with the use of monoclonal antibodies to estrogen and progesterone receptors; Кi-67; phospho-histone; Вах; Bcl-2; cleaved caspase-3; VEGF.Results. After a 3-month Esmya therapy in 13 patients, the sizes of uterine myoma decreased to correspond to 2-3 wks of gestation, the sizes of the dominant nodule were reduced on the average by 3±0,4 cm in diameter, amenorrhea developed as soon as in the first cycle (complaints of profuse menstrual bleeding stopped). No undesirable effects were noted, the women pointed out to the convenient use of the drug. A morphological examination found large sites of dystrophic changes of leiomyocytes; low-active perivascular growth areas; pseudocapsule sclerosis, single mitotic figures, and marked apoptosis. Analysis of the results of immunohistochemical examination found the following results: phospho-histone and Ki-67 - in single cells; Bax - marked induction; cleaved caspase-3 - distinct expression; VEGF - weak-to-moderate expression; expression of progesterone - 78-87%.Conclusion. As has been demonstrated a decreasing of proliferation and hypertrophy of smooth muscle cells of uterine myoma, under the influence of Esmya; while the surrounding myometrium does not change. The mechanism of the regression effect of Esmya on uterine myoma has been confirmed as a selective tissue-specific «noneffective» receptor protein conformator, inhibiting transcription of progesterone in cells of uterine myoma.