Search

Truffles are very precious and expensive mushrooms owing to their distinctive aroma and great flavor. The present study was carried out to survey the nutritional value of Tuber nitidum, a wild edible mushroom belonging to Tuber genus. It was analyzed for fatty acid content, phenolic and volatile compounds and amino acid profile. The chemical composition of the studied mushroom species showed that this wild edible fungus is one of a rich phenolic and amino acid source. The characteristic mushroom odor compounds, 1-octen-3-ol (14.81%) and 1-octen-3-one (11.19%), have been also detected. However, it has been reported that p-hydroxy benzoic acid, gentisic acid, vanillic acid were found in ethyl acetate extract as phenolic ingredient. In the lipidic extract, it has been determined that 76.94% linoleic acid (C18:2n6c), 12.38% palmitic acid (C16:0), 6.38% oleic acid (C18:1n9c), 2.54% stearic acid (C18:0). The wild edible mushroom, Tuber nitidum, a wild edible mushroom, may be of value and importance in the food and pharmaceutical industry as a natural healthy product source. Trüfler, karakteristik aromaları ve leziz tadı nedeniyle çok değerli ve pahalı mantarlardır. Bu çalışma Tuber cinsine ait yabani yenilebilir bir mantar olan Tuber nitidum'un besin değerini araştırmak için yürütülmüştür. Yağ asidi içeriği, fenolik ve uçucu bileşikleri ve amino asit profili analiz edildi. Çalışılan mantarın kimyasal bileşimi, bu yabani yenilebilir mantarın zengin fenolik ve amino asit kaynağı olduğunu gösterdi. Karakteristik mantar koku bileşikleri, 1-okten-3-ol (%14.81) ve 1-okten-3-on (%11.19) da tespit edilmiştir. Bununla birlikte, fenolik bileşen olarak etil asetat ekstraktında p-hidroksi benzoik asit, gentisik asit, vanilik asit bulunmuştur. Lipid özütünde, %76.94 linoleik asit (C18:2n6c), %12.38 palmitik asit (C16:0), %6.38 oleik asit (C18:1n9c), %2.54 stearik asit (C18:0) olduğu tespit edilmiştir. Yabani yenilebilir mantar olan Tuber nitidum, doğal sağlıklı bir ürün kaynağı olarak gıda ve ilaç sektöründe bir değer olarak önemlidir.

Aptamers are selective molecules against to various sizes of targets from small molecules to mammalian cells. Here, we reported QDs containing electrochemical aptasensor for the detection of E. coli O157:H7. the electrode surfaces were modified by cysteamine (CysN), which has amine and thiol groups, via self-assembled monolayer formation. the carboxyl-functionalized quantum dots (QD) and aptamers (Apt) were conjugated to cysteamine modified gold electrodes. Linear range for E. coli O157:H7 was from 1 to 102 CFU/mL after incubation on CysN/QD/Apt modified Au surfaces. QDs provide fluorescence surface, so that adhesion of cells was followed using fluorescence microscope. Adhered cells were also imaged by scanning electron microscopy. Finally, cell analysis was carried out in real samples., Aptamerler, küçük moleküllerden memeli hücrelerine kadar çeşitli boyutlardaki hedeflere karşı seçici moleküllerdir. Burada, E. coli O157:H7 dedeksiyonu için QD içeren elektrokimyasal aptasensör rapor edilmiştir. Yüzeyler, amino ve tiyol grupları içeren sisteamin (CysN) ile kendiliğinden oluşan tek tabaka meydana gelişi ile modifiye edildi. Karboksil ile fonksiyonelleştirilen quantum noktalar (QD) ve aptamerler (Apt), sisteaminle modifiye edilmiş altın elektrotlara konjuge edildi. CysN/QD/Apt modifiye edilen Au yüzeylerde inkübasyon sorasında, E. coli O157:H7 için doğrusal aralık 1 to 102 CFU/mL idi. QD floresans yüzeyler sağlar, böylece hücrelerin adezyonu floresans mikroskop kullanılarak takip edildi. Adezyon sonrası hücreler aynı zamanda taramalı electron mikroskobu ile görüntülendi. Son olarak, hücre analizi gerçek örneklerde gerçekleştirildi.

Bu çalışmanın temel amacı Tip 2 diyabetle indüklenen testis hasarındaoksidatif stresin baskılanmasında sulu çam çıra ekstresinin olası etkileriniaraştırmaktır. Çalışmada 49 adet 2,5 aylık erkek sıçanlar tercih edildi. Sıçanlar;kontrol, diyabet ve farklı dozlardan oluşan diyabetçam çırası olmak üzeregruplara ayrıldı (DÇ100, DÇ200, DÇ400). Kontrol grubu dışındaki sıçanlara 45mg/kg streptozotozin (STZ) intraperitonal olarak verilerek Tip-2 diyabetoluşturuldu. Diyabet oluşumundan sonra sıçanların içme sularına farklı dozlarda(100 g/L, 200 g/L, 400 g/L) çam çıra ekstresi eklenerek suya serbest olarakerişimleri sağlandı. Deneysel uygulamalar 10 hafta sürdü. Kontrol grubu ilekarşılaştırıldığında, diyabet grubunda MDA seviyesinin kayda değer düzeydearttığı (p0.001), total protein düzeyinin ise önemli düzeyde azaldığı (p0.05)belirlendi. Diyabet grubu ile karşılaştırıldığında çıra suyu verilen gruplarda MDAdüzeyinin önemli düzeyde azaldığı (p0.001), protein seviyesinin ise önemlidüzeyde yükseldiği (DÇ100) (p0.05) belirlendi. İncelenen diğer parametrelerde(?-tokoferol, palmitik, oleik, linoleik asit ve doza bağlı diğer parametreler) iseistatistiksel açıdan anlamlı değişiklikler tespit edildi (p0.05, p0.01, p0.001).Sonuç olarak, sulu çam çıra ekstresinin oksidatif stres seviyesini azaltaraktestiküler hasarı azaltmada potansiyel olarak yararlı olduğu gözlenmiştir The primary targets of this study were to scrutinize the probable effectsof watery extract of pine extract in prohibiting oxidative stress in Type 2 diabetesgenerated testicular damage. In this study, we used 49 male rats of 2.5 months.Rats were assigned to groups including control, diabetes and diabetespine extract(DÇ100, DÇ200, DÇ400). Type-2 diabetes was generated by givingintraperitoneally streptozotocin (STZ) at 45 mg/kg to rats except the controlgroup. After the formation of diabetes, rats were given free access to the water byadding pine extract (100 g/L, 200 g/L, 400 g/L) to the drinking water at differentdoses. Experimental applications lasted for 10 weeks. It was ascertained thatMDA level was significantly decreased (p0.001), total protein level wassignificantly increased (p0.05), in the testicular tissue of diabetes group whencompared to the control group. It was identifyed that MDA degree was significantlydecreased (p0.001), total protein level (DÇ100) was significantly raised(p0.05), in the testicular tissue of diabetes pine extract groups when comparedto the STZ group. It was ascertained statistically significant changes in examinedthe other parameters (?-tocopherol, palmitic, oleic, linoleic acid and other dosedependentparameters) (p0.05, p0.01, p0.001). In conclusion, it was observedthat aqueous extract of pine extract is potentially useful in shortening testiculardamage by descending oxidative stress grade.

The respiration pattern represents the volume of air in the lungs as afunction of time during human respiration process. Abnormal changes in thispattern can be signs of several diseases or conditions. There exit severalrespiration pattern detection methods. Among them, an easy technique relies onsensing the movements of thoracic and (or) abdominal regions. In this study, adevice based on thoracic motion tracking with complementary filtering has beendeveloped to detect the respiration pattern. The device is equipped with a motionsensor placed in a flexible belt housing a three-axis accelerometer and a three-axisgyroscope and a UART-to-USB converter providing computer connectivity. Thedevice is operated by a microcontroller that controls the operation of the motionsensor, applies complementary filtering to the motion data acquired and transfersthe results to a personal computer. The device is powered from the computer it isconnected to. Experiments with using the device during continues inhaling andexhaling, deep inhaling followed by breath-hold and deep exhaling followed bybreath-hold respiration activities in standing, lying and seated postures show thatthoracic motion tracking with complementary filtering may provide quite wellrespiration pattern detections. Solunum motifi, insan solunum işlemi sırasında zamanın bir fonksiyonuolarak akciğerlerdeki hava hacmini temsil eder. Bu desendeki anormaldeğişiklikler birtakım hastalıkların veya durumların belirtileri olabilir. Solunummotifinin tespitinde birçok yöntem bulunmaktadır. Bunlar arasında kolay birteknik göğüs ve (veya) karın bölgelerinin hareketlerinin algılanmasınadayanmaktadır. Bu çalışmada, tamamlayıcı filtreleme ile göğüs hareket izlemeyedayalı bir solunum deseni tespit cihazı geliştirilmiş bulunmaktadır. Cihaz esnek birkemer içine yerleştirilmiş üç eksenli bir ivmeölçer ve üç eksenli bir jiroskopbarındıran bir hareket algılayıcısı ve bilgisayar bağlantısı sağlayan bir UART-USBdönüştürücüsü ile donatılmıştır. Cihaz hareket algılayıcısının çalışmasını kontroleden, elde edilen hareket verilerine tamamlayıcı filtreleme uygulayan ve sonuçlarıkişisel bir bilgisayara aktaran bir mikrodenetleyici tarafından işletilmektedir.Cihaz bağlı olduğu bilgisayardan beslenmektedir. Ayakta durma, yatma ve oturmapozisyonlarında; sürekli nefes alma ve verme, derin nefes almayı takiben nefestutma ve derin nefes vermeyi takiben nefes tutma solunum aktiviteleri süresincecihaz kullanarak gerçekleştirilen deneyler tamamlayıcı filtreleme ile göğüshareketi izlemenin oldukça iyi solunum deseni tespitlerine imkân tanıyabildiğinigöstermektedir.

Important interference problems will be able to be encountered especially close areas to the hospitals where wireless implantable medical systems’ communication traffic occurs heavily in near future. It is possible that these interferences could cause wireless implant devices to malfunction and harmful effects on patients. In this study, it is proposed to determine threshold distance in order to get less interference for wireless implantable medical systems under shadow fading conditions where MICS band and MetAids band users coexist intensely simultaneously. In this method, threshold power according to the [1] is pulled down by adding extra distance margin in order to minimize the interference effects to the MICS systems using confidence interval calculations. Because received signal strength just below the monitoring threshold power according to the [1] brings about much more interferences for the MICS systems even if listen-before-talk technique is applied. Ileride, özellikle kablosuz medikal haberlesme trafiginin çok yo gun oldu gu has- tanelere yakın bölgelerde, önemli girisim problemleri ile fazlaca karsılasılabilecektir. Bu girisimlerin, kablosuz implant cihazlarının hatalı islev yerine getirerek hastalara zarar vermesi olasıdır. Bu çalısmada, MICS ve MetAids kullanıcılarının aynı yerde aynı anda yogun olarak bulunması durumunda, kablosuz medikal implant kullanıcılarına daha az girisim olusturmak maksadıyla, gölge sönümlenmesi kosulları altında kablosuz medikal implant haberlesme sistemleri için esik uzaklık belirleme yöntemi önerilmistir. Bu yöntemde, MICS sistemlere olan girisim etkilerini minimize etmek için güvenlik aralıgı hesaplamaları kullanılarak, [1]’e göre olan esik gücü, fazladan uzaklık payı konarak asagıya çekilir. Çünkü [ 1]’e göre olan esik gücünün hemen altındaki alınan sinyal gücü, "konusmadan önce dinle" teknigi uygulansa bile MICS sistemleri için çok daha fazla girisime neden olmaktadır.

Human hepatocellular carcinoma (HepG2) cells and colorectal adenocarcinoma (DLD-1) cells were treated with the synthesized water soluble phthalocyanine derivatives to understand the effect of the compounds both on colorectal and liver cancer cells. The compounds inhibited cell proliferation and displayed cytotoxic effect on these cancer cell lines however; the effect of the compounds on healthy control fibroblast cell line was comparatively lower. The compounds can be employed for cancer treatment as anticancer agents., İnsan hepatoselüler karsinoma (HepG2) hücreleri ve kolorektal adenokarsinoma (DLD-1) hücreleri, bileşiklerin hem kolorektal hemde karaciğer kanseri hücrelerindeki etkisini anlamak için sentezlenen suda çözünür ftalosiyanin türevleriyle etkileştirildi. Bileşikler hücre proliferasyonunu inhibe etti ve bu kanser hücre dizileri üzerinde sitotoksik etki gösterdi; buna karşın bileşiklerin sağlıklı kontrol fibroblast hücre hattı üzerindeki etkisi nispeten daha düşüktü. Bu bileşikler kanser tedavisinde antikanser ajanlar olarak kullanılabilir.

Spinel-type metal oxide nanoparticles were synthesized via co-precipitation approach. Mono ethylene glycol (MEG) was used as a capping agent to stabilize the particles and prevent them from agglomeration. The structural, morphological and thermal properties of the calcined sample were characterized by X-ray diffraction (XRD), scanning electron microscopy (SEM), raman spectroscopy and thermal analysis. Energy-dispersive X-ray analysis (EDX) has also proved that the element composition was composed of pure single phase and contained Co, Fe and O elements. The mean crystallite size of the prepared ferrite nanoparticles was determined to be in the range of 30-345 nm based on the SEM images. The magnetic measurements of the CoFe2O4 nanoparticles were examined with a vibrating sample magnetometer (VSM) at room temperature to determine their magnetic behavior and the magnetic parameters were found. Spinel-tipi metal oksit nanopartikülleri birlikte çöktürme yaklaşımı ile sentezlenmiştir. Monoetilen glikol (MEG) parçacıkları stabilize etmek ve aglomerasyonu önlemek için kaplama maddesi olarak kullanılmıştır. Kalsine edilmiş numunenin yapısal, morfolojik ve termal özellikleri, X-ışını kırınımı (XRD), taramalı elektron mikroskobu (SEM), raman spektroskopisi ve termal analiz ile karakterize edilmiştir. Enerji dağılımlı Xışını analizi (EDX), aynı zamanda element bileşiminin, saf tek bir fazdan oluştuğunu ve Co, Fe ve O elementlerini içerdiğini kanıtlamıştır. Hazırlanan ferrit nanoparçacıklarının ortalama parçacık boyutunun, SEM görüntülerine dayanılarak 30-345 nm aralığında olduğu belirlenmiştir. CoFe2O4 nanopartiküllerinin manyetik ölçümleri, manyetik davranışını belirlemek amacıyla oda sıcaklığında titreşimli örnek manyetometre (VSM) ile incelendi ve manyetik parametreleri bulundu.

Dünyada birçok ekosistemde yayılış gösteren Inocybe, cins düzeyinde teşhisi kolay olmasına rağmen, morfolojik özelliklerinin birbirine yakın olmasından dolayı, tür düzeyinde tayini zaman alabilmektedir. Bu nedenle, Inocybe cinsi son yıllardaki moleküler tekniklerdeki gelişmelerin etkisiyle filogenetik olarak değerlendirilmektedir. Yapılan filogenetik analizler, cins içindeki taksonomik problemlerin ortadan kaldırılabilmesi için kullanışlı veriler sunmaktadır. Bu kapsamda, Kütahya yöresinden toplanan Inocybe örneklerinin morfolojik ve moleküler analizi yapılarak cins içindeki filogenetik pozisyonlarının belirlenmesi amaçlanmıştır. Bunun için, örneklerin ITS bölgesinin sekansları çıkartılmış, GenBank’tan alınan diğer sekanslarla karşılaştırılarak analiz edilmiştir. Yapılan morfolojik ve filogenetik analizler sonucunda, araştırma bölgesinden I. calida, I. cervicolor ve I. rimosa taksonları belirlenmiştir. Ayrıca, bu taksonların yer aldığı Cervicolores, Marginatae ve Rimosa seksiyonları filogenetik olarak değerlendirilmiş ve türler arasındaki morfolojik farklılıklar incelenmiştir. Inocybe is a fungi genus widespread in the world ecosystems and relatively easy to be identified at the genus level; however species identification for this genus is at times may take time due to close similarities in morphological characteristics among some of the species. For this reason, the genus Inocybe has also been continuously evaluated phylogenetically by taking advantage of the developments in molecular approaches in recent years. The phylogenetic analyzes provide useful inputs to tackle taxonomic problems within the genus. In this context, we aim to conduct morphological and molecular analyzes of Inocybe samples collected from Kütahya region to determine phylogenetic positions in the genus. Towards this goal, ITS regions of the samples were sequenced and compared with the other sequences obtained from GenBank. As a result of the morphological and phylogenetic analyzes performed, I. calida, I. cervicolor and I. rimosa taxa were identified from the study area. Furthermore, the Cervicolores, Marginatae and Rimosa sections of these taxa were phylogenetically evaluated and the morphological differences between the species are discussed.

Çalışmada; Batı Akdeniz Tarımsal Araştırma Enstitüsü (BATEM) ve Karadeniz Tarımsal Araştırma Enstitüsüne (KTAE) ait 35 adet kendilenmiş cin mısır hattı moleküler analize tabi tutulmuştur. Moleküler karakterizasyon için 21 adet SSR primeri kullanılmış ve hatlar arasındaki genetik uzaklıklar tespit edilmeye çalışılmıştır. Araştırma sonucunda; kümeleme analizi ile elde edilen dendograma göre cin mısır hatları 2 ana ve 5 alt gruba ayrılmıştır. Çalışmada kullanılan hatlar 0.44 ile 0.95 aralığında benzerlik göstermişlerdir. Çalışmada kullanılan hatlardan 9 ve 28 nolu hatlar yakın akraba bulunur iken, 1 ve 23 nolu hatların uzak akraba bulunmuştur. Elde edilen bu sonuca göre BATEM ve KTAE ait kendilenmiş cin mısır hatları arasında genetik olarak bir varyasyonun olduğu tespit edilmiştir., In this study, 35 popcorn inbred lines that belong to West Akdeniz Agricultural Research Institute (BATEM) and Black Sea Agricultural Research Institute (KTAE) were subjected to molecular analysis. 21 SSR primers were used to determine genetic distances among genotypes for molecular characterization. According to the unweighted pair group method with arithmetic mean (UPGMA) cluster analysis, popcorn inbred lines were divided in to 2 main and 5 sub-clusters. Similarity coefficient was changed between 0.44 and 0.95 among inbred lines. The nearest genetic similarity was detected between 9 and 28 number. On the other hand, 1 and 9 numbered lines were found to be the most distant relatives. The results of the study revealed a genetic variation in the popcorn inbred lines that belong to West Mediterranean Agricultural Research Institute and Black Sea Agricultural Research Institute.

Orman amenajman planları yakın bir zamana kadar sadece odun hammaddesi üretimi odaklı düzenlenirken, günümüzde orman kaynaklarının biyolojik çeşitlilik, karbon depolama, rekreasyon, odun dışı orman ürünleri üretimi gibi işlevlerinin öneminin artmasıyla birlikte ekosistem tabanlı olarak hazırlanmaya başlamıştır. Bu nedenle çalışmada, orman amenajman planlarının hazırlanması ve uygulanması sürecinde karşılaşılan zorluklar, İzmir Orman Bölge Müdürlüğü’nde çalışan orman mühendisi personelin görüşleri doğrultusunda incelenmiştir. Çalışma kapsamında 108 anket formu değerlendirilmeye alınmıştır. Elde edilen verilerin normal dağılıma sahip olmaması nedeni ile analizlerde Mann-Whitney U ve Kruskal Wallis-H testleri kullanılmıştır. Çalışma sonuçlarına göre, planlar hazırlanırken göz önünde bulundurulması gereken en önemli işletme fonksiyonlarının biyolojik çeşitlilik ve odun üretimi olduğu tespit edilmiştir. Ayrıca, piyasanın talep ve beklentilerinin dikkate alınması görüşüne personelin büyük çoğunluğu katılmaktadır. Buna göre, amenajman planları hazırlanırken; orman ekosisteminin ekonomik, ekolojik ve sosyal fonksiyonlarına ait ölçütlerin göz önünde bulundurulması gerektiği, piyasanın talep ve beklentilerinin dikkate alınması gerektiği ve planların uygulama süresi sonunda denetlenmesi gerektiği çalışma ile önerilmektedir. The forest resources management has been ecosystem-based, with increasing demand for functions such as biodiversity, carbon storage, recreation, and production of non-wood forest products since the last decade, while forest management plans only focused on the production of wood-based raw materials in the past. For this reason, the difficulties encountered in the preparation and implementation of forest management plans in the new system have been examined in accordance with the opinions of the personnel working as the forest engineer in İzmir Regional Directorate of Forestry. In the scope of the study, 108 questionnaire forms were taken into consideration. The obtained data were analysed by Mann- Whitney U and Kruskal Wallis-H tests. According to the results of the study, the most important management objectives that should be taken into consideration when preparing the management plans are biodiversity and wood production. The majority of the personnel participates in the views on giving consideration to the demands and expectations of the market. According to this, while preparation of the management plans, it is suggested that the criteria of economic, ecological and social functions of the forest ecosystem and the demands and expectations of the market should be taken into consideration and the plans should be inspected at the end of the implementation period.

Bu çalışmada, 6. yatırım bölgesinde kurulması planlanan bir konfeksiyon fabrikası için yapılan fizibilite etüdüne yer verilmiştir. 6. yatırım bölgesine bakıldığında 15 farklı il bulunmaktadır. Bu çalışmada yatırım için Ağrı ili tercih edilmiştir. Fizibilite etüdü yapılan fabrikada ilk aşamada günlük 2400 adet eşofman takımı üretilmesi planlanmış ve gerekli makine, malzeme ve personel 2400 adete göre hesaplanmıştır. Günlük hedeflenen üretim sayısı göz önünde bulundurularak yapılan detaylı hesaplamalar göstermiştir ki, fabrika toplamda Ağrı ilinden 227 kişiye istihdam sağlayacaktır. Son olarak yapılan fizibilite çalışması sonucunda yatırım için gereken meblağın bir kısmı da Ağrı ili için var olan yatırım teşviklerinden karşılanmıştır. Bu anlamda planlanan fabrika türünde bir yatırım için 500 bin TL’lik yatırım desteğinin yanında, KDV muafiyeti, gümrük muafiyeti, gibi desteklerden de faydalanılacaktır. Konfeksiyon sektörünün emek yoğun bir sektör olması, kurulduğu bölgede sağlayacağı istihdam açısından son derece önemlidir. Yapılan fizibilite çalışması sonucunda yatırımın geri dönüş süresi 8.4 yıl olarak bulunmuştur., In this study, a feasibility study for a garment manufacturing factory was planned to be established in 6th enterprise zone. There are 15 different cities in the 6th enterprise zone. Ağrı province was selected for the investment. in the feasibility study, it was planned to produce 2400 track suits per day in the beginning. All the necessary machinery, materials and personnel were calculated accordingly. Detailed calculations considering the target of the daily production volume have shown that 227 people from Ağrı is needed in total for the production facilities of this factory. As a result of this feasibility study the benefits of the governmental incentives should be utilized. Accordingly, a part of the amount required for investment will be covered from the investment incentives for Ağrı province. in this sense, it is planned to use governmental support such as VAT exemption, customs exemption, as well as investment support of 500 Thousand TL for an investment of the planned factory type. the fact that the apparel industry is a labor-intensive sector is extremely important in terms of employment that will provide to the region it is founded in. As a result of the feasibility study, the investment return period was calculated 8.4 years.

In this study mechanical and thermal properties of epoxy resin reinforced withdifferent numbers of nanofiber layers which produced with electrospinning method wasinvestigated. Solution of 10 wt% of polyacrylonitrile (PAN) in N,N-dimethylformamide(DMF) was used for electrospinning. The diameters of the obtained nanofibers were in therange of 380-420 nm. The average thickness of the produced nanofiber layer was about200 ?m. The special molds were prepared to produce the laminated composite plates. Thetensile tests show that the using of nanofiber PAN layers increase the tensile force 34.54%and decrease the elongation 8.87% in comparison with neat epoxy. The fracture surfaces ofthe specimens were inspected by using optical and scanning electron microscopy (SEM).The thermal properties of the nanofiber layered composites were determined by thermogravimetric analysis (TGA) and differential scanning calorimetry (DSC) analysis. It wasobserved that the glass transition temperature increased parallel to this as the number ofPAN layers increased and rose up to 86?C, while the thermal stability did not show mucheffect of PAN layers., Bu çalışmada elektrospin metodu ile üretilmiş farklı sayılardaki nanofiber takviyelitabakalı epoksi kompozitlerin mekanik ve termal özellikleri araştırılmıştır. Elektrospinişlemi için ağırlıkça %10 oranında poliakrilonitril (PAN) ve N,N dimetilformamid (DMF)çözeltisi kullanılmıştır. Elde edilen nanofiber çapları 380-420 nm aralığındadır. Üretilennanofiber tabaka kalınlığı ortalama 200 ?m’dir. Tabakalı kompozit plakaları elde etmekiçin özel kalıplar hazırlanmıştır. Çekme deney sonuçları nanofiber tabaka kullanımınınçekme kuvvetini saf epoksiye oranla % 34.54 arttırdığı ancak uzamayı saf epoksiye oranla% 8.87 azalttığı belirlenmiştir. Numunelerin kırılma yüzeyleri optik ve taramalı elektronmikroskopu (SEM) ile incelenmiştir. Üretilen nanofiber tabakalı kompozitlerin termalözellikleri termal gravimetrik analiz (TGA) ve diferansiyel taramalı kalorimetre (DSC)analizleri ile belirlenmiştir. Camsı geçiş sıcaklığının PAN tabaka sayısı arttıkça buna paralelolarak arttığı ve 86 C ye kadar çıktığı, termal kararlılıkta ise PAN tabakalarının etkisininçok fazla olmadığı görülmüştür.

Prognostic molecular markers identified in leukemia are becomingincreasingly important especially in risk stratification and to determine therapy. Inthis study, we investigate the role of ELK-1 transcription factor and its potentialtarget genes in four cell lines; Daudi, Jurkat, K-562 and HL-60. To evaluate ELK-1,MCPIP, MCL-1, BCL-10, CEBPB and SRF genes expression profiles we haveperformed a Real-time PCR analysis on Daudi, Jurkat, K-562 and HL-60 cell lines.ELK-1 over expression concomitant with SRF overexpression was detected only inDaudi cell line while only SRF overexpression was detected in jurkat cells.Expression of MCPIP, MCL-1, BCL-10 and CEBPB genes were decreased in all celllines. Protein levels or phosphorylation status of ELK-1, BCL-10, CEBPB, MCL-1,MCPIP and SRF, moreover, changes that may occur when ELK-1 continuousoverexpression is provided or completely silenced in these cell lines have not beenevaluated. These questions are suggestions for future investigations. Lösemide yeni moleküler belirteçlerin tanımlanması prognostik risk saptanması ve tedavinin belirlenmesinde gittikçe önem kazanmaktadır. Bu çalışmada, ELK-1 transkripsiyon faktörü ve potansiyel hedef genlerinin rolü Daudi, Jurkat, K-562 ve HL-60 hücre hatlarında araştırılmıştır. ELK-1, MCPIP, MCL-1, BCL- 10, CEBPB ve SRF gen ekspresyon profillerini değerlendirmek için Daudi, Jurkat, K- 562 ve HL-60 hücre hatlarında Gerçek-Zamanlı PZR analizi yapılmıştır. Daudi hücre hattında ELK-1 aşırı ekspresyonuna eşlik eden SRF artışı ve Jurkat hücrelerinde ise sadece ELK-1 artışı saptanmıştır. MCPIP, MCL-1, BCL-10 ve CEBPB genlerinin ekspresyonunun tüm hücre hatlarında kontrol grubuna kıyasla daha düşük olduğu saptanmıştır. ELK-1, BCL-10, CEBPB, MCL-1, MCPIP ve SRF'nin protein seviyeleri veya fosforilasyon durumu, ayrıca ELK-1 sürekli aşırı ekspresyonu sağlandığında veya bu hücre hatlarında tamamen susturulduğunda meydana gelebilecek değişiklikler değerlendirilmemiştir. Bu sorular gelecekteki çalışmalar için önerilmektedir.

Music Information Retrieval (MIR) has become a popular research area in recent years. In this context, researchers have developed music information systems to find solutions for such major problems as automatic playlist creation, hit song detection, and music genre or mood classification. Meta-data information, lyrics, or melodic content of music are used as feature resource in previous works. However, lyrics do not often used in MIR systems and the number of works in this field is not enough especially for Turkish. In this paper, firstly, we have extended our previously created Turkish MIR (TMIR) dataset, which comprises of Turkish lyrics, by including the audio file of each song. Secondly, we have investigated the effect of using audio and textual features together or separately on automatic Music Genre Classification (MGC). We have extracted textual features from lyrics using different feature extraction models such as word2vec and traditional Bag of Words. We have conducted our experiments on Support Vector Machine (SVM) algorithm and analysed the impact of feature selection and different feature groups on MGC. We have considered lyrics based MGC as a text classification task and also investigated the effect of term weighting method. Experimental results show that textual features can also be effective as well as audio features for Turkish MGC, especially when a supervised term weighting method is employed. We have achieved the highest success rate as 99,12% by using both audio and textual features together. Müzik Bilgi Getirimi (MIR) son yıllarda popüler bir araştırma alanı olmuştur. Bu baglamda, araştırmacılar müzik türü, sevilen şarkıların tespiti ve otomatik çalma listesi oluşturma gibi önemli problemlere çözüm üretmek için müzik bilgi sistemleri geliştirmişlerdir. Önceki çalışmalarda üst-veri bilgisi, şarkı sözleri ya da müzigin melodik içerigi nitelik kaynagı olarak kullanılmıştır. Ancak, şarkı sözleri genellikle MIR sistemlerinde ? kullanılmamış ve özellikle Türkçe için bu alanda yapılan çalışma sayısı yetersiz kalmıştır. Bu çalışmada, ilk olarak, her bir şarkıya ait ses dosyası eklenerek daha önce oluşturdugu- ? muz Türkçe şarkı sözlerinden oluşan Türkçe MIR (TMIR) veri kümesi genişletilmiştir. ?Ikinci olarak, ses ve metinsel niteliklerin birlikte ve ayrı kullanıldıklarında Müzik Türü Sınıflandırması (MGC) üzerindeki etkisi incelenmiştir. Metinsel nitelikler word2vec ve kelime torbası gibi nitelik çıkarım modelleri ile şarkı sözlerinden çıkarılmıştır. Deneyler Destek Vektör Makinesi (SVM) algoritması ile gerçekleştirilmiş ve nitelik seçimi ile farklı nitelik gruplarının MGC üzerindeki etkisi incelenmiştir. şarkı sözü tabanlı MGC bir metin sınıflandırma işlemi olarak ele alınmış, ayrıca terim agırlıklandırma yönteminin etkisi incelenmiştir. Deneysel sonuçlar ses niteliklerinin yanı sıra özellikle denetimli bir agırlık- landırma yöntemi kullanıldıgında metinsel niteliklerin de MGC için etkili olabilecegini göstermiştir. Metinsel nitelikler ses nitelikleri ile birlikte kullanılarak en yüksek %99,12 oranında başarı elde edilmiştir.

The energy eigenvalues and the wave functions of an $\alpha$ particle in a Bohrium $270$ nucleus were calculated by solving Schr\"odinger equation for Generalized Symmetric Woods-Saxon potential. Using the energy spectrum by excluding and including the quasi-bound eigenvalues, entropy, internal energy, Helmholtz energy, and specific heat, as functions of reduced temperature were calculated. Stability and emission characteristics are interpreted in terms of the wave and thermodynamic functions. The kinetic energy of a decayed $\alpha$ particle was calculated using the quasi-bound states, which is found close to the experimental value., Comment: 11 pages, 6 figures, 2 Tables, SDUFBED 2017