Search

Pragmatic competence is a crucial component for a language learner to possess in order to communicate successfully in the target language. Within this context, this study examines the impact of implicit and explicit instruction on a sample of 66 Turkish EFL learners’ pragmatic competence who were enrolled in a foundation university's preparatory program. The study involves two experimental groups and a control group. Each experimental group was given two distinct instructional approaches, implicit and explicit, on speech acts of responding, request, advice-giving, and refusal throughout the course of five weeks. A Written Discourse Completion Task was delivered to each group before and after the treatment to gauge participants' pragmatic gains. The results were analyzed with ANOVA on SPSS v.24. The findings revealed that explicit instruction was successful for some speech acts, whereas implicit instruction significantly enhanced students' pragmatic abilities. It is concluded that the implicit teaching technique expands Turkish students’ pragmatic skills in English in this regard., Öğrencilerin yabancı dilde etkin bir şekilde iletişim kurmaları açısından edimbilimsel beceriye sahip olmaları büyük önem taşımaktadır. Bu doğrultuda, bu çalışma örtük ve açık yönergeli iki öğretim modelinin bir vakıf üniversitesinin İngilizce hazırlık bölümünde eğitim gören 66 Türk öğrencinin edimbilimsel yetilerine etkisini araştırmaktadır. Araştırma iki deney ve bir kontrol grubu ile yapılmıştır. Her iki deney grubuna biri örtük yönergeli, diğeri açık yönergeli olmak üzere beş hafta boyunca karşılık verme, rica, tavsiye ve reddetme sözeylemleri üzerine iki farklı ders yöntemi uygulanmıştır. Katılımcıların edimsel kazanımlarını ölçmek adına verileri toplamak için uygulama öncesi ve sonrasında her gruba on sekiz durumdan oluşan Yazılı Söylem Tamamlama Testi uygulanmıştır. Sonuçlar SPSS v.24 üzerinde ANOVA ile analiz edilmiştir.Bulgular açık yönergeli öğretimin tüm sözeylemlerinde etkili olmadığını, örtük yönergeli öğretimin ise öğrencilerin edimbilimsel becerilerini anlamlı derecede geliştirdiğini göstermiştir. Bu doğrultuda, Türk öğrencilerin İngilizce öğrenimindeki edimsel yetkinliklerini geliştirmek için örtük öğretim tekniğini kullanmanın etkili olabileceği sonucuna varılmıştır.

This study aims to investigate the self-efficacy beliefs of teachers of EFL teaching students in 2nd grade for literacy instruction in Turkey during the Covid-19 pandemic. The current study applies a mixed-method research design. The quantitative data is collected from 103 2nd grade EFL teachers during the 2020-2021 academic year both online and in person by using the Teachers’ Sense of Self-efficacy for Literacy Instruction Scale (TSELI) created by Tschannen-Moran and Johnson (2011). According to the results of the survey, a semi-structured interview was held to gather qualitative data with 6 participants. The qualitative data analysis was carried out using ATLAS.ti to create codes and for content analysis. The quantitative results achieved in this study show that the gender of the teachers, the type and district of the schools are affecting factors of teachers’ self-efficacy beliefs for literacy instruction. On the other hand, the age and education level, graduated faculty, and in-service time of teachers were found not related to their self-efficacy beliefs for literacy instruction. The qualitative results indicated a total of 24 factors affecting EFL teachers’ self-efficacy beliefs for literacy instruction in general. It was also observed that teachers expressed 14 factors affecting their self-efficacy beliefs for literacy instruction during Covid-19. Two factors, Covid Adaptation to Online Teaching and Constant Switch Teaching Modality, were observed to be unique to the Covid-19 pandemic period., Bu çalışma, Covid-19 pandemisi döneminde Türkiye'de 2. Sınıftaki öğrencilere İngilizce öğreten öğretmenlerinin okuma yazma öğretimine yönelik öz-yeterlik inançlarını araştırmayı amaçlamaktadır. Mevcut çalışma karma araştırma yöntemini uygulamaktadır. Nicel veriler, 2020-2021 akademik yılı boyunca 103 2. sınıf EFL öğretmeninden, Tschannen-Moran ve Johnson (2011) tarafından oluşturulan Öğretmenlerin Okuryazarlık Öğretimi Özyeterlilik Algısı Ölçeği (TSELI) kullanılarak hem çevrimiçi hem de şahsen toplanmıştır. Anket sonuçlarına göre 6 katılımcı ile nitel verilerin toplanması için yarı yapılandırılmış görüşme yapılmıştır. Nitel veri analizi, kod oluşturmak ve içerik analizi için ATLAS.ti kullanılarak gerçekleştirilmiştir. Bu çalışmada elde edilen nicel sonuçlar, öğretmenlerin cinsiyetinin, okulların cinsinin ve bölgelerinin öğretmenlerin okuryazarlık öğretimine yönelik öz-yeterlik inançlarını etkileyen faktörler olduğunu göstermektedir. Öte yandan, öğretmenlerin yaş ve eğitim düzeyi, mezun oldukları fakülte ve hizmet içi süreleri, okuryazarlık öğretimine yönelik öz-yeterlik inançlarıyla ilişkili bulunmamıştır. Nitel sonuçlar İngilizce öğretmenlerinin genel olarak okuryazarlık öğretimi için öz-yeterlik inançlarını etkileyen toplam 24 faktör göstermiştir. Covid-19 döneminde öğretmenlerin okuryazarlık öğretimi için öz-yeterlik inançlarını etkileyen 14 faktör ifade ettikleri de gözlenmiştir. Online Öğretime Covid Adaptasyonu ve Öğretim Yöntemleri arası Sürekli Geçiş olmak üzere iki faktörün Covid-19 pandemi dönemine özgü olduğu gözlenmiştir.

Simone Weil (1909-1943) is a French philosopher who is also a prominent figure in the tradition of Christian mysticism. In her early philosophical writings and lectures, she describes her understanding of the aim of philosophy as “the Search for the Good”. Very much influenced by Plato, Descartes and Kant, Weil states that God as the absolute Good is beyond known truths and can only be reached through Love. This treatment of love as a destructive power whereby the Self effaces itself in order to get closer to God, echoes a somewhat mystical scheme. Weil believes that the only way to reach such knowledge and therefore God, which in her view is the sole purpose of life and should also be the purpose of philosophy. This dissertation focuses on the grounds that bring her to such conclusions as well as providing an analysis of whether Weil’s philosophical approach as an alternative to metaphysical and ethical problems in philosophy is able to stand firm on its own., Simone Weil (1909-1943), aynı zamanda Hristiyan mistisizm geleneğinin önde gelen isimlerinden biri olan Fransız bir filozoftur. Erken dönem felsefi yazılarında ve derslerinde felsefenin amacını “İyiyi Aramak” olarak tanımlar. Platon, Descartes ve Kant’tan çok etkilenen Weil, mutlak İyi olarak Tanrı’nın bilinen gerçeklerin ötesinde olduğunu ve ona ancak Sevgi yoluyla ulaşılabileceğini belirtir. Sevginin, Tanrı’ya yaklaşmak için Benliğin kendini yok ettiği yıkıcı bir güç olarak ele alınmasının, mistik bir izleği yansıttığı söylenebilir. Weil’e göre, böyle bir bilgiye ve dolayısıyla Tanrı’ya ulaşmak, yaşamın tek amacı olan olmanın yanı sıra felsefenin de amacı olması gereken şeydir. Bu tez, bir taraftan Weil’i bu sonuçlara götüren etkilere odaklanmayı, diğer taraftan da felsefedeki metafizik ve etik sorunlara bir alternatif olarak, Weil’in felsefi yönteminin, kendi başına sağlam durup duramayacağının bir çözümlemesini sunmayı amaçlamaktadır.

This study examined the reasons for foreign language speaking anxiety, the impact of role-playing on proficiency level, and speaking anxiety. The study was carried out at İstanbul Kent University, with the participation of 9 B2 level students from Preparatory school in role-playing as extracurricular activity. In this study, three scales were utilised: observation, questionnaire and proficiency exam results. The questionnaire, the Foreign Language Speaking Anxiety (FLSA), developed by Huang (2004) was adapted and utilised via Microsoft Forms. The proficiency exam was prepared by İstanbul Kent University Testing Unit in accordance with The Common European Framework of Reference for Languages (CEFR) requirements. Finally, the observations during role-playing sessions were made by the researcher. In light of the results of the survey, the level of foreign language speaking anxiety of the participants was temperate, personal reasons and teaching materials and assessment were noted as the major anxiety triggering factors. In conclusion, this study revealed that the use of role-playing as an extracurricular activity has positive impacts on students, reduces students’ speaking anxiety and improves their speaking skills., Bu çalışmada yabancı dil konuşma kaygısının nedenleri, rol yapmanın dil yeterliliği ve konuşma kaygısı üzerindeki etkisi incelenmiştir. Araştırma, İstanbul Kent Üniversitesi Hazırlık Birimi B2 seviyesindeki 9 öğrencinin müfredat dışı rol yapma aktivitelerine katılımıyla gerçekleştirilmiştir. Bu çalışmada gözlem, anket ve yeterlik sınavı sonuçları olmak üzere üç ölçek kullanılmıştır. Anket, Huang (2004) tarafından geliştirilen Yabancı Dilde Konuşma Kaygısı Ölçeği (FLSAS) uyarlanmış ve Microsoft Forms aracılığıyla uygulanmıştır. Yeterlik sınavı, İstanbul Kent Üniversitesi Sınav Birimi tarafından The Common European Framework of Reference for Languages (CEFR) gerekliliklerine uygun olarak hazırlanmıştır. Son olarak rol yapma oturumları sırasında gözlemler araştırmacı tarafından yapılmıştır. Anket sonuçları ışığında, katılımcıların yabancı dil konuşma kaygı düzeylerinin orta düzeyde olduğu, kişisel nedenler, öğretim materyalleri ve değerlendirme, kaygıyı tetikleyen başlıca faktörler olarak belirtildi. Bu çalışma, müfredat dışı aktivite olarak rol yapmanın, öğrenciler üzerinde olumlu etki yarattığını, konuşma kaygılarını azalttığını ve konuşma becerilerini geliştirdiğini ortaya koymuştur.

The purpose of the study is to investigate the effects of technology-mediated task-based language teaching on Turkish EFL learners' grammar achievement in Turkey. The researcher developed two experimental groups and one control group from upper intermediate level learners from English preparatoty classes of Özyeğin University. In the process of teaching grammar, technology-mediated task-based language instruction was implemented in order to strengthen the grammar knowledge of experimental group 1. Then, the experimental group 2 was using task-based language teaching on worksheets in order to practice their grammar. The students who were assigned to the control group, on the other hand, were instructed the grammar objectives by using a different approach. In eight weeks, 71 learners were instructed on all nine of grammatical objectives of the course. Each group was given a pre-test to see whether they shared any similarities with one another. The primary question investigated in this study is whether there is a significant difference in the level of grammar knowledge between the students who were given instruction in grammar via technology- mediated task-based language teaching and those who were not given such instruction. According to the statistical results after applying t-test to the post-test scores of all groups, the results of quantitative research confirmed that there was no meaningful difference in the students' grammatical achievement as a result of any of these practices. Based on this study's findings, task-based language teaching using technology is an efficient and viable alternative technique of teaching grammar besides the others., Bu çalışmanın amacı; teknoloji-aracılı görev-temelli dil öğretiminin, Türkiye'de İngilizceyi yabancı dil olarak öğrenen Türk öğrencilerinin dilbilgisi başarıları üzerindeki etkilerini araştırmaktır. Araştırmacı; Özyeğin Üniversitesi İngilizce hazırlık sınıflarında öğrenim gören orta üst düzey öğrencilerden iki deney ve bir denet grubu oluşturmuştur. Dilbilgisi öğretimi sürecinde, 1. deney grubunun dilbilgisi başarılarını güçlendirmek için teknoloji-aracılı görev-temelli dil öğretimi uygulanmıştır. Aynı şekilde 2. Deney grubu görev temelli dil öğretimini çalışma kâğıtları üzerinde tamamlamıştır. Kontrol grubuna atanan öğrencilere ise dilbilgisi konularını görev temelli dil öğretimi dışında farklı bir yaklaşımla öğrenmiştir. Sekiz haftalık süreçte 71 öğrenciye hazırlık sınıfı programının dokuz farklı dilbilgisi hedeflerinin tamamı hakkında çalışmalar yapılmıştır. Her gruba, birbirleriyle herhangi bir benzerlikleri olup olmadığını belirlemek için bir ön test verilmiştir. Bu çalışmada araştırılan birincil soru; teknoloji-aracılı görev-temelli dil öğretimi ile dilbilgisi eğitimi verilen öğrenciler ve bu yöntem uygulanmayan öğrenciler arasında dilbilgisi başarılarında belirgin bir fark olup olmadığıdır. Tüm grupların son test puanlarına t testi uygulandıktan sonra elde edilen istatistiksel sonuçlara göre nicel araştırma sonuçları bu uygulamaların herhangi biri sonucunda öğrencilerin dilbilgisi başarılarında bir fark olup olmadığı araştırılmıştır. Bu çalışmanın bulgularına dayanarak, teknoloji temelli göreve dayalı dil öğretimi, diğer yöntemler gibi dilbilgisi öğretiminde etkili ve uygulanabilir bir alternatif teknik olduğu gözlenmiştir.

As thousands of lexical collocations are pervasive in the language, it is still vague whether every single lexical item is presented in the foreign language syllabus or that all the lexical combinations are evenly given to the learners is efficient. When considering the contents of the table of each coursebook, they almost bear a resemblance to each other. For example, they all have 12 units divided into four sub-sections except for the New English File because it has only ten units with communication-based units at the end of each unit. They all aim to present four language skills by using attractive layouts and themes to draw learners’ attention to the language. However, their present lexical collocations are different from each other. For example, while the Language Leader (David Cotton, David Falley, and Simon Kent, 2013) has 453 lexical collocations in itself, the New Headway (Liz and Soars, 2009) has 275, and the New English File (Clive Oxenden and Christina Latham Koenig, 2013) has 303 lexical collocations. Similarly, if it is evaluated out of the coursebooks’ scope since the word “time” is regarded as the most common word in English, it may have approximately 171 lexical combinations (Benson et al., 1997) from a macro perspective. This ambiguity makes the selection of lexical collocations difficult to present to the learners. In this study, the pedagogical values of lexical collocations in the three intermediate level EFL coursebooks which are widely used in the Turkish context to teach general English to learners of English, are examined in terms of the numbers, the types of lexical collocation through the usefulness scores they are assigned in the corpus. This study aims to find out the profiles of lexical collocations given in the three EFL coursebooks and the usefulness scores of those lexical collocations to frame their pedagogical values for the learners of English in the lexical syllabus. It has been seen that the New English File has the lexical collocations with the most valuable pedagogical values. In contrast, the Language Leader and the New Headway have the lexical collocations relatively with less useful pedagogical values in the study., Dilde binlerce sözcüksel eşdizim yaygın olduğu için, her bir sözcük öğesinin yabancı dil müfredatında sunulup sunulmadığı veya tüm sözcük kombinasyonlarının öğrencilere eşit olarak verilip verilmediği hala belirsizdir. Her bir ders kitabının içeriğine bakıldığında hemen hemen birbirine benzemektedir. Örneğin, New English File dışında bu çalışmada yer alan ders kitaplarının hepsi iletişim temelli 12 üniteye sahiptir. Çünkü New English File’da her ünitenin sonunda iletişim temelli 10 ünite yer almaktadır. Hepsi, öğrencilerin dikkatini dile çekmek için ilginç tasarımlar ve temalar kullanarak dört dil becerisini sunmayı amaçlar. Ancak bunların sözcüksel eşdizimlerini sunma biçimleri birbirinden farklıdır. Örneğin, Language Leader (David Cotton, David Falley, and Simon Kent, 2013) kendi içinde 453 sözcük eşdizimine sahipken, New Headway (Liz and Soars, 2009) 275 ve New English File (Clive Oxenden and Christina Latham Koenig, 2013) 303 sözcük eşdizimine sahiptir. Benzer şekilde, ders kitaplarının kapsamı dışında değerlendirilirse “zaman” kelimesi İngilizcede en yaygın kelime olarak kabul edildiğinden makro açıdan yaklaşık 171 sözcük birleşimine sahip olabilir (Benson vd., 1997). Bu belirsizlik, sözcüksel eşdizimlerin seçimini öğrencilere sunmayı zorlaştırır. Bu çalışmada, Türkçede İngilizce öğrenenlere genel İngilizce öğretiminde yaygın olarak kullanılan üç orta düzey İngilizce ders kitabında yer alan sözcük eşdizimlerinin pedagojik değerleri, sözcük eşdizim türleri ve sayıları açısından derlemde atanan yararlılık puanları üzerinden incelenmiştir. Bu çalışma, üç İngilizce ders kitabında verilen sözcüksel eşdizimlerin profillerini ve bu sözcüksel eşdizimlerin yararlılık puanlarını, sözcüksel müfredatta İngilizce öğrenenler için pedagojik değerlerini bulmayı amaçlamaktadır. Çalışmada, New English File'ın en yararlı pedagojik değerlere sahip sözcük eşdizimlerine sahip olduğu, Language Leader ve New Headway'in ise nispeten daha az yararlı pedagojik değerlere sahip sözcük eşdizimlerine sahip olduğu görülmüştür.

The aim of this study is to shed light on the experiences of English language teachers working with gifted students and to make inferences for English language teaching programs based on these experiences. Ten English language teachers, whose experience of working with gifted students in private schools in different parts of Istanbul ranged from 1 to 7 years, participated in this qualitative study. The data were collected through in-depth interviews with teachers and analyzed by thematic analysis method. The findings obtained as a result of the study determined the difficulties experienced by English language teachers and what support they needed. At the same time, the views of English language teachers about English teaching programs have been shed light on. Comments on what can be changed in these programs are shared. The results of the study revealed the characteristics of English language teachers who can work with gifted students, the materials and assessment and evaluation tools used in the education of these students, and the recommendations for English language teaching programs. The results of the study showed that English language teachers who will work with gifted students should be creative, energetic, fair and planned. At the same time, it was revealed that English language teachers thought that the education they received at the university was insufficient to work with gifted people. It has been seen that it is necessary to develop new content on the basis of certain courses in English language teaching programs., Bu çalışmanın amacı üstün yetenekli öğrencilerle çalışan İngilizce öğretmenlerinin tecrübelerini öğrenmek ve bu tecrübelerden yola çıkarak İngilizce öğretmenliği öğretmen eğitimi programları için çıkarımlarda bulunmaktır. Nitel araştırma metodunun kullanıldığı bu çalışmaya İstanbul'un farklı bölgelerindeki özel okullarda üstün yeteneklilerle çalışma tecrübeleri 1 ile 7 yıl arasında değişen 10 tane İngilizce öğretmeni katılmıştır. Veriler; öğretmenlerle yapılan derinlemesine görüşmeler ile toplanmış ve tematik analiz yöntemi ile incelenmiştir. Çalışma sonucunda elde edilen bulgular İngilizce öğretmenlerinin üstün yetenekli öğrenciler ile çalışırken yaşadıkları zorlukları ve bu zorlukların üstesinden gelebilmek için ihtiyaçları olan desteğin ne olduğunu belirlemiştir. Aynı zamanda İngilizce öğretmenlerinin İngilizce öğretmenliği öğretmen yetiştirme programları hakkındaki görüşleri ortaya çıkarılmış ve öğretmenlerin bu programlarda nelerin değiştirilebileceği hakkındaki yorumlarına değinilmiştir. Çalışmanın sonuçları üstün yeteneklilerle çalışabilecek İngilizce öğretmenlerinin özelliklerinin neler olması gerektiğini, bu öğrencilerin eğitiminde kullanılan materyal ve ölçme değerlendirme araçlarının neler olduğunu ve İngilizce öğretmenliği programlarına yönelik önerileri ortaya koymuştur. Çalışmanın sonuçları üstün yeteneklilerle çalışacak İngilizce öğretmenlerinin yaratıcı, enerjik, adil ve planlı olması gerektiğini göstermiştir. Aynı zamanda İngilizce öğretmenlerinin üniversitede almış oldukları eğitimin üstün yeteneklilerle çalışabilmek adına yetersiz olduğunu düşündükleri ortaya çıkmıştır.

Gender inequality, stereotyping, and discrimination against women are among the current debate topics in the world, and eliminating these inequalities and biases in every field is the aim of many people to live in a fairer society. As coursebooks play an essential role in teachers’ and students’ lives, the influential power of coursebooks is also a major issue for gender representation. It is especially important when students’ gender development is not completed when they use these coursebooks at school. Also, as time changes, improvements in gender representation are inevitably expected. Because of the modernization and recreation of gender roles, the desire to go beyond stereotyping in coursebooks is worth researching to raise awareness of equal gender representations. For this purpose, this study aims to examine gender representations in six coursebooks from one of the most widely used coursebook series, English File. Because the fourth edition of the series is newly released, a comparative study with content analysis is used to demonstrate the most recent changes between the third and fourth editions. The analysis of how genders are represented is shown first, followed by a comparison of the results of both editions in each category. The categories which are designated to conduct the analysis are: male and female characters in textual and visual materials; famous male and female characters; occupations; household activities; family roles. In each category, the representations are counted, and then both editions are compared at the elementary, pre-intermediate, and intermediate levels. The comparison of results indicates that even though some small changes are found to achieve equality, the fourth edition does not reveal a significant improvement in balancing gender representations and eliminating gender bias. Characters are still represented according to stereotypes; males are more visible in textual and visual materials, and female characters are represented more in domestic roles, house chores, and subservient occupations. The results of the study are presented to give insights and raise awareness for teachers, students, policymakers, and researchers., Cinsiyet eşitsizliği, klişeleştirme ve kadına yönelik ayrımcılık dünyadaki güncel tartışma konuları arasında yer almaktadır ve bu eşitsizliklerin ve önyargıların her alanda ortadan kaldırılması daha adil bir toplumda yaşamayı amaçlayan birçok insanın hedefidir. Ders kitapları öğretmen ve öğrencilerin yaşamlarında önemli bir rol oynadığından, ders kitaplarının etkileyici gücü de toplumsal cinsiyet temsili için önemli bir konudur. Özellikle öğrencilerin bu ders kitaplarını okulda kullandıklarında cinsel kimlik gelişimlerinin tamamlanmamış olmaları önemlidir. Ayrıca, zaman değiştikçe cinsiyet temsilinde kaçınılmaz olarak iyileştirmeler beklenir. Toplumsal cinsiyet rollerinin modernleşmesi ve yeniden oluşması nedeniyle, ders kitaplarındaki klişelerin ötesine geçme arzusu, eşit cinsiyet temsilleri konusunda farkındalık yaratmak için araştırmaya değerdir. Bu amaçla bu çalışma, en yaygın kullanılan ders kitabı serilerinden English File'dan altı ders kitabındaki toplumsal cinsiyet temsillerini incelemeyi amaçlamaktadır. Serinin dördüncü baskısı yeni çıktığı için, üçüncü ve dördüncü baskılar arasındaki en son değişiklikleri göstermek amacıyla içerik analizi ile karşılaştırmalı bir çalışma yapılmıştır. Önce cinsiyetlerin nasıl temsil edildiğine ilişkin analizler yapılıp, ardından her kategorideki her iki baskının sonuçları karşılaştırılmıştır. Analizi yapmak üzere belirlenen kategoriler şunlardır: metinsel ve görsel materyallerdeki erkek ve kadın karakterler; ünlü erkek ve kadın karakterler; meslekler; ev faaliyetleri; aile rolleri. Her kategoride temsiller sayılıp ve ardından her iki baskıda temel, orta öncesi ve orta düzeylerde karşılaştırılmıştır. Sonuçların karşılaştırılmasıyla, bazı küçük değişikliklerin eşitliği sağlamaya yönelik olduğu tespit edilse de, dördüncü baskının cinsiyet temsillerinin dengelenmesinde ve cinsiyet yanlılığının ortadan kaldırılmasında önemli bir gelişme göstermediği bulunmuştur. Karakterler hala klişelere göre temsil edilmektedir; erkekler metinsel ve görsel materyallerde daha görünürler ve kadın karakterler daha çok ev içi rollerde, ev işlerinde ve itaatkâr mesleklerde temsil edilmektedirler. Çalışmanın sonuçları, öğretmenler, öğrenciler, politika yapıcılar ve araştırmacılar için fikir vermek ve farkındalık yaratmak için sunulmuştur.

The study aimed at analyzing visual images in the 9th grade English coursebook based on Kress and van Leeuwen’s framework. This framework is based on Halliday’s Systemic Functional Linguistic theory. It aims to investigate multimodality in visuals using three-dimensional metafunctional system. The 9th grade English courseook was chosen because it has less illustration than primary school coursebooks, and more pictures than other grades of high school. The areas that are seen as problems in their representation were identified. The appropriate pictures to analyze were selected. Chosen components of the framework, namely actor, goal, reactor, phenomenon, gaze direction, and social distance, were studied. The results show a balanced representation of both genders and the limited representation of minority groups in society: Blacks and people with disabilities., Bu çalışma, Kress ve van Leeuwen'in çerçevesine dayalı olarak 9. sınıf İngilizce ders kitabındaki görsel imgeleri analiz etmeyi amaçlamıştır. Bu çerçeve, Halliday'in Sistemik İşlevsel Dilbilim teorisine dayanmaktadır. Bu çerçeve üç boyutlu meta fonksiyonel sistem kullanarak görsellerde çok modluluğu araştırmayı amaçlamaktadır. 9. sınıf İngilizce ders kitabı, ilkokul ders kitaplarına göre daha az illüstrasyona ve lisenin diğer sınıflarına göre daha fazla resme sahip olduğu için seçilmiştir. Temsilinde problem görülen alanlar belirlendi. Analiz edilecek uygun resimler seçildi. Çerçevenin seçilen bileşenleri olan aktör, hedef, tepki veren, fenomen, bakış yönü ve sosyal mesafe incelendi. Sonuçlar, her iki cinsiyetin dengeli, toplumdaki azınlık gruplarının (siyahiler ve engelliler) sınırlı temsilini göstermektedir.

Teaching English has always been a significant issue in Turkey; however, learning it as a foreign language is challenging in a non-English speaking environment, where students are not exposed to the language out of the classroom; and traditional teaching methods and instructional policies are other reasons which hinder students’ language learning process. Bloom’s taxonomy together with critical thinking skills is believed to help learners move away from the traditional teaching methods and reach a sufficient level of language with using certain levels. The present study aims to find out the impact of using Bloom’s taxonomy and critical thinking skills on grammar teaching. Besides, this current study aims to investigate whether there is a significant difference between students who were treated with grammar teaching based on Bloom’s taxonomy together with critical thinking skills and students who were taught with explicit way of grammar teaching. This study has been conducted in a quantitative research design. Two groups were used as a sample for this study. The sample group consisted of the experimental group (N=15) and the control group (N=15). To identify the grammar competency of the students before conducting the research, a pre-test and a written task were implemented. After applying a 15-week treatment which is grammar teaching based on Bloom’s taxonomy with critical thinking skills to the experimental group, the results of a post-test and a final written task were gathered from both groups of students to identify whether there was a difference between their pre and post test scores. The analysis of data revealed that the experimental group outperformed the control group in the development of their grammar competency. In accordance with the findings obtained from the results of this study, using Bloom’s taxonomy and critical thinking skills in grammar teaching helps teachers to develop higher levels of thinking process and improve their students’ intellectual ability and thinking capacity., İngiliz dili eğitimi Türkiye'de her zaman önemli bir konu olmuştur; ancak öğrencilerin sınıf dışında İngilizce diline maruz kalmadıkları bir ortamda yabancı dil olarak öğrenmeleri ve geleneksel öğretim yöntemleri ve öğretim politikaları öğrencilerin dil öğrenme yeterliliğini engelleyen nedenler arasındadır. Bloom taksonomisinin eleştirel düşünme becerileri ile birlikte uygulandığında öğrencilerin geleneksel öğretim yöntemlerinden uzaklaşmalarına ve belirli seviyeleri kullanarak yeterli bir dile ulaşmalarına yardımcı olduğuna inanılmaktadır. Bu çalışma, Bloom taksonomisi ve eleştirel düşünme becerilerinin dilbilgisi öğretimi üzerindeki etkisini ortaya çıkarmayı amaçlamaktadır. Ayrıca, bu çalışma, eleştirel düşünme becerileri ile birlikte Bloom taksonomisine dayalı dilbilgisi öğretimi ve geleneksel dilbilgisi ile öğrenim gören öğrenciler arasında anlamlı bir fark olup olmadığını ortaya çıkarmayı hedeflemektedir. Nicel araştırma çerçevesinde uygulanan bu çalışma için deney grubu (N=15) ve kontrol grubu (N=15) olmak üzere toplam iki grup örneklem olarak kullanılmıştır. Çalışmanın başında öğrencilerin dilbilgisi yeterliklerini belirlemek amacıyla ön test uygulanmıştır. Deney grubuna 15 haftalık eleştirel düşünme becerileri ile Bloom taksonomisine dayalı dilbilgisi öğretimi uygulandıktan sonra, iki grubun arasında anlamlı bir fark olup olmadığını belirlemek amacıyla bir son test uygulanmıştır. Verilerin analizi, deney grubunun dilbilgisi yeterliklerinin geliştirilmesinde kontrol grubundan daha iyi performans sergilediğini ortaya koymuştur. Bu çalışmanın sonuçlarından elde edilen bulgular, Bloom taksonomisinin ve eleştirel düşünme becerilerinin dilbilgisi öğretiminde kullanılmasının öğretmenlerin daha üst düzey düşünme süreçlerini geliştirmelerine ve öğrencilerinin zihinsel yeteneklerini ve düşünme yetilerini geliştirmelerine yardımcı olduğunu ortaya çıkarmıştır.

This study investigates the effects of extra-curricular short stories on the development and enrichment of students’ reading skills at university English prep classes and also examines the role of affective factors on the development of reading skills. In this respect, a comprehensive literature review is done. In this mixed-method research, the necessary data were collected through a pre-test, a post-test, and a questionnaire that consists of students’ points of view about reading skills. The participants of this study attended online classes via Blackboard online learning and teaching platform. There were two groups of participants; a control group and an experimental group each of which consisted of thirteen English prep class students. These participants attended the research voluntarily. The pre-test, the post-test, and the questionnaire were given to both groups, whereas, eight different extra-curricular short stories and related reading activities were only given to the experimental group. The collected data were analysed with Excel. The findings indicated that the reading acquisition and skills of the experimental group were enriched. Their language proficiency improved, and their points of view and negative feelings toward reading changed positively. Moreover, the result of the study revealed that affective factors such as anxiety, motivation, and curiosity played an important role in reading skills. As a consequence, the reading process is cognitively and emotionally demanding. During distance education, extra-curricular short stories can be used in online classes to develop and enrich students' reading skills. Besides, they highly change students’ points of view positively toward affective factors which influence learning a foreign language process., Bu çalışma uzaktan eğitim süreci boyunca üniversite İngilizce hazırlık sınıflarında kısa hikayelerin müfredat dışı okuma materyali olarak kullanılması sonucu öğrencilerin okuma becerilerinde kaydedilen ilerleme ve gelişmeye etkilerini ve öğrencilerin bu süreçte okuma becerilerine yönelik hissettikleri duygusal faktörlerin rolünü araştırmaktadır. Bu karma çalışmada gerekli veriler bu araştırma için hazırlanan bir adet ön test, bir adet son test ve öğrencilerin görüşlerini bildirdiği bir adet anket aracılığıyla toplanmıştır. Katılımcılar testlere ve ankete Blackboard çevrimiçi öğrenme ve öğretme platformu üzerinden erişim sağlamıştır. Her ikisi de on üç İngilizce hazırlık sınıfı öğrencisinden oluşan bir adet kontrol grubu ve bir adet deney grubu, çalışmaya destek olmak için gönüllü katılım sağlamıştır. Ön test, son test ve anket her iki gruba da uygulanmış fakat sekiz adet müfredat dışı kısa hikaye ve bu hikayelere bağlı olan okuma aktiviteleri sadece deney grubuna verilmiştir. Veriler excel kullanılarak analiz edilmiştir. Elde edilen bulgulara göre müfredat dışı kısa hikayeleri okuyan ve okuma aktivitelerini tamamlayan deney grubu hazırlık sınıfı öğrencilerinin İngilizce okuma becerilerinin geliştiği, dil yeterliğinin arttığı, bakış açılarının ve okumaya bağlı olarak hissettikleri olumsuz duyguların değiştiği, bunların yanı sıra verilen anket aracılığıyla öğrencilerin yabancı dil okuma becerilerine yönelik bakış açılarında ve endişe, kaygı, motivasyon, merak gibi okuma becerilerini etkileyen duygusal faktörlerde olumlu değişimlerin gözlendiği sonucuna varılmıştır. Sonuç olarak, okuma süreci hem bilişsel hem de duygusal olarak talepkardır. Uzaktan eğitim süreci boyunca öğrencilerin okuma becerilerini geliştirmek ve zenginleştirmek için müfredat dışı kısa hikayeler alternatif ders materyali olarak kullanılabilir. Ayrıca, bu müfredat dışı kısa hikayeler, öğrencilerin yabancı dil öğrenme sürecini etkileyen duygusal faktörlere karşı bakış açısını olumlu yönde değiştirmiştir.

The impact of online education on students’ attendance to foreign language classes in a Tourism and Hotel Management Vocational High School was investigated in this study. In line with the purpose, the activities organized using interactive applications and social media enriched with Web 2.0 tools were attended by 34 students of a Tourism and Hotel Management Vocational High School in Kocaeli; during the emergency online education period due to the Covid-19 pandemic. The activities were applied for ten weeks to attract students' attention to the lesson and ensure their attendance. Following the application, the students were asked open-ended questions and conducted online interviews. All the data was recorded and transcribed for analysis. The data were subjected to content analysis and descriptive analysis. As a result of the research, the positive aspects of online courses, according to the students who participated in the study, are as follows: being sufficient, fun, and valuable, teachers' high effort, being instructive/educational, efficient, and finally comprehensible. The negative aspects of online foreign language courses are lack of interaction, indiscipline, internet shortage, and inefficiency. According to the study's findings, foreign language classes designed with Web 2.0 interactive tools attract students' interest and raise their attendance to the lessons., Bu çalışmada; çevrimiçi eğitimin turizm ve otel işletmeciliği meslek lisesindeki öğrencilerin yabancı dil derslerine katılım süreçlerine etkisi incelenmiştir. Amaç doğrultusunda Web 2.0 araçları ile zenginleştirilmiş interaktif uygulamalar ve sosyal medyadan faydalanılarak düzenlenen etkinlikler, Kocaelli ilindeki bir turizm ve otel işletmeciliği meslek lisesinin 34 öğrencisine; Covid-19 pandemisi sırasında zorunlu olarak geçilen uzaktan eğitim sürecinde 10 hafta boyunca uygulanarak, öğrencilerin derse dikkatlerinin çekilmesi ve katılımlarının sağlanması çalışılmıştır. Uygulama sonrasında öğrenciler ile online görüşmeler yapılarak kayıt altına alınmıştır. Elde edilen verilere içerik analizi ve betimsel analiz uygulanmıştır. Araştırma sonucunda; araştırmaya katılan öğrencilere göre çevrimiçi derslerin olumlu yönleri sırasıyla; güzel, eğlenceli ve yararlı olması, öğretmenlerin yüksek çaba göstermeleri, öğretici/eğitici olması, verimli olması ve son olarak anlaşılır olmasıdır. Çevrimiçi yabancı dil derslerinin olumsuz yönleri ise sırasıyla; güç olması ve etkileşimsiz olması, disiplinsizlik, internet sıkıntısı ve verimsiz olmasıdır. Araştırmada; Web 2.0 destekli interaktif tasarlanan yabancı dil derslerinin öğrencilerin ilgisini çektiği ve derslere olan katılım düzeylerini artırdığı saptanmıştır.

The education system in Turkey has become more dependent on test preparation and memorization from early ages. For this reason, students are not able to develop some necessary skills that will lead them to achievement in high level learning environments such as universities. Besides insufficient high level thinking abilities and skills they also lack some basic qualities of a student. Academic buoyancy is a concept which was coined in 2000s refers to students’ ability to cope with daily challenges that they face during their academic studies. There are five motivational components of academic buoyancy which are called the 5Cs of academic buoyancy which are confidence, coordination, commitment, composure and control (low uncertain control). This study aims to explore the use of the 5Cs of academic buoyancy by the IB DP students in Turkey through the views and experiences of IB DP students and teachers. To reach this qualitative research method was used for the study and phenomenology pattern was used to design the study. The data were collected from 20 participants 13 of whom are DP students from different high schools in Turkey and 7 of whom are DP teachers from various high schools. Semi-structured interviews were conducted with the participants to gather data. The interviews were recorded on Zoom and analysed using thematic analysis. The results indicated that coordination, confidence and commitment were significant factors that played an important role in the studies of DP students. Another significant factor affecting these was to be positive student-teacher interaction. Peer interaction also came out as a factor but not as significant as the previous ones., Türkiye’de eğitim sistemi, öğrencileri küçük yaşlardan itibaren test hazırlığına yönlendirmekte ve dolayısıyla da daha fazla ezber temelli hale gelmektedir. Bundan dolayı öğrenciler, üniversite gibi daha yüksek seviyede kendilerini başarıya götürecek gerekli becerileri geliştirememektedirler. Yetersiz yüksek seviye düşünme becerileri ve diğer becerilerin yanı sıra öğrenciler bir öğrencide bulunması gereken temel özelliklerden de yoksun kalmaktadır. 2000 ‘li yıllarda ortaya atılan akademik engelleri yürütme becerisi kavramı, öğrencilerin gündelik yaşamlarında karşılarına çıkan akademik zorluklar ve engellerle başa çıkma becerisi olarak tanımlanmaktadır. Akademik engelleri yürütme becerisinin motivasyona dayalı 5 bileşeni bulunmaktadır ve bunlar akademik engelleri yürütme becerisinin 5C’si olarak adlandırılmaktadır (confidence, coordination, commitment, composure ve low uncertain control). Bu 5C özgüven, koordinasyon, bağlılık, sakinlik (düşük kaygı), ve kontroldem oluşmaktadır. Bu çalışma, Uluslararası Bakalorya Diploma Programı’nda öğrenim gören öğrenciler tarafından akademik engelleri yürütme becerisinin 5C’sinin kullanımını programda yer alan öğrenciler ve öğretmenlerin görüş ve deneyimleri ışığında araştırmayı amaçlamaktır. Bu amaca ulaşmak için nitel araştırma yöntemi uygulanmış ve desen olarak fenomenoloji yaklaşımı benimsenmiştir. Veri toplama süreci, 13’ü farklı özel liselerde DP programında öğrenci olan, 7’si de farklı özel okullarda DP öğretmeni olarak görev yapmakta olan 20 katılımcıyla gerçekleştirilmiştir.Veri toplarken yarı yapılandırılmış görüşmelerden yararlanılmıştır. Bu görüşmeler Zoom üzerinden kaydedilmiş ve tematik analiz yöntemi kullanılarak analiz edilmiştir. Sonuçlar, koordinasyon, özgüven ve bağlılığın DP öğrencilerin akademik çalışmaları açısından önemli faktörler oluğunu göstermiştir. Bunları etkileyen bir diğer önemli faktör pozitif öğretmen-öğrenci etkileşimi olmuştur. Akran etkileşimi de bir faktör olarak çıksa da diğerleri kadar önemli bulunmamıştır.

Bu ampirik çalışma, üç farklı kültürel metanın (film, şarkı, hikaye kitabı) İstanbul Haliç Üniversitesi İngilizce hazırlık okulunun dil öğrenenleri üzerindeki etkinliğini araştırmaktadır. Bu amaçla ankete dayalı nicel bir araştırma yapılmıştır. Anket, 2020-2021 eğitim-öğretim yılı bahar döneminde öğrenim gören 62 İngilizce öğrencisine uygulanmıştır. Bu ankete yanıt verenler, farklı not ortalamalarına sahip başlangıç, orta ve orta-üst düzeyde olan çok kültürlü İngilizce öğrcileriler. İngilizce öğrenenler tarafından alınan ve kullanılan metaların her biri, o kültürel metalara harcadıkları saatler, İngilizce öğrenirken bunlardan yararlanma yolları, metalara erişim yolları gibi değişkenler göz önünde bulundurularak incelendi. Kültürel metaların tüketim oranını ve öğrencilerin dil becerilerini öğrenmedeki başarılarılarna biraktığı etki; ayrıca İngilizce öğretmenleri tarafından olası bir şekilde tanıtılan herhangi bir metanın tavsiye edilmesi oranını bu araştırmada incelenmeye çalışıldı. Veriler üzerinde yapılan analiz, öğrencinin nihai not ortalamaları ile kültürel metaların tüketimi arasında bir ilişki olduğunu gösterdi. İngilizce hazırlık okulu öğrencilerinin İngilizce dünyasında üretilen her üç kültürel metayı da yüksek oranda kullandıkları ve not ortalamalarının yüksek veya düşük olmasına bakılmaksızın, bu ilişki yoğunluğunun zayıf olduğu sonucuna varıldı. Sonuçlar, kültürel metaların kullanımının öğrencilerin İngilizce öğreniminin gelişiminde (düşük ve yüksek not ortalamalarıyla) etkili olduğunu göstermiştir. Ayrıca, her iki öğrenci grubunun da (ortalamaları düşük ve ortalamaları yüksek öğrenciler) kültürel metaların kullanmaya yönelik olumlu tutumunu gösterdi. Sonuçlar, İngilizce öğrenenler arasındaki zeka, kişilik, yetenek, akademik başarı, ekonomik durum, aile ve eğitim geçmişi gibi bireysel farklılıklar gibi diğer faktörlerin, öğrenenlerin başarılı ve başarısız olmalarına olası etkisi ile açıklanabilir., This empirical study investigates the effectiveness of three types of cultural commodities (movies, songs, storybooks) on language learners of the English preparatory school of Turkey. For this aim, quantitative research based on a questionnaire was carried out. The questionnaire was conducted among 62 English language learners of the Istanbul Haliç University in the spring semester of the 2020-2021 academic year. Multicultural English learners answered the questionnaire with different grade averages from pre-intermediate, intermediate, upper-intermediate, and advanced proficiency levels. Each of the commodities picked up and used by English learners is being understudied considering the variables such as the hours they spent on those cultural commodities, how they use them towards learning the English language, and how they access the commodities. The research was also targeted to learn the consumption rate of cultural commodities, students' success in learning language skills, and the possible rate of any commodities introduced by their English instructor. The analysis showed a correlation between the learner’s final grade point averages and the consumption of cultural commodities. We concluded that English preparatory school students use all three cultural commodities produced in the English language world at an equal rate. Regardless of their high- or low-grade averages, their intensity is weak. The results showed that cultural commodities effectively develop students’ English language learning (with low- and high-grade averages). It also showed the positive attitude of both groups of learners (learners with low averages and high averages) toward using the cultural commodities. The results can be explained by the possible effect of other factors such as individual differences among English language learners in terms of intelligence, personality, talent, academic achievement, economic status, family, and educational backgrounds on learners being successful and not prosperous.

Bilgi teknolojilerinin gelişmesi, dünyanın işleyiş biçimini çeşitli şekillerde değiştirmiştir. Teknolojinin gelişimi bilgiye erişimin hızlanmasına sebep olmaktadır. Bu bağlamda kullanılan platformların çeşitlenmesi ile dezenformasyon süreci başlamıştır. Güvenilir bilgi bulma zorluğu ve bilgiye erişimdeki yeni yöntemler insanların, geçmişe göre farklı beceriler geliştirmesini ihtiyaç haline getirmiştir. Doğan ihtiyacın bir sonucu olarak iş alanlarında aranan çalışan profillerindeki beklentiler, yenilenmiş ve yeni nesil becerilerle donanımlı olmayı zorunlu kılmıştır. Bu durum, öğrencilerin hem mesleki hem de özel yaşamlarında başarılı olabilecekleri becerilerle donanmalarını ve değişime uyum sağlayabilmelerini gerektirmektedir. Eğitim kurumları da öğrencilerine çağa uygun becerileri kazandırmak için, öğretim yaklaşımlarında, programlarında ve ders tasarımlarında değişiklikler yapma ihtiyacı duymaktadır. Öz-yönetimli öğrenme becerileri (ÖYÖB), bu beceri setlerinin en önemlilerinden biridir. ÖYÖB öğrencilerin öğrenme sürecinin merkezinde olmasını ve öz düzenlemeyi teşvik ederken, öğrenme sürecinin kontrolünün de öğrenende olmasını vurgular. Doğru bilgiye ulaşmanın zor olduğu, bilgi kaynaklarının çok hızlı değiştiği, hızlı bir adaptasyon ve değişim yönetimi gerektiren bu dönemde, şartlar ne kadar hızlı değişirse değişsin uyum sağlayabilen, öğrenme ve gelişimi üzerinde kontrol sahibi olmak isteyen bireyler için ÖYÖB son derece önemli hale gelmiştir. Bu çalışmanın amacı, Türkiye’de lise eğitimi seviyesindeki iki programın (UBDP ve MEB), öz-yönetimli öğrenme becerisine katkısını incelemektir. ÖYÖB ölçeği ile bir özel okuldaki 64 UBDP+MEB ve 88 yalnızca MEB olmak üzere 152 öğrenciden programın başında ve sonunda toplanan nicel veriler, yarı deneysel yöntemlerden kontrol gruplu öntest- sontest araştırma deseni ile incelenmiştir. Çalışmada kontrol grubu ulusal lise programına devam ederken, deney grubu diploma programı ile eğitim görmüştür. Ayrıca, nicel veriler ile ilişkilendirilmek üzere, iki programın resmi dokümanları ÖYÖB becerisi odaklı olarak analiz edilmiştir. Elde edilen nicel ve nitel verileri ilişkilendirmek ve/veya karşılaştırmak için yakınsayan paralel dizayn kullanılmıştır. Araştırmanın sonucunda ulusal program ile diploma programını birlikte alan öğrencilerin öz-yönetimli öğrenme becerilerinin, yalnızca ulusal programda olan öğrencilerinkinden daha fazla olduğu ortaya çıkmıştır. Buna paralel olarak, yapılan belge analizinde en temel farkın, ÖYÖB’u destekleyen öğrenen profilleri, özyönetim becerisi gibi becerileri kazandıracak müfredat dışı unsurlar diploma programının merkezinde iken, ulusal programda merkezde dersler ve akademik kazanımların olduğu tespit edilmiştir. Ayrıca, diploma programında, ulusal programa göre öz-yönetimli öğrenme becerisini destekleyecek daha fazla öğe olduğunun, öğretmen materyallerinin ve beceri odaklı çalışmaların daha net belgelendiği ve dokümanlarda verilen kazanımların nasıl uygulanacağı ile ilgili daha kapsamlı yönergelerin olduğu saptanmıştır. Nicel bulgularda açığa çıkan farkın, belge analizdeki hangi bulgulardan kaynaklandığı tartışılmıştır., In numerous ways, the advancement of information technologies has altered the way the world operates. With the acceleration of access to information and the frequent use of digital platforms, it has become necessary for everyone to develop different skill sets due to the challenge of reaching reliable information in an age of increasing disinformation. As a result of this shift, businesses have adjusted their expectations from new employees to ensure that they are fully equipped with new skills. These changes necessitate the students to be equipped with these skills to be successful in both their professional and personal lives. As a matter of fact, educational institutions have inevitably been forced to adapt to these changes. Schools have adjusted their instructional designs and programs and their teaching methods in order to equip their students with upto- date skill sets. Self-directed learning skills (SDL) is one of the most prominent of these in encouraging self-regulation and imply that students should be at the center of the learning process and have control over it. The SDL skill has become extremely important for individuals who want to find their own path and have control over their learning and development. The purpose of this study is to analyze the effects of SDL skills on two high school education programs in Turkey (IBDP and MoNEP). Quantitative data were collected from 152 students comprising of 64 IBDP+MoNEP students and 88 MoNEP students in a private school. The SDL scale with pre-test post-test quasi-experimental method are used in the research study. The control group was in the national high school program (MoNEP), while the experimental group received the IBDP+MoNEP education. The official documents of the two programs were also analyzed with a focus on SDL skills to be then associated with quantitative data. Convergent parallel design was used to correlate and/or compare the obtained quantitative and qualitative data. As a result of the research, it was concluded that the SDL scale score of the students who took the Diploma Program together with MoNEP were higher than the students who were only in the MoNE program. Parallel to this result, the document analysis findings reveal that the fundamental difference is the learner profiles that supports the SDL, the skills-based design and extra-curricular elements that will provide self-directed learning skills are at the center of the diploma program, whereas subjects and subject-specific academic objectives are at the center of the MoNEP. In addition, it was concluded that in comparison to MoNEP, there were more elements to support SDL skills in the IBDP. Teacher materials, student-oriented studies and extra-curricular components which support SDL skill are documented in detail in IBDP. It was also discussed that the results of the quantitative data may be related with more comprehensive instructions on how to implement the objectives given in the IBDP documents as well as the difference in quantitative findings in the document analysis.

This study emphasizes the importance of technology in education. The investigation took place during the Covid-19 pandemic in Turkey and was performed through a thorough meta-analysis methodology to investigate 20 related articles issued during the last 10 years. The thesis aimed at answering three questions about Turkish EFL teachers’ and candidate-teachers’ perceptions of technology in teaching, in addition to their technology implementation effectiveness. Also, some of the collected articles provided findings about the impact of gender on technology, the attitude of technology implementation as well as the competence of technology use in English teaching in Turkey. The findings of the research confirm that the majority of English as a foreign language Turkish teachers have a positive perception of deploying technology in their classrooms. It also showed that these teachers have a high level of competence and effectiveness of technology implementation. Finally, the collected data from the chosen articles confirmed that there is little or no significant difference between male and female teachers in regard to their perception of technology or their digital literacy competence., Bu çalışma teknolojinin günlük hayatımızdaki, özellikle de eğitimdeki önemini vurgulamaktadır. Araştırma Türkiye'de Covid-19 pandemisi sırasında yürütülmüş ve son 10 yılda yayımlanan 20 ilgili makaleyi araştırmak için kapsamlı bir meta-analiz metodolojisi ile gerçekleştirilmiştir. Bu makale; yabancı dil olarak İngilizce öğreten Türk öğretmenlerinin ve öğretmen adaylarının teknolojiyi uygulama yetkinliği ve onların eğitimde teknoloji kullanımı hakkında düşünceleri ile ilgili üç soruyu yanıtlamayı amaçlamıştır. Son olarak, toplanan makalelerden bazıları, cinsiyetin teknoloji üzerindeki etkisi, teknolojiyi uygulama tutumu ve Türkiye'de İngilizce öğretiminde teknoloji kullanımının yeterliliği hakkında bulgular sunmuştur. Araştırmanın bulguları, yabancı dil olarak İngilizce öğreten Türk öğretmenlerinin çoğunluğunun teknolojiyi sınıflarında kullanma konusunda olumlu bir algıya sahip olduğunu doğrulamaktadır. Bu, ayrıca göstermektedir ki bu öğretmenler teknolojiyi mesleklerinde uygulamada yüksek düzeyde yetkindir. Son olarak, seçilen makalelerden toplanan veriler, teknoloji algıları veya dijital okuryazarlık yeterlilikleri açısından erkek ve kadın öğretmenler arasında çok az fark olduğunu ya da önemli bir fark olmadığını doğruladı

Bu çalışmanın amacı yükseköğretim kurumlarının İngilizce hazırlık sınıflarında, ACTFL Sözel Yetkinlik Mülakat Sınavı’nın öğrencilerin konuşma becerisini ölçmede etkili ve fonksiyonel bir yöntem olup olmadığını araştırmaktır. Veri toplamak amacıyla Türkiye'deki bir vakıf üniversitesinin İngilizce hazırlık sınıfında öğrenim gören sekiz öğrenciye ACTFL Sözel Yetkinlik Mülakat Sınavı uygulanmıştır. Çalışmanın sonucu, ACTFL Sözel Yetkinlik Mülakat Sınavı’nın yükseköğretim kurumlarının İngilizce hazırlık sınıflarında konuşma becerisini ölçmede etkili ve fonksiyonel bir yöntem olduğunu ortaya koymuştur. Öğrencilerin varsayılan seviyeleri ACTFL Sözel Yetkinlik Mülakat Sınavı sonuçları ile kıyaslandığında, öğrencilerin varsayılan seviyelerinin ACTFL Sözel Yetkinlik Mülakat Sınavı sonuçları ile uyumlu olmadığı saptanmıştır. Öğrencilerin bu sınavdaki konuşmaları kelime türleri ve seviyeleri açısından incelendiğinde, elde edilen sonuç doğrulanmıştır. Bununla birlikte öğrencilerle yapılan röportajlarda, öğrenciler okuldaki konuşma sınavına kıyasla büyük ölçüde ACTFL Sözel Yetkinlik Mülakat Sınavı’nda kendilerini daha etkili biçimde ifade edebildiklerini belirtmişlerdir. Bu çalışma yükseköğretim kurumlarının İngilizce hazırlık sınıflarında konuşma becerisinin ölçülmesinde ACTFL Sözel Yetkinlik Mülakat Sınavı’nın etkili ve fonksiyonel bir araç olabileceğini ortaya koymuştur. Bulgular öğrenciler, öğretmenler, ölçme değerlendirme birimi çalışanları ve yöneticiler için önemli sonuçlar ortaya koymuştur., The purpose of this study is to investigate whether the ACTFL Oral Proficiency Interview is an effective and functional method in assessing students' speaking skills in English preparatory classes of higher education institutions. In order to collect data, the ACTFL Oral Proficiency Interview was administered to eight students studying in the English preparatory class of a foundation university in Turkey. The result of the study revealed that the ACTFL Oral Proficiency Interview is an effective and functional method for assessing speaking skill in English preparatory classes of higher education institutions. When the students' assumed levels were compared with the ACTFL Oral Proficiency Interview results, it was found that the students' assumed levels were not compatible with the ACTFL Oral Proficiency Interview results. When the speeches of the students in this exam were examined in terms of word types and levels, the result was confirmed. However, in interviews with students, students stated that they were able to express themselves more effectively in the ACTFL Oral Proficiency Interview compared to the speaking exam administered at school. This study revealed that the ACTFL Oral Proficiency Interview can be an effective and functional tool in assessing speaking skills in English preparatory classes of higher education institutions. Findings revealed significant results for students, teachers, assessment unit staff and administrators.

In this study, the effects of Brain-Based Vocabulary Teaching on young adults were examined. The research began by identifying the preferred practices of 100 teachers of English as a foreign language for teaching vocabulary in classrooms. According to the findings, it was determined that teachers tend to use applications based on the mother tongue of the students. In the next stage, 10 brain-based vocabulary teaching practices were developed by taking the correspondence between Bloom's Taxonomy and Jensen's Brain-Based Teaching Model on the theoretical basis of Mental Lexicon and Word Learning Assumptions into consideration. These practices were applied to 14 students in Sancaktepe Technology Anatolian Imam Hatip High School for 10 weeks. Traditional vocabulary teaching practices and the most preferred practices by 100 teachers were also applied to 14 students who were similar in level and were in the other class. Vocabulary learning levels between the two groups in question were compared. According to the results of the pre-test, post-test and retention test, it was revealed that the students in the classroom where vocabulary was taught with brain-based vocabulary teaching practices were more successful in learning, remembering and using words compared to the students in the other group. In the last stage of the research, the first and last week lessons of the students in the classroom where brain-based vocabulary teaching practices were applied were recorded on camera. These camera recordings were watched in the company of a psychological counselor and psychologist, and the behaviors of the students were interpreted with descriptive analysis, and the emotional and motivational outcomes of the students in question were obtained. According to the information obtained from the videos, the students in the classroom with brain-based vocabulary teaching showed positive attitudes towards participating in activities, sustaining their attention throughout the lesson, and general classroom atmosphere., Bu çalışmada Beyin Temelli Kelime Öğretiminin genç yetişkinler üzerindeki etkileri incelenmiştir. İnceleme, yabancı dil olarak İngilizce öğreten 100 öğretmenin sınıflarda kelime öğretimi için tercih ettikleri uygulamaların belirlenmesiyle başlamıştır. Yapılan tespitlere göre öğretmenlerin, öğrencilerin anadilinin temel alındığı uygulamaları kullanmaya eğilimli oldukları belirlenmiştir. Sonraki aşamada, Bloom’un Taksonomisi ve Jensen’in Beyin Temelli Öğrenme Modeli arasındaki örtüşme, Zihinsel Sözlük ve Kelime Öğrenme Varsayımları kuramsal alt yapısına oturtularak, 10 adet beyin temelli kelime öğretimi uygulaması geliştirilmiştir. Bu uygulamalar 10 hafta boyunca, Sancaktepe Teknoloji Anadolu İmam Hatip Lisesi’nde bulunan 14 öğrenciye uygulanmıştır. Geleneksel kelime öğretimi uygulamaları ve 100 öğretmen tarafından en çok tercih edilen uygulamalar da düzey olarak benzeşik olan ve diğer sınıfta bulunan 14 öğrenciye uygulanmıştır. Söz konusu iki grup arasındaki kelime öğrenme düzeyleri karşılaştırılmıştır. Ön test, son test ve kalıcılık testi sonuçlarına göre, beyin temelli kelime öğretimi uygulamaları ile kelime öğretilen sınıfta bulunan öğrencilerin kelimeleri öğrenme, hatırlama ve kullanmada diğer grupta bulunan öğrencilere kıyasla daha başarılı oldukları ortaya çıkmıştır. Araştırmanın son aşamasında ise beyin temelli kelime öğretimi uygulamaları yapılan sınıfta bulunan öğrencilerin ilk hafta ve son haftadaki birer dersleri kamera kaydına alınmıştır. Bu kamera kayıtları bir psikolojik danışman ve psikolog eşliğinde izlenip, öğrencilerin davranışları betimleyici analiz ile yorumlanarak, söz konusu öğrencilerin duygu ve motivasyon düzeylerini gösteren bulgular elde edilmiştir. Videolardan elde edilen bilgilere göre, beyin temelli kelime öğretimi yapılan sınıfta bulunan öğrenciler aktivitelere katılma, dikkatini ders boyu sürdürme ve genel sınıf atmosferi konularında pozitif tutum sergilemişlerdir.

The present study investigates how World Englishes(WE)/English as a Lingua Franca (ELF) awareness affect foreign language learner identity in terms of attitudinal changes regarding English as a Lingua Franca and related issues, perceptual changes regarding one’s own English, and self-identity representation as an English user. In this qualitative study, conceptualisation of World Englishes/English as a Lingua Franca were presented in a comprehensive literature review to underscore the difference between monolinguistic and plurilinguistic stances on English Language Teaching. The participants of this study attended online World Englishes/English as a Lingua Franca awareness classes which were comprised of 9 sessions and prepared by the researcher of this study. The participants were active English as a Lingua Franca users who were master’s degree students in Institution for Migration Studies at a state university in Gaziantep, Turkey. Qualitative data sources for this case study were the pre and post interviews with the participants, and video recordings of the online World Englishes/English as a Lingua Franca awareness lessons. Thematic analysis was applied to the data gathered from these sources in order to categorize emerging themes. The analysis revealed that native speakerism dominated norms shaped self-perception of the participants, even though they had awareness of World Englishes/English as a Lingua Franca to a certain extend. The results of the study showed there were attitudinal changes regarding English as a Lingua Franca and related issues, perceptual changes regarding one’s own English and changes in self-identity representation after exposure of different varieties of English. In conclusion, the participants changed their self-perception shaped by British and American English criteria and became more aware of their English as a Lingua Franca user identity as they identified themselves with non-native speakers more, which eased their anxiety down, enabled them to discard too much self-monitoring and to make peace with their accents, and helped them feel as a part of a bigger speech community. This might be considered as reconstruction of learner identity as an English as a Lingua Franca user., Bu çalışma, Dünya İngilizceleri ve Ortak Dil Olarak İngilizce farkındalığının, Ortak Dil Olarak İngilizce ve ilgili konulardaki tutum değişiklikleri, kişinin kendi İngilizcesine ilişkin algısal değişiklikler ve bir İngilizce kullanıcısı olarak öz kimlik temsili açısından yabancı dil öğrenen kimliğini nasıl etkilediğini araştırmaktadır. Bu nitel çalışmada, İngiliz Dili Öğretimi’nde tek dilli ve çok dilli duruşlar arasındaki farkı vurgulamak için Dünya İngilizceleri ve Ortak Dil Olarak İngilizce’nin kavramsallaştırılması kapsamlı bir literatür taramasıyla sunuldu. Bu çalışmanın katılımcıları, bu çalışmanın araştırmacısı tarafından hazırlanan ve 9 oturumdan oluşan çevrimiçi Dünya İngilizceleri ve Ortak Dil Olarak İngilizce farkındalık derslerine katıldılar. Katılımcılar, Türkiye'deki bir devlet üniversitesinde Göç Etütleri Enstitüsü'nde yüksek lisans öğrencisi olan aktif Ortak Dil Olarak İngilizce kullanıcılarıydı. Bu vaka çalışması için nitel veri kaynakları, katılımcılarla yapılan ön ve son görüşmeler ve çevrimiçi Dünya İngilizceleri ve Ortak Dil Olarak İngilizce farkındalık derslerinin video kayıtlarıydı. Ortaya çıkan temaları kategorize etmek için bu kaynaklardan toplanan verilere tematik analiz uygulanmıştır. Analiz, katılımcıların belirli bir ölçüde Dünya İngilizceleri ve Ortak Dil Olarak İngilizce hakkında farkındalık sahibi olmalarına rağmen, tek dilli tutumun katılımcıların kendi algılarını şekillendirdiğini ortaya koydu. Çalışmanın sonuçları, farklı İngilizce çeşitlerine maruz kaldıktan sonra katılımcılarda Ortak Dil Olarak İngilizce ilgili konularda tutum değişiklikleri, kişinin kendi İngilizcesine ilişkin algısal değişiklikler ve öz kimlik temsilinde değişiklikler olduğunu gösterdi. Sonuç olarak, katılımcılar İngiliz ve Amerikan İngilizcesi kriterlerine göre şekillenen benlik algılarını değiştirdiler ve kendilerini ana dili İngilizce olmayan kişilerle özdeşleştirerek yabancı dil olarak İngilizce kullanıcı kimliklerinin daha çok farkına vardılar, bu da kaygılarını azalttı, kendilerini çok fazla izlemeyi bir kenara bırakmalarını sağladı, aksanlarıyla barışmalarına yardımcı oldu ve daha büyük bir konuşma topluluğunun parçası gibi hissetmelerini sağladı. Bu, öğrenci kimliğinin yabancı dil olarak İngilizce kullanıcısı olarak yeniden yapılandırılması olarak değerlendirebilir.

Bu çalışmanın amacı ana ve yan dil becerileri olan okuma, yazma, dinleme, kelime bilgisi ve dil bilgisi becerilerinin öğretiminde hangisinin daha fonksiyonel olduğunu belirlemek amacıyla iki İngilizce ders kitabını değerlendirmektir, ki bunlar English File B1 ve Empower B1 kitaplarıdır. Bu değerlendirmede beş araç kullanılmıştır: 1) Okuma kontrol listesi (Krathwohl, 2002), 2) Yazma kontrol listesi (Cunningsworth, 2005), 3) Konuşma kontrol listesi (Elmalı, 2019), 4) Dilbilgisi kontrol listesi (Krátká, 2012) ve 5) Kelime bilgisi kontrol aracı (English Profile, 2022). Bu araçlar diğer araştırmacılar tarafından İngilizce ders kitaplarındaki beceriler bölümlerini değerlendirmek için oluşturulmuş ve/veya kullanılmıştır. Bu çalışmanın bir diğer amacı da kurumlarında İngilizce ders kitabı seçme sorumluluğu bulunan yöneticilere ve öğretmenlere yardımcı olmaktır. En önemlisi, bu çalışma hedef ders kitaplarındaki tüm dil becerilerini değerlendirerek İngiliz Dili Eğitimi alanındaki bu eksikliği tamamlamaktadır. Bu nitel bir çalışma olduğu için sonuçlara içerik analizi yöntemi ile ulaşılmıştır. Bu sonuçlar göstermektedir ki a) Empower B1 yoğun okuma dersleri için önerilebilir, b) her iki ders kitabında da benzer yazma, konuşma ve dilbilgisi içerikleri bulunmaktadır ve bu nedenle bu beceriler için her ikisi de önerilir, c) Empower B1 kitabında bulunan kelimelerin çoğu orta seviyede olduğundan kelime bilgisi becerisi için daha etkili olacaktır. Özetle, bu çalışma içerik analizi yöntemine dayalı olarak iki İngilizce ders kitabının değerlendirme sonuçlarını göstermektedir. Sonraki çalışmalar için değerlendirilen kitaplar hakkında yöneticilerin ve İngilizce öğretmenlerinin fikirlerinin edinilmesi önerilir., The aim of the present study is to evaluate two English as a Second Language (ESL)/ English as a Foreign Language (EFL) coursebooks English File B1 and Empower B1 to understand which one is more functional to teach primary and sub language skills which are reading, writing, listening, vocabulary and grammar of English language. For this evaluation, five instruments are used: 1) Reading checklist by Krathwohl (2002), 2) Writing checklist by Cunningsworth (2005), 3) Speaking checklist by Elmalı (2019), 4) Grammar checklist by Krátká (2012) and 5) Vocabulary corpus tool by English Profile (2022). These checklists were previously created and benefited by these researchers to evaluate the language skills parts in ELT coursebooks. The present study also aims to serve to the administrators and teachers who are in charge of choosing an ESL/EFL coursebook to use in their institutions. Most importantly, the evaluation fulfils the gap in the ELT field by providing an evaluation of all of the skills in the target coursebooks. The findings are reached by content analysis as it is a qualitative study. The findings show that a) Empower B1 is more suggestible for intensive reading classes, b) both books have similar writing, speaking and grammar contexts and so, either is useful to promote these skills, and c) Empower B1 is also more efficient to improve the learners' vocabulary as the majority of the words in this book are in B1 level. To sum up, the present study provides the results of the evaluation of two ELT coursebooks based on content analysis. For further studies, it is important to gather the views of the target group of the present study who are the administrators and English language teachers in Turkey on the evaluated coursebooks.

The case study ‘Investigating the effects of online teaching on teacher identity (re)construction: Towards a ‘hybrid’ teacher, a case study’ aimed to explore the possible effects of online teaching on teacher identity of 12 English language teachers in higher education in a foundation university in Istanbul after the outburst of Covid-19 pandemic in the year 2020-2021 through a holistic view on teacher identity embracing personal and professional aspects, teacher emotions and agency within a social framework. Within a qualitative design, the data was collected from two semi-structured interviews and analysed in depth for thematic connections. The findings indicated there are some effects of online teaching on teacher identity, teachers’ view and perceptions. It was suggested not ignoring the online platform and moving towards a hybrid mode by most of the participants., Çevirimiçi öğretimin öğretmen kimliğinin (yeniden) yapılandırılması üzerindeki etkilerinin araştırılması: ‘Hibrit’ öğretmene doğru, bir durum çalışması isimli durum çalışması, çevrimiçi eğitimin öğretmen kimliği üzerindeki muhtemel etkilerini, Covid-19 pandemisinin patlak verdiği 2020-2021 yıllarında, İstanbul’daki bir vakıf üniversitesinde, 12 İngilizce öğretmeni arasında, yüksek eğitimde incelemeyi amaçlamıştır. Bunları, bütüncül bir bakış açısıyla, öğretmen kimliğinin kişisel ve mesleki yönlerini ayırmadan, öğretmen duygularını ve eylemliliği sosyal bir çerçevede ele almıştır. Nitel bir dizayn içerisinde, yarı yapılandırılmış iki görüşme sonunda toplanan veriler derinlemesine incelenmiş ve tematik ilişkiler kurulmuştur. Bulgular göstermiştir ki, çevrimiçi eğitimin öğretmen kimliği üzerinde, öğretmen görüşleri ve algılarında bazı etkileri vardır. Araştırmaya katılanların çoğu, araştırma sonunda çevrimiçi eğitim ortamının göz ardı edilmemesi gerektiğini ve eğitime hibrit modelde devam edilmesini önermiştir.

İngilizcenin dünya çapında ortak dil olarak artan önemi ile birlikte, kültürlerarası iletişimsel yeterlilik dil öğretiminde önemli bir unsur olarak kabul edilmektedir. Böylece dil ve kültürün entegrasyonunun önemi giderek daha iyi anlaşılmaya başlanmıştır. Öğrencilerin kültürlerarası iletişimsel yeterliliğini geliştirmeleri için kritik öneme sahip olan ders kitapları, yabancı dil öğretiminde temel kaynaklar olarak kabul edilmektedir. Bu bağlamda İngilizce ders kitabındaki kültürlerarası zenginlik üzerinde durulması gereken bir konudur. Bu çalışma, Teenwise ve Relearn kitaplarının okuma ve yazma etkinliklerinde kültürlerarası unsurların hangi ağırlıkta olduğunu ve kültürlerarası iletişimsel yeterlilik açısından birbirine ne kadar eşdeğer olduğunu saptamayı amaçlamaktadır. Bu ders kitapları Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı farklı devlet liselerinde, 9. sınıflarda aynı amaçlara hizmet etmesi niyetiyle kullanılmakta olan iki ayrı İngilizce ders kitabıdır. Değerlendirme sonucunda bu iki ders kitabının genel olarak birbirine yakın ağırlıkta kültürlerarası unsur içerdiği, ölçekte ölçülen kültürlerarası boyutlar dağılımı açısından farklı olduğu saptanmıştır. İncelenen okuma ve yazma etkinliklerinin kullanılan ölçekteki kültürlerarası unsurları kısmen içermesinden ötürü bu iki kitabın öğrencilerin kültürlerarası iletişim becerilerini geliştirmede yeterli olmayabileceği görülmüştür., With the expanding prominence of English as a worldwide lingua franca, intercultural communicative competence has lately been recognized as a significant paradigm in language teaching. As a result, the integration of language and culture has become increasingly crucial. Because coursebooks are regarded as primary teaching resources in foreign language teaching, it is critical for coursebooks to include a variety of intercultural aspects to provide the groundwork for learners’ development of intercultural communicative competence. In this regard, intercultural richness in English coursebooks is an issue that should be studied. This study aims to determine to what extent there are intercultural elements in the reading and writing activities of the coursebooks, Teenwise and Relearn, and how equivalent they are in terms of intercultural communicative competence. These coursebooks are two separate coursebooks used in 9th grades in different public high schools affiliated to the Ministry of National Education with the intention of serving the same purposes. As a consequence of the evaluation, these coursebooks contain intercultural components that are close to each other in total ratio, but they are different from each other in terms of the dimensions in the checklist. Both of them partially match the dimensions in the instrument. Thus they may not be sufficient to enhance students’ development of intercultural communicative competence.

In this paper, we investigate certain subclasses of analytic functions defined by generalized differential operators involving binomial series. Also, we obtain coefficient estimates involving of the nonhomogeneous Cauchy-Euler differential equation of order r.

Bu çalışmanın amacı 2017 yılında düzenlenen ortaokul İngilizce öğretim programının uygulanmasına ilişkin öğretmen görüşlerini ve 2019-2020 akademik yılı uygulama sürecinde öğretmenler tarafından karşılaşılan zorluk ve /veya sorunları ortaya çıkarmaktır. Bu nitel çalışma İstanbul’un çeşitli bölgelerinde gerçekleştirilmiştir. Bu çalışmaya devlet ortaokullarında görev yapmakta olan toplam 15 İngilizce öğretmeni katılmıştır. Veriler öğretmenlerle yapılan derinlemesine görüşmelerle toplanmış ve içerik analizi ile analiz edilmiştir. Çalışmanın bulguları, katılımcıların uygulamada karşılaşılan bazı zorluklardan ve/ veya sorunlardan dolayı programın bazı yönlerine ilişkin olumsuz görüşlere sahip olduklarını ve planlanan ve uygulanan program arasında uyuşmazlık olduğunu göstermiştir. Bulgular, ders kitaplarının içeriğinin pratikte öğretim programı olarak algıladığını ve öğrencilerin ihtiyaç ve ilgileri açışından öğretmenler tarafından yetersiz bulunduğunu ortaya çıkarmıştır. Bu çalışmanın sonuçları İngilizce öğretim programının etkili bir şekilde uygulanmasını engelleyen zorlukların ve/ veya sorunların, yetersiz ders kitabı ve donanım, kalabalık sınıflar, İngilizce ders saatinin azlığı, İngilizce öğretim programının kademesiz bir şekilde uygulanması, karışık seviye grupları, öğrencilerin İngilizceye karşı olumsuz tutumları ve liselere geçiş sistemi/sınavı (LGS) olduğunu göstermiştir., The study aimed to reveal the perceptions of teachers about the implementation of the lower secondary English language curriculum developed in 2017 and the challenges and/or problems faced by the teachers in the implementation process in 2019-2020 academic year. This qualitative study was conducted in several districts of İstanbul A total of 15 English language participated in the study. The data were collected through in-depth interviews with the English language teachers working in public lower secondary schools. The data were analysed through content analysis. The results indicated that the participants had negative views about some aspects of the English language curriculum and there was an incongruence between the planned and implemented curriculum due to the challenges and/ or problems that they encountered during the implementation. It was found out that the teachers regarded textbooks’ content as curriculum in practice and found it as insufficient for students’ needs and interest. The challenges and/ or problems impairing the effective implementation of the English language curriculum were revealed as lack of an efficient textbook, large class size, insufficient class hours, lack of necessary equipment, lack of gradual implementation, mixed ability classes, negative attitudes of students towards English, and central examination (LGS).

Eleştirel beceriler 21. yüzyıl okur-yazarlık türleri arasında sayılmakta ve böylece yüksek öğrenimin temel amaçlarından biri olarak düşünülmektedir. Bu anlamda, akademik başarı ve demokratik bir 21. Yüzyıl vatandaşı olmak için gerekli olan eleştirel düşünme ve eleştirel okumayı destekleyen birtakım stratejiler geliştirmek için bir çok araştırma yapılmıştır. Eleştirel okuma yüksek öğrenimde ve üniversite hazırlık bölümlerindeki akademik amaçlı İngilizce okuma derslerinde uzun zaman ihmal edilen bir alan olmuştur. Literatürde üst-bilişsel strateji kullanımının eleştirel düşünme ve okuma-anlama üzerindeki olumlu etkilerine dayanan birçok çalışma bulunmasına karşın, eleştirel okumaya odaklanan çalışmalar yaygın olmayıp bu alana özel sınırlı çalışmalar da farklı sonuçlar ortaya koymaktadırlar. Bu çalışma, eleştirel okuma ve üst-bilişsel stratejiler arasında anlamlı bir ilişkinin olup olmadığını araştırmaktadır. Bu çalışma karma yöntem tasarımını benimsemiştir ve bu kapsamda Türkiye’deki bir vakıf üniversitesinin hazırlık bölümünü bitirmiş 35 üniversite öğrencisiyle yürütülmüştür. Çalışmanın nitel kısmında, bu öğrencilerden 10’u ile birebir görüşmeler yapılmıştır. Öncelikle Zhang ve Seepho’nun (2013) Üst-Bilişsel Strateji Anketi uygulanmış ve sonrasında araştırmacı tarafından hazırlanan, eleştirel okuma becerilerini hem bütünsel hem de teker teker (Gerçekler ve Fikirler; Amaç; Geçerli/Geçersiz Savlar, Tutarlılık; Otorite, Kanıt Sunma; Metinlerarasılık; Zayıf ve Güçlü Noktalar, Fikir Sunma) inceleyen bir eleştirel okuma testi yapılmıştır. Anket ve eleştirel okuma testinin arasındaki korrelasyon analizi sonucunda normallik varsayımı p değeri 0,04 (p0,05) ile anlamlı bir bağıntı ortaya koymuştur. Aralarındaki ilişki istatistiksel olarak orta düzeyde olarak saptandığından bu analiz metinlerarasılık ile üst-bilişsel strateji kullanımının arasında anlamlı bir ilişki ortaya koymuştur. 10 kişi ile yapılan yarı-yapılandırılmış görüşmeler ise eleştirel okuma/metinlerarasılık algısı ve strateji kullanma biçimleriyle ilgili fikir vermektedir., Critical ability is regarded as the fourth literacy and hence one of the objectives of higher education. In that sense, various studies have been conducted to develop strategies fostering critical thinking and critical reading required for academic reading achievement and being a democratic 21st -century citizen. Nevertheless, critical reading has been a neglected practice in tertiary education and English for Academic Purposes (EAP) reading classes in university preparatory classes in Turkey. A vast majority of literature is based on the positive effects of metacognitive strategy use on critical thinking and reading comprehension; however, studies focusing on critical reading are not common, and the limited studies specific in this field have contradictory outcomes. The study investigates if there is a significant relationship between critical reading and metacognitive strategy use. The study applied a mixed-method study design, and it was conducted on 35 students who graduated from the preparatory school in a foundation university in Turkey. The interview in the qualitative part of the study was administered to ten students. A Metacognitive Strategy Questionnaire MSQ was applied, adapted from Zhang and Seepho's (2013) MSQ. Later, a Critical Reading Test (CRT) developed by the researcher was employed to measure the participants' critical reading ability both holistically and in six different critical skills individually (Facts & Opinions; Purpose; Valid/Invalid Arguments, Coherence; Authority, Evidence; Intertextuality; Weak & Strong Points, Presenting Opinions). In the correlation study, The normality assumption is not satisfied for dependent variables since the p.value is calculated as 0,04 (p0,05). The analysis demonstrated a significant relationship between intertextuality and metacognitive strategy use. The semi-structured interview conducted with ten students individually has given insights about the perception of the critical reading/intertextuality and the ways of strategy use.

Bu çalışma kısa hikâyelerin İngiliz Dili eğitimi sınıflarında neden kullanması gerektiği ve kısa hikâyelerin dil öğretiminde nasıl kullanılması gerektiği konusunda okutmanların fikirlerini incelemeyi amaçlamıştır. Gerekli veriler bu araştırma için hazırlanan ve 106 İngilizce öğretmeni ile uygulanılan bir Google Forms anketi ile toplanmıştır. Veriler Google Forms ve Excel kullanılarak analiz edilmiştir. Elde edilen bulgulara göre İngilizce öğretmenlerinin kısa hikâyelerin dil yeterliğini artırdığına, temel dört dil becerisini geliştirdiğine, kültürel farkındalığı artırdığına, öğrencilerin bakış açılarını genişlettiğine ve bunların yanında motive eden ve otantik kaynaklar olduğuna inandıkları görülmüştür., This study was conducted to find out instructors’ opinions on why short stories should be used in English Language Teaching classrooms and how short stories should be used in language teaching. The necessary data were collected through a Google Forms questionnaire prepared for this study and applied with 106 English teachers. The collected data were analysed with Google Forms and Excel. The findings indicated that the teachers believed in the benefits of short stories in terms of improving overall language competence, enhancing the four abilities, and raising cultural awareness, broadening learners’ perspectives in addition to being motivating and authentic resources.

Intending to keep up with the globalization and internationalisation process, higher education institutions aim to enhance their educational practices on international ground. This being the case, English, a lingua franca, has become the medium of instruction (EMI) and consequently, the number of EMI programmes has been increased. Therefore, the present study aims to find out the nature of EMI use and investigate the students' perceptions of EMI implementation as well as its effects on students’ success at English language proficiency and content learning at the tertiary level in Turkey. In order to collect data, which necessarily focuses on the participants’ experiences in the field, a semi-structured questionnaire consisting of close and open-ended questions has been conducted with 15 students from different EMI programmes at Doğuş University. A qualitative research design has been adopted and the results have been analysed by coding and categorising. The findings reveal that although the participants consider knowing English as a prerequisite for being a global citizen and favour EMI implementations, EMI has a negative impact on content learning and academic performance as students face a great deal of challenges in the lessons delivered in English. Results also present that the preparatory school curriculum and content should be aligned with the needs of faculties so that the students are able to prepare for the field of study in advance., Küreselleşme ve uluslararasılaşma sürecine ayak uydurmak amacıyla yüksek öğretim kurumları, uluslararası alanda eğitim uygulamalarını geliştirmeyi hedeflemektedir. Bu durumda, ortak dil olan İngilizce, eğitim aracı haline geldi ve sonuç olarak İngilizce eğitim veren (EMI) programların sayısı arttı. Bu nedenle, bu çalışma, derslerin İngilizce öğretilmesinin doğasını ortaya çıkarmayı ve öğrencilerin İngilizce eğitim uygulamasına ilişkin algıları ve İngilizce eğitimin, Türkiye'deki yükseköğretim düzeyinde dil yeterliliği ve içerik öğreniminde öğrenci başarısı üzerindeki etkilerini araştırmayı amaçlamaktadır. Katılımcıların alandaki deneyimlerine odaklanan verilerin toplanması için Doğuş Üniversitesi'nde, İngilizce eğitim veren farklı programlardan 15 öğrenci ile kapalı ve açık uçlu sorulardan oluşan yarı yapılandırılmış bir anket uygulanmıştır. Nitel araştırma tasarımı benimsenmiş ve sonuçlar kodlanarak ve sınıflandırılarak analiz edilmiştir. Bulgular, katılımcıların İngilizce bilmeyi bir dünya vatandaşı olmanın ön koşulu olarak görmesine ve İngilizce eğitim uygulamalarını tercih etmesine rağmen, öğrencilerin İngilizce olarak verilen derslerde birçok zorlukla karşılaştıklarından, İngilizce eğitimin içerik öğrenimi ve akademik performans üzerinde olumsuz bir etkiye sahip olduğunu ortaya koymaktadır. Sonuçlar ayrıca, öğrencilerin fakülte derslerine önceden hazırlanabilmeleri için, hazırlık okulu müfredatının ve içeriğinin fakültelerin ihtiyaçları ile uyumlu olması gerektiğini ortaya koymaktadır.

Krashen (1982), “Duyuşsal Filtrenin”, öğrencilerin duyuşsal süzgeç düzeyinin azaltılması gerektiğini savunarak duyuşsal değişkenler ile ikinci dil öğrenme süreci arasındaki ilişkinin bağlantılı olduğunu varsaymaktadır. Bu çalışmada, özellikle, Krashen'nın Duyuşsal Filtre Hipotezi içerisindeki dil kaygısına odaklanmayı amaçlanmıştır. Bu çalışma ayrıca, Yabancı Dilde Okuma Kaygısı üzerinde de durmaktadır. Yabancı dilde okuma kaygısı üzerine yapılan araştırmaların çoğu, yabancı dilde konuşmanın daha stresli olmasından dolayı dinleme ve konuşmaya yönelik çalışmalara odaklanmıştır, oysa yabancı dilde okuma kaygısı üzerine çok az çalışma yapılmıştır (Saito ve diğerleri, 1999; Wu 2011). Macdonald (2009), Okuyucu Tiyatrosu yöntemi kullanılarak okuma akıcılığını geliştirebilmesi için olumlu bir ortam yaratabileceği ve özellikle yabancı dilde okuma kaygısı olan öğrencilerin sınıfta kendilerine güvenmelerine yardımcı olabileceği görüşünü öne sürmektedir. Bu çalışmanın amacı, Okuyucu Tiyatrosunun Türkiye’de Yabancı Diller Yüksekokulunda öğrenim gören Hazırlık Öğrencilerinin İngilizce okuma sınıfında Duyuşsal Filtrenin azaltılmasındaki etkililiğini incelemektir. Okuyucu Tiyatrosu öncesinde öğrencilere yapılan ankette, katılımcıların çoğunun sınıf içerisinde sesli okuma yaptıklarında kaygı hissettiği görülmüş, ancak Okuyucu Tiyatrosu yöntemi kullanıldıktan sonra öğrencilerin yabancı dilde okuma kaygılarında azalma gözlemlenmiştir., Krashen (1982) hypothesizes that the ‘affective filter’ captures the relationship between affective variables and the process of second language learning by positing that students’ level of affective filter is required to be decreased. In this study, it is intended to investigate Krashen’s Affective Filter Hypothesis especially focusing on language anxiety. The current paper specifically emphasizes on Foreign Language Reading Anxiety (FLRA). Most research on foreign language anxiety has focused on listening and speaking since speaking in a FL may be more stressful, whereas few studies have been done on reading anxiety (Saito et al, 1999; Wu 2011). Macdonald (2009) posits the view that Readers’ Theatre can improve reading fluency as well as create positive environment, help anxious students to feel self-confident in the classroom. The purpose of the study is to examine the RT’s effectiveness in reducing affective filter in foreign language reading class of Prep students in a university in Turkey. A questionnaire, RT’s application and a focus group interview were employed to observe the RT’s influence on participants. The questionnaire demonstrated that most of the participants feel anxious during reading classes; however, the employment of RT revealed that it helps students decrease much of their anxiety.

The main purpose of this study is to explore the relationship between the perceptions of English lecturers towards vocabulary teaching and their strategies in vocabulary instruction. Also, it is aimed to find out whether the perceptions of the lecturers towards vocabulary teaching are compatible with their practices in their vocabulary teaching and to determine which vocabulary teaching strategies they use.The working group of the research consists of 100 volunteer English lecturers working at a foundation university. The data of this study have been collected with mixed method collection tools such as questionnaire (quantitative), interviews and observations (qualitative). The quantitative data have been coded and analyzed with the help of SPSS 22 (Statistical Package for the Social Sciences) computer program. The qualitative data have been analyzed and interpreted by content analysis. The findings have revealed that English lecturers' perceptions and practices are similar. Among the most commonly used strategies of English lecturers are gestures, performing an action, use of images, context use, reading activities, classroom interaction, synonyms and antonyms, definitions, games, guessing strategies, word formation, and the use of visual materials. English lecturers especially benefit from clear and explicit instruction in vocabulary teaching. On the other hand, less preferred strategies of lecturers are bilingual word lists (English-Turkish), board drawings, diagrams, and translation. The methods frequently used by English lecturers are Communicative Language Teaching and Audio-Lingual Method. Observation results have also shown that they make great use of social and memory strategies. In addition, it has been revealed that the educational background, gender, age viii and years of experience, which are the variables of the study, have not significantly affected the vocabulary teaching practices of English lecturers. It has been concluded that the reason for this is the standardization in the practices of English lecturers. Standardization is a set of behaviors that are created in the system of the university and its continuity is controlled. However, this limits the performance of non-native English lecturers,yet English lecturers should be free to apply different strategies and personal creativity is required for the active use of language. As a result of creating an independent environment with awareness, competence, and critical pedagogy, a great deal of effective vocabulary teaching may be formed and thus, many vocabulary teaching strategies may be utilized., Bu çalışmanın temel amacı, İngilizce öğretim üyelerinin kelime öğretimine ilişkin algıları ile kelime öğretimi stratejileri arasındaki ilişkiyi incelemektir. Aynı zamanda, öğretim üyelerinin kelime öğretimine yönelik algıları ile kelime öğretimi uygulamalarının uyumlu olup olmadığını öğrenmek ve kullandıkları kelime öğretim stratejilerinin neler olduğunu belirlemektir. Araştırmanın çalışma grubunu, bir vakıf üniversitesinde çalışan gönüllü 100 öğretim üyesi oluşturmaktadır. Bu çalışmanın verileri, anket (nicel), görüşmeler ve gözlemler (nitel) gibi karma yöntem toplama araçlarıyla toplanmıştır. Nicel veriler SPSS 22 (Sosyal Bilimler için İstatistik Paketi) bilgisayar programı yardımıyla kodlanmış ve analiz edilmiştir. Niteliksel veriler içerik analizi ile incelenmiş ve yorumlanmıştır. Bulgular, öğretim üyelerinin algılarının ve uygulamalarının benzer olduğunu ortaya koymuştur. Öğretim üyelerinin en sık kullandıkları stratejiler arasında, jest, hareket, resim kullanımı, bağlam kullanımı, okuma aktiviteleri, sınıf içi iletişim, eş ve zıt anlamlı kelimeler, tanımlar, oyunlar, tahmin etme, kelime türetme ve görsel materyal kullanımı yer almaktadır. Öğretim üyeleri kelime öğretiminde özellikle net ve açık eğitimden faydalanmaktadır. Öte yandan öğretim üyelerinin daha az tercih ettiği stratejiler ise iki dilli kelime listeleri (İngilizce-Türkçe), tahta çizimleri, diyagramlar ve çeviridir. Öğretim üyelerinin çok sık kullandıkları yöntemler, İletişimci Yöntem ve İşitsel-Dilsel Yöntemdir. Gözlem sonuçları da sosyal ve hafıza stratejilerinden çok fazla yararlandıklarını göstermiştir. Aynı zamanda, çalışmanın değişkenleri olan eğitim durumu, cinsiyet, yaş ve deneyim yıllarının öğretim üyelerinin kelime öğretim uygulamalarını önemli ölçüde etkilemediği ortaya çıkmıştır. Bunun sebebi olarakta vi öğretim üyelerinin uygulamalarındaki standartlaşma olduğu sonucuna varılmıştır. Standartlaşma, üniversitenin sisteminde oluşturulan ve devamlılığı kontrol edilen davranışlar bütünüdür. Ancak bu, anadili İngilizce olmayan öğretim üyelerinin performansını sınırlandırmaktadır. Oysaki, İngilizce öğretim üyeleri, dilin aktif kullanımı için gerekli olan farklı stratejileri ve kişisel yaratıcılığı birlikte uygulamakta serbest olmalıdırlar. Farkındalık, yeterlik ve eleştirel pedagoji konularında da bağımsız bir ortam oluşturulması sonucu çok daha fazla etkin kelime öğretimi yapılabilir ve birçok kelime öğretimi stratejilerinden böylece yararlanılabilir.

Öğretmenlik en köklü ve en saygın mesleklerden biridir. Teknolojinin gelişmesi, sosyal alanda değişimler ve beklentiler, teknoloji çağında doğan çocuklara öğretmeyi zor ve stresli hale getirir. Türkiye'de toplum, öğretmenlerden öğrencilerine anne gibi bakmalarını, onların özel sorunlarını çözmelerini ve okul günlerinde onlarla ilgili tüm sorumluluklarını üstlenmelerini beklemektedir. Ayrıca, öğretmenlerin gelecek için kendi kendini idare eden ve iyi eğitilmiş çocuklar yetiştirme rolü vardır, öğretmenler birçok zorlu koşulla başa çıkmak, öğrenciler ve ebeveynleriyle etkileşime girmek, yöneticilerin kesintisiz taleplerini karşılamak ve iş arkadaşlarıyla tutarlı ilişkiler kurmaya çalışmak zorundadırlar. Sonuç olarak, gün geçtikçe, psikolojik olarak çöktüklerini, ve mesleklerinden, çalışma koşullarından ve öğrencilerinden bıktıklarını hissetmeye başlarlar. Uzun vadede yoğun stres, kronik yorgunluk, memnuniyetsizlik ve verimsizlik hissine maruz kalan öğretmenler tükenmişlik hissi ile karşı karşıyadır. Bu durum, aynı koşullar altında ve benzer duygularla, yabancı dil öğretmenin zorluğu içinde öğrencileri yabancı dil öğrenmeye motive etme gayretini sürdürmeye çalışan İngilizce öğretmenleri için daha endişe verici sonuçlar meydana getirebilir. Bu çalışma, Sultanbeyli'de çalışan ve devlet ortaokullarında en az beş yıllık öğretmenlik deneyimi olan İngilizce öğretmenlerinin tükenmişlik sendromu algılarını öğrenmeyi amaçlamaktadır. Çalışma 49 İngilizce Öğretmeni ile yürütülmüştür. Demografik faktörler dikkate alınmıştır. Araştırmacının oluşturduğu kişisel bilgi formu ve öğretmen tükenmişliği ölçeği katılımcılara uygulanmıştır., Teaching is one of the most established and most respected professions. The development of technology, changes, and expectations in the social field make it difficult and stressful to teach children born to the age of technology. In Turkey, society expects teachers to take care of students like their mothers, to address their special problems, and to take all the responsibilities about them within a school day. Besides, teachers have a role of raising autonomous and well-educated children for the future, they have to deal with many harsh and challenging conditions, interact with students and their parents, meet administers‟ non-stop demands and try to have a coherent relationship with co-workers. As a result, day by day, they begin to feel psychologically collapsed and fed up with their profession, working conditions, and students. Being exposed to intensive stress, chronic fatigue, dissatisfaction, and the notion of inefficacy in the long term, teachers are confronted with burnout feeling. This may have more worrying outcomes for English teachers who try to keep their efforts to motivate students to learn a foreign language under the same conditions and with similar feelings, with the difficulty of teaching a foreign language. This study seeks to find out perceptions of burnout among English teachers working in Sultanbeyli and having minimum of five years of teaching experience at state secondary schools. It has been conducted with 49 English Teachers. Demographic factors have been taken into account. A personal information form generated by the researcher and teacher burnout scale have been implemented to participants.

Bu çalışmanın amacı İngilizce hazırlık programında çalışan öğretim görevlilerinin öğretmen araştırmasına ilişkin özyeterlilik algı düzeyi, özyeterlilik algısı ile eğitim durumu, öğretmenlik deneyimi ve yüksek lisans yapılan program gibi değişkenlerle olan ilişkisini araştırmaktır. Veri toplamak için Araştırma Yeterliliği Ölçeği (Boran, 2018) ve yarı yapılandırılmış görüşmeler kullanılmıştır. Çalışmaya İstanbul’da yer alan bir vakıf üniversitesinden 101 İngilizce öğretim görevlisi katılmıştır. Çalışmanın sonucu, İngilizce hazırlık okulunda çalışan öğretim görevlilerinin öğretmen araştırmasına ilişkin özyeterlilik algı düzeyinin oldukça yüksek seviyede olduğunu ortaya koymuştur. Öğretim görevlileri araştırma sürecinin pek çok aşamasında yeterli olduğunu belirtirken, toplanan verilerin analizini yapmak konusunda kendilerini diğer aşamalara göre daha az yeterli hissetmiştir. Özyeterlilik düzeyi eğitim durumuna göre istatiksel anlamda önemli bir fark gösterirken, deneyim yılı ve tamamlanan yüksek lisans programına göre önemli bir fark saptanmamıştır. Görüşmelerde öğretim görevlilerinin özyeterlilik algısının araştırma deneyimleri, eğitim durumları, araştırma bilgileri, uygulama sürecindeki zorluklar, zaman ve iş yükü gibi mevcut çalışma ortamlarıyla ilişkili koşullara göre değişkenlik gösterdiğini ortaya çıkarmıştır. Bu bakımdan bu çalışma öğretmenlerin meslek içi eğitim gereği kendi okullarında yaptıkları araştırmalarda veya kaydoldukları yüksek lisans programlarında aldıkları desteğin ayrıca önemli olduğunu ortaya koymuştur. Bulgular öğretmen eğitimcileri, İngilizce öğretmenliği bölümleri ve yüksek lisans programları için önemli sonuçlar ortaya koymuştur., The study aimed at exploring teacher research self-efficacy beliefs of English instructors by investigating their mean level of perceived efficacy as well as the relationship between their research self-efficacy beliefs and highest qualification, teaching experience and MA in ELT. Data came from efficacy in research questionnaire (Boran, 2018) and semi-structured face to face interviews. 101 instructors who work at an English preparatory school of a foundational university participated to the study. The findings of the study revealed that instructors had a moderately high level of efficacy. While instructors felt sufficiently capable across all sub-components of teacher research, they felt less capable in doing analysis compared to other teacher research tasks. The findings indicated a significant difference between self-efficacy according to highest qualification. However, there was not a significant difference according to teaching experience and completed MA programs. The interviews revealed that perceived personal efficacy for doing research changed depending on prior research experience, academic training, research knowledge, difficulties in dealing with research tasks, contextual conditions such as time and workload. In this regard, this study revealed the significance of support for teachers who do research as part of continuous professional development in their schools and master programs they are attending. The results have important implications for teacher educators, English language teaching and master’s programs.

This present study aimed at exploring the effects of explicit listening strategy training on learners‘ level of metacognitive listening strategy awareness and general listening proficiency in English. The participants were A1 level EFL students in a prep school of a private university in Istanbul, Turkey. They were randomly assigned to experimental (n=20) and control (n=19) groups. The experimental group received strategy-based listening instruction for 7 hours each week throughout 8 weeks. All participants completed pre and post listening comprehension tests in English. They also completed Metacognitive Awareness Listening Questionnaire at the beginning and end of the training period. The participants in the experimental group were also encouraged to elaborate on their strategy use at home using the strategy checklists in their listening dialogue-diaries. The teacher provided written feedback each week. This study differentiates itself from the previous research in that digital education tools were used to encourage the participants in the intervention group to evaluate their own listening strategy use and ensure longer retention of the targeted strategies. The training framework was also reshaped based on the learners‘ feedback and individual preferences. The results revealed that explicit strategy-based instruction helped improve the listening comprehension proficiency and metacognitive awareness of A1 level university students. The learners also improved their own strategy use through a major change in their conceptualization of listening skill and strategy use, strategy dismissals, strategy combinations, strategy modifications and strategy transfer. Furthermore, most learners were particularly interested in adopting such problem solving strategies as making deductions from what is already given on the response sheet of listening tasks and using their inferencing skills to guess the meanings of the unknown words. Mental translation, planning and evaluation strategies such as having a clear mental plan for how to listen and cutting down on verbatim mental translation during listening were also mostly preferred by the majority of the participants in the experimental group., Bu çalışma, açık strateji tabanlı dinleme eğitiminin katılımcıların dinleme becerisi üst bilişsel farkındalık düzeyindeki ve genel İngilizce dinlediğini anlama becerisi üzerindeki etkilerini araştırmayı amaçlamaktadır. Katılımcılar Türkiye, İstanbul‘da özel bir üniversitenin hazırlık okulunda yabancı dil olarak İngilizce eğitimi alan A1 düzeyinde öğrencilerdir. Önce bu öğrenciler deney (n=20) ve kontrol (n=19) gruplarına rastlantısal olarak tanzim edildi. Deney grubundaki katılımcılar her hafta 7 ders saati, toplam 8 hafta boyunca strateji tabanlı dinleme eğitimi aldılar. Bütün katılımcılar, öncesi ve sonrası olarak, İngilizce dinlediğini anlama testlerini tamamladı. Ayrıca tüm katılımcılar Dinleme Becerisi Üst bilişşel Farkındalık Anketi‘ni öncesi ve sonrası olarak, hem strateji eğitiminin başında hem de sonunda tamamladı. Deney grubundaki katılımcılar, dinleme becerisi diyalog günlüklerindeki strateji listelerinden faydalanarak evde kendi strateji kullanımlarının detaylarını irdelemek için cesaretlendirildi. Bu çalışma deney grubundaki katılımcıların kendi strateji kullanımlarını değerlendirmek ve katılımcılara kazandırılması hedeflenen stratejilerin uzun vadede hatırlanmasını kolaylaştırmak için dijital eğitim araçları kullandığından dolayı önceki araştırmalardan kendini ayırmaktadır. Ayrıca strateji eğitimi genel çerçevesi katılımcıların değerlendirme ve şahsi tercihleri göz önünde bulundurularak yeniden yapılandırıldı. Sonuçlar açık strateji tabanlı dinleme eğitiminin A1 düzeyindeki üniversite öğrencilerinin hem üst bilişsel dinleme becerisi farkındalık düzeyini hem de İngilizce dinlediğini anlama düzeyini geliştirmeye yardım ettiğini göstermiştir. Bunun yanı sıra öğrenciler, kendi strateji kullanımlarını şu süreçlerden geçerek geliştirmişlerdir: dinleme becerisi ve strateji kullanımına ilişkin kavramsallaştırmalarının büyük bir değişimden geçmesi, stratejilerin atılması, stratejilerin başka stratejilerle birleştirilmesi, strateji tadilatları ve strateji transferleri. Ayrıca katılımcılar, bilmedikleri sözcüklerin anlamlarını tahmin etmek için çıkarım yapmak ve dinleme becerisi görev kâğıdı üzerindeki zaten verilmiş materyali kullanarak çıkarım yapmak gibi problem çözme stratejileri ile özellikle ilgilenmişlerdir. Nasıl dinleyeceğine ilişkin zihinsel plan yapmak ve dinleme esnasında kelime kelime çeviri yapmayı azaltmak gibi zihinsel çeviri ve plan yapma, değerlendirme stratejileri de deney grubundaki katılımcıların çoğunluğu tarafından en çok tercih edilen stratejilerdendir.

It is a pleasure for me to thank all the people who contributed to this study. First of all, I would like to express my profound gratitude to my thesis supervisor, Asst. Prof. A. Nejat Töngür, without whose long term invaluable guidance, patience and constant encouragement this thesis would have never been concluded. I would also like to utter my profound appreciation to all of my MA lecturers as well as the chair of our department Prof. Dr. Gürkan Doğan, Prof. Dr. Aysu Erden, Dr. Hakan Dilman, Dr. O. Murat Özüdoğru for sharing their expertise and knowledge, for their support and notable contribution to my education life. I would like to express my deepest gratitude to my parents, whose prays of day and night made me able to get such success and honor, my elder sister Ebru Şişman and my brother Murat Şişman for their encouragement, warm attitude and understanding. I always felt their endless patience, support and understanding throughout this study. I owe special gratitude to my friend İrem Simge Gencer for her motivation since the beginning of the graduate program and during the challenging process of preparing this thesis. Without her support and warm friendship this study would not have been accomplished. Ultimately, I wish to extend my wholehearted thanks to all of my friends, colleagues and teachers who believed in me, for their everlasting encouragement, understanding, patience and love during this challenging process., Bu çalışma, İngilizce‘nin yabancı dil olarak öğretilmesinde şiirin neden kullanılması gerektiğini, şiir içeren materyallerin seçiminde hangi kriterlerin olması gerektiğini araştırmak amacıyla yapılmıştır. Şiir odaklı etkinliklerin kullanılması, dil becerilerinin ve öğrencilerin iletişim becerilerinin geliştirilmesinde önemlidir. İngilizce ders kitaplarında yer alan şiirler ve şiir temelli etkinlikler bu beceriler ışığında ortaya çıkmıştır. Tez çalışmasında şiir çalışmasına dair stratejiler anlatılmıştır. Edebiyatın İngilizce‘nin yabancı dil olarak öğretilen sınıflarına bütünleştirilmesi farklı alt kategorilerde ifade edilmiştir. Edebiyatın İngilizce‘nin yabancı dil olarak öğretilen sınıflarında kullanımının gerekliliği, ayrıca edebiyat ve dil öğretimi arasındaki ilişki ile dil sınıflarındaki şiir kullanımı belirtilmiştir. Çalışmada farklı düzeylerde şiir kullanmanın avantajları ve yararları, İngilizce dil öğretiminde şiir kullanımının arka planı nedenleri ile sunulmuştur. Buna ek olarak, materyallerin seçimi ve şiir içeren materyallerin seçimindeki belli başlı kriterler alt kategoriler halinde belirtilmiştir.

Bu araştırmanın amacı Anadolu Meslek Liselerinin son sınıflarında işletmelerde beceri eğitimi yapan Bilişim Teknolojileri öğrencilerinin işletmelerde karşılaştıkları sorunlar, okul ile işletme arasındaki ilişkiler, koordinatör öğretmenin staj eğitimindeki iş ve işlemleri ve çözüm önerilerini gündeme getirmektir. Araştırma için anket çalışmasına başlamadan önce, literatür taraması yapılarak mevcut durum ve uyulması gereken yönetmelikler belirlenmiştir. Literatür taramasının ardından öğrencilerin sorunları ve çözüm önerilerini tespit etmek amacıyla anket hazırlanmıştır. Anket 2019 - 2020 eğitim ve öğretim yılında halen staj yapan 367 öğrenciye uygulanmıştır. Araştırmada ilişkisel tarama modeli kullanılmıştır. Örneklemi 2019-2020 eğitim- öğretim yılında İstanbul İlinin Ataşehir İlçesinde bulunan Dr. Nureddin ERK - Perihan ERK Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi, İbrahim Müteferrika Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi ve Nuri Cıngıllıoğlu Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesinde okuyan Bilişim Teknoloji Alanının Veritabanı Programcılığı Dalı, Web Programcılığı Dalı ve Ağ İşletmenliği Dalının 367stajyer öğrencisi oluşturmaktadır.Veriler, 2006 - 2007 eğitim ve öğretim yılında Mahmut Sami DEMİRCİ tarafından geliştirilen anket formu ile toplanmıştır. Anket Kocaeli İlinin Gebze İlçesinde uygulanmıştır. Yazar tarafından güvenirlik ve geçerlilik testleri yapılmıştır ve meslek liseleri tarafından da kullanılmaktadır.Anket aracılığı ile elde edilen veriler SPSS 22.0 programında çözümlenmiştir.Analizlerde betimsel istatistikler, t- Testi, Anova analizleri kullanılmıştır. Elde edilen bulgulara göre; işletmelerde beceri eğitimi yapan öğrencilerin büyük bir kısmının alanıyla ilgili yerlerde staj yaptığı fakat az sayıda işletmenin okulda eğitim aldığı dala uygun olmadığı anlaşılmıştır. Bilhassa kız stajyer öğrencilerin çoğunun kamu kurum ve kuruluşlarında staj yaptığı ve özel işletmelerde staj yapanların çalışma koşullarının biraz ağır olduğu tespit edilmiştir. Öğrencilerin işletmelerde beceri eğitimi sırasında ilgili kanun ve yönetmeliklerle kendilerine verilen hakları yeterince bilmedikleri ve kullanamadıkları ortaya çıkmıştır. Haftanın üç gününün işletmelerde geçmesinin, iki gününün okulda geçmesinin ve işletmelerde beceri eğitiminin eğitim - öğretim yılında yapılmasının isabet olduğu anlaşılmıştır. Okul ile işletmeler arasında az oranda uyuşmazlık olduğu ve okul - işletme işbirliğinin az olduğu, stajyer öğrencilerin maddi olarak sıkıntı görmedikleri tespit edilmiştir. Koordinatör öğretmenlerinin görevlerini tam olarak ifa etmedikleri ve gelişim tablolarının işletmelerin niteliklerine büyük oranda uyum sağladığı, genel olarak staj yapılan işletmelerin küçük ölçekli olup yazılımdan ziyade donanım ağırlıklı iş yaptıkları anlaşılmıştır. İşletmelerde beceri eğitiminin stajyer öğrencinin okulda tüm eğitim - öğretim yılı boyunca aldıkları teorik ve pratik eğitimin pekiştirilmesi, işletmeler hakkında genel bilgilere sahip olmaları, mezun olduktan sonra iş hayatına zemin hazırlama, işletmelerin prosedürlerini öğrenme vb. avantajları da anlaşılmıştır. Bilişim sektörü firmaları, hizmetleri ile ülke ekonomisine maddi gelir ve istihdam açısından önemli katkılar sağlamaktadır. Bilişim teknolojileri alanı altında, ağ işletmenliği, bilgisayar teknik servisi, veri tabanı programcılığı ve web programcılığı dallarında öğretim programları hazırlanmıştır. Türkiye’de bilişim sektöründe bu dalların öğretim programlarının hazırlanarak eğitimine başlanması ile sektörde yıllardır süregelen eğitim açığını giderecek önemli bir girişim olacağı düşünülmektedir. Bilişim Teknolojileri Alanı Çerçeve Öğretim Programı’nın hazırlanmasında, Millî Eğitim Bakanlığında görevli uzman ve alan öğretmenleri, sektör temsilcileri, üniversiteden alan uzmanları ve meslek elemanları ile işbirliği içinde çalışılmıştır. Mesleki ve Teknik Anadolu Liselerinin son sınıflarında okuyan öğrenciler mesleki yeterlilik ve tecrübe açısından haftanın üç günü alanıyla ilgili işletmelerde staj yapmaktadır. İş dünyasında en prestijli meslek Bilişim Teknolojileri mesleğidir. Günümüzde bu mesleğin eleman ihtiyacının büyük bir kısmını Mesleki ve Teknik Anadolu Liselerinden karşılanmaktadır. Bilişim mesleğinde başarılı olmak, ancak okullardaki iyi bir teorik eğitimin akabinde kaliteli bir stajyerlik eğitimi ile mümkündür. Stajyerlik iş dünyasında gerçekleşen bir süreçtir. İş dünyasının okuldan farklı bir ortam olması nedeniyle, stajyer öğrenciler bu aşamada birçok problem yaşamaktadırlar. Bu çalışmada, Mesleki ve Teknik Anadolu Liselerinde Bilişim Teknolojileri eğitimi alan öğrencilerin stajyerlikteki karşılaştıkları problemler tespit edilip, bu problemlere makul çözüm önerilerinde bulunulacaktır., The aim of this research is to bring up the problems faced by Information Technology students who have been training skills in the last years of Anatolian Vocational High Schools, the relationships between the school and the business, the work and operations of the coordinator teacher in internship education and solution suggestions.Before starting the survey for the research, the current situation and the regulations to be followed were determined by scanning the literature.After the literature review, a questionnaire was prepared in order to identify the problems and solution suggestions of the students. The questionnaire was applied to 367 students who are still doing their internship in 2019-2020 academic year. Relational screening model was used in the research. Its sample is in Ataşehir district of Istanbul province in 20192020 academic year. Nureddin ERK - Perihan ERK Vocational and Technical Anatolian High School, İbrahim Müteferrika Vocational and Technical Anatolian High School and Nuri Cıngıllıoğlu Vocational and Technical Anatolian High School's Database Programming Branch, Web Programming Branch and Network Management Branch are 367 students. The data were collected through a questionnaire developed by Mahmut Sami DEMİRCİ in the 2006-2007 academic year. The survey was applied in Gebze District of Kocaeli Province Reliability and validity tests have been performed by the author and are also used by vocational high schools. The data obtained through the survey were analyzed in SPSS 22.0 program. Descriptive statistics, t-test and Anova analyzes were used in the analysis. According to the findings; It is understood that the majority of the students who do skill training in enterprises do internships in the fields related to their field, but the business is not suitable for the branch they study at school.Especially, it was determined that most of the female students do internships in public institutions and organizations and those who do internships in private enterprises are heavy. It was revealed that the students did not know and use the rights given to them with the relevant laws and regulations during the skill training in the enterprises. It has been understood that three days of the week is spent in enterprises, two days are spent in school and skill education is done in the academic year. It has been determined that there is a small amount of conflict between the school and the enterprises, and there is little cooperation between the school and the enterprises, and the intern students do not have financial difficulties. It is understood that the coordinator teachers do not perform their duties fully and that the development tables adapt to the qualities of the enterprises in general, and the internship firms are generally small and do hardware rather than software. Strengthening the theoretical and practical education of the trainee student in the school during all the education and training years, having general information about the enterprises, preparing the ground for business life after graduation, learning the procedures of the enterprises, etc. the advantages are also understood. IT sector companies make important contributions to the national economy in terms of financial income and employment with their services. Under the information technologies field, training programs have been prepared in the fields of network management, computer technical service, database programming and web programming. Turkey in the IT industry in the sector to begin preparing the training curriculum of this branch will be a major training initiative to eliminate the deficit is considered ongoing for many years. In the preparation of the Information Technologies Framework Curriculum, in cooperation with experts and field teachers, sector representatives, university experts and professors from the Ministry of Education. Students studying in the last years of Vocational and Technical Anatolian High Schools are doing internships in the businesses related to their field three days a week in terms of professional competence and experience. The most prestigious profession in the business world is the Information Technologies profession. Being successful in the informatics profession is possible only after a good theoretical education in schools with a quality internship education. Internship is a process that takes place in the business world. Since the business world is a different environment than the school, trainee students have many problems at this stage. In this study, the problems faced by students who receive Information Technology education in Vocational and Technical Anatolian High Schools will be identified and reasonable solutions will be offered to these problems.

The exploratory study aimed to investigate the relationship between the code-switching (CS) beliefs of university preparatory students and their foreign language classroom anxiety (FLCA). A quantitative data analysis was carried out using the CS beliefs and FLCA scales along with the form designed for their descriptive features. The study was conducted in two different private universities, both located in Ġstanbul in the spring semester of 2019-2020 academic year. 458 preparatory students from pre-intermediate, intermediate, and upper-intermediate levels sharing the same native tongue (Turkish) formed the sample group. The correlation between the CS beliefs and FLCA, and between their sub-categories, each scale in terms of the participants‟ gender, level, previous preparatory experience, high-school type, and opinion on the frequency of their teacher‟s code-switching were analyzed. As descriptive statistical methods number, average and standard deviation, normal distribution test, t-test, One-way Anova test, Scheffe test, Pearson correlation and regression analysis were performed. Findings revealed that there was a positive correlation between foreign language classroom anxiety and code-switching beliefs of the students r=0.294 (p=0,000, Bu çalışma üniversite hazırlık öğrencilerinin kod değiştirme inançları (kanıları) ile yabancı dil sınıflarındaki kaygıları arasındaki ilişkiyi incelemek amacıyla tanımlayıcı olarak planlanmıştır. Bu doğrultuda kod değiştirme inançları ölçeği, yabancı dil sınıf içi kaygı ölçeği ile araştırmacı tarafından katılımcıların tanımlayıcı özellikleri için tasarlanmış form kullanılarak nicel bir veri analizi yapılmıştır. Çalışma, 2019-2020 akademik yılının bahar döneminde İstanbul'da bulunan iki farklı özel üniversitede gerçekleştirilmiştir. Araştırmanın örneklem grubunu anadili Türkçe olan, İngilizce hazırlık orta öncesi, orta seviye ve orta üstü seviye sınıflarının öğrencileri oluşturmuştur. Tanımlayıcı istatistiksel yöntemler olarak sayı, ortalama ve standart sapma, normal dağılım testi, t-testi, tek yönlü Anova testi, Scheffe testi, Pearson korelasyonu ve regresyon analizi yapılmıştır. Veriler, kod değiştirme inançları ve yabancı dil sınıf içi kaygısı arasındaki ve her iki ölçeğin alt kategorileri arasındaki ilişki ve korelasyon, katılımcıların cinsiyeti, düzeyi, önceki hazırlık deneyimi, mezun oldukları lise türü ve öğretmenlerinin kod değiştirme sıklığı hakkındaki görüşleri açısından analiz edilmiştir. Kod değiştirme inançları (kanıları) ile yabancı dil sınıf içi kaygısı arasında pozitif bir korelasyon olduğu saptanmıştır. Bu korelasyonun ise düşük pozitif bir korelasyon olduğu bulunmuştur r=0.294 (p=0,000

This study has been set forth to study out whether New Language Leader (NLL), which is an English language teaching (ELT) coursebook series used to teach English as a foreign language (EFL), covers multicultural elements. With this aim, the first two coursebooks of NLL, Elementary and Pre-Intermediate books are investigated in terms of multiculturalism, and multicultural elements included in these books are described by listing them in various landmarks their topics are related to. The obtained samples gathered under these relevant sub-headings are explained in detail within the part of results and shown at the end of the study in the Appendices part as well. In the study, the role of multiculturalism in the process of language learning and teaching and how multicultural elements are presented within the selected coursebooks for the research are taken into consideration as the main issues. In this respect, a comprehensive literature review is done. This part puts an emphasis on the difference between monoculturalism and multiculturalism with the help of several definitions made by many researchers. Moreover, the relationship between culture and language teaching is urged upon. By means of multicultural elements in language teaching coursebooks, developing cultural awareness is another aspect to deal with. As a consequence, this thesis study which is completed in the light of a qualitative research method shows that the mentioned two coursebooks adopt a multicultural perspective and involve a wide range of multicultural elements. In addition, the results of the study indicate that multicultural elements presented within the books are reflected in different types of exercises, reading texts and activities. It is obviously seen that there is a transition from a monocultural teaching to a multicultural perception in the coursebooks. Therefore, this thesis study is thought to provide useful information about the place and importance of multicultural elements in coursebooks used for language education., Bu çalışma bir İngilizce öğretimi ders kitabı serisi olan New Language Leader'ın çok kültürlü öğeleri kapsayıp kapsamadığını anlamak için ortaya konulmuştur. Bu amaçla NLL'in ilk iki ders kitabı olan Elementary ve Pre-Intermediate kitapları çok kültürlülük açısından incelenmiş ve bu kitaplarda yer alan çok kültürlü öğeler konularının ilgili oldukları çeşitli noktalarda listelenerek tanımlanmıştır. Konuyla alakalı alt başlıklar altında toplanarak elde edilen örnekler sonuç bölümünde detaylı bir şekilde açıklanmakta ve ayrıca çalışmanın sonunda ekler bölümünde gösterilmektedir. Çalışmada dil öğrenimi ve öğretimi sürecinde çok kültürlülüğün rolü ve araştırma için seçilen ders kitaplarında çok kültürlü öğelerin nasıl sunulduğu temel konular olarak göz önünde bulundurulmaktadır. Bu bağlamda kapsamlı bir literatür taraması yapılmaktadır. Bu bölüm pek çok araştırmacı tarafından yapılan birkaç tanım yardımıyla tek kültürlülük ve çok kültürlülük arasındaki farkı vurgulamaktadır. Bunun yanı sıra, dil öğretimi ve kültür arasındaki ilişki üzerinde durulmaktadır. Dil öğretimi ders kitaplarındaki çok kültürlü öğeler aracılığıyla kültürel farkındalığı geliştirme ele alınan bir başka husustur. Sonuç olarak nitel bir araştırma yöntemi ışığında yapılan bu tez çalışması, bahsedilen iki kitabın çok kültürlü bir bakış açısını benimsediğini ve çok sayıda çok kültürlü öğe içerdiğini göstermektedir. Buna ek olarak, çalışmanın sonuçları kitaplarda verilen çok kültürlü öğelerin farklı türde alıştırmalar, okuma parçaları ve etkinlikler içinde yansıtıldığını belirtmektedir. Ders kitaplarında tek kültürlü bir öğretimden çok kültürlü bir anlayışa geçiş olduğu açıkça görülmektedir. Bu sebeple, bu tez çalışmasının dil eğitimi için kullanılan ders kitapları içerisinde çok kültürlü öğelerin yeri ve önemi hakkında faydalı bilgiler sağlayacağı düşünülmektedir.

This paper is devoted to the study of uniform decay of a wave equation with dynamical boundary conditions, localised memory term and frictional dampings. We prove that a localised memory term combined with frictional dissipations is strong enough, via transmission process u|⌈ = v, to assure the asymptotic stability of the whole system.

The nonlocal conditions v(0) = v(2π), 2 ∫π 0 v(s)ds = 0 were considered by Sobolevskii in [1] for the study of summability of Fourier series in C-norm. Such type conditions are usefull for study of several differential and difference problems with such type nonlocal conditions. In the present paper elliptic differential and difference problems, in a Hilbert space H with the positive definite operator A ≥ δI, δ > 0 are investigated. The stability estimates in max norm in one variable for the solutions of these problems are established. Apprlications are presented for several elliptic differential and difference problems with such type nonlocal conditions. Keywords: Elliptic equation, positive operators, Hilbert space, stability, Sobolevskii type nonlocal conditions.

We propose two new bootstrap-based tests for both Spearmans rho and Kendalls tau. The first test is a semiparametric test based on copulas, while the second is a nonparametric test. The efficiency of the various tests are investigated by means of a Monte-Carlo study. It is found that they perform very satisfactorily as far as size and power are concerned. Some recommendations regarding the practical use of the new tests are made.

The relationships between the human being, the world and knowledge have perpetually diversified; just because of this, we need a holistic view in order to understand this complex situation or the complex net of relations. İt is a well known fact that scientific knowledge examines partially the facts; but philosophical knowledge or philosophical discourse, as knowledge, can provide a significant integrity between the different sorts of knowledge concerning beings. For exampie, in the ancient period, the philosophical discourse generally was oriented to the physical objects vvhich exist in the external world. This way of thinking definitely overlaps with the ontological approach. İt is the first step or phase for philosophical thinking and philosophical knowledge; but in the second phase, this knowledge is oriented to the human being, as a starting point, to world and to knowledge. During the first step, beings are examined as beings perse, to use the Aristotelian expression; but the second phase puts forward the idea that the human being is a meeting- pointfor every knowledge and anthropontology summarizes these three words, i.e., the human being, the world and knowledge.