Search

The deep-rooted and extensive literature of the Yarsans can be assumed as the forerunner of Kurdish literature. This literature, which started orally, has been passed down from generation to generation for centuries. They are not well known outside of their own society as they forced to live their culture and beliefs in secret for social, political, ethnic and religious reasons. The poems called kalam in the Yarsans were written down in the 15th century and mainly focused on themes such as social life, belief and ritual. There are many poets who have words in Yarsan literature and women have an important place among these poets, at the same time the words of women are seen as sacred. Reincarnation (dûnadûn) is the basis of this belief, so there is equality between men and women since the gender of a person in the previous period is not known. These women not only speak words, they have a sitting place in Cem and they also have a share of food. Moreover, the tanbûr, which is considered sacred by the Yarsans, is also played by women and has an important place in this culture. Another important subject of the Yarsan tradition is the symbolic mothers of the Gods, in other words, women who gave birth to their children as virgins like Mary. The problems that these women experienced during pregnancy were expressed in the words and the dialogues they had with the angels who helped them form an important part of this literature.

Evrenin (ʿālem) başlangıcı (mebdeʾ) ve sonuna (meʿād) yönelik tartışmalar erken dönemlerden itibaren kelam ilminin meşgul olduğu konular arasındadır. Kelamcılar geliştirdikleri kavram ve kuramlarla evrenin bir başlangıcı olduğu gibi bir sonunun da olabileceğini ispat etmeye çalıştılar. Geçtiğimiz yüzyılda evrenin kökeni ve gelişimini araştıran bilimsel kozmolojinin ortaya çıkışı evrenin başlangıcı ve sonuna yönelik bilimsel teorilerin gündeme gelmesini sağladı. Bu bağlamda Büyük Patlama Teorisi evrenin bir başlangıcı olduğunu ima ederken, termodinamiğin ikinci yasası ekseninde geliştirilen entropi kuramı ise evrenin bir sonu olduğu görüşünü gündeme getirdi. Bu çalışmada geçmişte kelamcıların evrenin başlangıcı ve sonu meselesini hangi kavram ve kuramlardan hareketle savundukları ortaya koyulacak ve ardından onların görüşlerinin modern kozmoloji açısından değerlendirilmesi yapılacaktır. Kelam ilminin gerek klasik dönemde gerekse günümüzde yaygın olarak paylaşılan tanımlarından birinin “mebdeʾ ve meʿād itibariyle evreni inceleyen bir ilim” olduğu dikkate alındığında çalışmanın kelam ilmine ayırt edici özelliğini veren bu yönünün günümüz açısından nasıl ele alınabileceği konusunda bir fikir vermesi beklenebilir. Kelamcıların geçmişte evrenin başlangıcı ve sonunu felsefî kavram ve kuramlarla tartışmış olmaları, günümüz kelamında da felsefî ve bilimsel kuramların bu türden konularda kullanılmasını meşru kılmaktadır. Bu bağlamda makalenin kelam ilminin güncellenmesine katkı yapması umulmaktadır.

حوار مع الدكتور طه عبد الرحمن عن علم الكلامأجري الحوار يوم الجمعة ٢٧/٥/٢٠٢٢م بمدينة الرباط/المغرب

İslam ahlak düşüncesi üzerine yazılan modern Arapça, Türkçe ve İngilizce araştırmalarda ahlak (el-aḫlāḳ, ethics); edep, tasavvuf, felsefe ve kelamı içerecek şekilde, teorik, pratik, analitik, normatif ve benzeri yaklaşımlardaki tüm literatürleri kapsayan üst terim olarak kullanılmakta ve bu kullanım, genel bir kabule mazhar olmaktadır. Ancak bu çalışmalarda İslam düşüncesinde ahlakın neyi kapsadığı ve neyi dışarıda bıraktığı ve daha ziyade bunun hangi ilkelere göre belirlendiği tam olarak cevabını bulamamıştır. Bu makalede İslam ahlak düşüncesi alanında ortaya konulan ve genel kabul gören literatür tasniflerini sorgulamakta ve bir tasnif teklifinde bulunmaktayız. Literatürü başlangıçtan 19. yüzyıla kadarki dönemi kuşatacak şekilde ele aldık. Bu makale nihayetinde literatürün kapsamını sorgulayarak İslam ahlak düşüncesi çalışmalarının daha geniş bir zaviyeden yapılması gereğini vurgulamaktadır.

The article presents an overview of the most significant results in Russian academic research in philosophy of the Arabic Middle East in the second half of the XX century-the beginning of XXI century. The author consistently examines the contribution of various schools and their main representatives to the field of Arabic studies, in particular, the academic research works dedicated to the Middle East philosophy and history written by the scientists from the Institute of Philosophy of the Russian Academy of Sciences, the Institute of Oriental Studies of the Russian Academy of Sciences, Lomonosov Moscow State University, Saint Petersburg State University and RUDN University. The article attempts to show the conceptual findings and results of this academic research on Arabic Islamic philosophy of the Middle Ages considering the problems of understanding and interpreting Arab and Muslim culture, which was held by a number of leading experts during the second half of the XX century, up to the early XXI century. It is equally important to understand the role and place of the historical and philosophical Arabic studies in the dialogue between different philosophical cultures - in the context of striving for responses to the challenges of the modern time. The author of the article proves the idea that overcoming false cultural, philosophical and ideological stereotypes in the unprecedented global interaction of East and West in the late XX and early XXI centuries will significantly expand academic mobility and internationalization in the fields of education and science, open new perspectives for international cooperation in various fields and promote mutual enrichment of cultures.

After the emergence of Islam in the early seventh century, the Arabic language saw its rapid expansion and eventually become a theological language as well. Non-Muslim theologians living in the Islamic world began to express themselves in Arabic and wrote polemical literature against their adversaries from different religions and religious denominations. Of special importance were also Jewish theologians who wanted to demonstrate the correctness of their own religious beliefs and the ill-foundedness of Christian and Muslim doctrines. This paper is dedicated to the Arabic speaking Jewish theologian Dāwūd al-Muqammaṣ (the 9th century A.D.), whose work Twenty Chapters (ʿIšrūn maqāla) is the earliest extant summa theologiae in Arabic, i.e., a work which aims to address the totality of theological teachings of a certain religion. The eight chapter of this work contains a critique of the Christian doctrine that God is three, while the tenth chapter refutes the Christian teachings that the Son is from eternity begotten by the Father and that God was incarnated in reality. This paper places Dāwūd’s critique in the broader context of trans-confessional polemic in the medieval Islamic world with special attention to Judeo-Arabic tradition.

In a recent paper in this journal, I argued that William Craig’s theistic account of the origin of the universe implies that at the first moment of time, t1, God is both timeless and temporal, a contradiction (Wielenberg 2021). Craig responded to that argument; I here reply to Craig’s response.

William Lane Craig’s much-discussed kalam cosmological argument for God’s existence is intended to provide support for a particular theistic explanation of the origin of the universe. I argue here that Craig’s theistic account of the origin of the universe entails two contradictions and hence should be rejected. The main contribution of the paper is the identification of some relatively straightforward but previously unrecognized problems in Craig’s hypothesis that the beginning of the universe was a temporal effect of a timeless personal cause.

Nübüvvetin kelama konu olması Hz. Peygamberin nübüvvetine dair problemlerin ortaya çıkması ile ilişkilidir. Müslüman çoğunluğun itikadına aykırı tutum geliştiren yapılanmaların nübüvvet konusundaki fikirleri, toplumu itikadi bakımdan tehdit etmeye başlayınca, nübüvvete ilişkin tartışmalar kelama konu olmuştur. bu çalışma, Hz. Peygamberin nübüvvetinin özellikle olgusal ve kurumsal varlığı yani nübüvvet geleneği bakımından ispatlanması konusunu ele almakta, nübüvvetin gerekliliğini ya da Ehl-i Kitap'ın Hz. Peygamberin nübüvvetine ilişkin itirazını reddetmek için geliştirilen yaklaşımları konu edinmektedir.

Bu makalede peygamberlerin korunmuşluğu Kur’an’daki veriler değerlendirilerek ortaya konulmaya çalışılacak ve bu arada farklı kelâm mezheplerinin telakkileri de Kur’an’ın yaklaşımı açısından gözden geçirilecektir. Daha sonra ‘ismetin kapsamı ve bazı peygamberlerin günah işlediğini hissettirir mahiyette olan âyetler (itâb âyetleri) ele alınarak Kur’an açısından bir genel değerlendirilmeye gidilecektir.

insanlık arasındaki aşılmaz farkı ortaya koymaktır3 . Bundan dolayı Kur- ’an’da Hz. Muhammed’in insan olduğu ısrarla vurgulanmış4 , tebliğ va- zifesinin ise Allah’ın bildirdikleriylâ sınırlı olduğu belirtilmiştir. Dolayı- sıyla Kur’an’da Hz. Muhammed’in, tarn bir insan ve peygamber olmak üzere iki görünümü olduğu ortaya çıkmaktadır5 .Bu anlamda Hz. Mu- hammed’i diğer insanlardan farklı kılan şey onun “Allah’tan vahiy alıyor olmasıdır

Bu makale Tanzimattan günümüze kadar süren kelam’ı yenileme çalışmalarının devamı niteliğindedir. Bu dönemde kelam ilminin yenilenmesinin temelini Kur’an vurgusu ve buna bağlı olarak geleneğin gözden geçirilmesi ihtiyacı oluşturmaktadır. Bu bağlamda kelamın sosyoloji ile birleştirilmesini amaçlayan Şerafeddin Yaltkaya’nın dayanan îctima-i İlmi Kelam Projesidir. Ayrıca bu çerçevede Cumhuruiyet döneminde yetişen iki önemli âlim Hüseyin Atay ve Bekir Topaloğlu’nun görüşleri ele alınmıştır. Her üç alimin ortak noktası Kur’an merkezli kelam vurgusudur. Buna ilaveten günümüzde kelamın yenilenmesinde insanların karşılaşttıkları problemlere çözüm üretme noktasında ortaya koydukları birkim de ele alınmıştır

İman ve inanç kelimelerinin günlük yaşantuıuzda çoğu kez birbirlerinin yerine kullanıldıklan görülmektedir. Ancak her iki kelimenin işaret ettikleri anlamlar birbirinden farklıdır. Bu iki kelime arasındaki anlam farklılığı Kelam- Akaid ilişkisi içerisinde de kendisini göstermektedir. İnanç ile ilgili konular akaid ilmi içerisinde değerlendirilirken, iman meseleleri kelam açısından ele alının.ıştır. Bu anlamda kelamın ilgi alanı ve uğraştığı problemler, akaid ilmi ile kıyaslandığında daha entelektüel ve üst düzey bir içeriğe sahiptir. Kelamın bu entelektüel yapısının yanında, kullandığı metotlar ve uğraştığı sorular göz önüne alındığında, kelam eğitimi verilecek insanların da bu gelişmişliği kaldırabilecek aktüel birikime ve entelektüel gelişmişliğe sahip olması gerekmektedir

Seitdem die Muslime nach europäischen Ländern marschierten und sie einnahmen, fühlten die europäer sich dazu gezwungen zu sein, sich über die Muslime zu informieren. Denn diese waren für sie neue erschienene Macht und musste gegen sie was vorgenommen werden, um ihren Marsch nach Europa zu stoppen. Aus diesem grund scheint die oryantalistischen Studien innerhalb den europäischen Ländern in erster Linie mehr politisch zu sein als religiös. Schon im 13. Jahrhundert setzten diese ersten Forschungen in Andalus ein. Viele politisch orientierten Wissensahaftler aus verschiedenen Gebieten von Europa tritten reise nach Andalus an, um Arabisch und anschliessend Koran zu lernen. So dass der esrste Koran im Jahre 1503 veröffenlicht wurde. Dann setzten diese Studien in anderen Gebieten des İslam fort

It is known that the word “kalam” means speech on the various objects of Islamic Theology according to the Qur’an and the reason. This is very important principle of Islamic Theology. That principle as a method of Kalam/Theology is old and well known by the Mu’tazilite Theologians, first of whom was probably Wasd b. Ata, who was known as establisher of this theology-school. In this article is emphasized the practice of this method by Wasil and its influence on Kalam in history