115 results on '"Demirkol, Mehmet"'
Search Results
2. Kapsayıcı Eğitime Yönelik Öğretmen Tutum Ölçeği ile Kapsayıcı Eğitime Yönelik Öğretmen Özyeterlik Ölçeği: Ölçek Uyarlama Çalış...
- Author
-
DEMİRKOL, Mehmet and KUŞÇA, Nesih
- Subjects
TEACHERS ,INCLUSIVE education ,SELF-efficacy ,ATTITUDE (Psychology) - Abstract
Copyright of Inonu University Journal of the Faculty of Education (INUJFE) is the property of Inonu University Journal of the Faculty of Education and its content may not be copied or emailed to multiple sites or posted to a listserv without the copyright holder's express written permission. However, users may print, download, or email articles for individual use. This abstract may be abridged. No warranty is given about the accuracy of the copy. Users should refer to the original published version of the material for the full abstract. (Copyright applies to all Abstracts.)
- Published
- 2023
- Full Text
- View/download PDF
3. Relationship between Online Compulsive Shopping Behavior and Impulsivity in Women
- Author
-
NAMLI, Zeynep, TAMAM, Lut, DEMİRKOL, Mehmet Emin, KARAYTUĞ, Mahmut Onur, and ÖZBAY, Aynur
- Subjects
Psychiatry ,Compulsive shopping ,online ,impulsivity ,women ,kompulsif satın alma ,çevrimiçi ,dürtüsellik ,kadın ,Psikiyatri - Abstract
Amaç: Son yıllarda geleneksel alışveriş yöntemleri yerini çevrimiçi alışverişe bırakmıştır. Dürtü kontrol bozukluğu ya da davranışsal bağımlılık olarak nitelendirilen kompulsif çevrimiçi satın alma davranışına yönelik sınırlı sayıda araştırma bulunmaktadır. Çalışmamızda ruhsal hastalık tanısı bulunmayan kadınlarda çevrimiçi satın alma davranışı ile sosyodemografik özellikler ve dürtüsellik arasındaki ilişkinin araştırılması amaçlanmıştır. Yöntem: Çalışmaya ruh sağlığı ve hastalıkları polikliniğine başvuran ve psikiyatrik görüşme sonucunda ruhsal hastalık tanısı saptanmayan 132 kadın dahil edildi. Katılımcılara sosyodemografik veri formu, Kompulsif Çevrimiçi Satın Alma Ölçeği (KÇSA-Ö), Wender-Utah Derecelendirme Ölçeği (WUDÖ) ve UPPS Dürtüsel Davranış Ölçeği uygulandı.Bulgular: Katılımcıların 77’sinin (% 58.3) çevrimiçi alışveriş yapma alışkanlığı olduğu belirlendi. Çevrimiçi satın alma alışkanlığı olan grubun eğitim düzeyi alışkanlığı olmayan gruptan anlamlı olarak yüksekti (p< 0.001). Çevrimiçi satın alma alışkanlığı olan grupta WUDÖ ve UPPS heyecan arayışı alt ölçeği ortalama puanları çevrimiçi satın alma alışkanlığı olmayan gruptan anlamlı düzeyde yüksekti (p=0.041, p=0.006, sırasıyla). Çevrimiçi satın alma alışkanlığı olan katılımcıların, KÇSA-Ö puanı ile WUDÖ ve UPPS Dürtüsel Davranış Ölçeği alt ölçek puanları arasında anlamlı korelasyon yoktu (p> 0.05, her biri için).Sonuç: Mevcut bulgular kadınlarda çevrimiçi satın alma davranışının sosyodemografik özelliklerden ziyade dürtüsellik gibi kişilik özellikleriyle ilişkili olduğunu düşündürmektedir. Geniş örneklemde diğer kişilik özelliklerinin de değerlendirildiği gelecek çalışmalar kompulsif satın alma davranışının tanısal olarak sınıflandırılmasına katkıda bulunabilir., Objective: Traditional shopping methods have been replaced by online shopping recently. There is limited research on online compulsive shopping, characterized as impulse control disorder or behavioral addiction. Our study aimed to investigate the relationship between online shopping behavior, sociodemographic characteristics, and impulsivity in women.Methods: We included 132 women who were not diagnosed with mental disorders due to the psychiatric interview. A sociodemographic data form, Compulsive Online Shopping Scale (COSS), Wender-Utah Rating Scale (WURS), and UPPS Impulsive Behavior Scale, were administered to the participants.Results: 77 (58.3%) participants had online shopping behavior. The education level of the group with online shopping behavior was significantly higher than the group without the behavior. WURS and UPPS sensation-seeking subscale mean scores were significantly higher in the group with online shopping behavior than in the group without (20.7 ± 15.7 & 15.4 ± 13.0, 23.9 ± 8.7 & 20.3 ± 9.4, respectively). There was no significant correlation between the COSS scores and the WURS and UPPS Impulsive Behavior Scale subscale scores of participants with online shopping behavior.Conclusion: These findings suggest that online shopping behavior in women is related to personality traits such as impulsivity rather than sociodemographic characteristics. Future studies evaluating other personality traits in a large sample may contribute to the diagnostic classification of compulsive shopping.
- Published
- 2022
4. The Relationship of Neurocognitive Impairment and Quality of Life in Patients Diagnosed with Schizophrenia
- Author
-
HAJIYEVA, Günay, ÇAKMAK, Soner, TAMAM, Lut, KARAYTUĞ, Mahmut Onur, DEMİRKOL, Mehmet Emin, NAMLI, Zeynep, and AKTAŞ, Said
- Subjects
Health Care Sciences and Services ,şizofreni ,nörobiliş ,hastalık süresi ,yaşam kalitesi ,Sağlık Bilimleri ve Hizmetleri ,Schizophrenia ,Neurocognision ,İllness duration ,Quality of Life - Abstract
Bilişsel işlev bozukluğu şizofreninin temel bir özelliğidir. Bilişsel yürütücü işlevler dahil olmakla çeşitli alanlarda, farklı şiddetlerde kendini belli edebilir. Aynı zamanda nörobilişsel bozuklukların yaşam kalitesi üzerine de negatif etkileri mevcuttur. Çalışmamız şizofreni hastalarında nörobilişsel bozulmanın, hastalık süresi, yaşam kalitesi ve sosyodemografik özellikler ile ilişkisini araştırmayı amaçlamıştır. Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi Balcalı Hastanesi Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı’nda ayaktan ya da yatarak tedavi gören şizofrenik bozukluk tanısı almış 100 hasta bu çalışmanın örneklem grubunu oluşturmaktadır. Ayrıca genel toplumdan cinsiyet ve yaş olarak benzer 80 sağlıklı kişi kontrol grubu olarak çalışmaya dahil edilmiştir. Kontrol grubuna tarafımızca oluşturulan sosyodemografik veri formuna ek olarak Frontal Değerlendirme Bataryası (FDB), Dünya Sağlık Örgütü Yaşam Kalitesi Ölçeği Kısaltılmış Versiyonu (WHOQOL-BREF) ölçekleri hasta grubuna ise bu ölçeklere ek olarak Pozitif ve Negatif Sendrom Ölçeği (PANNS) uygulanmıştır. Hastalığının ilk 5 yılında olanlar ile 5 yıldan fazla süredir hasta olanların FDB puan ortalaması arasındaki fark istatiksel olarak anlamlı bulunmuştur (p=0,008). Hastaneye yatış sayısına göre yaşam kalitesi (p=0,001) ve FDB (p=0,02) ölçek puan ortalamaları arasında anlamlı fark bulunmuştur. Eğitim durumuna göre hasta grubunda yaşam kalitesi (p=0,001) ve FDB (p, Cognitive dysfunction is a core feature of schizophrenia. It can manifest itself in various fields, with different intensities, including cognitive executive functions. At the same time, neurocognitive disorders have negative effects on quality of life. Our study aimed to investigate the relationship of neurocognitive impairment with disease duration, quality of life and sociodemographic characteristics in patients with schizophrenia. 100 patients diagnosed with schizophrenic disorder who are treated as outpatients or inpatients in Çukurova University Faculty of Medicine Balcalı Hospital, Department of Psychiatry constitute the sample group of this study. In addition, 80 healthy people from the general population with similar gender and age were included in the study as a control group. In addition to the sociodemographic data form created by us for the control group, Frontal Evaluation Battery (FEB), World Health Organization Quality of Life Scale Shortened Version (WHOQOL-BREF) scales and Positive and Negative Syndrome Scale (PANNS) was applied. The difference between the mean FDB score of those who were in the first 5 years of their disease and those who were sick for more than 5 years was found to be statistically significant (p=0.008). A significant difference was found between the mean scores of the quality of life (p=0.001) and FDB (p=0.02) scales according to the number of hospitalizations. A significant difference was found between the mean scores of quality of life (p=0.001) and FDB (p
- Published
- 2022
5. A case of pulmonary embolism due to clozapine use
- Author
-
TARİKOĞULLARI, İdil, DUMAN, Duygu, IŞIK, Ahmet, EDİBOĞLU, Gazi Orkun, and DEMİRKOL, Mehmet Emin
- Subjects
clozapine,psychotropics,pulmonary emboli ,Medicine ,klozapin,psikotroplar,yan etki,pulmoner emboli,side effect ,Tıp - Abstract
Klozapin dirençli şizofrenide etkili bir atipikantipsikotiktir. Agranülositoz, myokardit ve pulmoneremboli gibi ölümcül yan etkilere sahiptir. Klozapintedavisine bağlı pulmoner emboli ilk 3 ayda görülürkenolgumuzda klozapin tedavisinin 19. yılında pulmoneremboli gelişmiştir. Bu olguda klozapin tedavisine bağlıpulmoner embolinin yönetimini ve ruhsal durum üzerineetkisini sunduk, Clozapine is an effective atypical antipsychotic in resistantschizophrenia. It has fatal side effects such asagranulocytosis, myocarditis and pulmonary embolism.While pulmonary embolism due to clozapine treatmentwas observed in the first 3 months, pulmonary embolismdeveloped in our case in the 19th year of clozapinetreatment. In this case, we presented the management ofclozapine-induced pulmonary embolism and its effect onmental state.
- Published
- 2021
6. Gebelik ve doğum sonrası depresyon
- Author
-
ÇOLAK, Başak, ONGUN, Fırat, ARAS, Özge Su, and DEMİRKOL, Mehmet Emin
- Subjects
postpartum depresyon,gebelik,depresyon ,postpartum depression,pregnancy,depression ,Medicine ,Tıp - Abstract
Peripartum depression (PPD), the symptoms of whichmay begin to appear during pregnancy and postpartum onemonth period, is a psychiatric disorder that includesnegative feelings and thoughts of mothers towards theirbabies and life. Postpartum depression, which has aprevalance in the range of 6.5-20% worldwide and 23.8%in Turkey, is an important public health problem due to itsextensiveness. Key findings include decreased interest,thoughts of worthlessnesss, changes in appetite,indecisiveness, decreased ability to concentrate andchanges in sleep routine, which occur as a result ofneurobiological changes in the mother. Psychological andsocial factors, as well as the processes of pregnancy, birthand breastfeeding are factors that affect the occurrenceand/or severity of the disorder. The change in the releaseof estradiol, progesterone and cortisol hormones duringpregnancy and postpartum period may affect theoccurrence of the disorder. PPD, which causesneuropsychiatric dysfunction in the mother, is a treatabledisorder even though it has negative consequencesaffecting the whole family. In the treatment, the decisionis made considering the severity of the disorder and severePPD patients which have thoughts of suicide andinfanticide may need to be hospitalized., Gebelik ve doğum sonrası bir aylık süreçte belirtileri ortayaçıkmaya başlayabilen peripartum depresyon (PPD),annelerin bebeklerine ve hayata karşı olumsuz duygu vedüşüncelerini içeren psikiyatrik bir bozukluktur. Dünyagenelinde prevalansı yaklaşık olarak %6.5-20 aralığında,Türkiye’de ise %23.8 olan postpartum depresyon,yaygınlığı sebebiyle önemli bir halk sağlığı sorunudur.Annede nörobiyolojik değişiklikler sonucu ortaya çıkanazalmış ilgi, değersizlik düşünceleri, iştah değişiklikleri,kararsızlık, konsantrasyon yeteneğinde azalma ve uykudüzeninde değişimler gibi temel bulgular görülmektedir.Hem psikolojik ve sosyal faktörler hem de gebelik, doğumve emzirme süreci hastalığın görülmesini veya şiddetinietkileyen unsurlardandır. Gebelik ve postpartum dönemdeöstradiol, progesteron ve kortizol hormonlarınınsalınımındaki değişimin hastalığın görülmesinde etkiliolduğu düşünülmektedir. Annede belirgin sıkıntılara sebepolan nöropsikiyatrik fonksiyon bozukluklarına yol açanPPD, ailenin tümünü etkileyen olumsuz sonuçlar doğursada tedavi edilebilir bir bozukluktur. Tedavide bozukluğunşiddetine göre karar alınır, şiddetli PPD hastalarının(özkıyım veya infantisid düşüncelerine sahip hastalar)hastaneye yatırılması gerekebilir.
- Published
- 2021
7. Denetimli Serbestlik Polikliniğine Başvuran Madde Kullanım Bozukluğu Tanılı Bireylerde İntihar Davranışı
- Author
-
UĞUR, Kerim, TAMAM, Lut, DEMİRKOL, Mehmet Emin, YILDIZ, Sevler, KARTAL, Fatma, KAZĞAN, Aslı, and POLAT, Hatice
- Subjects
Probation,substance use disorder,childhood traumas,alexithymia ,Madde Bağımlılığı ,Substance Abuse ,Denetimli serbestlik,madde,intihar - Abstract
Objective: The aim of this study was to investigate the correlation between psychological pain, childhood mental trauma, alexithymia, impulsivity and psychological resilience and suicide attempts in individuals with substance use disorder (SUD) who applied to the Probation Outpatient Clinic.Method: The study was conducted with 120 individuals who applied to the probation outpatient clinic and healthy controls. Socio-Demographic Data Form, Childhood Psychological Trauma Scale (CTQ-28), Toronto Alexithymia Scale (TAS), Psychological Pain Scale (PP), Barratt Impulsiveness Scale (BIS), Psychological Resilience Scale (PRS) were applied to all participants.Results: PP, TAS, BIS, CTQ-28 scale scores of patients with suicide attempt history were higher. In the forward stepwise model designed to predict the risk of suicide attempt, PRS, TAS-A, PRS-social competence and BIS-total scores contributed significantly to the model. It was determined that the four significant variables explained 65,6% of the variance in suicide risk. Conclusion: High psychological pain, alexithymia, impulsivity and childhood trauma and low psychological resilience in individuals with substance use disorder could be a predictor of suicide risk., Amaç: Bu çalışmada Denetimli Serbestlik (DS) Polikliniğine başvuran Madde Kullanım Bozukluğu (MKB) tanılı bireylerde psikolojik acı, çocukluk çağı ruhsal travmaları, aleksitimi, dürtüsellik ve psikolojik dayanıklılığın intihar girişimi ile ilişkisinin incelenmesi amaçlanmıştır.Yöntem: Çalışma DS Polikliniğine başvuran 120 kişi ve sağlıklı kontrol ile yapılmıştır. Tüm katılımcılara; Sosyo-Demografik Veri Formu, Çocukluk Çağı Ruhsal Travma Ölçeği (CTQ-28), Toronto Aleksitimi Ölçeği (TAÖ), Psikolojik Acı Ölçeği (PAÖ), Barratt Dürtüsellik ölçeği (BDÖ), Psikolojik Dayanıklılık ölçeği (PDÖ) uygulanmıştır.Bulgular: İntihar girişimi olan hastaların PAÖ, TAÖ, BDÖ, CTQ-28 ölçek puanlarının daha yüksek olduğu tespit edilmiştir. İntihar girişimi riskini tahmin etmek için kurulan modelde (forward stepwise) PAÖ, TAÖ-A, PDÖ-sosyal yeterlilik ve BDÖ-toplam değişkenlerinin modele anlamlı katkı yaptığı bulunmuştur. Anlamlı olan dört değişkenin intihar riskindeki değişimin % 65,6’sını açıkladığı tespit edilmiştir. Sonuç: MKB’lerde psikolojik acı, aleksitimi, dürtüsellik ve çocukluk çağı travmalarının yüksek, psikolojik dayanıklılığın daha düşük olmasının intihar riskini değerlendirmede öngörürücü etkenlerdir.
- Published
- 2021
8. Öğretmen Adaylarının Eğitim Araştırmalarına Yönelik İnançları.
- Author
-
DEMİRKOL, Mehmet, KILIÇ, Durmuş, EKİCİ, Özcan, and PAMUKÇU, Abdurrahim
- Subjects
QUALITATIVE research ,STUDENT teachers ,EDUCATION research ,BASIC education ,SCHOOL year - Abstract
Copyright of Inonu University Journal of the Faculty of Education (INUJFE) is the property of Inonu University Journal of the Faculty of Education and its content may not be copied or emailed to multiple sites or posted to a listserv without the copyright holder's express written permission. However, users may print, download, or email articles for individual use. This abstract may be abridged. No warranty is given about the accuracy of the copy. Users should refer to the original published version of the material for the full abstract. (Copyright applies to all Abstracts.)
- Published
- 2022
- Full Text
- View/download PDF
9. Şizofreni Tanılı Hastalarda Nörobilişsel Bozulmanın Yaşam Kalitesiyle İlişkisi.
- Author
-
Hajıyeva, Günay, Çakmak, Soner, Tamam, Lut, Karaytuğ, Mahmut Onur, Demirkol, Mehmet Emin, Namlı, Zeynep, and Aktaş, Said
- Abstract
Copyright of Osmangazi Journal of Medicine / Osmangazi Tip Dergisi is the property of Eskisehir Osmangazi University and its content may not be copied or emailed to multiple sites or posted to a listserv without the copyright holder's express written permission. However, users may print, download, or email articles for individual use. This abstract may be abridged. No warranty is given about the accuracy of the copy. Users should refer to the original published version of the material for the full abstract. (Copyright applies to all Abstracts.)
- Published
- 2022
- Full Text
- View/download PDF
10. Sınıf Öğretmenlerinin Ekolojik Ayak İzi Farkındalık Düzeyleri
- Author
-
DEMİRKOL, Mehmet and ASLAN, İbrahim
- Subjects
Education and Educational Research ,Eğitim, Eğitim Araştırmaları ,Çevre ve çevre sorunları,ekolojik ayak izi,sınıf öğretmeni ,environment and environmental problems,ecological footprint,classroom teachers - Abstract
The aim of this research is to determine the ecological footprint awareness level of classroom teachers. In line with this purpose, 536 classroom teachers working in schools affiliated to four districts (Bağlar, Kayapınar, Sur and Yenişehir) in the city center of Diyarbakır in the 2019-2020 academic year were determined as the sample. Ecological Footprint Awareness Scale was used in the data collection process of this study, in which the survey model, one of the quantitative research methods, was used. Mann Whitney U and Kruskal Wallis H tests, which are nonparametric tests, were used in the process of comparing the obtained data in terms of variables. As a result of the research, there was no significant difference in the ecological footprint awareness levels of classroom teachers in terms of gender, educational status, the faculty graduated from and the status of receiving seminars; It is seen that there is a difference between the variables of seniority, the level of the taught class, and the region where the school is located., Bu araştırmanın amacı sınıf öğretmenlerinin ekolojik ayak izi farkındalık düzeylerini belirlemektir. Bu amaç doğrultusunda 2019-2020 eğitim öğretim yılında Diyarbakır il merkezindeki dört ilçeye (Bağlar, Kayapınar, Sur ve Yenişehir) bağlı okullarda görev yapan 536 sınıf öğretmeni örneklem olarak belirlenmiştir. Nicel araştırma yöntemlerinden tarama modeli ile şekillenen bu çalışmanın veri toplama sürecinde Ekolojik Ayak İzi Farkındalık Ölçeği kullanılmıştır. Elde edilen verilerin değişkenler açısından karşılaştırılması sürecinde nonparametrik testlerden Mann Whitney U ve Kruskal Wallis H testleri kullanılmıştır. Araştırma sonucunda sınıf öğretmenlerinin ekolojik ayak izi farkındalık düzeylerinde cinsiyet, öğrenim durumu, mezun olunan fakülte ve seminer alma durumu değişkenlerine anlamlı farklılık görülmezken; kıdem, okutulan sınıf düzeyi, okulun bulunduğu bölge değişkenleri arasında farklılığın meydana geldiği görülmektedir.
- Published
- 2021
11. İdari yargılama hukukunda dava açmanın sonuçları
- Author
-
Demirkol, Mehmet Salih, Karaarslan, Mehmet, and Dicle Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Kamu Hukuku Ana Bilim Dalı
- Subjects
İdari yargı ,Temerrüt ,Zamanaşımı ,Administrative action ,Statement of claim ,Statute of limitations ,İdari dava ,Dava dilekçesi ,Administrative jurisdiction ,Obstinacy ,The results of entering an action ,Derdestlik ,Dava açılmasının sonuçları ,Pendency - Abstract
İdari yargılama hukukunda tıpkı medeni yargılama hukukunda olduğu gibi dava açılmasıyla usul hukuku ve maddi hukuka ilişkin sonuçlar meydana gelmektedir. Dava açılmasının sonuçları kendiliğinden meydana gelmektedir. Dava açılmasının sonuçlarının tümü İYUK' da düzenlenmediğinden ve son derece önemli sonuçları olduğundan bu tezin yazılmasına ihtiyaç duyulmuştur. Tezde, dava açılmasının sonuçları doktrin, mevzuat ve içtihatlar çerçevesinde analiz edilip diğer hukuk disiplinlerinden de faydalanılarak farklı açılardan ele alınmaktadır. Bunun yanında tezin konusu ile yakından ilgili ancak mevzuatta tanımı net olarak yapılmamış bazı kavramlar, farklı yazarların görüşleri ışığında ele alınmış ve tartışılmıştır. Davanın açılmasının sonuçlarının hukuk aleminde görünümü için Danıştay kararlarının öneminden dolayı sık sık Danıştay kararlarına atıf yapılmış, yer yer alıntılar yapılarak yargının konuya bakışı değerlendirilmiştir. Tezin ilk bölümünde, idari yargılama hukukuyla ilgili temel kavramlar açıklanmaya çalışılmış, tezin ana fikrinin bahsedildiği ikinci bölümde ise dava açılmasının usul hukuku ve maddi hukuka ilişkin sonuçlarına değinilmiştir. Son bölümde ise dava açılmasının sonuçları medeni yargılama hukuku, ceza hukuku ve anayasa hukuku ile karşılaştırmalı olarak sunulmuştur. In Administrative Jurisdiction entering an action brings the results related to Procedural Law and Substantive Law as in the Civil Law. The results of entering an action comes into the stage naturally without any interferences. The results of entering an action are not regulated by Administrative Jurisdiction Procedures Law, and have utmost significant results; therefore there has been the need to enroll the present thesis. In the concerned thesis, the results of entering an action have been inspected from the dimensions of doctrine, regulations, and judicial decisions together with benefitting from the other principles of Law. Apart from that, some certain notions, which are closely related to the subject of the concerned thesis but have not been explained clearly in the regulations are discussed and inspected in the light of the various authors in the field. With the purpose of making visible the results of entering an action in the field of Law, Council of state's judicial decisions have been cited frequently because of their significance, and the perspective of the Jurisdiction has been evaluated through the direct quotations. In the first part of the concerned thesis, basic notions of Administrative Jurisdiction have been tried to be explained. In the second part of the thesis where the main idea of the thesis is mentioned, the results entering an action in the Procedural Law and Substantive Law are mentioned. In the final part of the thesis the results of entering an action are presented by comparing civil law.
- Published
- 2021
12. Deprem Sonrası Akut Stres Bozukluğu Olanlarda Travma Esnasındaki Çözülmenin, Anksiyete Düzeyi, Algılanan Stres, Anksiyete Duyarlılığı ve Deprem Stresiyle Baş Etme ile İlişkisi
- Author
-
Uğur, Mete, Kartal, Fatma, Mete, Burak, Tamam, Lut, Demirkol, Mehmet Emin, and Uğur, Kerim
- Subjects
Deprem ,Travma Esnasında ,Earthquake ,Peritraumatic Dissociation ,Baş Etme ,Anxiety Sensitivity ,Anksiyete ,Acute Stress Disorder ,Akut Stres Bozukluğu ,Çözülme ,Anksiyete Duyarlılığı ,Coping ,Anxiety - Abstract
Amaç: Çalışmamızda, deprem sonrası Akut Stres Bozukluğu (ASB) tanısı konulan hastalarda travma esnasındaki çözülmeye anksiyete duyarlılığı, anksiyete düzeyi, algılanan stres ve baş etme stratejilerinin etkisini belirlemeyi amaçladık. Yöntem: ASB tanılı 477 hastaya sosyodemografik veri formu, Beck Anksiyete Ölçeği (BAÖ), Algılanan Stres Ölçeği (ASÖ), Anksiyete duyarlılığı indeksi-3 (ADİ-3), Deprem Stresi ile Baş Etme Ölçeği ve Peritravmatik Dissosiyasyon Ölçeği (PDEQ) doldurtulmuştur. Bulgular: Travma esnasında çözülme gelişmesinde %31,5’lik değişim anksiyete duyarlılığının bilişsel alt boyutu, %7’si anksiyete, %1 ise algılanan stres ile açıklanmaktadır. Travma esnasındaki çözülme ile anksiyete arasında orta düzey pozitif yönde, algılanan stres arasında zayıf pozitif yönde, olumlu düşünme ile negatif yönde zayıf, sosyal destek arama ile negatif yönde çok zayıf ilişki bulunmuştur. Travma esnasındaki çözülme ile anksiyete duyarlığı fiziksel, bilişsel, toplumsal alt boyutları arasında pozitif yönde anlamlı orta düzey ilişki bulunmuştur. Sonuç: Araştırmamızdan elde edilen en önemli sonuç; travma esnasındaki çözülme gelişimine en fazla katkıyı anksiyete duyarlılığı bilişsel alt boyutunun yaptığının saptanmasıdır. Anksiyete duyarlılığı yüksek olan kişilerde travma esnasında çözülmenin daha fazla deneyimlenebileceği ve travmadan sonraki süreçte ilerleyen zamanlarda bu kişilerin TSSB riskinin daha fazla olacağını öngörülebilir. Objective: The present study aims to determine the effects of anxiety sensitivity, anxiety level, perceived stress and coping strategies on peritraumatic dissociation in post-earthquake acute stress disorder (ASD) patients. Method: Sociodemographic data form, Beck Anxiety Index (BAI), Perceived Stress Scale (PSS), Anxiety Sensitivity Index-3 (ASI-3), Coping with Earthquake Stress Scale, and Peritraumatic Dissociation Scale (PDEQ) were applied to 477 patients diagnosed with ASD. Results: Anxiety sensitivity cognitive sub-dimension explained 31.5%, anxiety explained 7%, and perceived stress explained 1% of the variation in peritraumatic dissolution development. A moderate positive correlation was determined between peritraumatic dissolution and anxiety, a weak positive correlation was found between peritraumatic dissolution and perceived stress, a weak positive correlation was determined between peritraumatic dissolution and positive thinking, and a very weak negative correlation was determined between peritraumatic dissolution and seeking social support. A moderate positive correlation was determined between peritraumatic dissolution and physical, cognitive and social sub-dimensions of anxiety sensitivity. Conclusion: The most important finding in the study was the fact that the highest contribution to the development of peritraumatic dissolution was by the cognitive sub-dimension of anxiety sensitivity. It could be suggested that individuals with high anxiety sensitivity may experience higher peritraumatic dissolution and these individuals could have a higher risk of PTSD later on.
- Published
- 2021
13. Kompulsif satın alma bozukluğu ve dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu ilişkisi
- Author
-
Gelegen, Volkan, Tamam, Lut, Demirkol, Mehmet Emin, Zengin Eroğlu, Meliha, Çukurova Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Dahili Tıp Bilimleri Bölümü, Demirkol, Mehmet Emin, and Tamam, Lut
- Subjects
Kompulsif satın alma ,Psychiatry ,Compulsive buying disorder,attention deficit and hyperactivity disorder,impulsivity ,mental disorders ,Dürtüsellik ,Kompulsif satın alma,dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu,dürtüsellik ,behavioral disciplines and activities ,Psikiyatri ,Dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu - Abstract
Amaç: Bu çalışmada kompulsif satın alma bozukluğu (KSAB) tanısına sahip bireylerde dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğunda (DEHB) sıklığı ve KSAB ile dürtüsellik ilişkisinin araştırılması amaçlanmıştır.Gereç ve Yöntem: Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi Balcalı Hastanesi Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı’na başvuran ve KSAB tanısı konan 82 hastanın tıbbi kayıtları retrospektif olarak incelendi. Hastalara ait DSM-IV (Diagnostic and Statistical Manual of Mental Disorders IV) Eksen I Bozuklukları İçin Yapılandırılmış Klinik Görüşme Ölçeği (SCID-I), Minnesota Dürtü Kontrol Bozuklukları Görüşme Ölçeği (MIDI), Barratt Dürtüsellik Ölçeği–11 (BİS–11) ve Erişkin DEB/DEHB Tanı ve Değerlendirme Envanteri verileri değerlendirildi.Bulgular: Hastaların %50’sinde (n=41) KSAB’a komorbid en az bir başka türlü adlandırılamayan (BTA) dürtü kontrol bozukluğu (DKB) tanısı mevcuttu. Hasta grubunun %42.7’sinde (n=35) çocukluk döneminde, %30.5’inde (n=25) erişkin dönemde DEHB tanısı mevcuttu. DEHB tanısı olan hastalarla, DEHB tanısı olmayan hastaların BİS-11 ölçek puanlarının karşılaştırmasında; motor dürtüsellik alt ölçek puanı dışında DEHB tanısı olanların istatistiksel olarak daha yüksek puanlar aldıkları görüldü.Sonuç: KSAB daha çok kadınlarda görülen, DEHB ve diğer dürtü kontrol bozukluklarının sıklıkla eşlik ettiği bir ruhsal bozukluktur. KSAB ve DEHB tanıları birlikte görüldüğünde genel dürtüsellik, dikkatsizlik ve plan yapmama gibi özelliklerin daha da belirginleştiği görülmektedir., Purpose: The aim of this study was to investigate the frequency of attention deficit and hyperactivity disorder (ADHD) and impulsivity in patients with compulsive buying disorder (CBD). Materials and Methods: The medical records of 82 patients admitted to the Psychiatry Department of Cukurova University Medical School Balcalı Hospital and diagnosed as CBD were investigated retrospectively. Patients’ Turkish version of the Structured Clinical Interview for DSM-IV (SCID-I), modified Turkish version of the Minnesota Impulse Disorders Interview (MIDI), Turkish version of the Barratt Impulsiveness Scale Version 11 (BIS-11) and adult ADD/ADHD diagnosis and evaluation inventory data were evaluated.Results: 50% (n=41) of the patients had at least comorbidity of one diagnosis of impulse control disorder not elsewhere classified. 42.7% (n=35) of the patients had a diagnosis of ADHD in childhood and 30.5% (n=25) in adulthood. In comparison of BIS-11 subscale scores of patients with ADHD and without ADHD, patients with the diagnosis of ADHD had statistically significant higher scores for BIS-11 subscales except motor impulsivity subscale.Conclusion: CBD is commonly seen in women, often accompanied by ADHD and other impulse control disorders. When the diagnoses of CBD and ADHD are overlapped, it is seen that features such as general impulsivity, attention deficit and lack of planning are more evident.
- Published
- 2019
14. İlkokul ingilizce öğretmenlerinin ilkokul ingilizce dersi öğretim programı uygulamalarına ilişkin yeterlik algılarının incelenmesi
- Author
-
Süer, Sedef, Demirkol, Mehmet, Oral, Behçet, Dicle Üniversitesi, Ziya Gökalp Eğitim Fakültesi, Eğitim Bilimleri, Süer, Sedef, Demirkol, Mehmet, and Oral, Behçet
- Subjects
Language teaching ,Dil öğretimi ,English course curriculum ,Application of course curriculum ,İngilizce öğretim programı ,Program uygulaması - Abstract
Bu araştırma ile ilkokul İngilizce öğretmenlerinin İngilizce dersi öğretim programını uygulamaya ilişkin yeterlik algılarını incelemek amaçlanmıştır. Araştırmada nicel araştırma yöntemlerinden betimsel tarama modeli kullanılmıştır. Araştırmanın örneklemini, 2014-2015 eğitim öğretim yılında Diyarbakır ilinde bulunan ilkokullarda görev yapmakta olan 259 İngilizce öğretmenleri oluşturmaktadır. Araştırma verileri, araştırmacılar tarafından geliştirilen “İlkokul İngilizce Dersi Öğretim Programını Uygulamaya Yönelik Yeterlik Algı Ölçeği” aracılığıyla toplanmış olup elde edilen veriler SPSS paket programı ile analiz edilmiştir. Analizler neticesinde elde edilen bulgulara göre ilkokullarda İngilizce derslerini yürüten öğretmenlerin program yeterlik algılarının kıdem, İngilizce ders saatlerini yeterli bulma, çocuklara yönelik dil öğretimi konusunda seminer almış olma ve öğrencilerin yaşı değişkenlerine göre anlamlı farklılıklar olduğu saptanmıştır. The aim of this study was to determine ELT teachers’ proficiency perceptions of English Course Curriculum they use in primary schools. The descriptive survey method from quantitative research methods was used in this study. The sample of the current study was comprised of 259 ELT teachers working in the primary schools in the province of Diyarbakır in 2014-2015 academic year. The data of the study were collected through the “Proficiency Perception Scale for Application of Primary School English Course Curriculum” the obtained data was analyzed via SPSS Package Program. The results of the analysis showed that ELT teachers’ proficiency perceptions of English Course Curriculum significantly differ in terms of teachers’ experiences in the teaching profession, finding English course hours adequate, having had a seminar on language teaching for children and the age factor of young language learners variables.
- Published
- 2019
15. The relationship of psychoactive substance use with clinical variables in male inpatients with psychotic disorder
- Author
-
KARAYTUĞ, Mahmut Onur, TAMAM, Lut, DEMİRKOL, Mehmet Emin, NAMLI, Zeynep, and YEŞİLOĞLU, Caner
- Subjects
Psychiatry ,psikoz,psikoaktif madde,yatan hasta ,Psikiyatri - Abstract
Amaç: Çalışmamızda bir bölge ruh sağlığı ve hastalıkları hastanesinde yatarak tedavi gören psikotik bozukluk tanılı hastalarda eşlik eden psikoaktif madde(PAM) kullanımının sosyodemografik özelliklerle ilişkisinin ve klinik özellikler üzerine olası etkilerinin tespit edilmesi amaçlanmıştır.Gereç ve Yöntem: Çalışmamıza DSM-5’e göre psikotik bozukluk tanısı konmuş, yatarak izlenen 110 hasta dahil edilmiştir. Tüm katılımcıların arşiv-dosya incelemesi ile sosyodemografik veri formuna ve hastaların sigara, alkol, PAM kullanımı, yatış sayısı, hastalık süresi, son yatış süresi, intihar ve başkalarına zarar verme girişimi öyküsü gibi klinik özelliklerine ulaşıldı. Yatış esnasında tespit gerekliliği ve yasal sorun geçmişi araştırıldı. Bulgular: Psikotik bozukluğu olan 110 hastanın %30,9’unun (N=34), psikoaktif madde kullanmakta olduğu görüldü. Madde kullanan hastaların %17,3‘ünün esrar, %7,3’ünün amfetamin, %0,9’unun kokain, %0,9’unun eroin, %2,7’sinin inhaler ve %1,8’inin çoklu madde tercih ettiği görülmüştür. Psikoaktif madde kullanan hastaların yaş ortalaması, kullandığı antipsikotik sayısı, uygulanan tespit oranı, yasal sorun yaşama, alkol ve sigara kullanımı ve homisid girişimi oranı psikoaktif madde kullanmayanlardan anlamlı olarak farklıydı.Tartışma: Psikotik bozukluklarda madde kullanım komorbiditesi küçümsenmeyecek oranlarda görülmektedir. Psikoaktif madde kullanan hastalarda daha fazla antipsikotik kombinasyonu kullanılması, yatış sırasında daha çok tespit uygulanması, homosidal girişim ve yasal sorun geçmişinin fazla olması gibi elde edilen sonuçlar, madde kullanımının psikotik bozukluk tanılı hastaların takip ve tedavisini güçleştirdiğini desteklemektedir., Purpose: We aimed to determine the relationship between psychoactive substance (PAS) use and sociodemographic and clinical characteristics in patients with psychotic disorders in a regional mental health and disease hospital.Materials and Methods: We included 110 inpatients diagnosed with psychotic disorders according to DSM-5 criteria. We investigated clinical records to determine the patients' sociodemographic data and characteristics, such as smoking, alcohol, use of PAS, number of hospitalizations, duration of the disorder and last hospitalization, suicide attempts, and attempted harm to others. We also investigated whether the medical staff applied physical restraints during the hospitalization and the presence of legal problems. Results: Thirty-four (30.9%) of 110 patients with a psychotic disorder were using psychoactive substances. The preferred substances were 17.3% cannabis, 7.3% amphetamine, 0.9% cocaine, 0.9% heroin, 2.7% inhaler, respectively. We found that the PAS users differed from not users with age, the number of antipsychotics used, the rate of restraints, legal problems, alcohol and smoking, and homicide attempts.Conclusion: Comorbidity of substance use in psychotic disorders is seen at rates that cannot be underestimated. The results obtained such as using more antipsychotic combinations in patients using psychoactive substances, application of more detection during hospitalization, homocidal intervention and high legal problem history support that substance use makes the follow-up and treatment of patients diagnosed with psychotic disorders difficult.
- Published
- 2020
16. Bipolar bozukluk ve şizofrenide anksiyete duyarlılığı
- Author
-
NAMLI, Zeynep, TAMAM, Lut, DEMİRKOL, Mehmet Emin, and ÇAKMAK, Soner
- Subjects
Psychiatry ,bipolar bozukluk,şizofreni,anksiyete duyarlılığı,özkıyım ,nxiety sensitivity,bipolar disorder,schizophrenia ,Psikiyatri - Abstract
Purpose: This study investigated the relationship between the clinical and sociodemographic characteristics of patients with bipolar disorder and schizophrenia and the levels of anxiety sensitivity.Materials and Methods: Fifty-nine patients (33 females, 26 males) with bipolar disorder in the euthymic period without any comorbid mental disorders between the ages of 18-65 and 65 (28 females, 37 males) clinically stable patients with schizophrenia, and 88 (47 females, 41 males) healthy volunteer consist the sample group of the study. Young Mania Rating Scale (YMRS), Hamilton Depression Rating Scale (HDRS) were applied for patients with bipolar disorder, Positive and Negative Syndrome Scale (PANSS) for patients with schizophrenia and Anxiety Sensitivity Index-3 (ASI-3) to the whole sample group.Results: ASI-3 total, cognitive, and social subscale scores were significantly higher in patients with bipolar disorder and schizophrenia compared to the control group. Patients with bipolar disorder who had previous suicide attempts had significantly higher ASI-3 physical and total scores than those who did not attempt suicide. There was a significant linear correlation between physical, cognitive, and total scores of ASI-3 and PANSS positive scores of patients with schizophrenia.Conclusion: Anxiety sensitivity is higher in patients diagnosed with bipolar disorder and schizophrenia compared to healthy individuals. This study revealed that anxiety sensitivity is a predictor of previous suicide attempts in bipolar disorder, and in schizophrenia, it is associated with disorder severity, particularly with positive psychotic symptoms., Amaç: Bu çalışmada bipolar bozukluk ve şizofreni tanılı hastaların klinik ve sosyodemografik özelliklerinin anksiyete duyarlılığı ile ilişkisi incelenmiştir.Gereç ve Yöntem: Çalışmanın örneklem grubunu 18-65 yaş aralığında, komorbid ruhsal hastalığı bulunmayan ötimik dönemde olan 59 (33 kadın, 26 erkek) bipolar bozukluk ve klinik olarak stabil 65 (28 kadın, 37 erkek) şizofreni tanılı hasta, 88 (47 kadın, 41 erkek) sağlıklı gönüllü oluşturmaktadır. Bipolar bozukluk tanılı hastalara Young Mani Derecelendirme Ölçeği (YMDÖ), Hamilton Depresyon Derecelendirme Ölçeği (HAM-D), şizofreni tanılı hastalara Pozitif ve Negatif Sendrom Ölçeği (PANSS) ve tüm örneklem grubuna Anksiyete Duyarlılığı İndeksi-3 (ADİ-3) uygulanmıştır.Bulgular: ADİ-3 toplam, bilişsel ve sosyal alt boyut puanı bipolar bozukluk ve şizofreni tanılı hastalarda kontrol grubuna göre anlamlı ölçüde yüksek saptanmıştır. Geçmişte özkıyım girişiminde bulunan bipolar bozukluk tanılı hastaların ADİ-3 fiziksel ve toplam puanlarının özkıyım girişiminde bulunmayanlara göre anlamlı düzeyde yüksek olduğu belirlenmiştir. Şizofreni tanılı hastaların ADİ-3 fiziksel, bilişsel ve toplam puanları ile PANSS pozitif puanları arasında anlamlı düzeyde doğrusal bir ilişki saptanmıştır.Sonuç: Anksiyete duyarlılığı bipolar bozukluk ve şizofreni tanılı hastalarda sağlıklı kişilere göre yüksektir. Çalışma verilerinden anksiyete duyarlılığının bipolar bozuklukta geçmiş özkıyım girişimleri için yordayıcı olduğu, şizofrenide ise hastalık şiddetiyle özellikle pozitif psikotik belirtilerle ilişkili olduğu sonucuna varılabilir.
- Published
- 2020
17. The Effect of Urinary Incontinence on Female Sexual Dysfunction in Overactive Bladder
- Author
-
METİN, Mustafa and DEMİRKOL, Mehmet Kutlu
- Subjects
Overactive Bladder,Urinary Incontinence,Sexual Dysfunction ,Medicine ,Aşırı Aktif Mesane,Üriner İnkontinans,Cinsel İşlev Bozukluğu ,Tıp - Abstract
Giriş:Aşırı aktif mesane(AAM) olan olguların %36sında sıkışma inkontinansı görülmektedir ve bu en can sıkıcı bulgudur. Cinsel disfonksiyon birçok kadının yaşam kalitesini olumsuz etkilemekte ve erkeklerdeki cinsel disfonksiyondan daha sık görülmektedir. Bu çalışmada AAM si olan kadınların cinsel fonksiyonlarını değerlendirmeyi amaçladık.Materyal ve Metot:Eylül 2019- Şubat 2020 tarihleri arasında aşırı aktif mesane şikayetiyle başvuran cinsel aktif kadın hastalar çalışmaya alınmak için değerlendirildi. İdrar kaçırması olan 32 hasta ve kaçırması olmayan 32 hastadan toplam 64 hasta çalışmaya dahil edildi. Tüm hastalara OAB-V8 ve Kadın Cinsel işlev Ölçüm (KCİÖ) sorgulama formları doldurtuldu. Kontinan ve inkontinan hastalar cinsel fonksiyon ve KCİÖ alt gruplar açısından karşılaştırıldı.Bulgular: 64 hastanın 31 (%48.4)’inde cinsel disfonksiyon mevcuttu. İnkontinan hastaların 24(%75)’ünde cinsel disfonksiyon varken, kontinan olanların 7(%21.9)’sinde cinsel disfonksiyon vardır (p, İntroductionUrge incontinence is observed in 36% of cases with overactive bladder (OAB) and this is the most bothersome finding. Sexual dysfunction negatively affects the quality of life of many women and is more common than in men. In this study, we aimed to evaluate the sexual functions of women with OAB.Material and MethodsPatients who presented with overactive bladder complaints between September 2019 and February 2020 were evaluated. A total of 64 patients from 32 patients with urinary incontinence and 32 patients without urinary incontinence were included in the study. Over Active Bladder -V8 (OAB-V8) and Female Sexual Function Index (FSFI) questionnaire forms were filled in all patients. Patients with continence and incontinence were compared in terms of sexual function and FSFI subgroups.ResultsOf the 64 patients, 31 (48.4%) had sexual dysfunction. While 24 (75%) of patients with incontinence had sexual dysfunction, 7 (21.9%) of the continent ones had sexual dysfunction (p
- Published
- 2020
18. Dependence in the Elderly
- Author
-
ÇAVUŞOĞLU, Çağatay, DEMİRKOL, Mehmet Emin, Çukurova Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Dahili Tıp Bilimleri Bölümü, and Demirkol, Mehmet Emin
- Subjects
yaşlılık,bağımlılık,alkol kullanım bozukluğu,madde kullanım bozukluğu ,Medicine ,Madde kullanım bozukluğu ,Yaşlılık ,Bağımlılık ,dependence,elderly,alcohol use disorder,substance use disorder ,Alkol kullanım bozukluğu ,Tıp - Abstract
Yaşlı bireylerde madde kullanımı ile ilişkilibozukluklar, son yıllarda dikkat çeken sorunlardan biri olarak gözeçarpmaktadır. Madde kullanımı ile ilgili 2015 yılında yapılan bir çalışmadahastaneye madde kullanımı ile ilişkili bozukluklar nedeniyle tedavi amaçlıbaşvuran yaklaşık 1,500,000 hastanın %17.3’ünü 50 yaş ve üzeri bireylerinoluşturduğu saptanmıştır. Özellikle yaşlı bireylerde bir çok kronik hastalığınbir arada olması, çoklu ilaç kullanımı, böbrek ve karaciğer fonksiyonlarındadeğişiklik gibi bir çok neden madde kullanımının zararlı etkilerini önemliölçüde arttırmakta ve sorunu çok daha karmaşık bir hale getirmektedir. Gençbireylerde madde ile ilişkili bozuklukları saptamak için bir çok tarama testi olmasınarağmen, aynı testlerin bir çoğu yaşlı bireyler için valide değildir. Alkol, şuan için en çok kullanılan madde olmakla birlikte, benzodiazepin, opiat grubuilaçlar, marihuana kullanımı da gün geçtikçe artmaktadır. Yaşlı bireylerdesorunun saptanması kadar tedavi de önemli bir konudur ve dikkatledeğerlendirilmesi gerekmektedir. Bir çalışmada yaşlı bireylerde maddekullanımına bağlı tedavinin %250 oranında artarak 2020 yılında 4.4 milyonkişiyi etkileyeceği öngörülmüştür. Dolayısıyla yaşlı bireylerde madde ileilişkili bozukluklar detaylı bir şekilde irdelenmelidir ve bu konu ile ilgiliyeni araştırmalara ihtiyaç vardır., Disorders related to substance use in elderlyindividuals are one of the most noticeable problems in recent years. In a studyabout substance use conducted in 2015, 17.3% of the approximately 1,500,000patients who applied for treatment due to substance use disorders were found tobe 50 years of age or older. Many causes, such as the combination of manychronic diseases in elderly people, the use of multiple drugs, changes inkidney and liver functions, significantly increase the deleterious effects ofsubstance use and make the problem much more complicated. Although there aremany screening tests to detect substance-related disorders in youngindividuals, many of the same tests are not valid for elderly individuals. Alcoholis currently the most commonly used substance, benzodiazepine, opiate groupdrugs, marijuana use is increasing day by day. Treatment is also an importantissue and needs to be assessed carefully as well as the detection of a problemin elderly individuals. In a study it was predicted that treatment related tosubstance use in elderly individuals would increase by 250% and affect 4.4million people by 2020. Therefore, substance-related disorders in elderlyindividuals should be investigated in detail and new researches on this subjectare needed.
- Published
- 2018
19. Bipolar Bozukluk Tanılı Hastalarda Tedaviye Uyum ve İlişkili Faktörler.
- Author
-
Karaytuğ, Mahmut Onur, Tamam, Lut, Demirkol, Mehmet Emin, and Namlı, Zeynep
- Subjects
DRUG side effects ,PATIENT compliance ,PSYCHOSES ,BIPOLAR disorder ,MEDICAL care costs - Abstract
Copyright of Archives Medical Review Journal / Arsiv Kaynak Tarama Dergisi is the property of Cukurova University, Faculty of Medicine and its content may not be copied or emailed to multiple sites or posted to a listserv without the copyright holder's express written permission. However, users may print, download, or email articles for individual use. This abstract may be abridged. No warranty is given about the accuracy of the copy. Users should refer to the original published version of the material for the full abstract. (Copyright applies to all Abstracts.)
- Published
- 2022
- Full Text
- View/download PDF
20. Medya güçlü değil, sözü dinlenmiyor
- Author
-
DEMİRKOL, Mehmet
- Subjects
Communication ,İletişim ,Mehmet Demirkol - Abstract
trtakademi
- Published
- 2019
21. Sınıf Öğretmenlerinin Öğretmenlik Mesleğine Yönelik Motivasyon Düzeyleri
- Author
-
DEMİRKOL, Mehmet
- Subjects
Education and Educational Research ,Eğitim, Eğitim Araştırmaları ,sınıf öğretmenleri,motivasyon,güdü - Abstract
Buaraştırmanın amacı, sınıf öğretmenlerinin öğretmenlik mesleğine yönelikmotivasyon düzeylerini belirlemektir. Betimsel tarama modelinin kullanıldığıaraştırmada evren 2013-2014 eğitim öğretim yılı Diyarbakır’da görev yapmaktaolan sınıf öğretmenleridir. Araştırmada evreni temsil etmek üzere Diyarbakır’ınçeşitli bölgelerinde bulunan ve tesadüfi örneklem yöntemiyle seçilen 51ilköğretim kurumunda olarak görev yapmakta olan 1270 sınıf öğretmeni örneklemolarak seçilmiştir.Araştırmada verilerin toplanması içinöğretmenlik mesleğine yönelik motivasyon düzeyi ölçeği kullanılmıştır.Uygulanan ölçek ile elde edilen veriler dört boyut altında incelenmiş,istatistiki analizler bu dört boyut üzerinden yapılmıştır. Bu boyutlar; MesleğeYönelik Tutum ve Mesleki Başarı, Takdir Edilme ve Mesleki Mutluluk, MeslektenKaçınma, Mesleği Özümsemedir. Araştırmada sınıf öğretmenlerinin öğretmenlikmesleğine yönelik motivasyon düzeylerini etkileyebileceği düşünülen altıdeğişken kullanılmıştır. Bu değişkenler; cinsiyet, kıdem, okulun bulunduğuyerleşim yeri, sınıfta bulunan öğrenci sayısı, medeni durum ve doğum yeridir.Araştırmada toplanan veriler analiz edilirken frekans, yüzde ve aritmetikortalama, standart sapma kullanılmıştır. Ayrıca araştırma için elde edilenverileri karşılaştırmak için istatistiki yöntemlerden t testi ve varyansanalizi uygulanmıştır.Araştırma sonunda sınıf öğretmenlerininyerleşim yeri, öğrenim durumu ve sınıfta bulunan öğrenci sayısı değişkenlerinegöre motivasyon düzeyleri arasında her dört boyutta da anlamlı farklılıkolmadığı ortaya çıkmıştır.Sınıf öğretmenlerinin motivasyon düzeylerinincinsiyet değişkenine göre karşılaştırılması sonucunda sadece Mesleği Özümsemeboyutunda anlamlı farklılık çıkmadığı, geri kalan üç boyutta da farklılıkolduğu ortaya çıkmıştır. Medeni durum ve kıdem değişkenlerine göre öğretmenmotivasyon düzeylerinin karşılaştırılması sonucunda sadece Meslekten Kaçınmaboyutunda anlamlı farklılık olduğu, doğum yeri ve yaş değişkenlerine göre isesadece bu boyutta anlamlı farklılık olmadığı ortaya çıkmıştır.
- Published
- 2019
22. Deprem Sonrası Akut Stres Bozukluğu Olanlarda Travma Esnasındaki Çözülmenin, Anksiyete Düzeyi, Algılanan Stres, Anksiyete Duyarlılığı ve Deprem Stresiyle Baş Etme ile İlişkisi.
- Author
-
UĞUR, Kerim, KARTAL, Fatma, METE, Burak, TAMAM, Lut, and DEMİRKOL, Mehmet Emin
- Abstract
Copyright of Turk Psikiyatri Dergisi is the property of Turk Psikiyatri Dergisi and its content may not be copied or emailed to multiple sites or posted to a listserv without the copyright holder's express written permission. However, users may print, download, or email articles for individual use. This abstract may be abridged. No warranty is given about the accuracy of the copy. Users should refer to the original published version of the material for the full abstract. (Copyright applies to all Abstracts.)
- Published
- 2021
- Full Text
- View/download PDF
23. Bipolar bozuklukta özkıyım davranışlarının değerlendirilmesi
- Author
-
Ugur, Kerim, Tamam, Lut, Ozpoyraz, Nurgul, Demirkol, Mehmet Emin, and Çukurova Üniversitesi
- Subjects
childhood trauma ,Bipolar disorder ,Health Care Sciences and Services ,mental disorders ,impulsivity ,suicidal behavior ,Bipolar bozukluk,özkıyım davranışı,çocukluk çağı travmaları,dürtüsellik ,Sağlık Bilimleri ve Hizmetleri ,Bipolar disorder,suicidal behavior,childhood trauma,impulsivity - Abstract
Purpose: In this study, the relationship between suicidal behavior and sociodemographic, clinical characteristics, impulsivity and childhood traumas of patients were investigated in bipolar disorder. The study sample was composed of patients with bipolar disorder who were followed in the Bipolar Disorder Unit.Material and Methods: The study included 91 patients who were admitted to our outpatient clinic with the diagnosis of Bipolar Disorder. The study data were collected by using the Mood Disorders Form, SCID-I, SCID-II, Young Mania Rating Scale, Hamilton Depression Rating Scale, Suicide Behavior Scale, Childhood Trauma Questionnaire and Barratt Impulsivity Scale. All diagnostic procedures and interviews were performed by the same psychiatrist.Results: Of the 91 patients included in the study, 52 were female and 39 were male. There were history of suicide attempt in 40 of 91 bipolar disorder patients. In the group attempting suicide, the depressive and mixed episodes were more often and the functionality was partially affected during the inter-episode period and the frequency of psychotic features was higher. In addition, we could not find any statistically significant relationship between the two groups for childhood trauma and impulsivity.Conclusion: Bipolar Disorder is a lifelong disease that significantly disrupts functionality. Bipolar disorder is associated with high rates of suicide attempt and completed suicide. In this respect, the investigation of sociodemographic, clinical and other variables among patients with suicidal behavior and the detection of possible risk factors will be effective in preventing possible suicidal behavior., Amaç: Bu çalışmada düzenli olarak Bipolar Bozukluk tanısıyla izlenen hastalarda özkıyım davranışının, hastaların sosyodemografik ve klinik özellikleri, dürtüsellik ve çocukluk çağı travmaları ile ilişkisi araştırılmıştır.Gereç ve Yöntem: Çalışmaya polikliniğimize başvuran Bipolar Bozukluk tanısıyla izlenen 91 hasta dahil edilmiştir. Çalışma verileri tarafımızca oluşturulan Duygudurum Bozuklukları Hasta Kayıt Formu, SCID-I, SCID-II, Young Mani Değerlendirme Ölçeği, Hamilton Depresyon Değerlendirme Ölçeği, Özkıyım Davranışı Ölçeği, Çocukluk Çağı Travmaları Ölçeği ve Barratt Dürtüsellik Ölçeği kullanılarak toplanmıştır. Tüm tanısal işlemler ve görüşmeler aynı psikiyatrist tarafından yapılmıştır.Bulgular:Çalışmaya dahil edilen 91 hastanın 52’si kadın, 39’u erkekti. Çalışmamızda 91 bipolar bozukluk hastasının 40’ında özkıyım girişimi öyküsü vardı. Özkıyım girişiminde bulunan grupta hastalık sürecinin daha çok depresif ve karma ataklarla seyrettiği, ataklar arası dönemde işlevselliğin kısmi etkilenmiş olduğunu ve psikotik özellikli daha ağır atak sıklığının daha fazla olduğunu bulduk. Bunun yanında iki grup arasında çocukluk çağı travmaları ve dürtüsellik için istatiksel olarak anlamlı ilişki bulamadık.Sonuç:Bipolar Bozukluk yaşam boyu süren ve işlevselliği büyük oranda bozan bir hastalıktır. Bipolar bozukluk yüksek oranlarda özkıyım girişimi ve tamamlanmış özkıyım ile ilişkilidir. Bu açıdan özkıyım davranışında bulunan hastalarla bulunmayan hastalar arasındaki sosyodemografik, klinik ve diğer değişkenlerin araştırılması ve olası risk faktörlerinin tespiti hastalarda gelişebilecek olası özkıyım davranışını önlemede etkili olacaktır.
- Published
- 2018
24. ÖĞRENCİ DEVAMLILIĞINI SAĞLAMADA OKUL YÖNETİMİ POLİTİKALARININ DEĞERLENDİRİLMESİ
- Author
-
AKÜZÜM, Cemal, DEMİRKOL, Mehmet, and EKİCİ, Özcan
- Subjects
Social ,Sosyal ,Öğrenci devamlılığı,okul yönetimi politikaları,ilköğretim kurumları - Abstract
Bu araştırmada, okul yöneticileriningörüşleri temelinde ilköğretim kurumlarında öğrenci devamlılığını sağlamadaokul yönetiminin belirlediği politikaları izleme ve uygulamadaki etkililiğinindeğerlendirilmesi amaçlanmıştır. Tarama türünde desenlenen araştırmanınevrenini, Diyarbakır ili merkez ilçelerindeki (Bağlar, Kayapınar, Yenişehir,Sur) 220 ilköğretim kurumunda (ilkokul ve ortaokul) görev yapan 512 okulyöneticisi oluşturmaktadır. Örneklemini ise, dört merkez ilçedeki ilköğretimkurumlarında çalışan yöneticilerin dağılımını tutarlı bir şekilde temsil etmesiiçin tabakalama örnekleme yöntemi kullanılarak araştırmaya dâhil edilen 217okul yöneticisinden oluşmaktadır. Veri toplama aracı olarak, araştırmacılartarafından geliştirilen 37 madde ve 4 faktörden oluşan “Öğrenci DevamlılığınıSağlamada Okul Yönetimi Politikaları Ölçeği” kullanılmıştır. Çalışmadan eldeedilen veriler SPSS paket programı ile analiz edilmiştir. Analizde, betimselistatistikler yanı sıra bağımsız örneklemler için t-testi, tek yönlü varyansanaliz (ANOVA), Mann Whitney U testi ve Kruskal Wallis H testi kullanılmıştır.Araştırma bulguları, okul yöneticilerinin öğrenci devamlılığını sağlamada ençok uyguladıkları politikanın “yönetici ve öğretmenlerle işbirliğine yönelikpolitikalar” olduğunu, en az uyguladıkları politikanın ise “eğitim paydaşlarıve okul çevresi ile işbirliğine yönelik politikalar” olduğunu ortayaçıkarmıştır. Ayrıca yönetici görüşleri arasında, yaş, hizmet yılı, görev türüve yönetici olarak çalışma süresi değişkenleri bakımından anlamlı farklılıklargörülmüştür. Özellikle, yaş, hizmet yılı ve yöneticilik süresi daha fazla olanyöneticiler ile okul müdürlerinin öğrenci devamlılığını sağlamada okul yönetimipolitikalarını daha etkin bir şekilde uyguladıklarını ve izlediklerini ifadeettikleri görülmüştür.
- Published
- 2018
25. Sınıf öğretmenlerinin alternatif ölçme değerlendirme araçlarını kullanmalarına yönelik web tabanlı modül tasarımı ve değerlendirilmesi
- Author
-
Demirkol, Mehmet, Kılıç, Durmuş, and Temel Eğitim Anabilim Dalı
- Subjects
Alternative assessment and evaluation tecniques ,Class teachers ,Primary schools ,Primary school teachers ,Eğitim ve Öğretim ,Web design ,Web based education ,Education and Training ,Web based applications ,Measurement and evaluation ,Modular design - Abstract
Amaç: Bu çalışmada sınıf öğretmenlerinin eğitim öğretim sürecinde alternatif ölçme ve değerlendirme araçlarını etkin kullanabilmelerini sağlayacak web tabanlı bir ölçme değerlendirme sistemi tasarlayıp bu sistemin kullanılabilirliğini incelemek amaçlanmıştır.Yöntem: Bu çalışma, tasarım tabanlı araştırma (TTA) yaklaşımı ile şekillenmiştir. Çalışma üç aşamadan oluşmaktadır. Birinci aşamada sınıf öğretmenlerinin alternatif ölçme değerlendirme araçlarına yönelik algıları ve bu araçları kullanım durumları Diyarbakır ilinde görev yapmakta olan 1158 sınıf öğretmeninin görüşleri alınarak incelenmiştir. İkinci aşamada ise birinci aşamada tespit edilen durumlar dikkate alınarak, öğretmenlerin alternatif ölçme değerlendirme araçlarını etkin kullanmalarını sağlamak amacıyla web tabanlı ölçme değerlendirme sistemi tasarlanarak 6 sınıf öğretmeni ile uygulanmıştır. Son aşamada ise uygulanan web tabanlı ölçme değerlendirme sisteminin uygulanabilirliği değerlendirilip, sistemin son şekli verilmiştir.Bulgular: Durum tespiti sürecinde öğretmenlerin en çok geleneksel ölçme değerlendirme araçlarını kullandığı bulgusuna ulaşılmıştır. Ayrıca hizmet süresi, seminer alma durumu, öğrenim şekli, okulun bulunduğu bölge, sınıf mevcudu, cinsiyet, mezun olunan fakülte kadro tipi değişkenlerine göre öğretmenlerin alternatif ölçme değerlendirme araçlarını kullanma durumları ve yeterlik-gereklik algıları arasında anlamlı farklılık bulunmuştur.Sonuç: Araştırma sonucunda öğretmenlerin alternatif ölçme değerlendirme araçlarını kullanmaya yönelten ya da bu araçları kullanmaktan kaçınmalarına sebep olan ve bu araçlara ilişkin yeterlik algılarını etkileyen değişkenlerin var olduğu belirlenmiştir. Tüm bu değişkenler ve alan yazın çalışmaları dikkate alınarak, web tabanlı ölçme değerlendirme sistemi geliştirilmiş ve uygulanmaya konulmuştur. Uygulama sonucunda web tabanlı ölçme değerlendirme sisteminin öğretmenleri zamana ve mekâna olan bağlılıktan kurtardığı, öğretmenlere öğrenci dosyalarını çevrim içi ortamda saklama ve değerlendirme fırsatı verdiği görülmüştür. Ayrıca ölçme değerlendirme formlarının sınıfın gelişim ve başarı düzeyi dikkate alınarak öğretmen tarafından hazırlanabilmesine, kullanılmasına, paylaşılmasına, saklanmasına fırsat verdiği görülmüştür. Öte yandan öğrenciyi değerlendirme sürecine kattığı ve velilere geribildirim verdiği görülmüştür. Anahtar Kelimeler: sınıf öğretmeni, alternatif ölçme değerlendirme, tasarım tabanlı araştırma, web tabanlı ölçme değerlendirme sistemi Purpose: This study aims to design a web-based assessment and evaluation system, which would enable classroom teachers to use alternative assessment and evaluation tools in education process and determine its usability. Method: This study was shaped by the design-based research (DBR) approach. The study consists of three phases. In the first step, perceptions of classroom teachers about alternative assessment tools and their usages were examined by taking the opinions of 1158 class teachers working in Diyarbakır province. In the second phase, a web-based assessment and evaluation system was designed and implemented with 6 classroom teachers in order to enable the teachers to use alternative assessment and evaluation tools effectively, taking into consideration the situations determined in the first stage. In the last stage, the applicability of the applied web-based assessment system was evaluated and the final form of the system was established.Findings: The teachers have been determined to use the most traditional assessment tools in the process of case analysis. In addition, teachers' use of alternative assessment tools and their proficiency-need perceptions related to these tools were determined to significantly differ in terms of such independent variables as the teacher's duration of experience in teaching profession, seminar attendance, gender and type of faculty that teachers have graduated from as well as school's duration type, location and classroom size.Result: The results of the study shows that there are some variables encouraging or discouraging classroom teachers in terms of their use of alternative assessment and evaluation tools, and affecting their competence perceptions with regard to these tools. Taking into consideration all these variables and the related literature, a web-based assessment and evaluation system was developed and applied. The results of the application uncovered that web-based assessment and evaluation system helped classroom teachers be independent from time and space factors, and enable teachers to evaluate and save online records of students' files. Besides, it is seen that it supports teachers in preparing, sharing and keeping assessment and evaluation forms through considering development and success levels of the students. It is also seen that it involved students into the evaluation process and provided feedback for parents. Keywords: classroom teacher, alternative assessment and evaluation, design based research, web-based assessment and evaluation system 234
- Published
- 2018
26. Nonobstruktif Azospermide Mikrocerrahi Testiküler Sperm Ekstraksiyonu ile Sperm Bulmada Prediktif Faktörlerin Değerlendirilmesi.
- Author
-
BARUT, Osman, DEMİRKOL, Mehmet Kutlu, and RESİM, Sefa
- Subjects
- *
SERTOLI cells , *MALE infertility , *HISTOPATHOLOGY , *SPERMATOZOA , *INFERTILITY , *HUMAN artificial insemination - Abstract
Objective: To investigate the factors affecting the success of sperm retrieval by microdissection testicular sperm extraction (micro TESE) in infertile men with non-obstructive azoospermia (NOA). Material and Method: Data of 75 patients who underwent micro TESE operation for NOA between January 2015 and February 2020 were evaluated retrospectively. Physical examination, hormone values, testicular volumes and histopathological findings of all patients were recorded. Results: Of the 75 men, 41 (54.7%) were positive for micro TESE, while 34 (45.3%) were negative for micro TESE. The median age of patients with positive micro-TESE was 32.5 (22-54), and the median age of those who were negative was 32 (26-48) (p =0.515). When TESE positive and negative patient groups were compared in terms of duration of infertility and right and left testicular volume, no significant difference was found (p =0.595, p =0.060 and p =0.113, respectively). While the median follicle stimulating hormone (FSH) level was 6.25 (0.30-47.30) IU/L in the micro-TESE positive patient group, it was 9.10 (0.80-66.40) IU/L in the micro TESE negative group and it was statistically significant (p =0.048). It was observed that patients with hypospermatogenesis had a higher sperm retrieval rate than those with maturation arrest, Sertoli cell only and fibrosis (93.1%, 37.9%, 27.3%, 16.7%, respectively). Conclusion: It is seen that FSH level and testicular histopathology are important predictive factors affecting the success of sperm finding in micro TESE. [ABSTRACT FROM AUTHOR]
- Published
- 2021
27. Antidepresanların ilaç ilişkili hareket bozuklukları ve cinsel yan etkiler açısından karşılaştırılması.
- Author
-
Namlı, Zeynep, Tamam, Lut, Demirkol, Mehmet Emin, Karaytuğ, Mahmut Onur, and Eriş Davut, Kerim Uğur2,Özge
- Subjects
SEROTONIN uptake inhibitors ,MENTAL depression ,PATIENT compliance ,ANXIETY disorders ,DIAGNOSIS - Abstract
Copyright of Cukurova Medical Journal / Çukurova Üniversitesi Tip Fakültesi Dergisi is the property of Cukurova University, Faculty of Medicine and its content may not be copied or emailed to multiple sites or posted to a listserv without the copyright holder's express written permission. However, users may print, download, or email articles for individual use. This abstract may be abridged. No warranty is given about the accuracy of the copy. Users should refer to the original published version of the material for the full abstract. (Copyright applies to all Abstracts.)
- Published
- 2021
- Full Text
- View/download PDF
28. Öğretmen Adaylarının Ölçme Değerlendirme Yeterlik Algıları
- Author
-
Ülker, Ülkü, Demirkol, Mehmet, Alyamaç, Özlem, Dicle Üniversitesi, Ziya Gökalp Eğitim Fakültesi, Eğitim Bilimleri, Ülker, Ülkü, and Demirkol, Mehmet
- Subjects
Eğitim ,Öğretmenler İçin Ölçme ve Değerlendirme - Abstract
Eğitim öğretim sisteminin temel amaçlarından birisi bireylerde istendik davranış değişikliği oluşturmaktır. İstendik davranış değişiklikleri, belirli kural ve tanımlamalar çerçevesinde hazırlanan kazanımlar doğrultusunda gerçekleştirilebilir. Eğitim öğretim sürecinde öğrencilerin kazanımların ne kadarına ulaştıklarının belirlenmesi eğitim öğretim çıktılarının iyileştirilmesi açısından önemlidir. Bu kazanımların bireylere yani öğrencilere kazandırılmasında rehberlik yapacak kişi öğretmendir. Öğretmenler, hem sürecin işleyişinde hem de sürecin değerlendirilmesinde önemli role sahiptir. Bu noktada öğretmenlerin ölçme değerlendirme aktivitelerini ne derece başarıyla uyguladıkları ve uygulayabileceklerine olan inançları eğitim öğretim süreci çıktılarının kalitesini etkilemektedir. Ölçme ve değerlendirmenin öğrencilerin kazanımların ne kadarına başarıyla ulaştıklarını göstermesi ya da eksik kalan ya da yanlış öğrenilen kazanımları belirlemesi, süreç içinde bu işlemi yapan öğretmenlerin yeterlilik düzeyiyle orantılıdır. Bu araştırmada öğretmen adaylarının ölçme değerlendirme genel yeterlik algılarını belirlemek amaçlanmıştır. Bu çalışma ile geleceğin öğretmenlerinin yetiştirildiği eğitim fakültelerinde öğrenim gören öğretmen adaylarının öğrenim boyunca edindikleri bilgileri ne derece kabullendikleri ve ne derece kendilerini yeterli gördüklerini belirlenmeye çalışılacaktır. Bu amaç doğrultusunda, öğretmen adaylarının yeterlilik algıları; cinsiyet, yaş, kaçıncı üniversite, branş değişkenlerine göre incelenecektir. Araştırmada nicel araştırma yöntemlerinden tarama modeli kullanılacaktır. Araştırmanın evrenini, 2015-2016 Eğitim Öğretim Yılı Bahar Dönemi’nde Dicle Üniversitesi Ziya Gökalp Eğitim Fakültesi İlköğretim Bölümü’nde okuyan son sınıf öğretmen adayları oluşturacaktır. Araştırmada evrenin kendisine ulaşmak hedeflenmektedir. Veri toplama aracı olarak; kişisel bilgi formu ve Nartgün (2008) tarafından geliştirilen beşli likert tipindeki 24 maddelik “Öğretmenler için Ölçme ve Değerlendirme Genel Yeterlilik Algısı Ölçeği” kullanılacaktır. Veri toplama araçları ile elde edilecek verilerin analiz edilmesi için kullanılacak olan istatistiksel yöntemleri belirlemek amacıyla, verilerin normal dağılıma sahip olup olmadığını anlamak için Kolmogorov-Smirnov Z testi, verilerin homojenlik durumunu belirlemek için ise Levene testi uygulanacaktır. Elde edilecek sonuca göre parametrik ya da nonparametrik test türleri kullanılacaktır. Araştırma veri toplama sürecinde olduğu için elde edilecek bulgulara tam metinde yer verilecektir.
- Published
- 2016
29. Psikotik bozukluğu olan yatan erkek hastalarda psikoaktif madde kullanımının klinik değişkenler ile ilişkisi.
- Author
-
Karaytuğ, Mahmut Onur, Tamam, Lut, Demirkol, Mehmet Emin, Namlı, Zeynep, and Yeşiloğlu, Caner
- Subjects
MEDICAL personnel ,SUBSTANCE-induced disorders ,PSYCHOSES ,MENTAL illness ,MEDICAL records - Abstract
Copyright of Cukurova Medical Journal / Çukurova Üniversitesi Tip Fakültesi Dergisi is the property of Cukurova University, Faculty of Medicine and its content may not be copied or emailed to multiple sites or posted to a listserv without the copyright holder's express written permission. However, users may print, download, or email articles for individual use. This abstract may be abridged. No warranty is given about the accuracy of the copy. Users should refer to the original published version of the material for the full abstract. (Copyright applies to all Abstracts.)
- Published
- 2020
- Full Text
- View/download PDF
30. Bipolar bozuklukta anksiyete duyarlılığı, algılanan stres ve dürtüsel davranışlar ilişkisi.
- Author
-
Emin Demirkol, Mehmet, Tamam, Lut, Namlı, Zeynep, Uğur, Kerim, and Karaytuğ, Mahmut Onur
- Abstract
Objective: Impulsive behaviors that adversely affect prognosis in bipolar disorder may persist in the euthymic period. Anxiety sensitivity is a protective factor for impulsive behaviors. In this study, we aimed to investigate the relationship between anxiety sensitivity and impulsive behaviors in bipolar disorder and the clinical features that may be effective in this relationship. Method: Seventy euthymic bipolar patients, according to the DSM-5 criteria, and 69 healthy volunteers with no comorbid mental disorders were included in the study. Sociodemographic data form, the Hamilton Depression Scale, Young Mania Rating Scale, Perceived Stress Scale, Anxiety Sensitivity Index-3, and UPPS Impulsive Behavior Scale were filled out. Results: The perceived stress level, social and cognitive sub-dimensions, and total scores of the Anxiety Sensitivity Index-3, and scores of the urgency and sensation seeking subscales of the Impulsive Behavior Scale were higher in patients than in healthy controls (p<0.001 for each). The perceived stress level was correlated with the total score of the Anxiety Sensitivity Index-3 and three sub-dimensions (p <0.001 for each). The perceived stress was a full mediator in the relationship between anxiety sensitivity and sensation seeking. Discussion: In this study, we found that euthymic bipolar patients showed different characteristics in terms of perceived stress, anxiety sensitivity, and impulsive behaviors than healthy controls. The mediating effect of perceived stress on the relationship between anxiety sensitivity and sensation seeking supports the hypothesis that impulsive behaviors will decrease with increased anxiety sensitivity and perceived stress levels. [ABSTRACT FROM AUTHOR]
- Published
- 2020
- Full Text
- View/download PDF
31. Sınıf Öğretmenlerinin Alternatif Ölçme Değerlendirme Araçlarını Kullanmalarına Yönelik Web Tabanlı Modül Tasarımı ve Değerlendirilmesi.
- Author
-
DEMİRKOL, Mehmet and KILIÇ, Durmuş
- Subjects
CLASSROOMS ,STUDENT records ,SEMI-structured interviews ,CONTENT analysis ,TEACHERS ,PARENTS - Abstract
Copyright of Hacettepe University Journal of Education is the property of Hacettepe University Journal of Education and its content may not be copied or emailed to multiple sites or posted to a listserv without the copyright holder's express written permission. However, users may print, download, or email articles for individual use. This abstract may be abridged. No warranty is given about the accuracy of the copy. Users should refer to the original published version of the material for the full abstract. (Copyright applies to all Abstracts.)
- Published
- 2020
- Full Text
- View/download PDF
32. 1837 .M (1253 H.) tarih ve 20 numaralı Kütahya Şerʻiyye Sicili
- Author
-
Demirkol, Mehmet, Özdemir, Rifat, and Tarih Anabilim Dalı
- Subjects
Tarih ,History ,Kütahya ,Ottoman State ,Ottoman Period ,19. century ,Court registers - Abstract
Bu çalışmada 1837 M. (1253 H.) Tarih ve 20 Numaralı Kütahya Şerʻiyye Sicili'ni çevirmeye çalıştık. Çünkü tarih araştırmalarında Osmanlı Devleti döneminden günümüze intikal eden bu belgelerin ilk elden kaynak olduğunun bilinci içerisindeyiz.Tez dört bölümden oluşur. 422 belgeden oluşan sicilde çeviri ve değerlendirmenin yanı sıra kadılık kurumu ve şerʻiyye sicili hakkında bilgi verilir. Bu çalışma hicri 1250 yılı Kütahya'nın ekonomik ,idari, sosyal ve hukuki yönünü sunmak amacı ile yapılmıştır. In this study, we tried to turn the Shar'iyyah Registry of Kütahya 1837 M. (1253 H.) the dated and 20 numbered. Because we awake that these documents are the primary source inherited from Ottoman Empire period to present day in history researches.Thesis consists of four chapters. In the Registry that consisted from 422 documents is given information about Kadi Institute and Shar'iyyah Registries as well as translation and evaluation. This study is carried out in order to present the history of Kütahya economic, administrative, social and legal aspects in 1253 Hijri the year. 622
- Published
- 2016
33. ORAL KAVİTENİN REAKTİF LEZYONLARI: 147 VAKA ÜZERİNE RETROSPEKTİF BİR ÇALIŞMA
- Author
-
ALTAN, Ahmet, DAMLAR, İbrahim, YANIK, Saim, ARPAĞ, Osman, and DEMİRKOL, Mehmet
- Subjects
Dentistry, Oral Surgery and Medicine ,oral cavity,reactive lesion,retrospective study ,Diş Hekimliği ,oral kavite,reaktif lezyon,retrospektif çalışma - Abstract
Objectives: The stratified squamous epithelium of the oral mucosa protects the oral cavity against pathogenic factors. If the local and systemic factors affect the epithelium, reactive, inflammatory, developmental, and neoplastic lesions may occur. The aim of this study is to determine the frequency and distribution of oral cavity reactive lesions at Hatay and Gaziantep. Material and Method: In this retrospective study, histopathologic diagnoses of reactive lesions of oral cavity in 147 patients were investigated. The patients referred to Mustafa Kemal University, Faculty of Dentistry, Hatay and Gaziantep University, Faculty of Dentistry, Gaziantep between January 2009 and August 2013. The obtained frequency of patients’ age, gender and anatomic location were analysed. Result: Peripheral giant cell granuloma was the most common lesion with 56 cases (38,9%) followed by pyogenic granuloma with 39 cases (26,53%), epulis fissuratum with 26 cases (17,68%), irritation fibroma with 10 cases (6,8 %), inflammatory fibrous hyperplasia with 8 cases (5,44%), cemento-ossifying fibroma with 7 cases (4,76%) and inflammatory papillary hyperplasia with 1 case (0,68%). The lesions were more common in females (n=83, 56,46%) than in males (n=64, 43,54 %). The gingiva with 115 cases (78,23%) was the most frequently affected place of reactive lesions. Conclusion: Reactive lesions of oral cavity are more common in females than in males. The gingiva is the most frequent place. In our study, peripheral giant cell granuloma was the most common lesion, Amaç: Ağız mukozasının çok katlı yassı epiteli patojenik faktörlere karşı koruyucu görev yapar. Mukozayı etkileyen lokal ve sistemik faktörler epitel yapıyı zedelerse; reaktif, inflamatuar, gelişimsel ve neoplazik lezyonlar ortaya çıkar. Bu çalışmanın amacı; Hatay ve Gaziantep’te diş hekimliği fakültelerine başvuran hastalarda, ağız kavitesinin reaktif lezyonlarının görülme sıklığını, cinsiyet, yaş ve lokalizasyona göre dağılımını belirlemektir.Gereç-Yöntem: Bu retrospektif çalışma, Ocak 2009-Ağustos 2013 arasında Mustafa Kemal Üniversitesi ve Gaziantep Üniversitesi Diş Hekimliği fakültelerinde biyopsi alınan ve patolojik inceleme yapılıp, tanı konulmuş 147 hastanın sonuçları değerlendirilerek oluşturulmuştur. Araştırmada lezyonların yaşa ve cinsiyete göre dağılımı belirlenmiş, lokalizasyonları analiz edilmiştir.Bulgular: Periferal dev hücreli granülom 56 vakada (%38,09), piyojenik granülom 39 vakada (%26,53), irritasyon fibromu 10 vakada(%6,8), semento-ossifiye fibrom 7 vakada (%4,76), inflamatuar fibröz hiperplazi 8 vakada (%5,44), inflamatuar papiller hiperplazi 1 vakada (%0,68), epulis fissuratum 26 vakada (%17,68) görülmüştür. Lezyonlar kadınlarda (n=83, %56,46) erkeklerden (n=64, % 43,54) daha sık görülmektedir. Diş eti ağız içinde reaktif lezyonların en çok etkilediği yerdir (n=115, %78,23).Sonuç: Oral reaktif lezyonlar sıklıkla kadınlarda görülmektedir ve en çok diş etini etkilemektedir. Yaptığımız çalışma en çok rastlanan reaktif lezyonun periferal dev hücreli granülom olduğunu göstermektedir.
- Published
- 2015
34. Psikiyatri hastalarının tedavi ve poliklinik kontrollerine uyumu
- Author
-
Demirkol, Mehmet Emin, Evlice, Yunus Emre, and Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı
- Subjects
Psychiatry ,Treatment ,Psychiatric patients ,Depression ,Bipolar disorder ,Anxiety ,Mental disorders ,Psikiyatri - Abstract
Amaç:Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi Balcalı Hastanesi Psikiyatri Kliniği'nde 2011 yılında yatarak sağaltım gören hastaların taburculuk sonrası poliklinik kontrollerine ve önerilen ilaçların kullanımına uyum sağlayıp sağlamadığını saptamaktır.Yöntem:Çalışmaya alınan hastaların öncelikle klinik dosyaları incelendi. Tarafımızca oluşturulan sosyodemografik veri formunda öncelikle hastaların DSM-IV TR'ye göre 1. Eksen tanıları ve ilgili diğer bölümler dolduruldu. Klinik dosyaların incelenmesi tamamlandıktan sonra hastaların poliklinik dosyaları incelendi. Morisky Uyum Ölçeği esas alınarak tarafımızca oluşturulan uyum ölçeği gereğince hastaların taburculuk sonrası 1. ve 3. aylarda poliklinik kontrollerine gelip gelmediği ve hekim tarafından önerilen ilaçları kullanıp kullanmadığı retrospektif olarak taranarak uyum ölçeğinde ilgili bölümler dolduruldu.Bulgular:Çalışmaya katılan 230 hastanın klinik ve poliklinik dosyalarının incelenmesi sonucunda uyuma etki eden faktörlerin; hastanın DSM- IV'e göre 1. Eksen ve 2. Eksen tanısının varlığı, günlük kullanılan ilaç sayısı, eşlik eden tıbbi hastalıklar, ailede ruhsal hastalık öyküsü, içgörü varlığı gibi çeşitli nedenler olduğu saptandı.Sonuç: Bu çalışmaya göre hastalık tanısına göre değişen oranlarda (% 16.7- % 68.8) uyumsuzluk saptanmıştır. Tıpta ve ilaç sanayisindeki gelişmelere rağmen geçmiş yıllara göre tedavi uyumunda bir artış sağlanamamıştır. Olası çözümlerin bulunabilmesi için; uyumsuzluğa neden olan etkenlerin klinik pratikte sorgulanması ve eğer uyumsuzluk varsa bu konu üzerinde önemle durulması gerekmektedir. Aim: The aim of this study was to determine the adherence with treatment and outpatient appointments among patients who had been hospitalized in inpatient clinic of Department of Psychiatry of Cukurova University Faculty of Medicine in 2011.MaterialandMethod: Clinicalrecords of patientswereanalyzedinitially. Axis I psychiatricdisorders of patientswhichwerediagnosedbyusing DSM-IV-TR criteriaandassociatedcharacteristics of disorderswerecompleted in thesocio-demographicdata form. Accordingtoourretrospectiveadherencescalewhichwasbased on MoriskyAdherenceScale, patients' adherencetotheappointments at thefirstandthirdmonthsafterdischargingfromhospitalandtakingtheirmedication as recommendedwerechecked.Findings:Accordingtothecurrentstudy, thereasonshaveeffects on thepatients' adherencewereAxis I andAxis II psychiatricdisordersaccordingto DSM-IV, number of dailymedicationstaken, presence of comorbidmedicalillnesses, familyhistory of psychiatricillnessesand presence of insight.Conclusion: Theresults of thisstudyhaveshownthatthe rate of non-adherencewithtreatmentchangesbetween16.7% -68.8 % accordingtodisorder. Althoughmedicaltreatmentsanddrugindustrydevelopdaybyday, therehavebeennochanges in thetreatmentadherenceratios in thepastyears. Togeneratepossiblesolutions, treatmentadherenceshould be assessed in allclinicalinterviewsandifpatient is non-adherentthisissueshould be handledseriously. 67
- Published
- 2015
35. Kompulsif satın alma bozukluğu ve dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu ilişkisi.
- Author
-
Eroğlu, Meliha Zengin, Demirkol, Mehmet Emin, Tamam, Lut, and Gelegen, Volkan
- Subjects
- *
IMPULSE control disorders , *ATTENTION-deficit hyperactivity disorder , *COMPULSIVE shopping , *OBSESSIVE-compulsive disorder , *BIOMEDICAL materials - Abstract
Purpose: The aim of this study was to investigate the frequency of attention deficit and hyperactivity disorder (ADHD) and impulsivity in patients with compulsive buying disorder (CBD). Materials and Methods: The medical records of 82 patients admitted to the Psychiatry Department of Cukurova University Medical School Balcalı Hospital and diagnosed as CBD were investigated retrospectively. Patients’ Turkish version of the Structured Clinical Interview for DSM-IV (SCID-I), modified Turkish version of the Minnesota Impulse Disorders Interview (MIDI), Turkish version of the Barratt Impulsiveness Scale Version 11 (BIS-11) and adult ADD/ADHD diagnosis and evaluation inventory data were evaluated. Results: 50% (n=41) of the patients had at least comorbidity of one diagnosis of impulse control disorder not elsewhere classified. 42.7% (n=35) of the patients had a diagnosis of ADHD in childhood and 30.5% (n=25) in adulthood. In comparison of BIS-11 subscale scores of patients with ADHD and without ADHD, patients with the diagnosis of ADHD had statistically significant higher scores for BIS-11 subscales except motor impulsivity subscale. Conclusion: CBD is commonly seen in women, often accompanied by ADHD and other impulse control disorders. When the diagnoses of CBD and ADHD are overlapped, it is seen that features such as general impulsivity, attention deficit and lack of planning are more evident. [ABSTRACT FROM AUTHOR]
- Published
- 2019
- Full Text
- View/download PDF
36. Şizofreni tanılı hastalarda metabolik sendrom ve D vitamini düzeyleri ilişkisi.
- Author
-
Demirkol, Mehmet Emin, Tamam, Lut, Çakmak, Soner, and Yeşiloğlu, Caner
- Subjects
- *
LOGISTIC regression analysis , *BODY mass index , *VITAMIN D , *WAIST circumference , *METABOLIC syndrome - Abstract
Purpose: The aim of this study was to determine the relationship between vitamin D levels, Positive and Negative Syndrome Scale scores, the use of antipsychotics and sociodemographic data in metabolic syndrome in patients with schizophrenia. Materials and Methods: A total of 119 patients with schizophrenia who were treated at inpatients clinics of Çukurova University Faculty of Medicine Department of Psychiatry were included in this retrospective study. Thirtyone of 119 patients with schizophrenia were diagnosed with metabolic syndrome. Sociodemographic data, duration of disorder, number of hospitalizations, Positive and Negative Syndrome Scale scores, vitamin D blood levels, HDL, triglyceride, glucose, HBa1c, arterial blood pressure, waist circumference, body mass index were measured.. Results: Of the patients included in the study, 63 were female and 56 were male. Vitamin D levels were lower in 63 patients. Significant differences were found in HDL, arterial blood pressure, fasting blood glucose, triglyceride, waist circumference, body mass index values among those with and without metabolic syndrome. These values are not included in the logistic regression analysis because they are metabolic syndrome diagnostic criteria for the National Cholesterol Education Program Adult Treatment Panel III. Simple linear regression and logistic regression analysis showed that the disease year and patient ages were significantly higher and vitamin D levels were significantly lower in the metabolic syndrome group. [ABSTRACT FROM AUTHOR]
- Published
- 2019
- Full Text
- View/download PDF
37. Bipolar bozuklukta özkıyım davranışının değerlendirilmesi.
- Author
-
Uğur, Kerim, Tamam, Lut, Özpoyraz, Nurgül, and Demirkol, Mehmet Emin
- Abstract
Copyright of Cukurova Medical Journal / Çukurova Üniversitesi Tip Fakültesi Dergisi is the property of Cukurova University, Faculty of Medicine and its content may not be copied or emailed to multiple sites or posted to a listserv without the copyright holder's express written permission. However, users may print, download, or email articles for individual use. This abstract may be abridged. No warranty is given about the accuracy of the copy. Users should refer to the original published version of the material for the full abstract. (Copyright applies to all Abstracts.)
- Published
- 2019
- Full Text
- View/download PDF
38. Bariyatrik cerrahi adaylarında yaşam kalitesi ve benlik saygısı.
- Author
-
ZENGİN EROĞLU, Meliha, SERTÇELİK, Sencan, GÜNDÜZ, Anıl, and DEMİRKOL, Mehmet Emin
- Abstract
Copyright of Anatolian Journal of Psychiatry / Anadolu Psikiyatri Dergisi is the property of Anatolian Journal of Psychiatry and its content may not be copied or emailed to multiple sites or posted to a listserv without the copyright holder's express written permission. However, users may print, download, or email articles for individual use. This abstract may be abridged. No warranty is given about the accuracy of the copy. Users should refer to the original published version of the material for the full abstract. (Copyright applies to all Abstracts.)
- Published
- 2019
- Full Text
- View/download PDF
39. Body Dysmorphic Disorder
- Author
-
RAY, Perihan Çam, DEMİRKOL, Mehmet Emin, and TAMAM, Lut
- Subjects
Body dysmorphic disorder,diagnosis,treatment ,Beden dismorfik bozukluğu,tedavi,tanı - Abstract
Beden dismorfik bozukluğu, bir kişinin gerçekte olmayan var olduğunu sandığı bir bedensel kusur ile aşırı uğraşması ya da bir beden kusuru varsa bile bunu aşırı abartması durumudur. Yaygın bir hastalık olması ve bir yüzyıldan fazla zamandır literatürde tanımlanmış olmasına rağmen, yeterince tanınmamış bir bozukluktur. Kronik seyirli, tedaviye dirençli olması ve sanrısal yoğunluğa varabilen şiddeti kişide ciddi yeti yıkımına yol açabilir. Yaşam kalitesini düşürmesi ve özkıyım girişimleri nedeniyle, bu bozukluğun uygun tanı ve tedavisi önem taşımaktadır. Bu yazıda beden dismorfik bozukluğunun tanı, etyoloji, klinik özellikleri ve tedavisi kısaca gözden geçirilmiştir., Body dysmorphic disorder is a type of mental illness, wherein the affected person is concerned with body image, manifested as excessive concern about and preoccupation with a perceived defect of their physical features. Although it is a common disease and has been defined in the literature over a century, it is not a well known disease. Chronic, treatment resistant and sometimes delusional nature could result in severe functional impairment. The diagnosis and appropriate therapy of disorder are crucial because of increased suicidality and reduction in life quality. In this article the symptoms, etiology, clinical features and treatment of body dysmorphic disorder are briefly reviewed. Keywords: Body dysmorphic disorder, diagnosis, treatment
- Published
- 2014
40. ÖĞRETİM ELEMANLARININ ALAN BİLGİSİ YETERLİKLERİNİN ÇEŞİTLİ DEĞİŞKENLER AÇISINDAN İNCELENMESİ
- Author
-
ÖZMEN, Fatma, AKÜZÜM, Cemal, TAN, Çetin, KOÇOĞLU, Erol, and DEMİRKOL, Mehmet
- Subjects
Teacher,Pre-Service Teacher,Lecturer,Content Knowledge,Competence ,Öğretmen,Öğretmen Adayı,Öğretim Elemanı,Alan Bilgisi,Yeterlik - Abstract
Bu araştırma, öğretmen adaylarının görüşleri çerçevesinde, öğretim elemanlarının alan bilgisi yeterliklerini ortaya koymak amacıyla gerçekleştirilen tarama modelinde betimsel bir çalışmadır. Dicle Üniversitesi Ziya Gökalp Eğitim Fakültesi İlköğretim Bölümü`nde öğrenim gören 1., 2., 3. ve 4.sınıf öğrencileri araştırmanın evrenini oluşturmaktadır. Araştırmada ulaşılan bulgular, öğretmen adaylarının görüşleri arasında anlamlı farklılaşmalar oluştuğunu; özellikle 1.sınıfta öğrenim gören öğretmen adayları, öğretim elemanlarını en yüksek düzeyde yeterli görürken, 4.sınıfta öğrenim görenler ise, en düşük düzeyde yeterli bulduklarını ortaya koymuştur. Araştırmada yer verilen bağımsız değişkenlere göre öğretmen adaylarının, öğretim elemanlarını alan bilgisi bakımından tüm boyutlarda ´ara sıra` düzeyinde yeterli gördüklerini ortaya koymaktadır.
- Published
- 2014
41. On the Creep Strength-Rupture Ductility Behaviour of 1.25Cr-0.5Mo Low Alloy Steel
- Author
-
DEMİRKOL, Mehmet
- Subjects
Low Alloy Ferritic Steel,Rupture Ductility,Creep Strength,Rupture Ductility Trough,Rupture Ductility Map - Abstract
It is important to select materials having both high strength and good ductility in most engineering applications. This is also true for high temperature problems and the requirement of high creep strength as well as high rupture ductility is of prime concern. The creep data of ferritic low alloy 1.25Cr-0.5Mo steel, which is extensively used in piping systems of fossil power plants, has shown loss of rupture ductility after certain exposure time depending on its initial microstructure and applied stress. This unexpected loss of ductility is called as rupture ductility trough, and this study covers the attempts to investigate the dependency of creep rupture ductility of 1.25Cr-0.5Mo steel on microstructure and stress, in the temperature range of 773-923 K. An empirical relationship in exponential character was developed to predict the rupture time leading to rupture ductility trough, depending on temperature and the initial structure of steel. Finally, a rupture ductility map was constructed for each steel investigated in this study, in order to present rupture strength-rupture ductility data in a more appropriate way.
- Published
- 2014
42. Üzüm çekirdeği ekstresi (vitis vinifera) ve düşük doz lazer tedavisinin (DDLT) ağız içi yara iyileşmesine olan etkilerinin histomorfometrik olarak incelenmesi
- Author
-
Demirkol, Mehmet, Aras, Mutan Hamdi, Kahraman, Sevil, and Ağız, Diş, Çene Hastalıkları ve Cerrahisi Anabilim Dalı
- Subjects
Plant extract ,Mouth ,Diş Hekimliği ,Mouth diseases ,Laser therapy ,Oxidative stress ,Dentistry ,Wound healing ,Grape seeds ,Mouth mucosa - Abstract
Yara iyileşmesi hemostaz, enflamasyon, proliferasyon ve dokunun yeniden şekillenmesi olarak 4 faza ayrılmış kompleks biyolojik bir süreçtir. Yaranın iyileşmesine olumlu etkileri olan pek çok farklı ajanların olduğu bilinmektedir. Bu çalışmanın amacı üzüm çekirdeği ekstresinin (ÜÇE) ve düşük doz lazer tedavisinin (DDLT), ratlarda palatinal mukoza iyileşmesi üzerine etkilerini ve rat serumlarındaki total antioksidan seviyesi (TAS), total oksidan seviyesi (TOS) ve oksidatif stres indeksi (OSİ) seviyelerini araştırmaktır. Ratların palatinal yumuşak dokularına, standart biyopsi punch ile tam kalınlık 4 mm çapında mukozal defekt oluşturularak, ratlar rastgele 4 gruba ayrıldı (n=18). Gruplar; kontrol (ÜÇE ve DDLT almayan), ÜÇE (300 mg/kg/gün) ile tedavi edilen grup, diyot lazer uygulanan grup, ÜÇE (300 mg/kg/gün) ve diyot lazer ile kombine tedavi edilen grup olarak belirlendi. Diyot lazer uygulanan deney gruplarına (lazer, lazer+ÜÇE) 4 gün boyunca günde bir kez 8 J/cm2 dozunda olmak üzere DDLT uygulandı (810 nm dalga boyunda, devamlı modda, 0.25 W, 9 sn). Bu gruplar daha sonra 4., 7. ve 14. günlerde sakrifiye edilmek üzere 3 alt gruba ayrıldı, ÜÇE ve ÜÇE+DDLT grupları arasında TOS ve OSİ değerlerinde 4. günde istatistiksel olarak anlamlı fark olduğu gözlendi. ÜÇE ve DDLT'nin kombine kullanımının, rat palatinal yumuşak dokularındaki yara iyileşmesini, sadece ÜÇE ya da lazer gruplarına göre hızlandırdıkları, bunu da vaskülarizayon, reepitelizasyon ve kollajen sentezini uyarak yaptıkları sonucuna varılmıştır.Anahtar Kelimeler: Yara iyileşmesi, Üzüm çekirdeği ekstresi, Düşük doz lazer tedavisi, Oksidatif stres, Diyot lazer Wound healing is a complex biological process that can be divided into four distinct phases of haemostasis, inflammation, proliferation and tissue remodelling. Many factors are known to have positive effect including different therapeutic agents for wound healing. The aim of this study was investigate the effect of grape seed extract (GSE) and low-level laser therapy (LLLT) on palatal mucoperiosteal wound healing and total antioxidant status (TAS), total oxidant status (TOS) and oxidative stress index (OSi) in serum by biochemical assays. A standardized full-thickness wound was created in the mucoperiosteum of the hard palates of the rats using a 4-mm-diameter biopsy punch. The animals were randomly divided into four groups (n=18): Controls (mucosal injury without taken GSE and laser radiation), mucosal injury treated with GSE via orogastric (300 mg/kg per day) treated with diode laser, treated with GSE via orogastric (300 mg/kg per day), and diode laser. The laser experimental animal groups (laser, laser+GSE) received at 8 J/cm2 dose from first to fourth days (810 nm, continuous mode, average power 0.25 W, application time 9 s). GSE experimental animal groups (GSE, laser+GSE) were received until sacrificed. These groups were further divided into three subgroups for sacrifice on the 4th, 7th and 14th days of wound healing. Significant differences were observed in TOS and OSi levels on 4th days between the GSE and GSE+LLLT . The data strongly indicate that combined therapy of GSE+LLLT is efficient than only laser or GSE accelerating the hard palate wound healing process after wounding, probably by inducing vascularization, reepitelization on the wound edge and stimulating collagen synthesis.,Keywords: Wound healing, Grape seed extract, Low-level laser therapy, Oxidative stress, Diode laser. 133
- Published
- 2014
43. Reactive lesions of the oral cavity : A retrospective study on 147 cases
- Author
-
Altan, Ahmet, Yanık, Saim, Damlar, İbrahim, Arpağ, Osman Fatih, Demirkol, Mehmet, and Hatay Mustafa Kemal Üniversitesi
- Subjects
Diş Hekimliği - Abstract
Amaç: Ağız mukozasının çok katlı yassı epiteli patojenik faktörlere karşı koruyucu görev yapar. Mukozayı etkileyen lokal ve sistemik faktörler epitel yapıyı zedelerse; reaktif, inflamatuar, gelişimsel ve neoplazik lezyonlar ortaya çıkar. Bu çalışmanın amacı; Hatay ve Gaziantep'te diş hekimliği fakültelerine başvuran lezyonlarının görülme sıklığını, cinsiyet, yaş ve lokalizasyona göre dağılımını belirlemektir. Gereç-Yöntem: Bu retrospektif çalışma, Ocak 2009Ağustos 2013 arasında Mustafa Kemal Üniversitesi ve Gaziantep Üniversitesi Diş Hekimliği fakültelerinde biyopsi alınan ve patolojik inceleme yapılıp, tanı konulmuş 147 hastanın sonuçları değerlendirilerek oluşturulmuştur. Araştırmada lezyonların yaşa ve cinsiyete göre dağılımı belirlenmiş, lokalizasyonları analiz edilmiştir. Bulgular: Periferal dev hücreli granülom 56 vakada (%38,09), piyojenik granülom 39 vakada (%26,53), irritasyon fibromu 10 vakada(%6,8), semento-ossifiye fibrom 7 vakada (%4,76), inflamatuar fibröz hiperplazi 8 vakada (%5,44), inflamatuar papiller hiperplazi 1 vakada (%0,68), epulis fissuratum 26 vakada (%17,68) görülmüştür. Lezyonlar kadınlarda (n=83, %56,46) erkeklerden (n=64, % 43,54) daha sık görülmektedir. Diş eti ağız içinde reaktif lezyonların en çok etkilediği yerdir (n=115, %78,23). Sonuç: Oral reaktif lezyonlar sıklıkla kadınlarda görülmektedir ve en çok diş etini etkilemektedir. Yaptığımız çalışma en çok rastlanan reaktif lezyonun periferal göstermektedir, Objectives: The stratified squamous epithelium of the oral mucosa protects the oral cavity against pathogenic factors. If the local and systemic factors affect the epithelium, reactive, inflammatory, developmental, and neoplastic lesions may occur. The aim of this study is to determine the frequency and distribution of oral cavity reactive lesions at Hatay and Gaziantep. Material and Method: In this retrospective study, histopathologic diagnoses of reactive lesions of oral cavity in 147 patients were investigated. The patients referred to Mustafa Kemal University, Faculty of Dentistry, Hatay and Gaziantep University, Faculty of Dentistry, Gaziantep between January 2009 and August 2013. The obtained frequency of patients’ age, gender and anatomic location were analysed. Result: Peripheral giant cell granuloma was the most common lesion with 56 cases (38,9%) followed by pyogenic granuloma with 39 cases (26,53%), epulis fissuratum with 26 cases (17,68%), irritation fibroma with 10 cases (6,8 %), inflammatory fibrous hyperplasia with 8 cases (5,44%), cemento-ossifying fibroma with 7 cases (4,76%) and inflammatory papillary hyperplasia with 1 case (0,68%). The lesions were more common in females (n=83, 56,46%) than in males (n=64, 43,54 %). The gingiva with 115 cases (78,23%) was the most frequently affected place of reactive lesions. Conclusion: Reactive lesions of oral cavity are more common in females than in males. The gingiva is the most frequent place. In our study, peripheral giant cell granuloma was the most common lesion
- Published
- 2014
44. EĞİTİM KURUMLARINDA SOSYAL SERMAYENİN İŞ TATMİNİ ÜZERİNDEKİ ETKİSİ
- Author
-
ÖZMEN, Fatma, AKÜZÜM, Cemal, KOÇOĞLU, Erol, TAN, Çetin, and DEMİRKOL, Mehmet
- Subjects
Social ,Sosyal sermaye,iş tatmini,yapısal eşitlik modeli,etkililik ,Sosyal - Abstract
Bu çalışmada, sosyal sermayenin, iş tatmini üzerindeki etkisi ve iş tatminini açıklama düzeyi test edilmiştir. Araştırmanın çalışma grubunu, Zirve Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü yüksek lisans programına bağlı olarak Diyarbakır ilinde öğrenim gören 120 öğretmen ve okul yöneticisi ile Diyarbakır ili Sur ve Yenişehir ilçelerinde görev yapan 102okul müdürü olmak üzere toplam 222 öğretmen ve okul yöneticisi oluşturmaktadır. Araştırmanın yapılmasında ilişkisel tarama modelinden yararlanılmıştır. Bu araştırmada, Sosyal Sermaye ve Minnesota İş Doyum ölçekleri kullanılmıştır. Ölçeklerin doğrulayıcı faktör analizleri ve yapısal eşitlik modeli için, SPSS 21.0 ve AMOS 16.0 paket programları kullanılmıştır. Oluşturulan modelin uyum iyiliği indeksleri, RMSEA=.080; SRMR=.083; CMIN\DF=2,533; GFI=.924; CFI=.933; AGFI=.834; NFI=.903; Chi squared=2492,001; df=984 ve p=.000’dır. Bu sonuç, modelin uyum değerlerinin kabul edilebilir ve istenilen düzeyde olduğunu göstermektedir. Çalışmanın en önemli bulgusu, sosyal sermayenin, iş tatminin önemli yordayıcısı olduğu sonucudur.
- Published
- 2013
45. ÖĞRENCİ DEVAMLILIĞINI SAĞLAMADA OKUL YÖNETİCİLERİNİN UYGULAMALARININ DEĞERLENDİRİLMESİ.
- Author
-
AKÜZÜM, Cemal, DEMİRKOL, Mehmet, and EKİCİ, Özcan
- Abstract
The aim of this study is to assess the effectiveness of the school management in monitoring and implementing the guidelines established by the school administration in order to ensure the continuity of primary school students based on the opinions of the school management. The research was characterized by descriptive survey model. The study population consisted of 512 school administrators working in 220 primary and secondary schools in the central districts of Diyarbakir (Bağlar, Kayapınar, Yenişehir, Sur). The sample consisted of 217 school administrators included in the study. The stratification sampling method was used to show the distribution of primary school administrators in four central regions. The 1"School Management Policies in Student Continuity Scale", consisting of 37 items and 4 factors developed by the researchers, was used as a data collection tool. The data obtained from the study were analyzed by SPSS package program. In the analysis, along with descriptive statistics were also independent samples t-test, one way analysis of variance (ANOVA) and Mann-Whitney U test and Kruskal-Wallis H test was used. The research findings, policy school administrators most they apply in providing the students continuity "policies for cooperation's with managements and teachers," that if the policies they at least apply "policies for cooperation with education stakeholders and the school environment" has revealed. In addition, there were significant differences in terms of age, year of service, type of duty, and duration of working as a manager between the views of the managers. In particular, it was observed that school principals, who have more years, years of service and management period, have more effectively implemented and followed school management policies in order to ensure student continuity. [ABSTRACT FROM AUTHOR]
- Published
- 2018
46. Ziya Gökalp Eğitim Fakültesi öğrencilerinin, öğretim elemanlarının alan bilgisi yeterliğine ilişkin görüşleri
- Author
-
Özmen, Fatma, Aküzüm, Cemal, Koçoğlu, Erol, Tan, Çetin, Doğru, Mehmet, Demirkol, Mehmet, Dicle Üniversitesi, Ziya Gökalp Eğitim Fakültesi, Temel Eğitim Bölümü, Okul Öncesi Eğitimi Anabilim Dalı, and 0-Belirlenecek
- Subjects
Öğretmen ,Teacher training ,Öğretim elemanı ,Yeterlik ,Lecturer ,Competence ,Alan bilgisi ,Teacher ,Öğretmen yetiştirme ,Content knowledge - Abstract
Eğitimin niteliğini etkileyen önemli faktörlerden birisi de öğretmen adaylarının aldıkları hizmet öncesi eğitimin kalitesidir. Bu bağlamda, öğretmen adaylarının, eğitim fakültelerinde gördükleri derslerde edindikleri bilgi ve beceri düzeyini büyük oranda dersin öğretim elemanının niteliği belirlemektedir. Özellikle, öğretim elemanlarının alan bilgisi yeterlikleri, eğitimin etkililiğini sağlamada önemli rol oynar. Bu araştırma, öğretmen adayı öğrencilerin görüşleri çerçevesinde, Ziya Gökalp Eğitim Fakültesi’nde görev yapan öğretim elemanlarının alan bilgisi yeterliklerini ortaya koymak amacıyla gerçekleştirilen tarama modelinde betimsel bir çalışmadır. Dicle Üniversitesi Ziya Gökalp Eğitim Fakültesi İlköğretim Bölümü’nde öğrenim gören 2., 3. ve 4.sınıf öğrencileri araştırmanın evrenini oluşturmaktadır. Araştırmanın yapıldığı zamanda, 1. Sınıf öğrencileri araştırma amacına hitap etmediğinden araştırma evreni içine dâhil edilmemiştir. İlköğretim bölümünde, her bir sınıfa yönelik birden çok şube bulunduğundan, her bir sınıf düzeyinden rastgele yöntemle bir şube örneklem olarak seçilmiş ve örneklem grubuna anket dağıtılmıştır. Dönen anketler içinden 466 adedi dikkate alınmıştır. Anket maddelerine verilen yanıtlara ilişkin veriler, cinsiyet, yaş ve sınıf düzeyi bağımsız değişkenlerine göre parametrik ve parametrik olmayan sınamalar aracılığı ile çözümlenmiştir. Araştırmada ulaşılan bulgular, öğretmen adaylarının görüşleri arasında anlamlı farklılaşmalar oluştuğunu; özellikle 2.sınıf ve 3.sınıfta öğrenim gören öğretmen adaylarının 4.sınıfta öğrenim görenlere oranla öğretim elemanlarını daha yeterli bulduklarını ortaya koymuştur. Araştırmada yer verilen bağımsız değişkenlere göre öğretmen adaylarının, öğretim elemanlarını alan bilgisi bakımından tüm boyutlarda “ara sıra” düzeyinde yeterli gördüklerini ortaya koymaktadır. Ulaşılan sonuçlar eşliğinde önerilere yer verilmiştir The quality of the pre-service education of the teachers is one of the key factors affecting the quality of teaching. In this sense, students’ level of knowledge and ability which they acquired during the classes in the faculties of education, is highly depended on the quality of the lecturers. Especially, the content knowledge capacity of the lecturers plays an important role in the effectiveness of the education. This research is a survey type descriptive study realized for the aim of clarifying content knowledge competences of the lecturers in Ziya Gökalp Education Faculty, within the frame of the opinions of candidate teachers. The students attending 2. 3. and 4. grades, in the Primary Education Department in Ziya Gökalp Education Faculty, constituted the population of the research. Since the 1. grade student did not address to the research aim, at the time of doing the research, they were not included into the research population. And, since there are more than one section at each grade, a section from each grade was chosen randomly to form the sample of the research, and the questionnaires were distributed to the sampling group. 466 of the replied survey were taken into consideration. The data were computed through parametric and non parametric analysis tests, according to independent variables such as gender, age and grade levels. Findings of the research revealed that there were significant differences between the opinions of candidate teachers, especially 2nd and 3rd graders found lecturers more competent than the 4th graders did. Considering all the independent variables, it was understood that teacher candidates found lecturers competent at ‘sometimes’ level. Some recommendations were made concomitant with the obtained results.
- Published
- 2013
47. Şizofreni hastalarında fiziksel hastalık eş tanılarının değerlendirilmesi.
- Author
-
Döngel, Betül Demirel, Demirkol, Mehmet Emin, and Tamam, Lut
- Abstract
Purpose: This study aims to profile medical comorbidity in schizophrenia. It was planned to define if medical conditions differ with respect to sociodemographic data and clinical features Materials and Methods: The study includes patients with schizophrenia who were treated in Çukurova University Faculty of Medicine Balcalı Hospital Department of Psychiatry and Adana Doktor Ekrem Tok Psychiatry Hospital. Interviews were conducted by one interviewer and took 30 to 45 minutes each. The sociodemographic data form, physical illnesses list and current physical illness lists were filled in by the interviewer. Results: 537 patients were examined in this study. 2 19 patients (40.8%) were female; 318 (59.2%) were male. Average patient age was found to be 38.50 ±12.21. 495 patients (92.2%) had an accompanying medical condition. Most frequent illnesses were dental illnesses which were found in 458 patients (85.3%). Second most frequent condition was obesity with 170 patients (31.7%). Diabetes, found in 50 patients (9.3%) was third in place. Conclusion: Findings show that most of the patients with schizophrenia have accompanying medical conditions. This trend is possibly more prominent considering lack of care towards general medical condition among patients with schizophrenia lead to at least some of the comorbid medical conditions escaping diagnosis. Noting that some illnesses are more frequent in patients with schizophrenia, it is suggested that comorbid medical conditions, which are one of the most important causes of death among patients with schizophrenia, should be more accurately diagnosed and better treated. [ABSTRACT FROM AUTHOR]
- Published
- 2018
- Full Text
- View/download PDF
48. Psikolojik Acı Ölçeği Türkçe Formunun güvenilirliği ve geçerliliği.
- Author
-
DEMİRKOL, Mehmet Emin, GÜLEÇ, Hüseyin, ÇAKMAK, Soner, NAMLI, Zeynep, GÜLEÇ, Medine, GÜÇLÜ, Nazmiye, and TAMAM, Lut
- Subjects
- *
FISHER discriminant analysis , *EXPLORATORY factor analysis , *BECK Depression Inventory , *MENTAL depression , *SUICIDAL behavior - Abstract
Objective: Suicidal rates are increasing rather than decreasing. In the case of suicide, the evaluations of individuals at the time of consult are vital for both the patient and the clinician. In this study, it was aimed to investigate the validity and reliability of the Turkish version of the Psychache Scale used in the evaluation of suicidal behavior and/or suspected individuals. Methods: The study was carried out with 106 inpatients and outpatients with major depressive disorder who were treated in Çukurova University School of Medicine Department of Psychiatry and 94 healthy controls. In addition to Turkish version of the Psychache Scale, Beck Depression Inventory, Beck Hopelessness Scale, Beck Suicidal Ideation Scale, and Visual Analogue Scale were administered to the patient and control groups. The scales were filled in by the participants. Results: Cronbach alpha coefficient was 0.98 in the internal consistency and item-total score correlation coefficients were between 0.80-0.92. In the exploratory factor analysis, a one-factor solution was obtained and the eigenvalue was 10.09, explaining 77.60% of the total variance. The factor loadings of the Psychache Scale items ranged from 0.73 to 0.93. According the discriminant function analysis, it was determined that the patient group and the healthy group, suicide attempted and non-attempted patient groups, and the each group when three groups were taken together were classified (respectively overall, 90.00%, 65.10%; 74.50%) well by the scale. Conclusion: Turkish version of the Psychache Scale has been shown to be reliable and valid. [ABSTRACT FROM AUTHOR]
- Published
- 2018
- Full Text
- View/download PDF
49. Postpartum Psikoz.
- Author
-
Demirkol, Mehmet Emin, Kızıltoprak, Ayşegül, and Şenbayram, Şilan
- Abstract
Many females experience a wide range of owerhelming emotions such as excitement, happiness, full of expectation, as well as anxiety, frustration, confusion, sadness, guilt during prenancy and postpartum period. The postpartum period makes them highly vulnerable to various psychiatric disorders. Postpartum psychosis is one of the psychiatric emergencies that show an early and rapid onset, a profound emotional disorder, delusional beliefs, sudden mental changes. The frequency of postpatum psychosis is 1-2 per 1000 births. It usually occurs 2-4 weeks after birth, but it may start to appear within 2-3 days after birth. The aim of this article was to review psychotic process seen in the postpartum period, and compared the data about the frequency, etiology, clinical features, treatment options and prognosis. [ABSTRACT FROM AUTHOR]
- Published
- 2018
- Full Text
- View/download PDF
50. Tardiv Diskinezi ve Tedavi Yaklaşımları.
- Author
-
Demirkol, Mehmet Emin, Şenbayram, Şilan, Doğangüneş, Gökçen, and Tamam, Lut
- Abstract
Tardive dyskinesia is an iatrogenic movement disorder with an incompletely determined etiology. Involuntary movements can effect oral, lingual, facial, corporal muscles and can be permanent. Tardive dyskinesia is one of the most important side effects of long term antipsychotic use. There is some decrease in tardive dyskinesia rates after common use of second generation antipsychotics but tardive dyskinesia can be seen even after use of second generation antipsychotics. There are some treatment options from drug-free observation to deep brain stimulation in tardive dyskinesia. The aim of this article is to review epidemiology, etiology, risk factors, pathophysiology and treatment options of tardive dyskinesia. [ABSTRACT FROM AUTHOR]
- Published
- 2018
- Full Text
- View/download PDF
Catalog
Discovery Service for Jio Institute Digital Library
For full access to our library's resources, please sign in.