Search

WOS: 000447268901146, …

Switched reluctance motors have been widely used in industry in recent years. One of its most important advantages is its high-power density and its independence from rare magnet poles. In this study, a new motor design is proposed to increase the average and maximum torque values of a 2.2 kW switched reluctance motor. In the proposed design, slits are opened in the poles in the rotor core. Magnetic field and potential vector distributions, inductance, current and torque values are obtained for reference and slitted motor models. Analyzes were made using the Maxwell 2-D program. According to the results, it is determined that the proposed motor design for the same size and power values provides an improvement in the average and maximum torque values.

Background: It was aimed to retrospectively examine the data of patients who underwent catheter thoracostomy to determine their demographic and clinical characteristics and to evaluate the effectiveness of the procedure.Materials and Methods: We retrospectively evaluated 613 catheter thoracostomy procedures performed at the Health Practice and Research Center between January 1, 2013 and December 31, 2017.Results: Five hundred and sixty-seven (92.5%) were unilateral and 46 (7.5%) were bilateral catheter thoracostomy. Three hundred and seventy-seven (61.5%) procedures were performed on male patients and 236 (38.5%) procedures were performed on female patients. The mean age was 68 ± 16 (13-105 years old). The operation indications were 202 (33%) thoracic malignancies, 98 (16%) extrathoracic malignancies, and benign pathologies in 313 (51%) patients.Conclusions: Catheter thoracostomy procedure is being used more and more every day in the treatment of pleural effusions due to patient comfort, ease of application and low cost.Key Words: Effusion, Catheter thoracostomy, Pleura, Amaç: Kateter torakostomi uygulanan hastaların verilerini retrospektif olarak inceleyerek demografik ve klinik özelliklerini belirlemek ve işlemin etkinliği ile ilgili değerlendirmelerde bulunmak amaçlandı.Materyal ve Metod: 1 Ocak 2013- 31 Aralık 2017 tarihleri arasında Sağlık Uygulama ve Araştırma Merkezinde uygulanan 613 adet kateter torakostomi işlemini retrospektif olarak değerlendirdik.Bulgular: Beş yüz altmış yedi (%92.5)’si unilateral, 46 (%7.5)’sı ise bilateral kateter torakostomi idi. Üç yüz yetmiş yedi (%61.5) işlem erkek hastalara, 236 (%38.5) işlem ise kadın hastalara yapıldı. Ortalama yaş 68±16 (13-105 yaş aralığında) idi. İşlem endikasyonları ise 202 (%33) torasik malignensiler, 98 (%16) ekstratorasik malignensiler, 313 (%51) hastada ise benign patolojilerdi.Sonuç: Kateter torakostomi işlemi plevra efüzyonların tedavisinde hasta konforu, uygulama kolaylığı ve düşük maliyet nedeniyle her geçen gün daha fazla kullanılmaktadır.Anahtar kelimeler: Efüzyon, Kateter torakostomi, Plevra

Korona virüs hastalığı-19 (COVID-19), Dünya Sağlık Örgütü tarafından 11 Mart 2020'de pandemi olarak tanımlanmıştır. SARS-CoV-2, COVID-19'a neden olan ve yeni gelişen insan korona virüsüdür. Bu virüs, ilk olarak Aralık 2019'da Çin'in Wuhan şehrinde tespit edilmiştir. COVID-19, hafif hastalıktan, şiddetli solunum yetmezliğine kadar farklı klinik spektrumunda ortaya çıkabilir. Şu an COVID-19hastalarının yönetiminde kesin bir fikir birliği yoktur. Bununla birlikte, diğer hastalıklar için önerilen bazı ilaçların, bu enfeksiyonun tedavisinde potansiyel olarak etkili olabileceği gösterilmiştir. Bu derlemenin amacı, COVID-19 pandemisinde romatizmal hastalıkları, savunma sistemi etkileyici ilaç kullanan hastaların yönetimini ve savunma sistemini baskılayıcı ilaçların COVID-19 tedavisinde kullanımı dahil olmak üzere romatoloji ile ilgili yönlerini gözden geçirmektir. World Health Organization declared coronavirus disease-19 (COVID-19) as pandemic since 11 March 2020. Herein, new human coronavirus, SARS-CoV2 is the etiologic agent of the disease. Also, it has been a global health problem since it was detected in Chinese province of Wuhan at December 2019. COVID-19 has several different clinical variations from mild disease to acute respiratory distress syndrome. For the treatment of the disease, several remedies have been administered. Even though, anecdotal data showed somewhat effectiveness of those drugs for the treatment of the disease, there has been no accurate scientific knowledge proofing these. Therefore, main purpose of this review was discussing how the physicians arrange the therapies of the rheumatologic diseases during COVID-19, especially while patients are under immunosuppressive drugs. Also, we summarized the current data about the effectiveness of immunosuppressive drugs on COVID-19.

In this study, FEA based load performance analysis of two PMSMs that have different rotor structures (inner rotor and outer rotor) has investigated, for new age hybride and electric car industry. It has proposed that electrical specifications of two motors are similar. For doing this comparison, it has proposed that, volumes of these motors are quite similar. With controling the variation of physical parameters of these motors like diameter and stack length, how power denstity change of two motor types are investigated.

Amaç: Bu çalışmada nadir görülen spontan pnömomediastinuma dikkat çekmek veklinik tecrübelerimizi aktarmak istedik.Materyal ve Metod: Nisan 2016- Nisan 2018 tarihleri arasında Sağlık Uygulama ve AraştırmaMerkezinde yatırılıp tedavi edilen spontan pnömomediastinum’lu 12 hastayıretrospektif olarak değerlendirdik.Bulgular: Spontan pnömomediastinumlu 12 hastanın 9’u erkek (%75) ve 3’ü (%25)kadındı. Hastaların yaş ortalaması 30,5 (15-42 yaş) idi. İki hasta şişme vedispne, 1 hasta öksürük ve kusma, 1 hasta öksürük ve göğüs ağrısı, 3 hastadispne ve göğüs ağrısı, 3 hasta boğaz ve göğüs ağrısı ve 2 hasta diş çekimisonrası boyunda şişme şikâyeti ile acil servise kabul edildi. Hastaların6’sında (%50) sigara hikayesi mevcuttu.Sonuç: Spontan pnömomediastinum, acilde nadir görülen, hayatı tehdit edenkomplikasyonlar gelişebilecek tedavi edilmesi gerekli bir hastalıktır. Spontan pnömomediastinum’luhastalarda diğer hastalıklar elimine edilmelidir.Anahtar kelimeler: Spontan pnömomediastinum, Dispne, Göğüs ağrısı, Cilt altı amfizem, Background: In this study, we wanted to drawattention to the spontaneous pneumomediastinum which rarely seen and to shareour experiences.Materials and Methods: Between April 2016 - April 2018,we retrospectively evaluated 12 patients who were hospitalized and treated withSPM diagnosis at Health Practice and Research Center.Results: Of the 12 patients with spontaneous pneumomediastinum,9 (75%) were male and 3 (25%) were female. Patients had a mean age of 30.5years (range 15-42 years), 2 patients admitted to the emergency service withswelling and dyspnea complaints, 1 patient with cough and vomiting, 1 patientwith cough and chest pain, 3 patients with dyspnea and chest pain, 3 patientswith sore throat and chest pain, 2 patients with swelling in the neck after thetooth extraction. 6 (50%) of the patients had a smoking history.Conclusions: Spontaneous pneumomediastinum is adisease that is seen rarely in emergencies and should be treated. Sometimes life-threateningcomplications may develop. Other disorders in differential diagnosis should beeliminated in spontaneous pneumomediastinum.Keywords: Spontaneous pneumomediastinum,Dyspnea, Chest pain, Subcutaneous emphysema

Amaç: Göğüs Cerrahisi Kliniğine kabul edilen 80 yaş üzerindeki hastaların profilleri, başvuru nedenleri, tanı ve tedavi yaklaşımları ile morbidite ve mortaliteyi etkileyen faktörler ve oranlarının belirlenmesi amaçlanmıştır.Materyal ve Metot: Hastane bilgi yönetim sisteminden hastalara ait datalar retrospektif olarak incelendi. Hastalar demografik bulguları, yatış nedeni, klinik bulgular, eşlik eden kronik rahatsızlıklar, uygulanan tanı ve tedavi yöntemi, yoğun bakım ihtiyacı, toplam yatış süresi ve sonuçlar açısından değerlendirildi.Bulgular: 2013–2018 arasındaki beş yıllık sürede Göğüs Cerrahi kliniğine 80 yaşından büyük 422 hasta yatırılarak tedavi edildi. Hastaların yaş ortalaması 84,7 (80–99 yaş) idi. Plevral efüzyon ve toraks travmasına bağlı nedenler en sık etiyolojik faktörlerdi. Ortalama hastanede yatış süresi 4,4 gündü. Kırk yedi hasta yoğun bakımda takip edildi, 17 (%4) hasta kaybedildi.Sonuç: Nüfusumuz yaşlanmaya devam etmekte ve 80 yaşından büyük hastalarla Göğüs Cerrahisinde daha sık karşılaşmaktayız. Bu hastaların profilleri, başvuru nedenleri, tanı ve tedavi yaklaşımları ile morbidite ve mortaliteyi etkileyen faktörleri bilmemiz Göğüs Cerrahisi kliniklerine yol gösterici olacaktır.

AMAÇ: Göğüs cerrahisi pratiğinde en sıkuygulanan cerrahi girişimlerden biri olan tüp torakostomi, plevral boşluktakihava ya da sıvının (kan, lenf, püy vs) drenajını sağlamak amacıyla interkostalaralıktan plevral boşluğa kateter yerleştirilmesi işlemidir. Bu çalışmada tüp torakostomi uygulananhastaların demografik ve klinik özelliklerini belirlemek ve işlemle ilgilikomplikasyonları değerlendirmek amaçlandı.MATERYAL VE METOD: Çalışma retrospektif olarak planlandı.Ocak 2008- Aralık 2017 tarihleri arasındaki 10 yıllık sürede herhangi birnedenle hastanemizde tüp torakostomi uygulanan hastalar çalışmaya alındı.Torasik ve kardiyak operasyonlardan sonra uygulanan tüp torakostomilerdışlandı. Olguların demografik verileri, tüp torakostomi uygulanma endikasyonu,tüp torakostomi kalış süresi, klinik bulgular, gelişen komplikasyonlar vetoplam yatış süresi açısından incelendi.BULGULAR: Ocak 2008- Aralık 2017 tarihleri arasındaki 10yıllık sürede 3567 adet tüp torakostomi işlemi yapıldı. 2072 (%58.1) işlemtravmatik, 1495 (%41.9) işlem ise travma dışı nedenlerden dolayı uygulandı.İşlem endikasyonları ise 1665 (%46.7) pnömotoraks, 688 (%19.3) hemotoraks, 324(%9.1) hemopnömotoraks, 752 (%21.1) plevral efüzyon, 130 (%3,6) ampiyem ve 8(%0.2) şilotorakstı.SONUÇ: Tüp torakostomi, göğüs cerrahisinde elektif ve acil şartlardasıkça kullanılan hayat kurtarıcı bir işlemdir. Tecrübeli ellerde dakikalariçinde ve kolayca uygulanan bir yöntem olmasına rağmen dikkat edilmezseoluşacak komplikasyonları ciddidir. Doğru ve dikkatli bir şekilde yapılan tüptorakostomi mükemmel sonuçlar verir.ANAHTAR SÖZCÜKLER: Toraks dren, göğüs tüpü, tüptorakostomi, AIM: Tube thoracostomy, which is one of the mostcommon surgical interventions performed in thoracic surgery, is the procedureof inserting a catheter from the intercostal space into the pleural space so asto provide drainage of the air or fluid (blood, lymph, pus, etc.) in thepleural space. The objectives of this study were to determine the demographicand clinical characteristics of the patients undergoing tube thoracostomy andto assess the complications due to the procedure.METHODS: The study was planned retrospectively. Patientswho underwent tube thoracostomy due to any reason in our hospital during the10-year period between January 2008 and December 2017 were included in thestudy. Tube thoracostomies performed after thoracic and cardiac operations wereexcluded from the study. Demographic data of the patients were evaluated interms of indications for tube thoracostomy, duration of tube thoracostomy, thoracostomy-inducedcomplications, clinical findings, and the total hospitalization duration. RESULTS: A total of 3567 tube thoracostomies were performed during the 10-yearperiod between January 2008 and December 2017. 2072 (58.1%) were traumatic and1495 (41.9%) were due to non-traumatic reasons. The indications of thethoracostomy were 1665 (46.7%) pneumothorax, 688 (19.3%) hemothorax, 324 (9.1%)hemopneumothorax, 752 (21.1%) pleural effusion, 130 (3.6%) empyema and 8 (0.2%)chylothorax.CONCLUSION: Tube thoracostomy is a life-saving procedure frequently used underelective and emergency conditions in the field of thoracic surgery. Althoughthe procedure is easily performed by the experienced surgeons within minutes,its emergent complications may be serious and life-threatening if carefulattention is not paid. It achieves excellent results when tube thoracostomyconducts accurately and carefully. KEY WORDS: Thorax drain, chest tube, tube thoracostomy

Halaçlar üzerine Oğuz Kağan Destanı’nın Uygurca veFarsça metinlerinden bilgiler elde etmekteyiz. Bilhassa X-XIV. yy. İslâmcoğrafyacıları ve âlimleri söz konusu kavim üzerine bilgiler sunmuştur. Ayrıcanümizmatik bulgular da bizi aydınlatan önemli kaynaklardır. Söz konusukaynaklarda Halaçlar, “Kalaç, Halaç, Hılcî, Halacî” şeklinde geçmektedir.Yaşadıkları coğrafi bölge ise Tohâristan olarak gösterilmektedir. Halaçlar,Amuderya’nın güneyine erken inen Türk toplulukları arasındadır. Amuderya’nıngüneyinde ilk olarak VII. yy.’ın son çeyreğinde Samingan vilayetinde bulunan ikiBaktriya vesikasında isimleri “Xalaso” şeklinde geçmektedir. Çin yıllıklarındaise (Xin-Tangshu) aynı bölgede“Hedaluozhi”-“Gedaluozhi” isimleri ile belirirler. Amuderya’nın güneyinde eldeedilen Brahmice yazılı sikkelerde “Hitivira Kharalaca” yani “Halaç İlteberi”yazılı paralar vesilesiyle izleri sürülebilmektedir. Menşeleri üzerine çeşitligörüşler vardır. Özellikle onların Karluklarla aynı kavim oldukları veEftalitlerin kalıntısı oldukları üzerine sunulan bilgiler önem ihtiva eder. Bugörüşlerden başka onların, Oğuzlara mensup olduğunu belirten tarihçiler devardır.

Asenkronmotor performansını etkileyen en önemli parametrelerden biri rotor olukgeometrisidir. Rotor oluk geometrilerindeki değişimin özellikle motorun moment-devirsayısı karakteristiği üzerinde büyük bir etkiye sahip olduğu bilinmektedir. Buçalışmada kare ve dikdörtgen rotor oluk yapısına sahip bir asenkron motorun rotoroluk genişliği (bs) ile rotoroluk yüksekliği (hs)oranının (hs/bs)motor performansını nasıl etkilediği araştırılmıştır. Değişik oranlar içinmotora ait moment, akım, akı yoğunlukları, nüve malzemesinin ağırlığı,kullanılan malzemelerin ağırlığı, akım yoğunluğu, verim vb. değerlerin değişimiincelenmiştir. Çalışmada kullanılan motor 2.2 kW gücünde üç fazlı sincapkafesli bir asenkron motor olup modellemeler için Rmxprt programıkullanılmıştır. Elde edilen sonuçlara göre hs/bsoranının optimum motor performansı için 2 ile 3 arasında olması gerektiğitespit edilmiştir., One of the most important parameters affectinginduction motor performance is the rotor slot geometry. It is known that thechange in the rotor slot geometry has a great influence on the torque-speedcharacteristic of the motor. In this study, we investigated how the ratio (hs/bs) of therotor slot width (bs) androtor slot height (hs) tothe motor performance of an induction motor with square and rectangular rotorslot structure. For different ratios, the parameters such as the motor torque,current, flux densities, weight of core material, weight of materials, currentdensity, and efficiency were investigated. The used motor in the study is aninduction motor with a three-phase, squirrel cage and 2.2 kW. Rmxprt program isused for the analytical models. According to the obtained results, hs/bs ratio has tobe between 2 and 3 for optimum motor performance.

Öz bulunamadı.

Ayan, Gizem/0000-0003-1889-9619; Yazici, Ayten/0000-0003-2167-4509; Tezcan, Mehmet Engin/0000-0002-1753-4936; ALIBAZ-ONER, FATMA/0000-0002-6653-1758, WOS: 000507466903047, [No abstract available]

GİRİŞ: İTP edinilmiş otoimmun kökenli trombosit yıkımı ve/veya yapımında azalma sonucu trombositopeni ve kanama ile karakterize olan bir hastalıktır. İTP tedavisinde birinci seri tedaviler ile başarısızlık sonrası uzun yıllardır splenektomi tercih edilen tedavi seçeneği olmuştur. Son zamanlarda, yeni geliştirilen tedavi seçenekleri ile bildirilen yüksek başarı oranları splenektominin yarar/zarar oranı ve ikinci seri tedavilerdeki sıralaması hakkında tartışmalar doğmasına sebep olmuştur.AMAÇ: Çalışmamızın amacı splenektomi yapılan İTP hastalarının klinik seyrini ve splenektomiye kısa ve uzun dönemde yanıt oranlarını, splenektomi sonrası ek tedavi gereksinimlerini incelemektir. BULGULAR: Splenektomi yapılan 28 İTP hastasında erken dönemde %75'inde tam yanıt (n=21), %11'inde kısmi yanıt (n=3) izlenmiştir.%14 hastada (n=4) ise splenektomiye yanıt alınamamıştır. Ortanca 6 ay sonra yanıtsız hasta sayısı 4'ten ona yükselmiş ve bu 10 hastada yeniden tedavi gereksinimi doğmuştur. Bu 10 hastanın 3'ünde tam, 7'sinde kısmi olmak üzere uygulanan tedavilere yanıt alınmıştır. 1 hastada (%0.03) splenektomi sonrası portal, mezenterik ve splenik ven trombozu gelişmiştir. Hastaların hiçbirinde ağır infeksiyon izlenmemiştir. SONUÇ: Splenektomi halen ikinci seri tedaviler arasında tam yanıt ve uzun dönem yanıt oranları en yüksek tedavi seçeneği olarak göze çarpmaktadır. Splenektominin erken (tanıdan itibaren ilk 3 ay içinde) ve geç (3 aydan sonra) yapılmasının yanıta etkisi incelendiğinde istatistiksel anlamlı sonuç saptanmamıştır. Tedavi ilişkili komplikasyon ve ölüm oranları diğer ikinci seri tedavi seçeneklerine göre daha düşük gözükmektedir. Splenektomiye yanıt alınamayan İTP hastalarında diğer ikinci seri tedavi seçenekleri denenebilir. İkinci serideki diğer tedavilerle de yanıt alınamayan hastaların tedavisi konusunda bir görüş birliği yoktur ve bu konuda kanıta dayalı önerilerde bulunabilmesi için daha fazla çalışmaya ihtiyaç vardır.ANAHTAR KELİMELER: İTP, immun trombositopeni, splenektomi INTRODUCTION: ITP is a disease characterized with acquired autoimmune-mediated platelet destruction and/or decreased platelet production resulting in thrombocytopenia and bleeding. In İTP treatment, splenectomy has been the treatment of choice after treatment failure with first-line therapies for many years. Recently, the reported high succesful treatment rates with newly developed therapies has caused a debate about benefit/loss ratio of splenectomy and its ranking in second line therapies.OBJECTIVES: The objective of our study is to assess the clinical course, early and late response rates and the need for additional therapy in ITP patients who have undergone splenectomy.FINDINGS: Of the 28 ITP patients whom undergone splenectomy early response rates were %75 complete response (n=21), %11 partial response (n=3). In 14 percent of the patients (n=4) there was no response. After a median follow-up time of 6 months, the unresponsive patient numbers has raised from 4 to 10 and for these 10 patients additional therapy was required. Of these 10 patients, 3 had a complete and 7 had a partial response to subsequent therapies. Thrombosis was observed in only one patient (%0.03) after splenectomy. No overwhelming infection was observed in any of the patients.RESULTS: Splenectomy still seems to be the therapy associated with highest complete response and sustained remission rates. When compared, the impact of the timing of splenectomy on response rates, there was no statistically significant difference between early (defined as 3 months following the diagnosis) and late (defined as after 3 months following the diagnosis) splenectomy. When compared to other second-line treatment options, treatment- related complication and death ratios seems to be lower in splenectomy. In patients who do not response to splenectomy, other second-line treatment choices could be tried. Of patients who do not response to splenectomy and other second-line therapies there isn't a concencus regarding the therapy of choice. Further studies are needed to establish evidence-based recommendations regarding this subject.KEYWORDS: ITP, immune thrombocytopenia, splenectomy 30

Avrupalılaşma, literatürde yakın zamanda yerini almış olmasına rağmen, kısa zamanda epey ilgi çekmeyi başarmıştır. Avrupa Birliği' ne üye olan veya aday ülkelerin AB' ye uyum sağlaması olarak kabul edilebilir. Bu uyum süreci tek taraflı olmamaktadır. Üye devletler aynı zamanda kendi politik çıkarlarını AB katına yükseltmeyi amaçlamaktadır. Ancak bu yükseltme aday ülkeler için söz konusu olamamaktadır. Bu durum devletlerin dış politikalarına da yansımakta olup, üye devletler ile aday devletler arasında asimetrik bir güç dengesine sebep olmaktadır. Çalışmamızda bu durum Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Kesimi özelinde değerlendirilmiştir. A.B.' ye üye olan bu iki ülke ile aday statüsünde olan Türkiye' nin ilişkileri incelenmiştir. The issue of Europeanization has recevied a wide scholarly attention in studies on foreign policies. Although various definitions for the term of Europeanization have been suggested in the literature, this study understands it as a process in which member states or candidate states adopts the rules and norms that have been developed at the EU level. While there is a symmetrical relationship between the member states and the EU, the relations between the EU and candidate countries are asymmetrical since the latter do not take place in the decision-making process of the EU. Unlike the candidate countries, the member countries of the EU participate negotations among the member states, and they can make use of their capacity of barganing in achieving their foreign policy objectives. Thus, in the presence of an unsolved foreign policy issue between a member state and candidate state, the former tends to carry the issue to the level of the EU; thereby, aiming at pressuring on the candidate countries that are obliged to comply with the EU rules and norms for the sake of EU membership. Following this theoretical explanation, this study examines Greek and Suuthern Cypriots efforts to take their problems with Turkey to the EU level with the aim of solving the problems by enjoying the support of the EU, which has a noticable capacity for influecing the domestic and foreign policy of the candidate countries. 164