11 results on '"Akosman, Bengül Güngörmez"'
Search Results
2. Sociological criticism of central planning: Friedrich Von Hayek and the road to serfdom
- Author
-
Çelik, Osman, Akosman, Bengül Güngörmez, and Bursa Uludağ Üniversitesi/Sosyal Bilimler Enstitüsü/Sosyoloji Anabilim Dalı.
- Subjects
Merkezi planlama ,Hukukun üstünlüğü ilkesi ,Kurucu akıl ,Central plannings ,Kendiliğinden doğan düzen ,Spontaneous order ,The rule of law principle ,Hayek ,Constructivist rationalism - Abstract
Bu tez çalışması; modern liberal düşünürlerden olan Friedrich August von Hayek’in kavram dünyasından hareketle geçmişten günümüze devletlerin veyahut sosyal alanlardaki her türlü iktidarın merkeziyetçi gücünü elinde bulundurarak yapmış oldukları planlamaları sosyolojik eleştiri perspektifinde, yorumsamacı bir yaklaşımla ele almaktadır. Hayek’in liberalizm anlayışı ve ona atfettiği özellikler kontekstinde merkezi planlamaların doğuracakları sosyolojik problemlerin teorik bir izdüşümü niteliğindedir. Merkeziyetçi yapılar tarih sahnesinde her zaman kendilerine yer bulmuşlardır. Devlet, en büyük merkeziyetçi sistem olmakla beraber en büyük gücü de elinde bulunduran yapı olarak karşımıza çıkmaktadır. Ancak bu gücü elinde bulunduran devlet ideolojik bir zeminde kendi fikrini “planlama” kanallarıyla halka aksettirmektedir. Kurucu bir aklın ürünü olan bu merkezi planlamalar çoğunlukla total ideolojilere gebe olmaktadırlar. Hayek’in bahsetmiş olduğu “hukukun üstünlüğü ilkesi” ve “kendiliğinden doğan düzen” bu merkezi planlama safahatlarının karşısında yer almaktadır. Hayek, devletin elinde bulundurduğu bu gücün yıkıcı değil tamamlayıcı bir güç olması gerektiğini savunmakla beraber modern devletlerin-özellikle Avrupa’nın-içine düşecekleri kaosu Kölelik Yolu kitabında önceden haber vermekte ve buradan kurtuluşu ekonomik temelli özgür bireyde görmektedir. Bu kontekstte ideolojik merkezi planlamaların bireylerin özgürlüğüne kast olarak anlamlandırılması büyük bir önem ihtiva etmektedir. This dissertation discusses plannings which are made from past to present, by states or any power within social areas via holding centralist power, in the perspective of sociological criticism with a hermeneutical approach with reference to Friedrich August von Hayek’s conceptual world. It’s a theoretical projection of sociological problems which will be given birth by centralist planning, in context of Hayek’s conception of liberalism and the characteristics attributed to it by him. Centralist structures has always found a place for themselves on the stage of history. The state, aside being the supreme centralist system, appears before us as the structure wielding the supreme power. And yet, the state which wields this power, reflects its own idea to the people through the channels of “planning” on an ideological basis. These central plannings which are the products of constructivist rationalism, generally conceive total ideologies. “The Rule of Law Principle” and “spontaneous order”, which are mentioned by Hayek, are over against these central planning phases. Although Hayek advocates this power wielded by the state should not be a destructive but a complementary one, in his The Road to Serfdom he prognosticates the chaos into which the modern states-especially the ones in Europe-slide and sees the salvation in the economically liberated individual. In this context, interpreting ideological central plannings as an attempt against freedom of individuals has great importance.
- Published
- 2022
3. Sociology as a reacton to revolution: Revolution, the French Revolution of 1789, progress and tradition
- Author
-
Yeniçırak, Hasan, Akosman, Bengül Güngörmez, and Bursa Uludağ Üniversitesi/Sosyal Bilimler Enstitüsü/Sosyoloji Anabilim Dalı/Kurumlar Sosyolojisi Bilim Dalı.
- Subjects
Revolution ,1789 Fransız Devrimi ,Gelenek ,Sociology ,Progression ,İlerleme ,The French Revolution of 1789 ,Sosyoloji ,Devrim ,Tradition - Abstract
Elinizdeki çalışmada "devrim" ve "gelenek" kavramlarını tartışmaya açarak sosyolojinin kurucu babaları üzerinden cemaatten ve onun değerlerinden bağımsız bir toplum tasarımının ne derece mümkün, sürdürülebilir ve doğru olduğunu incelemeye çalıştım. "Giriş"te "devrim" ve "gelenek" kavramı ile izah etmek istediğimiz şeyi sınırlandırıp somutlaştırdıktan sonra çalışmanın varsayımlarını takdim edip, her bir varsayımın temel problemlerini tespit ettim. Birinci bölümde ("Devrim, İlerleme ve Aydınlanma") devrimin modern muhtevasının nasıl şekillendiğini; ikinci bölümde ("1789 Fransız Devrimi: Toplumun Akılsal İnşası") 1789 Fransız Devrimi'nin gelenekten, geleneğin somut forma büründüğü cemaat yapısından ve onun değerlerinden bağımsız bir toplum tasarımının nasıl sonuçlandığını; üçüncü bölümde ("1789 Fransız Devrimi'ne Tepki Olarak Sosyoloji") ise kurucu babaların 1789 Fransız Devrimi'ne bakış açılarının ne olduğunu ve kurucu babaların sosyolojik çözümlemelerinin gelenekle, cemaatle ve onun değerleriyle ilişkisini incelemeye çalıştım. Bu çalışmada genel olarak ileri sürdüğüm iddialar şunlardır: İlerleme fikrine dayanan Aydınlanma felsefesi devrimin modern muhtevasını belirlemiş ve 1789 Fransız devrimcilerinin teorik bilincini oluşturmuştur. Aydınlanma felsefesinde şekillenen 1789 Fransız Devrimi'nin toplum tasarımı kaosla, buhranla sonuçlanmıştır. Toplumu gelenekten, geleneğin somut forma büründüğü cemaat yapısından ve onun değerlerinden bağımsız şekilde ele almak mümkün ve sürdürülebilir değildir. In this study, by opening up the concepts of "revolution" and "tradition" to discussion, I tried to examine how possible, sustainable and correct for a society design independent of the community and its values through the founding fathers of sociology. In "Introduction", after limiting and embodying what we want to explain with the concept of "revolution" and "tradition", I introduced the assumptions of the study and identified the main problems of each assumption. In the first chapter ("Revolution, Progress and Enlightenment") I tried to examine how the modern content of the revolution was shaped. In the second chapter ("The French Revolution of 1789: Intellectual Construction of Society) I tried to examine how the French Revolution of 1789 resulted in a society design independent of tradition, the concrete structure of tradition and its values. In the third chapter (Sociology as a Reaction to French Revolution of 1789) I tried to examine the point of view of the founding fathers to the French Revolution of 1789 and the relationshiop between the founding fathers' sociological analysis with tradition, community and its values. The assumptions we put forward in this study in general are as follow: The Enlightenment philosophy based on the idea of progress determined the modern content of the revolution and formed the theoretical consciousness of the French Revolution of 1789. The social design of the French Revolution of 1789 shaped by the Enlightenment philosophy resulted in chaos and crisis. It is not possible and sustainable to evaluate society independetly from tradition, fron the community structure in which tradition has concrete form and its values.
- Published
- 2020
4. Küreselleşen modernleşme ve kültür: Erol Güngör örneği
- Author
-
Aydın, Gamze Nur, Güngörmez Akosman, Bengül, Sosyoloji Anabilim Dalı, Akosman, Bengül Güngörmez, and Bursa Uludağ Üniversitesi/Sosyal Bilimler Enstitüsü/Sosyoloji Anabilim Dalı.
- Subjects
Sociology ,"null" ,Culture ,Change ,Değişim ,Erol Güngör ,Kültür ,Modernleşme ,Sosyoloji ,Globalization ,Küreselleşme ,Modernization - Abstract
Çalışmamız; dün ile yarın arasına inşa edilen köprünün mimarlarından olan, Türk sosyal bilimler alanında özgün bir duruş sergileyen Erol Güngör'ün kültür ile ilgili fikriyatını, modernleşme ve küreselleşme kontekstinde ele almıştır. Teorik kavramlarla ilgili literatür taraması ve Erol Güngör dokümantasyonu eşliğinde gerçekleştirilen bu çalışma, günümüz küreselleşme sürecini; modernleşmenin izdüşümü olarak varsayarak, kültürel bazda değerlendirmiştir.Dünya konjonktürünün ana dümenini elinde bulunduran küreselleşme sürecinin, kültür üzerindeki tesirlerini analiz etmenin kolay olmayacağı malumdur. Dolayısıyla, her toplumu ayrı ayrı var eden kültür skalalarının, bir toplumun mihenk taşını oluşturan milli moralitenin ve değerlerin küreselleşme sürecindeki konumunu; Erol Güngör'ün modernleşme perspektifindeki kültür anlayışı ile yeniden yorumlamanın ehemmiyeti hayli büyük olacaktır. Bu bakımdan, makro düzeyli değişmeler paralelinde kültürü oldukça başarılı bir şekilde çözümleyen Erol Güngör'ün bu yolda bir `kültür münevveri` olarak bize kılavuzluk etmesi, sosyolojik kontekstte büyük önem arz edecektir.Anahtar Sözcükler: Değişim, Erol Güngör, Kültür, Küreselleşme, Modernleşme Our thesis; Erol Gungor's ideas on culture were discussed in the context of modernization and globalization. Because Erol Gungor, one of the architects of the bridge built between yesterday and tomorrow, exhibiting a original stance in the field of Turkish social sciences. This thesis, which was realised with the literature review of theoretical concepts and Erol Gungor documentation, has acknowledge current globalization process assume as a projection of modernization and evaluate on a cultural basis.It is obvious that it will not be easy to analyze the effects of the globalization process, which holds the main rudder of the world conjuncture, on culture. Therefore, it will be significant to reinterpreted of cultural scales that create each society separately, the national morality that constitutes the cornerstone of a society and values in the position of globalization process, with Erol Gungor's understanding of culture in the perspective of modernization. In this respect, the fact that Erol Gungor, who has successfully analyzed culture in parallel with macro-level changes, will guide us as a `cultural intellectual` in this path will be of great importance in sociological context.Keywords: Change, Erol Gungor, Culture, Globalization, Modernization 120
- Published
- 2020
5. Bourdieu as an educational sociologist
- Author
-
Hunyadvari, Funda Serd, Akosman, Bengül Güngörmez, and Bursa Uludağ Üniversitesi/Sosyal Bilimler Enstitüsü/Sosyoloji Anabilim Dalı/Sosyoloji Bilim Dalı.
- Subjects
Sociology and education ,Sermaye türleri ,Bourdieu ,Alan-habitus-sermaye ,Field-habitus-capital ,Sosyoloji ve eğitim ,Types of capital - Abstract
Bu çalışmada yirminci yüzyılın temel düşünürlerinden biri olan Pierre Felix Bourdieu’nün eğitim alanındaki çalışmaları incelenmiştir. Bourdieu, eğitim alanına yeni kavramlar kazandırmış ya da mevcut kavramların kapsamını genişletmiştir. Alan, habitus, sermaye, sembolik güç vb. kavramlar üzerine sosyolojisini inşa eden Bourdieu, teorilerini nicel veriyi nitel veriyle birleştirerek ortaya koymuştur. Toplumu makro alan olarak dikkate alan ve altyapıları ise makro alandan türeyen mikro alanlar olarak düşünen Bourdieu, sermayeyi iktisadi, kültürel, sosyal ve sembolik sermaye gibi başlıklar altında analiz etmiş ve sermaye türlerinin birbirleriyle nasıl ilişkili olduğunu ortaya koymuştur. Eğitim kapsamında toplumu ve toplumsal sınıfları incelerken yeni kavramlar oluşturan düşünür, eğitim alanında birçok teoriyi irdelemiş, araştırmalarda nicel verilerin neden ve ne denli önemli olduğunu belirtmiştir. Bu çalışmada, Bourdieu’nün eğitim alanındaki çalışmaları ve teorileri genel hatlarıyla ortaya konulmuştur. Bourdieu’nün yaşamından ve eserlerinden hareket ederek oluşturduğumuz bu çalışma Bourdieu’nün eğitim üzerine getirdiği analizleri ve sosyolojik düşüncelerini kapsamaktadır. Akademik alandaki araştırma inceleme yöntemlerine önemli katkılar sunacak olan bu çalışma, sosyal bilimler yazınında sıklıkla kullanılan Bourdieu kavramlarına açıklık kazandırmayı amaçlamaktadır. Ayrıca sosyal bilimler alanındaki çalışmalara hem teorik hem de metodolojik olarak katkılar sunması öngörülmektedir. In this study Pierre Felix Bourdieu’s, one of the major thinkers of the twentieth century, has been extensively studied. Bourdieu has introduced new concepts to the field of education or expanded the scope of existing concepts. Area, habitus, capital, symbolic power and so on. Bourdieu, who built his sociology on concepts, put forward his theories by combining quantitative data with qualitative data. Bourdieu, who considers the society as a macro field and considers the infrastructures as micro fields derived from the macro field, analyzed capital under the headings such as economic, cultural, social and symbolic capital and showed how the types of capital are interrelated. The thinker who created new concepts while studying society and social classes within the scope of education, examined many theories in the field of education and stated why and how important quantitative data is in research. In this study, Bourdieu’s studies and theories in the field of education are presented in general terms. It is based on Bourdieu's life and works in general and includes a study of his educational and sociological ideas. This study, which will make important contributions to research and investigation methods in the academic field, aims to clarify the Bourdieu concepts commonly used in social sciences literature. Besides, it is envisaged to make contributions to the studies in the field of social sciences both theoretically and methodically.
- Published
- 2019
6. Philhellenism in the context of partitioning of the Ottoman Empire
- Author
-
Machmout, Bilal Sari, Akosman, Bengül Güngörmez, and Bursa Uludağ Üniversitesi/Sosyal Bilimler Enstitüsü/Sosyoloji Anabilim Dalı.
- Subjects
Greece ,Helenseverlik ,Orientalism ,Oryantalizm ,Yunan İsyanı ,Chateaubriand ,Vienna ,Lord Byron ,Yunanistan ,Viyana Kongresi ,Greek Revolution ,Philhellenism - Abstract
Bu tez Rönesans itibariyle Avrupa’da hakim olan kadim Yunan hayranlığının edebi ifadesi olan Yeni Yunanilik akımını Avrupa - Osmanlı ilişkileri çerçevesinde incelemektedir. Literatür taraması yöntemiyle hazırlanan çalışmanın ilk bölümünde, Doğu - Batı kavramları ve bunların Yunanistan ile ilişkisi incelenmiş, dini ve tarihi amillerden dolayı Yunanistan’ın Doğu’nun bir parçası olarak görüldüğü sonucuna ulaşılmıştır. İkinci bölümde İstanbul’un fethi sürecinde Avrupa’ya göç eden Bizanslı bilginlerin, kadim Yunan hayranlığının yaygınlaşmasına ve olumsuz bir Osmanlı imgesinin oluşmasına nasıl vesile oldukları incelenmektedir. Bizanslı bilginlerin tesiriyle Batı’da, Osmanlı idaresindeki Rumların zulüm altında yaşadıkları kanaati hakim olmuştur. Gerçekteyse Rumların hakları fermanlarla koruma altına alınmıştı. Üçüncü bölümde Osmanlı idaresi altındaki Yunanistan topraklarını ziyaret eden Batı’lı seyyahların modern ve kadim Yunanlar hakkındaki fikirleri incelenmektedir. Gezginlerin ekseriyeti seyahatnamelerinde kadim Yunan medeniyetine hayranlıklarını dile getirirken, modern Yunanlara karşı olumsuz düşünceler ifade etmişlerdir. Böylece modern Yunanlar ötekileştirilmiş, farklılaştırılmıştır. Diğer taraftan, Osmanlı aleyhtarı politikalarını hayata geçirmek için Yunanları bir araç olarak kullanan Avrupalı devlet idarecileri, gezginlerin olumsuz fikirlerinden faydalanarak, harekâtlarındaki başarısızlıklarının sorumluluğunu Yunanlara yüklemişlerdir. Son bölümde, Avrupalı ediplerce Yunan isyanı döneminde yazılan eserlerin aslında Yunan hayranlığıyla bir ilgisinin olmadığı, Osmanlı yönetimine başkaldıran Yunanların nezdinde sembolik olarak Avrupa’daki monarşi düzeninin eleştirildiği gösterilmeye çalışılmıştır. Bu bağlamda dönemin Yunanilik hareketinin meşhur temsilcileri olan Lord Byron, Aleksandır Puşkin, Chateaubriand ve Victor Hugo’nun Yunan isyanıyla ilgili eserlerinden bazıları incelenmiştir. Sonuç olarak Avrupalı aydınlar ve idareciler arasındaki Yunan hayranlığının bir kurgu olduğu ve çoğu kez, siyasi amaçlara ulaşmak için bir araç olarak kullanıldığı kanaatine varılmıştır. Present thesis examines the literary expression of the philhellenic movement, which prevails in Europe starting from the Renaissance period, in the context of the relations between Europe and the Ottoman Empire. This thesis based on literature review. In the first chapter, the notions of East - West and the position of Greece in this concepts were examined. Consequently, the analysis has shown that that Greece is considered as part of the East, because of religious and historical issues. In the second chapter, the Byzantine scholars, who migrated to Europe during the conquest of Istanbul, the spread of ancient Greek admiration and also the processes of creation of negative Ottoman image were examined. In the third chapter, ideas of Western travelers and rulers about ancient and modern Greeks were scrutinized. The majority of them, expressed enthusiasm in their travelogues for the ancient Greek civilization, while expressed negative thoughts against modern Greeks. Thus, it has been proven that modern Greeks are otherized and Orientalized. In the last chapter, the attempt has been made to show that the texts written by European authors during the period of Greek rebellion were not really any interest with Greek admiration, but they used the Greek rebellions as a symbol to criticize monarchy system in Europe. In this context, some works of famous representatives of Philhellenism, like Lord Byron, Alexander Pushkin, Chateaubriand and Victor Hugo have been studied. As a result, it was concluded that the Greek admiration among European intellectuals and administrators was a fiction and was often used as a tool to reach political goals.
- Published
- 2019
7. Education from reforms to revolution: Pedagogue İsmail Hakkı Baltacıoğlu
- Author
-
Uz, Feyzullah, Akosman, Bengül Güngörmez, and Bursa Uludağ Üniversitesi/Sosyal Bilimler Enstitüsü/Sosyoloji Anabilim Dalı/Sosyoloji Bilim Dalı.
- Subjects
Eğitim tarihi ,Sociology of education ,Education philosophy ,Eğitim sosyolojisi ,Education date ,Eğitim felsefesi ,Baltacıoğlu - Abstract
Eğitim tarihimizde önemli bir yeri olan İsmail Hakkı Baltacıoğlu bu çalışmanın konusunu oluşturmaktadır. Çalışmamızda şu sorulara cevaplar aradık: Baltacıoğlu üzerinde tesir eden adamlar kimlerdir? Baltacıoğlu kimleri okudu? Baltacıoğlu’nu kimler okudu? Baltacıoğlu’nun tesir ettiği dünya hangi dünyadır? Baltacıoğlu’nun ifade ettiği dünya nasıl bir dünyadır? Önce onun yaşamı ve hayat felsefesi incelendi. Daha sonra Baltacıoğlu’nun eğitim görüşleri ve “İçtimai Mektep” dediği eğitim sistemi anlatılarak, eğitimle ilgili önemli kitaplarına değinildi. Baltacıoğlu’nun eğitim görüşleri, mevcut eğitim felsefeleriyle karşılaştırıldı. Çalışmamızı, Baltacıoğlu’nun çok yönlü kişiliğinin içinden O’nun eğitimci yönüyle sınırlandırdık. Tiyatro, siyaset, din, sanat, milliyetçilik vb. diğer yönlerine ve görüşlerine “eğitim” ile ilişkilendirilebilecek kadarıyla değinilmeye çalışıldı. Askeri eğitim, laik eğitim, dini eğitim, ideolojik eğitim, bilimsel eğitim vb. gibi eğitimin çeşitlendirildiği günümüzde eğitimin demokratik olması gerektiği vurgulandı. “Demokratik Eğitim” ve “Yeniden Kurmacılık (Reconstructions)” üzerinde duruldu. Öğrenci merkezli eğitim okul merkezli toplum demektir. İsmail Hakki Baltacioğlu, who has an important place in our education history, from the main part of this study. We have searched answers for these questions: Who are the men İsmail Hakkı Baltacıoğlu was influenced bv? Who did İsmail Hakkı Baltacıoğlu read and who read him? What kind of world did he influence? What kind of world did he Express? Firt, his life and world view was examined. Then his approaches in education and the education system which he called “Social School” were explained –referring and mentioning to his most fundamental and prominent boks on education. His education views were compared to present education philosophies. We narrowed down our study only into his educator aspect amongst his versatile and multifaceted personality. Other aspects like theatre, politics, religion, arts, nationalism, etc. were only touched enough to be related with “education”. It was emphasized that at our present time “the education” –diversified as military education, secular education, religious education, ideological education, scientific education- should be “democratic”. “Re-consructionism” and “Democratic Education” were also discoursed. A student centric education means a school centric society.
- Published
- 2019
8. Mimarlık sosyolojisi kontekstinde mimar, estet ve düşünür olarak Turgut Cansever
- Author
-
Lupalo, Olena, Akosman, Bengül Güngörmez, and Bursa Uludağ Üniversitesi/Sosyal Bilimler Enstitüsü/Sosyoloji Anabilim Dalı/Sosyoloji Bilim Dalı.
- Subjects
Estetik ,Islamic architecture ,İslam mimarisi ,Aesthetics ,Sociology of architecture ,Mimarlık sosyolojisi ,Mimari ve iktidar ilişkileri ,Türk mimarisi ,Turgut Cansever ,Architecture and power relations ,Turkish architecture - Abstract
When architecture and sociology are mentioned in the same context, it is obvious to that discussion will go about the social problems of architecture, architecture within society and architecture as an environment for the functioning of people. The study was focused primarily on the interdisciplinary status of the sociology of architecture, and it was assumed that this branch of sociological knowledge includes not only sociology and architecture, but the sphere of aesthetics and political theory. Moreover, in this context, the object of the research was not only the sociology of architecture itself, but also one of the Turkish architects Turgut Cansever. Cansever is the only architect in the world who has won the Aga Khan Award three times. His contribution to the theory of architecture and urban development is extremely important and very innovative for its time. A theoretical analysis of the works of Cansever and a comparison of his ideas with other modern thinkers were made. The architect himself does not only reflect on the art of architecture, but is also a good philosopher, speaking of human relations and the meaning of human existence. The dualistic approach to understanding man does not satisfy him, and, as was defined in this work, the more accurate and detailed is the consideration of the world through four levels: material, bio-social, psychological and spiritual. For Cansever, architecture is an attempt to give shape to the environment, and the main task of humans is to beautify the latter. It was also noted in the work that some researchers consider Cansever a traditionalist and a conservative, as he holds relatively restrained views and is a great critic of modernism. Although, according to the author, Cansever is not at all a traditionalist (in a negative sense), but on the contrary is a modern thinker who kept up with the times. Moreover, the views of Turgut Cansever on urban planning and policies that the Ottoman Empire used towards the architecture lead to the conclusion that Cansever had rather democratic views on the state and on the structure of society as a whole. This dissertation not only opens the sociology of architecture and, in particular, Turgut Сansever from a different perspective, but also once again opens up such topics as aesthetics, power, modernism. This also serves as an impetus for further researches and development of this trend in Turkish sociology. Mimarlık ve sosyoloji aynı bağlamda söz konusu olduğunda, mimarlığın sosyal problemleri, toplum içindeki mimarlık ve mimarlığın, insanların işleyişi için bir ortam olarak tartışılacağı açıktır. Çalışma, öncelikle sosyoloji biliminin disiplinlerarası statüsünde durmuş ve bu sosyolojik bilgi dalının sadece sosyoloji ve mimariyi değil, aynı zamanda estetik ve politik teori alanını da içerdiğini varsaymıştır. Dahası, bu bağlamda, araştırmanın amacı sadece mimarlığın kendisi değil, aynı zamanda Türk mimarlarından Turgut Cansever'in de sosyolojisidir. Cansever, üç kez Ağa Han Ödülü'nü kazanan dünyadaki tek mimardır. Mimarlık ve kentsel gelişim teorisine yaptığı katkı, onun zamanı için son derece önemli ve çok yenilikçiydi. Bunu kanıtlamak için, Cansever'in çalışmalarının kuramsal bir analizi ve fikirlerini diğer modern düşünürlerle karşılaştırması yapılmıştı. Mimarın kendisi sadece mimarlık sanatı üzerine değil, aynı zamanda insan ilişkilerinden ve insan varoluşunun anlamından söz eden saygılı bir filozoftu. İnsanı anlamaya yönelik dualistik yaklaşım, onu tatmin etmemekteydi ve bu çalışmada ortaya çıktığı gibi, daha doğru ve ayrıntılı olarak, dünyanın dört seviye olan materyal, biyo-sosyal, psikolojik ve ruhsal olarak değerlendirilmesi düşünülmekteydi. Çalışmada, bazı araştırmacıların Cansever'i, göreceli görüşlere sahip ve modernitenin büyük bir eleştirmen olduğu için geleneksel ve muhafazakâr bir düşünür olarak gördükleri ispatlandı. Fakat, araştırmacıya göre, Cansever hiçbir şekilde geleneksel değildir (olumsuz anlamında), tam aksine, zamana ayak uyduran modern bir düşünürdür. Dahası, Osmanlı İmparatorluğunun mimari için kullandığı kent planlaması ve politikaları hakkında Cansever'in görüşleri, devlet ve toplum yapısı üzerine oldukça demokratik görüşlere sahip olduğu sonucuna varılmıştır. Bu tez, sadece mimarlık sosyolojisini ve özellikle de Turgut Cansever'i farklı bir perspektiften bakmaz, aynı zamanda estetik, iktidar, modernizm gibi konuları da bir kez daha ortaya çıkarır. Bu gerçek aynı zamanda Türk sosyolojisinde bu alanın daha fazla araştırılması ve geliştirilmesi için bir itici güç olarak hizmet etmektedir.
- Published
- 2019
9. Kentte muhafazakâr olmak 'Kent muhafazakârın cehennemidir'
- Author
-
Yayla, Halime Nur, Güngörmez Akosman, Bengül, Sosyoloji Anabilim Dalı, Akosman, Bengül Güngörmez, and Bursa Uludağ Üniversitesi/Sosyal Bilimler Enstitüsü/Sosyoloji Anabilim Dalı/Genel Sosyoloji ve Metodoloji Bilim Dalı.
- Subjects
Şehir ,Traditionalist conservatism ,Urban life ,Sociology ,City ,Modernism ,Urban ,Modernizm ,Muhafazakarlık ,Kent ,Sosyoloji ,Conservatism - Abstract
Yüksek lisans tezi olarak hazırlanan bu çalışmada, kent muhafazakârlığını incelenmiştir. Muhafazakâr kentli bireyin temel argümanları üzerine sosyolojik bir inceleme gerçekleştirilmiştir. Bu anlamda muhafazakâr bireylerin kentte yaşamlarını sürdürmesi adına, zorlu ve çetin bir yoldan geçtiğini varsayılmıştır. Muhafazakârın metropolde, yaşamsal anlamdaki yolu tanımlanmaya ve yorumlanmaya çalışılmıştır. Muhafazakârın ontolojik olarak kentte boşluğa düştüğü ve bocaladığı bir varsayım olarak kabul edilmiştir. Tez çalışması, muhafazakârın kentin yoğun uyaranlarına karşı nasıl bir konum aldığını belirleme girişimidir.Çalışmamızda, yaşadığımız modern çağda insanın var olma, kimlik oluşturabilme, kentli bir kimlik inşa edebilme çabasının kentte nasıl tezahür ettiği üzerinde durduk. Bu noktada muhafazakâr bireyin kentli bir kimlik inşa edip edemeyeceğini değerlendirdik. Bu inşa sürecinin ise muhafazakârlığın gelenekleri üzerinden nasıl oluşacağını tanımlamaya çalıştık. Muhafazakârın gelenekten getirdiği kültürel kodlarını korumak istemekle birlikte değişimi de arzuladığını tespit ettik. Bu değişimin kökten yıkıcı bir değişim olmaktan ziyade yaşamsal düzlemin olağan bir sonucu olduğunu gözlemledik. Yaptığımız tez çalışması, bize kentin ontolojik olarak muhafazakârın cehennemi olduğunu göstermiştir. Muhafazakâr, kentin uyaranlarına karşı bir direnç göstermeye çabalamaktadır fakat bu çaba bir noktadan sonra kente uyum ile kendini göstermektedir. Bu durum ise kentli muhafazakâr için kaçınılmaz bir sondur. Modern dünyada insanlar, kendilerini evinde hissetmek adına birçok çaba sarf eder. Bu çaba beyhude bir çabadır çünkü bu dünya, insanın öz yurdu değildir. In this study, which was prepared as a master thesis, the city conservatism was examined. A sociological study was conducted on the basic arguments of the conservative city individual. In this sense, it is assumed that conservative individuals go through a difficult and arduous way to live in the city. In the metropolis, the way of life is tried to be defined and interpreted. It was accepted as an assumption that the conservative fell ontologically and fell into void in the city. The thesis study is an attempt by the conservative to determine the position of the city against intense stimuli of the city.In our study, we focused on how the existence of people in the modern age we live in, the formation of identity and the efforts to build an urban identity in the city. At this point, we evaluated whether the conservative individual can build a urban identity. We tried to define how this construction process would be formed through the traditions of conservatism. We wanted to preserve the cultural codes that the conservative brought from tradition, but we also found that they wanted change. We observed that this change is a normal result of the vital plane rather than a fundamentally destructive change.Our thesis showed that the city was ontologically the hell of the conservative. The conservative strives to show a resistance to the city's stimuli, but this effort manifests itself through adaptation to the city at some point. This is an inevitable end for the urban conservative. In the modern world, people make many efforts to feel at home. This effort is a futile effort because this world is not the home of human beings. 110
- Published
- 2019
10. Biyoiktidar konteksinde güzellik endüstrisinin sosyolojik değerlendirilmesi
- Author
-
Dağlar, Sibel, Güngörmez Akosman, Bengül, Sosyoloji Anabilim Dalı, Akosman, Bengül Güngörmez, and Bursa Uludağ Üniversitesi/Sosyal Bilimler Enstitüsü/Sosyoloji Anabilim Dalı/Uygulamalı Sosyoloji Bilim Dalı.
- Subjects
Estetik ,Aesthetic ,Biopower ,Bio-politics ,Sociology ,Güzellik endüstrisi ,Biyoiktidar ,Disipline edici iktidar ,Beauty industry ,Biyopolitik ,Sosyoloji ,Disciplinary power - Abstract
Biyoiktidar, yaşamı açık bir şekilde baskı altına almayan ancak onu kontrol edip düzenleyen bir iktidar tipidir. Biyoiktidar, yaşamın birçok alanında olduğu gibi kadın bedeni üzerinde de düzenleyici bir role sahiptir. Biyoiktidar, kadınların güzellik ve estetikle ilgili algılarını biçimlendirip onları kapitalist tüketim kültürüne uygun bir şekilde yönlendirmektedir.Bu araştırmada kadınların güzellik ve estetikle ilgili algılarına etki eden çevresel faktörler incelenmiştir. Bu kapsamda biyoiktidarın kadın estetiği üzerindeki etkilerini belirlemek üzere Türkiye genelindeki 50 katılımcıdan veriler toplanmıştır. Veri toplama aracı olarak mülakat formları kullanılmıştır.Elde edilen bulgulara göre kadınlar, güzellik ve estetiği önemsemekte, çevrenin düşüncelerini dikkate almaktadır. Aynı zamanda kadınların başkalarındaki dış görünüşe de önem vermektedir. Biyoiktidar, yaşamı açık bir şekilde baskı altına almayan ancak onu kontrol edip düzenleyen bir iktidar tipidir. Biyoiktidar, yaşamın birçok alanında olduğu gibi kadın bedeni üzerinde de düzenleyici bir role sahiptir. Biyoiktidar, kadınların güzellik ve estetikle ilgili algılarını biçimlendirip onları kapitalist tüketim kültürüne uygun bir şekilde yönlendirmektedir.Bu araştırmada kadınların güzellik ve estetikle ilgili algılarına etki eden çevresel faktörler incelenmiştir. Bu kapsamda biyoiktidarın kadın estetiği üzerindeki etkilerini belirlemek üzere Türkiye genelindeki 50 katılımcıdan veriler toplanmıştır. Veri toplama aracı olarak mülakat formları kullanılmıştır.Elde edilen bulgulara göre kadınlar, güzellik ve estetiği önemsemekte, çevrenin düşüncelerini dikkate almaktadır. Aynı zamanda kadınların başkalarındaki dış görünüşe de önem vermektedir. 123
- Published
- 2019
11. Kemal Tahir ve Kemalizm: Resmi ideoloji ve edebiyat
- Author
-
Çinar, Alican, Güngörmez Akosman, Bengül, Sosyoloji Anabilim Dalı, Akosman, Bengül Güngörmez, and Bursa Uludağ Üniversitesi/Sosyal Bilimler Enstitüsü/Sosyoloji Anabilim Dalı/Sosyoloji Bilim Dalı.
- Subjects
Türk Dili ve Edebiyatı ,Kemalism ,Socialism ,Turkish Language and Literature ,Dominant ideology ,Turkish literature ,Kemalizm ,Resmi ideoloji ,Sosyalizm ,Sociology ,Literature ,Kemal Tahir ,State/official ideology ,Sosyoloji ,Ideology - Abstract
Edebiyat tarihimizin en önemli roman yazarlarından biri olan Kemal Tahir, sol düşünce tarihimizde de özgün ve saygın bir yere sahiptir. Kemal Tahir'in, toplumumuzun yakın ve uzak tarihini konu alan kanonik romanlarını yayımlandığı 1960'lı yıllar, toplumumuzda sol düşünce ve siyasetin gelişip yaygınlık kazandığı yıllardır. 1960'lı yıllarda gelişen sol düşüncenin en önemli karakteristiği, Kemalizm ile ideolojik bir bütünlük kurmuş olmasıdır. Bu bütünleşme daha sonraki süreçte `sol Kemalizm` olarak kavramlaştırılmıştır. Kemal Tahir, bu dönemde Cumhuriyet dönemi modernleşme tarihimize ve dolayısıyla Kemalizm'e farklı ve eleştirel yaklaşan ender solcu entelektüellerden biridir. O, Doğu-Batı Ayrımı/Çatışması'ndan hareketle, modernleşme tarihimizdeki uygulamaları içerik, yöntem ve amaç bakımından eleştirir. Kemal Tahir'e göre, yapısı itibariyle Doğulu olan toplumumuzun modernleşme tarihi, aslında `modernleşmenin değil, `Batılaşmanın` tarihidir. Bu nedenle, Ona göre, toplumumuzun kendine has özellikleri, amaçlanan modernleşme için her şeyden önce modernleşme tarihimiz boyunca giderek bozulan devlet/toplum ilişkisinin, Doğulu bir toplum olarak kendi geleneklerine uygun şekilde yeniden tesis edilmesini gerektirmektedir. Kemal Tahir'e göre, bunun gerçekleşmesinin önündeki en önemli engel, Cumhuriyet modernleşmesi itibariyle devletin resmi ideolojisinde bir ideal haline gelmiş olan homojen toplum ya da ulus tasavvurudur. Bu, hem toplumun tarih ve gelenekle ilişkisini keserek geleneksel devlet/toplum ilişkisinin yeniden tesis edilmesini zorlaştırmakta hem de kadim Türk devlet geleneğinin içermediği `etnisiteye` vurgu yaparak, toplumun kolektif bilincindeki devlet anlayışıyla çatışmaktadır. Çalışmanın öne sürdüğü tez, şöyle özetlenebilir: Kemal Tahir düşüncesinde, resmi ideoloji/devlet ideolojisi olarak Kemalizm, toplumumuzun kadim devlet geleneğinden `sapma` ve dolayısıyla geleneksel devlet/toplum ilişkisinden kopuş anlamına gelir. Kemal Tahir, one of the most important novelists of our literature history, has a unique and prestigious place in the history of left wing thought. 1960s in which Kemal Tahir published his canonical novels that are about recent and far history of our society are the years which left wing thought and politics were in progress and became common. In those years, the form of our society and its modernization history are the matter of debate in left wing intellectual orthodoxy. Kemal Tahir was one these intellectuals who joined the debate. The most important characteristic of left wing thought that progressed in 1960s is that it formed completeness with Kemalism. This completeness was later conceptualized left Kemalism. Kemal Tahir was one of the rare left intellectuals who approached critically and differently to modernization history of republican period. With a reference to East-West Distinction/Conflict, he criticizes the applications in modernization history in terms of content, method and purpose. According to him, the modernization history of our society which was eastern as a structure is actually not a modernization history but a `westernization` one. Thus, according to Kemal Tahir, the unique characteristics of our society should be restored in accordance with its traditions as an eastern society. According to him, the most important obstacle against it is the realization of nation and homogenous society. This both makes it harder to reestablish traditional state/society relationship by breaking off the relation with history and tradition and conflicts with the state understanding in society's collective awareness by emphasizing `ethnicity` which doesn't have a place in Turkish state tradition. The thesis this study put forward can be summarized; in Kemal Tahirian thought, Kemalism as official ideology/state ideology means deviation from our society's autochthonic state understanding and thus a disengagement from traditional state/society relationship. 271
- Published
- 2019
Catalog
Discovery Service for Jio Institute Digital Library
For full access to our library's resources, please sign in.