10 results on '"ARICI, Sabri"'
Search Results
2. Antik Çağ’da Phokaia Ekonomisi
- Author
-
ARICI, Sabri
- Subjects
Arkeoloji ,Archaeology ,Phocaea,Port,Colonisation,Land Trade,Phocaea,Port,Colonisation,Land Trade,Above Ground Resources,Underground Resources ,Phokaia,Liman,Kolonizasyon,Kara Ticareti,Yer Üstü Kaynaklar,Yeraltı Kaynaklar - Abstract
This study called “The Economy of Phocaea in the Ancient Age” was prepared in the light of current archaeological data, ancient and modern sources. The purpose of this study is to reveal the place of Phokaia in the ancient world together with the reasons of trade and economy appeared in the historical process. Phocaea (Foça), one of the twelve Ionian cities, dates back to the Bronze Age. It was one of the most important cities of Ionia in the Archaic Period. The city played a very active role in the colonization movements with its two sheltered ports and thanks to maritime information. In this way, they went to trade to the Western Mediterranean and the Black Sea. Also, Phocaea has been active in land trade in some periods with a secondary road attached to Sardeis, the beginning of the King's Road, in addition to maritime trade. As will be explained below, it has a special private location, many aboveground and underground resources. Phocaea also made a name by seafood, in addition to rich agricultural products. However, after the city fell into the hands of the Persians in 546 BC and the Macedonians in 330 BC, it started to pay taxes to these powers. Subsequently, the economy of the city weakened further, first due to political misfortunes, and then with the strengthening of Pergamon and Smyrna in the region. Therefore, Phokaia has become an ordinary city in the region over time., “Antik Çağ’da Phokaia Ekonomisi” adlı çalışma, mevcut arkeolojik verilerin yanı sıra antik ve modern kaynaklar ışığında hazırlanmıştır. Bu çalışmanın amacı, Phokaia’nın (Foça) ticari ve ekonomik yapısındaki gelişmeleri kronolojik olarak tespit etmek ve bu kentin antik dünyadaki yerini belirleyebilmektir. On iki Ion kentinden biri olan Phokaia’nın (Foça) geçmişi Tunç Çağı’na kadar inmektedir. Arkaik Dönem’de Ionia’nın en önemli kentlerinden biri olmuştur. Kent sahip olduğu korunaklı iki limanıyla ve denizcilik bilgileri sayesinde, kolonizasyon hareketleri içinde çok etkin rol almıştır. Batı Akdeniz’e ve Karadeniz’e kadar giderek ticaret yapmışlardır. Phokaia, deniz ticareti yanında, bazı dönemlerde, Kral Yolu’nun başlangıcı olan Sardeis’e bağlı bir tali yolla kara ticaretinde de etkin olmuştur. Phokaialılar, Batı Akdeniz’e ve Karadeniz’e kadar giderek ticaret yapmışlardır. Aşağıda açıklanacağı üzere, Phokaia özel bir konuma, birçok yer üstü ve yeraltı kaynaklarına sahiptir. Kent, zengin tarımsal ürünlerinin yanında, deniz ürünleri konusunda da adından söz ettirmiştir. Ancak kent, MÖ 546 yılında Persler’in, MÖ 330 yılında da Makedonlar’ın eline geçmesinden sonra, bu güçlere vergi vermeye başlamıştır. Devamında, önce siyasi istikrarsızlıklar, sonra da Pergamon ve Smyrna’nın bölgede güçlenmesi nedeniyle, kentin ekonomisi daha da zayıflamıştır. Bu yüzden Phokaia, zamanla, sıradan bir kent konumuna gerilemiştir.
- Published
- 2021
3. Arkaik Dönem de Phokaia nın Lydia ile İlişkileri Üzerine Tespitler
- Author
-
ARICI, Sabri, primary
- Published
- 2021
- Full Text
- View/download PDF
4. Myrleia/Apameia’dan (Bursa/Mudanya) Bir Bronz Çocuk Heykeli
- Author
-
ARICI, Sabri
- Subjects
Myrleia/Apameia,Bronz Çocuk Heykeli,Hellenistik ve Roma Dönemi,Çocuk İkonografisi ,Arkeoloji ,Archaeology - Abstract
“Myrleia/Apamiea’dan (Bursa/Mudanya) Bir Bronz Çocuk Heykeli” başlıklı makaleye konuolan eser, Bursa ili Mudanya ilçesinde bulunan Myrleia/Apameia antik kentinde 2012 yılındakisondaj kazılarında ele geçmiştir. Söz konusu kazı, Bursa Arkeoloji Müzesi Müdürlüğü tarafındanyapılmıştır. Myrleia/Apameia kenti ile ilgili araştırma ve kazılar son derece kısıtlıdır. Burası,Gemlik Körfezi’nin güney kıyısında kurulmuş ve Prusa Ad Olympum’un (Bursa) liman kenti olarak önem kazanmıştır. Anadolu’daki Roma’nın ilk kolonisi olan Myrleia/Apameia, MÖ 44 yılındaIulius Caesar tarafından Roma kolonisi olması ayrıcalığıyla özel bir statü kazanmıştır. Yani kentRoma’ya haraç ödememiş ve bu sayede zengin olmuştur.Eserin bulunduğu yer, doğu-batı doğrultulu sıralı liman dükkanlardan ilkinde ele geçmiştir. Budükkan, içinde yoğun olarak ele geçen yanık buğday taneleriyle dikkat çekmektedir. Heykel, elipsşeklinde bir kaide üzerinde olup, ayakta duran 5-6 yaşlarında tamamen çıplak bir çocuk ve onunkucağındaki köpek yavrusundan ibarettir. Hellenistik Dönem’den itibaren ikonografik olarak erkekçocuklar, çıplak veya yarı çıplak, ellerinde bir objeyi veya hayvanı tutan ve yoğunluklu olarak oturan çocuklar şeklinde tasvir edilmiştir. Özellikle köpekli çocuklar, sıkça konu edilmiştir. Eserimizde bu konu içine girmektedir. Heykel, ikonografik, tipolojik ve stilistik olarak değerlendirilmiştir.Heykelin bronzdan yapılmış olması ve günümüze kadar ulaşması arkeoloji dünyası için önemlidirve eserin bilim dünyasına tanıtılması amaçlanmaktadır.
- Published
- 2020
5. Phokaia’nın Hellenistik ve Roma Dönemi Mezarları ile Ölü Gömme Gelenekleri
- Author
-
ARICI, Sabri
- Subjects
Arkeoloji ,Archaeology ,Phokaia,Hellenistik ve Roma Dönemi mezarları,inhumasyon,ölü gömme gelenekleri - Abstract
Bu çalışma, Phokaia kenti mezarlarının ve ölü gömme geleneklerinin ilk kez toplu olarak kaleme alınmasından dolayı önemlidir. Makalenin amacı, mezar form ve buluntulara dayanarak Phokaia’nın mezar tipolojisi ve ölü gömme geleneklerini ortaya çıkarmaktır. Kent, MÖ 6. yüzyılın başlarında en zengin dönemini yaşamıştır. Ancak, burası Hellenistik ve Roma Dönemi’nde giderek gerilemeye başlamıştır. Bu durum, kentteki nekropolis dağılımlarından anlaşılabilmektedir. Phokaia’daki Hellenistik ve Roma Dönemi mezarlarının bir kısmı programlanmış çalışmalarla, bir kısmı III. derece arkeolojik sit alanlarındaki kurtarma kazılarıyla, bir kısmı da çeşitli kanalizasyon ve yol çalışmalarında tesadüfen ele geçen buluntular vasıtasıyla tespit edilmiştir. Bu çalışmalar sonucunda, dokuz tip mezar tespit edilmiştir. Bunlardan kaya mezarı hariç, hepsi toprak altı mezarlarıdır. Aynı alanda birkaç değişik mezar türüne birden rastlanıldığı gibi, aynı mezarda farklı tarihlerde gömü yapıldığı da anlaşılabilmektedir. Hellenistik Dönem’de mezarlarda hem inhumasyon hem de kremasyon uygulanırken, Roma Dönemi’nde ise, kremasyonun daha çok tercihedildiği dikkat çekmektedir. Arkaik ve Klasik Dönem’de yerleşim yeri olarak kullanılan alanların daha sonraki dönemlerde (Hellenistik ve Roma Dönemi), nekropolis olarak kullanılması, kentin küçüldüğünün göstergesi olması bakımından önemlidir.
- Published
- 2020
6. Die Statue des Kind Dionysos aus Tripolis
- Author
-
ERDOĞAN, Aytekin, ARICI, Sabri, and Ege Üniversitesi
- Subjects
[No Keywords] ,Tripolis,Statue,Kind Dionysos,Panther,Thyrsos,RömischeZeit ,Tripolis,Heykel,Çocuk Dionysos,Panter,Thrysos,RomaDönemi - Abstract
Bu çalışmada, Tripolis’de 2007 yılında yapılan kazılarda ele geçmiş olan çocuk Dionysos heykeli incelenecektir. Dionysos burada bir panter heykeline dayanmış durumda gösterilmektedir. Çalışmanın amacı heykelin tanıtılması, çocuk heykelinin Dionysos’a ait olup olmadığının incelenmesi, benzerleriyle karşılaştırılması, tarihlendirilmesi ve yapılış amacının ortaya konmasıdır. Tripolis antik kenti Lydia, Phrygia ve Karia bölgelerinin birleştiği nokta üzerinde, Maiandros/Büyük Menderes nehrinin kıyısında konumlanmıştır. Kent en görkemli dönemini Roma Dönemi’nde yaşamıştır. Çocuk Dionysos heykeli bu dönemde yapılmış olmalıdır. Heykel, 2007 yılı kazı çalışmaları sırasında daha geç döneme ait bir yapının duvarında tekrar kullanılmış durumda ele geçmiştir. Mermerden yapılmış olan heykel grubu, dişi bir panter ile ona yaslanmış durumda çocuk Dionysos’tan oluşmaktadır. Dionysos burada pantere doğru bakar durumda gösterilmiştir. Heykelin belinden yukarısı korunmamıştır. Duruşu, kollarının hareketi ve panter üzerindeki izlerden bir elinde thyrsos tuttuğu, diğer eliyle de panterin başına dokunduğu anlaşılmaktadır. Çalışmada, öncelikle çocuk heykelinin Dionysos olduğuna ilişkin kanıtlar sunulmaya çalışılmıştır. Hellen dünyasında Dionysos ile ilgili en erken betimlemeler MÖ 7. Yüzyıla kadar inmektedir. Özellikle MÖ 6. ve 4. yüzyıllar arasında Attika vazolarında en sık işlene konuların arasında gelmektedir. Yırtıcı hayvanların Dionysos’un yanında görülmeleri MÖ 560 yılından itibaren Attika seramiklerinde Gigantomahky tasvirlerinde karşımıza çıkmaktadır. MÖ 520 yılından itibaren de imaj değişikliğine uğrayan Dionysos, artık araba üzerinde (genellikle Ariadne ile birlikte) görülmeye başlanmıştır. En yoğun gösterimi ise Hellenistik Dönem içerisinde ve Roma İmparatorluk Dönemi’nde görmekteyiz. Burada Dionysos özellikle mozaikler üzerinde daha çok çocuk, ergen veya yetişkin biri olarak panter, aslan, kaplan ya da leopara binmiş/yaslanmış şekilde gösterilmektedir. MÖ 1. yüzyıldan, 5. yüzyıla kadar, özellikle MÖ 2-3. Yüzyıllar arasında Akdeniz dünyasında gerek yırtıcı hayvanlarda (panter, aslan, kaplan veya leopar), gerekse tek başına çocuk Dionysos tasvirleri yapılmıştır. Çocuk Dionysos’un ikonografik ve stilistik açıdan en yakın ben zer örneklerinden biri, yine Tripolis’de bulunmuştur. 19. yüzyılın sonlarında bölgede araştırmalar yapmış olan G. Weber, Tripolis’te bulunan bir Eros kabartmasından söz etmektedir. Bu eser alçak kabartma olarak mermer bir blok üzerine yapılmış olup, oldukça kaliteli bir işçiliğe sahiptir. Weber kabartmada panter üzerine binmiş bir Eros’dan söz etmektedir. Bunun dışında yine benzer tasvirler arasında Tunus/Bardo müzesinde ve New York Metropolitan Müzesi’nde bulunmaktadır. Ancak söz konusu örneklerde Dionysos yetişkin olarak görülmektedir. Heykel dışında, benzer diğer örneklere sıkça lahitler ve mozaikler üzerinde rastlıyoruz. Bu örnekler daha çok Hellenistik ve Roma Dönemi’nde karşımıza çıkmaktadır. Tripolis antik kentinin çevresinde Tralleis, Aphrodisias, Hierapolis, Philadelphia ve Dokimeion gibi önemli gibi önemli heykel üretim merkezleri bulunmaktadır. Muhtemelen Tripolis bu kentlerden etkilenmiş yerel bir merkezdir. Tripolis Çocuk Dionysos heykeli ünik bir eserdir. Bu nedenle bire bir olarak ikonografik ve stilistik açıdan benzer örneklerle karşılaştırılması ve tarihlendirilmesi mümkün değildir. Ancak bulunduğu alandan ele geçen arkeolojik malzemeler ve yakın benzerlikdeki örneklerden yararlanılarak eserin tarihlendirilmesine çalışılmıştır., In dieser Studie wird die Statue des Kind Dionysos, die in den TripolisAusgrabungen des Jahres 2007 gefunden wurde, untersucht. Dionysos ist hier an einen Panther angelehnt zu sehen. Die Gruppe ist in Marmor hergestellt. Das Ziel dieses Artikels liegt darin, diese Statue vorzustellen; zu diskutieren, ob diese Kind-Statue als Dionysos zu identifizieren ist; die Statue mit ähnlichen Beispielen zu vergleichen; sie zu datieren und den Zweck der Herstellung vorzulegen. Tripolis liegt an der Kreuzung der antiken Städte Lydien, Phrygien und Karien, am Rande des Flusses Maiandros/ Großer Mäander. Die Stadt erlebte ihre glorreichste Zeit in der Römerzeit. Die Statue des Kind Dionysos muss während dieser Zeit angefertigt worden sein. Die Statue wurde während der Ausgrabungen in 2007, an der Mauer eines späteren Gebäudes entdeckt. Dionysos ist hier, in einer dem Panther hinblickenden Position dargestellt. Die Statue ist oberhalb der Taille nicht erhalten geblieben. Aufgrund der Haltung, der Bewegung der Arme und der Spuren auf dem Panther ist zu entnehmen, dass er in einer Hand einen thyrsos hält und mit der anderen Hand den Panther berührt. Die Studie versuchte zuerst Beweise dafür zu liefern, dass die Kinderstatue Dionysos verkörpert. Die frühesten Darstellungen von Dionysos reichen bis ins 7. Jahrhundert v.Chr. zurück. Insbesondere auf den attischen Vasen gehört dieses Thema zwischen dem 6. und 4. Jahrhundert v. Chr. zu den am häufigsten behandelten Themen. Der Anblick von Raubtieren in der Nähe von Dionysos ist vor allem in den Darstellungen von Gigantomahky auf den attischen Keramiken ab 560 v.Chr. zu finden. Dionysos, dessen Bild sich seit 520 v. Chr. verändert hat, ist nunmehr auf einem Wagen (meistens zusammen mit Ariadne) zu sehen. Die intensivsten Darstellungen sind innerhalb der hellenistischen und römischen Zeit anzutreffen. In dieser Zeit wird Dionysos besonders auf den Mosaiken als Kind, Jugendlicher oder im Erwachsenenalter dargestellt, der auf einen Panther, einen Löwen, einen Tiger oder einen Leoparden reitet oder sich an ihn anlehnt. Vom 1. Jahrhundert v. Chr. bis zum 5. Jahrhundert n.Chr., besonders zwischen dem 2.-3. Jahrhundert n. Chr. wurde im mediterranen Raum, das Kind Dionysos sowohl mit Raubtieren (Panther, Löwe, Tiger oder Leopard) als auch alleine dargestellt. Aus dem ikonografischen und stilistischen Aspekt betrachtet, wurde eines der vergleichbar nahesten Beispiele des Kind Dionysos` wieder in Tripolis gefunden. G. Weber, der im späten 19. Jahrhundert in der Region Forschungen machte, spricht von einem Eros-Relief in Tripolis. Unter anderen sind ähnliche Darstellungen auch im Bardo-Museum in Tunesien und im Metropolitan Museum in New York zu sehen. Jedoch wird Dionysos in den genannten Beispielen als eine erwachsene Person gezeigt. Außer den Statuen begegnen uns andere ähnliche Beispiele meist auf Sarkophagen und Mosaiken. Diese Beispiele gehören hauptsächlich in die hellenistische und römische Zeit. Um die antike Stadt Tripolis herum befinden sich bedeutende Zentren der Bildhauerei wie Tralleis, Aphrodisias, Hierapolis, Philadelphia und Dokimeion. Wahrscheinlich ist Tripolis ein von diesen Städten inspiriertes lokales Zentrum. Diese, hier behandelte Gruppe ist ein einzigartiges Werk. Aus diesem Grund ist es nicht möglich, ikonographisch und stilistisch identische Vergleichsbeispiele zu finden und dieses Stück genau zu datieren. Es wurden jedoch hier ähnliche Beispiele und archäologische Materialien aus dem Fundbereich herangezogen um die Herstellungszeit des Werkes einigermassen bestimmen zu können
- Published
- 2018
7. Phokaia'daki Athena Tapınağı kazısında ele geçen palmiye yapraklı sütun başlığı
- Author
-
Arici, Sabri, Özbay, Fikret, and Arkeoloji Anabilim Dalı
- Subjects
Arkeoloji ,Archeology ,Columns ,Column capitals ,Phokaia - Abstract
Palmiye sütun başlıkları, Palmiye ağacından türediği ve kökeninin Mısır'daki örneklerine dayandığı kabul edilmektedir. Bu başlık tipinin, Girit ve Yunan Dünyasının MÖ 1. binin ilk yarısındaki örnekleri değerlendirildiğinde, Arkades, Delphi'deki Massalia ve Klazomenai Hazine Binalarındaki örnekler ve Phokaia örneği olmak üzere, toplam dört yerde karşımıza çıkmaktadır. Arkades palmiye başlığı (MÖ 7. yüzyılın ortası), boyutunun küçük olması sebebiyle, mimaride kullanılmadığı anlaşılmaktadır. Bu başlık, en eski Yunan taş sütun başlığıdır. Bunların içindeki Phokaia başlığı ise, mimaride kullanılan en eski palmiye yapraklı taş başlıktır (MÖ 6. yüzyılın başları). Bu başlığın gözenekli Foça tüf taşından yapılan Athena Tapınağının pronaosunda kullanıldığı tahmin edilmektedir. Massalia ve Klazomenai Hazine binalarının sütun başlıkları (Klazomenai başlığı MÖ550-Massalia Başlığı MÖ 540-530), Phokaia başlığının bir kopyası olarak yapıldığı anlaşılmaktadır. Palm capitals are derived from the palm tree and the origin of the column capitals are accepted based on the examples of Egypt. This type of capitals, Crete and Greek World in BC to the 1st Millenium in the first half of the samples evaluated, in Arkades the palm capital, in Delphi at The Treasury Buildings of Massalia and Klazomenai examples and including Phokaia example a total of four places emerge. Arkades palm capital (middle of 7. Century BC) , due to small size, understood that it is not used in architecture. This capital is the oldest of Greek stone capital. In these, Phokaia capital is the oldest palm leafy stone capital used in architecture (the beginning of the 6th century BC). This capital using Foca porous tuff stone made the pronaos of Athena Temple is estimated. Massalia and Klazomenai The column capitals of The Treasury Buildings (Klazomenai capital 550 BC- Massalia capital 540-530 BC) was made as a copy of Phokaia capital understood. 90
- Published
- 2013
8. Rock-cut Tomb Number 6 in Tripolis
- Author
-
ARICI, Sabri and ERDOĞAN, Aytekin
- Subjects
Tripolis,necropoleis of Tripolis,rock-cut tombs,rock-cut number six,findings ,Tripolis,Tripolis nekropolisleri,kaya mezarları,altı no.lu kaya mezarı,buluntular - Abstract
Tripolis is settled on fertile land and is located on important trade routes in the region between Lydia, Caria and Phrygia. The city of Tripolis lived through its most glorious years during the Roman Empire Age. The geography it is in is a very convenient location for city building. As a result of excavations and survey examination trips made in the Tripolis necropolis areas in 2007- 2009 revealed that Necropolis areas spread on the slopes just below the hill called Değirmentepe or Kaletepe seven rock-cut-tombs and two travertine sarcophagi in the Eastern Necropolis are divided into three areas, which are called North, East and West necropolis areas. This area separation is entirely due to the topographic situation. The 6th rock tomb in the eastern necropolis is the subject of this article. Since the archaeological excavation was carried out, numerous finds were discovered. There is a dromos at the entrance of th grave. The room is entered from a door with a rectangular entrance. There is a dead bed for six people in the rock-cut tomb. There are two dead beds on the right and on the left the entrance in the room and arcosolium opposite entrance There is also a thin long corridor between the entrance and arcosolium There is an arcosolium opposite of entrance, on the left and on the right of the entrance This grave is a rock tomb that is common in Anatolia. The earliest find in Tripolis necropoleis was unearthed here. This detail is important for the history of Tripolis. It is estimated that all grave types belong to people with moderate economic status, because they were made extremely unadorned. Finally, the 6th rock-tomb has been used continuously from the 1st century BC to the second half of the 6th century AD., Denizli’nin Buldan ilçesi, Yenicekent beldesinde bulunan Tripolis, Lydia, Karia ve Phrygia arasındaki bölgede, verimli toprakları ve önemli ticaret yolu üzerinde olan bir kenttir. Kent, en görkemli yıllarını Roma imparatorluk çağında yaşamıştır. Bulunduğu coğrafya, bir kentin kurulması için çok uygun bir konumdadır. Tripolis nekropolis alanlarında 2007-2009 yıllarında yapılan kazı Doğu Nekropolisinde yedi kaya mezarı ve iki traverten lahit ve yüzey araştırmaları sonucunda Değirmentepe veya Kale tepe olarak adlandırılan tepenin hemen altındaki yamaçlarda yayılan nekropolis alanları, Kuzey, Doğu ve Batı nekropolis alanları olmak üzere üçe ayrılmaktadır. Bu ayrılma, tamamen topoğrafik durumdan ileri gelmektedir. Tüm mezar türlerinin son derece özensiz yapılmış olması sebebiyle ekonomik durumu orta olan insanlara ait olduğu tahmin edilmektedir. Doğu nekropolisindeki 6 no.lu kaya mezarı, bu makalenin konusudur. Arkeolojik kazısı yapıldığından, çok sayıda buluntular ele geçmiştir. Mezarın girişinde dromos bulunmaktadır. Oda içine dikdörtgen girişli bir kapıdan girilmektedir. Kaya mezarında, altı kişilik ölü yatağı vardır. Odanın sağında solunda ve karşısında birer ölü yatağı ve girişin karşısında arcosolium vardır. Giriş ile arcosolium arasında da ince uzun-koridor vardır. Bu mezar, Anadolu’nun genelinde sıkça rastlanan bir kaya mezarıdır. Tripolis nekropolislerinde ele geçen en erken tarihli buluntu burada ele geçmiştir. Bu ayrıntı Tripolis tarihi için önemlidir. 6 no.lu kaya mezarı MÖ 1. yüzyıldan MS 6. yüzyılın ikinci yarısına kadar sürekli kullanılmıştır.
9. Das Palmenkapitell in Phokaia und seine Herkunft
- Author
-
ARICI, Sabri
- Subjects
Palmenkapitell,mittlerer Blattader,Kalathos,AthenaTempel,Ägypten ,Palmiye başlığı,orta damar,kalathos,Athena tapınağı,Mısır - Abstract
Yunan dünyasında ele geçen palmiye sütun başlıkları kendine has formuyla dikkat çekmektedir. Bu başlık, genel olarak Kalathos, ters çan ya da çanak şeklinde bir formun etrafına palmiye yaprakları sarılmış şekilde görünmektedir. Anıtsal mimaride Arkaik dönemden Hellenistik döneme kadar oldukça seyrek olarak, Roma döneminde ise daha yaygın kullanıldığı görülmektedir. Yunan dünyasında Arkaik dönemde, Arkades (Girit), Phokaia ve Delphi’deki Klazomenai ile Massalia hazine binalarında kullanılanlar olmak üzere dört yerde karşımıza çıkmaktadır. Bu başlıklara benzeyen en erken örnekler ve en yaygın olanları Mısır’da karşımıza çıkmaktadır. Mısır palmiye sütun başlıklarının ilk taş örnekleri MÖ 3. binin ortalarında ortaya çıkmaktadır. Ancak en yoğun olarak MÖ 2. binin ortalarında kullanılmıştır. Üzerinde küçük bir abakusu olan bu başlıklarda, orta damarı oldukça belirgin olan yapraklar yukarıdan kavis yapacak şekilde bir eğimle sarkarlar. Bu yapraklar aşağıda hepsi kurdele ile bağlanmış bir buket gibi görünmektedir. Başlığın bitiminde yani kurdelenin alt kısımda üçlü sarılan halkalar dikkat çekmektedir. Mısır Palmiye sütun başlıkları Yunan örneklerine göre daha zarif bir görünüm sergilemektedir. Mısır’da bu başlıklar, bazen diğer sütun çeşitleriyle karışık olarak bazen de kendi başına yapı girişlerinde, kutsal içerikli yapıların avlu ve stoalarında simgesel bir mimari eleman olarak kullanılmıştır. Yunan dünyasında ise palmiye ile ilgili sütun başlığı veya benzer tarzdaki ilk bilgiler, MÖ 7. yüzyıldan itibaren antik kaynaklardan alınmaktadır. Günümüze ulaşmayan bu eserler, mimaride kullanılan bir elemandan çok, tek başına duran bir sütun başlığı veya sütun gövdeli üst kısmı palmiye ağacı şeklinde simgesel anlamlar yüklenerek kullanıldığı anlaşılmaktadır. Ele geçen ilk somut örnekler, Girit-Arkades’te bulunan ve kendine özgü formuyla dikkat çeken palmiye başlığı, Yunan dünyasındaki taştan yapılmış sütun başlıkları arasındaki en erken örnektir. Kalathosu andıran gövdenin üst bölümü konveks şeklinde olup, 26 yapraklı başlığın aşağıdan yukarıya doğru sarkan yaprak uçları genişleyerek şekil almıştır. Bu düzenin altında yaprakları toplar şeklinde görülen sarmal bir halka bulunmaktadır. Yaprakların ortasından dikey olarak inen merkezi damar şeklinde görülen sarmal bir halka bulunmaktadır. Devşirme malzeme olarak kullanılan bu abakuslu başlık küçük olması sebebiyle, muhtemelen ya bir adak ya da cenaze töreninde simgesel bir amaç için kullanılmıştır. Başlığın Mısır ve Girit etkisi hakkında birtakım tartışmalar bulunmaktadır. Diğer örnekler, Delphi’deki Massalia (Marsilya) ve Klazomenai (Urla) hazine binalarında kullanılan palmiye başlıkları Phokaia’daki örneğe benzemektedir. Klazomenai başlığı, Massalia başlığına göre yaprak sayısı daha fazla ve bu sebeple de daha büyük yapılmıştır. Massalia’nın Phokaia’nın kolonisi olması ve Klazomenai’nin denizden Phokaia’ya yakın olmasının özellikle bu konu açısından aralarında yakın bir ilişkinin olması gerekmektedir. Bu başlıklarda, diğer palmiye tipi başlıklardan ayıran en önemli özellik, merkezi (orta) damarının ortadan kalkmış olmasıdır. Başlıkların in antis planlı hazine binalarının ön tarafında kullanıldıkları tahmin edilmektedir. Bu başlıkların Arkades ve Phokaia örneklerinden sonra yapıldığı tahmin edilmektedir. Phokaia palmiye başlığının yapraklarındaki merkezi damarın belirginliğiyle dikkat çekmektedir. Bu yönüyle özellikle Mısır ve Arkades örneklerine çok benzemektedir.12 kıvrım yapan yaprağa sahiptir. Başlık, Athena tapınağının ilk yapım evresinde, pronaosta, muhtemelen Tanrıça Athena ile bağlantılı zaferi simgeleyen mimari bir eleman olarak kullanılmıştır. Gözenekli tüf taşından yapılan başlık abakussuz kullanılmıştır. MÖ 6. yüzyılın başlarında yapılan Phokaia palmiye başlığı, bu tarihle, Hellen dünyasındaki mimaride kullanılan en erken taş palmiye başlık olarak değerlendirilmelidir. Phokaia başlığı, MÖ 7. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Phokaia’nın Naukratis’le (Mısır) yaptığı yoğun ticari ilişkiler sonucunda gelmiş olabileceği görüşü önem kazanmaktadır, In der griechischen Welt ist das Palmenkapitell mit seiner eigentümlichen Form recht auffälig. Es tritt zumeist Kalathos-förmig, also eher in einer Glocken- oder Schalenform nach oben auf und ist von Palmenblättern umgeben. In der monumentalen Architektur ist es von der archaischen bis zur hellenistischen Zeit selten anzutreffen, wogegen es sich in der römischen Zeit eher bemerkbar macht, in der es ziemlich weitverbreitet gewesen war. Das Palmenkapitell tritt in der hellenistischen Welt während der archaischen Zeit in vier Orten wie Arkades (Kreta), Phokaia (Foça) und in den Schatzhäusern Clazomenai (Urla) und Massalia (Marseille) in Delphi auf. Die frühesten Beispiele, die den genannten Besipielen am meisten ähneln sowie die, die weiter verbreitet waren, tauchen in Ägypten auf. Den ersten äyptischen Beispielen der Palmenkapitelle aus Stein begegnen wir Mitte 3000 v.Chr. Jedoch wurden diese größtenteils Mitte 2000 v. Chr. verwendet. Auf diesen Palmenkapitellen mit kleinem Abakus, hängen die Blätter von oben mit recht flagranter mittlerer Ader bogenförmig herunter. Weiter unten bilden alle Blätter zusammen einen Strauß, umgebunden mit einer Schleife. Im Schlusstein des Kapitells, also im unteren Teil dieser Schleife, fallen Ringe im Dreier-Wickel auf. Im Vergleich zu ihren hellenisten Beispielen treten die äyptischen Palmenkapitelle mit mehr Eleganz hervor. In Ägypten wurden diese Kapitelle teils mit verschiedenen Arten von Säulen gemischt, teils einzeln an Eingängen oder teilweise in Höfen oder Stoas von Sakralbauten als symbolisches architektonisches Element benutzt. In der griechischen Welt sind die ersten Angaben oder weitere Einblicke über das Palmenkapitell ab dem 7. Jahrhundert. v.Chr. aus antiken Quellen zu entnehmen. Es hat sich herausgestellt, dass diese Werke, die leider unsere Zeit nicht erreicht haben, statt eines architektonischen Elements, eher als ein allein stehendes Kapitell oder als ein Schaft in Palmenform verwendet wurden, denen wiederum eine symbolisierende Bedeuteung beigemessen wurde. Das erste konkrete Beispiel, das in Kreta-Arkades aufgefundene Palmenkapitell mit seiner eigentümlichen Form, stellt das früheste Beispiel für die Steinkapitelle der griechischen Welt dar. Der obere Teil des Schafts in Konvexform, der uns an ein Kalathos erinnert, erhielt seine Form durch die 26 Blätter am Kapitell, indem die Blattspitzen von unten nach oben sich aufbreitend hochsteigen und wieder herunterhängen. Ein spiralförmiger Ring, der sich unmittelbar unter dieser Ordnung befindet, fügt diese Blätter zusammen. Dadurch dass dieses Kapitell mit Abakus recht klein war und als Einsammelmaterial benutzt wurde, ist es anzunehmen, dass es entweder als Gelübde oder als Symbol bei einer Beerdigung diente. Der äyptische oder kretanische Einfluss steht wiederum zur Debatte. Die anderen Beispiele wie die Kapitelle in den Schatzhäusern Massalia (Marseille) und Clazomenai (Urla) in Delphi, sehen sich mit dem in Phokaia recht ähnlich aus. Das Clazomenai-Palmenkapitell erscheint durch die Mehrzahl seiner Blätter größer als das Massalia-Kapitell. Dadurch dass Massalia eines der Kolonien von Phokaia war und dass Clazomenai und Phokaia sich über den Seeweg näher lagen, weist wiederum auf die Ähnlichkeit und auf eine enge Beziehung hin. Die genannten Kapitelle unterscheiden sich von weiteren Arten der Palmenkapitelle größtenteils durch die aufgehobene mittlere Blattader. Man vermutet, dass diese Kapitelle am Eingang der Schatzhäuser im in antis–Plan angewendet worden sind, wobei auch die Wahrscheinlichkeit besteht, dass die Palmenkapitelle in Phokaia und Arkades die Vorgänger dieser Kapitelle gewesen sind. Des Weiteren fallen die flagranten mittleren Blattadern des PhokaiaPalmenkapitells recht deutlich auf, was die Ähnlichkeit mit seinen Beispielen in Ägypten und Arkades hervorhebt. Das Phokaia-Kapitell hat 12 Palmenblätter. Es wurde in der ersten Bauphase des Athena Tempels als symbolisierendes architektonisches Element am Pronaos angewendet, was vermutlich einen Triumph Athenas andeutet. Das Kapitell aus Tuffstein mit Poren wurde ohne Abakus verwendet. Das Phokaia Palmenkapitell, das in den Anfängen des 6. Jahrhundert v.Chr. erstellt wurde, sollte mit seiner Datierung als das früheste Beispiel in der griechischen Architektur für Palmenkapitelle aus Stein bewertet werden. Die Annahme, dass das Phokaia-Palmenkapitell ab der zweiten Hälfte des 7. Jahrhunderts v.Chr. unter dem Einfluss des regen Handels zwischen Phokaia und Naucratis (Ägypten) sich bemerkbar machte, ist von großer Bedeutung.
10. Mısır’da Phokaia Kolonizasyonu
- Author
-
ARICI, Sabri
- Subjects
Phokaia,Arkaik Dönem,kolonizasyon,Herodot tarihi,Phokaia-Mısır ilişkileri,Naukratis ,Phokaia,Arkaik Period,colonisation,Herodotos history,PhocaeaEgypt relations,Naucratis - Abstract
In the Archaic period, Phocaea has been one of the most influential cities with Miletos during the overseas colonization process due to the inadequacy of agricultural areas and the existing sheltered two ports and the presence of strong states from the land. Phocaea, within the twelve Ion city, is the first city to fulfil the sea voyage with 50 rowing vessels. By organizing maritime transport in the Mediterranean, Marmara and the Central Black Sea regions, the city has established many colonies in 7th century B.C. Through extensive trade relations and established colonies, Phocaea has become one of the most advanced cities of Ionia in the first half of the 6th century B.C. As a result of intense trade relations with Egypt, Phocaea is particularly influenced by the magnificent architecture of Egypt from the mid 7th century B.C to 525 BC years. Phocaea, Naukratis more of the character of colonization density emporion style in Egypt, with a port that is understood to be in the nature of trade garrison. However, emporion established here, which is a courtesy of the King, is understood to be limited to a temporary settlement. Thanks to maritime transport, they more had the opportunity to trade based on barter. Phocaea production of ceramics and inscriptions found in Naukratis are evidence proving that Herodotus mentioned the existence of Phocaeans in Egypt. In addition, tiles scrab that is estimated to be made in Egypt and uncovered in the Phokaia excavation and that with earthen various figurines and ceramics found Phocaea and the Egyptian effective palm-leaf column headings presence of Phocaea verify that there is interaction with Egypt in the context of colonization movements in the Archaic period., Arkaik dönemde Phokaia tarımsal alanların yetersizdi. Ayrıca Kentin, doğu ve kuzey bölgelerinde güçlü devletlerin bulunmasından dolayı karadan açılamamıştır. Mevcut korunaklı iki limanı sayesinde denizcilikte gelişerek denizaşırı kolonizasyon sürecinde Miletos ile birlikte en etkili kentlerinden biri olmuştur. Phokaia, on iki Ion kenti içinde, 50 kürekli gemilerle ilk deniz yolcuğuna çıkan Kent’tir. MÖ 7. yüzyılda tüm Akdeniz, Marmara ve Orta Karadeniz’e kadar daha çok deniz taşımacılığı seferleri düzenleyerek, bu bölgelerde birçok koloni kentler kurmuştur. Yapılan bu yoğun ticari ilişkiler ve kurulan koloniler sayesinde Phokaia MÖ 6. yüzyılın ilk yarısında Ionia’nın en gelişmiş kentlerinden biri olmuştur. Bu süreçte MÖ 7. yüzyılın ortalarından MÖ 525 yıla kadar Mısır’la olan yoğun ticari ilişkileri neticesinde Phokaia’nın Mısır’ın özellikle görkemli mimarisinden etkilendiği anlaşılmaktadır. Phokaia’nın Mısır’daki Naukratis yoğunluklu kolonizasyon karakterinin daha çok emporion tarzında yani bir limana sahip olan ticari garnizon niteliğinde olduğu anlaşılmaktadır. Ancak burada kurulan emporion, Kral’ın izniyle kurulmuş geçici bir yerleşimle sınırlı kaldığı anlaşılmaktadır Deniz taşımacılıkları sayesinde daha çok takasa dayalı ticaret yapma imkanı bulmuşlardır. Naukratis’te bulunan Phokaia üretimi seramikler ve ele geçen yazıtlar, Herodotos’un Mısır’daki Phokaia’nın varlığından söz ettiğini ispatlayan delillerdir. Bunlara ek olarak, Phokaia’daki kazıda ele geçen ve Mısır’da yapıldığı tahmin edilen fayans scrabe ile topraktan yapılmış değişik heykelcik ve seramikler ile Mısır etkili palmiye yapraklı sütun başlığının bulunması, Phokaia’nın Arkaik dönemde kolonizasyon hareketleri çerçevesinde Mısır’la etkileşim içerisinde bulunduğunu doğrular niteliktedir.
Catalog
Discovery Service for Jio Institute Digital Library
For full access to our library's resources, please sign in.