Search

Objectives: Cysts seen in the jaws may be odontogenic or non-odontogenic, depending on the tissue of origin. Although there are different methods to diagnose these lesions, histopathological examination of tissue biopsy of the lesion is accepted as the 'gold standard' in cases where the diagnosis is insufficient. Although there are different methods to diagnose these lesions, histopathological examination of tissue biopsy of the lesion is accepted as the 'gold standard' in cases where the diagnosis is insufficient. Materials and Methods: Pathology results of 436 patients who applied to Zonguldak Bülent Ecevit University Faculty of Dentistry, Oral and Maxillofacial Radiology Clinic between 2016-2021 for any reason and underwent biopsy were retrospectively scanned using digital archives. While classifying the cyst, the criteria published by the World Health Organization (WHO) in 2017 were taken into account. Obtained results were recorded for statistical analysis. SPSS 22.0 Software Package Program (SPSS 22.0 Software Package Program, Inc. Chicago, IL, USA) was used as statistical software in the study. Results: Of the 436 patients included in the study, 250 (57.3%) were male and 186 (42.7%) were female. The ages of the patients ranged between 7 and 82 years, and the mean age of the patients was 35.5±15.8. As a result of the findings, it was determined that the most common cysts were radicular cysts (53.7%). Radicular cysts were most commonly located in the posterior mandible and anterior maxilla anatomically. Conclusions: In addition to clinical and radiological examination, histopathological examination of biopsy samples taken from tissues is of great importance in the correct diagnosis and treatment planning of jaw cysts.

Objectives: The aim of this study is to analyze the biopsy results of oral and maxillofacial lesions and to discuss them in the accompanied by the literature. Material and Method: In the study, biopsy results of 644 patients who were admitted to Zonguldak Bülent Ecevit University Faculty of Dentistry, Department of Oral and Maxillofacial Radiology between 2016-2021 for various reasons and subsequently diagnosed with oral and maxillofacial pathology were retrospectively analyzed using digital archives. Age, gender, location of the lesions and pathological diagnoses of the patients were recorded. Results: In the study, 344 (53,41%) of the patients whose biopsy reports were examined were male and 300 (46,59%) were female, and the male: female (M: F) ratio was determined to be 1,15:1. The age range varied between 7 and 88 years and the mean age was 37,85±17,35 years. Out of a total of 644 lesions, 436 (67,8%) were cysts, 148 (23,1%) were inflammatory/reactive lesions, 57 (9,3%) were benign tumors and tumor-like lesions, and 3 (0,5%) were included in the malignant tumor and tumor-like lesion group. Conclusions: The analysis of data on oral and maxillofacial lesions is of great importance for the planning of preventive and therapeutic services. Amaç: Bu çalışmanın amacı, oral ve maksillofasiyal lezyonların biyopsi sonuçlarını analiz etmek ve literatür eşliğinde tartışmaktır. Gereç ve Yöntem: Çalışmada, 2016-2021 yılları arasında Zonguldak Bülent Ecevit Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Ağız, Diş ve Çene Radyolojisi Anabilim Dalı'na çeşitli nedenlerle başvuran ve sonrasında oral ve maksillofasiyal patoloji tanısı alan 644 hastanın biyopsi sonuçları dijital arşiv kullanılarak retrospektif olarak incelenmiştir. Hastaların yaşları, cinsiyetleri, lezyonların lokalizsyonları ve patolojik tanıları kaydedildi. Bulgular: Çalışmada, biyopsi raporu incelenen hastaların 344'ü (%53,41) erkek, 300'ü (%46,59) kadın olup, erkek:kadın (E:K) oranı 1,15 :bir olarak belirlendi. Yaş aralığı 7 ile 88 arasında değişmekte olup, yaş ortalaması 37,85±17,35 yıl idi. Toplam 644 lezyonun 436'sı (%67,8) kist, 148'i (%23,1) inflamatuar/reaktif lezyonlar, 57'si (%9,3) iyi huylu tümörler ve tümör benzeri lezyonlardı ve geriye kalan 3 (% 0,5) patoloji malign tümör ve tümör benzeri lezyon grubundaydı. Sonuç: Oral ve maksillofasiyal lezyonlara ilişkin verilerin analizi, koruyucu ve tedavi edici hizmetlerin planlanması için büyük önem taşımaktadır.

ÖZ Amaç: Bu çalışmanın amacı maksillofasiyal bölgede meydana gelen fraktürlerin yaş ve cinsiyete göre dağılımlarını, lokalizasyonlarını, sayısını, deplasman varlığını, radyolojik özelliklerini Konik Işınlı Bilgisayarlı Tomografi (KIBT) ile retrospektif olarak değerlendirmektir. Gereç ve Yöntemler: Zonguldak Bülent Ecevit Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi, Ağız Diş ve Çene Radyolojisi Anabilim Dalı’na 2019 ve 2021 yılları arasında travma nedeniyle başvuran 84 hastadan alınan KIBT görüntüleri retrospektif olarak incelenmiştir. Yaş, cinsiyet, fraktür lokalizasyonu, fraktürlerde deplasman varlığı kayıt altına alındı. İstatistiksel analiz için tüm hasta grubuna tanımlayıcı ve frekans analizleri uygulanırken, hastaların yaş ve cinsiyetlerini; fraktür hattı ve fraktür bölgesi ile karşılaştırırken ki-kare testi uygulandı. Bulgular: 60 erkek 24 kadın hasta (E/K, 2,5/1) olmak üzere toplam 84 hastanın maksillofasiyal travma nedeniyle KIBT görüntüsü incelendi. Çalışmada incelenen hasta grubunun yaşları 6 ve 72 arasında değişmekte olup yaş ortalaması 33.17±1.48 olarak belirlendi. Farklı etiyolojik nedenlerden kaynaklı çeşitli lokalizasyonlarda meydana gelen 116 fraktür hattı sayısı radyolojik olarak tespit edildi. İncelenen tüm fraktürlerin 73’ünde deplasman izlenirken kalan 43 fraktür hattında deplasman görülmedi. Meydana gelen fraktürler en sık angulus mandibulada (%22,61:n=19) tespit edildi. En az fraktür mandibula ramus (%3,57; n=3) ve koronoid proseste (%3,57; n=3) görüldü. Sonuçlar: Fraktür hatlarının varlığının, lokalizasyonlarının ve kırık parçalarının yer değişiminin doğru radyografik teknikler aracılığıyla tespit edilmesi, gerekli tedavi prosedürlerinin uygulanması açısından önem taşımaktadır. İki boyutlu radyografilerin kullanımının yetersiz kaldığı durumlarda KIBT gibi üç boyutlu görüntüleme yöntemleri tercih edilmelidir. Anahtar Kelimeler: Konik Işınlı Bilgisayarlı Tomografi, Fraktür, Mandibula, Teşhis

Objectives: This study aimed to analyze the articular eminence inclination and height and correlate these findings with the eminence shapes and degenerative condylar changes using cone-beam computed tomography (CBCT). Materials and Methods: The assessments were established on CBCT images of 566 temporomandibular joints (TMJ) that were included from the computer database. Age and gender were recorded for all individuals. Degenerative changes were examined in the articular surface of the condyle. The articular eminence (AE) inclination and height measurements were performed on central parasagittal slices of the TMJ. The shape of the AE was classified as box, sigmoid, flattened, and deformed. Results: The prevalence of degenerative changes in the condyle was higher in males, but no significant difference was found (p ˃ 0.05). The AE inclination and height have a relation with gender and age groups. The AE inclination and height results were greater in males (p < 0.05). The reduced mean values of eminence inclination and height in the +50-year-old group were detected (p < 0.05). Sigmoid and box-shaped articular eminence morphologies were more common. The eminence with deformed-shaped was related to two or more degenerative alterations in the condylar head. Conclusion: The degenerative condylar changes can affect eminence inclination and height by mechanical loading and changed articular dynamics. Gender and age have a significant effect on the AE morphology. The articular eminence shape is influenced by combinations of two or more degenerative changes.

Amaç: Bu çalışmanın amacı; radyoopak ve radyolüsent görüntü veren lezyonların Konik Işınlı Bilgisayarlı Tomografi (KIBT) ile elde edilen görüntüler üzerinde bu lezyonların karakteristik radyografik özelliklerinden yararlanarak lokalizasyonlarını, hangi yaş ve cinsiyet aralığında daha sık görüldüğünü belirlemektir.Gereç ve Yöntemler: Zonguldak Bülent Ecevit Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi’ne 2016-2018 yılları arasında teşhis ve tedavi amacıyla başvuran 1000 hastanın retrospektif olarak KIBT görüntüleri incelenmiştir. Çalışmamızda lezyonların histopatolojik tetkikleri kullanılmamış olup lezyonların karakteristik radyografik görüntüleri göz önünde bulundurulmuştur. Lezyonlar lokalizasyon, yaş ve cinsiyet olarak sınıflandırılmıştır.Bulgular: Radyoopak veya radyolüsent lezyon varlığı tanısı konmuş 1000 hastanın 89’u (% 48.4) kadın olup, 95’inin (% 51.6) erkek olduğu saptanmıştır. Radiküler ve dentigeröz kistler sırasıyla en çok gözlenen radyolüsent lezyonlar olmuştur. Çalışmamızda en çok rastladığımız tümöral oluşum odontomalardır.Sonuç: Radyoopak ve radyolüsent lezyonlar kist, tümör, kemiklerdeki displazik değişimler ve metabolik hastalıklar sonucu oluşabilir ve bu lezyonlar hastada estetik, fonksiyon ve fonasyon açısından sorunlara neden olabilmektedir. Rutin muayene esnasında alınan radyografilerde tesadüfi olarak kemik patolojileri tespit edilebilir ancak bazen de panoramik radyografilerde görülen distorsiyon, magnifikasyon ve süperpozisyon gibi durumlardan dolayı lezyonlar gözden kaçabilir ve tam anlamıyla teşhis edilemeyebilir. Bu nedenle KIBT gibi üç boyutlu görüntüleme teknikleri diş hekimlerine teşhis için daha güçlü bir olanak sağlamaktadır. Teşhisin daha hızlı ve kesin bir şekilde konması ile tedavinin de eş zamanlı bir şekilde daha kolay ve erken yapılması sağlanmış olmaktadır. ANAHTAR KELİMELER Konik ışınlı bilgisayarlı tomografi, mandibula, maksilla

Abstract Background Occupational injuries cause major health problems in all nations. Coal mining is one of the largest, oldest industries in the world. However, there is relatively little available literature concerning the health status of coal miners. The purpose of this work is to assess the prevalence of periodontal disease among coal miners and provide a basis for planning and evaluating the data from community oral health services. Methods A cross-sectional study was conducted 106 men selected based on a stratified cluster sampling procedure. The study was performed among the mine workers of Zonguldak, Kozlu District, Turkey. The questionnaire prepared by the American Academy of Periodontology risk assessment test was used for the evaluation. The data were collected byWorld Health Organization (WHO) oral health assessment form, and clinical examination was conducted by the method recommended by the WHO oral health surveys. Statistical analysis was performed using SPSS software programme. Results The overall prevalence of periodontal disease was found to be 96.2% and was determined by considering subjects with Community Periodontal Index scores of 1–4 as diseased and the healthy subjects comprised of a mere 3.8%. Furthermore, various disturbing or embarrassing work conditions were reported. Statistically significant differences were observed among the workers who brush their teeth daily and visit dental attendance within the last two years have better periodontal status than those of the others (p