Search

Bu araştırma ile Faydacı ve Hedonik Tüketim’in Kontrolsüz Kredi Kartı Kullanımı ile yol açtığı Kompulsif Satın Alma ve sonrasında yaşanan Pişmanlık Düzeylerinin belirlenmesi amaçlanmaktadır. Araştırmanın örneklem kitlesini, 466 online alışveriş tüketicisi oluşturmaktadır. Araştırma verilerine öncelikle tanımlayıcı ve betimleyici istatistikler ile geçerlilik ve güvenilirlik analizleri yapılmıştır. Daha sonra gerçekleştirilen açıklayıcı ve doğrulayıcı faktör analizlerinin ardından ise PATH Analizi gerçekleştirilmiştir. Araştırma analizleri sonucunda elde edilen bulgulara göre; hedonik tüketim, kontrolsüz kredi kartı kullanımı ve kompulsif satın almayı pozitif yönde etkilerken; faydacı tüketim ise kontrolsüz kredi kartı kullanımı aracılığı ile kompulsif satın almayı negatif yönde etkilemektedir. Ayrıca kontrolsüz kredi kartı kullanımı, kompulsif satın almayı etkilerken; kompulsif satın alma ise pişmanlık durumunu etkilemektedir.

Sürdürülebilir tedarik zinciri yönetimi, ekonomik performans, ekolojik koruma ve sosyal konuları kapsamasından dolayı hem araştırmacılardan hem de firmalardan büyük ilgi görmektedir. Bir tedarik zincirinin sürdürülebilirlik performansını artırmak için zincirin üyeleri, tedarikçilerini kendi stratejilerine göre dikkatle seçmelidir. Bu nedenle sürdürülebilirliğin üç boyutu (ekonomi, çevresel ve sosyal) bağlamında sürdürülebilir tedarikçi seçimini gerçekleştirmek için etkili bir karar aracına ihtiyaç duyulur. Bu çalışma, tedarikçilerin sürdürülebilirlik performansını değerlendirmek için çok kriterli bütünleşik bir karar aracı önermektedir. Önerilen model, FUCOM ve MAIRCA yöntemlerini 3 sürdürülebilirlik boyutu, 12 alt kriter ve 5 sürdürülebilir tedarikçiyi göz önünde bulunduracak şekilde entegre etmektedir. Ayrıca, önerilen modelin uygulanabilirliğini göstermek için bir otomobil yedek parça firmasında bir çalışma gerçekleştirilmiştir. Bulgulara göre her bir boyut için en önemli alt kriterler ürün fiyatı, bilgilendirme ve çevre yönetim sistemi olarak bulunmuştur. Sonuç olarak, FUCOM-MAIRCA modeli sürdürülebilir tedarik zinciri yönetiminde uygun tedarikçileri değerlendirmek ve seçmek için uygulanabilir. Ayrıca model, pazarlama, yönetim ve finans gibi diğer işletme alanlarında da uygulama potansiyeline sahiptir., Sustainable supply chain management receives much attention from both researchers and firms due to containing some aspects such as economic performance, ecological protection, and social issues. In order to improve the sustainability performance of a supply chain, its members should carefully select their suppliers according to their own strategies. Therefore, an effective decision tool is needed to realize sustainable supplier selection within the context of three dimensions of sustainability (economic, environmental and social). This paper proposes an integrated multi-criteria decision tool to evaluate the sustainable performance of suppliers. The proposed model integrates FUCOM and MAIRCA to consider 3 sustainability dimensions, 12 sub-criteria and 5 sustainable suppliers. Moreover, a case study in an automobile spare parts firm is realized to show the applicability of the proposed model. According to the findings, the most crucial sub-criteria in each dimension found to be as price of product, information disclosure, and environmental management system. As a result, the FUCOM-MAIRCA model can be applied to evaluate and select proper suppliers in sustainable supply chain management. Additionally, it has the potential to be applied in other business fields such as marketing, management, and finance.

Farklı şekillerde ve zamansız ortaya çıkan afetler, can ve mal kaybına sebep olmaktadır. Sık sık afetlere maruz kalan Türkiye’de en fazla can ve mal kaybına neden olan afet, depremdir. Afet durumunda insanların güvende kalabileceği ve hızla ulaşabileceği en önemli alanlar acil toplanma alanlarıdır. Bu alanların varlığı ve yeterliliği çok önemlidir. Burdur ilinin bulunduğu coğrafi konum itibariyle deprem riski yüksektir. Bu araştırmada Burdur kent merkezinde yer alan acil toplanma alanları alan büyüklüğü, etkili hizmet alanı ve kişi başına düşen toplam alan vb. mekansal standartlara göre incelenmiştir. Araştırma Burdur kent merkezinde yer alan acil toplanma alanlarının planlama esasları gözetilmeden belirlendiğini ortaya çıkarmıştır. Kent ölçeğinde acil toplanma alanları her ne kadar yeterli gözükse de mahalle ölçeğinde yetersiz kalmaktadır. Burdur kent merkezinde meydana gelebilecek olası bir depremin etkileri yıkıcı olacaktır. Mevcut acil toplanma alanlarının risk değerlendirmesi veya yeni acil toplanma alanlarının belirlenmesinde kapasite, erişim ve mekansal dağılım dikkate alınmalıdır., Disasters that occur in different ways and untimely have resulted in the loss of life and property. The disaster with the most loss of life and property is earthquake in Turkey frequently exposed to disasters. The most critical areas where people can stay healthy and reach quickly are the emergency assembly areas in case of disasters. The existence and adequacy of these areas are vital. Burdur is at high risk for having earthquakes due to its geographic location. In the study, emergency assembly areas in Burdur city were investigated based on spatial standards such as area size, effective service area and total area per capita. The study revealed that the emergency assembly areas in Burdur city were determined without considering the planning principles. The areas are sufficient at the city scale but insufficient at the neighborhood scale. The effects of a potential earthquake in Burdur city would be devastating. Risk assessment of the existing emergency assembly areas or the determination of new emergency assembly areas should be done by taking into account capacity, access, and spatial distribution.

*Bolat, Süleyman ( Aksaray, Yazar ), Our main objective is to test for the potential asymmetric interaction between economic growth and tourism sector for a panel consisting of fourteen Mediterranean countries that covers the sample period 1995-2017 using hidden panel cointegration and asymmetric panel causality tests as developed by Hatemi-J (2020a; 2020b). The hidden panel cointegration test results show that there is a significant long-term relationship between the development of tourism sector and economic growth in terms of both negative and positive components. Elasticity findings indicate that economic growth is more sensitive to the increase in tourism revenues (positive shocks) than to the decrease in tourism revenues (negative shocks). In addition, the panel asymmetric causality test results show that there is no causal relationship between the negative components, and uni-directional causal relationship from the tourism sector to economic growth between the positive components. Causality test results support the tourism-led growth hypothesis. Tax advantages, subsidies and other advantageous policies contributing to the development of the tourism sector can increase the contribution of the tourism to economic growth. The findings emphasize that asymmetric effects should be taken into account in the relationship between the tourism sector and economic growth, and the tourism sector policies in these countries should be reconsidered in terms of regional disparity.

Hisse senedi piyasasındaki hareketlilikler makro iktisadi yapı üzerinde önemli etkiler meydana getirmektedir. Bu nedenle borsalarda yaşanan oynaklıklar önemli birer istikrar göstergesi olarak kabul edilmektedir. Hızlı ve kolay uygulanabilme avantajlarına sahip olan para politikası ise, ekonomik istikrarsızlıklara müdahalede öncelikle tercih edilen iktisat politikası aracı niteliğindedir. Bu nedenle para politikasının borsalar üzerindeki etkisine ışık tutulması, etkin politika geliştirilmesi açısından hayati önem taşımaktadır. Bu araştırma ile Türkiye’deki parasal eylemlerin hisse senedi getirisi üzerindeki etkisi ampirik ve teorik açıdan ele alınmıştır. Ampirik çalışma için 1998Ç3-2020Ç1 dönemini kapsayan çeyreklik bir veri setinden faydalanılmıştır. Öte yandan para politikasının etkilerinin doğrusal olmadığı, mevcut iktisadi rejimin yapısına göre farklılaştığı iktisatçılar tarafından Büyük Buhrandan bu yana öne sürülmektedir. Bu nedenle para politikasının hisse senedi getirisi üzerindeki rejimsel etkisi Markov Rejim Değişimi Modeli kullanarak incelenmiş ve TCMB parasal eylemlerinin boğa piyasasında daha etkin olduğuna dair kanıtlar elde edilmiştir.

Örgütsel performans, hızla değişen pazarda ve artan rekabet koşullarında önemli bir kavram olarak nitelendirilmektedir. Faaliyetlerinin çıktılarını hedeflerine uygun düzeyde tutabilen organizasyonlar değişken ve rekabetçi çevrede ayakta kalabilmektedir. Rekabet edebilmek ve rekabeti sürdürülebilir kılmak için seçilen jenerik stratejilerin, örgütsel performansı artırdığı değerlendirilmektedir. Hızla değişen çevresel koşulları hızla kavrayabilen girişimci bireylerin, örgütsel performansa katkı yaptığı değerlendirilmektedir. Bu bağlamda rekabet stratejilerinin örgütsel performansa etkisi ve girişimciliğin bu etkideki aracılık rolü araştırılmıştır. Mersin Tarsus Organize Sanayi Bölgesi’nde yer alan 163 işletmeden toplam 511 çalışandan veri toplanmıştır. Veriler SPSS ve AMOS paket istatistik programları ile analiz edilmiştir. Yapılan hiyerarşik regresyon analizi sonucunda rekabet stratejilerinin örgütsel performans üzerinde olumlu anlamlı etkilerinin olduğu ve bu etkide girişimci davranışın da aracılık etkisinin olduğu bulgusuna ulaşılmıştır., Organizational performance is described as an important concept in the rapidly changing market and increasing competition conditions. Organizations that can keep the outputs of their activities in line with their goals can survive in a volatile and competitive environment. It is considered that generic strategies chosen to compete and make competition sustainable increase organizational performance. It is considered that entrepreneurial individuals who can quickly grasp rapidly changing environmental conditions contribute to organizational performance. In this context, the effect of competitive strategies on organizational performance and the mediating role of entrepreneurship in this effect have been investigated. Data were collected from a total of 511 employees from 163 enterprises located in Mersin Tarsus Industrial Zone. The data were analyzed by SPSS and AMOS package statistics programs. As a result of the hierarchical regression analysis, it has been found that competition strategies have positive and significant effects on organizational performance and entrepreneurial behavior also has a mediating effect on this effect.

Bu araştırmanın amacı, yolsuzluk ve muhasebe kalitesi arasındaki ilişkiyi incelemek ve söz konusu ilişkiyi verilerine ulaşılabilen 11 farklı ülke için test etmektedir. Araştırmada, 2009-2019 yılları arasında Türkiye ve 10 farklı ülkenin yolsuzluk endeksleri ile bu ülkelerde faaliyet gösteren 3816 işletmenin isteğe bağlı tahakkukları incelenmiş araştırma sonucunda yolsuzluğun muhasebe kalitesini etkilediği sonucuna ulaşılmıştır. Çalışmada isteğe bağlı tahakkukların hesaplanmasında Düzeltilmiş Jones Modelinden faydalanışmış yolsuzluk endeksi ise Dünya Bankası veri tabanından alınmıştır., The purpose of this study is to examine the relationship between corruption and accounting quality and to test this relationship empirically for 11 different countries whose data can be obtained. In the study, Turkey, and 10 different countries’ corruption index examined with 3816 the companies operating in these countries between the years 2009-2019. Our results show corruption affects the quality of accounting. In the study, the Modified Jones Model was used to calculate discretionary accruals and the corruption index was obtained from the World Bank database

Enerji kaynakları arasında en çok kullanılan petrol ve doğal gaz birçok alanda ham madde olarak tüketilmektedir. Teknolojinin gelişmesi ve artan nüfus, bu enerji kaynaklarını finansal piyasalar ve genel ekonomi için önemli kılmaktadır. Enerji ithal eden ve gelişmekte olan bir ülke olarak Türkiye enerji fiyatlarındaki değişmelerden aşırı derecede etkilenebilir. Bu çalışmada, 01.01.2007-31.10.2017 tarihleri arasındaki günlük veriler kullanılarak enerji fiyatları ile Borsa İstanbul endeksleri arasındaki uzun ve kısa vadeli ilişkiler, Johansen eşbütünleşme, vektör otoregresyon (VAR), Granger nedensellik testleri ve etki-tepki fonksiyonları ile incelenmiştir. Enerji fiyatları ile Borsa İstanbul endeksleri arasında uzun vadeli ilişki bulunamamıştır. Diğer taraftan, kısa vadede enerji fiyatlarının Borsa İstanbul endekslerini pozitif yönde etkilediği sonucuna varılmıştır. Ayrıca petrol fiyatlarının doğal gaz, Gıda İçecek endeksi ve Kimya Petrol Plastik endeksinin Granger nedeni olduğu tespit edilmiştir., Oil and natural gas which are the most used energy sources are consumed as raw materials in many fields. The development of technology and population increase makes these energy sources important for financial markets and the overall economy. Turkey, energy importing and developing country, may be influenced intensely by changes in energy prices. In this study, long-term and short-term relationships between energy prices and Borsa Istanbul indices using daily data between 01.01.2007-31.10.2017 were examined by Johansen cointegration, vector autoregression (VAR), Granger causality tests, and impulse-response functions. The long-term relationship between energy prices and Borsa Istanbul indices was not found. On the other hand, it was concluded that energy prices had positive impacts on Borsa Istanbul indices in the short-term. Furthermore, oil prices Granger cause natural gas prices, Food Beverage, and Chemical Petrol Plastic indices.

Son dönemlerde finansal skandallar ve finansal krizlerle birlikte ortaya çıkan ve mesleki hile türlerinden biri olan finansal tablo hileleri tüm paydaşlar gibi özellikle finans aktörlerini de yakından ilgilendirmektedir. Finansal tablo hileleri yapılış amacına göre farklılık göstermektedir. Hileyi gerçekleştiren kişilerin amacı işletme performansını yüksek göstermek ise işletmenin karlılığı, gelirleri veya varlıkları olduğundan yüksek ve/veya işletme gider veya zararları olduğundan düşük; hileyi gerçekleştiren kişilerin amacı vergiden kaçınmak ve/veya daha az kar payı dağıtmak şeklinde ise tam tersi uygulamalar yoluna gidilecek ve bu kapsamda gerçeğe uygun olmayan bir raporlama yapılacaktır. Bu açıdan ele alındığında finansal tablolar finans piyasalarında yer alan tüm finans aktörleri için diğer bir ifade ile yatırımcılar, tedarikçiler, alacaklılar ve diğer tüm paydaşlar için karar verme süreçlerinde yol gösterici niteliktedir. Dolayısıyla tüm paydaşlar açısından işletmeleri doğru ve gerçekçi finansal tablolar üzerinden değerlendirmek önem taşımaktadır. Bu çalışma da Antalya’da faaliyet gösteren bir işletmenin belirlenen varsayımlar temelinde hileli ve/veya hatalı finansal raporlama uygulamaları sonucunda oluşturulmuş finansal tabloları ve muhasebe kayıtları ile hile ve/veya hatadan arındırılmış finansal tablolarında yer alan mali kalemlerin karşılaştırma analiz ile değerlendirmesi yapılmıştır., Financial statement fraud, which has recently emerged with financial scandals and financial crises and is one of the types of professional fraud, is of particular concern to financial actors as well as all stakeholders. Financial statement frauds differ according to their purpose. If the purpose of the fraudsters is to show high business performance, the profitability, income or assets of the business are high and/or low due to operating expenses or losses; If the purpose of fraudulent persons is to avoid taxes and/or to distribute less dividends, the opposite will be followed and a false reporting will be made within this scope. From this point of view, financial statements are guiding in decision-making processes for all financial actors in financial markets, in other words, investors, suppliers, creditors and all other stakeholders. Therefore, it is important for all stakeholders to evaluate businesses based on accurate and realistic financial statements. In this study, the financial statements and accounting records created as a result of fraudulent and / or erroneous financial reporting practices on the basis of the determined assumptions of an enterprise operating in Antalya and the financial items included in the financial statements free of fraud and /or error were evaluated by comparison analysis.

Bu çalışmada nesnel ağırlıklandırma yöntemlerinden biri olan CRITIC yöntemi ile oyun teorisi birlikte kullanılarak bütünleşik bir yaklaşım ile hastane performanslarının değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Oyun teorisinin en önemli çözüm araçlarından biri olan Nash dengesinden yararlanılmıştır. Hastane performans değerlendirmesi için her iki yöntem birlikte kullanılarak bir ilimizde bulunan 3 özel hastane üzerine uygulama gerçekleştirilmiştir. Bu çalışma birbirleriyle rekabet halinde bulunan hastanelerin eksikliklerini görmesi ve kendilerini geliştirebilmesi açısından yol gösterici olacaktır. Çalışmanın sonucunda üç özel hastanenin performans sıralaması yapılmış ve C Hastanesi’nin birinci sırada yer aldığı görülmüştür.

espanolEl presente articulo constituye una aproximacion critica de la filosofia de las ciencias sociales propuesta por Bruno Latour. Mas concretamente, examina a modo de clarificacion conceptual los ejes fundamentales de su sustrato antirrealista. De este modo, se expone en primer lugar el punto de partida desde el cual se va a proponer la critica, basado en las formulaciones de John Searle y, en menor medida, Rusell Keat y John Urry. En segundo lugar, se examina de que modo Latour responde a dos interrogantes esenciales: 1) ?de que modo se niega la existencia tanto de una realidad externa como de un sujeto cognoscente de la misma? 2) ?en que medida el acto de conocimiento supone al mismo tiempo un acto de modificacion de las entidades y fenomenos estudiados? Como conclusion, se adelantan los elementos principales que habran de ser detallados para una ulterior critica detallada y sistematica EnglishThis paper is a critical approach of Bruno Latour's philosophy of social sciences. Concretely, it tries to clarify its antirrealist perspective. First, I explain my realist point of view, based on John Searle, Rusell Keat and John Urry. Second, I want to consider how Latour answers the following questions: 1) how he denies the existence of an external reality and a cognitive agent? 2) In wich measure knowing is also a modification of the studied phenomena? The conclusion remarks the most important elements to consider for later works

El suicidio es la manifestación más extrema de necesidades de atención de salud mental y la importancia de reducir su ocurrencia ha sido subrayada por los Objetivos de Desarrollo Sostenible. La pandemia de COVID-19 podría incrementar la mortalidad por suicidio debido a sus efectos negativos sobre las condiciones de vida. Este trabajo analiza la mortalidad por suicidio en hombres jóvenes, adultos y adultos mayores en ocho países de Latinoamérica y el Caribe entre 2005 y 2015. Se estiman tasas de mortalidad anuales para cinco grupos etarios distinguidos por etapas de vida. Los resultados muestran diferencias por países entre los patrones de edad y la trayectoria de esta causa de mortalidad. Uruguay manifiesta los niveles más altos de suicidio junto con Cuba para los adultos mayores. Hallazgos como los que este estudio y otros similares proveen respecto a la tendencia del suicidio en la región de Latinoamérica y el Caribe o los países que la integran, podrían servir de punto de referencia para valorar el impacto de la pandemia de SARS-CoV-2 para esta problemática de la salud mental.

El envejecimiento demográfico en México es un fenómeno cada vez más creciente. A la par se incrementan, sin ser una generalidad, las demandas de cuidado para atender a esta población. Históricamente este rol ha sido asignado a las mujeres, aspecto que está relacionado con las desigualdades de género en la actualidad. Las mujeres que realizan cuidados para la vejez lo hacen a partir de distintas motivaciones: el reconocimiento de una necesidad, la responsabilización, o la prestación y recepción de los trabajos de cuidado. Todas ellas derivadas de las formas y contextos en que se desarrollan los vínculos familiares y afectivos. En este artículo se muestran, a través de relatos de mujeres cuidadoras, las motivaciones para asumir el rol y el proceso que atraviesan durante su práctica de cuidado. También se incorpora el tema de los derechos de las personas mayores desde el ámbito jurídico para reflexionar sobre la necesidad de incluir esta cuestión en las políticas públicas de nuestro país.

Bu çalışmada Borsa İstanbul’da ihmal edilmiş firma etkisi anomalisinin geçerliliği panel regresyon analizi ile araştırılmıştır. Çalışma kapsamında 2015-2019 yılları arasındaki 20 çeyrek dönemde hisse senetlerini halka arz etmiş 330 firmanın verileri panel veri regresyon yöntemiyle analiz edilmiştir. Analiz sonucunda, aktif karlılık oranı ve kaldıraç oranının hisse senedi getirilerini anlamlı ve pozitif etkilediği bulunmuştur. Bunun yanında, asıl araştırma konusu olan ihmal edilmiş firma etkisinin de hisse senedi getirilerini anlamlı ve pozitif olarak etkilediği belirlenmiştir. Bu sonuçlar ışığında, ilgili dönem ve veri seti itibariyle Borsa İstanbul’da ihmal edilmiş firma etkisi anomalisinin geçerli olduğu sonucuna ulaşılmıştır., This study aims to research the validity of neglected firm effect anomaly in BİST (Istanbul Stock Exhange) by using panel regression analysis. In this study, the quarterly data of 330 firms included in BİST between 2015 and 2019 is analysed by using panal data regression method. As a result of the analysis, statistically significant and positive effects of return on asset ratio and leverage ratio on quarterly stock returns are found. Besides, as the main reseach topic, statistically significant and positive effect of neglected firm effect on quarterly stock returns is found. In the light of this result, neglected firm effect anomaly has been found to be valid for BİST within the period and the data set given.

The level of economic freedom which is expressed as institutions and policies based on market economy is one of the most significant indicators of entrepreneurial activities since the increase in economic freedom has caused a decrease in transaction costs preventing the entrepreneurial activity. The aim of this study is to analyze the effect of economic freedom on entrepreneurship in Islamic countries by using the data belonging to years between 1995 and 2019. In the study, self-employment rate has been used as entrepreneurial criterion; gross domestic product per capita, money supply, import and inflation have been used as the indicators of the entrepreneurship; economic freedom index presented by The Heritage Foundation and its 9 subcomponents out of 12 (property rights, government integrity, government spending, tax burden, business freedom, monetary freedom, trade freedom, investment freedom and financial freedom) have been used as the economic freedom criterion. According to the findings of this study, entrepreneurship has been affected positively by economic freedom and property rights, government integrity, government spending, monetary freedom, investment freedom and financial freedom and negatively by tax burden and trade freedom.

La experiencia migratoria puede impactar las condiciones de salud de las personas migrantes, ya sea durante su desplazamiento, su estancia en el país de destino o cuándo retornan a su lugar de origen. En este sentido, el objetivo de este artículo es ofrecer una revisión y una reflexión en torno a la vulnerabilidad de la población migrante mexicana ante la pandemia del COVID-19. Para tal propósito utilizamos información de registros administrativos de salud además de encuestas sociodemográficas e información hemerográfica. Los resultados indican que los mexicanos radicados en Estados Unidos y aquellos que son deportados por las autoridades migratorias de ese país constituyen una población altamente vulnerable ante el SARS-CoV-2, debido a su condición de migrantes irregulares, así como a otros aspectos vinculados con su perfil sociodemográfico, epidemiológico y laboral.

İşletmelerin dönüşüme/değişime bağlı oluşan rekabetçi bir çevrede kaynakları daha az kârlı ve/veya daha az değer yaratan alanlardan, daha kârlı ve/veya daha fazla değer yaratan alanlara kaydırması, kolay ve kısa dönemde sonuç alınabilecek bir iş olarak gözükmez. Çoğu işletme zoru aşmak için farklı yönetim modelleri ve uygulamaları araştırmaktadır. Değer Temelli Yönetim (DTY) bu farklı model ve uygulamalar arasında değerlendirilir.Bu makalenin temel amacı ve ana konusu, yaşanan dönüşüm/değişim çerçevesinde işletmelerin rekabetçi üstünlük sağlama ve sürdürme konusunda değer yaratan kaynakların etkin yönetiminde önemsenen “değer temelli yönetim” uygulamasını kuramsal okumasını yapmaktır. Ayrıca makalede, Türkiye işletmelerinin kuramı nasıl ele alacağına dair çatı model denemesi yapılmıştır. Bu nedenle makale kavramsal ve model önerisi şeklinde yeni bir kuramsal bir girişim olarak değerlendirilmiştir. Bundan sonraki aşamalarda, irdelenen konuya ve önerilen modele ilişkin görgül bir araştırma olanağı düşünülmüştür., In a competitive environment arising from transformation/change, businesses shifting their resources from areas that create less profitable and/or less value to areas that create more profitable and/or more value does not seem to be an easy and short-term business. Most businesses are exploring different management models and practices to overcome the challenge. Value Based Management (VBM) is evaluated between these different models and applications.The main purpose and main subject of this article is to make a theoretical reading of the application of “value-based management”, which is considered important in the effective management of resources that create value in achieving and sustaining competitive advantage in the framework of the transformation / change experienced. Additionally, this article of Turkey's theory of how business is done on the roof model essay will discuss. Therefore, the article has been evaluated as a new theoretical attempt in the form of conceptual and model proposal. In the next stages, an empirical research opportunity regarding the subject examined and the proposed model was considered

Abaya is often known as the loose black clothes worn by Arab women. This kind of fashion is usually worn by Arab women, equipped with a black cloth covering the head, whenever they leave the houses. Sometimes they combine it with the niqab. Abaya is also known as Islamic clothing as it suits the Islamic teaching in clothing norms. But there left a question as to what extent this fashion able to adapt the modernity, especially in the Arabian Peninsula, its “home countries”. This research uses library research methodology where the data are obtained through relevant books and articles. The purpose of this study is to describe how Arabian women hold on to wear the abaya in their modern lives as well as to describe the changes in the current abaya model. Abaya sering dikenal sebagai baju hitam longgar yang dikenakan oleh wanita Arab. Busana seperti ini biasanya dikenakan oleh wanita Arab, dilengkapi dengan kain hitam yang menutupi kepala, setiap kali keluar rumah. Terkadang mereka menggabungkannya dengan nikab. Abaya juga dikenal sebagai pakaian Islami karena sesuai dengan ajaran Islam dalam norma pakaian. Namun masih ada pertanyaan sejauh mana fashion ini mampu mengadaptasi modernitas, terutama di Jazirah Arab, “negara asalnya”. Penelitian ini menggunakan metode penelitian pustaka dimana data diperoleh melalui buku dan artikel yang relevan. Tujuan dari penelitian ini adalah untuk mendeskripsikan bagaimana wanita Arab melestarikan abaya dalam kehidupan modern mereka serta untuk mendeskripsikan perubahan model abaya saat ini.

Sosyal medya, günümüzdeki tüketicilerin bakış açısını kökten değiştirmiştir. Özellikle tüketiciler arasında ve tüketiciler ile örgütler arasında genişletilmiş kanallar ve etkileşim noktaları sağlamasıyla dikkat çekmektedir. Bu nedenle örgütler rekabetçi üstünlük sağlayabilmeye ve sürdürebilmeye yönelik sosyal medya pazarlama faaliyetlerine ayrı bir önem vermeye başlamışlardır. Sosyal medya pazarlama faaliyetlerinin tüketicinin algıladığı tüm değişkenler üzerinde etkisinin olabileceği düşünülmektedir. Buradan hareketle bu araştırmada sosyal medya pazarlama faaliyetlerinin algılanan hizmet kalitesi ve marka değerine etkisinin belirlenmesi amaçlanmıştır. Bu amaç çerçevesinde Afyonkarahisar’da faaliyet gösteren altı farklı beş yıldızlı termal otelin müşterilerine sosyal medya üzerinden ulaşılmıştır. Araştırmanın amacına bağlı olarak, 461 termal turizm tüketicisinden elde edilen veri seti istatistik programları ile analiz edilmiştir. Araştırmada önerilen hipotezler yapısal eşitlik modellemesi ile test edilmiştir. Analiz sonucunda termal turizmde sosyal medya pazarlama faaliyetlerinin algılanan hizmet kalitesine ve marka değerine etkisi bulgulanmıştır., Social media has radically changed the perspective of consumers today. It is remarked for its extended channels and interaction points especially among consumers and between consumers and organizations. For this reason, organizations have started to pay special attention to social media marketing activities aimed at achieving and sustaining competitive advantages. Social media marketing activities are thought to have an impact on all the variables perceived by the consumer. The aim of this study was to determine the effects of social media marketing activities on perceived service quality and brand value. For this purpose, six different five-star thermal hotel customers operating in Afyonkarahisar were reached via social media. Depending on the purpose of the study, the data set obtained from 461 thermal tourism consumers was analyzed using with statistical programs. The hypotheses proposed for this study were tested by structural equation modeling. As a result of the analysis, the effects of social media marketing activities on perceived service quality and brand value in thermal tourism were determined.

One of the most popular sufi figures in the world is Shekh Abdul Qadir al-Jailani. The significant number of followers is due to his tremendous knowledge in various fields. In the reciting activities of Shekh Abdul Qadir al-Jailani’s manakib explained his life history and grandeurs. In some of his works, he explains the teachings of sufism so that manakib practitioners can live up more to this. Also, he states to what extent the values of sufism are applied. The purpose of writing this article is to find out the sufism teachings of al-Jailani referring to his work and to know the implementation of his Sufism teachings in the Al Barokah Ponorogo manakib assembly with their routine agenda on the 11th night of the Hijri month. This study employs library sources combined with field observation on the assembly’s activities. The results show that the sufism teachings of al-Jailani in the book al-Ghunyah Li Thalib Thariq al-Haq are mujahadah, tawakkal, good morals, gratitude, patience, ridha, honesty, which in its implementation through the explanation and example of kiai have been practiced by the congregation of Al Barokah manakib and manifested in social behaviors. Keywords: al-Jailani, jamaah, manakib assembly, tasawuf. Salah satu tokoh sufi yang terpopuler di dunia adalah Syekh Abdul Qadir al-Jailani. Banyaknya penggemar tokoh sufi tersebut disebabkan oleh ketinggian ilmunya di berbagai bidang. Dalam kegiatan pembacaan kitab manakib Syekh Abdul Qadir al-Jailani, dijelaskan sejarah hidup berikut karomah-karomahnya. Dalam beberapa karyanya ia menjelaskan ajaran-ajaran tasawuf sehingga bisa semakin dihayati oleh pengamal manakib serta sejauh mana nilai-nilai ajaran tasawuf diterapkan oleh pengamalnya. Tujuan penulisan artikel ini untuk mengetahui ajaran-ajaran tasawuf al-Jailani merujuk pada karyanya dan mengetahui implementasi ajaran tasawufnya di majelis manakib Al Barokah Ponorogo yang diselenggarakan rutin tiap tanggal 11 bulan Hijriyah. Kajian ini menggunakan sumber pustaka dipadukan dengan pengamatan lapangan pada kegiatan majelis tersebut. Hasil penelitian menunjukkan bahwa ajaran tasawuf al-Jailani dalam kitab al-Ghunyah Li Thalib Thariq al-Haq adalah mujahadah, tawakkal, akhlak baik, syukur, sabar, ridha, jujur yang dalam implemetasinya melalui penjelasan dan keteladanan kiai sudah dipraktekkan oleh jamaah Al Barokah dan terwujud dalam perilaku sosial. Kata kunci: al-Jailani, jamaah, majelis manakib, tasawuf.

Bu çalışma, 60’lı yılların sonlarından itibaren yeni bir paradigma çerçevesinde değerlendirilmeye başlanan toplumsal hareketlerin siyasal bir harekete dönüşümünü örnek olaylar üzerinden incelemeyi amaçlamaktadır. Toplumsal hareketler literatüründeki genel kabullerden biri; eski ve yeni toplumsal hareketlerin siyasetle ilişkili olma bakımından birbirinden farklılık sergilediğidir. Eski toplumsal hareketlerin, siyasi bir partinin çatısı altında örgütlendiği, yeni toplumsal hareketlerin partiler üstü bir yapı sergilediği kabul edilir. Bu çalışma, yeni toplumsal hareketlerin siyasi motivasyonlarla bir araya gelmemesine rağmen siyasi bir harekete dönüşme potansiyeli olduğunu öne sürmektedir. Bu doğrultuda İspanya’da ortaya çıkan Indignados Hareketi ve Lübnan’da ortaya çıkan Beyrut Medineti Hareketi örnek olay olarak ele alınmıştır. Farklı coğrafyalarda ortaya çıkan ve yeni toplumsal hareketlerin siyasi bir harekete dönüşmesine örnek olan bu hareketlerin incelenmesi neticesinde; yeni toplumsal hareketlerin, ortaya çıkış motivasyonu yahut coğrafya fark etmeksizin siyasi bir harekete dönüşebileceği görülmüştür. Çalışma neticesinde elde edilen sonuçlardan bir diğeri de yeni toplumsal hareket neticesinde ortaya çıkmış olan siyasi hareketin başarı elde etmesinin bulunulan ülkenin siyasi ve toplumsal yapısına bağlı olmadığı olmuştur., This study aims to examine the transformation of social movements into a political movement, which has been evaluated within the framework of a new paradigm since the late 60s, through case studies. One of the general acceptances in the social movements literature is that old and new social movements differ from each other in terms of being related to politics. It is accepted that the old social movements were organized under the roof of a political party by bringing together individuals with the same ideology and the new social movements brought together individuals from all ideologies and displayed a non-party structure. This study is shaped by the idea that new social movements have the potential to turn into a political movement, although they do not come together with political motivations. In this direction, the Indignados Movement in Spain and the Beirut Madinati Movement in Lebanon are handled as case studies. As a result of examining these movements that emerged in different geographies and set an example for the transformation of new social movements into a political movement; it has been observed that new social movements can turn into a political movement, regardless of the motivation for emergence or geography. Another result of the study is that the success of the political movement that emerged as a result of the new social movement does not depend on the political and social structure of the country.

Bu çalışma, yapısal kırılmalar altında Türkiye’de 1970-2016 periyodunda yenilenebilir enerji-ekonomik büyüme ilişkisini ele alır. Çalışma bu ilişkiyi incelemek için işgücü, sabit sermaye, finansal gelişme ve ticari açıklık değişkenlerini de modellere ilave etmektedir. PP ve Ng-Perron gibi klasik testlerin yanısıra Lee-Strazicich iki yapısal kırılmalı testi de uygulanarak değişkenlerin durağanlığı incelenmektedir. Eşbütünleşme analizini gerçekleştirebilmek için ARDL sınır testi uygulanmaktadır. Nedensellik analizinde Toda-Yamamoto nedensellik testi kullanılmaktadır. Ampirik bulgular i) yapısal kırılmaların varlığında eşbütünleşmenin olduğunu; ii) yenilenebilir enerji tüketiminin ekonomik büyümeyi pozitif etkilediğini; iii) yenilenebilir enerji tüketimi ile ekonomik büyüme arasında çift yönlü bir nedenselliğin varlığını böylece geri besleme hipotezinin Türkiye ekonomisi için kanıtlandığını; iv) çalışmanın politika yapıcıları için önemli eğilimler sunabileceğini göstermektedir., This study deals with renewable energy consumption-economic growth link under the structural breaks in Turkey over the period 1970-2016. This study includes additional variables such as labor, fixed capital, financial development and openness into the models to investigate this relationship. We apply the classical tests such as PP and Ng-Perron test as well as the Lee- Strazicich test with two structural breaks to detect the stationarity of variables. We also apply the ARDL bounds test to carry out the cointegration analysis. The Toda-Yamamoto causality test is used for the causality analysis. The empirical findings show that i) there exists cointegration under the structural breaks; ii) renewable energy consumption positively affects economic growth; iii) there is a bidirectional causality between the variables, thus the feedback hypothesis is confirmed for Turkish economy; iv) the study can present important suggestions for policy makers.

Online alışveriş sektörü üzerinde yapılan bu araştırmada lojistik hizmet kalitesi, müşteri güveni, müşteri memnuniyeti ve müşteri vatandaşlık davranışı arasındaki ilişkiler ele alınmıştır. Araştırmada lojistik hizmet kalitesinin müşteri güveni aracılığıyla müşteri memnuniyeti üzerindeki etkisine bakılmıştır. Çalışmada ayrıca müşteri memnuniyeti aracılığıyla lojistik hizmet kalitesinin müşteri vatandaşlık davranışı üzerindeki etkisi incelenmiştir. Literatürde değişkenler arasındaki ilişkileri ele alan araştırmalar incelenerek araştırma modeli ve hipotezler oluşturulmuştur. Araştırma verilerinin elde edilmesinde anket tekniğinden yararlanılmıştır. Online anket formu ile elde edilen 575 tüketici anketi analize tabi tutulmuştur. Araştırma verilerinin analizinde SPSS ve AMOS paket programları kullanılmıştır. Yapılan analizler sonucunda elde edilen bulgular ise şu şekildedir: Online alışverişlerde lojistik hizmet kalitesinin artmasıyla müşteri güveninin ve memnuniyetinin arttığı tespit edilmiştir. Müşteri güveninin müşteri memnuniyeti üzerindeki etkisinin ise olumlu yönde ve anlamlı düzeyde olduğu görülmüştür. Müşteri memnuniyetinin de müşteri vatandaşlık davranışını olumlu yönde ve anlamlı düzeyde etkilediği sonucuna ulaşılmıştır. Ayrıca lojistik hizmet kalitesinin müşteri memnuniyeti üzerindeki etkisinde müşteri güveninin kısmi aracı rol üstlendiği bulgusu elde edilmiştir. Araştırmanın bir diğer bulgusu ise lojistik hizmet kalitesinin müşteri vatandaşlık davranışı üzerindeki etkisinde müşteri memnuniyetinin tam aracı rol üstlenmiş olmasıdır., In this research, the relationsships between logistics service quality, customer trust, customer satisfaction and customer citizenship behavior in the online shopping sector were examined. In the research, the effect of logistics service quality on customer satisfaction through the mediating role of customer trust was examined. In addition, the effect of logistics service quality on customer citizenship behavior through the mediating role of customer satisfaction was investigated. In the literature, studies that deal with the relationships between this variables were examined and then research model and hypotheses were created. Research data was obtained through online questionnaire. 575 consumer surveys were analyzed. The findings obtained as a result of the analyzes are as follows: It was determined that the logistics service quality increases customer turst and satisfaction in online shopping. The effect of customer trust on customer satisfaction was found to be positive and significant. It was concluded that customer satisfaction positively affects customer citizenship behavior. Also, it was found that the effect of logistics service quality on customer satisfaction is partially mediated by customer trust. On the other hand, it was determined that customer satisfaction plays a fully mediating role in the impact of logistics service quality on customer citizenship behavior.

O presente trabalho foi realizado com sujeitos idosos matriculados em uma turma de alfabetização, situada na Unidade de Atenção ao Idoso de Uberaba, Minas Gerais. O objetivo principal foi discutir a importância dos saberes matemáticos oriundos de contextos não escolares em um ambiente escolar, reconhecendo que os diferentes contextos de aprendizagem influem no modo como os sujeitos mobilizam seus conhecimentos. Esta pesquisa se configura como um estudo de cunho qualitativo e as análises permitiram inferir que sujeitos idosos não são desprovidos de saberes e pensamentos matemáticos oriundos de contextos não escolares. Conclui-se que é relevante que tais conhecimentos sejam incluídos no planejamento escolar, de modo que a sala de aula de matemática seja repensada, a fim de contemplar os anseios e saberes desses sujeitos.

Este texto, um relato de experiência, busca compartilhar o processo e os resultados de uma atividade de extensão universitária envolvendo música, teatro e literatura, da qual participaram professores e estudantes da universidade, da escola de educação básica, da escola de pessoas com deficiências e da escola de música, todas localizadas em uma cidade do interior de Minas Gerais. De modo a suscitar reflexões acerca das possibilidades e dificuldades de realização de práticas como essa, o referencial teórico se sustenta nos conceitos de práticas sociais e processos educativos de Oliveira et al. (2014), dialogicidade de Freire (2005) e interação social de Vygotsky (1998; 2001). Na medida em que as atividades foram desenvolvidas, tanto os/a professores/as como as crianças interagiram, ensinando e aprendendo uns com os outros, encenando, cantando e tocando. Desse modo, práticas sociais envolvendo processos de construção-reconstrução de performance em artes demandam entrega, prontidão, compromisso, paixão pelo que se realiza e, principalmente, amor ao outro, baseado na confiança e esperança de que todos nós somos capazes; daí o valor da educação.

Partindo do pressuposto de que na adolescência os hábitos alimentares são construídos e consolidados, este artigo tem como objetivo realizar um levantamento sobre as concepções de alimentação saudável de estudantes do Ensino Médio de uma escola pública de uma cidade no sul do estado de Minas Gerais. Para tanto, visando conhecer hábitos e concepções dos adolescentes relacionadas ao assunto, realizou-se uma pesquisa descritiva e exploratória com base qualitativa a partir da aplicação de um questionário contendo questões abertas de caráter individual, com perguntas direcionadas aos estudantes sobre seus hábitos alimentares, não sendo necessária a identificação dos entrevistados. Buscou-se compreender como os adolescentes entendem a temática “alimentação saudável” e confrontar a realidade encontrada aos estudos existentes sobre o assunto. Concluiu-se que este estudo oferece pistas da necessidade de melhores informações para os adolescentes sobre alimentação saudável e nutritiva. O estudo é limitado, pois as informações fornecidas sobre os hábitos alimentares dos adolescentes revelam a complexidade do assunto, que abrange aspectos culturais, sociais e econômicos. De acordo com o que se pode perceber, e considerando os fatores que influenciam nos hábitos alimentares dos adolescentes, entende-se que a escola pode desempenhar um papel fundamental na formação de alunos críticos sobre sua própria alimentação.

The objective of this article is to present an analysis of how the realization of the pedagogical political project with theoretical basis contributes to the care and education of babies and children up to three years oldto be conceptualized as a unit for the teaching practice and professionals of Early Childhood Education. The focus is on the contributions of pedagogical management – coordination and direction – to the daily challenge of carrying out continuing education actions, based on the guiding document of the Early Childhood Education Institutions. As from the precepts of Historical-Cultural Theory, the study makes a dialectical analysis of the pedagogical actions in the daycare center, considering the movement between theory and practice. Results of analysis points possibilities of implementing the political-pedagogical project as a condition for the potentially humanizing educational practice in Early Childhood Education Institutions. Only an understanding of the value of education in the humanization process, through theoretical and scientific knowledge about how babies and young children learn, considering the essential role of the inseparable actions of care and education in this process can guide the thinking, feeling and acting of teachers and of other educators in their daily work at the daycare center.

Essa experiência tematiza as “lutas” com 29 crianças do 4º ano do ensino fundamental, que aconteceu no último trimestre letivo de 2017, em uma escola pública da rede municipal de Santo André-SP. A “escrita de si” foi utilizada como possibilidade metodológica, ultrapassando a política acadêmica que se pauta no conhecimento objetivo e disciplinar, dando espaço e abertura para uma forma peculiar de ler e interpretar a narrativa de um relato de experiência efetivada por um docente de 33 anos que ministra aulas de Educação Física Escolar. O projeto educativo teve como objetivos ampliar os conhecimentos das crianças alargando a ideia que elas tinham das lutas e, aprofundar, de forma crítica, os aspectos que permeiam o universo do tema. Foi possível perceber com essa prática pedagógica um aprofundamento sobre o tema lutas, além do diálogo e reflexão crítica acerca da cultura corporal. Essa percepção se torna latente pelo desenrolar das atividades propostas de pesquisa pelo educador e estudantes, pelos debates e falas dos educandos e educandas e pelas avaliações realizadas pelas crianças durante o projeto educativo. Ressaltamos a necessidade de mais estudos que apresentem experiências pedagógicas sejam divulgados em periódicos da Educação para ampliação dos debates.

O presente trabalho tem como objetivo apresentar um relato de experiência vivenciado durante o estágio supervisionado realizado no curso de Pedagogia do Instituto de Ciências Humanas do Pontal, da Universidade Federal de Uberlândia. A partir das observações realizadas no estágio, sentimos a necessidade de propiciar às crianças uma atividade de escrita significativa, o que leva a experiências para ressignificar a escrita como algo prazeroso e uma forma de expressão. A partir disso, trabalhamos a ideia do “Livro dos Sentimentos”, confeccionado com os escritos e desenhos feitos pelos alunos, cujo processo será relatado ao longo deste texto. A atividade foi desenvolvida com uma turma de 3º ano do Ensino Fundamental, de uma escola municipal em Ituiutaba, Minas Gerais. Participaram da construção do livro, vinte e seis crianças com faixa etária entre 8 e 9 anos de idade. Em linhas gerais, identificamos que essa experiência realizada em uma escola pública contribuiu sobremaneira para a nossa formação, pois nos permitiram revisitar conceitos relativos à infância e ao processo de aprendizagem da escrita. Assim, a construção e a execução deste projeto foram primordiais por possibilitarem a oportunidade de pensar e planejar ações que contribuíssem de fato com a realidade analisada.

Algumas práticas no Ensino de Ciências têm se colocado como obsoletas, dada a variedade de informações disseminadas hoje com as redes sociais. Por isso, formas de ensinar centradas nos debates e na troca de saberes podem ser um caminho viável para a construção participativa do conhecimento científico nos espaços de escolarização. Nesse contexto, surge o Projeto de Educação Popular em Ciências (PEPCiências), com o intuito de convidar diferentes cientistas e profissionais para conversar sobre temas variados, com a perspectiva da popularização das Ciências a partir do reconhecimento e valorização de outros saberes sociais. Neste relato, as impressões dos monitores desse projeto de extensão são analisadas e discutidas à luz da Educação Popular e do voluntariado dos oficineiros convidados, com vistas aos limites e potencialidades dessa ação para outras escolas.

Este texto descreve a vivência de internas de enfermagem no desenvolvimento de uma intervenção sobre o planejamento familiar de mulheres, em um grupo de gestantes de um Centro de Saúde da Família (CSF). Trata-se de um relato de experiência, desenvolvido a partir das atividades realizadas com um grupo de gestantes durante o módulo Internato I do curso de graduação em Enfermagem da Universidade Estadual Vale do Acaraú (UVA), no mês de novembro de 2019. Foram expostas imagens ilustrativas dos métodos contraceptivos hormonais e de barreiras, nas quais as participantes deveriam responder quais métodos eram indicados e contraindicados no pós-parto. Mediante a constatação de equívocos ao longo de suas respostas, foram promovidas discussões que possibilitaram a elas identificar o melhor método, cientes dos riscos e benefícios dos contraceptivos. A construção de conhecimentos no grupo de gestantes acerca dos métodos contraceptivos contribuiu para conscientização, entendimento e segurança das mulheres, tornando-as ativas e empoderadas sobre si mesmas.

A Educação Financeira (EF) ganhou espaço e reconhecimento, aparecendo como destaque na Base Nacional Comum Curricular como forma de estimular os alunos a desenvolverem autonomia diante das práticas financeiras. O presente artigo tem como objetivo analisar a importância da EF na Educação de Jovens e Adultos (EJA) a partir das funções básicas dessa modalidade de ensino, suas particularidades e interesses próprios de seus alunos, bem como discutir as relações entre elas. Foi utilizada uma metodologia que abrange uma pesquisa bibliográfica, de abordagem qualitativa. Os resultados obtidos consideram que a EF é um tema relevante no âmbito educacional, em toda a Educação Básica, mais especificamente na EJA, na qual grande parte dos alunos são trabalhadores que gerenciam diariamente suas próprias finanças, portanto, a EF auxilia no desenvolvimento do cidadão proporcionando uma cultura de prevenção e proteção. Diante das conquistas da EJA e da EF, por meio de uma proposta pedagógica-curricular dinâmica, é possível promover uma educação que busque melhorar a qualidade do ensino considerando as experiências e trajetórias de vidas dos alunos em diversos ambientes.

Este trabalho apresenta resultados de pesquisa realizada com o objetivo de analisar as dificuldades de acesso e permanência de jovens do campo no ensino médio do município de Milton Brandão, Piauí, a partir da perspectiva dos estudantes. Partiu-se do seguinte problema: quais os desafios apontados por jovens residentes no campo do município para seu acesso e permanência na escola durante o Ensino Médio? Selecionou-se, como campo empírico da investigação, uma escola do município e, como sujeitos, três ex-funcionários da escola, 26 estudantes do 9º ano e 25 jovens que cursam o ensino médio, residentes em comunidades vizinhas à escola. A pesquisa, fundamentada em pressupostos da Educação do Campo, configura-se como descritiva, de natureza qualitativa, e teve como procedimentos de produção de dados entrevista estruturada, questionário e Círculo de Cultura. Os resultados do estudo evidenciaram a fragilidade na instituição de políticas públicas e no cumprimento das leis educacionais pelos gestores públicos, provocando problemas como evasão, êxodo rural e falta de perspectivas dos jovens em relação ao futuro. Conclui-se que é importante insistir na formação crítica e política dessa juventude, para tomada de consciência sobre a realidade que os oprime, de modo a buscar formas de enfrentamento.

Este estudo trata-se de um Delineamento Sequencial Exploratório, visando contribuir com a formação cidadã dos alunos dos anos finais do ensino fundamental, no âmbito da Educação Fiscal. Utilizou-se de dados quantitativos, obtidos por meio do método estatístico, para auxiliar na interpretação dos resultados qualitativos, anteriormente verificados com a pesquisa bibliográfica e com os questionários. Como sujeitos, 94 alunos dos anos finais do ensino fundamental da Escola Municipal de Ensino Fundamental Bom Sucesso, São Mateus-ES, e como foco a Oficina Pedagógica “Vendinha Capixaba”, integrante do Programa Estadual de Educação Tributária do Espírito Santo, a qual revelou ter impactos positivos no conhecimento desses alunos. Diante do método indutivo, infere-se que o conhecimento dos alunos que cursam os anos finais do ensino fundamental sobre as questões fiscais é, no geral, modesto, e que esses alunos, ao participarem da oficina pedagógica, estão aptos a adquirir bastante conhecimento sobre o assunto, sendo importante a concentração de esforços para que o tema seja trabalhado com os alunos dessa etapa do ensino, notadamente por meio da metodologia ativa.

This study aims to find the causes of akhlak madzmumah (despicable behavior) among students as well as to present the idea of a solution. By employing the literature review method, the results of this study indicate that the cause of the many occurrences of such morals is due to Tauhid (Islamic monotheism) education that has not touched the awareness of students, especially about the nature of their main role as a servant of Allah. Humans as special creatures have provisions as well as additional tasks, namely fitrah and ibadah. Fitrah cannot guarantee that humans become good people by themselves, because some negative things around them can cover them up, so that the education is needed to help humans to always cling to and develop their nature. It is also important to strengthen ibadah so that one can act as a true servant of Allah. Thus, despicable behavior can be avoided by students on the basis of this awareness. Keywords: Consciousness, fitrah, role, servant of Allah, student. Penelitian ini bertujuan untuk menemukan penyebab timbulnya akhlak madzmumah (perilaku tercela) di kalangan pelajar sekaligus menyuguhkan gagasan solusinya. Dengan menggunakan metode kajian pustaka, hasil penelitian ini menunjukan bahwa penyebab masih banyak terjadinya perilaku tercela adalah karena pendidikan Tauhid yang belum menyentuh kesadaran peserta didik, utamanya tentang hakikat peran utama mereka sebagai seorang hamba Allah. Manusia sebagai makhluk istimewa memiliki bekal sekaligus tugas tambahan, yakni fitrah dan ibadah. Fitrah tidak dapat menjamin manusia menjadi orang baik dengan sendirinya, karena beberapa hal negatif di sekelilingnya bisa menutupi, maka di sanalah pendidikan diperlukan untuk membantu manusia agar selalu berpegang teguh dan mengembangkan fitrahnya. Penting juga untuk memperkuat ibadah dan menjauhi segala perbuatan yang menimbulkan dosa agar dapat berperan sebagai hamba Allah yang sesungguhnya. Dengan demikian, perilaku tercela dapat dihindari para pelajar atas dasar kesadaran tersebut. Kata kunci: Fitrah, hamba Allah, kesadaran, pelajar, peran.

This text presents one of the chapters of the master degree dissertation in regional development and environment which study aimed to analyze the teaching practice in Environmental Education (EE) in the final years of the Education of Young and Adults (EYA). For that, the research was developed from a qualitative approach that happened in two moments: interviews with the teachers in the Class I School – Carneiro Ribeiro Educational Center (CECR) and the reading of the Politic-Pedagogical Project (PPP) of said Center. The result of this study was to contribute through the inclusion of an annex to the PPP of CECR Salvador, State of Bahia, to insert EE and Health in the subjects of the EYA curriculum and presented as proposal the implementation of the environmental education observatory nucleus or referred center.

Para se realizar uma pesquisa, Lüdke e André (1986) colocam que é preciso realizar o confronto entre os dados, as evidências, as informações coletadas sobre determinado assunto e o conhecimento teórico acumulado a respeito dele. A proposta deste estudo se justificou pela necessidade de conhecermos e ampliarmos a compreensão sobre quem são os sujeitos jovens e adultos que buscam a formação escolar no período noturno, bem como, compreender as relações mais amplas que influenciam a vida desses sujeitos no que diz respeito ao seu retorno ao contexto escolar e às condições que conciliam estudos e trabalho. Entendemos que essa proposta tende a contribuir significativamente para as escolas por possibilitar identificar quem são os sujeitos da Educação de Jovens e Adultos (EJA), contribuindo com dados para realimentar as propostas pedagógicas a partir das referências desenvolvidas neste trabalho acadêmico, de modo a contribuir com os professores para uma ação de repensar suas práticas pedagógicas no atendimento às demandas desse público específico. Na direção do entendimento da educação como direito, este estudo se alia às lutas mais amplas da classe trabalhadora no sentido de compreender as condições objetivas que o estudante trabalhador da EJA possui para concluir seus estudos.

O presente estudo apresenta como proposta central caracterizar o perfil dos acadêmicos que ingressam à Universidade Federal da Fronteira Sul (UFFS), Campus Laranjeiras do Sul, Paraná, no curso Interdisciplinar em Educação no Campo. Partindo das especificidades da criação dessa Instituição e visto que se trata de um curso voltado à educação do campo e sua importância em estar instalado nesse campus, localizado dentro do Território Cantuquiriguaçu, que tem como característica a forte presença da agricultura familiar e camponesa. Curso este cujo objetivo principal é formar profissionais capacitados para atuarem nas escolas do campo. Para traçar esse perfil utilizou-se como base uma pesquisa de campo, que teve como local de aplicação a UFFS, Campus Laranjeiras do Sul. Nessa pesquisa foram aplicados 47 questionários aos educandos matriculados nas quatro primeiras fases do curso, buscando conhecer o perfil socioeconômico e acadêmico. A partir disso, verificam-se dois aspectos relevantes: por um lado a instituição vem cumprindo o seu papel em atender as reivindicações populares, priorizando o processo de expansão da educação superior pública e gratuita a uma região e população historicamente esquecida, e, por outro, um problema enfrentado pelo curso: a evasão.

Objetiva-se com esta proposta de trabalho investigar as repercussões da utilização do lúdico como estratégia de ensino no aprendizado de Topografia para o Curso Técnico em Agropecuária com ênfase em Agroecologia do PRONERA no Território do Sertão do Pajeú, Pernambuco. A partir disso, expor uma sequência didática viável ao ensino de Topografia no PRONERA. Para tanto, foi utilizada a manufatura e o manuseio de equipamentos alternativos para simples levantamentos topográficos agrícolas. A princípio foi realizada uma pesquisa documental para melhor conhecer a realidade dos discentes. Realizou-se coleta de dados referente ao processo de ensino-aprendizagem, aplicando-se avaliações idênticas, antes e depois da condução do trabalho, com o intuito de identificar o conhecimento prévio e verificar se houve contribuição no desempenho dos estudantes a partir da intervenção. Foram feitos registros orais por meio de entrevista em painel para conhecer a opinião dos discentes sobre as contribuições do projeto. Para análise estatística utilizou-se o delineamento inteiramente casualizado. O resultado das análises aponta que houve uma melhoria significativa no aprendizado de Topografia de 33,64%. Os resultados da entrevista painel revelam que as atividades desenvolvidas contribuíram para despertar o interesse e facilitar o aprendizado de Topografia.

Ülkelerin lojistik performanslarını diğer ülkelerle kıyaslaması bunun sonucunda hangi alanlarda iyileştirme yapması önemli hale gelmiştir. Dünya Bankası tarafından iki senede bir yayınlanan Lojistik Performans Endeksi (LPI) ülkelerin birbirleriyle kıyas yapabilmesi için önemli bir veri haline gelmiştir. Endeksin alt başlıkları ile bu endeksin oluşumuna katkı verenlerin değerlendirmeleri Türkiye'nin uluslararası ticarette kullandığı taşıma türlerinin etkisi hakkında da bilgi vermektedir. Dünya Bankasının 2003 yılından beri her yıl yayınladığı iş yapma kolaylığı endeksi (Doing Business-DB) raporları da iş hayatını etkileyen düzenlemelerle ilgili sunduğu sayısal veriler yoluyla yatırım ortamının genel görünümü hakkında fikir sunmaktadır. Bu bağlamda İş Yapma Kolaylığı Endeksi raporlarında yer alan başlıklar ile yatırım ortamı arasında sıkı bir ilişkinin varlığından söz etmek mümkündür. Araştırmamızda bu başlıklardan "Sınır Ötesi Ticaret" başlığına değinerek uluslararası ticaret açısından ilişkisi değerlendirilecektir. Araştırmada Türkiye'nin dış ticaretinde kullandığı taşıma türleri ele alınacak, lojistik açısından hangi taşıma türlerinin önemli olduğu tespit edilecek ve bu taşıma türlerinin LPI'ye etkisi incelenecektir.

This research aims at explaining David Hume’s logical critique of causality and knowledge. As library research, the method used is descriptive-qualitative. Data and data sources were obtained from his important works Why Cause is Always A Need and A Treatise of Human Nature and several secondary literatures on causality. The data was carried out through documentation, started by the researcher documenting Hume's thoughts, especially criticism of the law of causality (cause-effect) and knowledge of both of Hume's primary works. The study results explained that Hume criticized the performance of the law of causality, which explained that the existence of a second essence and after it was an impact or certainty of the first essence. The second essential is the consequence and legitimacy of the first one. According to Hume, it cannot serve empirically as the law of causality occurs because the sequential process is stagnant. Hume's skepticism and doubts over dogmatic and metaphysical matters then affect that all knowledge can only be explored with the five senses and is empirical. All irrational and non-empirical characteristics cannot be attributed to a belief and truth. In conclusion, real truths in knowledge are those that can be investigated empirically. Keywords: Causality, Hume, Knowledge, The five senses. Penelitian ini bertujuan menjelaskan kritik nalar kausalitas dan pengetahuan David Hume. Sebagai penelitian pustaka, metode yang digunakan adalah deskriptif-kualitatif. Data dan sumber data didapat dari karya-karya Why Cause is Always Necessary dan A Treatise of Human Nature serta literatur-literatur sekunder yang berkaitan dengan tema kausalitas. Teknik pengumpulan data dilakukan dengan dokumentasi, yaitu peneliti mendokumentasikan pemikiran-pemikiran Hume terutama kritik atas hukum kausalitas (sebab-akibat) dan pengetahuan dari kedua karya primer Hume tersebut. Hasil penelitian menjelaskan bahwa Hume melakukan kritik atas kinerja hukum kausalitas yang menjelaskan bahwa adanya esensi kedua dan setelahnya merupakan dampak atau keniscayaan atas esensi pertama. Esensi kedua merupakan akibat dan legitimasi dari esensi pertama. Hal demikian yang menurut Hume tidak dapat dijelaskan secara empiris. Menurutnya, hukum kausalitas itu terjadi karena proses keterurutan secara stagnan. Sikap skeptis dan ragu-ragu Hume atas perihal yang sifatnya dogmatis dan metafisik membawa dampak bahwa segala pengetahuan hanya bisa digali dengan panca inderawi dan bersifat empiris. Semua perihal yang sifatnya irasional dan tidak empiris tidak dapat dinisbatkan pada suatu keyakinan dan kebenaran. Pada akhirnya, kebenaran sejati dalam pengetahuan adalah yang dapat diselidiki secara empiris. Kata kunci: Hume, Kausalitas, Pengetahuan, Panca Indera

A perspectiva pedagógica de Paulo Freire pautava-se na conscientização crítica dos educandos, partindo da contextualização dos conteúdos programáticos, considerando as experiências de vida dos alunos. Para Freire, a razão de ser da educação está na interação entre educador e educando, a partir de uma relação dialógica na qual os saberes do aluno devem ser considerados na concretização do ato pedagógico. O artigo faz uso da técnica de pesquisa documental histórica. O seu método de ensino inovador dialoga com questões da contemporaneidade, servindo de base, ainda nos dias atuais, para calorosos debates em torno da sua metodologia de ensino que, muitas vezes, tem suas ideias reproduzidas de forma descontextualizada, distorcendo a essência do seu pensamento. Nesse sentido, o presente estudo se debruçou sobre o método freiriano de ensino, realizando uma reflexão teórica com vistas a desmistificar os equívocos que giram em torno do seu pensamento.

Analisar os percursos cronológicos da concepção do ensino de Artes enquanto componente curricular obrigatório no contexto escolar, desde o início do estudo da arte até a era vigente, implica compreender que todas as políticas educacionais e o corpo docente precisaram se adequar até que fosse possível utilizar as novas tecnologias como ferramenta de facilitação do ensino da arte e das suas diversas manifestações como expressão da cultura artística, social e econômica de um povo. Muitos são os tópicos que devem ser considerados no decorrer das propostas políticas educacionais envoltas no processo de oferta na grade curricular obrigatória o ensino de Artes, inclusive porque no início do processo a Arte era algo elitizado que depois passou a ser concebida como manifestação cultural que se apresenta ou desenvolve sob diversas produções e que deveria ser ensinada.

Este texto aborda a violência de gênero, seus tipos, sinais de vulnerabilidade e formas de enfrentamento em um espaço educacional, alcançando, principalmente, mulheres em situação de violência. Trata-se de um relato de experiência sobre uma pesquisa observacional, tendo sua relevância na oportunidade de discussão acerca da violência. Entende-se que disponibilizar espaços de fala para que as pessoas se identifiquem em seus comportamentos frente à violência é de extrema importância. As discussões surgiram a partir do tema “Violência de gênero: implicações futuras”, com usuários do Centro Educacional de Educação Continuada (CESEC), em uma cidade do Triângulo Mineiro. Por meio da exposição de acontecimentos vivenciados pelos envolvidos e, após a ação realizada, ficou evidente a necessidade da transmissão de conhecimento sobre o assunto para esse público alvo com intuito de criar a habilidade de reconhecer situações de violência e suas formas de denúncia. Conclui-se que a violência contra a mulher acarreta em sentimentos negativos como humilhação e culpa. A naturalização desse processo dificulta o enfrentamento de tais cenários violentos, demonstrando o quanto a violência é velada em nosso meio.

This article reports on the impact of managerial autonomy and strategic control on organizational politics and show how the latter influence effectiveness of strategic planning. In doing so, it outlines particular directions that a rebalanced strategic management research agenda may take. Whereas organizational politics have received sustained interest in the management literature, its conceptual and empirical examination in the tourism industry has been meagre. The data of this study were collected by questionnaire from 310 four and five stars hotel managers in Antalya. Data were analyzed with related statistical package programs. The results are partially consistent with the expected results in the relevant literature. According to the findings, managers' perceptions of autonomy increase political behavior in organizations, whereas strategic control affects organizational politics positively. Organizational politics, on the other hand, affect strategic planning performance positively.

Protecting its citizens against the problems caused by unemployment is one of the main goals of every welfare regime that defines itself as a social state. Welfare regimes provide direct or indirect employment opportunities with labor market policies implemented for this purpose or compensate for the loss of income caused by unemployment. The COVID-19 epidemic, the effects of which still continue in today's world, has made the mentioned unemployment risk much more dangerous, and millions of people have remained unemployed all over the world due to the epidemic. The failure of the liberal welfare regimes that adopt libertarian capitalism to manage the process has once again demonstrated the importance of social policy actions that have been constructed with a corporatist approach. In addition, the practices classified as passive labor market policies are regarded as the only way out for the protection of the welfare levels of individuals who are unemployed due to the crisis. In this study, starting from the relationship between unemployment and welfare regimes in the world and labor market policies implemented in Turkey were examined and the changes in welfare regimes' labor market policies and ways of intervention in labor markets were analyzed due to the outbreak. The analysis showed that for the first time in Turkey, albeit limited, "unemployment relief" has been applied. This application in terms of labor market policies in Turkey is thought to mark a new era., Yurttaşlarını işsizliğin sebep olduğu sorunlar karşısında korumak kendisini sosyal devlet olarak tanımlayan her refah rejiminin temel amaçlarından bir tanesini teşkil etmektedir. Refah rejimleri bu amaç doğrultusunda uyguladığı emek piyasası politikaları ile doğrudan veya dolaylı istihdam olanakları meydana getirmekte veya işsizliğin sebep olduğu gelir kaybını tazmin etmektedir. Günümüz dünyasında etkileri halen devam eden COVİD-19 salgını bahsedilen işsizlik riskini çok daha tehlikeli bir hale getirmiş, salgın sebebiyle tüm dünyada milyonlarca insan işsiz kalmıştır. Liberteryen kapitalizmi benimsemiş liberal refah rejimlerinin süreci yönetmekteki başarısızlıkları korporatist anlayışla kurgulanmış sosyal politika eylemlerinin önemini bir kez daha ortaya koymuştur. Bu kriz ortamında işsiz kalan bireylerin refah düzeylerinin korunmasında ise pasif emek piyasası politikaları olarak tasnif edilen uygulamalar tek çıkış yolu olarak görülmektedir. Bu çalışma ile işsizlik olgusu ile refah rejimleri arasındaki ilişkiden yola çıkılarak dünyada ve Türkiye’de uygulanan emek piyasası politikaları incelenmiş, salgının refah rejimlerinin emek piyasası politikaları ve emek piyasalarına müdahale biçimlerinde meydana getirdiği değişikliler analiz edilmiştir. Gerçekleştirilen analizler çerçevesinde Türkiye’de kısıtlı bir şekilde de olsa ilk defa “işsizlik yardımı” uygulamasına başvurulduğu görülmüştür. Uygulamanın Türkiye’de uygulanan emek piyasası politikaları açısından yeni bir döneme işaret ettiği düşünülmektedir.

Este trabalho é um artigo de opinião que busca realizar uma reflexão sobre a comunicação popular a partir do longa-metragem brasileiro Bacurau (2019). O filme de ficção, dirigido por Kleber Mendonça Filho e Juliano Dornelles, traz como cena e cenário uma cidade no sertão do nordeste, chamada Bacurau, que se vê atacada por invasores estrangeiros que cometem assassinatos por divertimento. A narrativa nos apresenta a população dessa pequena cidade desprezada pelos seus governantes, que defende a si mesma dos ataques deles e dos estrangeiros. Para isso fazem uso de instrumentos e processos comunicativos que podem ser considerados dentro das ações de comunicação popular.