Düşünce eylem kaynaşması (DEK) düşünce ve davranışların eş-değerliği olarak tanımlanan ve obsesif-kompulsif bozuklukla ilişkili olduğu düşünülen bilişsel faktörlerden biridir. Bu araştırma anket çalışması ve deneysel uygulama olmak üzere iki aşamadan oluşmaktadır. Araştırmanın ilk aşaması için obsesif semptomlar, düşünce eylem kaynaşması, düşüncenin kontrol edilmesi, düşüncenin bastırılması ve obsesif inançları değerlendirmek üzere belirlenen bir anket seti kullanılmıştır. İkinci aşama olan deneysel manipülasyon aşamasında, karşılaştırma grupları yakınlık grubu için, hedef kişinin niteliği (samimi-yabancı) X düşünce içeriği (kaza-şiddet) olmak üzere, savunmasızlık grubu için de hedef kişinin niteliği (savunmasız-savunabilir) X düşünce içeriği (kaza-şiddet) olacak şekilde belirlenmiştir. Hedef kişinin niteliğine göre deney gruplarına seçkisiz olarak atanan katılımcılar, kaza ve şiddet içeriğine sahip cümlelere maruz bırakılarak deneysel ortamda DEK oluşturulması amaçlanmıştır. Karşılaştırma grupları çalışmanın bağımsız değişkenleri olarak belirlenmiştir. Bağımsız değişkenlerin her bir düzeyine maruz bırakılan katılımcıların belirttikleri rahatsızlık, kaygı, suçluluk, sorumluluk, nötrleştirme isteği, düşünce düzeyi, düşünce sıklığı, ahlaki yanlışlık düzeyi, yaşanma ihtimali ve gerçekle benzerlik düzeyi değişkenleri çalışmanın bağımlı değişkenleridir. Çalışmada aynı katılımcılardan alınan tekrarlı ölçümler söz konusu olduğu için, hipotezlerin sınanmasında Tekrarlı Ölçümler Varyans Analizi (Repeated Measures ANOVA) yapılmıştır. Anket ölçümlerinden elde edilen veriler arasındaki ilişki ve bağımlı değişkenler ile anket ölçümlerinden elde edilen veriler arasındaki ilişkiyi incelemek için ise Korelasyon Analizi yapılmıştır. Çalışma sonucunda, hedef kişinin yakın veya savunmasız olması durumunda hissedilen rahatsızlık, kaygı, suçluluk, sorumluluk, gerçekleşirse rahatsızlık, gerçekle benzerlik ve nötrleştirme isteği düzeyleri yabancı veya savunabilir olma durumlarına göre istatistiksel olarak anlamlı düzeyde daha yüksek olarak bulunmuştur. Anket ölçümlerinden elde edilen veriler arasında genel olarak anlamlı ve pozitif yönde ilişki olduğu gözlenmiştir. Elde edilen bulguların çalışmanın hipotezlerini genel olarak desteklediği söylenebilir. Thought action fusion (TAF) is one of the cognitive factors defined as the equivalence of thoughts and behaviors and thought to be related to obsessive-compulsive disorder. This research consists of two stages: survey and experimental application. For the first stage of the study, a survey set was used to evaluate obsessive symptoms, thought action fusion, thought control, thought suppression and obsessive beliefs. In the experimental manipulation phase which is the second stage, the comparison groups, the quality of the target person determined as for the affinity group, (familiar-foreign) X thought content (accident-violence), and for the vulnerable group the quality of the target person (vulnerable-defensible) X thought content (accident- violence). Participants who were randomly assigned to the experimental groups were exposed to sentences with the content of the accident and violence to form a TAF in the experimental environment. Comparison groups were determined as independent variables of the study.The variables of discomfort, anxiety, guilt, responsibility, desire for neutralization, level of thought, frequency of thought, level of moral error, the likelihood of experiencing and similarity with reality are dependent variables of the study. Since repeated measurements were taken from the same participants, Repeated Measures ANOVA was used to test hypotheses. Correlation analysis was conducted to investigate the relationship between the data obtained from the survey measurements and the relationship between the dependent variables and the data obtained from the survey measurements. As a result of the study, the levels of discomfort, anxiety, guilt, responsibility, discomfort, similarity with reality and desire to neutralize were found to be statistically higher than the foreign or defensible situations when thetarget person was close or vulnerable. It was observed that there was a significant and positive correlation between the data obtained from the survey measurements. It can be stated that the findings support the hypotheses of the study in general. 128