Bilindiği gibi Kırgızistan halkı 70 senedir Sovyetler Birliği yönetimi altında yaşamıştır. Bu dönem zarfında, her türlü dini uygulamalardan mahrum bırakılmışlardır. Dini okulları ve camileri ya kapatılmış ya da başka amaçlarla kullanılmıştır. Kısacası, her çeşit dini özgürlük kısıtlanmış ve dini uygulamalar da sıkı bir şekilde yasaklanmıştır. Sovyetler dönemindeki amaç, ateist bir toplum yetiştirmekti. Bununla beraber, Kırgız halkı bağımsızlığını kazanıp, yeni bir ülke kurduklarında, din özgürlüğü bağlamında her türlü baskı kaldırılmış ve insanlar kendi camilerini ve okullarını açmaya başlamışlardır. Ülkede bağımsızlığın ilk yıllarında, 1991’de, sadece 39 cami varken, bu sayı 2018 yılı itibariyle yaklaşık 3,000’e yükselmiştir. Cami sayısındaki artışa ilave olarak, camiye giden insan sayısı da günden güne artmaktadır. İşte bu makale temel olarak, yasal açıdan ülkenin bağımsızlığını kazanmasından günümüze kadar geçen süreçte dini özgürlüğü, Din İşleri Devlet Komisyonu ile Kırgızistan Müslümanları Dini İdaresi’nin yasal durumunu, fonksiyonlarını ve görevlerini ve bir yaygın din eğitimi kurumu olarak camileri, camilerde yapılan hizmetleri, bu hizmetleri olumsuz yönde etkileyen faktörleri ele almaktadır. Özet: Kırgız Türkleri, Orta Asya’daki en kadim milletlerden birisidir. Kırgızların dini hayatı ve İslamlaşma süreci ile ilgili çeşitli kaynaklarda farklı görüş ve bilgiler yer alsa da, Kırgız kültürünü ve sosyal hayatını şekillendiren en önemli unsurlardan birisinin İslam olduğunda şüphe yoktur. Tarih boyunca farklı devletlerin hâkimiyeti altında, İslam eğitim ve öğretim faaliyetlerini devam ettirmişse de, Sovyet komünist rejiminde tüm din eğitimi faaliyetleri unutturulmaya çalışılmış ve din bir köşeye itilmiştir. Bununla beraber, 31 Ağustos 1991 tarihinde laik ve demokratik esaslara dayalı Kırgız Cumhuriyeti’nin kurulmasıyla, Müslümanlar dinini yaşayabilecek, ibadetlerini yerine getirebilecek, dini ve manevi değerlerini öğretebilecek kurumlar açma konusunda büyük gayret ve çaba sarf etmişlerdir. Bağımsızlığın ilan edilmesinden sonra, ilk kabul edilen kanunlar arasında yer alan ve 16 Aralık 1991’de yürürlüğe giren, “İnanç Özgürlüğü ve Dini Kurumlar” kanunuyla birlikte, hem örgün eğitim kurumlarında, hem de yaygın din eğitimi kurumlarında önemli gelişmeler yaşanmıştır. Bir taraftan İslam diniyle ilgili bilgiler bazı kültür dersleri içinde yer almaya başlarken, diğer taraftan Müslümanların her türlü dini ihtiyacını karşılamak amacıyla ülkede, 1993 yılında “Kırgızistan Müslümanları Dini İdaresi” (Muftiyat) kurulmuştur. 1996 yılında ise, “Din İşleri Devlet Komisyonu”nun kurulmasıyla, din-devlet ilişkilerinde yeni yasal düzenlemelere gidilmiş ve devletin din eğitimi ve öğretimine ilişkin politikası yeni bir boyut kazanmıştır. Elbette din eğitimiyle ilgili bu gelişmeler esnasında bir takım sorunlarla da karşılaşılmıştır. Yasal olarak her ne kadar bu sorunların bir kısmı çözülmüş olsa da, günümüzde hala mevcut pek çok sorun bulunmaktadır. Ülkenin bağımsızlığı kazanmasından bu yana, Kırgızistan’da din eğitiminin farklı alanlarını, din devlet ilişkilerini, dini kurum ve kuruluşları, ders kitapları ve programlarını ele alan pek çok makale, kitap, yüksek lisans ve doktora çalışmaları bulunmaktadır. Ancak bu çalışmaların büyük kısmı, din-devlet ilişkileri ve örgün din eğitimi alanına aittir. Ülke nüfusunun büyük çoğunluğunu ilgilendiren cami ve cami görevlileriyle ilgili doğrudan hiçbir akademik çalışma tespit edilememiştir. Oysa meseleye din eğitimi açısından bakıldığında, örgün din eğitimi kadar, yaygın din eğitimi de son derece önemlidir. Zira yaygın din eğitiminin en önemli kurumlarından birisi olan camiler, ülkenin en ücra köşesine kadar yayılmış olup, her yaştan insana yıl boyunca hizmet vermektedir. Ülkede yaygın din eğitiminin etkisi giderek artmaktadır. Zira 1933 yılında ülkede yalnızca 33 cami bulunurken, bağımsızlık yılı olan 1991’de 39, 2018 yılı itibariyle bu sayı 2830’a yükselmiştir. Camilerde görev yapan din görevlileri konusuna gelince, bu konuda henüz sistemli bir yapıdan bahsetmek mümkün değildir. Ülkede imamlar genellikle medrese mezunu olduklarından mesleki bilgi düzeyleri oldukça düşüktür. Zira medreselere baktığımızda, bu eğitim kurumlarının gerekli mali kaynaklarının yeterli olmaması ve yüksek düzeyde eğitim verecek kapasitede bilgi ve beceriye sahip elemanlarının bulunmaması, çağdaş şartlara uygun olarak dini konuların öğretiminde adapte olamamaya ve eğitim düzeyinin kalitesinin düşmesine neden olmaktadır. Müftülük bu sorunu çözmek için ya yurtdışına öğrenci göndermekle ya da kısa süreli hizmet içi eğitim vermekle yetinmektedir. İmamlarla ilgili diğer önemli bir sorun da, imamların atanmasında izlenen usul konusudur. Zira imamların atanmasında belli bir ölçüt bulunmamaktadır. İmamları müftülük atamamakta, sadece cemaat tarafından seçilen imamları tanımaktadır. İmamlar müftülükten ya da devletten her hangi bir maaş alamadıkları gibi, onların her hangi bir sosyal güvenceleri de yoktur. Ya gönüllülük esasına göre çalışmaktadırlar ya da gelirlerini cemaat ödemektedir. Bütün bu olumsuz şartlara rağmen, Kırgız halkının eğitim, kültür, ibadet ve ahlak yönünden bilgilenmesinde cami ve mescitlerin büyük önemi vardır. Cami ve mescitlerde iki türlü eğitimden bahsedilebilir. Bunlardan birincisi, “moldo” adıyla bilinen din adamlarının başına topladığı öğrencilere belli bir programa bağlı kalmadan, daha çok kendi bildiklerini öğretmeye çalışması şeklindeki eğitimdir. Bu moldoların bazıları Arap ülkelerinde veya Pakistan’da belli bir eğitim görmüş olsalar bile çoğunluk, doğru dürüst bir eğitimden yoksundur ve bu nedenle Kur’an’ı bile doğru bir şekilde okuyamamaktadırlar. Ayrıca bunların pedagojik ve dini bilgileri de oldukça az ve eğitim tecrübeleri de yetersizdir. Cami ve mescitlerdeki ikinci eğitim şekli ise, hutbe ve vaazlar yoluyla yapılan eğitim şeklidir. Ancak Kırgızistan’da hutbe usulüyle etkili bir din eğitiminin yapıldığını söylemek oldukça güçtür. Nedeni ise, hutbenin veriliş şekli buna imkân tanımamaktadır. Zira ülkede neredeyse çoğu camilerde hutbeler tamamen Arapça okunduğu için, imam ile cemaat arasında etkili bir iletişim kurulamamaktadır. Oysa vaaz ve hutbenin Cuma namazı içindeki yeri ve halkın din eğitimi ve sosyalleşmesi açısından oldukça önemlidir. İşte bu makalede önce, Ülkedeki din özgürlü konusundaki gelişmeler, daha sonra tüm camilerin kendisine bağlı olan Muftiyat ve Muftiyat’ın onayladığı camilerin kaydını yapan “Din İşleri Devlet Komisyonu” hakkında bilgi verilecek, en sonunda da ülkedeki cami ve cami cemaatle ilgili bilgilere değinilecektir.