Search

Total Kalça Protezi Yapılan Olgularda Uygulanan Fizyoterapi Programının Denge, Fonksiyonel Durum ve Yaşam Kalitesi Üzerine Etkinliğinin Araştırılması.Çalışmamızın amacı, Total Kalça Artroplastisi (TKA) geçiren olgulara uygulanan fizyoterapi programının denge, fonksiyonel durum ve yaşam kalitesi üzerine etkinliğini değerlendirmektir.TKA geçiren 30 gönüllü olgu çalışmaya dahil edildi. Çalışmaya alınma kriterlerine uyan hastalar ameliyattan 1 hafta önce(1.değerlendirme), ameliyattan sonra 6.Haftada(2.değerlendirme) ve ameliyattan sonra 3.ayda (3.değerlendirme) değerlendirmeye alındı. Değerelendirmelerde; Harris Kalça Skoru (HKS), Western Ontario & McMaster Universities Osteoarthritis Index (WOMAC), Nottingham Sağlık Profili (NSP), 40 metre yürüme testi ve 30 sn sandalyeden otur kalk testi kullanıldı. Gözler açık tek ayak üzerinde durma testi ve postüral denge ve düşme riski statik postürografi cihazı ile değerlendirildi. Ameliyat sonrası 6 hafta haftada 3 gün fizyoterapist eşliğinde fizyoterapiye alındı. Hastalar 6. haftadan 3.aya kadar egzersizlerine ev programı şeklinde devam ettiler. Çalışmanın veri analizinde ''Statistical Package for Social Sciences'' (SPSS) Version 20.0 (SPSS inc., Chicago, IL, ABD) istatistik programı kullanıldı.Tüm analizlerde p0.05). Çalışmanın sonucunda, Kalça Artroplastisi sonucunda uygulanan fizyoterapi programının fonksiyonel durum ve yaşam kalitesi üzerine etkili olduğu görüşüne varılırken düşme riski için daha uzun takip ve değerlendirmeye ihtiyaç olduğu fikrine varıldı.Anahtar Kelimeler: denge, düşme riski, fizyoterapi, fonksiyonel durum, kalça artroplastisi , yaşam kalitesi The purpose of the study is to research the effect of physiotheraphy programme on balance, functional status and quality of life in patients who have undergone total hip arthroplasty.30 patients who have undergone THA participated to our study voluntarily.Patients who had required the criteria for participating to the study were taken evaluation 1 week before of surgery (1.evalution), 6 weeks after surgery (2.evalution), and 3 months after surgery (3.evalution). After being discharged from the hospital patients took physiotheraphy 3 times a week till their sixth week after surgery. From sixth week to third month patients countinued their home exercises programme at their home without physiotherapist. Harris Hip Score (HHS), Western Ontario & McMaster Universities Osteoarthritis Index (WOMAC), Nottingham Health Profile, 40 meter walking, 30 second sit to stand test, On one leg with eyes open test were used. Postural balance and falling risk was assessed static posturography machine. In the data analysis of the study, a statistical program called `Statistical Package for Social Sciences` (SPSS) Version 20.0 (SPSS inc., Chicago, IL, USA) was used. Throughout the whole analyses values with p0.05). There was significant difference between 1-2 assessments in right/left diagonal loads with open and cloesd eyes evaluated by posturography device (p

ÖZETAzim D. Preterm Bebeklerde Nöromotor Gelişimin Farklı Hareket Analizleri İle Değerlendirilmesi. Marmara Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü Fizyoterapi ve Rehabilitasyon Programı, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul, 2015 (Danışman: Yrd. Doç. Dr. Gönül Acar).Amaç: Prematüre bebeklerin erken dönemde nöromotor gelişim açısından değerlendirilmesi ve bulguların erken dönemde tespit edilmesi, erken müdahaleye başlanabilmesi için çok önemlidir. Çalışmamız prematüre bebeklerde nörogelişimsel prognozu tahmin etmek ve bebeğin motor performansını yaşa göre belirlemek amacıyla kullanılan Infant Motor Profil (IMP), Nöro-Sensori Motor Gelişim Anketi (NSMDA) ve Alberta Infant Motor Skala (AIMS) arasındaki korelasyonun ve klinik uyumun araştırılması amacıyla planlanmıştır.Gereç ve Yöntem: Çalışmaya Marmara Üniversitesi Eğitim ve Araştırma Hastanesi Pediatrik Nöroloji polikliniği ve Kartal Dr. Lütfü Kırdar Eğitim ve Araştırma Hastanesi Yenidoğan polikliniği’nden takipli düzeltilmiş 4, 8 ve 12. aylarda eşit sayıda olmak üzere toplam 61 prematüre bebek dahil edildi. Bebeklerin nöromotor gelişimleri NSMDA bataryasının motor alt bölümü, Alberta İnfant Motor Skalası ve İnfant Motor Profil bataryaları ile değerlendirildi.Bulgular: Çalışmaya dahil edilen bebeklerin gebelik yaşı ortalaması 31,44±2,83 hafta, ortalama doğum ağırlıkları 1531,96±470,61 gramdı. Bebeklerin %22,6’sının atipik gelişim gösterdiği tespit edildi. IMP total puanı ile AIMS persantil aralığı ( r= 0,73 p

ÖZETAmaç: AS hastalık tanısı almış kişilerde fiziksel aktivite düzeyini ve etkileyen faktörleri (kinezyofobi, hastalık aktivitesi, fonksiyonel durum, ağrı) incelemektir. Gereç ve Yöntem: Çalışmaya, İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Hastanesi romatoloji kliniğine başvuran, ortalama yaşları 32,6 (± 5,041) yıl olan 30 ankilozan spondilit tanısı konmuş olgular ve 30 sağlıklı kontroller dahil edildi. Olguların fiziksel altivite düzeyi Uluslararası Fiziksel Aktivite Anketi (IPAQ) Uzun Formu ve akselerometre ile değerlendirildi. Kinezyofobi değerleri TAMPA Kinezyofobi Ölçeği ile, ağrıları Kısa form McGill Ağrı Anketi ile, hastalık aktiviteleri Bath Ankilozan Spondilit Hastalık Aktivitesi İndeksi (BASDAİ) ile, fonksiyonellikleri Bath Ankilozan Spondilit Fonksiyonel İndeksi (BASFİ) ile değerlendirildi.Bulgular: Yapılan değerlendirmeler sonucunda kontrol ve deney grupları arasında IPAQ’a göre total fiziksel aktivite skorları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark saptanmadı (p>0,05). Olguların akselerometre sonuçlarına göre dakika cinsinden toplam düşük, orta ve şiddetli fiziksel aktivite düzeyleri arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık saptanmadı (p>0,05). Kontrol ve deney grupları arasında akselerometre sonuçlarına göre şiddetli fiziksel aktivite düzeyi ile hastalık aktivitesi arasında negatif bir korelasyon saptandı (p0,05). Besides, there was no statistically significant difference between low, moderate, vigorous physical activity levels according to accelerometer in between the control and patients groups (p>0,05). However, according to accelerometer there was a statistically significant correlations (p

Amaç: Nadir görülen bir sendrom olarak Escobar'la ilgili literatürde rehabilitasyon uygulamaları konusunda yeterince çalışmaya rastlanmamaktadır. Bu çalışmada Escobar Sendromlu 5 aylık kız çocuk sunulmuş, klinik özellikleri ve yapılan fizyoterapi uygulamaları tartışılmıştır. Gereç ve Yöntem: Başını tutabilen hasta yüzüstü pozisyonda ön kolları üzerinde kendini destekleyemiyordu. Olgunun fizyoterapiye yönlendirilme sebebi motor gelişiminin yaşıtlarına göre daha yavaş olabileceği görüşü ve eklemlerdeki hareket kısıtlılıklarının kontraktürlere dönüşmeden önlenebilmesiydi. Olgu "Kaba Motor Fonksiyon Ölçümü Testi (GMFM ) ile değerlendirildi. Testin "yatma ve yuvarlanma" alt maddesinden 8 puan aldı. Ayrıca olguda alt ekstremitede ileri derecede olmak üzere omuz , dirsek, el bileği ve parmaklarda hareket kısıtlılıkları gonyometrik ölçümlerle belirlendi. Pasif omuz fleksiyonu sağda 120º, solda 115º; omuz abduksiyonu sağda 135º, solda 125º; dirsek ekstansiyonu sağda 170º, solda 170º; el bileği ekstansiyonu sağda 0º, solda 0º olarak ölçüldü. Hasta 9 ay haftanın 2 günü fizyoterapiye alındı. Motor gelişimini desteklemek amacıyla nörofizyolojik yaklaşımlar, üst ekstremite eklem hareket açıklığını koruma amaçlı eklem hareket açıklığı ve germe egzersizleri uygulandı. Sonuçlar: Sonuç ölçümleri alındığında 14 aylık olan olgu bağımsız olarak sırtüstünden yüzüstüne ve tersi yöne dönebilmekte, yüzükoyun ön kolları üzerinde yükselebilmekte, oturabilmekte, oturma pozisyonunda dengesi bozulduğunda kendini elleriyle destekleyebilmekte idi. GMFM'ye göre "yatma ve yuvarlanma" testinden 30, "oturma" testinden 8 puan aldı. Üst ekstremitede omuz fleksiyonu sağda 130º, solda 120º; omuz abduksiyonu sağda 150º, solda 140º; dirsek ekstansiyonu sağda 180º, solda 175º; el bileği ekstansiyonu sağda 10º, solda 10º'ye yükseldi. Tartışma: Escobar Sendromunda fizyoterapi ve rehabilitasyon uygulamalarının olumlu sonuçlar vereceğini düşünmekteyiz. Purpose: As a rare syndrome, there is limited information about rehabilitation approaches relation to Escobar Syndrome in literature. In this work, a five month old girl baby who has Escobar Syndrome was presented and her clinic characteristics and rehabilitation program were discussed. Material and Methods: She could hold her head but in facedown position she could not stand in balance with her arms. The reason of physiotherapy referral was delay in motor development and prevention of the joints from contracture expecially limited ones. The symptom was evaluated with the Gross Motor Function Measure Test (GMFM). She took 8 points from stay up and rolling test. Goniometric measurement results were as the the following; passive shoulder flexion (R)120°, (L)115° shoulder abduction (R)135°, (L)125°, elbow extension (R)170°, (L)170°, wrist extension (R)0°, (L)0°. The patient was taken to the physiotherapy two days of the week for 9 months. Neurophysiologic approaches were applied to support motor development. Upper extremity stretching exercises and range of motion exercises were the other exercises of the rehabilitation programme. Results: When the baby reached 14 months, she could turn from her back to facedown, she could lift her body on her forearms, she could sit free standing and when she losed her balance she could use her arms. According to GMFT her stay up and rolling point was 30 and sitting was 8 point. Upper extremity goniometrical results: shoulder flexion (R)150°, (L) 140°, elbow extension (R)180°, (L)175°, wrist extension (R)10°, (L)10°. Conclusion: In the direction of those findings, in Escobar Syndrome, physiotherapy and rehabilitation can be effective to cope with the symptoms causing disability.

Objective: This study aimed to investigate the effect of postural stabilization exercises on pain, muscle strength and function in females with patellofemoral pain.Methods: Forty-two volunteers with patellofemoral pain syndrome (PFPS) were included in this study. The subjects were randomly divided into two groups: Group 1 performed therapeutic knee and postural stabilization exercises (n=22); Group 2 performed therapeutic knee exercises only (n=20). All patients were evaluated for pain, hamstring flexibility, function, lower extremity strength and postural control before and after treatment and at the 12th week. A two-way ANOVA was done within each group before and after treatment and at the 12th week. The level of significance was set at p, Amaç: Patellofemoral ağrısı olan kadınlarda postural stabilizasyon egzersizlerinin ağrı, kas kuvveti ve fonksiyonu üzerine etkisini araştırmak.Çalışma planı: Patellofemoral ağrı sendromu (PFAS) olan 42 gönüllü kadın bu çalışmaya dahil edildi. Denekler rastgele iki gruba ayrıldı: 1. gruba terapatik diz egzersileri ve stabilizasyon egzersizleri uygulandı (n=22); 2. gruba (n=20) terapatik diz egzersizleri uygulandı. Tüm hastalar tedavi öncesi, sonrası ve 12. haftada ağrı, hamstring esnekliği, fonksiyon, alt ekstremite kas kuvveti ve postural kontrol yönünden değerlendirildi. İki yönlü ANOVA Tedavi öncesi, sonrası ve 12. haftada her grup içinde yapıldı. Gruplar arasında istatistiksel anlamlılık gözlendiğinde anlamlılığın hangi gruptan kaynaklandığını bulmak için Tukey testi kullanıldı. Anlamlılık düzeyi p

Lenfödem (LÖ), yetersiz lenfatik drenaj sebebiyle proteinden zengin sıvı- nın interstisyel aralıkta anormal birikimi sonucu oluşan kronik ve ilerleyici bir durumdur. Meme kanseri tedavisinin en önemli komplikasyonlarından biri de; kol, el ve gövdede gelişebilecek LÖ’dür. Meme kanseri ile ilişkili LÖ görülme insidansının %6-30 arasında olduğu belirtilmektedir. LÖ’nün en önemli risk faktörleri; aksiller cerrahinin tipi ve cerrahi sonrası hastanın aldığı kemoterapi ve/veya radyoterapi miktarıdır. Son yapılan çalışmalar meme kanseri tedavisinde; aksiller lenf nodu diseksiyonunun yerini, senti- nel lenf nodu biopsisinin aldığını ortaya koymuştur. LÖ tanısı konulurken ödemin tek taraflı veya asimetrik olması, cilt renginin normal olması, Stem- mer işaretinin pozitif olması, ödemin yoğunluğunun artmış olması ve eks- tremitenin ağrısız olması gibi klinik özelliklere dikkat edilir. LÖ tanısı ko- nulduktan sonra hastanın değerlendirilmesi öykü, fiziksel testler, metastaz ve derin ven trombozu riskinin sorgulanmasını kapsar. Hastalığın tedavisi ise medikal tedavi, cerrahi tedavi ve fizyoterapi başlıkları altında toplana- bilir. Kompleks Dekonjestif Terapi (KDT) LÖ tedavisi için altın standart olarak kabul edilmektedir. KDT konsepti dört temel bileşen (manuel lenf drenajı, cilt bakımı, kompresyon tedavisi ve terapatik egzersiz) ve iki fazdan oluşmaktadır. Sonuçta unutulmaması ve öğretilmesi gereken LÖ’nün hayat boyu bakım gerektiren kronik bir rahatsızlık olduğudur. Bu derlemede LÖ gelişimi için; insidans, risk faktörleri, bu faktörlerin önlenmesine yönelik yaklaşımlar, değerlendirme yöntemleri ve tedavi seçenekleri tartışılmaktadır. Lymphedema (LE) is a chronic and progressive condition which is an ab- normal retention of protein-rich fluid in the interstitial space because of inadequate lymphatic drainage. One of the most important complications of breast surgery is LE that can occur in the arm, hand and trunk. The inci- dence of breast cancer associated LE is reported 6-30%. The most important risk factors of LE are the type of axillary surgery and amount of chemother- apy and/or radiotherapy exposure after surgery. Recent studies showed that sentinel lymph node biopsy replaces axillary lymph node dissection in breast cancer treatment. For diagnosis of LE; clinical properties such as the unilat- eral or asymmetric character of edema, normal skin color, positive Stemmer sign, increased density of edema and extremity pain should be considered. After diagnosis, assessment of the patient includes obtaining information about anamnesis, physical tests, metastasis and risk of deep vein thrombosis. Treatment of the condition can be summarized under the topic of medi- cal treatment, surgery and physiotherapy. Complex Decongestive Therapy (CDT) is accepted as the golden standard for LE treatment. CDT concept consists of four basic components (manual lymph drainage, skin care, com- pression treatment, therapeutic exercise) and two phases. Finally it should not be forgotten and should be learned that LE is a chronic condition that needs lifelong care. In this review; incidence, risk factors, approaches for protection of this factors, assessment methods and therapy options for LE are have been discussed.

1.ÖZETTütüncüoğlu F. Hemiparetik Serebral Palsili Çocuklarda Kinezyolojik Bantlama ve Ayak - Ayakbileği Ortezi (AFO)’nin Yürüme ve Denge Fonksiyonları Üzerine Etkisi. Marmara Üniversitesi Fizyoterapi ve Rehabilitasyon Anabilim Dalı Fizyoterapi ve Rehabilitasyon. Yüksek Lisans Tezi. İstanbul. 2014.Çalışmamızın amacı, Hemiparetik Serebral Palsili (HP SP) çocuklarda rutinde yoğun olarak kullanılan ve kinezyolojik bantlamaya göre maaliyeti yüksek olan Ayak - Ayakbileği Ortezi (AFO) uygulamasına, yine rutinde farklı amaçlarla kullanılan kinezyolojik bantlamanın alternatif olup - olamayacağını belirlemekti.Çalışmaya yaş ortalaması 10,43±3,27 yıl olan 37 HP SP’li olgu dahil edildi. Değerlendirmeler olgularımıza çıplak ayak ile, AFO ile ve kinezyolojik bantlama ile yapıldı. Olgularımızın denge ve yürüme fonksiyonları Berg Denge Testi, Tek Ayak Üzerinde Durma Testi, Fonksiyonel Öne Uzanma Testi, 10 Metre Yürüme Süresi Testi, Ayak İzi Yöntemi, Enerji Sarfiyatı Değerlendirilmesi ve Nintendo Wii Denge Testi ile değerlendirildi.Yapılan değerlendirmelerin sonuçlarında AFO ve Kinezyolojik Bantlama ile yapılan Berg Denge Testi, Tek Ayak Üzerinde Durma Testi, Fonksiyonel Öne Uzanma Testi değerlerindeki değişimler anlamlı değildi (p>0,05); 10 Metre Yürüme Süresi Testi, Fizyolojik Harcama İndeksi ve Ayak İzi Yöntemi değerlendirmelerindeki değişimler ise anlamlı düzeydeydi (p0,05); whereas variations in the values obtained during 10 Meter Walk Test, Physiological Cost Index and Foot Print Method were found to be at a significant level (p

1. ÖZETAdölesan idiopatik skolyozu olan bireylerde eğriliğin neden olduğu üç boyutlu deformite alt ekstremitede sağ ve sol ayakta asimetrik yürümeye neden olmaktadır. Alt ekstremitede meydana gelen asimetrik yüklenmeye bağlı olarak plantar yüzeyde adaptif değişikliklere neden olabilmektedir. Araştırmamıza; Mayıs-Temmuz 2012 tarihleri arasında, Özel Fizik Tedavi Merkezi’nde idiopatik skolyoz tanısı konan 48 olgu alındı. Egzersiz, korse ve/veya düzenli takip talebiyle fizyoterapiye yönlendirilen 10-18 yaş aralığındaki olguların tedavi öncesi ve sonrası Cobb yöntemiyle skolyoz açıları, skolyometre ile vertebral rotasyon değerleri, pedobarografi ile peak basınç, maksimum kuvvet, temas süresi, temas alanı plantar basınç değerleri değerlendirildi. Grup I’i oluşturan 22 olguya 3 ay süreyle üç boyutlu korse ve üç boyutlu egzersiz uygulandı. Grup II’yi oluşturan 16 olguya 3 ay süreyle üç boyutlu egzersiz uygulandı. Grup III’ü oluşturan 10 olgu düzenli olarak yalnızca takip edildi. Grup I’de cobb açısı, vertebral rotasyon değerleri, peak basınç farkı, maksimum kuvvet farkı, temas süresi önemli düzeyde azalma gösterdi. Grup II’de vertebral rotasyon değerleri, peak basınç farkı değerleri azalma gösterirken, temas alanı ortalaması artış göstermiştir. Grup III’de peak basınç farkı değerleri maksimum kuvvet farkı değerleri, temas süresi farkı değerleri artış göstermiştir. Sonuç olarak; skolyozu olan bireylerde egzersiz ve korse tedavisinin skolyoz eğriliklerine, asimetrik yüklenme parametrelerine ve ayak basınç dağılımına etki gösterdiği saptandı. Anahtar Kelimeler: adölesan idiopatik skolyoz, korse, egzersiz, pedobarografi2. SUMMARYEffects Of Three Dimensional Corset Treatment and Three Dimensional Exercise Treatment On Foot Pressure Dıstrubıtıon In The Patients With Adolescent Idiopathic ScoliosisThree dimensional deformity low extremity caused by the curvature on the individuals having adolescent idiopathic scoliosis results in an asymetry in walking over the left and right foot. In parallel to the asymetric overload which take place in sub-extremity, it may also lead up some adaptive changings on the plantar surface/level. In this/our study; 48 cases who were diagnosed with idiopathic scoliosis at the Private Physiothreapy Centre were studied betwen MAY-JULY, 2012. Scoliosis Angles is examined by using Cobb method, vertebral rotation rates with scoliometer as well as peak pressure, maximum force, contact duration and plantar pressure rate of the contact area was evaluated by using pedobarography on the stage of both pretreatment and posttreatment of the cases between 10-18 age range who are referred to physiothreapy by reason of exercise and/or regular followed-up. 22 cases who forms Group I were practiced with three dimensional corset and three dimensional exercise over the three months. 16 cases forming Group II were practised with only three dimensional exercise over the three months. 10 cases who consititutes Group III were only observed regularly. In group I, Cobb angle, vertabral rotation rates, peak pressure difference, maximum force and contact duration have showed a decrease at a significant level. In group II, vertabral rotation rates and peak pressure rates showed a decrease while average of contact area increased. In group III, peak pressure difference rates, maximum force difference rates, contact duration difference rates showed an increase. Consequently; exercise and corset treatment were ascertained that it affects scoliosis curvature, assymetric pressure parameters and foot pressure distribution of the individuals having scoliosis.Key Words: adolescent idiopathic scoliosis, corset, exercise, pedobarography

Anahtar Sözcükler: Kinezyolojik bantlama, diz osteoartriti, kuadriseps femoris, hamstring, fonksiyonellikÖZETEn yaygın görülen kas iskelet sistemi hastalıklarından birisi olan osteoartrit (OA), sinoviyal eklemlerdeki kıkırdak yapının ilerlemiş derecede dejenerasyonuyla karakterize bir durumdur. Çalışmamızda kuadriseps ve hamstring kasları üzerine yapacağımız bantlamanın diz OA’li hastalardaki ağrı, eklem hareket açıklığı, kas gücü, denge, fonksiyonellik ve düşme korkusu üzerine olan etkilerini incelemeyi amaçladık. Çalışmamıza, Temmuz 2012 – Kasım 2012 tarihleri arasında Özel Meditepe ve Özel Kardelen Tıp Merkezi Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Üniteleri’ne başvuran American College of Rheumatology (ACR) kriterlerine göre diz osteoartriti tanısı alan, araştırmaya katılma kriterlerini taşıyan 54 gönüllü hasta alınmıştır. Hastalar geliş sıralarına göre yapılan randomizasyonla 2 gruba ayrılmıştır. Hastaların ağrı seviyeleri, eklem hareket açıklıkları, efüzyon düzeyleri, kas kuvvetleri, fonksiyonel durumları, düşme korkusu seviyeleri ve statik dengeleri değerlendirilmiştir.Her iki tedavi grubunda da tedavi öncesine kıyasla tedavi sonrasındaki eklem hareket açıklığında, kas kuvveti değerlerinde, denge düzeylerinde istatistiksel olarak anlamlı artışlar meydana geldiği, ağrı seviyesinde ve efüzyon miktarında ise anlamlı azalmalar tespit edildiği görülmüştür (p0,05). Hastaların fonksiyonel durumları ve düşme korkusu düzeyleri incelendiğinde, her iki tedavi grubunda da tedavi öncesine kıyasla tedavi sonrası değerlerde istatistiksel olarak anlamlı gelişmeler olduğu kaydedilmiştir (p0,05).Çalışmamızın sonuçlarına göre, kombine fizyoterapi programına ek olarak kuadriseps ve hamstring kaslarına uygulanan kinezyolojik bantlamanın hareket açıklığı, kas kuvveti, denge ve ağrı seviyesi, düşme korkusu ve fonksiyonellik üzerine ek bir katkısı olmadığı saptanmıştır.SUMMARYThe Effects of Kinesio Taping Applied on Quadriceps and Hamstring Muscles on Functions of Lower Extremity in Patients with Knee Osteoarthritis. Marmara University, Institute of Health Science, Master of Science Thesis in Physical Therapy and Rehabilitation, Istanbul, 2013.One of the most common musculoskeletal diseases, osteoarthritis (OA) is characterized by the progressive loss of articular cartilage in synovial joints. The aim of our study is to determine the effects of kinesio taping applied on quadriceps and hamstring muscles on pain, range of motion, muscle strength, postural balance, functionality, fear of falling in patients with knee osteoarthritis. 54 patients who consult to Private Meditepe and Private Kardelen Medical Center, Physical Therapy and Rehabilitation Unit between the dates of July-November in 2012 with knee osteoarthritis according to American College of Rheumatology (ACR) criteria included in the study. Pain level, range of motion, effusion, muscle strength, functionality, fear of falling, postural balance were assessed.There were statistically significant improvements in values of range of motion, muscle strength, postural balance, pain level and effusion after the treatment compared to pre-treatment in both treatment groups (p0,05). When analyzing the functionality and fear of falling, there were statistically significant improvements in values of these parameters after the treatment compared to pre-treatment in both treatment groups (p

Bu çalışma göğüs fizyoterapisi ve aerobik egzersiz eğitimi uygulanan kistik fibrozisli çocukların hemodinamik yanıtlarını değerlendirmek amacıyla planlandı. Çalışmaya toplam 16 olgu dâhil edildi ve olgular, yaşları 5-14 yıl arasında değişen, kistik fibrosis teşhisi konmuş ve Shwachman klinik skorları ve Crispin ve Norman radyolojik skorlarına göre orta ve hafif şiddetteki hastalardı. Olgulara 6 hafta süre ile haftada 3 gün olmak kaydı ile aktif solunum teknikleri döngüsü ve koşu bandında egzersiz eğitimi uygulandı. Tedavi öncesi ve tedavi sonrası, solunum fonksiyon testleri, oksijen saturasyon değerleri, göğüs çevre ölçümleri, kardiyovasküler enduransları, kalp hızı ve kan basıncı değerleri değerlendirildi. Tedavi sonunda yapılan değerlendirmelerde solunum fonksiyon testi parametrelerinden % VC ve % FEF 25-75 te artışlar görülürken % FEV 1, %FVC ve % PEF değerlerinde düşüşler görüldü (p

Koroner Arter Bypass Cerrahisi Geçiren Ve Post–Operatif Kardiyopulmoner Fizyoterapi Uygulanan Hastalarda Sağlıkla İlişkili Yaşam Kalitesi Ölçeklerinin KarşılaştırılmasıÖZETKardiyopulmoner fizyoterapi, kardiyak cerrahi sonrası pulmoner komplikasyonları önlemede tercih edilen bir yaklaşımdır. Pre-operatif solunum fizyoterapi eğitiminin de olumlu etkilerinin bilinmesine rağmen, hastaya ya da kliniğe özgü nedenlerle gözardı edilebilmektedir. Araştırma; koroner arter bypass greft cerrahisi uygulanan, pre-operatif dönemde solunum fizyoterapi eğitimi alan ve almayan hastalarda, erken post-operatif dönemden taburcu oluncaya dek uygulanan kardiyopulmoner fizyoterapi programının, hastaların genel fonksiyon ve yaşam kalitelerine etkisini prospektif olarak değerlendirmek amacıyla gerçekleştirildi. 35-75 yaş aralığındaki kadın ve erkek 130 yetişkin hasta çalışmaya alındı. Olguların sağlıkla ilişkili yaşam kaliteleri; hastalığa özgü olan “MacNew Kalp Hastalığına Özgü Yaşam Kalitesi Anketi” ve “Ferrans ve Powers Yaşam Kalitesi Endeksi Kardiyak Versiyon-IV Ölçeği”, genel sağlığı değerlendiren “SF-36” ile “Nottingham Sağlık Profili” ölçekleriyle operasyondan önce ve altı hafta sonra değerlendirildi. Çalışmaya alınan 77 hastaya (Grup I), “pre-operatif solunum fizyoterapi eğitimi” verildi; ölçekler, acil veya planlanandan erken operasyona alınan, pre-operatif fizyoterapi eğitimi verilemeyen 53 hastaya (Grup II) da uygulanarak pre-operatif fizyoterapi eğitiminin etkisi değerlendirildi. Pre-operatif eğitimin, tüm ölçeklerde hastaların tüm yaşam kalitesi parametrelerine olumlu yansıdığı; ölçeklerin teknik olarak benzer ölçümlemeler yapmakla birlikte, birbirinin yerine kullanılamayacağı belirlendi. Sonuç olarak; pre-operatif fizyoterapi eğitiminin olguların post-operatif dönem uyumlarını; fizyoterapi, mobilizasyon ve ev programlarına aktif katılımlarını, hastalıkla ve genel sağlıkla ilişkili yaşam kalitelerini olumlu etkilediği, bu nedenle rutin kullanımının gerektiği görüldü.Anahtar Kelimeler: Hasta eğitimi, kardiyopulmoner fizyoterapi, koroner arter bypass, ölçekler, yaşam kalitesi The Comparison of Heart Related Quality of Life Instruments Of Coronary Artery Bypass Surgery Patients Who Had Taken Postoperative Cardiopulmonary Physiotherapy ProgrammeABSTRACTCardiopulmonary physiotherapy is the preferred approach to prevent postoperative pulmonary complications of cardiac surgery. Although the positive effects of preoperative pulmonary physiotherapy education is well known, it is sometimes neglected due to circumstances concerning the patient or the environmental limitations. The study investigates the effect of cardiopulmonary physiotherapy which was performed in the early postoperative period to discharge, on the functionality and quality of life of coronary artery bypass greft patients who have and have not received respiratory physiotherapy education at the preoperative period. 130 male and female patients, between the ages of 35 to 75, were included in the study: Group I consisted of 77 patients who have received both preoperative respiratory physiotherapy education and postoperative rutine cardiopulmonary physiotherapy while Group II consisted of 53 patients who did not receive preoperative respiratory physiotherapy education due to their emergent clinical conditions and therefore had to be operated sooner then scheduled but received the postoperative rutine cardiopulmonary physiotherapy. The health related quality of life of patients were evaluated by MacNew Heart Disease Specific Quality of Life Survey, Ferrans and Powers Quality of Life Index Cardiac Version-IV, SF-36 Health Survey and Nottingham Health Profile; at the pre and postoperative six weeks period. The study indicates that the preoperative respiratory education promoted in all aspects of quality of life parameters by increasing patient orientation and participation to physiotherapy, mobilization and home-based cardiopulmonary programme postoperatively, and although all scales technically executed similar measurements, the scales used in this study are non-equivalent. Key Words: Cardiopulmonary physiotherapy, coronary artery bypass, patient education, quality of life, scales

Bu çalışma göğüs fizyoterapisi ve aerobik egzersiz eğitimi uygulanan kistik fibrozisli çocukların hemodinamik yanıtlarını değerlendirmek amacıyla planlandı. Çalışmaya toplam 16 olgu dâhil edildi ve olgular, yaşları 5-14 yıl arasında değişen, kistik fibrosis teşhisi konmuş ve Shwachman klinik skorları ve Crispin ve Norman radyolojik skorlarına göre orta ve hafif şiddetteki hastalardı. Olgulara 6 hafta süre ile haftada 3 gün olmak kaydı ile aktif solunum teknikleri döngüsü ve koşu bandında egzersiz eğitimi uygulandı. Tedavi öncesi ve tedavi sonrası, solunum fonksiyon testleri, oksijen saturasyon değerleri, göğüs çevre ölçümleri, kardiyovasküler enduransları, kalp hızı ve kan basıncı değerleri değerlendirildi. Tedavi sonunda yapılan değerlendirmelerde solunum fonksiyon testi parametrelerinden % VC ve % FEF 25-75’te artışlar görülürken % FEV 1, %FVC ve % PEF değerlerinde düşüşler görüldü (p

Objective: The purpose of this prospective, randomized, controlled study was to determine the effects of kinesio taping in the treatment of patients with patellofemoral pain syndrome (PFPS).Methods: Thirty-one women with PFPS (mean age: 44.88 years; range: 17 to 50 years) were randomly assigned to either a kinesio taping (KT) (n=15) or control (n=16) group. Both groups received the same muscle strengthening and soft tissue stretching exercises for six weeks and the KT group additionally received kinesio taping at four day intervals for six weeks. Visual analog scale was used to measure pain intensity. Tension of the iliotibial band/tensor fascia lata and hamstring muscles and the mediolateral location of the patella were measured before the treatment and at the end of the third and sixth week. The Anterior Knee Pain Scale / Kujala Scale was used for the analysis of functional performance.Results: Comparing pretreatment and 6th week values, significant improvements were found in pain, soft tissue flexibility and functional performance of both groups (p0.05). The KT group had significantly better hamstring flexibility than the control group at the end of three weeks (p, Amaç: Prospektif, randomize, kontrollü bu çalışmanın amacı patellofemoral ağrı sendromlu (PFAS) hastalarda kinezyoteyp uygulamasının, egzersize katkı sağlayıp sağlamayacağını araştırmaktı. Çalışma planı: Çalışmaya 17 ila 50 yaşları arasında (ortalama yaş: 44.88) otuz bir PFAS’li kadın hasta katıldı. Hastalar randomize olarak kinezyoteyp (KT) (n=15) ve kontrol gruplarına (n=16) ayrıldı. Her iki gruba da altı hafta süresince aynı kuvvetlendirme ve yumuşak doku germe egzersizleri verildi. Çalışma grubuna egzersize ek olarak altı hafta boyunca dört günlük uygulamalarla kinezyoteyp tedavisi de yapıldı. Ağrı şiddeti görsel analog skala ile değerlendirildi. Iliotibial bant/tensor fasya lata (ITB/TFL) ve hamstring gerginliği, patellanın mediolateral konumu, tedaviden önce, üçüncü ve altıncı haftaların sonunda değerlendirildi. Olguların performans analizinde Kujala testi kullanıldı. Bulgular: Tedavi öncesi değerler altı hafta sonrakilerle karşılaştırıldığında, her iki grupta da ağrı, yumuşak doku esnekliği ve fonksiyon açısından anlamlı fark olduğu saptandı (p0.05). Kinezyoteyp grubunda hamstring esnekliğinin kontrol grubuna göre üç haftanın sonunda daha iyi olduğu görüldü (p

Çalışmamız rotator manşet (RM) tamiri sonrası fizyoterapist gözetimi olmaksızın standardize edilmiş bir ev egzersiz programına karşılık fizyoterapist gözetiminde tedavi edilen hastaların kısa dönem ağrı şiddeti, eklem hareket genişliği (EHG), kas kuvveti ve fonksiyonel sonuçlarının ve tedavi maliyetlerinin karşılaştırılması amacıyla planlanmıştır.Bu çalışmaya yaş ortalaması 59,75±9,07 yıl (40-83 yıl) olan ve RM tamiri yapılan toplam 28 hasta katılmıştır. Hastalar fizyoterapi programına alınan (15 hasta) ve ev programına alınan (13 hasta) olmak üzere iki gruba ayrılmıştır. Tüm hastalara RM tamiri sonrası sarkaç egzersizleri ve ağrı sınırı içinde pasif egzersizler uygulanmıştır. 6 haftalık immobilizasyon dönemini takiben ev programı grubundaki hastalara aktif egzersizler öğretilmiştir. Fizyoterapi grubundaki hastalara ise fizyoterapist tarafından omuz eklemi aktif egzersizleri yaptırılmıştır. Aktif egzersizler tam hareket genişliğinde yapılmaya başladıktan sonra kuvvetlendirme egzersizleri ile devam edilmiştir. Egzersizler günde 3 defa 10 tekrarlı ve haftada 5 gün yapılmıştır.Çalışmada hastalar cerrahi öncesi ve cerrahi sonrası 1. ve 3. ayın sonunda değerlendirilmiştir. Hastaların ağrı şiddetini belirlemek için Görsel Analog Skala (GAS) ve omuz eklemi normal hareket sınırını belirlemek için gonyometri kullanılmıştır. Ekstremitenin genel durumu Constant Omuz Skoru ve ekstremitenin fonksiyonel durumu Kol Omuz ve El Sorunları Anketi'nin Türkçe versiyonu (DASH-T) kullanılmıştır. Hastaların genel sağlık durumunu belirlemek için Genel Sağlık Anketi'nin kısa formu (KF-36) kullanılmıştır. Hastaların depresif semptomlarının değerlendirilmesi amacıyla Beck Depresyon Ölçeği (BDÖ) kullanılmıştır. Ayrıca kavrama kuvveti el dinamometresi ile ölçülmüştür.Bu çalışmanın sonunda her iki grupta da RM tamiri sonrası yapılan tüm değerlendirme yöntemlerinin sonuçlarında istatistiksel olarak anlamlı düzeyde (p

BAYAN BASKETBOL OYUNCULARININ AYAK ARKLARINDAKİ PROBLEMLERİN YÜRÜYÜŞE ETKİSİNİN SEDANTER BAYANLARLA KARŞILAŞTIRILMALI OLARAK DEĞERLENDİRİLMESİ Adı ve Soyadı : Banu Özel Danışmanın Adı: Bilsen Sirmen Kabul Tarihi : 24.11.2005 Programı : Yüksek Lisans Anabilim Dalı : Beden Eğitimi ve Spor ÖZETBu çalışmada basketbol oyuncularının ayak ve ayak bileği bölgesinden kaynaklanan yanlış yürüme paternleri geliştirip geliştirmediğini, deneklerin yürüme siklusları arasındaki farkları, sporun bu değişiklere etkisini tespit etmek ve antrenöre antrenman programında yol gösterici olmak amaçlandı.Çalışmamız Erol Sabancı Spastik Çocuklar Hareket ve Yürüme Analizi Laboratuvarında 01/11/2004-01/04/2005 tarihinde yapılmıştır. Çalışmamıza yıldız basketbol takımlarında oynayan 10 ve aynı yaş grubu 10 sedanter öğrenci gönüllü olarak katıldı. Deney ve kontrol grubu bireylerinin tümü bayandı. Demografik ortalamalar:·10 deney grubu yaş 13,40 ± 1,07 / boy 164,00 ± 7,39 / kilo 51,15±5,20·10 kontrol grubu yaş 14,10 ± 0,31 / boy 155,55 ± 4,09 / kilo 49,70 ± 4,49 şeklindeydi.Deneklere Modifiye Newyork Postür Analiz Formu, ayak ark değerlendirmesi ve kombine kinetik kinematik sistem ile yürüme analizi yapıldı. Yapılan yürüme analizinden elde edilen ayak bileği verileri istatistiksel olarak incelendi. İstatistiksel analizler SPSS programında yapıldı. Non-parametrik Mann-Whitney U testi gruplar arası değerlendirmede kullanıldı. İstatistiksel anlamlılık için alfa değeri 0.05 olarak alındı, p0.05).Sonuç olarak erişkin yaşa gelmeden yapılan sporun(basketbol) yürüyüş analizini ve postürü belirgin farklılıklar oluşturacak kadar etkilemediği, ancak ayak ark problemlerinin yürüyüşün özellikle basma fazına etkisi olduğu bulunmuştur.EVALUATION OF THE INFLUENCE OF FOOT ARCH PROBLEMS ON WALKING IN FEMALE BASKETBALL PLAYERS IN COMPARISON TO SEDENTARY FEMALE SUBJECTS SUMMARYThis study was performed to investigate whether basketball players develop wrong walking patterns arising from foot-ankle, whether there are any differences between the walking cycles of two groups, the degree to which sports influence those changes.Ten basketball players and ten sedentary students of the same age range voluntarily took part in our study. An experiment group of 10 female subjects (age 13,40±1,07, weight 51,15±5,20, height 164,00 ± 7,39 ) and a control group of 10 female subjects (14,10 ± 0,31 weight 49,70 ± 4,49 , height 155,55 ± 4,09) were formed. 1.Postural measurement 2.Arch measurment. 3.Walking analysis with combine kinetic kinematic system was used for investigation.Pronotion/supination, dorsal flexion/plantar flexion, varus/valgus angles were examined with the graphical figures. The influence of postural and arch measurements for two groups on kinematics data was evaluated comparatively. Statistical analysis was performed with SPSS software. Non-parametric Mann-Whitney U test was used for comparison between two groups. The alpha value : 0.05, p

Otizm Spektrum Bozukluğu (OSB) olan bireyler genellikle motor becerilerde, özellikle de postüral kontrolde önemli sorunlar yaşarlar. Bu derlemenin amacı, OSB’li bireylerde postüral kontrol bozukluklarına yönelik değerlendirme ve fizyoterapi uygulamalarının gözden geçirilmesidir. Literatürdeki çalışmalarda OSB’li bireylerin statik ve dinamik dengelerini değerlendirmek için birden fazla sübjektif ve objektif değerlendirme yöntemleri kullanıldığı görülmüştür. Derlemede incelenen fizyoterapi yöntemlerin OSB'li bireylerde postüral kontrolü ve dengeyi geliştirmede önemli olumlu etkileri olduğu görülmüştür. Bu bulguların, başta fizyoterapistler olmak üzere alandaki profesyoneller için yol gösterici olacaktır. OSB'li bireylerin sağlıklı bir yaşam tarzı sürdürmelerine ve daha iyi sosyal etkileşimler kurmalarına yardımcı olmak için alandaki profesyonellerin bu müdahale yöntemlerini günlük uygulamalarında kullanmalı ve faydalarının farkında olmalıdırlar., Individuals with Autism Spectrum Disorder (ASD) generally encounter problems in motor skills, specifically with regards to postural control. The aim of this review is to examine the evaluation methods and physiotherapy applications implemented in treating postural control disorders in individuals suffering from ASD. Various studies in the literature have indicated the presence of more than one evaluation method- both subjective and objective- used in evaluating the static and dynamic balance of individuals with ASD. The physiotherapy methods studied in this review revealed significant positive effects in postural control and improving balance in individuals with ASD. The results provided by these findings may serve as a guide for not only physiotherapists but for all professionals working in this field. To help individuals with ASD sustain a healthy lifestyle and establish better social interactions, professionals in this field must apply these intervention methods in their daily practices and recognize their advantages.

Severe acute respiratory syndrome coronavirus 2 (SARS-CoV-2) causes coronavirus disease 2019 (COVID-19), a new coronavirus that emerged in China in December 2019. The number of people infected with coronavirus is increasing all over the world. In 5% of coronavirus cases, acute respiratory distress syndrome (ARDS), septic shock, and/or multi-organ dysfunction/insufficiency, which require mechanical ventilation support, develop. The available information shows that physiotherapy practices should be performed on an individual basis based on the results of the multidisciplinary evaluation in the acute phase of the disease. Accordingly, the main methods of physiotherapy in the acute phase are positioning and mobilization. Some physiotherapy methods (e.g., diaphragmatic breathing, pursed-lip breathing techniques, positive expiratory pressure, and exercise training) are not recommended as they increase respiratory distress and respiratory work in the acute phase. It is essential to apply regular contact and droplet infection protection methods and to use personal protective equipment with high protection during physiotherapy methods that will be performed when clinically necessary., Aralık 2019'da Çin'de ortaya çıkan şiddetli akut solunum sendromu koronavirüs 2 (SARS-CoV2), koronavirüs hastalığına 2019 (COVID-19) neden olur. Koronavirüs bulaşmış insan sayısı tüm dünyada artmaktadır. Koronavirüs vakalarının % 5'inde mekanik ventilasyon desteği gerektiren akut solunum sıkıntısı sendromu (ARDS), septik şok ve / veya çoklu organ disfonksiyon / yetmezlik gelişir. Mevcut bilgiler, fizyoterapi uygulamalarının, hastalığın akut fazındaki multidisipliner değerlendirme sonuçlarına göre bireysel olarak yapılması gerektiğini göstermektedir. Buna göre, akut dönemde fizyoterapinin ana yöntemleri pozisyonlama ve mobilizasyondur. Akut dönemde solunum sıkıntısını ve solunum iş yükünü artırdığı için bazı fizyoterapi yöntemleri (örn. diyafragmatik solunum, pursed-lip solunumu, pozitif ekspiratuar basınç ve egzersiz eğitimi) önerilmemektedir. Standart temas ve damlacık enfeksiyonu koruma yöntemlerini uygulamak ve klinik olarak gerekli olduğunda uygulanacak fizyoterapi yöntemleri sırasında yüksek korumalı kişisel koruyucu ekipman kullanmak çok önemlidir.

Serebral Palsi beynin henüz gelişimini tamamlamamış olduğu dönemde oluşur. Bu hastalık doğum sırasında ya da ilk üç yılda gelişen tanısı net olmayan bir hasarlanma sonucu ortaya çıkan motor kontrol ve postür bozukluğu şeklinde seyir eder. Bu hastalıkta metabolik bozukluklar ve kas sorunları oluşmaktadır (Altındağ, Soran ve Akcan, 2009). Serebrel Palsi hastalarının temel sorunları; motor kabiliyetleri, el-göz koordinasyonu, etki-tepki dengelerinin kısıtlı olmasıdır. Bu hastalık ile mücadele eden çocukların için güvende hissettikleri bir ortamda onların kas ve sinir sistemlerini uyaran ve geliştiren koşulların sağlanması çok önemlidir. Bu hastaların tedavisi sırasında hastanın psikolojisi, çoklu duyu ile algılanabilen somut veya soyut her şey hastaların iyileşmesi açısından büyük önem taşımaktadır. Örneğin iyileşme sürecinde duyulan sesler, alınan görsel izlenimlerin hepsi tedavi sırasında önemli bir rol oynamaktadır. Bu bağlamda, duyusal tasarım fizik tedavi merkezlerinde mekânsal algı, çevresel uyarı ve mekân deneyimlerinin hastalığın sürecini etkilemekte olup, mekandaki ışık, renk, doku gibi fiziksel ortamı oluşturan ögeler iyileşme sürecini destekleyen ögeler haline dönüşebilmektedir. Çalışmanın çıkış noktası bu bakış açısıyla gelişmiştir. Çalışmanın serebrel palsi hastalığının tedavisindeki fizyoterapi, rehabilitasyon ve iyileştirme mekânlarında duyusal tasarımın hastalık üzerindeki destekleyici etkisi disiplinler arası bir bakış açısı geliştirmesi amaçlanmıştır. Bu bağlamda, birinci bölümde çalışmanın amacı, kurgusu ve hipotezler ile ilgili bilgilendirme yapılmıştır. İkinci bölümde ise; mekân algısı, mekân – insan ilişkisi bağlamında kanıta dayalı tasarım (EBD-Evidance Based Design) kriterleri ve iyileştiren çevre tasarımın (Healing Environment) hastane, fizyoterapi ve rehabilitasyon merkezlerindeki etkileri incelenmiştir. Üçüncü bölüm serebral palsi hastalığın tanımı ve duyusal tasarım ile ilişkisi, mekânı oluştran renk, doku, ışık ve ses gibi çoklu duyu ile algılanan tasarım kriterlerinin serebral palsi hastaları üzerindeki etkileri ele alınmıştır. Duyusal tasarımın yerinin araştırılması için hem tedavi alanlarını ziyaret ederek hem de serebral palsi fizik tedavi merkezlerinde bulunan 48 fizik tedavi uzmanı ve sağlık personellerine uygulanan anket ve mülakat sonuçlarının çalışmaya katkısı olmuştur. Dördüncü bölümde ise anket ve mülakattan elde edilen verilerin analizleri yorumlanmıştır. Çalışmanın sonucunda, fizyoterapi ve rehabilitasyon merkezlerinde duyusal tasarımın serebral palsi hastalarının mekân algısında olumlu etkilerine ışık tutmak ve bu bağlamda iyileştiren mekân tasarımının bu hastalığın tedavilerindeki destekleyici rolünün değerlendirilmesi hedeflenmiştir., Cerebral Palsy occurs when the brain has not yet completed its development. This disease develops in the form of motor control and posture disorder that occurs as a result of an unclear diagnosis that develops during birth or the first three years. This disease couses metabolic disorders and muscle problems (Altındağ, Soran & Akcan, 2009). The main problems of patients with cerebral palsy; motor abilities, hand-eye coordination, and effect-response balances are limited. It is very important to provide conditions that stimulate and improve their muscular and nervous systems in an environment where children who struggle with this disease feel safe. During the treatment of these patients, their psychology is affected of any concrete or abstract perceptions stimulated by multiple senses which carry importance on their recovery. Such as; voices heard in the healing process and/or visual impressions all play an important role during the healing process. In this context, sensory design can be transformed into elements that support the healing process of spatial perception, environmental stimulation and spatial experiences in physical therapy centers through elements that make up the physical treatment process such as light, color and texture. The point of departure the study has developed from this perspective and its aimed to develop an interdisciplinary point of view in the context of sensory design criteria in the physical therapy and improvement in the treatment spaces of Serebrel Palsy treatment. In this context, in the first part, information about the purpose, cases and hypotheses of the study is made. In the second part; In the context of space perception, space-human relationship, evidence-based design criteria and effects of remedial design in hospitals, physiotherapy and rehabilitation centers are examined. In the third part, the definition of cerebral palsy disease and its relation with sensory design, the effects of design senses perceived by multisenses such as the color, texture, light and sound that make up the space are discussed. In order to investigate the location of emotion design, the results of the survey and interview results were made according to 48 physical therapists and healthcare professionals in the cerebral palsy physical therapy centers. On the fourth part, the datas obtained from the survey and interview will be analyzed and interpreted. As a result of the study, it is aimed to provide an accumulation of knowledge about the positive effects of sensory design on the perception of space of patients with cerebral palsy in the formation of physiotherapy and rehabilitation centers, and to evaluate the design of the healing space in patient treatments.