Search

Amaç: Bu çalışmanın amacı 2011 yılının Ocak ayından 2020 yılının Aralık ayı bitimine kadar, yanık merkezimizde tedavi edilen yanık hastalarına ait kayıtların epidemiyolojik olarak incelenmesidir. Yöntemler: Bu tanımlayıcı ve kesitsel türdeki çalışma Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Yanık Merkezinde, retrospektif olarak gerçekleştirildi. 2011-2020 yılları arasında yanık vakaları elektronik hasta kayıtlarından elde edildi ve incelendi. İstatistiksel analizler Statistical Package for Social Sciences for IBM 25 paket programı ile yapıldı. Veri değerlendirmesinde tanımlayıcı istatistik yöntemleri (sayı, yüzde ve aritmetik ortalama vb) ve ki kare testi kullanıldı. Bulgular: Çalışmamızın örneklemini oluşturan 3227 yanık hastasının %55,3’ü 1-5 yaş aralığında ve %52,5’inin erkek olduğu belirlendi. Vakaların %42,7’si 2011-2013 yılları arasında gerçekleşmiştir. Yanıkların %64,1’inin sıcak sıvı yanığı, %50,4’ünün ikinci derece yanık olduğu saptandı. En fazla yanık vakası 2011-2013’te görülmüş ve vakalar 2020’ye doğru azalma göstermiştir. Yanık yaralanmasından en çok etkilenen yaş aralığının 1-5 arası ve en yüksek oranda yanık nedeninin sıcak sıvılar olduğu belirlendi (χ2 =5,560, p

Amaç: Flep cerrahisi sonrası flep mikrodolaşımını olumlu yönde etkilediği ileri sürülen spinal anestezinin farklı kas-deri fleplerinde mikrodolaşıma etkileri incelenecektir. Metod: Çalışmada 35 adet rat beş gruba ayrıldı.Birinci grup iskemi oluşturulmayan kontrol grubu,ikinci grup inhalasyon anetezisi altında TRAM flep kaldırılan grup, üçüncü grup spinal anestezi altında TRAM flep kaldırılan grup, dördüncü grup inhalasyon anestezisi altında gluteus maksimus kaldırılan grup, beşinci grup ise spinal anestezi altında gluteus maksimus kaldırılan grup olarak planlandı.Tüm gruplarda 0., 7.,14, ve 28. günlerde deriden O2 saturasyonu ölçüldü. Deney sonunda intrakardiyak yoldan kan alınarak tüm ratlar sakrifiye edildi. Alınan kanlarda MDA, TAS ve TOS değerleri ölçüldü. Flep dokularından histopatolojik inceleme için örnekler alındı. Alınan örneklerde ödem, konjesyon, nekroz, inflamasyon, kanama, hyalinizasyon, nükleer santralizasyon ve fibrozis alanları değerlendirildi ve parametreler çalışma sonunda bulgular (+), (++), (+++), (++++) şeklinde sınıflandırılıp dereceleme yapıldı. Bulgular istatistiksel olarak değerlendirildi. Bulgular: Biyokimyasal değerlendirmede MDA değerlerinin 1-2; (p=0.002), 1-3 (;p=0.004) 1-4; (p=0.001), 2-5; (p=0.002), 3-5; (p=0.005), 4-5; (p=0.002) gruplarına anlamlı olarak farklılık gösterdiği buna göre hem spinal hem de inhalasyon anestezisi uygulanan ve TRAM flep kaldırılan gruplarda MDA düzeyleri kontrol grubuna göre anlamlı olarak artmıştır. Gluteus maksimus flebi kaldırılan gruplarda ise sadece inhalasyon anestezisi verilen grupta MDA düzeylerinde anlamlı yükselme tesbit edilmiştir. TAS değerleri, inhalayon anestezisi uygulanarak TRAM flep kaldırılan grupta ve spinal anestezi uygulanıp gluteus maksimus flebi kaldırılan grupta ve anlamlı olarak yükselmiştir. Ayrıca kaldırılan farklı flepler arasında aynı anestezik yöntem kullanıldığı halde farklı sonuçlar elde edilmiştir. Şöyle ki; inhalasyon anestezisi uygulanan ve TRAM flep eleve edilen grupta TAS değerleri aynı anestezik yöntem kulanılan fakat gluteus maksimus flebi kaldırılan gruba göre anlamlı olarak yüksek bulunmuştur. Spinal anestezi uygulanan gruplarda ise gluteus maksimus flebi kaldırılan grupta TAS değerleri anlamlı olarak yüksek bulunmuştur. Bir başka anlamlı fark da 4. ve 5. gruplar arasında tesbit edilmiştir. Gluteus maksimus flebi kaldırılan ve spinal anestezi uygulanan grupta TAS değerleri aynı flep kaldırılan ve inhalasyon anestezisi uygulanan gruba göre anlamlı olarak yüksek bulunmuştur. 1-2; p=0.024, 1-5; p

Giriş: Üst ekstremite, yüksek voltajlı elektrik yanıklarından (injury) önemli oranda etkilenmektedir. Bu çalışmada yüksek voltajlı elektrik yanığının neden olduğu üst ekstremite doku defektlerinin groin flep ile onarımı tartışıldı. Gereç ve Yöntemler: Çalışmamıza Nisan 2009 – Ekim 2011 tarihleri arasında yüksek voltajlı elektrik yaralanması (>1000 V) sonrası üst ekstremite doku defekti gelişmiş 10 olgu dahil edildi. Olguların tümünde pediküllü kasık flebi ile onarım uygulandı. Hastaların tamamı erkek idi. Onarım yapılan alanlar kemik, tendon ve sinir gibi yapılarının açıkta olduğu el ve bilek bölgeleri idi. Pedikül ayrılması, yapılan pedikül bağlama testinde sorun olmadığı gözlenerek, operasyon sonrası 20-27. günlerde (ortalama 23. gün) yapıldı. Bulgular: Onarım sonrası bütün hastalarda yeterli yumuşak doku örtüsü sağlandı. Fleplerin hepsi sorunsuz iyileşti. Donör saha morbiditesi gelişmedi. Hastaların hiçbirinde ameliyata bağlı eklem sertliği gözlenmedi. İki hastada flepteki kalınlık nedeni ile operasyon sonrası 6. ay liposuction ile ciltaltı doku inceltmesi yapıldı. Sonuçlar: Üst ekstremite yüksek voltaj elektrik yaralanmaları sonucu oluşan yumuşak doku defektlerinin onarımında, lokal flep veya serbest doku aktarımının riskli veya uygulanamaz olduğu durumlarda pediküllü kasık flebinin ideal bir tedavi alternatifi olduğunu düşünmekteyiz., Background: Upper extremities are significantly affected by high-voltage electrical injuries. In this study, the repair of the upper extremity tissue defects due to high-voltage electrical injuries using groin flaps is discussed. Methods: Ten patients who developed upper extremity tissue defects following high-voltage (>1000 V) electrical injuries between April 2009 and October 2011 were enrolled in our study. All the patients underwent reconstructions with pedicled groin flaps. All the patients were male. The areas on which the reconstructions were performed were hand and wrist areas where structures like the bones, tendons and nerves are accessible. The separation of the pedicles was performed on days 20-27 (average period: 23 days) after the pedicle ligation examination revealed no problems. Result: Adequate soft tissue coverage was obtained in all patients following the reconstruction. All the flaps healed without problem. No donor area morbidity was observed. No articular rigidity related to the operation was observed in any of the patients. Conclusion: We are of the opinion that in soft tissue defects that form in the upper extremities subsequent to high-voltage electrical injuries, when local flaps or free tissue transplants are risky or inapplicable, reconstruction with pedicled groin flaps constitutes an ideal treatment alternative.

WOS:000729738200001 PMID: 34904354 This study was conducted to examine red cell distribution width (RDW) as a prognostic criterion in severe burns. The study is a descriptive correlational study and was carried out retrospectively. Patients with high RDW and low albumin values among severe burn injuries in the burn unit of a university hospital constituted half of the sample. Severe burns with RDW within normal range and a prognostic criterion for which albumin level normal and closest to normal accounted for the other half. RDW and albumin values were compared with the clinical results of patients with severe burns. IBM SPSS (Statistical Package for the Social Sciences) Statistics 25 was used for data analysis. Of the burn patients, 38.33% were between the age of 65-80, 51.67% were men, and 92.5% had third-degree burns. The mean albumin level of the patients was 2.39 +/- 0.34 g/dL, and the mean RDW level was 18.47 +/- 6.15%. The length of the stay in the intensive care unit was 13.45 +/- 7.83 days, and the duration of central venous catheter use was 23.41 +/- 8.25 days. High RDW and low albumin values were found to be associated with death, length of stay in the intensive care unit, and more blood transfusion. High RDW and hypoalbuminemia significantly affect the clinical results of severe burns. Both parameters are effective in determining the clinical course of burn patients, the length of hospital stay, presence of catheters and medication treatment protocol.

WOS:000600680700001 PMID: 33350594 In this study, it was aimed to investigate the effects of lockdown measures implemented due to COVID-19 on aetiology, sociodemographic characteristics, and clinical status of burn cases. This study was carried out retrospectively at the Burn Unit of Dicle University Medical Faculty Hospital. The burn cases during the COVID-19 outbreak were compared with those of the previous 2 years. Statistical analyses were carried out using the IBM SPSS (Statistics Package for Social Sciences) Statistics 25. Descriptive statistics, independent samples t-test, Kolmogorov-Smirnov test, and Shapiro-Wilk test were used for data evaluation. Results were evaluated at 95% confidence interval and P < .05 significance level. It was determined that burn cases were reduced by half during the COVID-19 compared to the previous 2 years. Despite the increase in the number of third-degree burns and surgeries, it was determined that the length of hospital stay decreased by an average of two thirds. Hot liquids have been identified as the most important cause of burns in all years. New studies should be conducted in order to examine the social dimension of COVID-19 pandemic in burn cases and to prevent these cases completely. The short hospital stay preferred by clinicians after COVID-19 and possible problems that may arise should be investigated.

Objective: There is new information increasingly added about wound healing, which is one of the most complex physiological processes. In this study, it is aimed to evaluate the effect of plateletrich plasma on the wound healing process in pursuit of creation of skin defect on the back skin of the rat and application of graft to it. Material and Methods: The study was planned on 30 randomly selected inbred Sprague-Dawley rats. In the rats in the experimental group, 3x2 cm full-thickness skin defect was created after the back area was shaved. The skin taken from the defected area was thinned and turned into a full-thickness skin graft and sutured again to the area where it was taken. Platelet-rich plasma was applied under the graft to the rats in the 1st group, and physiological saline was applied to the 2nd group. The 3rd group did not undergo any surgical procedure, and it was created as the control group. Results: Significant differences were observed in glucose, lactate, glycerol, and pyruvate values in the tissue in Group 1, compared to other groups. In the histopathological evaluation, a significant decrease was detected in the rate of inflammation and edema in the Group 1, in comparison with the other groups. Conclusion: Based on the data obtained from this study, it was taken into consideration by us that platelet-rich plasma application is a method that can be applied in addition to the classical wound care, especially in the cases with wound healing problems. Amaç: Oldukça karmaşık fizyolojik süreçlerden biri olan yara iyileşmesi ile ilgili hâlen yeni bilgilere ulaşılmaktadır. Bu çalışmada, sıçan sırt derisinde deri defekti oluşturulması ve sonrasında greft uygulamasını takiben trombositten zengin plazmanın yara iyileşme sürecine etkisinin değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntemler: Çalışma, randomize olarak seçilen 30 adet inbred Sprague-Dawley sıçan üzerinde planlandı. Deney grubundaki sıçanlarda, anestezi sonrası sırt bölgesi tıraşlandıktan sonra 3x2 cm boyutlu tam kat deri defekti oluşturuldu. Defekt oluşturulan alandan alınan deri inceltilerek tam kalınlıkta deri grefti hâline getirildi ve alınan yere tekrar sütüre edildi. Birinci gruptaki sıçanlara greft altına trombositten zengin plazma, 2. gruba ise serum fizyolojik uygulandı. Üçüncü gruba ise herhangi bir cerrahi işlem uygulanmadı ve kontrol grup olarak oluşturuldu. Bulgular: Mikrodiyaliz verileri karşılaştırıldığında Grup 1’de, diğer gruplara kıyasla dokudaki glukoz, laktat, gliserol ve pirüvat değerlerinde anlamlı farklar saptandı. Histopatolojik değerlendirmede ise Grup 1’de, diğer gruplara kıyasla inflamasyon ve ödem oranında belirgin azalma saptandı. Sonuç: Bu çalışmadan elde edilen verilere dayanarak, trombositten zengin plazma uygulamasının, özellikle yara iyileşme problemi bulunan durumlarda, klasik yara bakımına ek olarak uygulanabilecek bir yöntem olduğunu düşünmekteyiz.