1,509 results on '"Farmakoloji Anabilim Dalı"'
Search Results
2. Yüksek fruktozlu beslenmeye bağlı potansiyel beyin hasarı ve Selenyum’un etkisi = Potential brain damage due to high fructose diet and the effect of Selenium
- Author
-
Hasseyid, Nursel, 1996- author 217578, Aşcı, Halil, 1977- thesis advisor 12197, and Süleyman Demirel Üniversitesi. Sağlık Bilimleri Enstitüsü. Tıbbi Farmakoloji Anabilim Dalı. 167236 issuing body
- Subjects
Süleyman Demirel Üniversitesi - Abstract
Yakın zamana kadar fruktoz diyetlerde neredeyse hiç yokken, şimdi modern diyetlerin vazgeçilmezi haline gelmiştir. Bugün birçok yiyecek ve içecek ürününde yaygın olarak kullanılmaktadır. Şu ana kadar yapılmış olan meta analizlerin çoğu obezite, diyabet, kardiyovasküler hastalık ve metabolik sendrom riskinin Yüksek Fruktozlu Mısır Şurubu (YFMŞ)’un tüketimiyle ilişkili olduğunu ortaya koymaktadır. Ayrıca fruktoz içeriği zengin diyetle beslenenlerde tip 2 Diabetes Mellitus benzeri tablo meydana geldiği, insulin direnci, metabolik hasar ve bunlara seconder bilişsel disfonksiyon geliştiğine dair yayınlar mevcuttur. YFMŞ’la tetiklenen korteks, hipokampüs ve serebellum dokularının hasarında Selenyum (SE)’un koruyucu etkisinin araştırılacağı bu çalışmada 40 adet dişi sıçan kullanılmıştır. Kontrol, YFMŞ, YFMŞ+SE ve SE grupları olmak üzere 4 grup oluşturulmuştur. Tedavi grubunun içme sularına 6 hafta boyunca YFMŞ karıştırılıp, içerisine 0,3 mg/kg SE ilave edilmiştir. 6. haftanın sonunda hayvanlar cerrahi eksanguinasyon (kanatma) yöntemiyle ötenazi edilmiştir. Yapılan histopatolojik değerlendirmede YFMŞ’un beyin korteksi, hipokampüs ve serebellum dokusundaki nöronlarda dejenerasyon, hiperemi ve mikrohemorajiler gibi patolojik bulgulara sebep olduğunu göstermiştir. SE’un YFMŞ’nun bu dokularda oluşturduğu patolojik bulguları önemli ölçüde azalttığı görülmüştür. Elde ettiğimiz sonuçlara dayanarak SE’un günlük diyete eklenmesiyle sıklıkla tüketmekte olduğumuz YFMŞ’nın beyinde oluşturduğu ciddi hasara karşı koruma sağlayabiliriz. Anahtar kelimeler: Beyin, Hipokampüs, Korteks, Nöroinflamasyon, Selenyum, Serebellum, Yüksek Fruktozlu Mısır Şurubu, Until recently, fructose was almost absent in diets, but now it has become an essential part of modern diets. It is widely used in many food and beverage products today. Most of the meta-analyzes conducted so far that the risk of obesity, diabetes, cardiovascular disease and metabolic syndrome is associated with the consumption of High Fructose Corn Syrup (HFCS). In addition there are various studies in the literature showing that Diabetes Mellitus type 2 like syndrom, insulin resistance, metabolic derangement, and cognitive disfunction secondery to these impairments have been developed in those who are fed with diets rich in fructose. 40 female rats were used in this study in which the prophylactic effect of Selenium (SE) on the damage of cortex, hippocampus, and cerebellum tissues triggered by was investigated. Four groups were formed as control, HFCS, HFCS + SE and SE groups. HFCS was mixed into the drinking water of the treatment group for 6 weeks and 0.3 mg / kg SE was added into it. At the end of the 6th week, animals were euthanized by surgical exsanguination (bleeding) method. Histopathological evaluation showed that HFCS causesd pathological findings such as degeneration, hyperemia and microhemorrhages in neurons in the brain cortex, hippocampus, and cerebellum tissues. It has been observed that SE significantly reducesd the pathological findings caused by HFCS in these tissues. Based on the results we have achieved, we can protect against serious brain damage caused by the HFCS, which we consume frequently, by adding SE to the daily diet. Keywords: Brain, Hippocampus, Cortex, Neuroinflammation, Selenium, Cerebellum, High Fructose Corn Syrup, Tez (Yüksek Lisans) - Süleyman Demirel Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Tıbbi Farmakoloji Anabilim Dalı, 2021., Kaynakça var.
3. Öğrenme-bellek mekanizmasındaki postsinaptik modifikasyonlara kablosuz ağların etkisi ve gallik asidin rolü = Effects of wireless networks and the role of gallic acid in the postsynaptic modifications of learning and memory mechanism
- Author
-
Cankara, Fatma Nihan, 1984- author 10331, Süleyman Demirel Üniversitesi. Sağlık Bilimleri Enstitüsü. Tıbbi Farmakoloji Anabilim Dalı. 167236 issuing body, and Aşcı, Halil, 1977- thesis advisor 12197
- Subjects
Süleyman Demirel Üniversitesi - Abstract
Çalışmamızda kablosuz ağların yaydığı 2,45 GHz elektromanyetik alan (EMA)'ın hipokampus aracılı öğrenme-bellek mekanizması üzerindeki etkisi ve gallik asit (GA)'in bu mekanizmadaki rolü incelenmiştir. Çalışmada sağlıklı, 6 haftalık, 48 adet, erkek sıçan kullanıldı. Dört farklı deney grubu oluşturuldu (n=12). Grup 1: EMA; 3saat/gün EMA uygulandı ve 0,1 ml/gün distile su verildi. Grup 2: EMA+GA; 3saat/gün EMA uygulandı ve 30 mg/kg/gün dozunda GA verildi. Grup 3: GA; 30 mg/kg/gün dozunda GA verildi. Grup 4: Sham; 0,1 ml/gün distile su verildi. Deney 30 gün sürdü ve deney süresince tüm gruplara kısıtlama uygulandı. EMA uygulamasını takiben, öğrenme ve belleği değerlendirmek amacıyla Morris su tankı testi kullanıldı. Altı günlük mekansal öğrenme ve hafıza testinden 24 saat sonra deney sonlandırıldı. Anestezi altında hayvanlar dekapite edildi ve hipokampus dokuları alındı. Dokulardaki NR2B, CREB ve BDNF protein ekspresyonları Western Blot yöntemi ile analiz edildi. Otuz gün boyunca uygulanan EMA'nın su labirenti testinde öğrenme ve bellek fonksiyonlarında bozulmaya neden olduğu ancak GA tedavisinin bu bozulma üzerinde olumlu etkiye sahip olmadığı sonucuna varılmıştır. Hipokampus dokusundaki ekspresyonları analiz edilen NR2B, CREB ve BDNF'de gruplar arasında farklılık olmadığı görülmüştür. Anahtar Kelimeler: Elektromanyetik alan, Gallik Asit, Öğrenme ve Bellek, Hipokampus, We aimed to evaluate the effect of 2.45 GHz electromagnetic field (EMF) and the role of gallic acid (GA) on the hippocampus-mediated learning-memory mechanism. The healthy male rats aged 6-week were divided into four different experimental groups (n = 12). Group 1: EMF; 3 hours / day EMF was applied and 0.1 ml/day distilled water was given. Group 2: EMF + GA; 3 hours / day EMF was applied and GA at a dose of 30 mg/kg/day was administered. Group 3: GA; GA at a dose of 30 mg/kg/day was given. Group 4: Sham; 0.1 ml/day distilled water was supplied. The experiment lasted 30 days and all rats included in experiment were restricted during 30 days. Following the application of the EMF, the Morris water tank test was used to assess learning and memory. Twenty-four hours after the six-day spatial learning and memory test, the experiment was terminated. Under anesthesia animals were decapitated and hippocampus tissues were removed. NR2B, CREB and BDNF protein expressions were analyzed by Western blot analysis. EMF applied for 30 days resulted in deterioration of learning and memory functions in the water maze test, but gallic acid treatment did not have positive effect on this deterioration. There was no change in the levels of NR2B, CREB and BDNF analyzed in concentrations of Hipokampus tissue. Keywords: Electromagnetic field, gallic acid, learning and memory, hippocampus, Tez (Doktora) - Süleyman Demirel Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Tıbbi Farmakoloji Anabilim Dalı, 2017., Kaynakça var.
4. Hipergliseminin rat aort kasılmalarında yapabileceği değişikliklerin izole organ banyosunda değerlendirilmesi
- Author
-
Dönmez, Soner. 11316 author, Gökalp, Osman. 11313 thesis advisor, and Süleyman Demirel Üniversitesi. Sağlık Bilimleri Enstitüsü. Farmakoloji Anabilim Dalı. issuing body 11315
- Subjects
Süleyman Demirel Üniversitesi - Abstract
Tez (Yüksek Lisans) - Süleyman Demirel Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Farmakoloji Anabilim Dalı, 2008., Kaynakça var.
5. C vitamini ve aspirin, mısır şurubu (fruktoz) tüketiminin oluşturduğu organ hasarlarına karşı koruyucu olabilir mi? = May vitamin C and aspirin be protective against organ damage caused by consumption of corn syrup?
- Author
-
Yeşilot, Şükriye, 1981- author 11318, Çiçek, Ekrem, 1950- 10332 thesis advisor, and Süleyman Demirel Üniversitesi. Tıp Fakültesi. Tıbbi Farmakoloji Anabilim Dalı. 12199 issuing body
- Subjects
Süleyman Demirel Üniversitesi - Abstract
İşlenmiş hazır gıdalar içindeki fruktoz (F), mısır nişastasından elde edilen kimyasal bir şeker olup glukoz gibi doyma ve tokluk hissi oluşturmadığı için daha çok tüketilir. Araştırmalar, günlük gereksinimin üzerinde uzun süreli fruktoz kullanımının nonalkolik karaciğer yağlanması başta olmak üzere; metabolik sendrom, obezite, insülin direnci, tip 2 diyabet ve hipertansiyon gelişmesine yol açtığını ortaya koymaktadır. Çalışmamızda mısır şurubu tüketimi ile oluşacak çeşitli organ hasarlarına (karaciğer, pankreas) karşı C vitamini ve Aspirin’in koruyucu etkilerini araştırmayı amaçladık.Çalışmamızda 250-300 g ağırlığında erkek Sprague Dawley cinsi ratlar kullanılarak her bir grupta 8 rat olmak üzere 5 çalışma grubu oluşturuldu. Grup 1 (K grubu; içme suyu 6 hafta); Grup 2 (F grubu; %30’luk fruktozlu içme suyu 6 hafta); Grup 3 (F+A grubu; %30 F + 10 mg/kg/gün ASA 6 hafta); Grup 4 (F+C grubu; %30 F + 200 mg/kg/gün Cvit. 6 hafta); Grup 5 (F+A+C grubu; %30 F + 10 mg/kg/gün ASA + 200mg/kg/gün Cvit. 6 hafta). Tüm gruplardaki ratlar, 6. haftanın sonundaki son uygulamayı takip eden 24 saat sonra sakrifye edildi. Kan serumu, karaciğer ve pankreas dokuları alınarak histolojik ve biyokimyasal olarak değerlendirildi.Serum kolesterol ve AST düzeylerinin F+C ve F+A+C gruplarında F grubuna göre anlamlı (p0.05). Aspirin ve C vitamini karaciğer dokusunda OSI'ni F grubuna göre anlamlı (p0.05). Histopatolojik incelemeler sonucu mısır şurubunun karaciğer ve pankreas dokularında yaptığı hasar ve yağlanmaya karşı Aspirin ve C vitaminin koruyucu etkilerini gördük.Sonuç olarak; Aspirin ve C vitamini uygulanması ile; karaciğer fonksiyon testlerinde, lipid profilinde ve proiflamatuar sitokinlerin serum düzeylerinde karaciğer ve pankreasın histopatolojisinde dikkat çekici bir düzelme gözledik. Mısır şurubu tüketimine bağlı nonalkolik karaciğer yağlanması ve beraberinde getireceği hastalıkların gelişimini önlemede antioksidanların kullanılması önemli ve umut verici bir seçenek gibi görülmektedir. Anahtar Kelimeler: C vitamini, Aspirin, Mısır Şurubu, Organ Hasarı, NAYKH, Fructose which is an essential ingredient of processed ready-made foods, is a chemical sugar achieved from corn starch and more preferred than glucose for creating a feeling of satiety. Studies have shown that chronic consumption of fructose over daily requirement causes specially non-alcoholic hepatosteatozis, obesity, resistance to insulin, metabolic syndrome, type 2 diabetes and hypertension.In this study we aimed to research the protective effect of vitamin C and Aspirin against to several organ damages which are caused by consuming corn syrup.In our study male Sprague Dawley rats weighing 250-300g are used and created 5 groups are about each group 8 rats. Group 1 (n=8, C; drinking water; 6 weeks); Group 2 (n=8, F; drinking water with fructose %30; 6 weeks); Group 3 (n=8, F+A group; F %30 + 10 mg/kg/day ASA; 6 weeks); Group 4 (n=8, F+C group; F %30 + 200 mg/kg/day Vit.C; 6 weeks); Group 5 (n=8, F+A+C group; F %30 + 10 mg/kg/day + 200 mg/kg/day; 6 weeks). All group of animals sacrificed after the 24 hours following the last application at end of the 6 week. Blood serum, liver and pancreatic tissues are evaluated histologically and biochemically.Serum cholesterol and AST levels found significantly (p0.05). OSI which is in liver tissue is significantly (p0.05). We have seen the liver and pancreas tissues of injury and lipoidosis with corn syrup against the protective effect of aspirin and vitamin C at the end of histopathological examinations.As a result, we have observed a remarkable improvement on the liver function tests, lipid profile and proinflammatory serum levels of cytokines with the implementation of aspirin and vitamin C in the histopathology of liver and pancreas.Use of antioxidants is seen as an important and promising option for preventing Nonalcoholic fatty liver disease due to consumption of corn syrup and development of disease because of Nonalcoholic fatty liver disease. Keywords: Vitamin C, Aspirin, Corn Syrup, Organ Damage, NAFLD, Tez (Tıpta Uzmanlık) - Süleyman Demirel Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Tıbbi Farmakoloji Anabilim Dalı, 2014., Kaynakça var.
6. İlaç hatalarında ve hataların raporlanmasında hemşirelerin bilgi ve davranışlarının değerlendirilmesi = Evaluation of nurses' knowledge and behaviors in medication errors and error reporting
- Author
-
Ceylan, Ezgi. 223667 author, Savran, Mehtap, 1978- 12207 thesis advisor, and Süleyman Demirel Üniversitesi. Sağlık Bilimleri Enstitüsü. Tıbbi Farmakoloji Anabilim Dalı. 167236 issuing body
- Subjects
Süleyman Demirel Üniversitesi - Abstract
Amaç: Yapılan çalışmada hemşirelerin ilaç hataları ve ilaç hatalarının raporlanması hakkındaki bilgi ve davranışlarının değerlendirilmesi ile hatalı tutumlara ışık tutarak hasta ve ilaç güvenliğine katkı sağlamak amaçlanmıştır. Hemşireler ilacın isteminden uygulama sonrası gözlemine kadar olan süreçte etkin rol almaktadır. Tıbbi hata türlerinden biri olan ilaç hataları bu sebeple genellikle hemşireler tarafından gerçekleştirilmektedir. Hataları saptamak amacıyla hata raporlama sistemleri kullanılmaktadır. Türkiye'de bu amaçla Güvenlik Raporlama Sistemi (GRS) kullanılmaktadır. Gereç ve Yöntem: Tanımlayıcı-kesitsel olan çalışma 25 Ocak-28 Şubat 2021 arasında Burdur Devlet Hastanesinde yürütülmüştür. Etik Kurul ve Kurum izinleri sonrası, gönüllü 178 hemşireye "Sosyodemografik bilgi formu" ve "İlaç Hatalarında ve Hataların Raporlanmasında Hemşirelerin Bilgi ve Davranışlarının Tanımlanması Ölçeği"ni içeren anket uygulanmıştır ve doğru cevaplara ait yüzde puan hesaplanmıştır. Verilerin analizinde aritmetik ortalama, standart sapma, yüzde dağılım, korelasyon hesaplanmıştır. Bulgular: Hemşirelerin toplam ortalama puanı 47,42 bulunmuştur. Toplam ortalama puan ile eğitim düzeyi arasında (p: 0,672) ve toplam ortalama puan ile çalışılan birim arasında (p: 0,178) anlamlı ilişki bulunmamıştır. Alınan toplam ortalama puan ile yaş (r: 0,238); mesleki deneyim yılı (r: 0,229); kurumdaki deneyim yılı (r: 0,183) arasında pozitif yönlü orta düzeyde anlamlı ilişki vardır. En yüksek doğru cevap (%94,4) hastanın kimlik doğrulamasının yapılmasına aittir. Sonuç: Çalışmamızdaki toplam ortalama puan düzeyi orta seviyededir. Olumlu davranışların yönetim tarafından desteklenmesi, hemşirelerin mezuniyet öncesi ve sonrasında bilgilerinin tazelenmesi hasta ve ilaç güvenliğini olumlu yönde etkileyecektir. Anahtar kelimeler: Hemşire, İlaç, Hata, Raporlama, Davranış, Objective: The aim of the study was to contribute to safety of patient and drug by shedding light on erroneous attitudes by evaluating nurses' knowledge and behaviors about medication errors and errors reporting. Nurses play an active role in the process from the request of the drug to post-application observation. For this reason, medication errors, which are one of the types of medical errors, are usually carried out by nurses. Error reporting systems are used to detect errors. In Turkey, Security Reporting System (GRS) is used for this purpose. Materials and Methods: Our descriptive-cross-sectional study was conducted in Burdur State Hospital between January 25 and February 28, 2021. After the Ethics Committee and Institutional approval, 178 volunteer nurses were administered a "Sociodemographic Information Form" and a questionnaire including "The Scale of Nurses' Information and Behaviors in Medication Errors and Errors Reporting". In the analysis of the data, percentages points for correct answers, the arithmetic mean, standard deviation, percentage distribution, and correlation were calculated. Results: The total mean score of the nurses was found to be 47.42. No significant relationship was found between the total average score and the education level (p: 0.672) and between the total mean score and the department (p: 0.178). There is a moderately significant positive correlation between the total average score and age (r: 0,238), years of professional experience (r: 0,229), and years of experience in the institution (r: 0.183). The highest correct answer (94.4%) was in the question about the patient's identity verification. Conclusion: The total average score level in our study is moderate. Supporting positive behaviors by the management and refreshing nurses' knowledge before and after graduation will positively affect the patient and drug safety. Keywords: Nurse, Medication, Error, Reporting, Behavior, Tez (Yüksek Lisans) - Süleyman Demirel Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Tıbbi Farmakoloji Anabilim Dalı, 2021., Kaynakça var.
7. Ratlarda damar kasılmaları üzerine kalsiyum kanal blokeri ve magnezyumun etkilerinin karşılaştırılmalı olarak incelenmesi
- Author
-
Doğan, Mustafa. author 11382, Gökalp, Osman. 11313 thesis advisor, Peker, Recep Oktay. 11314 thesis advisor, and Süleyman Demirel Üniversitesi. Sağlık Bilimleri Enstitüsü. Farmakoloji Anabilim Dalı. issuing body 11315
- Subjects
Süleyman Demirel Üniversitesi - Abstract
Tez (Yüksek Lisans) - Süleyman Demirel Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Farmakoloji Anabilim Dalı, 2009., Kaynakça var.
8. Fenilefrin ile kasılan izole tavşan aortası üzerine levodropropizin'in etkisi ve bunun kalsiyum ile ilişkisi = Effect of levodropropizin on isolated rabbit aorta contracted with phenylephrine and its relationship with calcium
- Author
-
Cankara, Fatma Nihan, 1984- author 10331, Çiçek, Ekrem, 1950- thesis advisor 10332, and Süleyman Demirel Üniversitesi. Sağlık Bilimleri Enstitüsü. Farmakoloji Anabilim Dalı. issuing body 11315
- Subjects
Süleyman Demirel Üniversitesi - Abstract
Bu çalışmanın amacı, tedavide antitusif olarak kullanılan levodropropizinin kalsiyum kanalları ile olan ilişkisini ve antitusif etkinin oluşumundaki temel mekanizmaların yanında bu etkiye kalsiyum iyonunun katkısını göstermektir. İzole tavşan torasik aortasında yapılan bu in vitro çalışmada, levodropropizinin kalsiyum iyonu ile olan ilişkisini belirlemek amacıyla, kalsiyumsuz ortamda fenilefrine bağlı kasılma, kümülatif konsantrasyonda ilave edilen kalsiyum ile (doza bağımlı bir şekilde arttı (p0,05). Tedavide antitusif amaçla kullanılan levodropropizin adlı etken maddenin, bu dokudaki kalsiyum kanallarını bloke ederek ekstraselüler Ca2+ girişini inhibe ettiği gösterilmiştir. Yaptığımız bu çalışmanın, bu ilacın antitusif etki mekanizmasının aydınlatılmasına katkı sağlayarak daha ileriki çalışmalara öncülük edebileceği kanısındayız. Anahtar Kelimeler: diltiazem, izole organ banyosu, kalsiyum, levodropropizin., The aim of this study is to investigate the relationship between calcium channels and levodropropizine which is used as antitussive agent and in addition, the basic mechanisms of formation of antitussive effect and contribution of calcium ions to this effect. In this in vitro study performed on isolated rabbit thoracic aorta, calcium ionfree environment due to contraction of phenylephrine, cumulative addition of calcium ion concentration increased with the dose-dependent manner in order to determine the relationship between levodropropizine and calcium ion. The maximum response occurred with the addition of calcium, was inhibited 51% ł 5.56 in the presence of levodropropizin. The other part of the study, in medium containing normal Krebs solution, phenylephrine-induced contractions of the tissue inhibited by applying of the cumulative concentration of levodropropizine and diltiazem, respectively the rate of 95.96% ł 3.12 and 78.28% ł 6.78. IC50 values of relaxations occurred by using of antagonists were respectively 8.03x106-ł0.04 M and 3.2x105ł0.04 M, the differencewas not statistically significant by comparing the inhibitory forces (p>0.05). It is shown that Levodropropizin which is an active ingredient used for antitussive affect in treatment inhibits extracellular calcium entry by blocking the calcium channels. We think this study would lead further studies which clarify the mechanism of antitussive effect of this drug. Keywords: calcium, diltiazem, isolated organ bath, levodropropizin., Tez (Yüksek Lisans)- Süleyman Demirel Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Farmakoloji Anabilim Dalı, 2011., Kaynakça var.
9. Yeni sentezlenen Ag-NHC komplekslerinin akciğer kanseri hücre hattında (A-549) sitotoksik ve anti-tümoral etkilerinin araştırılması = Investigation of cytotoxic and anti-tumoral effects of newly synthesized Ag-NHC complexes on lung cancer cell line (A549)
- Author
-
Şahin, Yasemin, 1992- author 223562, Cankara, Fatma Nihan, 1984- 10331 thesis advisor, Çiftçi, Osman. thesis advisor 223572, and Süleyman Demirel Üniversitesi. Sağlık Bilimleri Enstitüsü. Tıbbi Farmakoloji Anabilim Dalı. 167236 issuing body
- Subjects
Süleyman Demirel Üniversitesi - Abstract
Bu çalışmanın amacı; yeni sentezlenmiş ve daha önce hiçbir çalışmada kullanılmamış 3 farklı Ag-NHC kompleksinin A549 akciğer kanser hücre hattında uygun konsantrasyon ve sürede muhtemel sitotoksik ve anti-tümoral etkileri ile apoptoz mekanizmasının aydınlatılmasıdır. Tüm dünyada kansere bağlı ölümlere göre bildirilen ölümün %18'lik oranıyla ilk sırada akciğer kanseri yer almaktadır. Akciğer kanseri; küçük hücreli akciğer kanseri ve küçük hücreli olmayan akciğer kanseri olmak üzere iki ana grupta sınıflandırılmaktadır. Sisplatin akciğer kanseri tedavisinde kullanılan platin temelli kemoterapi ilaçlarından biridir. Ancak neden olduğu nörotoksisite, nefrotoksisite ve hepatotoksisite gibi ciddi yan etkiler sebebiyle alternatif tedavi yöntemleri aranmaktadır. Ag-NHC komplekslerinin yapılan çalışmalarda anti-tümöral, antimikrobiyal, antifungal aktivite gösterdiği bulunmuştur. Bu nedenle farmakolojik araştırmalar ve ilaç geliştirme çalışmaları için önem taşımaktadır. Yapılan çalışmada; Ag-NHC kompleklerinin sitotoksik etkileri, anti-tümoral etkileri ve Bcl-2, Bax, Cas-3, Cas-8, Cas-9, Cas-10 ekspresyon düzeyleri sırasıyla MTS, Anneksin V ve RT-PCR yöntemleri kullanılarak araştırıldı. Yapılan analizler sonucunda sitotoksik etkisi sisplatine göre anlamlı derecede düşük olan Ag-NHC komplekslerinin, A549 kanseri hücre hattında muhtemel kaspaz bağımsız bir yolak aracılığıyla erken apoptozu indükleyerek güçlü anti-tümoral ve anti-proliferatif etkisinin olduğu bulundu. Yeni sentezlenen Ag-NHC komplekslerinin akciğer kanseri tedavisinde sisplatine alternatif potansiyel bir ajan olabileceği ancak ilgili moleküler mekanizmanın aydınlatılmasına yönelik çalışmaların yapılması ve farklı kombinasyonlarının denenmesine ihtiyaç olduğu düşünülmektedir. Anahtar kelimeler: A549 kanser hücre hattı, Ag-NHC kompleksleri, Sitotoksite, Anti-tümöral etki, The aim of this study is to elucidate the mechanism of apoptosis with possible cytotoxic and anti-tumoral effects of 3 different Ag-NHC complexes, which have been newly synthesized and have not been used in any study before, at the appropriate concentration and duration on A549 lung cancer cell line. Lung cancer ranks first with 18% of deaths reported worldwide according to cancer-related deaths. Lung cancer is classified into two main groups as small cell lung cancer and non-small cell lung cancer. Cisplatin is one of the platinum-based chemotherapy drugs used in the treatment of lung cancer. However, alternative treatment methods are sought due to serious side effects such as neurotoxicity, nephrotoxicity, and hepatotoxicity. Ag-NHC complexes have been found to show anti-tumoral, antimicrobial, and antifungal activity in studies. Therefore, it is important for pharmacological research and drug development studies. In the study; Cytotoxic effects, anti-tumoral effects and Bcl-2, Bax, Cas-3, Cas-8, Cas-9, Cas-10 expression levels of Ag-NHC complexes were investigated by MTS, Annexin V, and RT-PCR methods respectively. As a result of the analyzes, it was found that Ag-NHC complexes, whose cytotoxic effect is significantly lower than cisplatin, have strong anti-tumoral and anti-proliferative effects by inducing early apoptosis in the A549 cancer cell line via a possible caspase-independent pathway. It is thought that newly synthesized Ag-NHC complexes may be a potential alternative agent to cisplatin in the treatment of lung cancer, but studies to elucidate the relevant molecular mechanism and different combinations are needed Anahtar kelimeler: A549 cancer cell line, Ag-NHC complexes, Cytotoxicity, Antitumoral effect, Tez (Yüksek Lisans) - Süleyman Demirel Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Tıbbı Farmakoloji Anabilim Dalı, 2021., Kaynakça var.
10. LPS ile indüklenmiş hipokampal toksisitede ramelteon'un etkisi = The impact of ramelteon on LPS induced hippocampal toxicity
- Author
-
Kaynak, Mine, 1997- author 213625, Savran, Mehtap, 1978- thesis advisor 12207, and Süleyman Demirel Üniversitesi. Sağlık Bilimleri Enstitüsü. Tıbbi Farmakoloji Anabilim Dalı. 167236 issuing body
- Subjects
Süleyman Demirel Üniversitesi - Abstract
Tıp alanındaki gelişmelere karşın, sepsis hala dünya çapında önemli bir sağlık sorunu olmaya devam etmektedir. Proinflamatuar sitokinlerin salınımına neden olan patojenlere karşı gelişmiş kontrolsüz bir hiperinflamasyon yanıtı olarak tanımlanabilen sepsis, sistemik inflamatuar yanıt sendromu olarak da bilinir. Bu süreçteki en önemli patofizyolojik mekanizma oksidatif stres, mitokondriyal disfonksiyon, hücresel hasar ve nihayetinde organ disfonksiyonuna yol açan aşırı sitokin salınımıdır. Sepsisde hemen tüm organlar etkilenmekle birlikte, erken dönemde hasar gören yapıların başında beyin dokusu gelmektedir. Ramelteon seçici olmayan (MT1/MT2) bir melatonin reseptör agonistidir. Uykusuzluk endikasyonu ile 2005 yılında FDA'dan onay alan RML, gastrointestinal sistemden hızla emilir (%84). Kan dolaşımındaki yarı ömrü 1-2 saat olan ve melatonerjik agonist ilaçlar arasında her iki reseptör alt tipine de nispeten daha yüksek afinite gösteren bu ilaç, GABA reseptör kompleksi, nöropeptidler, serotonin, dopamin, noradrenalin, asetilkolin ve opioidler reseptörleri için belirgin bir afiniteye sahip değildir. Bu durum bu reseptörlere bağlı yan etkilerin ortaya çıkmaması açısından önemlidir. LPS ile oluşturulmuş nöroinflamasyonda, RML'nin koruyucu etkisinin araştırılacağı bu çalışmada 28 erkek Wistar Albino sıçan kullanılmıştır. Kontrol, LPS, RML ve LPS+RML grupları oluşturulmuştur. Tedavi grubuna 8 mg/kg oral RML uygulamasından 45 dakika sonra i.p. olarak 5 mg/kg LPS uygulanmış ve bundan 6 saat sonra hayvanlar kesilmiştir. Kontrol grubunda tüm uygulamalarda SF kullanılırken, RML ve LPS gruplarında ilgili moleküller dışındaki uygulamalarda da SF kullanılmıştır. Yapılan histopatolojik değerlendirmede, LPS ile hem hipokampal hem de kortikal alanlarda belirgin inflamatuar hücre infiltrasyonu ve apoptosis tespit edilmiştir. LPS öncesi kullanılan RML, inflamatuar yanıtı ve apoptosisi azaltmıştır. Hematolojik analizler sonucunda LPS öncesi kullanılan RML; WBC ve NLR oranlarında anlamlı olarak azalma, LYMP ve PLT sayılarında ise anlamlı olarak artış görülmüştür. Aslında uyku bozukluğu için ruhsatlı kullanımı olan RML'nin LPS'ye bağlı nöroinflamasyonu azaltmadaki etkisi ve bunun olası mekanizmaları, farklı doz ve süre içeren ileri çalışmalarla değerlendirilmelidir. Anahtar kelimeler: LPS, Hipokampus, Ramelteon, Nöroinflamasyon, Despite the advances in medicine, sepsis still remains a major health problem worldwide. The most important pathophysiological mechanism in this process is oxidative stress, mitochondrial dysfunction, cellular damage and ultimately excessive cytokine release leading to organ dysfunction. Although almost all organs are affected in sepsis, brain tissue is one of the structures damaged in the early period. Ramelteon (RML) is a non-selective (MT1 / MT2) melatonin receptor agonist. RML, which was approved by the FDA in 2005 with the indication of insomnia, is rapidly absorbed (84%) from the gastrointestinal system. It has a half-life of 1-2 hours in the bloodstream and shows relatively higher affinity for both receptor subtypes among other melatonergic agonist drugs. This drug has not a pronounced affinity for the GABA receptor complex, neuropeptides, serotonin, dopamine, noradrenaline, acetylcholine and opioids receptors. This is important in terms of avoiding side effects related to these receptors. Twenty-eight male Wistar Albino rats were used in this study to investigate the protective effect of RML on neuroinflammation induced by LPS. Control, LPS, RML and LPS + RML groups were created. Fourty-five minutes after the administration of 8 mg / kg oral RML to the treatment group i.p. 5 mg / kg LPS was administered, and animals were euthanised 6 hours after LPS. In control group, normal salin was used for all administrations. In LPS and RML groups, salin was used with the related drug. In histochemical evaluation, marked inflammatory cell infiltration and apoptosis were observed in both hippocampal and cortical areas of LPS group. RML, used before LPS decreased the inflammatory response and apoptosis. As a result of hematological analysis, RML used before LPS; There was a significant decrease in WBC and NLR rates, and a significant increase in LYMP and PLT numbers. The role of RML, which is a licensed drug for insomnia, in decreasing the LPS-induced neuroinflammation and its possible mechanisms should be investigated in further studies involving longer time course and different doses of RML. Keywords: LPS, Hippocampus, Ramelteon, Neuroinflammation, Tez (Yüksek Lisans) - Süleyman Demirel Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Tıbbi Farmakoloji Anabilim Dalı, 2020., Kaynakça var.
11. Diyabetik ratlarda Aspirin ve Nimesulid'in diabete bağlı doku hasarı üzerine olan etkileri = Effects of Aspirin and Nimesulide on tissue damage depending on diabet in diabetic rats
- Author
-
Yeşilot, Şükriye, 1981- author 11318, 11321 Özer, Mehmet Kaya. thesis advisor, and Süleyman Demirel Üniversitesi. Sağlık Bilimleri Enstitüsü. Farmakoloji Anabilim Dalı. issuing body 11315
- Subjects
Süleyman Demirel Üniversitesi - Abstract
Aspirin ve Nimesulid nonsteroid antiinflamatuvar özellikleriyle beraber antioksidan ve antiagregan özelliklere sahiptirler. Bu deneysel çalışmada antioksidan özelliği olan Aspirin ve Nimesulid'in streptozo to sinle oluşturulan diyabetik ratlarda, vasküler sistem ve böbrek dokusu üzerine hasarını azaltmasını araştırdık. Çalışmamızda her bir grupta 10'ar adet rat olmak üzere 4 grup vardı. Gruplar; Kontrol, DM (STZ 50 mg/kg, i.p tek doz), DM ? Asp (10mg/kg/gün, gavaj,6 hafta) ve DM ? Nim (18 mg/kg/gün, gavaj, 6hafta) şeklindedir. Reaktif oksijen radikallerinin (ROS) göstergesi olan biyokimyasal parametrelerden MDA, GPx, CAT ve SOD düzeylerine bakılırken, aort ve böbrek dokusu histopatolojik olarak da değerlendirildi. DM ve Kontrol grupları karşılaştırıldığında; DM grubunda MDA düzeyi Kontrol grubuna göre anlamlı olarak daha yüksek (p0,05). Aspirin verilen DM'li grupta ise MDA ve GPx düzeyi anlamlı olarak düşmüştür (p, With nonsterodail anti-inflammatory properties, Aspirin and Nimesulide also have antioxidant and antiagregation properties. In this experimental study, the reduction of damage on vasculer system and kidney tissue of rats that were induced diabetic with STZ, was investigated by using Aspirin and Nimesulide which have antioxidant properties. In this study, there were four groups and each of them consisted of ten animals. These four groups classified as; Control, DM (STZ 50 mg/kg, i.p single dose), DM ? Asp (10mg/kg/day, po,6 weeks) ve DM ? Nim (18 mg/kg/day, po, 4 weeks). While the level of MDA, GPx, CAT and SOD, biochemical parameters of ROS, were gazing at, the kidney tissue and aort were also evaluated as hystopatological situation. When DM and Control groups were compared, it was established that the level of MDA in DM group was significantly higher than Control group (p, Tez (Yüksek Lisans) - Süleyman Demirel Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Farmakoloji Anabilim Dalı, 2008., Kaynakça var.
12. Ratlarda metotreksat kaynaklı karaciğer ve böbrek hasarında C vitamininin koruyucu etkisinin araştırılması = Invastigation of the protectif effect of vitamin C on methotrexate induced liver and kidney injury in rats
- Author
-
Savran, Mehtap, 1978- author 12207, Çiçek, Ekrem, 1950- thesis advisor 10332, and Süleyman Demirel Üniversitesi. Tıp Fakültesi. Tıbbi Farmakoloji Anabilim Dalı. issuing body 12199
- Subjects
Süleyman Demirel Üniversitesi - Abstract
Bir folat antagonisti olan ve kanser tedavisi yanında pek çok sistemik inflamasyonun tedavisinde kullanılan MTX, hepatoksiste ve nefrotoksiste gibi önemli yan etkilere neden olmaktadır. Yapılan çalısmalarda oksidatif hasarın sorumlu olduğu gösterilen bu yan etkileri önleme konusunda, potent bir antioksidan olan C vitaminin alternatif bir profilaktik seçenek olabileğini düsünmekteyiz. Çalısmamızda kullanılan 36 adet Wistar albino erkek rat, her birinde 6 hayvan bulunan 6 gruba ayrıldı. Gruplar; Kontrol, MTX ( 20 mg/ kg, i.p, tek doz ), C vitamini ( 250 mg/ kg, oral, 1 gün ), C vitamini ( 250 mg/ kg, oral, 3 gün ), MTX ( 20 mg/ kg, i.p, tek doz ) + C vitamini ( 250 mg/ kg, oral, 1 gün ) ve MTX ( 20 mg/ kg, i.p, tek doz ) + C vitamini ( 250 mg/ kg, oral, 3 gün ) seklinde olusturuldu. Deney sonunda karaciğer ve böbrek dokularının histopatolojik değerlendirilmesi yapıldı. Yine bu dokularda MDA, SOD, CAT ve GPx gibi biyokimyasal parametrelere bakıldı. Yapılan biyokimyasal değerlendirmeler sonunda, karaciğer dokusunda MTX kullanımı ile artan MDA değerleriyle, azalan SOD ve GPx düzeyleri, MTX tedavisine eklenen 3 günlük C vitamini ile kontrol grubuna göre anlamlı olarak düzeldi. MTX kullanımı ile azalan CAT değerini, her iki vitamin uygulaması da düzeltemedi. Böbrek dokusunda da MTX kulanımı ile artan MDA değerleriyle, azalan SOD ve GPx değerleri, 3 günlük C vitamini kullanımı ile düzelirken, MTX ile azalan CAT değerlerini her iki vitamin uygulaması da anlamlı olarak artırdı. Bu biyokimyasal bulgulara paralel olarak, MTX rubuna ait karaciğer ve böbrek dokularının histolojik incelemelerinde oksidatif hasar bulguları izlendi. MTX grubuyla karsılastırıldığında, MTX ile beraber uygulanan her iki vitamin grubunda bu histolojik bulgularda anlamlı ölçüde düzelme izendi. Sonuç olarak, MTX. in rat karaciğer ve böbrek dokusu üzerine olan toksik etkilerinin C vitamini ile düzelebileği ve bu sonuçların doz bağımlı olabileceği sonucuna ulastık. Anahtar Kelimeler: Antioksidan, C vitamini, Metotreksat, Oksidatif doku hasarı, Methotrexate, a folat antagonist used for the treatment of cancer and inflamation, causes potential side effects, like hepatotoxity and nephrotoxicity. Scientific evidences have shown that oxidative damage is the causetive reason for the MTX toxicity; thereby vitamin C could be an alternative prophylactic agent aganist MTX-induced hepatotoxcity and nephrotoxicity. A total of thirty- six male Wistar albino rats were included in this study. Animals were equally divided into six groups as follows: Controls, only MTX ( 20 mg/ kg, i.p, single dose ) given group, vitamin C ( 250 mg/ kg, orally, for 1 day) group, vitamin C ( 250 mg/ kg, orally, for 3 days ) group, MTX ( 20 mg/ kg, i.p, single dose ) + vitamin C ( 250 mg/ kg, orally, for 1 day) and MTX ( 20 mg/ kg, i.p, single dose ) + vitamin C ( 250 mg/ kg, orally, for 3 days ) . At the end of the study, liver and kidney tissues were evaluated histopathologically and the biochemical analysis for MDA, SOD, CAT and GPx were performed. According to the biochemical findings, MDA levels were increased and SOD and GPx were decreased by the use of MTX in the liver tissues and these levels were improved in the group that vitamin C was administered for three days. CAT levels which decreased by MTX could not be increased by none of vitamin C treatment group. In renal tissues, increased MDA levels and decreased SOD and GPx levels by MTX were significantly restored after the administration of vitamin C for three days. CAT levels were decreased after MTX, and increased significally in both vitamin C treatment groups. Similar to the biochemical findings, the evidences of oxidative damage were seen in both liver and kidney tissues by histopathologic examination. Compare to the control group, findings of both vitamin C treatment groups were significantly improved. As a result, vitamin C can ameliorate the toxic effect of MTX on the rat liver and kidney tissues and this effect could be dose-dependent. Keywords: Antioxidant, Methotrexate, Oxidative tissue damage, Vitamin C, Tez (Doktora)- Süleyman Demirel Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Tıbbi Farmakoloji Anabilim Dalı, 2011., Kaynakça var.
13. Metotreksat kaynaklı karaciğer ve böbrek hasarında misoprostolün koruyucu etkisi = The protective effect of misoprostol on methotrexate induced liver and kidney injury
- Author
-
Aşcı, Halil, 1977- author 12197, 11321 Özer, Mehmet Kaya. thesis advisor, and Süleyman Demirel Üniversitesi. Tıp Fakültesi. Tıbbi Farmakoloji Anabilim Dalı. issuing body 12199
- Subjects
Süleyman Demirel Üniversitesi - Abstract
Metotreksat folat antagonisti olan bir antineoplastik ilaçtır. Metotreksata bağlı hepatoksisite ve nefrotoksisite daha önceki çalışmalarda bildirilmiştir. Bilimsel kanıtlar PGE1 analoğu olan Misoprostol.ün doku koruyucusu olduğunu göstermektedir. Bu bilgilere dayanarak Metotreksata bağlı oluşan karaciğer ve böbrek hasarını önlemede Misoprostol.ün alternatif bir profilaktik seçenek olduğunu düşünmekteyiz. Çalışmamızda 24 adet Wistar albino erkek rat kullanıldı. Her bir grupta 6.şar adet rat olmak üzere 4 gruptan oluşturuldu. Gruplar; Kontrol, Metotreksat (20 mg/kg, i.p, tek doz), Metotreksat (20 mg/kg, i.p, tek doz) + Misoprostol (200.g/kg, oral, 5 gün) ve Misoprostol (200.g/kg, oral, 5 gün) olacak şekilde planlandı. Deney sonunda karaciğer ve böbrek dokusunda MDA, SOD ve CAT gibi biyokimyasal parametrelere bakıldı. Ayrıca dokuda histopatolojik incelemeler yapıldı. Yapılan biyokimyasal analizler sonucunda karaciğerde lipid peroksidasyon ürünü olan MDA seviyelerinde, MTX kullanılan ratlarda, kontrol grubuna göre anlamlı bir artışın gözlendiği ve bu artışın MP kullanımı ile azaldığı saptandı. Antioksidan enzim olan CAT ve SOD seviyeleri, MTX kullanımına bağlı anlamlı olarak azalırken, MP kullanımı bu enzim düzeylerini arttırmıştır. Böbrek dokusunda ise biyokimyasal olarak MTX. in MDA seviyesini artırdığı, CAT ve SOD değerlerini azalttığı bulundu. Buna karşın MP. nin MDA seviyesini anlamlı olarak azalttığı, CAT ve SOD değerlerini düzelttiği gözlendi ancak sadece CAT anlamlı çıktı. Biyokimyasal bulgularımıza paralel olarak, MTX grubuna ait karaciğer ve böbrek dokularının histolojik incelemelerinde oksidatif hasarın göstergesi olabilecek bulgular gözlendi. MTX ile kontrol grubu karşılaştırıldığında, her iki dokuda, bu bulgular anlamlı ( p< 0,05 ) iken, MP verilmiş MTX grubunda ise, bu histopatolojik değişikliklerde anlamlı ölçüde azalma izlenmiştir. Sonuç olarak, Metotreksat.ın rat karaciğer ve böbrek dokusu üzerine olan toksik etkilerinin literatürdeki Misoprostol.ün dozu ile düzeltilebileceği sonucuna ulaştık. Anahtar Kelimeler: Metotreksat, Misoprostol, Oksidatif doku hasarı, Antioksidan., Methotrexate, a folat antagonist, is an antineoplastic drug. Methotrexate-induced hepatotoxicity has been reported in previous studies. Scientific evidence achieved from previous studies suggests that Misoprostol has had a tissue protective effect in such toxic damage cases; thereby Misoprostol could be an alternative prophylactic agent against methotrexate.induced hepatotoxicity. A total of twenty-four male Wistar albino rats were included in this study. Animals were equally divided into four groups as follows: Controls, only MTX (20 mg/kg, i.p, single dose) given group, MTX (20 mg/kg, i.p, single dose) plus Misoprostol (200.g/kg, orally, 5 days) administered group and only Misoprostol (200.g/kg, orally, 5 days) given group. At the end of the study, liver tissues and blood samples were collected for biochemical and histopathological analysis. According to the biochemical findings, a lipid peroxidation marker, MDA levels were significantly increased in MTX treated group to control and by the use of MP, this increase was found reduced. Antioxidant enzymes, CAT and SOD levels were significantly decreased with MTX and increased with MP. According to the biochemical findings of kidney tissue, MDA levels were increased; CAT and SOD levels were decreased in MTX group. Unlikely, MDA levels were significantly decreased, CAT and SOD levels were raised but only CAT levels were significantly increased in MP treated group. Parallel to biochemical findings, in histological examinations of liver and kidney tissues, there were evidences as the indicator of oxidative damage. The changes in MTX group were significant to control, and these changes were decreased in MTX group treated with MP. As a result, MP can be effective in liver and kidney injury in MTX treated rats. Keywords: Methotrexate, Misoprostol, Oxidative tissue damage, Antioxidant., Tez (Tıpta Uzmanlık) - Süleyman Demirel Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Tıbbi Farmakoloji Anabilim Dalı, 2010., Kaynakça var.
14. Yaşa bağlı ön uyaran aracılı inhibisyon (ÖUAİ) değişimlerinin irdelenmesi
- Author
-
Aktaş, Özlem, Göktalay, Gökhan, Tıbbi Farmakoloji Anabilim Dalı, and Bursa Uludağ Üniversitesi/Sağlık Bilimleri Enstitüsü/Tıbbi Farmakoloji Anabilim Dalı.
- Subjects
Klozapin ,Age ,Pharmacy and Pharmacology ,Zamansal ,Schizophrenia ,Time-dependent ,Şizofreni ,Prepulse inhibition (PPI) ,Yaş ,Eczacılık ve Farmakoloji ,Clozapine ,Ön uyaran aracılı inhibisyon - Abstract
Şizofreni hastalığı pozitif, negatif ve bilişsel belirtilerle seyreden önemli bir nöropsikyatrik hastalıktır. Kadın ve erkeklerde şizofreni görülme yaygınlığı eşittir. Erkeklerde başlangıç yaşı, kadınlara göre genellikle daha genç yaşlarda olmaktadır. Erişkinliğin gelişimsel yaşlarında sıklıkla ortaya çıkan hastalığın görülme sıklığının 15 ila 25 yaş arasında en yüksek olduğu bilinmektedir.Bu çalışmada deneysel şizofreni çalışmalarında en sık kullanılan yöntemlerden biri olan ön uyaran aracılı inhibisyon (ÖUAİ) testi kullanılarak sıçanlar inhibisyon değerlerine göre 'düşük inhibisyonlu' ve 'yüksek inhibisyonlu' gruplara ayrıldı ve grupların zamana bağlı verdikleri yanıtlar araştırıldı. Zamana bağlı ÖUAİ yanıtlarının takibinden sonra sıçanlara akut ve subkronik (8 gün) antipsikotik enjeksiyonu yapıldı. Atipik antipsikotik yanıtları, düşük ve yüksek inhibisyonlu gruplarda hem akut hem de subkronik enjeksiyonlar sonrası ayrı ayrı ölçüldü. Subkronik enjeksiyon sonrasında tedavi etkinliğini gözlemlemek amacıyla haftalık ve iki haftalık takip ölçümleri alındı. Deneylerde doğumdan sonraki sekizinci hafta itibarıyla erkek Sprague Dawley ve Wistar Albino türü sıçanlar kullanıldı. Düşük ve yüksek inhibisyonlu olarak bazal gruplara ayrılan sıçanların zamansal olarak ÖUAİ yanıtları takip edildi. Zamana göre ÖUAİ yanıtları ölçülen gruplar arasında anlamlı farklılık elde edildi. Takip ölçümlerinin ardından, farmakolojik ajanların gruplara etkisini araştırmak için klozapin (5 mg/kg), apomorfin (1 mg/kg) ve MK-801 (0,1 mg/kg) kullanıldı. Sonuç olarak, çalışmamızdan elde ettiğimiz bulgular genç ergenlik döneminde ortaya çıkan ÖUAİ de meydana gelen bozukluğun yaş değişkenine bağlı olarak uyumlu bir şekilde devam ettiğini göstermektedir. Elde ettiğimiz veriler, ÖUAİ deki bu bozukluğun yaş değişkenine bağlı olarak erken dönemde tespit edilebileceğini, şizofreni hastalığı açısından riskli grupların belirlenebileceğini ve bu grupların uygulanabilir tedavilere karşı verdikleri yanıtların incelenebileceğini düşündürmektedir. Schizophrenia is an important neuro-psychiatric disorder with positive, negative and cognitive symptoms. The prevalence of schizophrenia in men and women is equal. In men, the age of onset is usually younger than that in women. The incidence of the disease, which occurs frequently in the developmental ages of adulthood is the highest between 15 and 25 years of age.In this study, rats were grouped as `low inhibited` and `high inhibited` according to their basal inhibition values by using Prepulse Inhibition (PPI) which is the most common method in schizophrenia studies and time-dependent responses of the groups were investigated. Acute and subchronic (8 days) antipsychotic was injected to the rats after the time-dependent PPI responses. Atypical antipsychotic responses were measured separately in both low and high inhibition groups after both acute and subchronic injections. After subchronic injection, weekly and two-week follow-up measurements were performed to observe the efficacy of treatment. Male Sprague Dawley and Wistar Albino rats at postnatal eight weeks were used in the study. The time dependent PPI responses of rats divided into low and high inhibition basal groups were followed. Significant differences were obtained between the groups in which PPI responses were measured to be time-dependent. After time dependent measurements, clozapine (5 mg/kg), apomorphine (1 mg/kg) and MK-801 (0,1 mg/kg) were used to examine the effect of pharmacological agents on the groups.In conclusion, our findings indicate that PPI distruption in young adolescence continues in a consistent way depending on age variable. Our data suggest that this distruption in PPI can be detected in the early period depending on the age variable, that groups at risk for schizophrenia can be identified and their responses to applicable treatments can be examined. 75
- Published
- 2020
15. Investigation of possible effect of maternal CDP-choline treatment on newborn rat lung maturation
- Author
-
Koç, Cansu, Cansev, Mehmet, Bursa Uludağ Üniversitesi/Sağlık Bilimleri Enstitüsü/Tıbbi Farmakoloji Anabilim Dalı., and Tıbbi Farmakoloji Anabilim Dalı
- Subjects
Pharmacology ,Yenidoğan sıçan ,CDP-kolin ,Fosfolipid ,Bronchopulmonary dysplasia ,Betamethasone ,CDP-choline ,Rats ,carbohydrates (lipids) ,Betametazon ,Phospholipid ,Bronkopulmoner displazi ,Pharmacy and Pharmacology ,Animal experimentation ,lipids (amino acids, peptides, and proteins) ,Eczacılık ve Farmakoloji ,Lung ,Lung diseases ,Phospholipids ,Newborn rat - Abstract
Bronkopulmoner Displazi (BPD), preterm doğumun en sık görülen komplikasyonlarındandır. Günümüzde antenatal betametazon, prematüre doğum ihtimali olan gebelere uygulanarak yenidoğanlarda ortaya çıkacak BPD hasarının önlenmesi amaçlanmaktadır. Ancak maternal steroid uygulaması bazı vakalarda yetersiz kalmakta ve alternatif tedavilere ihtiyaç duyulmaktadır. Fosfolipid sentezinde ortaya çıkan endojen bir molekül olan CDP-kolin'in, hiperoksiye maruz kalan yenidoğan sıçanlarda akciğer fosfolipid miktarını arttırdığı ve alveolarizasyonu düzelttiği bilinmektedir. Ancak, prenatal dönemde gebeye uygulanan CDP-kolin'in yenidoğan döneminde hiperoksik akciğer hasarı üzerine olan etkisi henüz incelenmemiştir. Ayrıca CDP-kolin'in bu modeldeki muhtemel etkinliği maternal steroid tedavisi ile kıyaslanmamış ve steroidle birlikte CDP-kolin uygulamasının etkileri değerlendirilmemiştir. Bu bilgiler ışığında maternal CDP-kolin uygulamasının hiperoksik akciğer hasarına maruz bırakılan yenidoğanlarda akciğer maturasyonu üzerine olan etkisinin ilk kez araştırılması amaçlanmıştır. Çalışmamızda gebe Spraque-Dawley sıçanlar gruplara ayrılarak betametazon ve/veya CDP-kolin enjeksiyonları yapılmıştır. Doğumdan sonra ise yavru sıçanlar hiperoksiye maruz bırakılarak hiperoksik akciğer hasarı oluşturulmuş ve annelerin aldığı betametazon ve/veya CDP-kolin tedavilerinin yavru sıçanlarda akciğer fosfolipid düzeyi, apoptotik hücre ölümü ve alveolarizasyon üzerine olan etkileri değerlendirilmiştir.Çalışmamızın sonuçları prenatal dönemde uygulanan CDP-kolin tedavisinin hiperoksik akciğer hasarı oluşturulan yenidoğan sıçan akciğer dokusunda total fosfolipid ve fosfatidilkolin düzeylerini artırdığını, apoptotik süreci baskıladığını ve alveolarizasyonu artırdığını göstermiştir. Ayrıca betametazon ile kombine edilen CDP-kolin tedavisinin bu ilaçların tek başlarına uygulanmasına göre akciğer fosfolipid düzeylerini anlamlı olarak daha fazla artırmış ve apoptotik hücre ölümünü daha kuvvetli baskılamıştır. Bu bulgular prenatal dönemde betametazon ile kombine edilen CDP-kolin tedavisinin yenidoğan hiperoksik akciğer hasarını daha etkin bir şekilde iyileştirme potansiyeli barındırdığına ve BPD'nin klinik tedavisinde betametazon ile CDP-kolin kombinasyonunun daha yararlı olabileceğine işaret etmektedir.Anahtar Kelimeler: Bronkopulmoner displazi, betametazon, CDP-kolin,fosfolipid, yenidoğan sıçan Bronchopulmonary Dysplasia (BPD) is one of the most common complications in preterm birth. Currently, BPD in newborns can be prevented by antenatal betamethasone injection to pregnant women having the risk of preterm birth. However, maternal steroids are inadequate in some cases and alternative treatments are required. CDP-choline, an endogenous compound formed during phospholipid synthesis, was shown to enhance phospholipid levels and alveolarization in newborn rats subjected to hyperoxic lung injury. However, the effect of CDP-choline on hyperoxic lung injury in newborns when applied to pregnant rats during prenatal period has not yet been investigated. Additionally, the potential effect of CDP-choline has not been compared with that of a steroid and the effect of CDP-choline and steroid combination has not been evaluated. In the light of this information, we aimed to investigate CDP-choline's effect by maternal administration on lung maturation in newborns with hyperoxic lung injury for the first time in the literature. Pregnant Spraque-Dawley rats were grouped to receive betamethasone and/or CDP-choline injections. Pups born to these dams were than subjected to hyperoxic lung injury to investigate the effect of maternally-administered betamethasone and/or CDP-choline on lung phospholipid levels, apoptotic cell death and alveolarization.We found in our study that prenatal administration of CDP-choline enhanced the levels of total phospholipids and phosphatidylcholine, improved alveolarization, and it reduced apoptotic cell death in newborns subjected to hyperoxic lung injury.In addition, lung phospholipid levels were greater and apoptotic cell death was potently reduced in newborns whose dams received the combination of betamethasone and CDP-choline, compared to the administration of these agents alone. These findings show that the combination of betamethasone and CDP-choline provides greater benefit in reducing newborn hyperoxic lung injury and suggest the clinical utility of this combination in newborns with BPD.Key Words: Bronchopulmonary Dysplasia, betamethasone, CDP-choline,phospholipid, newborn rat 66
- Published
- 2019
16. Gentamisin ile sıçanlarda oluşturulan nefrotoksisite üzerinde Cyclotrichium niveum ekstresinin koruyucu etkisi
- Author
-
Özsayin, Gazihan Harun, Seçilmiş, Mehmet Ata, Çukurova Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Tıbbi Farmakoloji Anabilim Dalı, and Tıbbi Farmakoloji Anabilim Dalı
- Subjects
Pharmacology ,nephrotoxicity ,nefrotoksisite ,gentamicin ,Antioxidant treatment ,Antioxidants ,Rats ,kidney failure ,Plant extract ,Nefroloji ,cyclotrichium niveum ,Pharmacy and Pharmacology ,Nephrology ,Antioksidan tedavi ,Animal experimentation ,Eczacılık ve Farmakoloji ,Gentamicins ,böbrek yetmezliği ,gentamisin ,Nephrotoxicity ,Cyclotrichium niveum L - Abstract
TEZ12472 Tez (Yüksek Lisans) -- Çukurova Üniversitesi, Adana, 2019. Kaynakça (s. 74-80) var. xii, 81 s. :_res. (gnl. rnk.), tablo ;_29 cm. Aminoglikozit grubu bir antibiyotik olan gentamisin, Gram (-) aerobik bakteri enfeksiyonlarının tedavisinde terapötik öneme sahiptir. Ancak, oksidatif stresle birlikte ortaya çıkan nefrotoksik yan etkisi gentamisinin klinik kullanımını sınırlamaktadır. Bu çalışmada, antioksidan etkisiyle bilinen ve endemik bir bitki olan Cyclotrichium niveum’un gentamisinle oluşan nefrotoksisite üzerindeki olası koruyucu etkisi araştırıldı. İlk olarak, C. niveum’un içeriği analiz edildi ve yapılan kromatografik analizde en yüksek orana sahip olarak “pulegon” maddesi bulundu (% 79,6). Daha sonra, bitkinin etanol ekstresi, su ekstresi ve uçucu yağının antioksidan kapasitesi analiz edildi ve C. niveum’un hem ekstrelerinin hem de uçucu yağının antioksidan aktiviteye sahip olduğu tespit edildi. Son olarak, aşağıdaki şekilde dokuz çalışma grubu oluşturuldu: Kontrol, gentamisin (100 mg/kg; im), gentamisin (100 mg/kg; im) + etanol ekstresi (200 mg/kg; po), gentamisin (100 mg/kg; im) + etanol ekstresi (400 mg/kg; po), gentamisin (100 mg/kg; im) + su ekstresi (200 mg/kg; po), gentamisin (100 mg/kg; im) + uçucu yağ (200 mg/kg; po), gentamisin (100 mg/kg; im) + uçucu yağ (400 mg/kg; po), gentamisin (100 mg/kg; im) + pulegon (50 mg/kg; po), gentamisin (100 mg/kg; im) + pulegon (100 mg/kg; po). Bu ekstreler ve ilaçlar 8 gün boyunca sıçanlara uygulandı. Gentamisin verilen grupta BUN, serum kreatinin ve MDA düzeylerinde kontrol grubuna kıyasla artış görüldü. Bu artışlar Gentamisin (100 mg/kg; im) + etanol eksresi (200 mg/kg; po), gentamisin (100 mg/kg; im) + etanol ekstresi (400 mg/kg; po), gentamisin (100 mg/kg; im) + uçucu yağ (200 mg/kg; po) ve gentamisin (100 mg/kg; im) + uçucu yağ (400 mg/kg; po) ile muamele edilen gruplarda tersine çevrildi. Bu bulgular histopatolojik sonuçlarla da desteklendi. Gentamisin (100 mg/kg; im) + pulegon (100 mg/kg; po) verilen grupta, BUN, serum kreatinin ve MDA seviyeleri uçucu yağ grubuna benzer şekilde azaldı. C. niveum’un su ekstresinin, gentamisin kaynaklı nefrotoksisite üzerinde önemli bir etkisi olmadı. Bu bulgular, C. niveum’un, gentamisinle oluşturulan nefrotoksisite üzerinde koruyucu bir etkiye sahip olduğunu ve bu etkiden pulegonun sorumlu olabileceğini göstermektedir. Gentamicine, an aminoglycoside antibiotic, has a therapeutic importance in treatment of Gram(-) aerobic bacteria infections. Howewer, clinical use of gentamicine limited by its nephrotoxic side effect which is involved in oxidative stress. In this study, possible protective effect of Cyclotrichium niveum, an endemic plant which is known as an antioxidant, was investigated on the nephrotoxicity induced by gentamicine. Firstly, content of C. niveum was analyzed and rate of pulegone was found highest (% 79,6). Then, antioxidant capacity of ethanol extract, water extract and esantial oil of C. niveum were analyzed and, it has been found that both the extract and essantial oil of C. niveum have antioxidant activity. Finally, nine groups were performed according to the following groups: Control, gentamicin (100 mg/kg; im), gentamicin (100 mg/kg; im) + ethanol extract (200 mg/kg; po), gentamicin (100 mg/kg; im) + ethanol extract (400 mg/kg; po), gentamicin (100 mg/kg; im) + water extract (200 mg/kg; po), gentamicin (100 mg/kg; im) + essential oil (200 mg/kg; po), gentamicin (100 mg/kg; im) + essential oil (400 mg/kg; po), gentamicin (100 mg/kg; im) + pulegon (50 mg/kg; po), gentamicin (100 mg/kg; im) + pulegon (100 mg/kg; po). Rats were treated with these drugs and subtances for 8 days. In gentamicin treated group, BUN, serum creatinine and MDA levels were increased when compared with the control. These increases were reversed in groups treated with Gentamicin (100 mg/kg; im) + ethanol extract (200 mg/kg; po), gentamicin (100 mg/kg; im) + ethanol extract (400 mg/kg; po), gentamicin (100 mg/kg; im) + essential oil (200 mg/kg; p.o), gentamicin (100 mg/kg; im) + essential oil (400 mg/kg; p.o). These findings were supported by histopathological results. In gentamicin (100 mg/kg; im) + pulegon (100 mg/kg; po) group, levels of BUN, serum creatinine and MDA levels were decreased similar to those of essential oil groups. Water extract of C. niveum had not significant effect on the gentamicin-induced nephrotoxicity. These findings suggest that, C. niveum has a protective effect on nephrotoxicity induced by gentamicin and pulegone may be responsible for this effect.
- Published
- 2019
17. The effects of agomelatine on cognitive functions in an experimental model of schizophrenia in mice
- Author
-
Kaya, Helin, Akkoç, Hasan, Tıbbi Farmakoloji Anabilim Dalı, Dicle Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Tıbbi Farmakoloji Anabilim Dalı, and Kaya, Helin
- Subjects
Agomelatin ,Mice ,BDNF ,Cognition ,Pharmacy and Pharmacology ,Agomelatine ,Animal experimentation ,Schizophrenia ,Şizofreni ,Ketamine ,Nerve growth factors ,Eczacılık ve Farmakoloji ,Ketamin - Abstract
Lisansüstü tezlerin elektronik ortamda toplanması, düzenlenmesi ve erişime açılması konusuna ilişkin yök'ün 18.06.2018 tarihli yönergesine istinaden artık bu tarihten sonra gizlilik şartı aranmayan bütün tezler erişime açılacaktır. Amaç: Bu çalışmada ki amacımız ketamin ile oluşturduğumuz deneysel şizofreni modelinde agomelatin'in bilişsel fonksiyonlar üzerine etkileri araştırmaktır. Gereç ve Yöntem: Çalışmamızda erkek fareler dört gruba (n:8) ayrıldı. Kontrol grubuna salin enjeksiyonu 0,1 ml hacminde 14 gün boyunca intraperitoneal (i.p.) olarak uygulandı. Ketamin (KET) grubuna şizofreni oluşturmak için 14 gün boyunca 30 mg/kg/gün dozunda ketamin i.p uygulandı. Ketamin+Agomelatin (KET+AGO) grubuna ise 14 gün 30 mg/kg dozunda ketamin (i.p.) verilirken, 5-14. günler arası 50 mg/kg/gün dozunda (0,1 ml) agomelatin oral gavaj şeklinde verildi. Agomelatin (AGO) grubuna 50 mg/kg/gün dozunda (0,1 ml) agomelatin oral olarak uygulandı. Çalışmanın 14 ve 15. günlerinde açık alan, zorunlu yüzme ve yabancı obje tanıma testi yapıldı. Beyin doku örneklerinde beyin kaynaklı nörotrofik faktör (BDNF), glutatyon peroksidaz (GPx) ve süperoksit dismutaz (SOD) değerleri analiz edildi. Bulgular: Açık alan testinde; KET grubunun kontrol grubuna göre ortalama hız ve mesafe değerlerinin anlamlı olarak yükseldiği, KET+AGO ve AGO gruplarında ise KET grubu ile karşılaştırıldığında anlamlı olarak azaldığı belirlenmiştir. Yeni obje tanıma testi sonuçlarında istatistiksel olarak anlamsız bulunmuştur. Zorunlu yüzme testinde; KET+AGO grubunda hareketsiz olarak geçirilen sürenin KET grubuna göre anlamlı bir artış gösterdiği görülmüştür. BDNF değerlerine bakıldığında KET grubu kontrol grubuna göre anlamlı olarak azaldığı, KET+AGO ve AGO gruplarında ise BDNF düzeyleri KET uygulanan gruba göre anlamlı olarak arttığı gözlenmiştir. Fakat GPx ve SOD değerleri açısından gruplar arasında anlamlı farklılık bulunmamıştır. Sonuç: Sonuç olarak şizofreni hastaları için tedavide yaşanan gelişmelere rağmen halen önemli bir sorun olan bilişsel ve motor fonksiyonlardaki bozuklukları düzeltmede agomelatin özellikle yan etki profilinin düşük olması sebebiyle tercih edilebilir. Aim: In this study, the effects of agomelatin on cognitive functions in ketamine-induced schizophrenia model were investigated. Material and Method: In our study, male rats were divided into four groups. Saline injection to control group was administered intraperitoneally (i.p.) in 0.1 ml volume for 14 days. The ketamine (KET) group received 30 mg/kg ketamine i.p for 14 days to induce schizophrenia. Ketamine+Agomelatin (KET+AGO) group received ketamine (i.p.) at a dose of 30 mg/kg/day for 14 days. Between the days of 50 mg/kg/day dose agomelatin in the form oral gavage and agomelatin group was administered orally at dose of 50 mg/kg/day. On the 14th and 15th days of the study, open area, compulsory swimming and foreign object recognition test were performed. However, there was no significant difference between the groups in terms of GPx and SOD values. Results: In the open field test; the mean velocity and distance values of the KET group increased significantly compared to the KNT group and decreased significantly in the KET+AGO and AGO groups compared to KET group. New object recognition test results were found to be statistically insignificant. In compulsory swimming test; when the KET group and the KNT group were compared, the time spent immobile increased significantly. When BDNF values were examined, it was observed that KET group decreased significantly compared KNT group and BDNF levels were significantly higher in KET+AGO and AGO groups compared to KET group. However, there was no significant difference between the groups in terms of GPx and SOD values. Conclusion: In conclusion, despite improvements in treatment for schizophrenia patients, agomelatin may be preferred for correcting cognitive and motor dysfunction which is still an important problem because of its low side effect profile.
- Published
- 2019
18. Evaluation of potential gastroprotective effects of H2S, CO and NO on experimental ulcer models in rats
- Author
-
Koca Yildiz, Dudu Selcen, Erol, Kevser, ESOGÜ, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Tıbbi Farmakoloji Anabilim Dalı, and Tıbbi Farmakoloji Anabilim Dalı
- Subjects
Peptic ulcer ,Hydrogen sulfide ,Pharmacy and Pharmacology ,Stomach ulcer ,Nitric oxide ,Eczacılık ve Farmakoloji ,Anti-ulcer agents ,Carbon monoxide - Abstract
Etanol, stres ve nonsteroidal antiinflamatuvar ilaçların neden olduğu mide mukozası hasarı ciddi bir tıbbi problemdir. NO, H2S ve CO gaz otakoidlerdir ve tıbbi amaçlar için çeşitli alanlarda kullanılırlar. NO'nun gastrik mukoza üzerinde koruyucu etkilerinin olduğu bilinmektedir. Son zamanlarda bazı çalışmalar H2S ve CO'nun da mide koruyucu etki gösterdiğini belirtmektedir. Bu çalışma, bu gaz otakoidlerin etanol, indometasin ve stres kaynaklı gastrik ülser modellerinde koruyucu etkilerini değerlendirmek ve karşılaştırmak amacıyla planlanmıştır. Metodlar: Üç farklı otakoid prekürsör, NO için L-arginin (100 mg / kg, ip), H2S için NaHS (5 mg / kg, ig), CO için CORM-2 (Karbonmonoksit salgılayıcı molekül-2 = trikarboniildichlororuteniyum (II) dimer) (5 mg / kg, ig), nin olası gastroprotektif etkileri üç farklı mide ülseri modeli olarak etanol 1 ml% 96 ig, indometasin (40 mg / kg ig) ve stres (soğuk + hareketsizlik) üzerinde incelenmiştir. Sonuçlar ülser indeksi, gastrik mukus sekresyonu, serbest ve total asidite, MDA GSH, protein olmayan sülfhidril grupları (NP SH), TNF alfa, PGE2, COX-1, COX-2 düzeyleri ölçülerek değerlendirilmiştir. Bulgular: CORM-2 ve NaHS'nin etanol ile indüklenen ülserlere karşı gastroprotektif aktivite gösterdiği bulunmuştur. L-arginin ayrıca strese bağlı ülserlere karşı gastroprotektif olmuştur. Etanol grubunda CORM-2 ve NaHS ile mukus sekresyonunun indüksiyonu ve MDA, TNF-α seviyelerinin azalması gözlenmiştir. Stres grubuna L-arginin verildiğinde total asidite ve TNF-α düzeylerinde azalma meydana gelmiştir. İndometasin, mukus seviyesini önemli ölçüde yükseltmesine rağmen asiditeyi arttırarak belirgin olarak gastrik ülser oluşumunu artırmıştır. Bu ajanların hiçbiri, indometasinin neden olduğu ülserlere karşı gastroprotektif etki göstermemiştir. iv Sonuçlar: CO ve H2S'nin etanol ile indüklenen ülserlere karşı gastroprotektif etkileri olabileceği görülmektedir. Bu çalışma, yeni antiülserojenik etki gösteren ajanların gelişimine ve bu aktivitelerin altında yatan mekanizmalara katkıda bulunabilir Mucosal damage induced by ethanol, stress and nonsteroidal antiinflammatory drugs is serious medical problem. NO, H2S and CO are gaseous autacoids and they are used in several areas of real-life for medical purposes. It is known that NO has protective effects on gastric mucosa. Recently some studies indicated that H2S and CO also have gastroprotective effects. This study was planned to evaluate and compared the protective effects of these gaseous autacoids on ethanol, indomethacin and stress-induced gastric ulcer models. Methods: The gastroprotective effects of three different autacoid precursors, L-arginine (100 mg/kg, i.p.) for NO, NaHS (5 mg/kg, i.g) for H2S, CORM-2 (Carbonmonoxide releasing molecule 2=tricarbonyldichlororuthenium (II) dimer) (5 mg/kg, i.g) for CO were examined on three different gastric ulcer models (ethanol 1ml 96% i.g.), indomethacin (40 mg/kg i.g.) and stress (cold+immobility). The results were evaluated by measuring ulcer index, gastric mucus secretion, free and total acidity, the levels of MDA, GSH, non-protein sulfhydryl groups (NP-SH), TNF alpha, PGE2, COX-1, COX-2. Results: It was found that CORM-2 and NaHS showed gastroprotective activity against ethanol-induced ulcers. The significant induction of mucus secretion and reduction of MDA, TNF-α levels were observed in the ethanol group by CORM-2 and NaHS. The inhibition of total acidity and TNF-α levels was determined in the stress group by L-arginine. Although significant and increased levels of mucus were noticed by indomethacin, increases of acidity stimulated significantly gastric ulcers. None of these agents had gastroprotective activity against indomethacin-induced ulcers. Conclusions: It seems that CO and H2S might have gastroprotective effects against ethanol induced ulcers and NO against stress-induced ulcers. vi This study may contribute to the development of new antiulcer agents and the possible mechanisms underlied in these activities
- Published
- 2019
19. Farelerde kronik immobilizasyon stresi ile oluşturulan depresyon modelinde troloksun antidepresan özelliklerinin araştırılması
- Author
-
Işik, Ali Asim, Erdinç, Meral, Dicle Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Tıbbi Farmakoloji Anabilim Dalı, Işık, Ali Asım, and Tıbbi Farmakoloji Anabilim Dalı
- Subjects
Depresyon ,Depression ,Antidepresanlar ,Anksiyete ,Trolox ,Troloks ,Anxiete ,Antidepressants ,Anxiety ,Antioxidants ,Mice ,Antidepressive agents ,Pharmacy and Pharmacology ,Animal experimentation ,Eczacılık ve Farmakoloji ,Antioksidanlar - Abstract
Lisansüstü tezlerin elektronik ortamda toplanması, düzenlenmesi ve erişime açılması konusuna ilişkin yök'ün 18.06.2018 tarihli yönergesine istinaden artık bu tarihten sonra gizlilik şartı aranmayan bütün tezler erişime açılacaktır. Farelerde kronik immobilizasyon stresi ile oluşturulan depresyon modelinde troloksun antidepresan özelliklerinin araştırılması. Öğrencinin Adı ve Soyadı :Ali Asım IŞIK Danışmanı :Prof. Dr. Meral ERDİNÇ Anabilim Dalı :Tıbbi Farmakoloji Amaç: Depresyon dünya genelinde önemli sağlık sorunlarından biridir ve görülme sıklığı gün geçtikçe artmaktadır. Ancak depresyonda kullanılan ilaçların tedavi başarısı istenen düzeyde değildir ve ciddi yan etkileri bulunmaktadır. Bu durum yeni antidepresan ilaçların araştırılmasını önemli hale getirmektedir. Çalışmamızda troloksun antidepresan özelliklerinin araştırılması amaçlanmıştır. Deneysel olarak farelerde oluşturulan immobilizasyon stres modelinde, stresin indüklediği yolaklar üzerine troloksun tedavi edici etkisi araştırılmıştır. Gereç ve yöntem: Bu amaçla kullanılan deney hayvanları; kontrol grubu (21 gün boyunca günde bir defa ip. salin verildi), İM grubu (21 gün boyunca ip. salin verildi ve günde altı saat immobilizasyon düzaneğine konuldu), Troloks grubu (21 gün boyunca 20mg/kg ip troloks verildi) ve İM+Troloks grubu (21 gün boyunca 20mg/kg ip troloks verildi ve günde altı saat immobilizasyon düzeneğine konuldu) olmak üzere dört gruba ayrıldı. 21 günün sonunda davranış testleri ile depresyon seviyeleri ve biyokimyasal analizler ile oksidasyon seviyeleri incelendi. Bulgular: Davranış testlerinden elde edilen sonuçlar, immobilizasyon uygulamaları ile depresyonun indüklendiğini ve troloks uygulamaları ile, artmış olan depresif durumun iyileştiğini göstermektedir. Biyokimyasal analizlerden elde edilen veriler, immobilizasyon ile malodialdehit seviyelerinde gözlemlenen artışın, trolox uygulamaları ile azaldığını göstermektedir. Sonuç: İmmobilizasyon ile başarılı bir stres modeli oluşturulabildiği ve troloks uygulamarı ile, gözlemlenen bozuklukların tedavi edilebilceği anlaşılmıştır. İnvestigations of antidepressant efficacy of TROLOX in depression model with immobilization stress in mice. Student's Surname and Name: IŞIK, Ali Asım Adviser of Thesis : ERDİNÇ, Meral Professor Doctor Department : Pharmacology Aim:Depression is one of the major health problem in the world and its incidence is increasing day by day. Clasic antidepressants are not effective enough to treat depression and they have harmful side effects. Therefore, discocery of new antidepressants is very important for public health. The aim of this study was to investigate to antidepressant efficacy of trolox. In our study, therapeutical effects of trolox on pathways induced by stress in rats have been researched with the immobilization stress model designed for the experiment. Material and methods: With this aim, mice have been put into 4 groups; 1st group: control group (1 ml of sterile saline intraperitoneal (i.p.) once a day for 21 days), 2nd group: immobilization stress group (IM) (1 ml of sterile saline (i.p.) once a day for 21 days), 3rd group: Trolox (20 mg/kg (i.p.) once a day for 21 days), 4th group: IM + Trolox (20 mg/kg (i.p.) once a day for 21 days). After 21 days, depression levels were examined by behavioral tests and oxidation levels were examined by biochemical analyses. Results: The results of the behavioral tests showed that; depression was induced by immobilization model and trolox treatment improves depression. Data from biochemical analyzes showed that; the increase in malondialdehyde levels by immobilization, decreases with trolox treatment. Conclusion: It was understood that; a successful stress model can be established by immobilization model, and the observed disorders can be treated with trolox applications.
- Published
- 2019
20. Metotreksat ile sıçan testislerinde oluşturulan hasar üzerine silimarinin koruyucu etkilerinin araştırılması
- Author
-
Atli, Zehra, Erdinç, Meral, Dicle Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Tıbbi Farmakoloji Anabilim Dalı, Atlı, Zehra, and Tıbbi Farmakoloji Anabilim Dalı
- Subjects
Sıçan ,Koruyucu etkiler ,Rats ,Methotrexate ,Pharmacy and Pharmacology ,Testis ,Animal experimentation ,Rat ,Testes ,Eczacılık ve Farmakoloji ,Metotreksat ,Silimarin ,Protective effects ,Silymarin - Abstract
Lisansüstü tezlerin elektronik ortamda toplanması, düzenlenmesi ve erişime açılması konusuna ilişkin yök'ün 18.06.2018 tarihli yönergesine istinaden artık bu tarihten sonra gizlilik şartı aranmayan bütün tezler erişime açılacaktır. Çalışmamızda, kısa süreli MTX (1 ve 7 günlük) ile oluştuşturulan testis hasarına karşı SLM'nin koruyucu etkilerinin histolojik, enzim aktivitesi, hormon, protein ve moleküler olarak gen ekspresyonu düzeyinde araştırılması amaçlanmıştır. Kırk 48 erkek sıçan GrupI (kontrol, n=7), grupII (ilk-gün-MTX,n=8), grupIII (ilk-gün-MTX+7gün-SLM,n=8), grupIV (7gün-SLM,n=7) grupV (altıncı-günde-MTX,n=8) ve grupVI (altıncı-günde-MTX+7gün-SLM, n=8) olarak altı gruba ayrıldı. Tedavi gruplarına SLM (100mg/kg) veya MTX (20mg/kg) intraperitoneal olarak uygulandı. Sıçanlar 8. günde sakrifiye edildi ve AST, ALT ve testosteron konsantrasyonlarıölçüldü. Testisde MDA,CAT,SOD,TAS/TOS/OSI seviyeleri belirlendi.Apoptoz (BCL2, BAX, CAD) anti-oksidan enzimler (Zn-SOD, Mg-SOD, CAT, GPx1) ve steroidogenez yolu (ABP, StAR) içeren genlerin ekspresyonu realtime-PCR ile ölçüldü. Pro-kaspaz-3'ün protein seviyesi de değerlendirildi.Veriler, tek-yönlü-ANOVA kullanılarak analiz edildi ve post-hoc Tukey testi uygulandı. p
- Published
- 2019
21. Sıçanlarda gentamisin uygulamasıyla oluşturulan nefrotoksisite üzerinde tungsten etkisi
- Author
-
Toker, Semra, Seçilmiş, M. Ata, Çukurova Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Tıbbi Farmakoloji Anabilim Dalı, Seçilmiş, Mehmet Ata, and Tıbbi Farmakoloji Anabilim Dalı
- Subjects
tungsten ,nephrotoxicity ,Gentamisin ,Tungsten ,Rats ,oksidatif stres ,Pharmacy and Pharmacology ,Oxidative stress ,Animal experimentation ,nefrotoksiste ,oxidative stress ,Eczacılık ve Farmakoloji ,Gentamicins ,Nephrotoxicity ,Gentamicin - Abstract
TEZ12584 Tez (Yüksek Lisans) -- Çukurova Üniversitesi, Adana, 2019. Kaynakça (s. 72-77) var. xvii, 78 s. :_res. (bzs. rnk.), tablo ;_29 cm. Gentamisin bir aminoglikozid grubu antibiyotiktir. Gram (-) aeorobik bakteri enfeksiyonları tedavisinde önemli bir yeri vardır. Ancak bu antibiyotik nefrotoksik yan etkiye sahiptir. Bu yan etkiye oksidatif stresin katkıda bulunduğu bilinmektedir. Bu çalışmada molibden bağımlı enzim inhibitörü olan tungstenin, sıçanlarda deneysel olarak oluşturulan gentamisine bağlı nefrotoksisite üzerine etkileri araştırıldı. Dört grup oluşturuldu: Kontrol, Tungsten, Gentamisin ve Gentamisin+Tungsten. Bu gruplarda renal hasarın bir göstergesi olarak kan üre azotu (BUN) ve serum Kreatinin ölçüldü ve histopatalojik incelemeler yapıldı. Oksidatif stresin bir göstergesi olarak Total Oksidan Statüs (TOS), Native Tiyol (N.Tiyol), Total Tiyol (T.Tiyol), Disülfid ve Ferroksidaz düzeyleri ölçüldü. Bundan başka molibden bağımlı enzim olan Ksantin Oksidaz aktivitesi ölçüldü. Gentamisin grubunda BUN, Kreatinin, TOS, N. Tiyol, T. Tiyol ve Ferroksidaz düzeylerinde kontrole göre artış görüldü. Ksantin oksidaz aktivitesinde ise azalma görüldü. Bu grupta yapılan histopatalojik incelemelerde renal hasar tespit edildi. Sadece Tungsten verilen grupta bu parametrelerde anlamlı bir değişiklik görülmedi. Gentamisin+Tungsten verilen grupta BUN, Ksantin oksidaz, N. Tiyol, T. Tiyol ve Ferroksidaz düzeylerini, Gentamisin ile karşılaştırıldığında anlamlı bir şekilde geri çevirdi. Fakat Kreatinin, Disülfid ve TOS üzerinde anlamlı bir etki oluşturmadı. Bu grupta yapılan histopatolojik incelemelerde gentamisine bağlı renal hasarın kısmen azaldığı görüldü. Bu bulgular Tungstenin Gentamisine bağlı nefrotoksisiteye karşı koruyucu bir etkisinin olduğunu göstermektedir. Gentamicin, an aminoglycoside antibiotic, has an important therapeutic value in treatment of gram (-) aerobic bacterium infections. However, this antibiotic has nephrotoxic side effect which is involved in oxidative stress. In this study, effect of molybdenum-dependent enzyme inhibitor tungsten on nephrotoxicity induced by gentamicin in rats.. Four groups were performed: Control, Tungsten, Gentamicin and Gentamicin+Tungsten. In these groups, as a indicator of renal injury, blood urea nitrogen (BUN) and serum creatine levels were measured. Also, renal injury was evaluated histopathologically. As indicator of oxidative stress, Total Oxidant Status (TOS), Native thiol (N. Thiol), Total thiol (T. Thiol), Disulfide and Ferroxidase levels were measured. Morever, a molybdenum-dependent enzyme, Xanthine Oxidase activity was measured. In gentamicin group, BUN, Xanthine Oxidase, N. Thiol, T. Thiol and ferroxidase levels were increased, while xanthine oxidase activity was reduced. Renal injury was also obsorved in histopathological evaluation. These parameters were not changed significantly in Tungsten received group. In Gentamicin+Tungsten group, BUN, Xanthine Oxidase, N. Thiol, T. Thiol and ferroxidase levels were reversed significantly when compared those of gentamicin received alone, while creatine, disulfide and TOS were not changed significantly. In this group, it was observed that gentamicin - induced renal injury was ameliorated. These findings showed that tungsten has a protective effect against on gentamicin induced nephrotoxicity in rats. Bu çalışma Ç.Ü. Bilimsel Araştırma Projeleri Birimi tarafından desteklenmiştir. Proje No: TYL-2016-7543.
- Published
- 2019
22. Sıçanlarda streptozotosin ile oluşturulan diabetes mellitus modelinde mikroRNA'ların kardiyomiyopatide etkileri
- Author
-
Çetinsoy, Aslıhan Şeyda, Elçioğlu, Hatice Kübra, Beceren, Ayfer, Farmakoloji Anabilim Dalı, and Farmakoloji Anabilim Dalı Farmakoloji Anabilim Dalı
- Subjects
Micro RNA ,Diabetes mellitus ,Pharmacy and Pharmacology ,Streptozotocin ,Animal experimentation ,Eczacılık ve Farmakoloji ,Cardiomyopathies ,Rats - Abstract
Amaç: Bu çalışmada sıçanlarda streptozotosin ile oluşturulan diyabet modelinde kardiyovasküler komplikasyonları etkileyebilecek miRNA'ların kalp dokusundaki ekspresyon düzeylerine bakılması amaçlanmıştır.Gereç ve Yöntem: Çalışmamızda, 300-400 gr arasındaki ağırlıkta olan Sprague-Dawley cinsi erkek sıçanlar kullanıldı. Sıçanlar, 2 gruba ayrıldı; birinci gruba uygulama yapılmazken, ikinci gruptaki sıçanlara 60 mg/kg dozda streptozotosin (STZ) intraperitoneal (ip) uygulandı. Kan glikoz değerleri 200 mg/dl'nin üzerinde olanlar diyabetik olarak kabul edildi. 6 haftanın sonunda hayvanların dekapitasyonunu takiben çıkarılan diyabetik olan ve olmayan kalp dokularının bir kısmında miRNA'lar mikroarray yöntemi ile belirlendi. Kalp dokularının kalan kısmı % 10'luk formaldehite alınarak histolojik çalışmalarda kullanıldı.Bulgular: Diyabetik kalp dokusunda kontrol grubuna nazaran miRNA ekspresyonunda değişiklikler saptandı. miR-200c-3p, miR-129-5p, miR-150-3p, miR-3584-5p, miR-34c-3p, miR-342-3p, miR-466d, miR-466c-3p, miR-15b-5p, miR-196b-3p, miR-466b-3p, miR-31a-5p, miR-208a-5p olmak üzere 13 miRNA ekspresyon düzeyi çalışıldı. Bu miRNA'lardan; ilk 4 tanesinin upregüle, diğer 9 tanesinin de downregüle olduğu bulundu. Histopatolojik bulgularımızın bu verilerle uyumlu olduğu görüldü. Sonuç: Bugüne kadar yapılan çalışmalarda diyabetik kardiyomiyopati ile miR-200c ve miR-208a'nın ilişkili olabileceği gösterilmiştir. Biz bu çalışmada bu miRNA'ların dışında diyabetik kardiyomiyopatinin tanısında ve tedavisinde etkin olabilecek 11 miRNA daha saptadık.Anahtar Kelimeler: Diabetes Mellitus, Streptozotosin, Kardiyomiyopati,miRNA'lar Aim: This study aims to investigate the expression levels of miRNAs in cardiac tissue that may affect cardiovascular complications in streptozotocin-induced diabetes model in rats.Material and Method: In our study, Sprague-Dawley male rats weighing between 300-400 gr were used. Rats were divided into 2 groups; While the first group was not treated, the rats in the second group received streptozotocin (STZ) intraperitoneal (ip) at a dose of 60 mg / kg. Blood glucose values above 200 mg / dl were considered as diabetic. miRNAs were determined by microarray method some of the diabetic and non-diabetic heart tissues taken after the decapitation of animals at the end of 6 weeks. Remaining heart tissues were used in histological studies by taking 10% formaldehyde.Result: Changes in miRNA expression were detected in diabetic cardiac tissue compared to the control group. While the first 4 miRNA's (miR-200c-3p, miR-129-5p, miR-150-3p, miR-3584-5p) were upregulated, the other 9 (miR-34c-3p, miR-342-3p, miR-466d, miR-466c-3p, miR-15b-5p, miR-196b-3p, miR-466b-3p, miR-31a-5p,miR-208a-5p) were downregulated. Our histopathological findings were consistent with these data.Conclusion: Studies to date showed that miR-200c and miR-208a may be related to diabetic cardiomyopathy. In this study, we found 11 miRNAs which may be effective in the diagnosis and treatment of diabetic cardiomyopathy.Key words: Diabetes Mellitus, Streptozotosin, Cardiomyopathy, miRNAs 99
- Published
- 2019
23. The role of chlorogenic acid in cisplatin induced peripheral neuropathy in vivo and neurotoxicity in vitro
- Author
-
Çengelli Ünel, Çiğdem, Erol, Kevser, ESOGÜ, Tıp Fakültesi, Tıbbi Farmakoloji Anabilim Dalı, and Farmakoloji Anabilim Dalı
- Subjects
Sisplatin ,Pharmacy and Pharmacology ,Klorojenik Asit ,Nörotoksisite ,Neurotoxicity ,Eczacılık ve Farmakoloji ,Nitrik Oksit ,Chlorogenic Acid ,Cisplatin ,Nitric Oxide ,Peripheral Neuropathy ,Periferik Nöropati - Abstract
Çalışmada klorojenik asitin (CGA) primer sıçan dorsal kök gangliyon (DRG) hücre kültüründe sisplatinin (CIS) sebep olduğu nörotoksisitede ve yetişkin sıçanlarda sisplatinle oluşturulan periferik nöropatide (PN) potansiyel nöroprotektif ve antihiperaljezik etkilerinin ve bu etkilerde nitrik oksitin (NO) rolünün araştırılması amaçlanmıştır. Kapsam: CIS birçok tümörün tedavisinde yaygın olarak kullanılan antikanser ajandır. PN, CIS kullanımında en önemli doz-kısıtlayıcı yan etkidir. CGA antioksidan, antiinflamatuvar, nöroprotektif etkileri gösterilmiş, besinlerde bulunan fenolik bir bileşiktir. Çeşitli nöropatik ağrı çalışmalarında antihiperaljezik etkileri de olduğu bulunmuştur. Yöntem: İlk olarak, CIS (200 µM) in vitro nörotoksisitesinde CGA’nın (250-1000 µM) etkileri 1 günlük yavru sıçanlardan elde edilen DRG hücre kültüründe MTT testiyle değerlendirilmiştir. In vivo deneylerde ise CIS 3 mg/kg dozunda 5 hafta boyunca haftada 1, Sprague Dawley sıçanlara (250-350 kg, n=8) ip uygulanarak PN gelişmesi sağlanmıştır. Tek doz CGA (50, 100, 200 mg/kg) ip uygulanmasıyla akut etkileri değerlendirilmiş olup, CGA (100 mg/kg) CIS ile beraber uygulanarak kronik etkileri de değerlendirilmiştir. L-arginin (LARG) ve L-nitro-arginin-metil ester (LNAME) 10 mg/kg ip uygulanmıştır. Nöropati mekanik allodini, termal hiperaljezi, kuyruk sıkıştırma, soğuk plaka testleriyle değerlendirilmiştir. Motor koordinasyon testleri olarak rotarod ve ayak izi analizi, motor aktivite için de aktivitemetre uygulanmıştır. DRG, siyatik sinir, karaciğer ve böbreklerde histolojik değerlendirme toluidin mavisi, hemotoksilen eozin ve Masson trikrom boyamasıyla yapılmıştır. TNF-α, GSH, IL-19 ve NGF sıçanlardan alınan serum örneklerinde çalışılmıştır. Verilerin değerlendirmesinde iki yönlü varyans analizi ve Kruskal Wallis uygulanmıştır. Bulgular: Yüksek konsantrasyonlardaki (1000 µM) CGA’nın primer DRG hücre kültüründe sisplatin nörotoksisitesine karşı koruyucu potansiyeli olduğu görülmüştür. CIS mekanik allodini ve soğuk allodiniye neden olmuştur. Termal iv hiperaljezi ve kuyruk sıkıştırma testinde anlamlı bir değişme saptanmamıştır Aynı zamanda CIS’ın motor koordinasyonu bozduğu ve motor aktiviteyi azalttığı görülmüştür. CGA, CIS’in allodinik etkilerini anlamlı olarak düzeltmiştir. Bozulan motor aktivite ve motor koordinasyonu da iyileştirmiştir. LARG ve LNAME CGA’nın iyileştirici etkilerini mekanik allodinide değiştirmezken, soğuk allodini testinde, motor aktivite ve motor koordinasyon testlerindeki iyileştirici etkilerini azalttıkları görülmüştür. CIS’ın neden olduğu periferik dokulardaki yapısal toksisiteyi de CGA’nın azalttığı gözlenmiştir. Ayrıca CIS uygulaması sonucu artan TNF-α düzeylerini CGA’nın azalttığı bulunmuştur. TNF-α düzeylerinin diğer bütün gruplarda kontrole göre yüksek olduğu da görülmüştür. Sonuç: CGA, CIS’in neden olduğu PN ve nörotoksisitede antihiperaljezik ve sitoprotektif etkiler göstermiştir. Bu yararlı etkileri, incelenen periferik dokuların histolojisi ve önemli inflamatuvar belirteç olan TNF-α düzeylerini azalttığı gösterilerek desteklenmiştir. Sisplatine bağlı gelişen PN’nin mekanizma tabanlı tedavisinde kullanılabilecek aday bir ajan olabilir. NO’nun bu etkide modülatör rolü olabileceği düşünülmüştür The aim of study was to investigate potential neuroprotective and antihyperalgesic effects of chlorogenic acid (CGA) against cisplatin (CIS) neurotoxicity in primary dorsal root ganglion (DRG) in vitro and CIS-induced peripheral neuropathy (PN) in vivo and the role of NO in these effects. Content: CIS is an anticancer agent widely used in the treatment of many tumors. PN is the most important dose-limiting side effect of CIS. CGA is a phenolic compound with antioxidant, antiinflammatory, neuroprotective effects and abundant in foods. Anti-hyperalgesic effects of CGA were proposed in different neuropathic pain studies. Method: The effects of CGA (250-1000 µM) were evaluated by MTT test against CIS (200 µM) neurotoxicity in primary DRG culture. CIS was administered to Sprague Dawley rats (250-350 kg, n = 8) at a dose of 3 mg/kg once a week for 5 weeks to develop PN. The acute effects were evaluated by single dose CGA (50, 100, 200 mg/kg) against CIS neuropathy. CGA (100 mg/kg) was concurrently administered with CIS to evaluate chronic effects. L-arginine (LARG) and L-nitro arginine-methyl-ester (LNAME) 10 mg/kg i.p. were administered to evaluate the contribution of NO. Neuropathy was tested by mechanical allodynia, thermal hyperalgesia, tail clip and cold plate tests. Rotarod/footprint analysis and activitymeter were used to evaluate motor coordination and motor performance respectively. Histological evaluations of DRG, sciatic nerves, liver, kidney were performed by using toluidine blue, hemotoxylin eosin and Masson trichrome. TNF α, GSH, IL-19 and NGF were studied in serum samples from rats. Two-way analysis of variance and Kruskal Wallis were used as statistical analysis. Results: Higher concentrations of CGA (1000 µM) were found to be protective against CIS-induced neurotoxicity. CIS caused mechanical allodynia and cold allodynia. There was no significant change in thermal hyperalgesia and tail clip tests. CIS also impaired motor coordination and reduced motor activity. CGA significantly improved allodynic effects of CIS. Impaired motor activity and motor coordination were ameliorated by CGA. Ameliorative effects of CGA were not vi changed in mechanical allodynia, but reduced in cold allodynia, motor activity and motor coordination tests by LARG and LNAME. CGA also attenuated CIS toxicity in peripheral tissues. CGA decreased levels of TNF-α which was increased in CIS group. TNF-α levels were higher in other groups with respect to control. Conclusions: CGA was shown to have protective and antihyperalgesic effects in CIS-induced neurotoxicity and PN. The histology of the peripheral tissues and reduced levels of TNF-α were supported the beneficial effects of CGA. CGA may be a candidate agent for mechanism-based treatment of CIS-induced PN. NO seems to have a modulatory role in this effect
- Published
- 2019
24. Streptozotosin ile indüklenen diyabetli sıçan aort ve korpus cavernosum dokularında mitotempo'nun endotel üzerine muhtemel koruyucu etkisi
- Author
-
Yildiz, Eser, Soner, Burak Cem, Danışman: 139714, NEÜ, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Tıbbi Farmakoloji Anabilim Dalı, and Tıbbi Farmakoloji Anabilim Dalı
- Subjects
Erektil disfonksiyon ,Streptozotocin ,Diyabet ,Diabetes ,Mitotempo ,Endoteliyal disfonksiyon ,Rats ,Diabetes mellitus ,Pharmacy and Pharmacology ,Streptozotosin ,Animal experimentation ,Erectile dysfunction ,Endothelium ,Endothelial dysfunction ,Eczacılık ve Farmakoloji ,Diabetes mellitus-experimental - Abstract
Yüksek Lisans Tezi, Bu çalışmada streptozotosin ile indüklenen diyabetli sıçanlara 4 hafta boyunca 0.7 mg/kg oral gavaj yoluyla mitotempo uygulanarak diyabetin oluşturduğu endotelyal disfonksiyon ve erektil disfonksiyon üzerine etkileri incelenmiştir. Kontrol grubu, diyabet grubu ve diyabet + mitotempo uygulanmış olan gruplardan sakrifiye edildikten sonra elde edilen torasik aortlar ve korpus kavernosumlar 37 oC'de sabit tutulan ve %95 O2 + %5 CO2 karışımı ile gazlandırılan 10 ml Krebs-Henseleit (KHS) içeren organ banyolarına alındı. Uygulanan prosedürlere verilen cevaplar izometrik olarak kaydedildi. 10-6 M fenilefrin FE uygulanması ile doku kasılma yanıtlarında diyabetes mellitus (DM) grubu ile kontrol ve Mitotempo grupları arasında hem aort hem de KK yanıtları anlamlı bir fark görülmemiştir. Doku kasılmasının ardından aort ve KK dokularında 10-9 M ve 10 -5 M kümülatif Asetilkolin (Ach) uygulaması ile gevşeme yanıtları incelenmiştir. Ach kontrol grubunda ve diyabet + mitotempo grubunda diyabet grubuna kıyasla anlamlı olarak daha fazla gevşemeye neden olmuştur. Bu sonuçlar streptozotosin ile indüklenen diyabetli sıçanlarda mitotempo uygulamasının torasik aortlar ve korpus kavernosumlarda Ach ile gevşeme yanıtlarını artırarak diyabetin oluşturduğu endotelyal disfonksiyon ve erektil disfonksiyonda etkili olduğunu göstermektedir., The aim of this study was to investigate the effects of endothelial dysfunction and erectile dysfunction by administering mitotempo by oral gavage of 0.7 mg / kg for 4 weeks to streptozotocin-induced diabetes rats. After sacrificing the control group, the diabetic group and the diabetic and mitotempo treated groups, the obtained thoracic aortas and corpus cavernosums were taken containing 10ml Krebs-Henseleit (KHS), kept constant at 37° C and gasified with 95% O2 and %5 CO2 organ baths. Responses to the procedures were recorded isometric. There was no significant difference between DM and control and Mitotempo groups in the response to tissue contraction with 10-6 M phenylephrine FE. After tissue contraction, relaxation responses of aortic and KK tissues by using 10-9 M and 10 -5 M cumulative acetylcholine were examined. Ach caused significantly more relaxation in the control group and in the diabetes + mitotempo group than in the diabetes group. These results indicate that mitotempo administration in streptozotocininduced diabetic rats is effective in endothelial dysfunction and erectile dysfunction by increasing Ach relaxation responses in thoracic aorta and corpus cavernosum.
- Published
- 2019
25. Asetilkolinesteraz inhibitörlerinin bazal ve skopolamin ile bozulmuş ön uyaran aracılı inhibisyon (ÖUAİ) değerleri üzerine etkileri
- Author
-
Mergen, Berfu, Göktalay, Gökhan, Bursa Uludağ Üniversitesi/Sağlık Bilimleri Enstitüsü/Tıbbi Farmakoloji Anabilim Dalı., and Tıbbi Farmakoloji Anabilim Dalı
- Subjects
Inhibitor ,Cognition disorders ,Galantamine ,Physostigmine ,Scopolamine ,Fizostigmin ,Galantamin ,Prepulse Inhibition (PPI) ,Cognition ,Pharmacy and Pharmacology ,Galanthamine ,Bilişsel Bozukluk ,Acetylcholinesterase ,Schizophrenia ,Şizofreni ,Ön uyaran aracılı inhibisyon (ÖUAİ) ,Eczacılık ve Farmakoloji ,Cognitive impairments ,Inhibition - Abstract
Kolinerjik sistemin şizofreni hastalığı ile ilişkili pozitif ve bilişsel bozukluklarda önemli rolü olduğu daha önce yapılan çalışmalarda gösterilmiştir. Bu çalışma, şizofreni hastalığında gözlemlenen pozitif ve bilişsel patolojiyi yansıtan duyusal-motor süzme fonksiyon bozukluğu üzerine asetilkolinesteraz inhibitörlerinden (AChEİ) galantamin ve fizostigminin etkilerini araştırmayı amaçlamıştır. Çalışmada galantamin ve fizostigminin etkileri bireysel farklılığa dayanan Düşük-Yüksek şizofreni modeli ve deneysel farmakolojik şizofreni modeli ile araştırılmıştır.Çalışmamızda duyusal-motor süzme fonksiyonu ölçümü için Ön Uyaran Aracılı inhibisyon (ÖUAİ) testi kullanıldı. İlk modelde ÖUAİ değerlerine göre düşük ve yüksek inhibisyonlu olarak ayrılan deney hayvanlarına galantamin (1 mg/kg; i.p) ve fizostigmin (0,4 mg/kg; i.p.) uygulanarak ÖUAİ değerlerindeki değişimler gözlemlendi. Galantamin düşük grupta ÖUAİ değerlerini bazal değerlere göre yükseltirken fizostigminde anlamlı bir değişiklik elde edilmedi. Yüksek grupta ise her iki ilaçta da anlamlı bir etki gözlemlenmedi. İkinci aşamada skopolamin (0,4 mg/kg; i.p) ile farmakolojik model oluşturularak ÖUAİ değerleri düşürüldü. Galantamin ve fizostigmin skopolaminin oluşturduğu ÖUAİ değerlerindeki azalmayı geri çevirdi. Sonuç olarak bulgularımız AChEİ'lerinden galantamin ve fizostigminin farmakolojik olarak oluşturulan ÖUAİ bozukluğunu geri çevirdiğini, doğal ayırma ile elde edilen düşük ÖUAİ'lu hayvanlarda bulunan bozukluğu ise sadece galantaminin düzeltebildiğini göstermektedir. Doğal ayırma ile düşük inhibisyonlu olarak elde edilen grupta bulunan patolojinin, skopolamin ile oluşturulan modele göre daha karmaşık olması; galantaminin fizostigmine göre daha geniş spektrumlu bir etkisinin olduğunu düşündürmektedir. Sonuçlarımız asetilkolinesteraz inhibitörlerinin başta şizofreni olmakla birlikte ÖUAİ bozukluğu gözlemlenen hastalıkların tedavisinde yararlı etkiler meydana getirebileceğini düşündürmektedir.Anahtar Kelimeler: Şizofreni, Ön Uyaran Aracılı İnhibisyon (ÖUAİ), galantamin, fizostigmin, bilişsel bozukluk Previous studies have shown that the cholinergic system has an important role in positive and cognitive disorders associated with schizophrenia. This study aimed to investigate the effects of acethylcholinesterase inhibitors (AChEI) galantamine and physostigmine on sensorimotor gating dysfunction, which reflects the positive and cognitive pathology observed in schizophrenia. Effects of galantamine and physostigmine in the study were investigated with both Low-High schizophrenia model based on individual differences and experimental pharmacological schizophrenia model.In our study, the PPI test was used to measure sensorimotor gating function. In the first model, changes in PPI values were observed by treating galantamine (1 mg / kg; i.p) and physostigmine (0,4 mg / kg; i.p.) to the experimental animals which were separated to have low and high inhibition levels according to the PPI values. No significant change in PPI was obtained with physostigmine while galantamine increased the PPI in the low group compared to baseline values. In the high group, no significant effect was observed with either drug. In the second step, in which the pharmacological model was performed using scopolamine (0,4 mg / kg; i.p.) galantamine and physostigmine reversed the decrease in PPI values induced by scopolamine.In conclusion, our findings show that the AChEIs; galantamine and physostigmine reversed the pharmacologically-induced disruption, while the disruption in experimental animals caused by natural seperation could only be reversed by galantamine. That pathology of low inhibition in animals determined by natural seperation is more complex than that in the scopolamine-induced model; galantamine has a broader spectrum effect than physostigmine. Our results suggest that acetylcholinesterase inhibitors may exhibit beneficial effects in the treatment of diseases in which PPI disruption is observed, particularly schizophrenia.Key words: Schizophrenia, Prepulse Inhibition (PPI) ,galantamine, physostigmine, cognitive impairments 77
- Published
- 2018
26. İnsulin'in sıçanlarda üridin düzeylerine etkisinin araştırılması
- Author
-
Türkyılmaz, Mesut, Cansev, Mehmet, Tıbbi Farmakoloji Anabilim Dalı, and Bursa Uludağ Üniversitesi/Sağlık Bilimleri Enstitüsü/Tıbbi Farmakoloji Anabilim Dalı.
- Subjects
Üridin ,Rats ,Hiperinsülinemik-Öglisemik klemp ,Glucose ,Pharmacy and Pharmacology ,Cellular uptake ,İnsülin ,Animal experimentation ,Insulin ,Hücre içine alım ,Eczacılık ve Farmakoloji ,Hyperinsulinemic-Euglycemic clamp ,Uridine - Abstract
Bir pirimidin nükleozidi olan üridin vücutta serbest halde bulunabildiği gibi nükleotidlerin (mono-, di- ve tri-fosfatlı halleri), nükleotid şekerlerin (UDP-glukoz ve UDP-galaktoz) ve nükleik asitlerin (RNA) yapisina girerek glikojen biyosentezi, protein ve lipid glikolizasyonu gibi fizyolojik fonksiyonlarda yer alır. Nükleotid reseptörlerinin tanımlanmasıyla, pirimidin nükleozidlerinin sinirsel iletide de (pirimidinerjik transmisyon) rolü olduğu öne sürülmektedir. Üridin özellikle RNA'dan serbestleşmek suretiyle gıdalarla vücuda alınabildiği halde hücrelere nasıl alındığı tam olarak bilinmemektedir. İn vitro çalışmalarda pirimidin nükleozid taşınmasının ve dokulara alınmasının hormonlarla (insülin, glukagon) kontrol edilebileceği ve pirimidinlerin dokularda nükleotid ve nükleik asitlerin yapısına katılabileceği belirtilmiştir.Çalışmamızda; insülin'in sıçanlarda üridin düzeylerine etkilerinin araştırılması planlanmıştır. Bu amaçla ilk olarak; açlık ve tokluk durumlarında sıçanların kan glukoz ve serum üridin düzeyleri incelendi. Arteryel kanül yerleştirilmiş olan sıçanlardan öncelikle 24 saat açlık sonrası, daha sonra da 1 saatlik beslenmeyi takiben çeşitli zaman aralıklarında kan alınarak kan glukoz ve serum üridin düzeylerinin zamana bağlı değişimleri incelendi. Benzer bir kurguda kanül takılmadan 24 saat açlık ve sonrasında 2 saatlik tokluk noktalarında sakrifiye edilen sıçanlardan kan örnekleri toplanarak serum insülin düzeyleri analiz edildi. İkinci olarak insülin'in periton içi yolla farklı dozlarda enjeksiyonu sonrası serum üridin düzeylerinin değişimleri incelendi. İnsülin enjeksiyonunu takiben farklı zaman aralıklarında femoral arterine yerleştirilen kateterden kan toplanarak üridin, glukoz ve insülin düzeyi ölçümleri yapıldı. Son çalışmada ise serum üridin düzeylerindeki değişimlerin glukozun hücre içine girip girmemesine bağlı olup olmadığı hiperinsülinemik öglisemik-klemp yöntemi uygulanarak araştırılmıştır. Bulgularımız, serum insülin düzeylerinin artmış olduğu tokluk anında üridin düzeylerinin azaldığını, subkutan (s.c.) insülin uygulamasının serum üridin konsantrasyonunu doza ve zamana bağlı olarak azalttığını ve üridin düzeylerinde insülin tarafından uyarılan azalmaların hücre içine Glukoz girişinden bağımsız olduğunu göstermiştir. Çalışmamızdan elde edilen bulgular literatürde ilk kez dolaşımdaki üridin'in hücrelere alınmasının insülin tarafından teşvik edildiğini ve bu işlemin hücrelere glukoz girişinden bağımsız olduğunu düşündürmektedir. İnsülin uyarısıyla üridin'in hücre içine alınmasının moleküler mekanizmalarının aydınlatılması için daha fazla çalışmaya ihtiyaç bulunmaktadır.Anahtar Sözcükler: Üridin, İnsülin, Hiperinsülinemik-Öglisemik klemp, hücre içine alım Uridine, a pyrimidine nucleoside, is an endogenous compound detected both in free form and in the form of mono-, di- and trinucleotides and nucleotide sugars (UDP-glucose and UDP-galactose). It is also an important part of ribonucleic acid (RNA) and plays critical roles in many physiological functions like biosynthesis of glycogen and glycosylation of proteins and lipids. With the identification of nucleotide receptors, role of pyrimidine nucleosides (pyrimidinergic transmission) in the communication of nerve cells has also been proposed. The mechansim for the uptake of uridine by the cells of body, after being released from the RNA as a food ingredient, is yet unknown. In in-vitro experiments, the transport and uptake of uridine by the tissues has been proposed to be associated with hormones (insulin, glucagon) so that uridine can be incorporated in nucleotides and nucleic acids. The aim of our experiment was to determine the effects of insulin on levels of uridine in rats. Therefore, firstly, levels of glucose and uridine were investigated during fasting and in fully-fed animals. Blood samples from rats inserted with arterial cannulas were obtained in fasting state after 24 hour food restriction, and then at certain time points 1 hour following feeding in order to investigate time-dependent changes in glucose and uridine levels. In a separate group of animals, serum insulin levels were analyzed once during fasting state and 2 hours after feeding has started. In a second protocol, serum uridine levels were determined after intraperitoneal injection of different doses of insulin. Following insulin injection, a catheter was placed in the femoral artery and blood samples were collected at different time intervals and were then processed for measurement of levels of uridine, glucose and insulin. Finally, the association of cellular glucose uptake in the decreased serum uridine concentrations was investigated using hyperinsulinemic-euglycemic clamp method. Our findings showed that serum uridine concentrations were decreased at the time of insulin increase in fully-fed animals, subcutaneous insulin administration decreased serum uridine in a dose- and time-dependent manner and that such changes in uridine concentrations were not associated with cellular uptake of glucose. Data obtained in our study suggest, for the first time in the literature, that insulin stimulates cellular uptake of uridine and this process is independent from that of glucose. Further studies are needed in order to reveal molecular mechanisms of uridine uptake.Key words: Uridine, Insulin, hyperinsulinemic-euglycemic clamp, cellular uptake 70
- Published
- 2018
27. Epigenetic changes in post traumatic stress disorder
- Author
-
Acet, Nazife Gökçe, Gören, Mehmet Zafer, Tıbbi Farmakoloji Anabilim Dalı Adı, and Tıbbi Farmakoloji Anabilim Dalı
- Subjects
Histone deacetylases ,Pharmacy and Pharmacology ,Travma sonrası stres bozuklukları ,Tedavi ,Valproic acid ,Genes-FOS ,Eczacılık ve Farmakoloji ,Epigenesis-genetic ,Araştırma ,Hippocampus ,Stress disorders-post traumatic ,Stress disorder - Abstract
Amaç: Travma sonrası stres bozukluğunun (TSSB) tedavisinde öğrenme ve bellek fonksiyonlarının epigenetik modifikasyonlardan yararlanılarak artırılmasını sağlamak ve TSSB etiyopatogenezinin aydınlatılması amaçlanmıştır.Gereç ve Yöntem: Tüm deneyler ters siklusta, karanlık döngüde gerçekleştirilmiştir. Sıçanlar kirli kedi kumuna maruz bırakılarak travma modeli oluşturulmuş, travma hatırlatıcısı olarak temiz kedi kumu kullanılmıştır. Deneyin 7. gününde travma hatırlatıcısına maruz bırakmadan 2 saat önce i.p. 100 mg/kg valproik asit(VPA) enjeksiyonu yapılmıştır. Davranış deneyleri sonrasında denekler dekapite edilmiş, hipokampüs, sıçan beyin atlası koordinatlarına göre ayrıştırılmış, dokular homojenizasyon ve nüklear ekstraksiyon uygulanmıştır. Histon deasetilaz aktivitesi ELISA yöntemi ile, Histon 3 ve Histon 4 asetilasyon düzeyleri, c-Fos protein ekspresyonu WESTERN emdirimi yöntemi ile tain edilmiştir.Bulgular: EPM üzerinde hesaplanan anksiyete indeksine değerlendirildiğinde varyansın kaynağı valproik asitin etkisi olarak bulunmuştur (p< 0.001). HDAC inhibisyonu açısından yine gruplar arasındaki farklılık iki yönlü varyans analizi sonuçlarına göre VPA uygulamasından kaynaklanmaktadır (p
- Published
- 2017
28. Dana kardiyak veninde bupivakainin etkileri : Endotelin rolü
- Author
-
Karakulak, Oğuz Raşit, Şahin, Ayşe Saide, Tıbbi Farmakoloji Anabilim Dalı, and NEÜ, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Tıbbi Farmakoloji Anabilim Dalı
- Subjects
endothelium ,Coronary vessels ,Endothelins ,bupivacaine ,dana kardiyak ven ,Cardia ,bupivakain ,Bupivacaine ,endotel ,Veins ,Cardiovascular system ,Pharmacy and Pharmacology ,Animal experimentation ,calf cardiac vein ,Eczacılık ve Farmakoloji - Abstract
Yüksek Lisans Tezi, Bu in vitro çalışmada uzun etkili ve potent bir lokal anestezik olan bupivakainin endotelli ve endotelsiz dana kardiyak ven düz kası üzerine etkileri araştırılmıştır. Dana kardiyak ven halkaları %95 O2 ve %5 CO2 ile gazlandırılan ve sıcaklığı 37°C'de sabit tutulan KHS içeren izole organ banyolarına alındı. Uygulanan ajanlara verilen yanıtlar izometrik olarak kaydedildi. Bupivakain (10-8 – 10-4 M) endotelli ve endotelsiz ven halkalarının bazal tonusunu etkilemedi. 5-HT (10-5 M) ile maksimum kasılma cevabı alındıktan sonra uygulanan bupivakain düşük konsantrasyonlarda (10-8 – 10-6 M) kasılma cevaplarını anlamlı olarak azalttı, yüksek konsantrasyonlarda (10-5 – 10-4 M) ise kardiyak ven halkalarında kasılma gözlendi. 10-4 M bupivakain ilavesinden sonra oluşan maksimum kasılma 5-HT ile elde edilen maksimum kasılma cevabına benzerdi. Dokuların L-NAME (10-3 M) ile inkübasyonu bupivakainin düşük konsantrasyonlarında oluşan gevşeme cevaplarını inhibe etti; 10-5 ve 10-4 M bupivakain varlığında ise ven halkalarının kasılma cevapları kontrol 5-HT kasılmalarına göre anlamlı olarak yüksekti. İndometazinle (10-5 M) inkübe edilen dokularda 10-8 – 10-6 M aralığında verilen bupivakain, kontrol dokulardakine benzer şekilde, doza bağlı olarak artan gevşeme cevapları oluşturdu. Bupivakainin yüksek dozlarında gözlenen kasılma cevapları ise indometazin varlığında inhibe edildi. Bu sonuçlar; dana kardiyak veninde bupivakainin bazal tonusunu etkilemediğini, 5-HT ile önkasılma yapılan dokularda ise gevşeme ve kasılma tarzında bifazik cevap oluşturduğunu endotelden salıverilen NO'in bupivakainin gevşetici etkilerinde, sikloooksijenaz ürünlerinin ise kasıcı etkilerinde rol oynadığını göstermektedir., In this in vitro study, effects of long acting and potent local anesthetic bupivacaine at intact and endothelium denuded calf cardiac vein were investigated. Calf cardiac vein rings were placed in tissue bath containing Krebs-Henseleit Solution gassed with %95 O2 and %5 CO2 at 37°C. Changes in tension produced by the agents recorded isometrically. Cumulative bupivacaine did not affect basal tonus of intact and endothelium denuded vein rings. After maximum contraction response taken with 5-HT (10-5 M), lower concentrations of (10-8 – 10-6 M) bupivacaine significantly reduced contraction responses precontracted with 5-HT. At higher concentrations (10-5 – 10-4 M ) bupivacaine produced contraction. Incubation with 10-3 M L-NAME inhibited relaxation responses to low concentrations of bupivacaine. At higher concentrations (10-5 – 10-4 M ) bupivacaine produced contraction significantly higher than control . Incubation with 10-5 M indomethacin produced dose dependent relaxation responses similar with control at low concentrations of (10-8 – 10-6 M) bupivacaine. Contraction response to higher concentrations (10-5 – 10-4 M ) of bupivacaine inhibited by Indomethacin. Results demonstrate that bupivacain did not affect basal tonus of calf cardiac vein rings and produced biphasic effects, from relaxation to contraction at 5-HT precontracted rings. Endothelium derived NO seems to have role on bupivacaine induced relaxation and cyclooxygenase products seems to have role on bupivacaine induced contraction.
- Published
- 2017
29. The interaction of L-cysteine/hydrogen sulfide pathway and muscarinic acetylcholine receptors in mouse corpus cavernosum
- Author
-
Dalkir, Fatma Tuğçe, Öğülener, Nuran, Çukurova Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Tıbbi Farmakoloji Anabilim Dalı, and Tıbbi Farmakoloji Anabilim Dalı
- Subjects
hidrojen sülfür ,muscarinic receptors ,Hydrogen sulfide ,hydrogen sulfide ,korpus kavernosum ,Acetylcholine ,acetylcholine ,Corpus cavernosum ,Receptors-muscarinic ,Pharmacy and Pharmacology ,L-sistein ,muskarinik reseptörler ,Muscarine ,asetilkolin ,corpus cavernosum ,Cysteine ,L-cysteine ,Eczacılık ve Farmakoloji ,Muscle-smooth - Abstract
TEZ10754 Tez (Yüksek Lisans) -- Çukurova Üniversitesi, Adana, 2016. Kaynakça (s. 74-82) var. xiv, 83 s. : res. (bzs. rnk.), tablo ; 29 cm. Hidrojen sülfür (H2S)’ün gevşetici etkisi fare, sıçan, tavşan, maymun ve insan korpus kavernosum dokularında gösterilmiştir. Ancak bu gevşetici etkilerin mekanizmaları hala bilinmemektedir. Bu çalışmanın amacı fare korpus kavernosum dokusunda L-sistein/H2S ve muskarinik reseptörler arasındaki etkileşimi araştırmaktır. Fare korpus kavernosum dokularında L-sistein (endojen H2S; 10-3 M), sodyum hidrojen sülfür (NaHS; ekzojen H2S; 10-6–10-3 M) ve asetilkolin (10-6 M) ile gevşeme yanıtları elde edildi. İlk olarak L-sistein ve asetilkolin gevşeme yanıtları üzerinde H2S sentez enzimleri olan sistatiyon gama liyaz (CSE) inhibitörü proparjilglisin (PAG; 10–2 M) ve sistatiyon beta sentaz (CBS) inhibitörü aminoksiasetik asit (AOAA; 10–3 M)’in tek başlarına ve kombinasyonlarının etkileri araştırıldı. L-sistein ile oluşan gevşeme yanıtları PAG ile azalırken, AOAA ile değişmedi. Diğer yandan PAG, asetilkolin ile oluşturulan gevşeme yanıtlarını azaltırken AOAA anlamlı olarak artırdı. Ayrıca fenilefrin (5x10-6 M) ile kastırılan dokularda asetilkolin, L-sistein ve ekzojen H2S ile oluşturulan gevşeme yanıtları üzerine seçici olmayan muskarinik reseptör blokörü atropin (5x10-5 M), seçici M1 reseptör blokörü pirenzepin (10-6 M), seçici M2 reseptör blokörü AF-DX 116 (10-6 M) ve seçici M3 reseptör blokörü 4-DAMP (10-7 M)’ın etkileri araştırıldı. Atropin, pirenzepin, AF-DX 116 ve 4-DAMP asetilkolinin gevşeme yanıtlarını azalttı. Atropin, pirenzepin ve 4-DAMP L-sisteinin gevşetici yanıtlarını azaltırken AF-DX 116 anlamlı bir değişikliğe yol açmadı. Ekzojen H2S aracılıklı gevşeme yanıtları atropin, pirenzepin, 4-DAMP ve AF-DX 116 tarafından anlamlı olarak azaldı. Sonuç olarak, fare korpus kavernosum dokusunda L-sistein aracılıklı gevşeme yanıtlarına CSE enzim etkinleşmesinin aracılık ettiği, muskarinik reseptörlerden M1 ve M3’ün L-sisteinin gevşetici etkisinde rolü olduğu, fakat M2’nin herhangi bir katkısının olmadığı ve ekzojen H2 S ile oluşturulan gevşemelerde M1, M2 ve M3 muskarinik reseptörlerin rol oynadığı gösterilmiştir. The relaxant effect of hydrogen sulfide (H2S) has been demonstrated in mouse, rat, rabbit, primate and human corpus cavernosum (CC) tissues. However, the mechanism of this relaxant effect is still unclear. The aim of this study was to investigate the possible interaction of L-cysteine/H2S pathway and muscarinic receptors in the mouse CC. The relaxant responses to L-cysteine (endogenous H2S substrate;10-3M), sodium hydrogen sulfide (NaHS;exogenous H2S; 10-6–10-3 M) and acetylcholine (10- 6 M) were obtained in isolated mouse CC tissues. Firstly, the effects of endogenous H2S synthesis inhibitors propargylglycine (PAG; cystathionine-gamma-lyase(CSE) inhibitor; 10–2 M), aminooxyacetic acid (AOAA; cystathionine-?-synthase(CBS) inhibitor; 10–3 M); seperately or their combination, on the relaxant response to Lcysteine and acetylcholine were investigated. PAG, but not AOAA, significantly reduced the relaxant responses to L-cysteine. PAG reduced the relaxant response to acetylcholine, while AOAA increased. The role of non-selective muscarinic receptor antagonist atropine (5x10-5 M), selective M1 antagonist pirenzepine (10-6 M), selective M2 antagonist AF-DX 116 (10-6 M) and selective M3 antagonist 4- DAMP (10-7 M) were investigated on the relaxant responses to L-cysteine, NaHS and acetylcholine in the tissues which were pre-contracted by phenylephrine (5x10- 6 M). Atropine, pirenzepine and 4-DAMP, but not AF-DX 116 inhibited the relaxant responses to L-cysteine. Acetylcholine- and NaHS-induced relaxations were reduced by atropine, pirenzepine, AF-DX 116 and 4-DAMP. We conclude that L-cysteine-induced relaxant response is mediated via activation of CSE. Muscarinic receptors M1 and M3, but not M2, contributes to relaxant effect of L-cysteine in mouse CC. Also, it is shown that M1, M2 and M3 receptors play role in NaHS-induced relaxation in this tissue. Bu çalışma Ç.Ü. Bilimsel Araştırma Projeleri Birimi tarafından desteklenmiştir. Proje No: TYL-2015-3468.
- Published
- 2016
30. Diyabet oluşturulmuş sıçanlarda Ferula Elaeochytris (Çakşır) kök ekstresinin erektil disfonksiyon üzerindeki etkisi
- Author
-
Eser, Nadire, Göçmen, Cemil, Çukurova Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Tıbbi Farmakoloji Anabilim Dalı, and Tıbbi Farmakoloji Anabilim Dalı
- Subjects
erectile dysfonction ,Diyabet ,intrakavernozal basınç ,nitrergic relaxations ,Rats ,Ferula elaeochytris ,Plant extract ,Diabetes mellitus ,Pharmacy and Pharmacology ,Diabetes Mellitus ,Ferulago elaeochytris ,nitrerjik gevşemeler ,Erectile dysfunction ,Cavernous sinus ,Eczacılık ve Farmakoloji ,Diabetes mellitus-experimental ,intracavernousal pressure ,erektil disfonksiyon - Abstract
TEZ11825 Tez (Doktora) -- Çukurova Üniversitesi, Adana, 2016. Kaynakça (s. 73-83) var. xii, 84 s. : res. (bzs. rnk.), tablo ; 29 cm. Ferulago elaeochytris yurdumuzda “ÇAKŞIR” diye bilinen endemik bir bitki olup Güney ve Güneydoğu Anadolu bölgesinde afrodizyak olarak kullanılmaktadır. Ferulago elaeochytris kök ekstresinin insan penis erektil dokusunda gevşeme cevaplarını artırdığını gösteren bilimsel araştırma sayısı azdır. Bu ekstrenin aynı zamanda güçlü antioksidan ve antiinflamatuvar özelliklere sahip olduğu ileri sürülmüştür. F. elaeochytris’in diyabetik erektil disfonksiyon üzerinde ki etkisine bakılmamıştır. Bu tez çalışmasında in vivo ve in vitro ortamda diyabetik sıçan modellerinde F. elaeochytris kök ekstresinin diyabetle oluşan erektil disfonksiyon üzerindeki etkileri araştırılmıştır. Bu çalışmada, Wistar albino erkek sıçanlar(n=72) beş gruba ayrıldı; kontrol grubu, diyabetik grup(60mg/kg; streptozotosin; i.p; tek doz), F. elaeochytris grubu(40 mg/kg/gün; intragastrik), diyabet+F. elaeochytris grubu(40 mg/kg/gün ve etanol grubu (%95’lik, 1 ml/gün). F. elaeochytris etanol içerisinde çözüldü. F. elaeochytris ve etanol 8 hafta boyunca intragastrik olarak verildi. Intrakavernozal basınç ve kavernozal dokunun nitrerjik gevşeme cevaplarının in vivo ve in vitro ortamda erektil fonksiyonları değerlendirildi. Elde edilen veriler GraphPad Prism software programında one way ANOVA istatiksel programı içinde ”Bonferroni corrected t test kullanılarak analiz edildi. 0,05 den düşük “P” değerleri istatiksel olarak anlamlı kabul edildi. Çalışmamızda diyabet grubunda asetilkolinle oluşturulan endotel-bağımlı gevşeme cevapları ile elektriksel saha stimülasyonu(ESS) ile oluşan nörojenik, nitrerjik gevşeme cevapları anlamlı olarak azalmıştır. Sıçanların ve testis ağırlıklarında anlamlı azalma kaydedilmiştir, özellikle testislerin ve kavernoz dokuların histopatolojik incelemesinde kavernöz dokuda aşırı konjesyon ve patolojik bulgular gözlemlenirken testislerde spermatojenez aktivitesinde anlamlı azalma mevcuttur. Diyabetik sıçanlara Çakşır verilmesi azalmış nitrerjik cevapları ve intrakavernozal basıncı tersine çevirmiştir. Artmış kan glukozunu azaltmış, kilo ve testislerdeki ağırlık kayıplarını önlemiştir. Spermatojenezi arttırmıştır. Çakşırın tek başına veya çözücüsü olan etanol’ün tek başına uygulanması sonuçları önemli derecede etkilememiştir. Çakşırın bu düzeltici etkileri onun antioksidan veya içeriğindeki farklı moleküllere bağlı olabilir. Ancak, bu hipotezi desteklemek için antioksidan düzey ölçümleri gibi daha ileri çalışmalara gerek duyulmaktadır. Ferulago elaeochytris is an endemic plant known as ''ÇAKŞIR'' in our country, it is used as aphrodisiac in South and Southeast Anatolia region. There are few studies showing F .elaeochytris root extract's relaxing affect on human penile erectile tissue. Strong antioxidant and antiinflammatory affects of this extract has been suggested. Yet F. elaeochytris has not been investigated for diabetic erectile dysfunction. In this thesis study, F. elaeochytris root extract's affect on diabetes induced erectile dysfunction is investigated in in vivo and in vitro diabetic rat models. In this study, Wistar albino male rats(n=72) are divided into five groups; control group, diabetic group(60mg/kg;streptozosin; single enjection), F. elaeochytris group(40mg/kg/day), diabetes/F. elaeochytris group(40mg/kg/day) and ethanol group (%95; 1ml/day). F.elaeochytris is solved in ethanol. F. Elaeochytris and ethanol administered by intragastric for 8 weeks. İntracavernousal pressure and nitrergic relaxations' erectile functions of cavernous tissue are assesed in vivo and in vitro. Data is analysed by GraphPad Prism software programme by using one way ANOVA, Bonferroni corrected t test. In our study, in the diabetic group, acetylcholine induced endotheliumdependent relaxation responses and electrical field stimulation(EFS) induced neurogenic, nitrergic relaxation responses are decreased significantly. Rats and testicles weights decreased significantly, especially testicles and cavernosal tissue histopathological examination showed excessive congestion and pathological findings in cavernous tissue. Spermatogenesis activity in testicles is decreased significantly. After administration of F. elaeochytris to diabetic rats reversed decreased nitrergic responses and intracavernousal pressure. And it also reduced, the increased blood glucose, prevented body weight and testicle weight loss, increased spermatogenesis. F. elaeochytris administrated alone and with its solvent alone did not changed the results significantly. Restorative effects of F. elaeochytris maybe due to the antioxidant effect of it or different molecules in its content. But to clarify it, further studies are needed. Bu çalışma Ç.Ü. Bilimsel Araştırma Projeleri Birimi tarafından desteklenmiştir. Proje No: TDK-2015-1996.
- Published
- 2016
31. Sigara dumanı maruziyetinin fare uterusundaki rho/rho-kinaz sinyal yolağına etkisi
- Author
-
Eşberk, Lale, Şingirik, Erğin, Tıbbi Farmakoloji Anabilim Dalı, Şingirik, Ergin, and Çukurova Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Tıbbi Farmakoloji Anabilim Dalı
- Subjects
mice ,uterus ,Pharmacy and Pharmacology ,rhoA ,rho-kinaz ,fare ,Cigarette smoke ,Sigara dumanı ,rho-kinase ,Eczacılık ve Farmakoloji - Abstract
TEZ10520 Tez (Yüksek Lisans) -- Çukurova Üniversitesi, Adana, 2016. Kaynakça (s. 24-29) var. xi, 30 s. : res. (bzs. rnk.), tablo ; 29 cm. Sigara dumanı maruziyeti akciğerleri kardiyovasküler sistemi ve vücutta birçok doku ve organı olumsuz yönde etkilemekte ve bu dokulardan en çok akciğer etkilenmektedir. Rho/rho-kinaz sinyal yolağı uterus düz kaz hücrelerinin kontraktilitesinde önemli rol oynamaktadır. Sigara kullanımına bağlı olumsuz etkilerin mekanizmaları moleküler düzeyde yeterince aydınlatılmamıştır. Şimdiki çalışmada sigara dumanı maruziyetinin uterusta Rho/rho-kinaz sinyalizasyon yolağına etkisini araştırmayı amaçladık. Bu amaçla, 8 haftalık dişi fareler (Swiss albino) duman uygulanan ve kontrol olarak 2 gruba ayrılacaktır. Dumanlı gruba 2 ay boyunca haftada 7 gün sigara dumanı uygulaması yapıldı. Bu sürenin sonunda uygulama yapılan fareler servikal dislokasyon ile öldürüldü ve uteruslari alınarak bu dokulardaki rhoA proteni ve rho-kinaz enziminin aktivitesi incelendi. Sigara dumanı maruziyeti rhoA ve rho-kinaz enziminin upregülasyonuna neden olurken rho-kinaz enziminin aktivitesini artırdı. Sonuç olarak sigara dumanı uterusta rho/rho-kinaz sinyal yolağının aktivitesini artırmıştır. Cigarrette smoke exposure has side effects lungs, cardiovascular systems and some tissue and organs and most affected organs is lungs. Rho/rho-kinase signalization pathway has important role on uterus smooth muscle contractions. Mechanism of molecular of some side effects due to cigarette smoke exposure has not yet been clearly identified. In the present study we aimed to research effect of cigarette smoke exposure on rho/rho-kinase signalization pathway in uterus. For this propose mice (female age: 8 weeks) separated into two groups as control and smoke exposured. The cigarette smoke application continued 7 days in a week during two mouths. In the end of two mounts, Mice were killed by cervical dislocation and their uterus was isolated. Then rhoA and rho-kinase enzymes expression and rho-kinase enzyme activity have been determined. Cigarette smoke exposure unregulated rhoA and rho-Kinase enzyme expression and elevated rhokinase enzyme activity. As a result cigarette smoke elevated activity of rho/rhokinase signalization pathway. Bu çalışma Ç.Ü. Bilimsel Araştırma Projeleri Birimi tarafından desteklenmiştir. Proje No: TF2006YL3.
- Published
- 2016
32. Dana kardiyak veninde kalsiyum kanal blokörlerine verilen gevşeme cevaplarına soğutmanın etkisi
- Author
-
Canbolat, Şerife, Nurullahoğlu Atalık, Kısmet Esra, Danışman: 0000-0003-2301-7887, NEÜ, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Tıbbi Farmakoloji Anabilim Dalı, Atalık, Kısmet Esra Nurullahoğlu, and Tıbbi Farmakoloji Anabilim Dalı
- Subjects
Benidipine ,Cardiac vein ,Cardia ,Amlodipin ,Soğutma ,Nitric oxide ,Veins ,Benidipin ,Calcium channel blockers ,Verapamil ,Pharmacy and Pharmacology ,Muscle contraction ,Nitrik oksid ,Muscle relaxation ,Kardiyak ven ,Amlodipine ,Eczacılık ve Farmakoloji ,Muscle-smooth ,Cooling - Abstract
Yüksek Lisans Tezi, Kalsiyum kanal blokörleri, kalsiyum kanallarından hücre içine kalsiyum (Ca2+) iyonunun girişini engellerler, böylece düz kas hücrelerinin gevşemesini sağlarlar. Dana kardiyak veninde yapılan bu in vitro çalışmada, serotonin (5-HT; 10-6 M)'e bağlı kasılma üzerine bir fenilalkilamin türevi kalsiyum kanal blokörü olan verapamil (10-9 - 3x10-4 M), ve dihidropiridin (DHP) türevleri olan amlodipin (10-9 - 3x10-4 M) ve benidipin (10-9 –10-3 M)'e bağlı gevşeme cevaplarına soğutmanın etkileri araştırılmıştır. Dana kardiyak ven halkaları, 37 ºC'de ısıtılan ve normal Krebs-Henseleit solüsyonu içeren, % 95 O2 ve % 5 CO2 ile gazlandırılan 15 ml'lik organ banyosunda çalışıldı. Preparatlara, dinlenme süresinin sonunda, 10-6 M 5-HT ilavesiyle elde edilen kasılma cevapları üzerine uygulanan verapamil, amlodipin ve benidipin konsantrasyona bağımlı gevşeme cevapları oluşturuldu. İkinci aşamada dokular normal temperatürde 10-6 M 5-HT ilavesiyle kasıldıktan sonra banyo ısısı 28˚C'ye düşürülerek banyoya kümülatif olarak sırayla verapamil, amlodipin ve benidipin ilave edildi. 28˚C'de kalsiyum kanal blokörlerine ait maksimum cevap (Emax) değerleri değişmezken, pIC50 değerleri 37 C'de bulunan değerlere kıyasla anlamlı olarak yüksek bulundu. Soğutma esnasında nitrik oksidin (NO) etkisini araştırmak amacıyla yapılan üçüncü aşamada ise, 28 ˚C'de nitrik oksid sentez inhibitörü nitro-Larjinin- metil-ester (L-NAME; 10-4 M) ile 20 dk inkübasyonun ardından çalışılan her üç kalsiyum kanal blokörüne de duyarlık ve Emax anlamlı olarak azaldı. Her bir preparatta kalsiyum kanal blokörlerinden sadece bir tanesi ile çalışıldı. Bu sonuçlar, dana kardiyak veninde verapamil, amlodipin ve benidipin cevaplarına soğutmanın etkisinde NO'nun rolünün olduğunu göstermektedir., Calcium channel blockers inhibit the entry of calcium (Ca2+) into the cell from the calcium channels, allowing vascular and other smooth muscle cells to relax. In this in vitro study, the effect of cooling (to 28 ˚C) on the vasodilatation induced by verapamil; a phenylalkylamine calcium channel blocker (10-9 - 3x10-4M) and dihydropyridines; aminodipine (10-9 - 3x10-4M) and benidipine (10-9- 10-3M) were investigated on serotonin-pre-contracted calf cardiac vein and the role of nitric oxide in these effects were analyzed. Ring preparations of veins obtained from calf hearts were mounted in 15 ml organ baths which were maintained at 37 ˚C and bubbled with 95% O2 and 5% CO2. After the stabilization period, isometric contraction was induced by 5-HT (10-6 M) and then one of the antagonists was applied cumulatively at 37 ˚C. In another part of the study, the medium temperature was decreased to 28˚C after the preparations were contracted with 5-HT, then cumulative concentrations of blocker was added. During cooling, the pIC50 value, but not the maximal response, to all blockers were significantly higher than at 37 ˚C. Cooling to 28˚C in the presence of NG-nitro-Larginine methyl ester (L-NAME, 10-4 M) decreased the pIC50 and Emax values to verapamil, amlodipine and benidipine. Only one blocker was tested in each preparation. These results suggest that nitric oxide plays an essential role in the coolinginduced responses of verapamil, amlodipine and benidipine in calf cardiac vein.
- Published
- 2016
33. İn-vitro ortamda farklı kaynaklardan elde edilen mezenkimal kök hücrelerde adrenerjik reseptörlerin gösterilmesi ve reseptör blokajının farklılaşmaya etkisi
- Author
-
Maytalman, Erkan, Aksu, Fazilet, Tıbbi Farmakoloji Anabilim Dalı, and Çukurova Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Tıbbi Farmakoloji Anabilim Dalı
- Subjects
RTqPCR ,Adrenergic Receptors ,Receptors-adrenergic ,Adrenerjik Reseptörler ,RT-qPCR ,Mesenchymal Stem Cells ,Stem cells ,Polymerase chain reaction ,In vitro ,Pharmacy and Pharmacology ,Differentiation ,Mezenkimal Kök Hücreler ,Cell differentiation ,Farklılaşma ,Eczacılık ve Farmakoloji - Abstract
TEZ12524 Tez (Doktora) -- Çukurova Üniversitesi, Adana, 2016. Kaynakça (s. 84-91) var. xiii, 92 s. :_res. (bzs. rnk.), tablo ;_29 cm. Farklı kaynaklardan elde edilen mezenkimal kök hücreler (MKH) günümüzde immünomodülatör ve rejeneratif amaçlı kullanılmaktadır. Bu hücreler adezyon molekülleri, hematopoetik belirteçler ve immünolojik belirteçler açısından sıklıkla araştırılmıştır. MKH'lerde adrenerjik reseptörlerin varlığını gösteren çok sınırlı sayıda çalışma vardır. Bu hücrelerin üretim aşamalarında ve farklılaşmalarında reseptör ifadeleri konusunda yeterli bilgi mevcut değildir. Ayrıca farklı kaynaklardan elde edilen MKH'lerde reseptör ifadelerinin nasıl olduğu da bilinmemektedir. Bu çalışmada insan plasenta fetal membranı (FM) ve kemik iliğinden (Kİ) elde edilen MKH'lerde, rejeneratif ve immünomodülatör amaçlı olarak sıklıkla kullanıldıkları 1., 2. ve 3. pasajda, adrenerjik reseptörlerin ?1A, ?1B, ?2A, ?2B, ?1, ?2, ?3 altgruplarına ait mRNA ekspresyonları RT-qPCR ile gösterildi. Resepörlerin mRNA ekspresyonları bu hücrelerin osteojenik, adipojenik farklılaşmasında ve blokör etkisindeki farklılaşmasında da aynı yöntemle gösterildi. Blokörlerin osteojenik farklılaşmaya etkisinin tespit edilmesi amacıyla Kemik Morfogenetik Protein (BMP-6) ve adipojenik farklılaşmaya etkisinin tespit edilemesi amacıyla Peroksizom Proliferatör-Aktive Reseptör Gama (PPAR?)'nın mRNA ekspresyonları RT-qPCR ile araştırıldı. Çalışmamızda, kontrol grubu olan 1. pasaja göre en yüksek mRNA ekspresyon oranı Kİ kaynaklı MKH'lerde, fenoksibenzamin etkisinde adipojenik farklılaşma grubunda ?1A-AR'de görüldü (fold change: 4221±1391; p
- Published
- 2016
34. Kahramanmaraş ilinde çalışan eczacıların farmakovijilans konusunda bilgi ve tutumlarının değerlendirilmesi
- Author
-
Dokumacı, Algül Dilara, Karataş, Yusuf, Tıbbi Farmakoloji Anabilim Dalı, and Çukurova Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Tıbbi Farmakoloji Anabilim Dalı
- Subjects
Kahramanmaraş ,Adverse drug reaction reporting ,Adverse drug reaction ,Adverse drug reaction reporting systems ,Pharmacy ,Pharmacists ,Drug-related side effects and adverse reactions ,Advers ilaç reaksiyonu bildirimi ,Advers ilaç reaksiyonu ,Pharmacovigilance ,TÜFAM ,Pharmacy and Pharmacology ,Pharmacist ,Eczacılık ve Farmakoloji ,Eczacı ,Farmakovijilans ,TUFAM - Abstract
Advers ilaç reaksiyonları toplum sağlığını etkileyen önemli bir sorundur. Bu nedenle, pazarlama sonrası dönemde ilaç güvenliğinin yakından izlenmesi ve advers etkilerin bildirilmesi büyük önem taşımaktadır. Advers etkilerin sağlık çalışanları tarafından yetersiz bildirimi, farmakovijilans sisteminin gelişebilmesinin önünde önemli bir engel olarak görülmektedir. Eczacı, hastanın sağlık çalışanları ile iletişiminin son basamağını oluşturması ve kolaylıkla ulaşılabilir olması nedeniyle ilaç güvenliğinin izlenmesi ve advers etkilerin bildirilmesinde önemli sorumluluk taşımaktadır.Bu çalışmada, Kahramanmaraş ilindeki eczacıların farmakovijilans konusundaki bilgi ve tutumlarının incelenmesi ve farmakoepidemiyolojik açıdan veri tabanı oluşumuna katkı sağlanması amaçlanmıştır. Bu amaçla, Kahramanmaraş'ta görev yapan 200 eczacıya yüz-yüze anket uygulanmış ve anketi 190 eczacı cevaplamıştır. Anket; eczacıların sosyo-demografik özellikleri, farmakovijilans konusundaki bilgileri ve advers ilaç reaksiyonu bildirimi hakkında tutumları ile ilgili bilgi edinmeye yönelik sorulardan oluşmaktadır.Ankete katılan eczacıların %20'si farmakovijilansı doğru olarak tanımlamıştır. Eczacıların %55,8'i son bir yıl içerisinde kendilerine advers etki şikayeti ile başvuru olduğunu belirtmiştir. Advers etki şikayetine en çok neden olan ilaç grupları arasında, antibiyotiklerin (%40,8), analjeziklerin (%16) ve kardiyovasküler ilaçların (%12,8) olduğu belirlenmiştir. Ankete katılan eczacıların %55,8'i advers etkilerin bildirilmesi gerektiğini bilmelerine rağmen, bildirim yapanların oranının sadece %8,4 olduğu tespit edilmiştir. Bildirim yapmayanlar; yeterli bilgiye sahip olmamak, gerekli olduğunu düşünmemek ve zamanın kısıtlı olması gibi nedenlerle bildirim yapmadıklarını ifade etmişlerdir.Çalışma sonucunda elde edilen verilere göre, Kahramanmaraş'ta görev yapan eczacıların büyük bir kısmının farmakovijilans konusunda yeterli bilgiye sahip olmadığı ve advers etki bildiriminin düşük seviyede olduğu belirlenmiştir. Advers etki bildirimlerinin yeterli düzeye ulaşması için mezuniyet öncesi ve sonrası eğitim programları ile farmakovijilans konusundaki farkındalığın arttırılmasına ihtiyaç duyulmaktadır.Anahtar sözcükler:Eczacı, Farmakovijilans, Advers ilaç reaksiyonu, Advers ilaç reaksiyonu bildirimi, TÜFAM Adverse drug reactions (ADRs) are a major public health problem. Therefore it is important to follow the safety of drugs and to report their adverse effects after they are sold. Underreporting by healthcare professionals is seen as an important limitation to the improvement of pharmacovigilance systems. Pharmacists have an important responsibility in monitoring the ongoing safety of medicines and in reporting ADRs because they are the last to interact with the patients and they are easily accessible by them.In this study, we aim to investigate the knowledge and attitude of pharmacists about pharmacovigilance in Kahramanmaras and to contribute to the formation of a database from a pharmacoepidemiological perspective. For this purpose, we conducted a face-to-face survey on 200 pharmacists in Kahramanmaras and 190 pharmacists responded to the survey. The questionnaire included questions about the sociodemographic characteristics of the pharmacists, their knowledge of pharmacovigilance and their attitudes towards ADR reporting. Twenty percent of the pharmacists who participated in this study defined pharmacovigilance correctly. Fifty five point eight percent of the pharmacists stated that patients reported an ADR to them during the previous 12 months. Pharmacists indicated that antibiotics (%40,8), analgesics (%16) and cardiovascular drugs (%12,8) were the most common drug groups that caused ADRs. Although 55.8 percent of the pharmacists believed that reporting ADRs was necessary, only 8.4 percent of them reported ADRs. Pharmacists who did not report ADRs listed 'not having enough knowledge', 'not thinking it is necessary' or 'not having enough time' as main reasons.The results of the present study demonstrate that the majority of the pharmacists in Kahramanmaras have insufficient knowledge about pharmacovigilance practices and ADR reporting. Undergraduate and post-graduate educational programs need to be developed to increase awareness about pharmacovigilance and to improve ADR reporting.Key Words: Pharmacist, Pharmacovigilance, Adverse drug reaction, Adverse drug reaction reporting, TUFAM 72
- Published
- 2016
35. Doksorubisin kardiotoksisitesi üzerine Necrostatin-1’in koruyucu etkilerinin araştırılması
- Author
-
Erdoğmuş Özgen, Zeynep, Erdinç, Meral, Dicle Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Tıbbi Farmakoloji Anabilim Dalı, Erdoğmuş Özgen, Zeynep, and Tıbbi Farmakoloji Anabilim Dalı
- Subjects
Kardiotoksisite ,Nekroptozis ,Apoptosis ,Cardiotoxicity ,Apoptozis ,Casp-3 ,Pharmacy and Pharmacology ,Doxorubicin ,Bax ,Necroptosis ,Doksorubisin ,Bcl-2 ,Eczacılık ve Farmakoloji ,Necrostatin-1 ,Nox-2 - Abstract
Antineoplastik ilaç olan Doksorubisin’in klinik kullanımını kısıtlayan kardiotoksik yan etkisi bulunmaktadır. Bu etkiden, serbest radikallere bağlı gelişen direkt hücresel hasarın ve apoptozisin sorumlu olduğu gösterilmiştir. Son yıllarda bir başka programlı hücre ölüm yolağı olan nekroptozisin, hücre hasarı ile sonuçlanan çeşitli patolojik durumlarda rolü olduğu ortaya konulmuştur. Apoptozis ve nekroptozis oluşumunu tetikleyen başlangıç sinyalleri ortak olmakla beraber bu yollardan hangisinin aktive olacağı, bazı düzenleyici moleküllerin varlığı ve kaspaz enzimlerinin inhibisyonu ile belirlenmektedir. Bu çalışmada nekroptozis inhibitörü olan Necrostatin-1 (Nec-1)'in doksorubisin kardiotoksisitesi üzerine koruyucu etkisi araştırıldı. Ayrıca bu toksisitede rolü olduğu bilinen apoptozis yolağındaki caspase-3, bcl-2, bax, ve nox-2 gibi proteinlerin gen ekspresyon düzeylerinin Nec-1 ile nasıl etkilendiği incelendi. Bu amaçla kullanılan erkek Sprague-Dawley ratlar dört gruba ayrıldı. Gruplar; 1-Kontrol, 2-Dox: Doksorubisin (10 mg/kg, i,p, tek doz), 3-Necrostatin-1 (1,65 mg/kg, i.p 7gün)+Doksorubisin (tek doz 10 mg/kg, i.p), 4-sadece Necrostatin-1 (1,65 mg/kg, i.p, 7gün) olarak tanımlandı. Bütün gruplarda izole edilen kalpler Langendorff sisteminde perfüze edilerek, perfüzyon basıncı (PB), kalp atım hızı (KAH) ve sol ventrikül gelişen basıncı (LVDP) kaydedildi. Ayrıca kalbin kontraksiyon gücünü gösteren sol ventrikül kasılma hızı ve gevşeme hızını ifade eden LV(dP/dt)max ve LV(dP/dt)min kaydedildi. Tek doz Dox verilen grupta kontrol grubuna göre PB’nın istatistiksel olarak anlamlı şekilde arttığı (p
- Published
- 2015
36. The role of P53 gene in necrotic damage of doxorubicin cardiotoxicity
- Author
-
Kaya, Meryem Şeyda, Erdinç, Meral, Farmakoloji Anabilim Dalı, Dicle Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Farmakoloji Anabilim Dalı, TR196176, and Kaya, Meryem Şeyda
- Subjects
Nekroz ,Pharmacology ,Moleküler Tıp ,Siklosporin A ,P53 expression ,P53 ekspresyonu ,Cardiotoxicity ,Kardiyotoksisite ,Necrosis ,Cyclosporin A ,Doxorubicin ,Pharmacy and Pharmacology ,Molecular Medicine ,Doksorubisin ,Eczacılık ve Farmakoloji - Abstract
Doksorubisin (Dox), lösemi ve lenfoma gibi farklı kanser türlerine karşı kullanılan geniş spektrumlu antrasiklin türevi bir antibiyotiktir. Kardiyotoksisite, doksorubisinin kullanımını kısıtlayan en önemli yan etkidir. Doksorubisinin oluşturduğu kardiyotoksisite mekanizması tam olarak çözülememekle beraber, en önemli hasarı doksorubisin metabolitlerinin ve serbest oksijen radikallerinin (ROS) yaptığı bilinmektedir. Özellikle ROS'ların etkisiyle hücrede nekroz mekanizmasına ait sinyal yolakları aktifleşmektedir. Bu çalışmada, nekroz mekanizmasındaki Mitokondriyel Transfer Poru'nun (MPTP) açılması sırasında Siklofilin D (CypD) proteinine bağlanarak görev aldığı düşünülen p53 proteininin Dox kardiyotoksitesindeki rolü ve ayrıca MPTP'nin açılmasında regülatör olan CypD proteininin inhibe eden immunosupresant etkili Siklosporin A (CsA)’nın nekroz mekanizmasına ve doksorubisin kardiyotoksisitesine karşı koruyucu etkisi araştırılmıştır. Bu amaçla kullanılan erkek Sprague-Dawley ratlar dört gruba ayrılmıştır: 1. grup: Kontrol grubu; 2. grup: Tek doz Dox Grubu (10 mg/kg i.p.); 3. grup: Tek doz Dox(10 mg/kg i.p.)+CsA Grubu (3 mg/kg, 7 gün); 4. grup: CsA Grubu (3 mg/kg, 7 gün). Bütün gruplarda Dox ile oluşturulan deneysel kardiyotoksisite sonrası, anestezi altında, kalpler izole edilmiştir. İzole edilen kalpler aorttan kanüle edilerek perfüzyon sistemine takılmıştır ve peristaltik pompa yardımı ile 37oC’ye ısıtılan, karbojen (%5 CO2 ve %95 O2 karışımı) ile havalandırılan Krebs-Henseleit solüsyonu ile perfüze edilmiştir. Kalpte koroner perfüzyon basıncı, sol ventrikül gelişen basıncı (LVDP) ve kalbin dakikadaki kalp atım hızı (KAH), ve sol ventrikül içine yerleştirilen balon ile sol ventrikül gelişen basınç (LVDP) kaydedildi. Ayrıca kalbin kontraksiyon gücünü gösteren sol ventrikül sistolik basınç yükselme hızını ve sol ventrikül diyastolik basınç gevşeme hızını ifade eden LV(dP/dt)max ve LV(dP/dt)min kaydedilmiştir. Yapılan bu farmakolojik deneylere ek olarak, elde edilen dokulardan izole edilen mRNA'lar, cDNA'ya dönüştürülerek Real Time PCR metodu ile p53 geninin ekspresyon seviyesi actb geninin ekspresyon seviyesine bağlı olarak ölçülmüştür ve gruplar arasında karşılaştırılmıştır. Deneyler sonucunda, tek doz Dox (10 mg/kg) verilen grupta kontrol grubuna göre koroner perfüzyon basıncının ve LV(dP/dt)min değerlerinin istatistiksel olarak anlamlı bir şekilde arttığı (p
- Published
- 2015
37. Caloric restriction and exercise in metabolic syndrome, cardiovascular hemodynamics, the effect of erectile function and antioxidant systems
- Author
-
Özçelik, Reyhan, Şener, Göksel, Eczacılık Fakültesi Farmakoloji Anabilim Dalı, and Farmakoloji Anabilim Dalı
- Subjects
Cardiovascular system ,Penile erection ,Pharmacy and Pharmacology ,Caloric tests ,Farmakoloji ,Hemodynamics ,Erectile dysfunction ,Eczacılık ve Farmakoloji ,Metabolic syndrome ,Exercise ,Eczacılık ,Antioxidants ,Tıp - Abstract
Amaç: Çalışmanın amacı, metabolik sendromda egzersizin (EG) ve kalori kısıtlamasının (KK) kardiyovasküler hemodinamiye, erektil fonksiyona ve antioksidan sistem parametrelerine etkilerini incelemektir.Gereç ve Yöntem: Çalışmamızda 3 aylık erkek Sprague sıçanlar kullanılmıştır. Hayvanlar 5 gruba (Kontrol, MS, MS+KK, MS+EG, MS+KK+EG) ayrılmıştır. 3 ay süreyle % 10 luk furktoz solüsyonu uygulanarak metabolik sendrom modeli oluşturulmuştur. Sonrasında 6 hafta süreyle %40 kalori kısıtlaması ve yüzdürme uygulanmıştır. Deney başında, 3. ayında ve sonunda vücut ağırlıkları, kan şeker ve kan basıncı ölçümleri yapılmıştır. Dekapitasyon sonrası, kan ve doku (kalp, aort ve korpus kavernozum) örnekleri alınmıştır. Kanda sitokin değerleri, dokularda antioksidan ve oksidatif stres parametreleri incelenmiştir. Aort ve korpus kavernozum dokularında izole organ banyosunda izometrik kasılma çalışmaları yapılmıştır. Bulgular Graphpad Prism v5 programı ile değerlendirilmiştir.Bulgular: Egzersiz ve kalori kısıtlaması uygulanan metabolik sendromlu hayvanlarda kan basıncında anlamlı değişiklik gösterilmiştir. Bu uygulamaların aort ve korpus kavernosum dokularının kasılma-gevşeme yanıtlarında, ayrıca oksidatif stres parametrelerinden malondialdehit, glutatyon ve superoksid dismutaz düzeylerinde olumlu etkileri olduğu belirlenmiştir. Sonuçlar: Egzersiz ve kalori kısıtlamasının metabolik sendromda kardiyovasküler hemodinamide ve oksidatif stres parametrelerinde iyileşme sağlamıştır.Anahtar Sözcükler: Metabolik sendrom, egzersiz, kalori kısıtlaması, erektil fonksiyon, kardiyovasküler hemodinami, antioksidan sistem Aim: The aim study is the examine the effect of exercise and caloric restriction to cardiovascular hemodynamics, erectile function and antioxidant system parameters in metabolic syndrome.Material and Method: Male Sprague rats were used in our study. The animals were divided into five categories; (Control MS, MS+CR, MS+EXE, MS+CR+EXE). The metabolic syndrome model was created by use of %10 fructose solution for three months. After then, swimming exercise and %40 caloric restriction applied for for six weeks. At the beginning, at the end of third month and at the end of experiment; body weight, blood sugar and blood pressure measurements were performed. At the begining and last, blood pressure of the animals were measurered. After decapitation, blood and tissue (heart, aorta and corpus cavernosum) samples were collected. In blood, cytokine levels and in tissue samples antioxidant and oxidative stress parameters were examined. In isolated tissue bath, isometric contraction study was performed with aorta and corpus cavernosum tissues. Data was assessed with Graphpad Prism v5 program.Results: Significant difference was shown in blood pressure of metabolic syndrome animals applied exercise and caloric restriction. Contraction-relaxation responses of aorta and corpus cavernosum oxidative stres parameters like melondialdehyde, glutathione, superoxide dismutase showed significant improvements. Conclusion: Exercise and caloric restriction improved cardiovascular hemodynamics and provided benefits in apoptotosis, oxidative stres parameters. In future studies, long term applications will be planned.Key Words: metabolic syndrome, exercise, caloric restriction, erectile function, cardiovascular hemodynamics, antioxidant system 80
- Published
- 2015
38. Effect of exercise and caloric restriction to cardiovascular hemodynamics, erectile function and antioxidant systems in aging
- Author
-
Macit, Çağlar, Şener, Göksel, Eczacılık Fakültesi Farmakoloji Anabilim Dalı, and Farmakoloji Anabilim Dalı
- Subjects
Aging ,Cardiovascular system ,Penile erection ,Pharmacy and Pharmacology ,Sex disorders ,Diet therapy ,Hemodynamics ,Erectile dysfunction ,Eczacılık ve Farmakoloji ,Exercise ,Antioxidants ,Diet ,Tıp - Abstract
Amaç: Çalışmanın amacı, yaşlanmada egzersizin (Egz) ve kalori kısıtlamasının (KK) kardiyovasküler hemodinamiye, erektil fonksiyona ve antioksidan sistem parametrelerine etkilerini incelemektir. Gereç ve Yöntem: Çalışmada hayvanlar 3 aylık ve 15 aylık (Yaşlı-sed, Yaşlı+KK, Yaşlı+Egz, Yaşlı+KK+Egz) gruba ayrılmışlar ve yaşlı gruplara 6 hafta süresince %40 KK ve yüzdürme uygulanmıştır. Deney başında ve sonunda kan basıncı ve EKO ölçümleri yapılmıştır. Dekapitasyon sonrası, kan ve doku (kalp, aort ve korpus kavernozum) örnekleri alınmıştır. Kanda oksidan hasar göstergeleri, dokularda apoptotik belirteçler, antioksidan ve oksidatif stres parametreleri incelenmiştir. Aort ve korpus kavernozum dokularında izole organ banyosunda izometrik kasılma çalışmaları yapılmıştır. Dokular, histolojik olarak ışık mikroskopunda incelenmiştir. Bulgular Graphpad Prism v5 programı ile değerlendirilmiştir.Bulgular: Egzersiz ve kalori kısıtlaması uygulanan yaşlı hayvanların kan basıncında anlamlı değişiklik gösterilmiştir. Bu uygulamaların aort ve korpus kavernosum dokularının kasılma-gevşeme yanıtlarında, kalp, aort ve korpus kavernosum dokularında apoptotik belirteçlerden kaspaz-3, Bax, Bcl-xL, ve p53 ve ayrıca oksidatif stres parametrelerinden 8-OHdG, malondialdehit, glutatyon ve süperoksit dismutaz düzeylerinde olumlu etkileri olduğu belirlenmiştir. Dokulardaki histolojik incelemelerde de biyokimyasal incelemeleri destekler şekildedir. Ayrıca, yaşlanmayla azalan NOS aktivitesi, cGMP ve eNOS ve artan iNOS düzeyinin egzersiz ve kalori kısıtlaması uygulaması ile düzeldiği belirlenmiştir.Sonuçlar: Egzersiz ve kalori kısıtlamasının yaşlanmada kardiyovasküler hemodinamide, apoptotik, oksidatif stres parametrelerinde iyileşme sağlamıştır. Aim: The aim study is the examine the effect of exercise and caloric restriction to cardiovascular hemodynamics, erectile function and antioxidant system parameters.Material and Method: In the study, animals were seperated as 3 month-aged and 15 month-aged (O-SED, O-CR, O-EXE, O-CR-EXE) groups and during 6 weeks, 40% CR and swimming were administered to aged animals. At the begining and last, blood pressure and ECHO of the animals were measured. After decapitation, blood and tissue (heart, aorta and corpus cavernosum) samples were collected. In blood, oxidative damage parameters and in tissue samples apoptotic, antioxidant and oxidative stress parameters were examined. In isolated tissue bath, isometric contraction study was performed with aorta and corpus cavernosum tissues. Tissues were examined as histologically at light microscopy. Data was assessed with Graphpad Prism v5 program.Results: Significant difference was shown in blood pressure of old animals applied exercise and caloric restriction. Contraction-relaxation responses of aorta and corpus cavernosum and apoptotic parameters like caspase-3, Bax, Bcl-xL and p53, oxidative stres parameters like 8-OHdG, melondialdehyde, glutathione, superoxide dismutase and in histological examinations of heart, aorta and corpus cavernosum tissues showed significant improvements. NOS activity, cGMP, and eNOS levels that decreased and iNOS level increased with aging showed normalization with exercise and caloric restriction. Conclusion: Exercise and caloric restriction improved cardiovascular hemodynamics and provided benefits in apoptosis, oxidative stres parameters. In future studies, long term applications will be planned. 163
- Published
- 2015
39. Sigara dumanı maruziyetinin fare uterusundaki etkisi ve kantaron ekstresinin koruyucu rolü
- Author
-
Şimşek, Erhan, Şingirik, Erğin, Tıbbi Farmakoloji Anabilim Dalı, Şingirik, Ergin, and Çukurova Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Tıbbi Farmakoloji Anabilim Dalı
- Subjects
Nitric oxide synthase ,Smoking ,Uterus ,Sigara dumanı ,Nitric oxide ,Cyclooxygenase and Phospholipase A2 ,Phospholipases A ,Mice ,Prostaglandin-endoperoxide synthases ,Nitrik oksid sentaz ,Tobacco smoke pollution ,Hypericum Perfaratum ,Pharmacy and Pharmacology ,Fare uterusu ,Fosfolipaz A2 ve siklooksijenaz ,Cigarette Smoke ,Hypericum perforatum ,Eczacılık ve Farmakoloji ,Sarı Kantaron ,Mouse uterus - Abstract
TEZ11064 Tez (Doktora) -- Çukurova Üniversitesi, Adana, 2015. Kaynakça (s. 32-41) var. x, 42 s. : res. (bzs. rnk.), tablo ; 29 cm. Sigara dumanı maruziyeti birçok dokuda çeşitli etkilerle hasara neden olmaktadır. Ayrıca enflamatuar süreçleri arttırarak hemen hemen tüm insan dokularında patolojik durumlara yol açtığı bilinmektedir. Sigara kullanımı insan gebelikleri ve üreme fonksiyonları üzerine de olumsuz etkiler oluşturmaktadır. Sigara ilişkili hasarın mekanizması yeterince aydınlatılamamıştır. Biz çalışmamızda sigara dumanının fare myometriyumu üzerindeki olası etkilerini enflamatuar süreçlerde rol oynayan enzim yolakları aracılığıyla göstermeye çalıştık. Ayrıca bu çalışma ile çeşitli dokularda antienflamatuar etkisi olduğu gösterilmiş ve doğada yetişen sarı kantaron bitkisinin sigara dumanı maruziyeti ile oluşması beklenen myometrial enflamatuar yanıtı önleyip önleyemeyeceğini araştırmayı planladık. Bu amaçla fareler üç gruba ayrıldı: Kontrol (duman yokluğunda), sigara dumanı grubu ve kantaron grubu(duman varlığında). Bu gruplara ayrı ayrı sekiz hafta boyunca (haftada 6 gün) sigara dumanı ve ilgili ajanlar uygulandı. Sekiz hafta sonunda uygulama yapılan fareler servikal dislokasyon ile öldürülerek uterusları izole edildi. İzole edilen fare uteruslarından hazırlanan homojenatlar ELISA tekniği ile enflamatuar cevaplar açısından değerlendirildi. Enflamatuar kaskadın önemli yolağı olan siklooksigenaz 2 ve sitozolik fosfolipaz A2 ve indüklenebilir nitrik oksit sentaz enzim düzeyleri ELISA yöntemi ile belirlenerek enflamatuar yanıtta oluşan değişiklikler değerlendirildi. Sonuçta sigara dumanı maruziyeti ile oluşturulan durumda adı geçen her üç enzim aktivitesinde de istatistiksel anlamlı oranda artış olduğu gözlendi. Duman uygulaması myometrial dokuda enflamatuar süreçlerin ana belirleyici yolaklarında kritik öneme sahip enzim düzeylerinde belirgin artışa yol açtığı gösterildi. Ayrıca sigara dumanı ve kantaron uygulanan grupta ise enflamatuar enzim ekspresyonlarındaki artışın istatistiksel anlamlı düzeyde inhibe edildiği gösterildi. Çalışmamız, sigara kullanımı ve duman maruziyetinin fare uterus myometriyumunda enflamatuar cevabı artırdığı ve sarı kantaron ekstresinin ise bu etkiyi geri çevirdiği göstermiştir. Sigara kullanımı ile insanlarda erken doğum ve prematür bebek doğumlarında artış olduğu bilinmektedir. Sigara dumanının bu olumsuz etkilere yol açmasında myometrial dokuda enflamatuar cevabı artırmasının rolü olması mümkündür. Bizim çalışmamızdaki bulgular insan gebeliğinde gözlenen sigara kaynaklı olumsuz sonuçların altta yatan mekanizmalarına ışık tutabilecek veriler sağlamaktadır. Kantaron bitkisinin bu süreçte koruyucu rolü olabileceği gösterilmiştir. Bu nedenle sigara ilişkili üreme ve gebelik süreçlerinde myometrial dokuda gözlenen patofizyolojik mekanizmaların önemi ileri çalışmalarla tanımlanmalı ve kantaron ekstresinden ayrıştırılacak aktif bileşenlerle bu bitkinin koruyucu rolünün önemi aydınlatılmalıdır. Exposure to cigarette smoke causes a variety of damages to human tissues. Exageration of inflammatory processes plays an important role with many hazards of cigarette smoke. Mechanisim of this damage has not yet been clearly identified. Therefore in the present study we aimed to invastigate the mechanisms of inflammatory hazards of the cigarette smoke exposure and we also aimed to reveal any potential protective antiinflammatory role of Saint John Wort’s extract (hipericum perforatum). In experimental study, mice (Swis albino, female age: 8 weeks) separated into three groups; controls (without cigarette smoke exposure) cigarettes smoke group and St John’s wort group (with cigarette smoke exposure). The cigarette smoke application continued 6 days in a week during eight weeks. In the end of eight weeks, the mice were killed by cervical dislocation and their uterus were isolated after abdominal dissection. Homogenized isolated uterus were studied with ELISA technique to determine the enzyme levels of determinants of inflamation namely; cyclooxygenase 2, cytosolic Phospholipase A2 and inducible Nitric Oxide Synthase activity. Cigarettes smoke exposure increased levels of aferomentioned enzyme levels significantly and this increase were observed to be reversed with hypericum Perforatum extract pretreatment. In this study; we showed that cigarette smoke exposure increased the enzyme levels of inflamatory response and this proinflamatory effect was shown to be blocked by hypericum perforatum extract. This study might have a contribution for understanding the underlying pathological mechanisms of preterm birth and low birth weight infants which were observed more often in women with cigarette smokers. İncreased myometrial inflamatory response might have a role for these adverse pregnancy outcomes. Therefore this study provides valuable information for further human studies which should investigate both the potential role of inflammation in uterine function and protective role of hypericum perfaratum in such cases. Bu çalışma Ç.Ü. Bilimsel Araştırma Projeleri Birimi tarafından desteklenmiştir. Proje No: TDK-2015-3487.
- Published
- 2015
40. Investigation of the possible protective effects of quercetin against cisplatin-induced urogenital organ toxicity
- Author
-
Çadirci, Selin, Şener, Göksel, Eczacılık Fakültesi Farmakoloji Anabilim Dalı, and Farmakoloji Anabilim Dalı
- Subjects
Ürogenital Organlar ,Sisplatin ,Antioksidan Sistem ,Toxicity ,Urogenital system ,Kuversetin ,Farmakoloji ,Apoptosis ,Antioxidants ,Tıp ,Apoptoz ,Pharmacy and Pharmacology ,Quercetin ,Eczacılık ve Farmakoloji ,Cisplatin ,Eczacılık - Abstract
1.ÖZETSisplatin’e bağlı ürogenital organ toksisitesine karşı kuversetinin olası koruyucu etkilerinin incelenmesiAmaç: Çalışmanın amacı, sisplatin’e bağlı ürogenital organ toksisitesine karşı kuversetinin olası koruyucu etkilerinin incelemektir.Gereç ve Yöntem: Çalışmamızda 4 aylık erkek sıçanlar kullanılmıştır. Hayvanlar 4 gruba (kontrol+ SF, kontrol+kuversetin, sisplatin+SF, sisplatin+kuversetin) ayrılmıştır. Hayvanlara eter anestezisi uygulanarak oral gavaj aracılığı ile 21 gün boyunca SF ve kuversetin uygulanmıştır. Dekapitasyon sonrası kan ve doku (böbrek, mesane, testis ve korpus kavernozum) örnekleri alınmıştır. Kanda DNA hasarı, dokularda apoptotik belirteçler, antioksidan ve oksidatif stres parametreleri incelenmiştir. Mesane ve korpus kavernozum dokularında izole organ banyosunda izometrik kasılma çalışmaları yapılmıştır. Bulgular Graphpad Prism v5 programı ile değerlendirilmiştir.Bulgular: Yapılan izometrik kasılma çalışmaları sonucu korpus kavernozum ve mesane dokularının kasılmalarında iyileşme gözlemlenirken, kavernoz dokunun gevşeme yanıtları incelendiğinde kuversetinin herhangi iyileştirici etkisi gözlemlenmemiştir. Alınan dokularda, apoptotik belirteçlerden kaspaz-3 ve oksidatif stres parametrelerinden 8-OHdG, malondialdehit, glutatyon, süperoksit dismutaz düzeylerinde olumlu etkileri olduğu belirlenmiştir. Sonuç: Sisplatin’e bağlı ürogenital organ toksisitesine karşı kuversetinin koruyucu etkileri gözlemlenmiştir.Anahtar sözcükler: Sisplatin, kuversetin, antioksidan sistem, apoptoz, ürogenital organlar.2.SUMMARYInvestigation of the possible protective effects of quersetin against cisplatin-induced urogenital organ toxicity.Aim: The aim of this study is investigate of the possible protective effects of quersetin against cisplatin-induced urogenital organ toxicity.Material and Method: In the study, animals were divided into 4 groups (control+SF, control+quercetin, cisplatin+ SF, cisplatin+quercetin). For 21 days, quercetin and SF was administered to the animals via oral gavage under ether anesthesia. After decapitation, blood and tissue (kidney, bladder, testis, corpus cavernosum) samples were collected. In blood DNA damage and in tissue samples apoptotic, antioxidant and oxidative stress parameters were examined. In isolated tissue bath, isometric contraction study was perfomed with corpus cavernosum and bladder tissues. Data was assessed with Graphpad Prism v5 program.Results: As a result of performed isometric contraction of the corpus cavernosum and bladder tissues improvements was observed but when we examined cavernosum tissue’s relaxation responses, there was not any healing effects of quercetin. Apoptotic parameter caspase-3 and oxidative stress parameters, 8-OHdG, malondialdehyde, glutathione, superoxide dismutase showed significant improvements.Conclusion: Quercetin improved cisplatin dependent reproductive organ toxicity and provided benefits in apoptosis, oxidative stress parameters.Key Words: Cisplatin, quercetin,antioxidant system,apoptosis, reproductive organ
- Published
- 2015
41. İn vivo sıçan kalbinde oluşturulan iskemi reperfüzyon hasarında Rosuvastatin'in koruyucu etkisinin iskemik önkoşullama ile karşılaştırılması
- Author
-
Uyar, Emre, Dicle Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Farmakoloji Anabilim Dalı, Uyar, Emre, Kelle, İlker, and Farmakoloji Anabilim Dalı
- Subjects
Ischemic preconditioning ,Antioksidan etkiler ,Fizyopatoloji ,Oksidatif stres ,Heart diseases ,Physiopathology ,İskemik önkoşullama ,Pharmacologic preconditioning ,Farmakolojik önkoşullama ,Antioxidants ,Reperfusion injury ,Myocardial reperfusion ,Rosuvastatin ,Antioxidant effects ,Pharmacy and Pharmacology ,Ischemia ,Oxidative stress ,Reperfusion ,Eczacılık ve Farmakoloji ,İskemi reperfüzyon hasarı ,Ischemia reperfusion injury - Abstract
İskemi sonrası reperfüzyonun yol açtığı ağır oksidatif stres ciddi işlevsel ve yapısal hasara yol açamaktadır. Bu hasardan başlıca serbest oksijen radikalleri sorumlu tutulmaktadır. Son yıllarada farklı organlarda yapılan çalışmalarda reperfüzyon kaynaklı hasara karşı iskemik önkoşullama gibi yöntemlerin yanı sıra birçok antioksidan maddenin koruyucu etkileri gösterilmiştir. Statin bileşikleri arasında yer alan rosuvastatinin pleiotropik etkileri ile reperfüzyon döneminde izlenen oksidatif strese karşı antioksidan ve antienflamatuar etkinliğiyle kardiyak hasarı azaltmada yararlı bulunmuştur. Bu çalışmada sol koroner arter ligasyonu ile miyokard iskemisi oluşturulan kalplerde, rosuvastatin ile gerçekleştirilen farmakolojik önkoşullamanın koruyucu etkisi, iskemik önkoşulama ile karşılaştırıldı. Bu amaçla, kullanılan erkek wistar albino sıçanlar; Sham opere grubu, İskemi Reperfüzyon (İR) grubu (30 dk iskemi, 120 dk reperfüzyon), İskemik Önkoşullama (İÖK) grubu (3 siklus halinde 5 dk. iskemiyi takiben 5 dk. Reperfüzyon) ve Farmakolojik Önkoşullama (FÖK) grubu (10 mg/kg rosuvastatin, iv infüzyon şeklinde) olmak üzere 4 gruba ayrıldı. Tüm gruplarda stabilizasyonun 10. dakikasında, iskeminin sonunda, reperfüzyonun 60. ve 120. dakikalarında kreatin kinaz-miyokard bandı (CK-MB) düzeyleri ölçümü için kan örneği alındı ve alınan miktar kadar vücut sıcaklığına getirilmiş serum fizyolojik verildi. Tüm protokol boyunca ratlarda stabilizasyonun 10. dakikasında, iskeminin sonunda, Reperfüzyonun 60. ve 120. dakikalarında 3 er tekrar şeklinde arteriyel tansiyon ve nabız ölçümü yapıldı. Deney protokolünün sonunda nekroz alanı tayini için kalplere evans mavisi ve 2,3,5-Trifeniltetrazolyum klorür (TTC) boyası ile muamele edildi. Deneyler sonucuında, iskemi reperfüzyon grubuna göre CK-MB düzeylerinde iskemi sonunda, reperfüzyonun 60. ve 120. dakikalarında anlamlı şekilde düşüş izlendi (p
- Published
- 2015
42. Comparison of the effectiveness of probiotics in the experimental colitis model
- Author
-
Kılıçoğlu, Erhan, Kabasakal, Levent, Marmara Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Farmakoloji Anabilim Dalı, and Farmakoloji Bilim Dalı
- Subjects
Ülseratif kolit ,Crohn hastalığı ,Probiotics ,Probiyotikler Ulcerative colitis ,Crohn disease ,TNBS ,Deneysel kolit ,Experimental colitis - Abstract
Tezin Başlığı : Deneysel Kolit Modelinde Farklı Probiyotiklerin Etkinliğinin Karşılaştırılması Amaç: Bu tez çalışmasında sıçanlarda trinitrobenzen sülfonik asit (TNBS) ile oluşturulmuş kolit modelinde Bifidobacterium animalis subsp. lactis BB-12, Lactobacillus reuteri, Saccharomyces boulardii ve Bacillus clausii probiyotik mikroorganizmalarının etkilerinin değerlendirilmesi ve karşılaştırılması amaçlanmıştır.Gereç ve Yöntem: Çalışmamızda intrakolonik TNBS uygulaması ile deneysel kolit modeli oluşturulmuştur. TNBS uygulaması ile birlikte aynı gün probiyotik ve metilprednizolon tedavileri başlanmıştır. 7 gün süre tedavi süresi boyunca sıçanların genel durumu, vücut ağırlığı, dışkı kıvamı, rektal kanama ve hastalık aktivite indeksleri (HAİ) günlük olarak izlenmiş ve kaydedilmiştir. Deney sonunda sıçanların kolonlarında oluşan hasar, makroskopik ve mikroskobik olarak değerlendirilmiştir. Kolon dokularında biyokimyasal analizler (Malondialdehit (MDA), Glutatyon (GSH) seviyeleri ve Myeloperoksidaz (MPO) aktivitesi) yapılmıştır. Bulgular: Sıçanlarda oluşturulan deneysel kolit modelinde, Bifidobacterium animalis subsp. lactis BB-12, Lactobacillus reuteri, Saccharomyces boulardii ve Bacillus clausii probiyotik mikroorganizmaları klinik semptomları, makroskopik ve mikroskopik kolon hasarını azaltmıştır. Ek olarak Lactobacillus reuteri ve Saccharomyces boulardii kolon dokusunda GSH seviyesini artırmış, MDA seviyesi ve MPO aktivitesini ise azaltmıştır.Sonuçlar: Bu tez çalışmasından elde edilen sonuçlara göre Bifidobacterium animalis subsp. lactis BB-12, Lactobacillus reuteri, Saccharomyces boulardii ve Bacillus clausii probiyotik mikroorganizmaları deneysel kolit modelinde iyileştirici etkiler göstermiştir.Anahtar Sözcükler: Ülseratif kolit, Crohn hastalığı, TNBS, Deneysel kolit, Probiyotikler Title of Thesis: Comparison of the Effectiveness of Probiotics in the Experimental Colitis ModelObjective: In this thesis, we aimed to evaluate and compare the effectiveness of four different probiotic microorganisms; Bifidobacterium animalis subsp. lactis BB-12, Lactobacillus reuteri, Saccharomyces boulardii and Bacillus clausii in experimental trinitrobenzene sulfonic acid (TNBS)-induced colitis rat model.Material and Methods: Colitis was induced by the administration of intracolonically TNBS. Probiotic and methylprednisolone treatments started at the same day of TNBS administration and continued for 7 days. General appearance, body weight, stool consistency, rectal bleeding, and disease activity index (DAI) scores were evaluated and recorded daily. Macroscopic and microscopic colonic damage were evaluated and scored in the last day of experiment. Biochemical analyzes (Malondialdehyde (MDA), Glutathione (GSH) levels and Myeloperoxidase (MPO) activity) were performed in the colonic tissues of rats.Results: Bifidobacterium animalis subsp. lactis BB-12, Lactobacillus reuteri, Saccharomyces boulardii and Bacillus clausii decreased clinical symptoms, macroscopic and microscopic colonic damage in experimental colitis model in rats. In addition, L. reuteri and S. boulardii increased GSH levels and decreased MDA levels and MPO activity.Conclusion: According to the results obtained from this thesis study, Bifidobacterium animalis subsp. lactis BB-12, Lactobacillus reuteri, Saccharomyces boulardii and Bacillus clausii showed beneficial effects in the treatment of experimental colitis model in rats.Keywords: Ulcerative colitis, Crohn disease, TNBS, Experimental colitis, Probiotics
- Published
- 2023
43. Protevtive effects of necrostatin-1 on cisplatin nephrotoxicity in isolated perfused rat ki̇dney
- Author
-
Aslantaş, Meryem, Erdinç, Meral, Farmakoloji Anabilim Dalı, Dicle Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Farmakoloji Anabilim Dalı, and Aslantaş, Meryem
- Subjects
Isolated perfused kidney ,Sisplatin ,Nefrotoksisite ,Iron ,İzole perfüze böbrek ,Nekroptozis ,Superoxide dismutase ,Catalase ,Sağlık Eğitimi ,Malondialdehyde ,Necroptosis ,Cisplatin ,Necrostatin-1 ,Nephrotoxicity ,Health Education - Abstract
Sisplatin kanser kemoterapisinde solid tümörlere karşı oldukça etkin ve geniş kullanıma sahip olan bir antineoplastik ajandır. Nefrotoksisite, sisplatinin kullanımını kısıtlayan en önemli yan etkisidir. Böbrekte nekroz sonucu oluşan ve renal hemodinamide değişikliklerle karekterize sisplatin nefrotoksisitesinde başlıca oksidatif stres olmak üzere, bir çok mekanizmanın rol oynadığı bilinmektedir. Son yıllarda antioksidan özelliği olan ilaçlarla yapılan birçok çalışmada sisplatin nefrotoksisitesi üzerine farklı mekanizmalar ile koruyucu etkilerin oluştuğu bildirilmiştir. Bu çalışmada programlı nekrotik hücre ölümü olan nekroptozisi RIPK-1’i inhibe ederek önleyen Necrostatin-1 ‘ in sisplatin ile oluşan nefrotoksisite üzerine koruyucu etkileri araştırıldı. Bu amaçla kullanılan erkek Spraque-Dawley ratlar dört gruba ayrıldı. 1. Grup = Kontrol grubu 2. Grup = Tek doz sisplatin (5mg/kg.ip) 3. Grup = Tek doz sisplatin +Necrostatin-1 (5mg/kg. ip + 1,65 mg/kg/gün. i.p , 5 gün) 4. Grup = Necrostatin-1 (1,65mg/kg/gün,i.p,5 gün) Bütün gruplarda sisplatin ile oluşturulan deneysel nefrotoksisite sonrası, anestezi altında, böbrekler izole edildi. İzole edilen böbreklerden biri renal arterden kanüle edilerek perfüzyon sistemine takıldı ve peristaltik pompa yardımı ile 37 oC de ısıtılan, karbojen (%5 CO2 ve %95 O2 karışımı) ile havalandırılan Krebs-Henseleit solüsyonu ile perfüze edildi. Böbrek perfüzyon basınçları, serum üre, kreatinin ve doku MDA düzeyleri, histopatolojik değişiklikler, gruplar arasında karşılaştırıldı. Tek doz sisplatin (5mg/kg, i.p) verilen grupta, perfüzyon basınçlarında, doku MDA, serum üre ve kreatinin düzeylerinde kontrol grubuna göre anlamlı bir şekilde artış olduğu görüldü(p
- Published
- 2014
44. Farelerde oluşturulan deneysel nöropatik ağrıya karşı tramadol ve agmatinin etkilerinde nitrerjik sistemin rolü
- Author
-
Mete, Soner, Aksu, Fazilet, Farmakoloji Anabilim Dalı, and Çukurova Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Tıbbi Farmakoloji Anabilim Dalı
- Subjects
Analgesics ,Agmatine ,Nöropatik ağrı ,Nitrerjik sistem ,Pain ,Nitric oxide ,Sciatic nerve ,Neuropathic pain ,Neuropathies ,Agmatin ,Partial tight ligation of sciatic nerve ,Mice ,Pharmacy and Pharmacology ,Eczacılık ve Farmakoloji ,Siyatik sinir parsiyel sıkı ligasyonu ,Ligation ,Tramadol ,Nitrergic system - Abstract
TEZ9417 Tez (Doktora) -- Çukurova Üniversitesi, Adana, 2013. Kaynakça (s. 65-75) var. xiv, 76 s. : res. (bzs. rnk.), tablo ; 29 cm. Yaşam kalitesini belirgin olarak düşüren nöropatik ağrının tedavisinde antikonvülsanlar, antidepresanlar, lokal anestezikler, NMDA antagonistleri, sodyum kanal blokörleri, narkotik analjezikler gibi çeşitli ilaçlar kullanılmakla birlikte alternatif tedaviler üzerine de yoğun olarak çalışılmaktadır. Üzerinde çalışılan ilaçlardan birisi olan tramadol’un, nöropatik ağrı semptomlarını azalttığı bildirilmiştir. Santral sinir sisteminde yeni bir nöromediyatör olarak bilinen agmatin’in ise deneysel akut ve kronik ağrı çalışmalarında antinosiseptif etkileri bildirilmiştir. Bu tez çalışmasında siyatik sinir parsiyel sıkı ligasyonu ile oluşturulan nöropatik ağrı modelinde tramadol ve agmatinin tek ve kombine kullanıldıklarında antiallodinik etkileri ile bu etkilerde nitrerjik sistemin rolünün incelenmesi amaçlanmıştır. Çalışmada Balb/c türü erkek farelerde anestezi altında sağ siyatik sinir bağlanarak nöropati oluşturuldu. Naive, sham, NP kontrol ve NP + İlaç grupları oluşturuldu. Nöropatik ağrı, soğuk allodini (cold-plate) yöntemi ile siyatik sinir ligasyonundan iki hafta sonra test edildi. Tramadol ve agmatin’in antiallodinik etkileri incelendi. Bu etkilerde nitrerjik sistemin rolünü araştırmak üzere nitrik oksid prekürsörü L-arjinin (LA), nitrik oksid sentaz inhibitörleri L-NAME, LNMMA ve 7-NI kullanıldı. Son olarak tramadol ve agmatin kombinasyonunun antiallodinik etkisi incelendi. Deneylerin sonuçlarına göre tramadol ve agmatin nöropati oluşturulan farelerde cold-plate latensini uzatarak antiallodinik etki oluşturdu. LA her iki ilacın antiallodinik etkisini değiştirmedi. Uygulanan üç NOS inhibitörü tramadol’un antiallodinik etkisini artırırken, agmatinin etkisini ise sadece LNAME artırdı. Kombine uygulanan tramadol ve agmatin, tek başlarına göstermiş olduklarından daha yüksek bir antiallodinik etki gösterdiler. Bulgularımıza göre tramadol ve agmatin’in nöropatik ağrıda ümit veren bileşikler olduğu ve iki bileşiğin kombine kullanımının daha etkili olacağı söylenebilir. Bu maddelerin antiallodinik etkilerinde NOS inhibisyonunun rolü farklı derecelerdedir ve etkilerinde sadece NOS inhibisyonu değil, farklı mekanizmalar da rol oynayabilir. Neuropathic pain (NP) which reduces significantly quality of life usually resistant to common analgesics. Some second-indication drugs such as tricyclic antidepressants, anticonvulsants and local anesthetics have been used in the treatment of NP, howewer they are usually not fully effective. In the last years some studies have been reported that tramadol reduced the symptoms of neuropathic pain. On the other hand, recent studies suggests that agmatine might be an important neurotransmitter in central nervous system and has potential as a treatment of pain. The present study determined the antiallodynic effects of tramadol and agmatine alone and with combination and the involvement of nitric oxide in these effects. Male balb/c mice were used in all experiments. Experimental mononeuropathy was developed by ligation of right sciatic nerve of mice under general anesthesia. Mice were divided into naive, sham, neuropathy control (NP), and NP + drugs groups. Neuropathic pain was tested by cold allodynia using coldplate test on day 14 after operation. The antiallodynic effects of tramadol and agmatine were assessed. Nitric oxide precursor L-arjinin (LA), nitric oxide synthase (NOS) inhibitors L-NAME, L-NMMA and 7-NI were used to investigate the role of nitric oxide in these effects,. Lastly, the combined effects of tramadol and agmatine was determined. Cold plate latency (CPL) was decreased significantly in NP groups compared to naive and sham-operated groups. These results show that neuropathy was developed in sciatic nerve ligated mice. Tramadol and agmatine showed antiallodynic effect by enhance CPL. LA did not changed the effects of tramadol and agmatine. All NOS inhibitors enhanced the antiallodynic effect of tramadol while only L-NAME enhanced the effect of agmatine. The combined use of tramadol and agmatine showed greater antiallodynic effect than the effects of individual drugs. According to findings, tramadol and agmatine are promising drugs for treatment of NP and combined use of these drugs may be more effective. The role of inhibition of NOS in the antiallodynic effects of these two drugs were different in extent. Other possible mechanisms beside NOS inhibition may involve in the effects of these two drugs. Bu çalışma Ç.Ü. Bilimsel Araştırma Projeleri Birimi tarafından desteklenmiştir. Proje No: TF2010D10.
- Published
- 2013
45. Seçici serotonin gerialım inhibitörü kullanan hastalarda CYP2C19 polimorfizmleri ile advers ilaç reaksiyonu ve hasta uyuncu ilişkisi
- Author
-
Deniz, Semanur, Sancar, Mesut, Farmakoloji Anabilim Dalı, and Farmakoloji Anabilim Dalı Klinik Eczacılık Bilim Dalı
- Subjects
Depresyon ,Serotonin ,Depression ,Antipsychotic agents ,Tedavi ,Farmakoloji ,Psikiyatri ,Majör ,Hastalıklar ,Pharmacy and Pharmacology ,Sertraline ,İlaçlar ,Drug utilization ,Cytochrome P 450 ,Eczacılık ve Farmakoloji ,Polymorphism-genetic - Abstract
1. ÖZETÇalışmamızda, Haydarpaşa Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi Psikiyatri Polikliniği’nden majör depresyon tanısı alıp; sertralin, sitalopram veya essitalopram gibi seçici serotonin gerialım inhibitörü kullanan 53 hastada sitokrom P-450 2C19 (CYP2C19) enzim polimorfizmleri ile advers ilaç reaksiyonları ve hastaların tedaviye uyuncu arasındaki ilişkinin belirlenmesi amaçlanmıştır. Hastalardan toplanan periferik kan örneklerinden ilk olarak DNA izolasyonu yapılmıştır. Polimorfizmler, genomik DNA’dan Real-Time Polimeraz Zincir Reaksiyonu yöntemiyle belirlenmiştir. Advers etkiler, “Toronto Yan Etki Ölçeği”; hastaların tedaviye uyuncu “Morisky Uyum Ölçeği” ile değerlendirilmiştir. Bulgular değerlendirildiğinde, hastaların %54.7’sinin sersemlik/gündüz uykuya eğilim, %43.4’ünün halsizlik veya yorgunluk, %43.4’ünün terleme, %41.5’inin bulantı ve %41.5’inin ağız kuruluğu advers etkilerini yaşadıkları saptanmıştır. Tedaviye uyuncu yüksek olan hasta sayısı 9 (%17) olarak bulunmuştur. Saptanan CYP2C19 polimorfizmlerine göre hastaların %37.7’si orta hızlı, %24.5’i hızlı, %20.8’i ultra hızlı metabolizer olarak sınıflandırılmıştır. CYP2C19*17 allel sıklığı %24.5, CYP2C19*2 allel sıklığı %27.35 olarak saptanmıştır. Hızlı metabolizer bireyler ile kıyaslandığında, ortalama advers ilaç reaksiyonu skorları orta hızlı fenotipli bireylerde daha yüksek, ultra hızlı fenotipli bireylerde ise daha düşük skorlarda bulunmuş; ancak aralarındaki fark istatistiksel olarak anlamlı bulunmamıştır. Ortalama uyunç skorları ve fenotip arasındaki ilişkilendirmede de benzer sonuçlar bulunmuştur. Yine ortalama advers etki skorları düşük olan bireylerin daha uyunçlu olduğu görülmüşse de; istatistiksel olarak gruplar arasında anlamlı fark bulunmamıştır. Anahtar Sözcükler: advers ilaç reaksiyonu, CYP2C19 polimorfizmleri, majör depresyon, uyunç2. SUMMARYRelationship between CYP2C19 Polimorphisms, Adverse Drug Reaction, and Medication Adherence in Patients Utilized Selective Serotonin Reuptake Inhibitors The aim of the study is to determine the relationship between cytochrome P-450 2C19 (CYP2C19) enzymes polymorphisms, adverse drug reactions, and medication adherence in 53 patients who were diagnosed with major depression at the Haydarpaşa Numune Training and Research Hospital Psychiatry Department and utilized selective serotonin reuptake inhibitor such as sertraline, citalopram or escitalopram. DNA isolation was made from the blood samples collected from the patients. Polymorphisms were determined from genomic DNA by using ‘Real-Time Polymerase Chain Reaction’ method. “Toronto Side Effects Scale” was used to determine the adverse drug reaction and also “Morisky’s Questions (Self-Report Measure of Adherence)” was used to assess patients’ medication adherence. The most common adverse drug reactions that patients reported were drowsiness/ day time somnolence (54.7%), malaise or fatigue (43.4%), sweating (43.4%), nausea (41.5%) and dry mouth (41.5%). Only nine (17%) patients were found adherent to their medication on the high level. When CYP2C19 polymorphisms were assessed, 37.7%, 24.5% and 20.8% of the patients were classified as intermediate, extensive and ultra-rapid metabolizers; respectively. Allele frequencies of CYP2C19*17 and CYP2C19*2 was calculated as 24.5% and 27.4%; respectively. When compared with individuals with extensive metabolizers, it was found higher adverse drug reaction scores in individuals with intermediate phenotype and lower adverse drug reaction scores in individuals with ultra-rapid phenotype, but these differences were not statistically significant (p>0.05). Similar results were obtained when the association between average adherence scores and phenotype was evaluated. Although patients with lower adverse drug reaction scores were more adherent to their medications; no statistically significant difference were found between the groups (p>0.05). Key Words: adherence, adverse drug reaction, CYP2C19 polymorphisms, major depression
- Published
- 2013
46. The effect of imidazoline receptors on alzheimer's disease
- Author
-
Yiğit, Gülşen, Arıcıoğlu, Feyza, Farmakoloji Anabilim Dalı Psikofarmakoloji Programı, and Farmakoloji Anabilim Dalı
- Subjects
Agmatine ,Hastalıklar ,Pharmacy and Pharmacology ,Imidazoline ,Receptors ,Farmakoloji ,Imidazoles ,Alzheimer ,İlaçlar ,Eczacılık ve Farmakoloji ,Alzheimer disease ,İmidazolin - Abstract
Alzheimer Hastalığında İmidazolin Reseptörlerinin Etkisinin Araştırılması Gülşen YiğitAlzheimer hafıza kaybı ile karakterize ilerleyici, nörodejeneratif bir hastalıktır. Bu çalışmada imidazolin reseptörlerinin Alzheimer üzerine olası etkileri hücre çalışmalarında araştırıldı. Çalışmalarda n2aAPP isveç tipi mutant nöroblastoma hücreler kullanıldı. Hücreler deney kutusunda %70 yoğunluğa ulaştığında imidazolin reseptör endojen ligandı agmatin, imidazolin reseptör agonisti 2BFI, imidazolin reseptör antagonisti BU224 eklenerek amiloid prekürsör protein (APP) üzerine etkileri 1µM, 20µM, 100µM konsantrasyon ve 5,10,24,48 saatlik inkübasyon sürelerinde değerlendirildi. Değerlendirmede eliza ve western blot biyokimyasal analiz teknikleri kullanılarak APP, amiloid beta40 (Aβ40), amiloid beta42 (Aβ42), ADAM-10, BACE-1 proteinleri ölçüldü. Deneylerin sonucunda agmatin ve BU224 20µM, 100µM konsantrasyonlarda ve 5. ve 10. saatlerde Aβ40 ve Aβ42’yi anlamlı derecede azaltırken, 2BFI’nın amiloid betayı azaltıcı bir etkisi görülmedi. Agmatin ve BU224’ün bu etkilerinin mekanizmasını anlayabilmek için α-sekretaz aktif protein olan, bir parçalanmış ve metalloproteinaz alan içeren protein (a disintegrin and metalloproteinase domain containing protein 10 (ADAM10)), ve β-sekretaz aktif protein olan, APP’yi β- bölgesinden kesen enzim (β-site APP cleaving enzyme-1 (BACE1)) western blot çalışmalarında araştırıldı. Elde edilen bulgular ışığında agmatin ve BU224’ün amiloid beta oluşumunu azaltıcı etkilerinin α-sekretaz ve β-sekretaz enzimleri aracılığıyla olmadığı görüldü. Amiloid betadaki azalma γ-sekretaz enzim aktivitesi dolayısı ile meydana geliyor olabilir. Bu etkilerin mekanizmasının açıklanabilmesi için daha ileri çalışmalara ihtiyaç vardır.Anahtar kelimeler; Agmatin, Alzheimer, 2BFI, BU224, İmidazolin reseptörleri. The Effect of Imidazoline Receptors on Alzheimer’s DiseaseGulsen YigitAlzheimer’s disease is a neurodegenerative disorder characterized by progressive memory loss. İn this study the effect of imidazoline receptors on Alzheimer’s disease were investigated on cells studies. Swedish type mutant n2aAPP neuroblastoma cells were used for the cell studies. When these cells reached 70% density, endogenous ligand of imidazoline receptors agmatine, imidazolin-2 receptor agonist 2BFI, imidazolin-2 receptor antagonist BU224 were added to the experimental wells, and their influence on APP (at 1μM, 20μM, 100 μM concentrations) after 5,10,24 and 48 hour incubation periods were evaluated. Using eliza and western blot biochemical analysis techniques amyloid precursor protein (APP), amyloid beta 40 (Aβ40), amyloid beta 42 (Aβ42), ADAM-10, BACE-1 proteins were measured. While the effect of 2BFI did not significant, agmatine and BU224 significantly reduced Aβ40 and Aβ42 at 20μM, 100 μM concentration in the 5 and 10 hour periods. İn order to understand the mechanism of these effects of agmatine and BU224, α-secretase active protein (a disintegrin and metalloproteinase domain containing protein 10 (ADAM10)) and β-secretase active protein (β-site APP cleaving enzyme (BACE1)) were investigated with western blot studies. In light of the foregoing, decrease of amyloid beta by agmatine and BU224 does not occur through α-secretase and β-secretase enzymes. However, these effects may occur through γ-secretase enzyme activity. Further studies are needed to clarify the mechanism of these effects.Key words; Agmatine, Alzheimer’s disease, 2BFI, BU224, Imidazoline receptors.
- Published
- 2013
47. Ayva çekirdeği müsilajı ve buğday ruşeym yağının sıçanlarda yara iyileşmesi üzerine etkisinin incelenmesi
- Author
-
Atalay, Canan, Rabuş, Şule, Farmakoloji Anabilim Dalı, Rabuş, Şule Apikoğlu, and Farmakoloji Anabilim Dalı Klinik Eczacılık Bilim Dalı
- Subjects
Pharmacy and Pharmacology ,Quince ,Seeds ,Wheat ,Wounds and injuries ,Farmakoloji, Klinik ,Wound healing ,Plant oils ,Eczacılık ve Farmakoloji ,Seed oils ,Eczacılık ,Wheat germ - Abstract
ÖZETHipokrates’in döneminden beri sağlık bakımında önemli bir yere sahip olan yara iyileşmesi (Rodrigues et al 2012) için halk arasında bitkisel yöntemlere sıkça başvurulmaktadır. Çalışmamızda buğday rüşeymi yağı ve ayva çekirdeği müsilajının sıçanlarda kütanöz yara iyileşmesi üzerine etkisini incelemeyi amaçladık.Çalışma topikal ayva çekirdeği müsilajı ve topikal buğday rüşeym yağı uygulanan tedavi grupları ve olağan yara bakımı alan konrol grubu olmak üzere üç grup üzerinde yürütülmüştür. Yara iyileşmesi, yara kontraksiyonunun planimetrik ölçümleriyle ve tam epitalizasyon için geçen sürenin belirlenmesi ile değerlenmiştir. Buğday yağı uygulanmış sıçanlarda yara kapanma hızı ilk dört gün kontrolden daha düşükken 8., 10. ve 12. günlerde kontrolden anlamlı şekilde yüksek bulunmuştur. Tam epitelizasyon süresinin medyan değeri buğday yağı uygulanmış grupta 11 gün iken, kontrol grubunda 13 gündür. Buğday yağı uygulamasının kontrol grubuyla karşılaştırıldığında tam epitelizasyon için gerekli süreyi azaltarak yara iyileştirmesini hızlandırdığı görülmektedir. Ayva çekirdeği müsilajı uygulanmış sıçanlarda yara kapanma hızı kontrolden farklı bulunmamıştır. Tam epitelizasyon süresinin medyan değeri ayva çekirdeği müsilajı uygulanmış grupta 13 gün (11-13 arasında) iken, kontrolle aralarında anlamlı bir fark görülmemiştir. Sonuç olarak çalışmamızda buğday rüşeym yağı uygulamasının yara iyileşmesini hızlandırdığı görülmüştür. Bu bulgunun yara tedavisine alternatif veya tamamlayıcı bir yaklaşım getirebileceği düşüncesindeyiz. Diğer taraftan ayva çekirdeği müsilajının yara iyileşmesi üzerine etkisinin ileri çalışmalarla daha yüksek konsantrasyonlarda denenmesi gerektiğini düşünmekteyiz.Anahtar kelimeler: Yara iyileşmesi, buğday rüşeym yağı, ayva çekirdeği müsilajıSUMMARYAssessment of the effects of quince seed mucilage and wheat germ oil on wound healing in rats Since the time of Hippocrates, wound healing has been an important matter in health care (Rodrigues et al 2012). Besides the medical therapies, people still use traditional herbal remedies for wound care. In our study we aimed to investigate the effects of wheat germ oil and quince seed mucilage on cutaneous wound healing in rats.The study was conducted on three groups of animals, which received topical wheat germ oil and topical quince seed mucilage as the therapy groups; and usual wound care as the control group. Wound healing was assessed by planimetric measurements of the contracting wound and the full epithelialization time. The findings yielded that when compared with the control rats, rats receiving topical wheat germ oil displayed lower wound closure rates in the first four days, while this rate was significantly higher in the 8., 10. and 12. days. The median duration of complete epithelialization was 11 days for the wheat germ oil group and 13 days for the control group. Compared with the control group, the topical application of wheat germ oil accelerated wound healing by reducing the time required for complete epithelialization. On the other hand, the wound closure rates of the rats receiving quince seed mucilage were not different from those of the control rats different. The median duration of complete epithelialization of the quince seed mucilage treated group which was 13 days had no significant difference from the control group.In conclusion, the application of wheat germ oil was observed to accelerate wound healing. This finding could suggest an alternative or complementary approach to wound treatment. On the other hand, we think that the effect of the quince seed mucilage on wound healing should be assessed using higher concentrations of the preparation at further studies.Key words: wound healing, wheat germ oil, quince seed mucilage
- Published
- 2013
48. The possible protective effects of 3-aminobenzamide and cyclosporin a combination on myocardial ischemia reperfusion damage in isolated rat heart
- Author
-
Gül, Zülfiye, Taş, Aşkın, Farmakoloji Anabilim Dalı, Dicle Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Farmakoloji Anabilim Dalı, and Gül, Zülfiye
- Subjects
Siklosporin A ,Inhibitor ,3-Aminobenzamid ,İnhibitör ,Langendorff ,Ischemia-reperfusion injury ,Sıçanlar ,Cyclosporins ,RatHeart ,3-Aminobenzamide ,Rats ,Siklosporin ,Reperfusion injury ,Aminobenzoate ,Myocardial reperfusion ,Cyclosporin A ,Polimeraz enzimi ,Pharmacy and Pharmacology ,Ischemia ,Reperfusion ,Cyclosporine ,İskemi reperfüzyon hasarı ,Eczacılık ve Farmakoloji ,İskemi - Abstract
Bu çalışmada kuvvetli PARP inhibitörü 3-aminobenzamid ile enerji kaynaklarının tüketimi engellenerek ve güçlü stimulus baskılanarak siklosporin A ile kombinasyonunun miyokardiyal reperfüzyon hasarının tek başına PARP inhibisyonunun ya da tek başına MPTP baskılanmasının sağladığı korumayı potansiyelize edip etmeyeceğinin araştırılması amaçlandı. Bu amaçla kalpte İR ile indükte oksidatif kardiyak hasar üzerine PARP inhibitörü 3-aminobenzamid(3-AB) + Siklosporin A’(CsA)nın etkilerinin araştırılması planlandı. Çalışmada 350–400 g ağırlığında 40 adet erkek Wistar-albino sıçan kullanıldı. Langendorff sisteminin kullanıldığı çalışmamızda kalpler 18 ml/dk hızla %95 CO2+%5 O2 karışımı ile havalandırılan 37 C sıcaklıktaki modifiye Tyrode solüsyonu ile perfüze edildi. İlaç uygulaması Tyrode solüsyonu içerisine litrede 3 mM 3-Aminobenzamid ve/veya 0,2 M Siklosporin A katılarak yapıldı. Deney gruplarında 10 dakikalık stabilizasyon periyodunun ardından 30 dakika iskemi ve 60 dakika reperfüzyon uygulandı. Gruplar şu şekilde oluşturuldu (n=8); Grup 1: Sham opere grubu, Grup 2: Kontrol grubu, Grup 3: 3-AB grubu, Grup 4: CsA grubu, Grup 5: 3-AB+CsA grup. Tüm gruplarda hemodinamik parametreler [kalp hızı, koroner perfüzyon basıncı, sol ventrikül geliştirilen basıncı (LVDP), maksimum kasılma (dP/dtmax) ve gevşeme hızı (dP/dtmin)] kayıt altına alındı. Reperfüzyonun 0 ve 30. dakikalarında alınan örneklerde laktat dehidrojenaz (LDH) ölçümü yapıldı ve deney sonrasında kalplerde hacim ve ağırlık olarak nekroz alanı yüzdesi tayin edildi. Madde uygulanan gruplarda (Grup 3, 4 ve 5) ölçülen parametreler açısından kontrol grubuna göre anlamlı bir değişiklikler saptanmıştır (p>0.05). 3-AB+CsA gruptan elde edilen hemodinamik parametreler ve LDH değerleri ve ağırlık ve hacim metoduyla ölçülen nekroz alanı değerleri açısından grup 3 ve 4’ten elde edilen değerlerle karılaştırıldığında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık saptanmamıştır (p>0.05). Bu verilerden yola çıkarak her iki mekanizmanın eş zamanlı olarak inhibisyonunun hem hemodinamik parametreler açısından hemde nekroz alanı azaltmada anlamlı bir fark yaratmadığını düşünmekteyiz. Anahtar Kelimeler: Langendorff, İskemi Reperfüzyon Hasarı, Siklosporin A,3-Aminobenzamid, Poli(ADP-Riboz) Polimeraz enzimi In this study we tried to determine that if we inhibit strong stimulus and decrease the depletion of energetic pools by potent PARP inhibitor 3-aminobenzamide (3-AB) will the combination of 3-Aminobenzamid (3-AB) and Cyclosporin A (CsA) be more efficient in the protection of myocardial reperfusion damage than their individual usage. With this aim we planned to search the possible protective effects of PARP inhibitor 3-aminobenzamide + Cyclosporin A combination on the IR induced oxidative cardiac damage. Fourty male wistar albino rats weighing 350-400g were used in the study. Rats were divided into five groups (n=8); Group 1: Sham-opereted, Group 2: IR, Group 3: 3-AB, Group 4: CsA and Group 5: 3-AB + CsA. Isolated rat hearts were exposed to 30 minutes of global ischemia followed by 60 minutes of reperfusion using Langendorff’s apparatus. In groups 3, 4 and 5, 3-Aminobenzamid (0,3 nM/L) and Siklosporin A (0,2 M/L) were added into Tyrode Solution after stabilization period. In all groups hemodynamic parameters (heart rate, coronary perfusion pressure, left ventricular developed pressure (LVDP), LV(dP/dt)max and LV(dP/dt)min were recorded. Myocardial injury was assessed in the terms of infarct size and release of lactate dehydrogenase (LDH) enzyme. Except heart rate all parameters were found significantly different in groups 3, 4 and 5 versus IR group (p0.05). When compared to CsA and 3-AB groups, in 3-AB+CsA group there was no significant difference determined in LDH and hemodynamic parameters and myocardial infarct size estimated by volume and weight method .These results show that use of CsA and 3-AB together provides no significant difference in protection against IR injury Key words: Ischemia-Reperfusion Injury ,Langendorff , Cyclosporin A ,3-Aminobenzamide,RatHeart Bu tez, Dicle Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projeleri komisyonu tarafından 10 TF- 12 nolu Yüksek Lisans proje numarası ile desteklenmiştir.
- Published
- 2012
49. Dehidroepiandrosteronun farelerde şizofreni modelleri üzerine etkisinin araştırılması
- Author
-
Kulluk, Dilek, Kılıç, Fatma Sultan, Farmakoloji Anabilim Dalı, and ESOGÜ, Tıp Fakültesi, Farmakoloji Anabilim Dalı
- Subjects
Psychiatry ,Catalepsy ,Fare ,Amfetamin ,Dehydroepiandrosterone ,Chizophrenia ,Katalepsi ,Psikiyatri ,Amphetamine ,Mice ,Lokomotor Aktivite ,Pharmacy and Pharmacology ,Dehidroepiandrosteron (DHEA) ,Schizophrenia ,Şizofreni ,Eczacılık ve Farmakoloji ,Tranquilizing agents - Abstract
Gonadal hormonların prekürsörü olan dehidroepiandrosteronun (DHEA), şizofrenide koruyucu ve semptomları iyileştirici rolünün olduğu, östrojen benzeri etkinlik gösterdiği ve tipik bir nöroleptik gibi davranış sergilediği yapılan klinik çalışmalar ile gösterilmiştir. Biz de şizofreni modelleri uyguladığımız deneysel çalışmalarla bunu göstermek istedik.Bu çalışma DHEA'nın, olası antipsikotik etkilerini amfetamin ile indüklenmiş lokomotor aktivite, dopamin agonisti apomorfin ile indüklenmiş tırmanma davranışı ve nöroleptikler ile indüklenmiş katalepsi testlerini değerlendirmek için yapılmıştır. Tırmanma testi apomorfin (1.5mg/kg sc) ile, katalepsi testi haloperidol (1.5mg/kg sc) ile ve lokomotor aktivite testi amfetamin (3mg/kg i.p) uygulanarak yapıldı. DHEA 50mg/kg ve 100mg/kg dozlarında 5 günlük tekrarlayan dozlarda uygulandı.DHEA; her iki dozda, 5 gün süre ile verildiğinde lokomotor aktivitede azalma katalepsi davranışında artma gösterirken, tırmanma davranışı üzerine herhangi bir etkisinin olmadığı gözlenmiştir. Çalışmamızın sonuçlarına göre; DHEA, tipik nöroleptik benzeri etki göstermekte ve şizofrenide koruyucu olarak kullanılabileciğini düşündürmektedir.Anahtar Kelimeler: Dehidroepiandrosteron (DHEA), şizofreni, lokomotor aktivite, katalepsi, amfetamin, fare The evidence from clinical trials suggest that dehydroepiandrosterone (DHEA), a precursor of gonadal hormones, has protective effect and enhances symptoms in schizophrenia, displays estrogen-like effect, ad acts in a manner like typical neuroleptics. We aimed to examine the effects of DHEA on animal models of schizophrenia.Amphetamine-induced hyperlocomotion, apomorphine (a dopamine agonist)-induced climbing and haloperidol-induced catalepsy tests were used as animal models of schizophrenia. Amphetamine (3mg/kg i.p.), apomorphine (1,5mg/kg s.c.) and haloperidol (1,5mg/kg s.c.) were used to induce related models. DHEA was used at doses of 50 and 100mg/kg and administered for 5 days.We observed that DHEA reduced locomotor activity and increased catalepsy at both doses while it had no effect on climbing behavior.As a result, we suggest that DHEA displays typical neuroleptic-like effect and may be used in the treatment of schizophrenia.Key Words: Dehydroepiandrosterone (DHEA), schizophrenia, locomotor activity, catalepsy, amphetamine, mice 57
- Published
- 2012
50. İzole perfüze sıçan mezenterik damar yatağında 'shear stress' etkisi ile indüklenen NOS inhibitörlerine duyarlı ve duyarsız NO aktivitesinde Kaveolin-1' in modülatör rolü
- Author
-
Yorulmaz Özü, Özlem, Şingirik, Ergin, Farmakoloji Anabilim Dalı, and Çukurova Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Tıbbi Farmakoloji Anabilim Dalı
- Subjects
Shear stress ,Caveolin ,Kaveolin ,Pharmacy and Pharmacology ,Shear stres ,Nitric oxide ,Endothelium ,Eczacılık ve Farmakoloji ,Stress ,NOS ,Rats - Abstract
TEZ9542 Tez (Doktora) -- Çukurova Üniversitesi, Adana, 2011. Kaynakça (s. 48-54) var. xii, 55 s. : res., tablo ; 29 cm. Bu çalışmada izole perfüze sıçan mezenterik damar yatağında shear stress ile indüklenen eNOS inhibitörlerine duyarlı ve duyarsız NO aktivitesinde kaveolin-1' in olası modülatör rolü araştırıldı. Mezenterik damar yatağının basıncı kümülatif fenilefrin uygulamalarıyla konsantrasyona bağımlı şekilde arttırıldı, dokuların bir kaveol deplesanı olan Metil-?-siklodekstrin (M?CD) ile ön muamelesi fenilefrine bağlı basınç artışlarını kontrole göre güçlendirdi. Bu dokularda elektron mikroskopu ile yapılan ölçümlerde kaveol sayısının kontrole göre azaldığı gözlenirken, mikroelisa yöntemiyle yapılan incelemelerde nitrik oksid sentaz (NOS) miktarının arttığı gözlendi. ?1 adrenoseptör agonisti fenilefrin, NOS inhibitörleri N-nitro-L-arjinin (L-NA) ve N-nitro-L-arjinin metil ester (L-NAME) varlığında veya endotel yokluğunda perfüzyon basıncını kontrole göre daha güçlü bir Gekilde arttırdı. M?CD ile ön muamele edilmiş dokularda L-NA veya L-NAME varlığında kasılmaları, sadece M?CD ile muamele edilenlerle karGılaGtırıldığında, daha büyüktü. Endotelyumsuz dokuların M?CD ile ön muamelesi ise bu kasılmaları azalttı. M?CD ile ön muamele edilmiş dokularda, tek doz fenilefrinle oluşturulan submaksimal basınç üzerinde NOS inhibitörleri ve onların varlığında hidroksikobalamin (HK) nin birlikte uygulamasına bağlı gelişen ilave artışların, M?CD uygulanmamış olanlara göre anlamlı bir şekilde azaldığı görüldü. Bu bulgular, 1) izole perfüze sıçan mezenterik damar yatağında, fenilefrinle oluGturulan vazokonstriksiyona bağlı olarak sentez ve salınımı uyarılan NO' nun NOS inhibisyonuna duyarlı ve duyarsız olmak üzere iki ayrı bileGeninin olduğunu, 2) bu bileGenlerin, damar yatağının kasılma ve buna bağlı gelişen basınç artışlarının modülasyonunda önemli bir role sahip olabileceğini, 3) bu modulasyonun kolesterolden zengin membran kaveollerini de içerdiğini, 4) bu yapıların bir kolesterol deplesanı olan bu M?CD tarafından bütünlüğünün bozulmasının fenilefrine bağlı basınç artıGlarını güçlendirdiğini, 5) basınç artışlarındaki bu büyümenin kaveolle birlikte, bu yapıda yerleşik, NOS enzim düzeylerindeki azalmadan kaynaklanabileceğini ve 6) kaveol düzeylerindeki bu azalmanın NOS inhibisyonuna hem duyarlı hem de duyarsız NO etkisine paralel olduğunu telkin etmektedir. In this study, it was investigated that the probable modulator role of Caveolin-1 in shear stress- induced NOS inhibitors-sensitive and insensitive NO activity in the isolated perfused rat mesenteric bed. In the control, the pressure of mesenteric bed was increased depending on cumulative phenylephrine,?1 adrenoceptor agonist. Pretreatment of the tissue with M?CD, a cholesterole depletant, augmented the pressure increased by phenylephrine. Also M?CD-treatment of the tissue disrupted the structural integrity of caveolea as demonstreated by the reduction of caveolea invaginations at the endothelial membrane surface which was clearly visible as revealed by electron microscopy. However, the level of eNOS was increased in the tissue treated with M?CD when compared to untreated. NOS inhibitors, L-NA or L-NAME, and endothelium denudation increased the pressure more potently aganist the control. However pretreatment of M?CD inhibited the contractions in the endothelium –denuded tissue. In the M?CD-pretreated tissue, increament in the pressure by the presence of NOS inhibitors or NOS inhibitors plus NO inhibitor hydroxocobalamine (HC), was significantly lower than that of observed with M?CD-untreated groups. These findings suggest that 1- NO release evoked by vasoconstriction has two components which are NOS inhibitor-sensitive and –insensitive forms, 2- they may have important roles in modulation of vascular bed contraction, 3- this modulation is associated with cholesterol-rich membrane caveolaes. 4- the distruption of the membrane caveolae with M?CD augmented the pressure induced by phenylephrine. 5- this augmentation in the pressure may be due to the decreased levels of NOS which localized by caveolin-1, 6- the diminished levels caveola associated with the reduction in both NOS inhibitors-sensitive and –insensitive NO activity. Bu çalışma Ç.Ü. Bilimsel Araştırma Projeleri Birimi tarafından desteklenmiştir. Proje No: TF2007D11.
- Published
- 2011
Catalog
Discovery Service for Jio Institute Digital Library
For full access to our library's resources, please sign in.