Search

This retrospective study aimed to determine the incidence rates of BRV, BCoV, E. coli K99+, Cryptosporidi-umspp. and Giardia spp. in calves with neonatal diarrhea brought to the Erciyes University, Animal Hospital from farms in Kayseri and its surrounding provinces between 01 August 2019 and 31 August 2021. It was determined that a total of 1839 calves were brought to hospital between the periods above. Of the 1839 calves, 863 were brought to the Rumi-nant Clinic of Internal Medicine, and 560 of 863 calves (65%) had clinical signs of diarrhea. From the stool samples, BCoV (21.7%) were the most diagnosed single enteropathogen followed by; Cryptosporidium spp. (18.3%), ETEC K99+ (F5) (14.3%), BRV (11.4%) and Giardia spp. (0.6%). As for more than one enteropathogen, Cryptosporidium spp. +BRV (8.0%) were the mostly diagnosed and followed by; BRV+BCoV (7.4%), Cryptosporidium spp. +BCoV (6.3%), BRV+ETEC K99+ (1.1%), BRV+BCoV+Cryptosporidium spp.. Diarrhea caused by ETEC K99+ (34.7%) was the most common at 1-7 day-old calves and Cryptosporidium spp. (23.9%) was the most common at 8-14 days calves. In spring and winter seasons, BCoV (22.5%, 25.5%, respectively) was diagnosed mostly and in summer and autumn seasons mostly Cryptosporidium spp. (26.9%, 31.8%, respectively) was diagnosed. As a result, it was revealed that calf diar-rhea caused by BCoV was the most common in calves with neonatal diarrhea brought to Erciyes University Animal Hospital from Kayseri and its surrounding provinces between 2019-2021 years. It was concluded that the prevalence of enteropathogens may vary depending on various factors such as sampling place, time, season and the findings obtained from this study may be useful in taking necessary prophylactic and managerial measures for the prevention of calf diarrhea., Bu çalışma, Kayseri ve civar illerindeki çiftliklerden 01 Ağustos 2019 ve 31 Ağustos 2021 tarihleri arasında, Erciyes Üniversitesi, Veteriner Fakültesi, Eğitim Araştırma ve Uygulama Hastanesi’ne getirilen neonatal ishalli buzağılarda BRV, BCoV, E. coli K99+, Cryptosporidium spp. ve Giardia spp.’nin görülme oranlarını belirlemeyi amaçlayan retros-pektif bir araştırmadır. Belirtilen periyotlar arasında, hastaneye toplamda 1839 buzağı getirildiği tespit edildi. Bu buzağı-lardan 863’ünün İç Hastalıkları Anabilim Dalı Ruminant Kliniğine getirildiği ve bunlardan 560’ının (%65) klinik ishal belir-tisine sahip olduğu belirlendi. İshalli buzağılardan alınan dışkı örneklerinden, tek bir enteropatojen olarak en çok, BCoV (%21.7), sonra sırasıyla; Cryptosporidium spp. (%18.3), ETEC K99+ (F5) (%14.3), BRV (%11.4), Giardia spp. (%0.6) tespit edildiği belirlendi. Birden fazla enteropatojen olarak ise en çok, Cryptosporidium spp. + BRV (8.0%), sonra sıra-sıyla; BRV + BCoV (%7.4), Cryptosporidium spp. + BCoV (%6.3), BRV + ETEC K99+ (%1.1), BRV + BCoV + Cryptos-poridium spp. (%2.3) teşhisi konulduğu gözlendi. 1-7 günlük neonatal ishalli buzağılarda en çok ETEC K99+ (%34.7), 8-14 günlük neonatal ishalli buzağılarda ise en çok Cryptosporidium spp. (%23.9) kaynaklı ishal vakalarının görüldüğü belirlendi. İlkbahar ve kış mevsiminde, en çok BCoV (sırasıyla, %22.5, %25.5), yaz ve sonbahar mevsiminde ise en çok Cryptosporidium spp. (sırasıyla, %26.9, %31.8) kaynaklı ishal teşhisi konulduğu görüldü. Sonuç olarak, 2019-2021 yılları arasında, Kayseri ve civar illerinden Erciyes Üniversitesi, Veteriner Fakültesi, Eğitim Araştırma ve Uygulama Hastanesi’ne getirilen neonatal ishalli buzağılarda, en çok BCoV kaynaklı buzağı ishallerinin görüldüğü ortaya konuldu. Enteropatojenlerin prevalansının örnekleme yeri, zamanı, mevsim gibi çeşitli faktörlere bağlı olarak değişebileceği ve bu çalışmadan elde edilen bulguların buzağı ishalinin önlenmesi için gerekli profilaktik ve yönetimsel önlemlerin alınma-sında faydalı olabileceği sonucuna varıldı.

Bu olguyu, Kayseri ili, Yahyalı ilçesi Aladağlar Yaban Hayatı Geliştirme sahası Arpalık mevkiinde bir çoban tarafın-dan bitkin halde bulunan bir Anadolu yaban keçisi oluşturmuştur. 7-8 yaşlarında ve dişi yaban keçisi, Doğa Koruma ve Milli Parklar Müdürlüğü yetkilileri aracılığıyla Erciyes Üniversitesi Veteriner Fakültesi Eğitim, Araştırma ve Uygulama Hastanesine getirildi. İlk klinik muayenede iştahsızlık ve durgunluk dışında belirgin bir bulguya rastlanmadı. Kalp, solu-num, vücut ısısı ve hematolojik değerleri normal sınırlar içinde tespit edildi. Transabdominal ultrasonografi muayene-sinde keçinin yaklaşık 4 aylık gebe olduğu, kalp atımı olan tek bir fötüsü taşıdığı belirlenmiştir. Hastanede keçinin 16 gün süresince bakımı, beslenmesi ve destekleyici tedavileri yapıldı. Hospitalizasyon süresi içerisinde; durgunluk ve iştahsızlıkla birlikte, merkezi sinir sistemi bulgularından; kafayı duvara dayama, sürekli ayakta durma, kafanın ventrof-leksiyonu, çiğneme yaparken bir süre duraksama, yürürken hafif sendeleme, kısmi her iki gözde körlük, sol tarafa dön-me ve sol tarafa doğru başın döndürerek tutulması gibi belirtiler görüldü. Destekleyici tedavilere rağmen, son üç gün yeme içme durdu, sürekli uyku halinde yatma, kafada belirgin düzeyde ödem ve müköz karakterde burun akıntısını takiben ölüm gerçekleşti. Nekropside, sağ ve sol beyin hemisferlerinin tam ortasında, sola biraz daha fazla oranda kaymış, bol miktarda berrak sıvısı olan tek bir kist kesesi içinde çok sayıda beyaz renkli skoleks görülmüştür. Hayati organlarda herhangi bir patolojik bulgu görülmemiş olup, 4.5 aylık erkek ölü bir fötüs (annenin ölümüne bağlı) bulun-muştur. Üreme sezonu dışında gebe kalan, C. cerebralis'in kronik formunun klinik özelliklerini gösteren ve yaban hayatı bölgesinde yaşayan bir Anadolu yaban keçisinde Coenurosis vakası ilk defa görülmüştür., An Anatolian wild goat found exhausted by a shepherd in Arpalık locality of Aladağlar Wildlife Development area in Yahyalı district of Kayseri province was presented in this case. A 7-8 year-old female wild goat was brought to the Faculty of Veterinary Medicine, Research and Application Hospital of Erciyes University by the officials of the Natu-re Conservation and National Parks Directorate. In the first clinical examination, there was no apparent finding except loss of appetite and stagnation. Heart, respiratory, body temperature and hematological values were within normal limits. In the transabdominal ultrasonographic examination, it was determined that the goat was about 4 months preg-nant and carried a single fetus with a heartbeat. The goat was cared for, fed and supportive treatments for 16 days in the hospital. During the hospitalization period; central nervous system findings, with stagnation and anorexia; symp-toms such as keeping the head against the wall, standing continuously, ventroflexion of the head, pausing for a while during chewing, slight staggering while walking, partial blindness in both eyes, turning to the left side and holding the head on the left side were observed. Despite supportive treatment, anorexia occurred during the last three days, death occurred following continuous sleep, marked edema in the head, and a mucous nasal discharge. In the necropsy, mul-tiple white scolices were seen in the middle of the right and left cerebral hemispheres, in a single cyst sac with abun-dant clear fluid, slightly shifted to the left. No pathological finding was observed in vital organs, and a 4.5-month-old male dead fetus (owing to the death of the mother) was found. Coenurosis was seen for the first time in a wild goat that got pregnant outside the breeding season, showing clinical features of the chronic form of C. cerebralis and living in the wildlife area.

Bu çalışma, ErciyesÜniversitesi Veteriner Fakültesi İç Hastalıkları Anabilim Dalı'na iştahsızlık,yorgunluk, polidipsi, poliüri ve kilo kaybı şikayetleri ile getirilen 3 aylıkBritish Shorthair dişi kedi yavrusunda nadir görülen bir konjenital unilateral hidronefrozsaptanması nedeniyle yapılmıştır. Fiziksel muayenede, şiddetli dehidrasyona vesubmandibular lenf yumrularındaki büyümeye ek olarak mukozaların solgun olduğugörüldü. Kardiopulmoner oskültasyonda herhangi bir anormallik görülmedi. Vital değerler:solunum sayısı; 30 solunum/dk, nabız; 130 atım/dk ve rektal vücut sıcaklığı;38.3°C olarak kaydedildi. Abdominal palpasyonda, tek taraflı olarak sağböbrekte renomegaliye ek olarak böbreklerin pürüzsüz ve ağrısız olduğu görüldü.Abdominal radyografide belirgin tek taraflı renomegali saptandı ancak radyoopakbir ürolit görülmedi. Renal USG muayenesinde sağ böbrekte tek taraflırenomegali ve hidronefroz tespit edildi. Sağ böbreğin boyutlarında artış (uzunluk:4.34 cm, genişlik: 2.82 cm), pelvis ve kalikslerde genişleme ve korteks medullasınırında bozulma görüldü. Sol böbrek ise (uzunluk: 3.2 cm, genişlik: 1.6 cm)normal boyutlardaydı. Hematolojik muayenede; WBC (24.4 109/L) ve monosit(2.2 109/L) değerlerinde artış görülürken, lenfosit (0,7 109/L),RBC (2.04 1012/L), HGB (3.3 g/dl) ve HCT (%8.1) düzeylerinde azalmabelirlendi. Mukozalardaki solgunlukla uyumlu olarak hematolojik muayenedetespit edilen anemi sebebiyle kan frotisi hazırlandı. Poikilositozis,anizositozis ve polikromazi ile beraber çok sayıda howell-jolly cisimciği veplazma hücresi görüldü. Yapılan biyokimyasal laboratuvar muayenesinde; BUNdüzeyi 109.8 mg/dl ve kreatinin düzeyi 0,6 mg/dl olarak bulundu. İdrar sedimentmuayenesinde çok sayıda yıkımlanmış epitel hücresi dışında herhangi bir bulguyarastlanmadı. İdrar dipstick muayenesinde lökosit düzeyi >500 Leu/uL olarakbulundu. Klinik ve laboratuvar muayeneleri sonucunda hasta sahibinin talebiüzerine kediye ötenazi uygulandı. Makroskobik olarak; sağ ve sol böbrekler sırasıyla3.4 cm x 6.1 cm ve 2.4 cm x 3.2 cm çaplarında idi. Böbrek pelvisinin vekalikslerinin dilatasyonu ile birlikte iki böbrekte de progresif atrofi vekistik genişleme mevcuttu. Korteks düzgünlüğünü kaybetmiş ve inceydi. Pelvisrenalis şiddetli derece dilate idi. Üretra ile böbrek pelivisi arasındaherhangi bir tıkanma söz konusu değildi. Histopatolojik olarak böbrekkesitlerinde glomerüller atrofik, bazal membranları da kalınlaşmış ve şiddetlitubüler dejenerasyon mevcuttu. Her iki üreterde de sklerotik alanlarda kollajendemetleri ve transizyonel hücre hiperplazisi gözlendi. Hidronefroz, yetişkin kedilerde sekonderolarak şekillenmekteyken, yavru kedilerde nadir olarak raporlanmıştır ve bunedenle bu vakanın meslektaşlarımız için faydalı olacağı düşüncesi ileyayınlanmasına karar verilmiştir.Anahtar Kelimeler: Hidronefroz,Renomegali, Yavru Kedi, Konjenital, This study was carried out due to thedetection of a rare congenital unilateral hydronephrosis in a 3-month-oldBritish Shorthair female kitten which was brought to Erciyes University,Faculty of Veterinary Medicine, Department of Internal Medicine with complaintsof loss of appetite, fatigue, polydipsia, polyuria and weight loss. Physicalexamination revealed pale mucous membranes in addition to severe dehydrationand enlargement of the submandibular lymph nodes No abnormality was observed oncardiopulmonary auscultation. Vital values: respiratory rate; 30 breaths/min,heart rate; 130 bpm and rectal body temperature; It was recorded as 38.3°C. Onabdominal palpation, in addition to unilateral right kidney renomegaly, thekidneys were smooth and painless. Abdominal radiograph revealed markedunilateral renomegaly, but no radiopaque urolith was observed. Renal USGexamination revealed unilateral renomegaly and hydronephrosis in the rightkidney. There was an increase in the size of the right kidney (length: 4.34 cm,width: 2.82 cm), enlargement of the pelvis and calyces, and deterioration ofthe cortex-medulla border. The left kidney (length: 3.2 cm, width: 1.6 cm) wasof normal size. In the hematological examination; WBC (24.4 109/L)and monocytes (2.2 109/L) values ​​were increased, while lymphocyte(0.7 109/L), RBC (2.04 1012/L), HGB (3.3 g/dl) and HCT(8.1%) levels were decreased. A blood smear was prepared due to anemia detectedin the hematological examination, which was consistent with the pallor of themucous membranes. Numerous Howell-Jolly bodies and plasma cells were seen withpoikilocytosis, anisocytosis and polychromasia. In the biochemical laboratoryexamination; BUN level was 109.8 mg/dl and creatinine level was 0.6 mg/dl.Urine sediment examination did not reveal any finding other than a large numberof destroyed epithelial cells. In the urine dipstick examination, the leukocytelevel was found to be >500 Leu/uL. As a result of clinical and laboratoryexaminations, the cat was euthanized at the request of the owner.Macroscopically; right and left kidneys were 3.4 cm x 6.1 cm and 2.4 cm x 3.2cm in diameters, respectively. There was progressive atrophy and cysticenlargement in both kidneys with dilatation of the renal pelvis and calyces.The cortex was uneven and thin. Pelvis renalis was severely dilated. There wasno obstruction between the urethra and the renal pelvis. Histopathologically,kidney sections showed atrophic glomeruli, thickened basement membranes, andsevere tubular degeneration. Collagen bundles and transitional cell hyperplasiawere observed in sclerotic areas in both ureters. While hydronephrosis issecondary in adult cats, it has been rarely reported in kittens, and it wastherefore decided to publish this case in the hope that it would be useful toour colleagues.Keywords: Hydronephrosis, Renomegaly, Kitten, Congenital

Bu derleme Erciyes Üniversitesi Veteriner Fakültesi Eğitim, Araştırma ve Uygulama Hastanesi İç Hastalıkları Kliniği’ne getirilip, lösemi teşhisi konulan köpek sayısındaki artış göz önünde bulundurularak hazırlanmıştır. Hastalığın yaygın olarak görüldüğü Alman çoban köpekleri ve Golden Retriever gibi köpek ırklarının ülkemizde giderek yaygınlaştığı da dikkate alınarak, sorunun ülkemizde yakın gelecekte de artarak devam edeceği düşünülmektedir. Veteriner hekimliğinde bu hastalığın teşhis ve tedavi protokolünde fikir birliğinin olmayışından yola çıkılarak, bu derlemede hastalığın türleri, etiyolojisi, patofizyolojisi, klinik bulguları, teşhisi, tedavisi ve muhtemel prognozu hakkında bilgiler verilmiştir. Derlemenin amacı, lösemili köpeklerde, doğru teşhis ve uygun tedavi protokolleri ile yaşam kalitesini artırma ve yaşam sürelerini uzatmaktır. Mevcut literatür bilgisi ışığında hazırlanan bu derlemenin veteriner hekimler için yararlı olacağı kanaatini taşımaktayız., This review has been prepared considering the increase in the number of dogs diagnosed with leukemia brought to the Erciyes University Faculty of Veterinary Medicine Training, Research and Practice Hospital Internal Diseases Clinic. Considering that dog breeds such as German shepherds and Golden Retrievers, where the disease is common, are becoming increasingly widespread in our country, so, the problem might continue in increasing manner in the near future in our country. Based on the lack of consensus on the diagnosis and treatment protocol of this disease in veterinary medicine, information about the types, etiology, pathophysiology, clinical signs, diagnosis, treatment and possible prognosis of the disease is given in this review. The aim of this review is to improve the quality of life and prolong the life span of dogs with leukemia with correct diagnosis and appropriate treatment protocols. We believe that this review, prepared in the light of existing literature, will be useful for veterinarians.

© 2022, Veteriner Fakultesi Dergisi. All rights reserved.This study was carried out to find out the etiology and predisposing factors of calves having diarrhea from Kayseri province and its neighboring cities between January 2016 and September 2019. A total of 270 neonatal diarrheic calves were included to this study. Comprehensive information was obtained by face-to-face interviews with the animal owners about administrative practices such as the vaccination status of the dams, farm type, colostrum intake status. The etiological agents were determined using the lateral flow immunochromatographic test kits. As a result of this investigation, out of 270 diarrheic cases; 21.9% (59) Cryptosporidium spp., 15.6% (42) E. coli K99+, 14.1% (38) bovine coronavirus (BCoV), 10.4% (28) bovine rotavirus (BRV), 9.3% (25) Cryptosporidium spp.+BRV, 8.5% (23) BRV+BCoV were found. Interms of shelter type; 85.2% (230) were traditional and 14.8% (40) were modern type. Regarding the colostrum intake situation; 7.4% (20) received no colostrum, 11.1% (30) received insufficient colostrum and 81.5% (220) received colostrum adequately and on time. Additionally, 36.7% (99) calf mothers were vaccinated and 63.3% (171) were unvaccinated. Compared to those born in autumn, calves born in winter; 6.5-fold, in the spring season; 3.6-fold and in summer; 5.2-fold more likely to develop diarrhea caused by E. coli K99+. These findings may generate valuable information not only for the clinicians and researchers but also animal health experts, policy makers, farmer etc.

An Anatolian wild goat found exhausted by a shepherd in Arpalık locality of Aladağlar Wildlife Development area in Yahyalı district of Kayseri province was presented in this case. A 7-8 year-old female wild goat was brought to the Faculty of Veterinary Medicine, Research and Application Hospital of Erciyes University by the officials of the Nature Conservation and National Parks Directorate. In the first clinical examination, there was no apparent finding except loss of appetite and stagnation. Heart, respiratory, body temperature and hematological values were within normal limits. In the transabdominal ultrasonographic examination, it was determined that the goat was about 4 months pregnant and carried a single fetus with a heartbeat. The goat was cared for, fed and supportive treatments for 16 days in the hospital. During the hospitalization period; central nervous system findings, with stagnation and anorexia; symptoms such as keeping the head against the wall, standing continuously, ventroflexion of the head, pausing for a while during chewing, slight staggering while walking, partial blindness in both eyes, turning to the left side and holding the head on the left side were observed. Despite supportive treatment, anorexia occurred during the last three days, death occurred following continuous sleep, marked edema in the head, and a mucous nasal discharge. In the necropsy, multiple white scolices were seen in the middle of the right and left cerebral hemispheres, in a single cyst sac with abundant clear fluid, slightly shifted to the left. No pathological finding was observed in vital organs, and a 4.5-month-old male dead fetus (owing to the death of the mother) was found. Coenurosis was seen for the first time in a wild goat that got pregnant outside the breeding season, showing clinical features of the chronic form of C. cerebralis and living in the wildlife area., Bu olguyu, Kayseri ili, Yahyalı ilçesi Aladağlar Yaban Hayatı Geliştirme sahası Arpalık mevkiinde bir çoban tarafından bitkin halde bulunan bir Anadolu yaban keçisi oluşturmuştur. 7-8 yaşlarında ve dişi yaban keçisi, Doğa Koruma ve Milli Parklar Müdürlüğü yetkilileri aracılığıyla Erciyes Üniversitesi Veteriner Fakültesi Eğitim, Araştırma ve Uygulama Hastanesine getirildi. İlk klinik muayenede iştahsızlık ve durgunluk dışında belirgin bir bulguya rastlanmadı. Kalp, solunum, vücut ısısı ve hematolojik değerleri normal sınırlar içinde tespit edildi. Transabdominal ultrasonografi muayenesinde keçinin yaklaşık 4 aylık gebe olduğu, kalp atımı olan tek bir fötüsü taşıdığı belirlenmiştir. Hastanede keçinin 16 gün süresince bakımı, beslenmesi ve destekleyici tedavileri yapıldı. Hospitalizasyon süresi içerisinde; durgunluk ve iştahsızlıkla birlikte, merkezi sinir sistemi bulgularından; kafayı duvara dayama, sürekli ayakta durma, kafanın ventrofleksiyonu, çiğneme yaparken bir süre duraksama, yürürken hafif sendeleme, kısmi her iki gözde körlük, sol tarafa dönme ve sol tarafa doğru başın döndürerek tutulması gibi belirtiler görüldü. Destekleyici tedavilere rağmen, son üç gün yeme içme durdu, sürekli uyku halinde yatma, kafada belirgin düzeyde ödem ve müköz karakterde burun akıntısını takiben ölüm gerçekleşti. Nekropside, sağ ve sol beyin hemisferlerinin tam ortasında, sola biraz daha fazla oranda kaymış, bol miktarda berrak sıvısı olan tek bir kist kesesi içinde çok sayıda beyaz renkli skoleks görülmüştür. Hayati organlarda herhangi bir patolojik bulgu görülmemiş olup, 4.5 aylık erkek ölü bir fötüs (annenin ölümüne bağlı) bulunmuştur. Üreme sezonu dışında gebe kalan, C. cerebralis'in kronik formunun klinik özelliklerini gösteren ve yaban hayatı bölgesinde yaşayan bir Anadolu yaban keçisinde Coenurosis vakası ilk defa görülmüştür.

Bu çalışma, farklı ırklara ait ishalli buzağılarda ishalin etiyolojisi ve predispoze kılan faktörleri belirlemek için Ocak 2016 ve Eylül 2019 tarihleri arasında yapılmıştır. Etiyolojik ajanları belirlemek ve predispoze faktörleri ortaya koymak için bu çalışmada toplam 270 ishali buzağı kullanıldı. Bu buzağılar, Veteriner Fakültesi İç Hastalıkları Kliniği’ne Kayseri ilinin farklı bölgelerinden ve çevre illerden getirildi. İshalin etiyolojik ajanları hızlı tanı kitleri ile araştırıldı (Bionote, Güney Kore). Bu araştırma sonucunda 270 ishalli vakanın; % 10’u (27) Rotavirüs, % 14.1’i (38) Coronavirus, % 8.5’i (23) Rota+Coronavirus, % 15.6’sı (42) Escherichia Coli, % 1.5’i (4) E. coli+Coronavirus, % 0.4’ü (1) E. coli+Rota+Coronavirus, % 2.6’sı (7) E. Coli+Rotavirus, % 18.1’i (49) Cryptosporidia, % 1.1’i (3) Cryptosporidia+Coronavirus, % 9.3’ü (25) Cryptosporidia+Rotavirus olarak bulundu. İlaveten, barınak cinsine göre; % 85,18'i (270'in 230'u) geleneksel, % 14,82'si (40) ise modern işletme tipinde idi. Kolostrum alım durumu bakımından; % 7.4'ü (20) kolostrum hiç almadığı, % 11.2'sinin (30) kolostrumu yetersiz aldığı ve % 81.48'inin ise (200) yeterince ve zamanında kolostrum aldığı tespit edildi. Ek olarak, ishalli buzağıların annelerinin % 36.66'sının (99) aşılanmış olduğu, % 63.34'ünün ise (171) alınan anamneze göre aşılanmadığı belirlendi.Yukarıdaki verilen bulgular ile buzağılarda ishalin etiyolojisinde rol oynayan etkenler ile predispoze faktörler ortaya konmuştur. Bu bulgular sadece klinisyenler ve araştırmacılar için değil aynı zamanda hayvan sağlığı uzmanları, politika yapıcılar, çiftçi vs için de çok önemli bilgilerdir. Ülkemizin farklı yörelerinde ishalin etyolojisi ve predispozisyon yaratan faktörlerle ilgili ayrıca çalışmalar yapılmalıdır. Çünkü özellikle etiyolojik faktöler yöresel farklılık arzedebilir. Bu nedenle, her alana spesifik önlemler alınabilir.

Sığır ve Koyun Hastalıkları, Resimli Kendi Kendine Değerlendirme Kitabı'nın bu ikinci baskısı, olguların ilk görüş pratiğinde karşılaşılan bir dizi yaygın ruminant hastalığının problem temelli bir formatta önemli klinik özelliklerini detaylandırmaktadır. Kitap, ilk baskıda yer almayan birçok hastalığa sahiptir. Bununla birlikte, birinci baskıda yer alan yaygın hastalıklar da dahil edilmiştir, ancak olgular genel pratiği taklit edecek şekilde değiştirilmiştir. Bir hastalık her zaman aynı klinik özellikleri göstermez. Tüm vakalar için yeni görseller ve lisans revizyonu için de çoktan seçmeli sorular eklenmiştir. Çünkü bu sınav formatı genel olarak birçok Veteriner Fakülteleri tarafından kabul görmektedir. Bu kitapta klinik vakalar organ sistematiğinde sıralanmamış olup, pratikte yoğun çağrı sırasına göre vakaların rastgele sunumu yapılmıştır. Burada tarif edilen tanı ve ticari tedavi rejimleri, yazar tarafından son 30 yıl boyunca İngiltere'de büyük hayvan pratiğinde kullanılmakta olup, ancak birçok durumda zaman ve finansal kısıtlamalar söz konusu olabileceği gibi özel bir tesis ya da ekipman gerektirmezler. Kitap, klinik rotasyonları sırasında Veteriner Fakültesi öğrencileri ve pratikte ara sırakarmaşık çiftlik hayvan sağlığı sorunlarıyla karşılaşan yeni mezunlar için tasarlanmıştır.Okuyucular tarafından ileride ortaya çıkabilecek, yorumlar, katkılar ve tüm önerilerminnetle karşılanacak ve yazar tarafından onaylanacaktır.

A male, 4 days old and 20 kg Simmental calf was evaluated for regurgitation and hyper salivation since birth. The mother became pregnant by artifi cial insemination and the pregnancy was the second of the mother. A membrane closed the pharynx and a diverticulum on dorsal of this membrane was seen during oropharyngeal examination through inspection. Membrane was also viewed by endoscopy under general anaesthesia. Larynx and oesophagus were imaged by bronchoscopy through the back side of the membrane. After these applications, it was decided that soft palate adhered fi rmly to the root of tongue causing congenital atresia. Surgical treatment of oropharyngeal membrane was carried out under general anaesthesia. Firstly, tracheotomy was performed for to ease breathing and membrane removed by electrocautery application. Intensive fl uid accumulation and oedema formation at the incision area were detected by endoscopic examination following operation and the calf had severe dyspnoea two days after operation and died due to respiratory insuffi ciency. At necropsy, severe infl ammatory reaction, laryngeal oedema and intensive salivation at the surgical side was determined. Direct imaging techniques should be used to determine in the closed oropharyngeal lumen. Moreover, nasopharyngoscopy should be considered to image larynx and oesophageal way. Present case is the fi rst report with concern to pharyngeal membrane formation together with direct imaging and surgical procedures. Therefore, it was considered that this case report could be useful for colleagues and literatures.

Antibiotic resistance problem is one of the most important problems in treating infectious diseases. To overcome such problems, agents apart from antibiotics that can be used in the treatment of infectious diseases and have no resistance problem should be explored. Natural substances, such as vegetable oils and ozone are possible resources. Thus, in the present study,we investigated the effect of ozonated olive oil on experimentally induced skin infection by Streptococcus pyogenes and Staphylococcus aureus in rats. The study was performed on 3 main groups. Experimental skin infection was induced by S. pyogenes (Group 1) or S. aureus (Group 2). Animals in Groups 1.1 (n=10) and 2.1 (n=10) received ozonated olive oil, in Groups 1.2 (n=10) and 2.2 (n=10) received olive oil, in Groups 1.3 (n=10) and 2.3 (n=10) received fucidic acid on the infection side in their skin at 24, 28, 32, 40, 48, 56, 64, 72, 80, 88, 96 hours. Groups 1.4 (n=11) and 2.4 (n=11) did not receive any treatment after infection. Group 3 (n=11) received only serum physiologic at above mentioned periods. After occurrence of the skin infection; ozonated olive oil had anti-microbial, anti-inflammatory effects and observed to have healing activity at 72-80 h after infection. Furthermore, the effects of ozonated olive oil were comparable with the effects of fusidic acid which its activity proved against skin infections with Staphylococcus and Streptococcus.

Yazımızda cevabını arayacağımız temel soru yabancı kavramının küreselleşme kavramıyla nasıl bir etkileşim içinde olduğudur? Bu ilişkinin bir boyutunu açıklayabilmek adına kentsel ekonomik boyutta bir inceleme yapacağız. Böylelikle küreselleşme etkilerinin olumsuz yanlarına dikkat çekmeyi umarken aynı zamanda yabancılaşma kavramının ‘kentli tanımına nasıl bir etkide bulunduğunu’ tartışmayı umuyoruz.

Bireyler için güven ve huzur kaynağı olan, onların barınmalarına olanak sağlayan konut, birçok yan sektörü de etkilediğinden ekonomik gelişmenin temel göstergelerinden birisidir. Konut, bireyin hayatında barınmadan öte sosyalleşme, korunma, aidiyet geliştirme gibi farklı anlamları da çağrıştırmaktadır. Bu yönüyle konutu salt duvarlarla örülü fiziki mekânlar olarak ifade etmek doğru olmayacaktır. Dolayısıyla bireylere çok farklı artılar sunan konut sektörünün mutlaka talep yönlü olması ve talebi karşılaması gerekmektedir. Talebin karşılanmadığı ve arzın yetersiz kaldığı durumlarda kentleşme, gecekondulaşma, gelir dağılımı, nüfus artışı, işsizlik gibi parametrelere bağlı olarak konut sorunu ortaya çıkacak ve kentlerin siluetleri bozulacaktır. Ayrıca konut yetersizliğinden kaynaklanan sorunlar sürdürülebilir kentlerin oluşumunu engelleyecektir. Bu çalışmada sosyal politikanın da en önemli gündem maddesi olan Türkiye'de konut piyasası ve konut politikalarının belirleyicileri hakkında bilgi verilecek ve konut sorununa neden olan etmenler ayrıntılarıyla incelenecektir. Bu doğrultuda konut ve konut sorununun tanımından hareketle konut sorununa neden olan kentleşme, nüfus artışı, göç, konut yenileme, gecekondulaşma ve kaçak yapılaşma, gelir dağılımı ve işsizlik gibi etmenlere değinilmiş, konut sorununun sosyal devlet ilkeleri çerçevesinde nasıl çözümlenmesi gerektiğine dair öngörülerde bulunulmuştur. Housing, that is a source of security and peace, and that provides individuals a shelter, is one of the basic indicators of economic development as it affects secondary sectors as well. Housing also connotes different meanings such as socialization, protection and development of belonging in addition to a simple sheltering source in the life of an individual. In this respect, it would not be accurate to describe housing as a mere physical location surrounded with walls. Therefore, the housing sector that provides various benefits to individuals must be demand-based and meet such demand. When the demand cannot be met and supply proves to be insufficient, a housing problem shall emerge connected to parameters such as urbanization, squatting, income distribution, population increase and unemployment, which will inevitably deteriorate the silhouettes of the cities. Moreover, the issues arising from the lack of housing shall prevent the formation of sustainable cities. In this study, information has been provided related to the determinants of the housing market and housing policies in Turkey being one of the most important agenda topics of social politics, and the factors underlying the housing problem has been elaborated in detail. In this respect, factors such as urbanization, population increase, migration, housing renewals, squatting and shanty settlement, income distribution and unemployment have been addressed, which cause the housing problem based on the definition of housing and the housing problem, and foresights have been provided as to how the housing problem needs to be resolved in the framework of social state principles.

Belirli bir amaç için bir araya gelen ve işbirliği yapan iki insan arasındaki ilişkinin varlığından beri yönetime ihtiyaç duyulmuştur. Bu nedenle yönetim kavramı ikinci insanın varlığı kadar eskidir. Ancak bilimsel olarak incelenmesi 20. yüzyılın başlarına denk gelmektedir. Yönetimin bir alt başlığı olan kamu yönetimi kavramı ise yönetim kavramı gibi tarihte farklı anlamlar kazandığı dönemler yaşamıştır. Klasik kamu yönetimi anlayışı 1970'li yıllarda zirve yapan krizler nedeniyle değişime uğramıştır. Yeni kamu yönetimi anlayışı devleti yeniden tanımlamış ve devlete yeni roller kazandırmıştır. Batı etkisinde olan bütün ülkeler bu değişimden etkilenmişlerdir. Çalışmanın amacı bu değişimin Türkiye'deki kamu politikalarına olan yansımalarını saptamaktır. Nitekim yeni kamu yönetimi anlayışı ekonomik krizlerin nedenleri olarak gösterilen verimsizlik ve etkinsizliğe çözüm bulmak amacından hareket etmektedir. Çalışmanın ilk bölümü yönetim ve kamu yönetimi kavramını açıklayarak yeni kamu yönetime giden sürece giriş yapmaktadır. Çalışmanın ikinci bölümünde ise özellikle ekonomik krizler nedeniyle yaşanan değişim sonucu ortaya çıkan yeni kamu yönetimi anlayışından bahsedilmiştir. Yeni sağ politikalarının dünyadaki ve Türkiye'deki kamu politikalarına olan etkisi de bu bölümde açıklanmıştır. Son bölümde ise yeni anlayış çerçevesinde şekillenen kamu hizmeti kavramı ve sağlık alanında yaşanan politika değişim örnekleri sunulmuştur. It has been necessary to manage since the existence of the relationship between two people who came together for a specific purpose and cooperated. For this reason, the concept of management is as old as the existence of the second person. However, scientific study coincides with the beginning of the 20th century. The concept of public administration, which is a sub-title of the administration, has periods in which it has different meanings in history such as the concept of administration. The classical concept of public administration has changed due to crises that peaked in the 1970s. The new concept of public administration has redefined the state and has given the state a new role. All countries affected by the West were affected by this change. Purpose of this study determine reflection of this change on public policies in Turkey. Hence the new concept of public administration is inacted to find solutions to inefficiency and unproductiveness, which are the causes of economic crises. The first part of the study explains the concept of administration and public administration and enters the process of new public administration. In the second part of the study, a new public management mentality emerged, which was the result of the changes experienced especially due to the economic crises. The impact of new right policies on public policies in the world and in Turkey is also explained in this section. In the last part, the concept of public service formed in the frame of new understanding and examples of policy changes in the field of health are presented.

Gambiya'da gıda üretimi, sınırlı makineleşmeye, yağmurla beslenen tarıma ve yağış miktarı da hava koşullarına bağlı olduğundan, iklim değişikliğinin ülkedeki gıda güvenliği üzerinde çok büyük etkileri olacaktır. Bu çalışmanın amacı, iklim değişikliğinin Gambiya'daki gıda güvenliği üzerindeki etkilerini analiz ederek incelemektir; Yükselen sıcaklıklar, düzensiz yağış şekilleri ve deniz seviyesinin yükselmesinin tarımsal üretimdeki etkileri ve iklim değişikliğinin gıda üretimine olan etkilerini dengelemek için tarımsal ve iklim değişikliği politikalarının etkinliğini belirlemektir. Çalışma incelemeleri temel alan ampirik araştırmalardan elde edilen ikincil veri ve literatür incelemelerini kullanmaktadır. İklim değişikliğinin gıda güvenliği üzerindeki etkilerinin analizi, gıda verimliliğindeki azalmanın gıda mevcudiyetini etkilediğini göstermektedir. İklim değişikliği ve çevre politikalarının analizi, mevcut iklim değişikliği politikalarının, iklim değişikliğinin etkilerini azaltmaktan ve güçlendirmekten daha çok emisyon azaltımına odaklandığını ve dolayısıyla iklim ve çevre politikalarının eşit bir şekilde iklim değişikliği üzerinde güven oluşturulmasına yoğunlaşılmasını önermektedir. Food production in The Gambia is characterised by rain fed agriculture with limited mechanisation and, as rainfall is dependent on the weather, climate change will have enormous effects on food security in the country. The aim of this paper is to examine the effects of climate change on food security in the Gambia by analysing its effects rising temperatures, erratic rainfall patterns and rising sea level on agricultural production and determine the effectiveness of agricultural and climate change policies in offsetting the effects of climate change on food production. The paper uses secondary data and literature reviews from empirical researches as a baseline for its analysis. An analysis of the effects of climate change on food security concludes that it affects food availability through decrease in food productivity. An analysis of climate change and environmental policies also indicates that current climate change policies focuses more on emission reduction than on mitigating and strengthening resilience the effects of climate change and thus recommends that climate and environmental policies should equally focus on mitigating and building reliance to the effects of climate change.