Search

Gorlin Goltz sendromu esas olarak kutanöz bazal hücreli karsinom, çoklu keratokistik odontojenik tümörler ve iskeletsel anomaliler ile karakterize otozomal dominant bir rahatsızlıktır. Gorlin ve Goltz tarafından tanımlanan bu klasik triada ek olarak diğer nörolojik, oftalmolojik, endokrin ve genital bulgular da sendromun özellikleri arasında yer almaktadır. Bu raporda 12 yaşındaki Gorlin Goltz sendromlu erkek hastanın tedavisi ve 1,5 yıllık takibi sunulmuştur. Bu olgu deride herhangi bir lezyon bulunmayan genç yaştaki hastalarla ilgili olarak diş hekimlerinin farkındalığını arttırmak ve erken teşhisin önemini vurgulamak amacıyla sunulmuştur. Anahtar Kelimeler: Gorlin Goltz, bazal hücreli karsinoma, keratokist., Gorlin-Goltz syndrome is an autosomal dominant disorder principally characterized by cutaneous basal cell carcinomas, multiple keratocystic odontogenic tumors(KCOTs), and skeletal anomalies. In addition to the classical triad described by Gorlin and Goltz, other neurological, ophthalmic, endocrine, and genital manifestations have also been established as features of the syndrome. In this report a 12-year-old male patient with Gorlin-Goltz syndrome and its teratment is presented with 1.5 year follow up period. The aim of this case report is to increase the awareness of the syndrome among dentists about younger age patients with no lesions of the skin and emphesize the importance of early diagnosis.Keywords: Gorlin Goltz, basal cell carcinoma, keratocyct.

Bu çalışmanın amacı, marjinal mandibulektomi uygulanan vakalarda postoperatif kırık riskini azaltacak rezeksiyon şeklini ve okluzal kuvvetler karşısında daha iyi direnç gösterecek, ideal rekonstrüksiyon plağı uygulamasını belirlemektir.CBCT görüntülerinden üç boyutlu olarak elde edilen matematiksel mandibula modelleri üzerinde posterior korpus bölgesinde köşeli ve eğimli olmak üzere iki farklı tip marjinal mandibulektomi uygulanmıştır. Elde edilen bu iki modelde ısırma kuvvetleri altında oluşan stresler sonlu eleman analizi yöntemiyle değerlendirilmiştir. Yapılan karşılaştırmada eğimli rezeksiyon yapılan modelin biyomekanik açıdan daha avantajlı olduğu ve daha düşük postoperatif kırık riski taşıdığı görülmüştür.Çalışmanın ikinci aşamasında avantajlı modele dört farklı tasarımda rekonstrüksiyon plağı uygulanarak dört farklı model oluşturulmuş ve aynı kuvvetler altında bu modellerde oluşan stresler karşılaştırılmıştır. Isırma kuvvetleri karşısında kemiğe gelen stresleri en iyi azaltan plağın, defektin postero-inferior köşesinde yukarı yönde dik açı yapan model 2' deki plak olduğu görülmüştür. Klasik yöntemle plak uygulanan model 1 ve plağın iki ucunda vidaların üçgensel bir konfigürasyonla yerleştirildiği model 4, diğer modellere göre daha dezavantajlı bulunmuştur. Champy tekniği'nden esinlenilerek modifiye edilen bir plak uygulanan model 3 ise, model 1 ve model 4' e göre avantajlı bulunmuştur.Sonuç olarak, karşılaştırılan mandibulektomi ve rekonstrüksiyon yöntemlerinden biyomekanik açıdan en avantajlı olanlarının eğimli yapılan marjinal mandibulektomi ve model 2' deki plak tasarımı olduğu söylenebilir. The purpose of this study, is to determine the most appropriate resection design for the reduction of postoperative fracture risk and optimum load-bearing reconstruction plate application under bite forces in marginal mandibulectomy cases.Two types of marginal mandibulectomies (angular and curviliniear) were performed on the posterior corpus of a 3d mathematical mandible model which was created from the CBCT images. Stresses which took place on those two models under bite forces, were evaluated with finite element analysis. The comparison of the models showed that the curvilinear resection design was biomechanically favorable and had less postoperative fracture risk.On the second stage of the study, four different reconstruction plates were applied on the favorable model and four new mandible models were created by this way. The stress distributions on the models were compared under the same bite forces. The most favorable one was model 2 which had a right angled plate design on postero-inferior corner of the defect. Model 1, which was with a conventional standard plate and model 4, which had a plate with triangular screw configuration on two edges were found unfavorable in comparison with the other models. Model 3, which had a plate design modified from Champy's technique was more favorable in comparison with model 1 and model 3.In conclusion, curvilinear resection and model 2 can be considered biomechanically the most favorable mandibulectomy and reconstruction designs within this study. 106

Peripheral giant cell granuloma lesion and the treatment: case report ABSTRACT Peripheral giant cell granuloma (PGCG) is a reactive exophytic lesion occurring on the gingiva and alveolar ridge usually as a result of local irritating factors. PGCG is mostly located on the mandibular anterior region and it is frequently seen in 4-6 decades. PGCG is generally smaller than 2 cm, may cause mobility on related teeth and its clinical appearance looks like a liver. Surgical exicion is the main treatment choice and recurrence occurs rarely. In this report a 18-year-old female patient's lesion, located on maxillary premolar-molar region and histopathologically diagnosed as PGCG is presented with its treatment and 20 months follow up period. The case is unusual compared to the literature regarding its location and size. The aim of this case report is to show that, exophytic lesions which are seen in the oral and maxillofacial region may reach enormous dimensions if they are neglected by the patients or local irritating factors are not eliminated.Keywords: Peripheral giant cell granuloma (PGCG), maxilla, posterior, pathology., Periferal dev hücreli granüloma ve tedavisi: olgu sunumuÖZET Periferal dev hücreli granüloma (PDHG) lokal irritan faktörler sebebiyle gingiva ve alveoler kret üzerinde ortaya çıkan reaktif ekzofitik bir lezyondur. Genellikle mandibulada anterior bölgelerde lokalizedir ve sıklıkla 4.-6. dekatlarda görülür. İlişkili olduğu dişlerde mobiliteye neden olabilir. Klinik görünümü karaciğer dokusuna benzeyen genellikle 2 cm'den küçük lezyondur. Tedavisi cerrahi eksizyondur. Seyrek olarak nüks görülmektedir. Bu raporda 18 yaşındaki kadın hastadaki maksiller premolar-molar bölge konumlu, histopatolojik olarak PDHG tanısı konulmuş lezyonun tedavisi ve 20 aylık takibi sunulmuştur. Vaka lokalizasyon ve boyut yönüyle literatürdeki vakalardan farklılık arz etmektedir. Oral ve maksillofasiyal bölgede görülebilen ekzofitik lezyonların hastalar tarafından ihmal edildiğinde çok büyük boyutlara ulaşabildiğini, lokal irritan faktörlerin ortadan kaldırılmasıyla durumun tekrarlamayabileceğini klinik olarak göstermek amacıyla bu olgu sunulmuştur.Anahtar Kelimeler: Periferal dev hücreli granüloma (PDHG), maksilla, posterior, patoloji.

Florid cementoosseous dysplasia (FCOD) is a rare, benign, fibroosseous, and multifocal dysplastic lesion of the jaw that consists of cellular fibrous connective tissue with bone and cementum-like tissue. FCOD is most commonly found in middle-aged black women, is generally asymptomatic, and is usually detected during radiological examination. FCOD associated with multiple impacted teeth and bone expansion is a very rare phenomenon, and there are only a few familial cases reported in the literature. In this report, a 35-year-old male Turkish patient is presented who was diagnosed with nonfamilial FCOD from clinical, radiological, and histopathological findings. To our knowledge this is the first case of the nonfamilial FCOD with this many impacted teeth and severely expanded bones.