100 results on '"Mercan M"'
Search Results
2. MESNA (2-Mercaptoethanesulfonate) Attenuates Brain, Heart, and Lung Injury Induced by Carotid Ischemia-Reperfusion in Rats
- Author
-
Mercan, M, primary, Şehirli, AÖ, additional, Gültekin, Ç, additional, Chukwunyere, U, additional, Sayıner, S, additional, Gençosman, S, additional, Çetinel, Ş, additional, and Abacıoğlu, N, additional
- Published
- 2023
- Full Text
- View/download PDF
3. Tunus'ta Demokratikleşme ve Elit Teorisi
- Author
-
MERCAN, M. Hüseyin and KILAVUZ, M. Tahir
- Published
- 2017
4. FOREIGN POLICY IN THE TURKEY OF THE FUTURE
- Author
-
Güder, Süleyman, primary, Çemrek, Murat, additional, and Mercan, M. Hüseyin, additional
- Published
- 2020
- Full Text
- View/download PDF
5. Effects of early and late continuous renal replacement therapy on intensive care unit mortality in patients with COVID-19 with acute respiratory distress syndrome and acute kidney injury: a comparative study
- Author
-
Verda Tuna, Emre Senturk, Gunseli Orhun, Ozlem Polat, Ilkay Anakli, Gulcin Alay, Emre Celiksoy, Mehmet Kilic, Mercan Mutlu, Esen Figen, and Perihan Ergin Ozcan
- Subjects
Acute respiratory distress syndrome ,COVID-19 ,Continuous renal replacement therapy ,Complications ,Daily dialysis ,Epidemiology ,Diseases of the genitourinary system. Urology ,RC870-923 - Abstract
Abstract Introduction Acute kidney injury (AKI) is linked to disease severity and prognosis in patients with coronavirus disease 2019 (COVID-19), and mortality increases even with milder stages. This study primarily investigated the effects of continuous renal replacement therapy (CRRT) timing on intensive care unit (ICU) mortality in patients with COVID-19 with acute respiratory distress syndrome (ARDS) and AKI. Secondary goals were secondary goals for the ICU, days without life support treatment, and change in post-CRRT day biomarker levels, the length of ICU and overall hospital stay. Methods In this retrospective study, patients with COVID-19 with ARDS and AKI were divided into CRRT initiated at AKI stages 1 and 2, early-CRRT (E-CRRT) and AKI stage 3, late-CRRT (L-CRRT) and followed until discharge or death. Results E-CRRT had 20 patients and L-CRRT had 18 patients. No association between CRRT timing and ICU mortality was detected (p = 0.724). Moreover, the timing was not associated with ICU, total hospital stay, or days without life support treatment. However, it was associated with D-dimer levels for both groups and ferritin and C-reactive protein (CRP) levels for E-CRRT. There were no associations for other markers, such as procalcitonin, troponin T, pro-brain natriuretic peptide (pro-BNP), interleukin-6, fibrinogen, or antithrombin III levels. Conclusions CRRT timing was not associated with ICU mortality, total hospital stay, or days without life support treatment in this cohort. For E-CRRT, ferritin and CRP levels, and for both groups, D-dimer levels, were associated with CRRT timing. Randomized controlled trials are needed to examine the effects of CRRT timing in patients with COVID-19 with ARDS and AKI.
- Published
- 2024
- Full Text
- View/download PDF
6. ADANA İŞGAL OLAYLARININ MECLİSTEKİ YANSIMASI
- Author
-
MERCAN, M. Salih
- Subjects
Türkiye,İşgal,Esaret,Fransa ,Beşeri Bilimler, Ortak Disiplinler ,Humanities, Multidisciplinary - Abstract
Avrupa büyük devletleri denilen altı devletin, Osmanlı İmparatorluğuna karşı siyasetlerinin ana hatlarıaranırsa şunlar görülür: Bunların hepsi İmparatorluk dağılacak olursa azami birer parça kapmayahazırlanmakla beraber ayrıca şu gayeleri gütmekte idiler:Rusya kendisine serbest denizlere çıkış temin etmek için İstanbul’a, Boğazlara ve mümkün olursaİskenderun Yumurtalık mıntıkasına kadar yayılmak istiyordu. Bu nedenle imparatorluğun daima zayıfkalmasına çalışır ve doğu vilayetlerine demiryolu yapılmaması için çok tedbirler alırdı.İngiltere Rusya’nın bu gayesinin tahakkukunda korkmakla beraber Hilafet meselesi dolayısıyla manevinüfusumuzu daima kırmağa çalışır, kuvvetlerimizden çekinir ve Irak’ta, Arabistan’da sonu gelemeyenentrikalarda bulunur.Fransa, Rusya gayelerinin tahakkukundan aynı derece korkar, taksim vukuunda gözler ve İmparatorluğusermayesi için geniş bir istismar sahası addeder.İtalya; Trablusgarp’ı ve biraz da İzmir- Antalya havalisini gözetlerdi Avusturya kah Selanik’e inmeğidüşünür, kah da zaafımızdan Slavların fazla istifade etmelerinden korkarak vaziyetin muhafazasınataraftar olur.Almanya, Osmanlı İmparatorluğunu sermayesi için bir istismar sahası ve İngiliz, Fransız ve Ruslarakarşı genel bir siyasetinde bir koz olarak kullanır.Birinci Dünya Savaşı öncesi Osmanlı Devleti’nin ömrünü tamamladığını düşünen büyük Avrupadevletleri aralarında bu yüzden silahlı çatışmaya meydan vermeden Osmanlı topraklarını siyasi veiktisadi bakımdan parçalamaya ve paylaşmaya çalışıyorlardı. Uzun süren bu çabalardan sonra 1914’teBirinci Dünya Savaşı başlayınca bu devletleraralarında genel bir anlaşmaya varmışlarsa da yalnızBoğazlar bölgesiyle Doğu Trakya üzerinde uzlaşamamışlardır.Osmanlı İmparatorluğu, varlığını korumak için Birinci Dünya Savaşına girmek zorunda kalmıştı. Çeşitlicephelerde çarpışarak kendinden umulmayan bir savaş gücü harcamıştı.Ne var ki, ne bu güç, ne deonunla birlikte savaşan Almanya, Avusturya, ve Bulgaristan’ın toplam gücü savaş kazanmak için yeterligelmemişti. Bu dört savaş yılının sonunda yenik duruma düşmüşlerdi. Uzlaşma Devletleri, savaşınücretini Osmanlı İmparatorluğuna ödetmek için daha silahların patlamaya başladığı günü izleyenaylarda hesaplarını yapmaya başlamışlardı. İmparatorluk topraklarının her büyük devlete bir payçıkaracak kadar geniş olması, hesap işlerini kolaylaştırmaktaydı. Bütün problem, bunları kâğıt üzerinedöküp imzalamak ve savaşı kesin bir zaferle bitirmeye kalmıştı. Komutanlar bu zaferi sağlamak içinuğraşırken, diplomatlar da askersel hareketlerin gelişmesine paralel olarak şu dört gizli - PiccotAntlaşması (1916), 4- Anadolu ve Arap Memleketlerinin paylaşılması (1916 ilkbaharı), 5- St. Jean deMaurienne Antlaşması (1917).Bu antlaşmalara Avrupa büyük devletlerinin “Şark Meselesi” adını vermiş oldukları problem, görünürdeköklü biçimde çözülmüş oluyordu. İngiltere, Osmanlı İmparatorluğu’nun Anadolu dışındakitopraklarının büyük bir bölümüne sahip olacaktı. Rusya, İstanbul’a yerleşecek, Boğazları denetleyecek,Doğu Anadolu’ya ve Karadeniz kıyılarının büyük bir kısmına sahip olacaktı. Fransa, Suriye, GüneyDoğu ile Orta Anadolu’yu sömürecekti. İtalya, elinde bulundurduğu on iki adadan başka Antalya veİzmir’e yerleşecekti. Bu suretle de Türkiye haritadan silinmiş olacaktı. Türklerin gizli paylaşmaantlaşmalarını nasıl hallaç pamuğuna çevirdiği I. Dünya Savaşı’nı izleyen yıllarda görülecektir.İşgalci devletlerin bu faaliyetleri arasında konumuz gereği şu hususa bakmak gerekir. Kilikya’da yalnızaskeri bir işgalle yetinen İngiltere kıtaları yerine idare fiilen karışan Fransızların gelmesi ve oraya yerleşecek gibi davranmaları ve birçok mezalimin icracısı olmaları nedeniyle halk ayaklanmış, Maraş,Antep, Urfa, Adana’da halk bunlara karşı milli cepheler kurmak zorunda kalmıştır.
- Published
- 2019
7. İKTİSADİ PROGRAM (1930)
- Author
-
MERCAN, M. Salih
- Subjects
Social ,Ülke,İktisat,Vekâlet,Program ,Sosyal - Abstract
Savaş kudretiniartırmak için ülkenin bütün kaynaklarını seferber etmek icap ediyordu. Bununlaberaber harp içinde dahi, zirai ve sanayi faaliyetlerinin durması gözealınamazdı. Bu maksatla, üretimi teşvikle ilgili olarak askerlikten tecil vemükellefiyet tedbirleri alındı. Ayrıca milli bir iktisat siyasetinigerçekleştirecek olan “İktisat Vekâleti” kuruldu. Osmanlı Devleti’ninnezaretlerini vekâlete çevirmek suretiyle devralan hükümet, ticaret, sanayi,ziraat, orman ve maden işlerini tek bir vekâlet bünyesinde toplayarak, ekonomikfaaliyetler arasında ahenk ve sıkı bir işbirliği tesis etti. İktisadi alandayapılan çalışmalara ara vermeden devam edilmiş, 1929 yılında eski gümrüktarifelerinden istifade eden ithalatçıların bu hareketi sonucunda 101 milyonlukbir ticaret açığı baş göstermişti. Buna demiryolu politikasından, diğer nafıaişlerinden ve bazı imtiyazların satın alınmasından oluşan taahhütler ileOsmanlı borçları taksitlerinin tediyesi eklenmişti. 29Haziran 1930 yılının ilk günlerinde Ali İktisat Meclis ve İktisat Vekâlet’inişbirliği ile bir iktisat programı hazırlanmıştır. Daha sonra bürokratikçevrelerce Şakir Kesebir planı diye adlandırılan bu plan, dünya iktisat buhranıiçinde değişik politika arayışları yüzünden uygulamaya girememiştir. AmaTürkiye’deki ilk iktisat program çalışması olması bakımından üzerinde durulmayadeğer. Programın genel ekonomik politika düzeyindekiseçmeleri özel sektöre dayanan bir sanayi gelişmesi ve Türkiye’deki ticaretinyeniden canlandırılması şeklinde özetlenebilir. Program 1923-1929 dönemindeki politikanın bir devamından çok bupolitikanın özel sektörün çıkarları yönünde yeniden düzenlenmesiniönermektedir. Oysa buhran içinde ekonomik politikaların gelişimi tamamen ters yöndeolacak “devletçiliğe” geçilecektir.
- Published
- 2019
8. CHRONIC PAIN AFTER LICHTENSTEIN AND POSTERIOR MESH HERNIA REPAIR: 445
- Author
-
Erhan, Y., Erhan, E., Aydede, H., Mercan, M., and Tok, D.
- Published
- 2006
- Full Text
- View/download PDF
9. YUNAN MEZALİMİ VE BUNA DAİR MİLLETLERE ÇEKİLEN PROTESTO
- Author
-
MERCAN, M. Salih
- Subjects
Batı Anadolu,Yunan,Zulüm,Meclis,Beyanname - Abstract
Paris Barış Konferansı’nda İtilaf Devletlerinin Yunanlılar lehinedavranmaları sonucunda İzmir’in Yunanlılar tarafından işgal edilmesikararlaştırılmıştı. Bu durum Mondros Mütarekesi’nin 7. Maddesinde belirtilen“İtilaf Devletlerinin” emniyetlerini tehdit eden bir durum karşısında stratejiknoktaları işgal edebilecekleri şıkkına dayanıyordu. Bu karar Avrupaçevrelerinde tam bir tasvip görmedi. Çünkü özellikle Aydın bölgesinindurumundan bahsederek bu bölge üzerinde bir Yunan himayesinin teessüsetmesinin Türklerle Yunanlılar arasındaki nefreti artırmaktan başka bir neticevermeyeceği ifade edilmekte idi.15 Mayıs 1919 günü saat 02.00’de Midilli’nin Yero Limanı’ndanhareket eden Yunan çıkarma askeri birlikleri saat 07.30’da İzmir önlerinegelmiş ve tümen birlikleri, saat 08.40’ta karaya çıkmaya başlamışlardır.Karaya çıkan birliklerin yaptıkları yalnız 57 subayın öldürülmesinden veyayaralanmasından ibaret kalmamış, katliam ve yağmacılık, gittikçeşiddetlenerek devam etmiştir. İngiliz Amirali Calthorpe’un tertipleriyle baskıntarzında İzmir’e çıkan Yunan kıtaları görülmemiş bir vahşetle Türklerinüzerine saldırmışlar, aile mahremiyetinin dokunulmazlığı, din adamlarının vedin müesseselerinin kutsallığı tanınmayarak, en sefil soygunculuk veyağmacılığa koyulmuşlardır.Yunanlıların öteden beri Türkler hakkında izledikleri imha siyasetiMondros Mütarekesi’nden sonraki olaylarla gerçekleşme yoluna girmişti.Yunan idaresine geçen her Türk toprağında daha o gün bir göç başlıyor,harabelerden başka bir şey kalmıyordu. Özellikle Yunanlıların İzmir’e ayakbastıkları günden itibaren sakin ve masum Anadolu köylerinde yaptıklarızulümlere tarihte pek az rastlanır.
- Published
- 2018
10. Non-HACEK Gram-negative bacillus endocarditis
- Author
-
Ertugrul Mercan, M., primary, Arslan, F., additional, Ozyavuz Alp, S., additional, Atilla, A., additional, Seyman, D., additional, Guliyeva, G., additional, Kayaaslan, B., additional, Sari, S., additional, Mutay Suntur, B., additional, Isik, B., additional, and Mert, A., additional
- Published
- 2019
- Full Text
- View/download PDF
11. RELIGIOUS DISCOURSES AND POLICIES TOWARDS THE PALESTINIAN-ISRAELI CONFLICT: A COMPARISON OF TURKEY AND IRAN.
- Author
-
Mercan, M. Hüseyin and Dündar, Haris Ubeyde
- Subjects
SECTARIAN conflict ,ARAB-Israeli conflict ,SOVEREIGNTY ,SOCIAL structure ,FOREIGN relations of Turkey ,IRANIAN foreign relations - Abstract
Copyright of Içtimaiyat is the property of Ictimaiyat and its content may not be copied or emailed to multiple sites or posted to a listserv without the copyright holder's express written permission. However, users may print, download, or email articles for individual use. This abstract may be abridged. No warranty is given about the accuracy of the copy. Users should refer to the original published version of the material for the full abstract. (Copyright applies to all Abstracts.)
- Published
- 2021
- Full Text
- View/download PDF
12. The Impact of Covid-19 On State-Religion Relations: A Study On Israel And Iran.
- Author
-
Özcan, Sevinç Alkan and Mercan, M. Hüseyin
- Subjects
- *
COVID-19 , *COVID-19 pandemic , *PUBLIC health , *RELIGIOUS groups , *ANXIETY - Abstract
Regulations, measures and restrictions implemented by state authorities on public events and mass gatherings due to fear, anxiety, and panic caused by COVID-19 pandemic have made religious field more open to state intervention since the global pandemic started and religious practices underwent radical changes. Governments' public health measures concerning the places of mass worship and religious gatherings to stop the spread of the pandemic and the reactions of religious groups against their orders and imposed restrictions emerged as a new dimension of the debates on state-religion and state-individual relations. In this regard, the main purpose of the study is to discuss the new global religious trends that emerged with the outbreak of COVID-19 pandemic, which reshapes state-religion relations through the regulations and measure for containing the virus, in light of the experiences in different regions and religious traditions, and to analyze the relationship between the religion and the state in the Middle East, specifically the cases of Israel and Iran as religious character is dominant and orthodox religious groups play a significant role within the social and political structure in both countries. [ABSTRACT FROM AUTHOR]
- Published
- 2021
- Full Text
- View/download PDF
13. Reconsidering the Palestine Issue in the Shade of Israel’s Expanding Sovereignty Claim
- Author
-
Mercan, M. Hüseyin, primary
- Published
- 2019
- Full Text
- View/download PDF
14. TÜRKİYE CUMHURİYETİ'NİN İLK YILLARINDA MADEN FAALİYETLERİ (1923-1933)
- Author
-
Salih MERCAN, M., primary
- Published
- 2017
- Full Text
- View/download PDF
15. Comparison of FDG-PET, MRI and EEG findings and surgical outcome in operated lesional and non-lesional temporal lobe epilepsy
- Author
-
Capraz, I., Sucak, T., Hirfanoglu, T., Oner, A. Y., Serdaroglu, A., Kurt, N. Citak, Bilir, E., Golen, M. Karacan, Mercan, M., Kurt, G., Akdemir, ÜMİT ÖZGÜR, and Kapucu, LÜTFİYE ÖZLEM
- Published
- 2011
16. Assessing the gender wage gap: Turkey in the years 2002–2019
- Author
-
Koral Zeynep Aktaş and Mercan Murat Anıl
- Subjects
gender wage gap ,gender wage discrimination ,selection bias ,turkey ,j30 ,j31 ,j71 ,Economics as a science ,HB71-74 - Abstract
This study investigates the wage differential and discrimination between genders in Turkey based on data taken from the nationally representative Turkish Household Labour Survey for 2002 to 2019. The Blinder–Oaxaca decomposition technique was used which was then integrated into the Heckman’s selection correction procedure. It was found that the gender wage gap is small in the Turkish labour market, while most of this gap originates from the discrimination against women. In addition ignoring the occupational and sectoral effects on the gender wage gap could result in underestimation of the discrimination effects both directly and indirectly through higher human capital of female employees. Lastly all these indicate that the results could likely be specific to the data set.
- Published
- 2021
- Full Text
- View/download PDF
17. Comparing acute effects of extra virgin coconut oil and extra virgin olive oil consumption on appetite and food intake in normal-weight and obese male subjects.
- Author
-
Ziya Erokay Metin, Pelin Bilgic, Mercan Merve Tengilimoğlu Metin, and Muzaffer Akkoca
- Subjects
Medicine ,Science - Abstract
ObjectivesThe aim of this study is to compare acute effects of consuming extra virgin coconut oil (EVCO) as a source of medium chain fatty acids and extra virgin olive oil (EVOO) as a source of long chain fatty acids in normal weight and obese subjects.DesignRandomised, crossover design.ParticipantsMetabolically healthy twenty male subjects (10 normal weight; 10 obese) aged 19-40 years.InterventionSubjects consumed breakfast meals containing skimmed milk, fat-free white cheese, bread and EVCO (25 g) or EVOO (25 g).Outcome measuresVisual analog scale evaluations, resting metabolic rate measurements and selected blood parameters analysis (glucose, triglyceride, insulin and plasma peptide YY) were performed before and after the test breakfast meals. In addition, energy intakes were evaluated by ad libitum lunch meal at 180 min.ResultsVisual analogue scale values of hunger and desire to eat decreased significantly after EVCO consumption than EVOO consumption in normal weight subjects at 180 min. There was an increase trend in plasma PYY at 30 and 180 min after EVCO breakfast compared to EVOO breakfast. Ad libitum energy intakes after EVCO and EVOO consumption in normal weight subjects were 924 ± 302; 845 ± 158 kcal (p = 0.272), respectively whereas in obese subjects were 859 ± 238; 994 ± 265 kcal (p = 0.069) respectively.ConclusionThe results of this study shows that consumption of EVCO compared to EVOO may have suppressive effect on hunger and desire to eat, may affect postprandial PYY levels differently and have no effect on postprandial energy expenditure.Trial registrationClinical Trials NCT04738929.
- Published
- 2022
- Full Text
- View/download PDF
18. Through wall imaging with MIMO UWB radar
- Author
-
Mercan, M. S., primary, Caliskan, A., additional, and Ozturk, E., additional
- Published
- 2013
- Full Text
- View/download PDF
19. KTÜ fatih Eğitim Fakültesi Beden Eğitimi ve Spor Bölümü özel yetenek sınavının analizi
- Author
-
Mercan, M, Sivrikaya, K, Zorba, Erdal, and Ziyagil, M.A
- Published
- 1997
20. Trabzon sporun Farklı Yas Gruplarındaki Futbolcuların Somatotip ve Sürat Performanslarının Analizi
- Author
-
Mercan, M, Ziyagil, M.A, Zorba, Erdal, and Sivrikaya, K
- Published
- 1997
21. Clutter reduction methods in ultra wideband (UWB) radar and time/performance evaluation on ARM processors
- Author
-
Ozturk, E., primary, Atli, A. V., additional, Mercan, M. S., additional, Caliskan, A., additional, and Erer, I. Y., additional
- Published
- 2012
- Full Text
- View/download PDF
22. 1.317 CEREBELLAR ATAXIA DUE TO AUTOIMMUNE DISEASE
- Author
-
Mercan, M., primary, Doğa, V., additional, and Tokçaer, A.B., additional
- Published
- 2012
- Full Text
- View/download PDF
23. Erzincan Mütarekesinden Brest-Litowsk'a (Aralık 1917- 3 Mart 1918)
- Author
-
Mercan, M. Salih, Tural, Akif, and Diğer
- Subjects
Tarih ,History ,Peace ,Turkish-Russian relations ,Erzincan ,Treaties ,Brest-Litovsk Peace ,Eastern Anatolia region ,Van ,Erzurum ,Russia - Abstract
316
- Published
- 1991
24. 445 CHRONIC PAIN AFTER LICHTENSTEIN AND POSTERIOR MESH HERNIA REPAIR
- Author
-
Erhan, Y., primary, Erhan, E., additional, Aydede, H., additional, Mercan, M., additional, and Tok, D., additional
- Published
- 2006
- Full Text
- View/download PDF
25. TURKISH GRAND NATIONAL ASSEMBLY OF THE NATIONAL STRUGGLE PERIO RUS BOLSHEVIK REPUBLIC RELATIONS 1336/1920
- Author
-
MERCAN, M Salih
- Subjects
Turkey Grand National Assembly of Turkey,Russia,Chicherin,Karahan ,Türkiye,Türkiye Büyük Millet Meclisi,Rusya,Çiçerin,Karahan - Abstract
At the end of the First World War, the political disintegration between the Central European states and some changes in the old Ottoman Empire caused a new set of conditions and conditions. Treaty of Sevres was Turkey's death rationing. With this agreement, Britain, France, Italy, and their pensions in the Balkans, Greece suffered from the Ottoman Empire. The sultan and his government were supposed to be judges, but in truth they became the prisoner of their allies and the occupying armies. Syria and Cilicia are under French domination. Mesopotamia was an English ministry. Izmir was a Greek province. The Italians were trying to take Konya into the crowd. Here, Damat Ferit Pasha's deprivation of the population and power of the Istanbul government was dictated to the insurgents in Sevr, was nothing more than the division of the remaining Turkish lands. In twelve years, they had never been involved in the destruction of poor people who were poor and devastated as a result of constant battle. But this suddenly became an unexpected situation for the enemies of intense resistance that people suddenly showed for their individual lands, their lives and their sacred values.23 April 1920, work began opening Grand National Assembly of Turkey in Ankara. On May 2, the selection of the Chief Executive made by the Council and a representative from the ink on Grand National Assembly of Turkey had formed the government. The Grand National Assembly, which has the authority and dominion of the national nation, has been sent to these Executive Board of Appeal naturally, as well as the administration and administration of external politics Bekir Sami Bey was appointed to the Ministry of Justice Tokat deputies. It is no longer possible to negotiate with the Entente States, which insisted on the great provisions and decisions they have made against freedom and independence, with the Treaty of Sevr and within the framework of the National Pact. The victorious state's position against national politics was unfriendly in one word. They did not want to know about our life, our liberty, our independence. The Bolsheviks, who ruled Russia's armed forces, were at war with the Allies in various fronts. They declared in front of the general public that they accepted in principle that they would provide all kinds of material and spiritual help to the Oriental nations, who would try to get rid of the imperialist and capitalist societies. On the other hand, a few months after the Sivas Congress September 4, 1919 , Soviet Russian government secretly sent ChalveEliava, who was the Chief Commander of the Caucasus Bolshevik armies, to Istanbul to study the last situation of the Ottoman Empire. Chalva Eliava had informed us that through the national organization in Istanbul, the Anatolian campaign had already been established, that they would fully recognize the Turkish national rights in the face of the imperialist opponent, and that they would reinforce it and start to act quickly. Another similar event was in Berlin after a while. Radek, a prominent figure of the Third International, passed on to the Bolshevik admiral himself, thinking that the former Grand Vizier Talat Pasha in Berlin had a close relationship with the Anatolian national movement. Radek had promised to send the former Harbiye Nazari Enver and the former Naval Minister Cemal Pashas to Moscow, assuring that these two pashas helped the Anatolian campaign. Enver and Cemal pasha were separated from Berlin in various dates and other ways. Cemal Pasha had gone to Moscow before his friend. The Turkish official delegation was on its way. Russian Soviet government in various ways from the contact calls with Turkey, even the person without interest and Anatolian Revolution, upon entering into negotiations account nam Ankara, to collect only one channel these contacts, conducting negotiations with the official and authorized persons and Moscow with the aim of reaching a deal with the possible suitable condition a It was decided to send the executive committee. The deputy of the Ministry of Foreign Affairs Bekir Sami Bey was appointed by the Deputy Economy Yusuf Kemal Tengirşek , Doctor Miralay Ibrahim Tali, Öngören , Rize deputy Osman, Governor of the Military academy Seyfi General Seyfi Düzgören, Birinci Dünya Harbi sonunda Orta Avrupa devletleri arasında meydana gelen siyasi ayrışma ve eski Osmanlı İmparatorluğu’nda meydana gelen bazı değişim hareketleri, yeni bir takım cereyan ve şartların ortaya çıkmasına sebep olmuştu. Sevr Muahedesi Türkiye’nin ölüm vesikası idi. Bu muahede ile İngiltere, Fransa, İtalya ve onların Balkanlardaki peyki Yunanistan arasında Osmanlı İmparatorluğu taksime uğruyordu. Padişah ve hükümeti sözde hâkim, fakat hakikatte müttefiklerin ve işgal ordularının esiri haline düşmüştü. Suriye ve Kilikya Fransız hâkimiyeti altına girmiştir. Mezopotamya bir İngiliz müstemlekesi olmuştu. İzmir bir Yunan vilayeti oluyordu. İtalyanlar Konya’yı nüfusları altına almaya çalışıyorlardı. İşte Damat Ferit Paşa’nın nüfus ve iktidardan mahrum olan İstanbul Hükümeti azalarına Sevr’de dikta ettirilen muahede, geriye kalan Türk topraklarının taksiminden başka bir şey değildi. On iki yılda devamlı muharebeler sonucunda fakir düşen ve harap olan Tük insanını hiç hesaba katmamışlardı. Fakat bu insanların birden bire toprakları, hayatları ve mukaddes değerleri için gösterdikleri şiddetli mukavemet düşmanları için beklenmeyen bir durum olmuştu. 23 Nisan 1920’de Türkiye Büyük Millet Meclisi Ankara’da açılarak işe başlamıştı. 2 Mayıs’ta İcra Vekilleri Heyetinin seçimi yapılmış ve on bir vekilden mürekkep Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti teşekkül etmişti. Bilfiil milletin mukadderatına sahip ve hâkim olan Büyük Millet Meclisi, harici siyasetin sevk ve idaresini de tabiatıyla bu İcra Vekilleri Heyetine tevdi edilmişti. Hariciye Vekâlet’ine Tokat Mebusu Bekir Sami Bey Tayin edilmişti. Sevr Antlaşması ile hürriyet ve istiklalimiz aleyhinde vermiş oldukları müthiş hüküm ve kararlarında ısrar eden İtilaf Devletleriyle Misak-ı Milli çerçevesi dâhilinde anlaşmanın ve bir itilafa varmanın mümkün olmayacağı artık anlaşılmıştı. Galip Devletlerin milli siyasetimize karşı almış oldukları vaziyet, tek kelime ile düşmanca idi. Bizim hayat hakkımızı, hürriyetimizi, istiklalimizi tanımak istemiyorlardı. Rusya’nın mukadderatına hâkim olan Bolşevikler, İtilaf Devletleri ile muhtelif cephelerde harp halinde bulunuyorlardı. Emperyalist ve kapitalistlerin boyunduruğundan kurtulmak için uğraşacak olan Şark milletlerine her türlü maddi ve manevi yardım yapacaklarını prensip olarak kabul ettiklerini cihan umumi efkârı önünde ilan etmişlerdi. Diğer taraftan Sivas Kongresi’nden 4 Eylül 1919 bir-iki ay sonra Sovyet Rusya Hükümeti’nin Kafkas Bolşevik orduları Başkumandanı bulunan ChalveEliava’yı Osmanlı İmparatorluğu’nun son durumunu incelemek üzere gizlice İstanbul’a göndermişti. ChalvaEliava, İstanbul’daki milli teşkilatımız vasıtasıyla Anadolu harekâtı ile temasa geçmiş, emperyalizm cephesi karşısında Türk Milli haklarını tamamıyla tanıyacaklarını, takviye edeceklerini ve süratle yardıma başlayacaklarını bildirmişti. Buna benzer bir başka hadisede bir müddet sonra Berlin’de olmuştu. Üçüncü Enternasyonalin ileri gelen şahsiyetlerinden biri olan Bolşevik muharriri Radek, o tarihte Berlin’de bulunan eski Sadrazam Talat Paşa’nın Anadolu milli hareketi ile yakın bir münasebeti olduğunu sanarak kendisiyle temasa geçmişti. Radek, eski Harbiye Nazırı Enver ve eski Bahriye Nazırı Cemal Paşaların Moskova’ya gönderilmesini, bu iki paşanın Anadolu harekâtına yardım etmeleri temin olunacağı vaadinde bulunmuştu. Enver ve Cemal paşalar çeşitli tarihlerde ve başka yollardan Berlin’den ayrılmışlardı. Cemal Paşa, arkadaşından daha önce Moskova’ya gitmişti. Türk resmi heyeti henüz yolda bulunuyordu. Rus Sovyet hükümetinin muhtelif yollardan Türkiye ile temas aramaları, hatta Anadolu İnkılâbı ile ilgileri bulunmayan kimselerin Ankara namı hesabına müzakereye girişmeleri üzerine, bu temasları yalnız bir kanala toplamak, resmi ve yetkili şahıslarla müzakerelerin yapılması ve mümkün olan müsait şartlarla bir anlaşmaya varılması maksadıyla Moskova’ya bir murahhas heyeti gönderilmesi kararlaştırılmıştı. Hariciye Vekili Bekir Sami Bey’in başkanlığında murahhas heyeti İktisat Vekili Yusuf Kemal Tengirşek , Doktor Miralay İbrahim Tali, Öngören , Rize Mebusu Osman, Erkan-ı Harbiye Kaymakamı Seyfi General Seyfi Düzgören beylerden müteşekkildi
26. İMPARATORLUK YÖNETİMİNDEN CUMHURİYET YÖNETİMİNE İSTANBUL
- Author
-
MERCAN, M Salih
- Abstract
Türkiye büyük Millet Meclisi tarafından saltanatın ilgasına karar verilmiş olması ülkenin her tarafında ve bilhassa İstanbul’da heyecanlı kutlamalarla karşılanmıştı. Bu karardan sonra hiçbir hükmü ve mevkii kalmayan ve esasen gayri meşru olan Tevfik Paşa hükümeti, iki günlük bir tereddütten sonra 4 Kasımda toplanmış, durumu bir daha gözden geçirmiş ve istifaya karar vermişti. Bu arada Mudanya Konferansından sonra, çözümlenecek iki önemli mesele daha kalmıştır. Bunlardan biri sulh konferansına gönderilecek heyet ve bu heyete başkanlık edecek şahsın tayini idi. İkinci husus ise, Şarkı Trakya’nın teslimi meselesi idi. Fevkalade yetki ile bu vazifeye getirilecek kimse, bütün Türkiye’nin ve bilhassa İstanbul’un tanıdığı ve sevdiği olmalıydı. Mustafa Kemal Paşa ile Rauf Bey, Rafet Paşa’yı münasip görmüşlerdi. Meclise arz ederek, meclisin onayını almışlardı. Rafet Paşa, Milli Mücadelede hizmetleri ile şöhret bulmuş bir kumandan idi. Rafet Paşa, İstanbul’daki vazifesi hakkında Mustafa Kemal Paşa’dan bazı hususi talimat da almıştı. Bu sıralarda, Sadrazam Tevfik Paşa’dan sulh konferansına beraberce gidilmesi hakkındaki telgraf Ankara’ya ulaşmıştı. Bu telgraf saltanatın kaldırılmasını belirleyen bir unsur olacaktır. Rafet Paşa bu telgrafı görmüş, İstanbul’da takınacağı tavır, bilhassa saltanat ve Hilafet makamına dair sarf edeceği sözler konusunda Mustafa Kemal Paşa ile anlaşmış ve İstanbul’daki vazifesi hakkında Mustafa Kemal Paşa’dan bazı hususi talimat da almıştı. Bu sıralarda, Sadrazam Tevfik Paşa’dan sulh konferansına beraberce gidilmesi hakkındaki telgraf Ankara’ya ulaşmıştı. Bu telgraf saltanatın kaldırılmasını belirleyen bir unsur olacaktır. Rafet Paşa bu telgrafı görmüş, İstanbul’da takınacağı tavır, bilhassa saltanat ve Hilafet makamına dair sarf edeceği sözler konusunda Mustafa Kemal Paşa ile anlaşmıştı. Refet Paşa İstanbul’a vardığı gün, milli hükümetin ilk mümessili tanınarak karşılaştığı muazzam tezahürattan çok güzel istifade ederek, hala İstanbul da bulunan işgal kuvvetlerine, Babıâli’ye ve Padişaha rağmen bu güzel şehrimizi, Büyük Millet Meclisi Hükümetinin bir vilayeti halinde, anavatana bağlamaya muvaffak oldu. Bu sırada Şarkı Trakya’nın tahliyesi de devam ediyordu. Edirne Valiliğine Şakir Bey Kesebir tayin edilmişti. Rafet paşa’ya İstanbul’da yapılan büyük karşılama merasimi ve paşanın fazla heyecana kapılarak sık sık irat ettiği hitabeler, Ankara’da ve bilhassa Büyük Millet Meclisinde bazı mebusların lüzumsuz ve aynı zamanda manasız kıskançlığa sebep olmuştu. Askeri mahdut olmakla beraber bir kısım mebuslar: -Refet Paşa bu beyanatları hangi salahiyetle yapmaktadır? Büyük Millet Meclisi’nin ve hükümetinin salahiyetine nasıl tecavüz edebilir? Diyorlardı. Bu mebuslardan biri Ali Fuat Paşa’ya da meseleyi açmış: Öyle değimli paşam, siz de her halde böyle düşünüyorsunuz. Diyecek olmuştu. Ali Fuat Paşa, bu mebusa belki biraz sert fakat susturucu bir cevap vermiştir
27. AVRUPA SEYATİNDEN DÖNENHARİCİYE VEKİLİ YUSUF KEMAL BEY’İN AVRUPA’DAKİ SİYASİ DURUM HAKKINDA AÇIKLAMASI 4 NİSA 1338/1922
- Author
-
MERCAN, M. Salih
- Abstract
Türkiye, Başbakan Dimitrios Gunaris başkanlığında bir Yunan kurulunun İtilaf devletlerinin başkentlerini gezeceğini ve doğu sorununun son bir çözüme bağlamak için, İtilaf devletlerinin yakında Paris’te bir konferans düzenleyeceklerini duyunca; İtilaf devlet adamlarıyla ilişki kurarak kendi sorunları konusunda Avrupa kamuoyunu aydınlatmak amacıyla Dışişleri Bakanı Yusuf Kemal Beyi Roma, Paris ve Londra’ya gönderme konusunda kararını alıyorlardı. Türkiye Büyük millet Meclisi yönetimi, İtilaf devletlerinin başkentlerine gidebilmek için önceden İstanbul’daki İtilaf devlet Yüksek Komiserleri aracılığıyla ilgili yönetimlere başvurmuştu. İngiltere Dış İşleri Bakanı Lord Curzon, kurulun Londra’ya gidebilmesi için gerekli izni verirken, Türkiye büyük Millet Meclisi yönetimi aşırı dilekler öne sürerse, İstanbul yönetimini kullanır umuduyla, bu yönetimi ihmal etmiyor; ne vakit dilerse Londra’ya ayrı bir kurul gönderebileceğini, Yüksek Komiser Sir H. Rumbold aracılığıyla Sadrazam Tevfik Paşa’ya ivedilikle bildiriyordu. Yusuf Kemal, dış ülkelere gitmeden önce, İstanbul yönetimiyle barışmak ve bu yönetimi de Avrupa’da temsil edebilmek için Padişahın rızasını almak amacıyla, Avrupa’ya İstanbul yoluyla gitmek gerektiğine Mustafa Kemal Paşa’yı ikna etmiştir. Ama kurul, 1922 yılı Şubat ayı içinde İstanbul’a varınca, Tevfik ve İzzet Paşalarca aldatılan Yusuf Kemal bir arzuhalci gibi Padişahın huzuruna çıkarılıyor ve güç durumda kalıyordu. Yusuf Kemal Padişah ve Tevfik Paşa’nın yanlarından ayrıldıktan sonra izzet Paşaya şikâyet ediyor; yalan söylediğini, yanlış hareket ettiğini protesto ediyor ve bir rapor halinde Meclise Ankara’ya bildiriyor, Yusuf Kemal ekibi 6 Mart günü Marsilya’ya ulaşınca Türk dostu Fr. Bouillon tarafından karşılanıyor; Fransız Başbakanı Raymond Poincare ile kısa bir görüşmeden sonra Londra’ya hareket ediyordu. 16 Mart günü, Yusuf Kemal, bir süre önce Ahmet İzzet Paşa’yı kabul eden İngiliz Dışişleri Bakanı Lord Curzon’la görüşüyor, Türk tezi konusunda bilgi vermeye çalışarak, Türklerin İngiliz Başbakanı Lloyd George’un 5 Ocak 1918 günkü konuşmasında kabullendiği ilkelerden fazla bir şey istemediklerini, kendi önemli çıkarlarıyla İngiliz İmparatorlunun çıkarları arasında çeliş olmadığını, bununla birlikte, İngiliz yönetiminin amaçlarının öğrenmeyi istediklerini bildiriyordu. Yusuf Kemal’in Avrupa’ya hareketiyle birlikte, İstanbul Yönetimi de Yusuf Kemal’e, bu yönetimi Avrupa başkentlerinde resmen temsil etme yetkisini vermediği gibi, Ahmet İzzet Paşa’yı ayrı bir kurulun başında Avrupa’ya göndermek kararını alıyor; böylece Yusuf Kemal’in görevini karışık ve güç bir biçime getirerek, Türkiye’nin düşmanlarına, iki yönetim arasında meydana gelen bu ikilikten yararlanabilecekleri izlenimine sahip olma imkânını sağlıyordu
28. Mémorisation et compréhension en lecture oralisée et en lecture silencieuse.
- Author
-
Wittwer, Jean, primary, Bajard, G., additional, Coutelier, G., additional, Dessum, H., additional, Mercan, M., additional, and Nargnier, P., additional
- Published
- 1987
- Full Text
- View/download PDF
29. Umman dış politikası ve Umman’ın Ortadoğu’da arabulucu ve dengeleyici rolü
- Author
-
MERCAN, MUHAMMED HÜSEYİN and BOZKURT A., MERCAN M. H.
- Subjects
Sultan Qaboos ,Balance ,Sultan Haitham ,Mediation ,Umman Dış Politikası ,Sultan Heysem ,Oman’s Foreign Policy ,Denge ,Arabuluculuk ,Sultan Kabus - Abstract
Oman, with its geographical location and ancient tradition, is a country that has succeeded in being a balancing factor, despite its distance from the central tensions of the Middle East and its ineffective appearance in regional politics. Especially during the 50-year reign of Sultan Qaboos that began in 1970, Oman was able to establish strategic relations with regional and global actors and adopted an exceptional foreign policy understanding in the Middle East during the Cold War period. After the death of Sultan Qaboos, Haitham bin Tariq took over the rule of the country as the new sultan of Oman. Under the new Sultan’s power, a pragmatic status quo approach has become the main pillar in the country’s foreign relations, as the traditional foreign policy understanding has been built on independence and moderation at a level that matches Oman’s will and capacity. This study presents a perspective on Oman’s foreign policy approach of Haitham bin Tariq, the Sultan of Oman, based on the analysis of traditional foreign policy framework and practices developed during the reign of Sultan Qaboos who was the architect of the country’s international relations. In this regard, this article examines in chronological order the continuities and ruptures of Omani foreign policy, which has been able to pursue effective policies, despite its low profile in the Middle East, by especially the mission it has assumed in the Gulf since Sultan Qaboos assumed power in 1970. The article also discusses the successful policies of Sultan Qaboos to remain moderate under all conditions and preserve the status quo in the Gulf. The study discusses in detail the exceptional case of Oman in the region using process tracing. Umman, coğrafi konum ve kadim geleneği ile Orta Doğu’nun merkez gerilimlerinden büyük oranda uzak kalmasına ve bölge siyasetindeki etkisiz görünümüne rağmen bir denge kurmayı ve genellikle denge unsuru olmayı başarmış bir ülkedir. Özellikle 1970’te Sultan Kabus’un 50 yıl sürecek iktidar döneminde önemli açılımlar gerçekleştirerek, bölgesel ve küresel aktörlerle stratejik ilişkiler tesis edebilmiş ve Soğuk Savaş dönemi Orta Doğu’sunda istisnai bir dış politika anlayışı benimsemiştir. Sultan Kabus’un ölümünün ardından ise yerine Heysem bin Tarık gelerek ülkenin yeni yöneticisi oldu. Yeni Sultan’ın yönetimi altında, geleneksel dış politika anlayışı Umman’ın irade ve kapasitesiyle örtüşecek düzeyde bağımsızlık ve ılımlılık üzerine bina edilerek pragmatik bir statükocu yaklaşım ülkenin uluslararası ilişkilerinde ana sütun haline dönüştü. Bu çalışma Umman’ın yeni sultanı Heysem bin Tarık’ın dış politika yaklaşımına dair ülkenin uluslararası ilişkilerinin mimarı Sultan Kabus’un dış politika çerçevesi ve pratiklerine atıfla bir perspektif sunmaktadır. Bu bağlamda, makale Sultan Kabus’un 1970’te iktidara gelişinden günümüze kadar Umman dış politikasındaki süreklilikleri ve kırılmaları kronolojik bir zeminde ele almakta ve ülkenin Orta Doğu siyasetindeki zayıf görünümüne rağmen nasıl etkin politikalar izleyebildiğini açıklamaya çalışmaktadır. Makalede ayrıca Sultan Kabus’un Körfez’deki statükonun korunması ve Umman’ın her koşulda ılımlı bir aktör olarak kalmasında izlediği başarılı siyaset tartışılacaktır. Çalışmada Umman’ın bölgedeki istisnai örnekliği süreç takibi yöntemiyle detaylı bir şekilde incelenecektir.
- Published
- 2022
30. Turkey’s Policy Towards Crisis Regions in Asia After 2002
- Author
-
MERCAN, MUHAMMED HÜSEYİN and MERCAN M. H., DİNÇ BELCHER JR G.
- Abstract
This book explores shifts in Turkey's foreign policy and the relevance of Turkey's reconnect offensive with Asia. With the end of the Cold War, Turkey and the West had lost the mutuality of interests and threat perceptions, particularly towards Russia. Western countries are now occupied by the rise of China and are in search of new allies in the Asia Pacific. Turkey is left in its region to deal with Russia and crises that are primary outcomes of Western failures in Syria, Libya, Iraq, Azerbaijan, and Qatar. In the absence of its Western allies, Turkey engaged with Russia alone to deconflict and stabilise Syria, Libya, and Azerbaijan. Turkey's ruling conservative AK Party, however, had won elections from 2002 to 2012 on a strong pro-EU and pro-West agenda. Now, it is talking about ‘strategic autonomy’, ‘multidimensionalism’, ‘diversification’, or ‘the world is bigger than five’. The new foreign policy gestures are underpinned by the rise of the domestic defence industry, nationalist politics at home, and increased trade relations with key Asian economies, China, India, and Indonesia. At an international level, the ruling party has instrumentalised strong criticism of the West for injustice and neglect of the Turkish, Muslim, Islamic, and non-western world. Although this reminds of the history of Turkey's failed quests to shift from a West-centric foreign policy to an unknown direction, the book argues that Turkey's reconnect with Asia is rather to complement and strengthen its relations with the West.
- Published
- 2022
31. Filistin- İsrail Çatışmasına Yönelik Dini Söylem ve Politikalar: Türkiye ve İran Üzerine Bir Karşılaştırma
- Author
-
MERCAN, MUHAMMED HÜSEYİN and MERCAN M. H., DÜNDAR H. U.
- Subjects
Religion ,Türkiye ,Turkey ,Dış Politika Söylemi ,PalestinianIsraeli Conflict ,Din ,İran ,Filistin-İsrail Çatışması ,Foreign Policy Discourse ,Iran - Abstract
Considering that Palestinian-Israeli conflict is one of the cases in the current international system that is predominantly shaped by the religion factor, it is an important question how and to what extent both Turkey and Iran legitimize their strategies using religious discourse. Although both states rely on Islamic beliefs in their approaches towards the cause of Palestinians and both utilize religious rhetoric extensively to shore up their domestic support, they differ in how in their discourses and policies towards Israel. In this regard, the study first discusses the current literature on the role of religion in foreign policy and international relations. Then, how religious values and beliefs have informed the foreign policy discourse and behavior of Turkey and Iran with specific focus on the Palestinian-Israeli issue are discussed. Mevcut uluslararası sistemde din-siyaset ilişkisinin en açık şekilde görüldüğü vaka olarak Filistinİsrail meselesi düşünüldüğünde hem Türkiye hem de İran’ın dini referanslar yoluyla hayata geçirdikleri stratejileri nasıl ve ne düzeyde meşrulaştırdıkları önemli bir sorudur. Özellikle tarafların Filistin yaklaşımları benzer olmakla beraber her iki ülkenin İsrail’e yönelik tavır ve söyleminde dini referansların kullanımının boyut değiştirmesi bu karşılaştırmayı daha anlamlı hale getirmektedir. Bu bağlamda makalede öncelikle dinin dış politika ve uluslararası ilişkilerdeki rolüne dair gelişen literatürün bir tartışması yapılacak sonrasında ise Türkiye ve İran’ın Filistin-İsrail meselesini dini argümanlar üzerinden nasıl gördüğü ardından da her iki ülkenin bu meseleye yaklaşımında dinin nasıl bir rolü olduğu derinlemesine tartışılacaktır.
- Published
- 2021
32. İmkânsız Barış mı? Donald J. Trump’ın 'Yüzyılın Anlaşması' Önerisi Üzerine Mülahazalar
- Author
-
MERCAN, MUHAMMED HÜSEYİN and MERCAN M. H.
- Abstract
ABD Başkanı Donald Trump, Beyaz Saray’a geldiği günden beri Filistin Sorunu ile yakından ilgilenmekte ve Filistin- İsrail çatışmasını çözmeye yönelik hamleler gerçekleştirmektedir. Başkan Trump’ın tüm dünyaya verdiği mesaj bugüne kadar başarısızlıkla sonuçlanan çözüm ve kalıcı barışa dair tüm girişimlerin aksine kendisinin yeni bir perspektifle bölgede kalıcı ve adil barışın tesisini sağlayacak iradeyi göstereceği yönündeydi. Ancak “Yüzyılın Anlaşması” olarak adlandırılan ve uzun bir çalışmanın ardından 28 Ocak 2020’de resmen ilan edilen öneri metni, Trump’ın verdiği olumlu mesajların aksine sorunu derinleştirecek birçok unsuru bünyesinde barındırmaktaydı. İki devletin eşit egemenlik hakkı kullanarak parçası olması gereken öneri metninin hazırlık sürecinde Filistin tarafının dışarıda tutulması ve Kudüs ve Golan’a dair gelişmelerle Trump yönetiminin İsrail’e sağladığı imtiyaz, kalıcı ve adil barışın imkansızlığına dair göstergeler içermekteydi. Nitekim öneri metninin genel yapısı ve yaklaşımının Filistin Otoritesi’ni sürecin bir parçası görmekten ziyade ikincil bir statü üzerinden pasif aktör olarak ele aldığı görülmektedir. Bu kapsamda sunumun temel çerçevesi Filistin- İsrail çatışmasında kalıcı barışın mümkün olup olmadığı sorusu etrafında “Yüzyılın Anlaşması” metninin değerlendirilmesi üzerinedir. Geçmiş barış müzakerelerine de atıfların yapılacağı sunumda, Trump’ın büyük umutlarla ortaya koyduğu metnin Filistin, İsrail ve bölgenin geleceğine dair muhtemel yansımaları Filistin Sorununun genel seyri bağlamında tartışılacaktır.
- Published
- 2020
33. Necmettin Erbakan'ın Küresel Siyasete Yaklaşımında Kilit Kavram: Yeni Bir Düzen
- Author
-
MERCAN, MUHAMMED HÜSEYİN and MERCAN M. H.
- Published
- 2020
34. I. Umumî Müfettişlik'in kurulması ve faaliyetleri: 1927-1952
- Author
-
Yücebaş, Ferit, Mercan, M. Salih, and Tarih Ana Bilim Dalı
- Subjects
Tarih ,History of Turkish Revolution ,History ,Özmen, Abidin ,General inspectorship ,Öngören, İbrahim Tali ,Eastern Anatolia region ,Ottoman State ,Türk İnkılap Tarihi ,Southeastern Anatolia region - Abstract
Osmanlı'nın son dönemlerinde ortaya çıkan umumî müfettişlik teşkilâtı, Cumhuriyet'in ilk yıllarına da taşınmıştır. Cumhuriyet döneminin mahallî yapılanma-larından olan umumî müfettişlik müessesi 1927-1947 yılları arasında işlevini sürdür-dü.Araştırma konumuz olan Birinci Umumî Müfettişlik, Doğu ve Güneydoğu Anadolu'nun kalkınmasına çalışarak bölgede düzen ve asayişi sağlamak için yürür-lüğe konuldu. Ancak bölgenin aşiret yapısından dolayı istenilen amaca uygun çalış-malarda bulunamadı. Bu yüzden 01.01.1948'de lâğvedildi.Umumî Müfettişlik Teşkilâtı, fiilen ortadan kaldırılmasına rağmen hukuken devam etti. Fakat DP tarafından 24.01.1952 tarihinde de Umumî Müfettişlik Kanunu ve ekleri yürürlükten kaldırıldı.Anahtar Kelimeler: Birinci Umumî Müfettişlik, Umumî Müfettişlik Teşkilâ-tı, Doğu ve Güneydoğu Anadolu, Abidin Özmen, İbrahim Tali Öngören, Osmanlı Devleti. The public inspectatorship which emerded in recent times of Otoman Empire moved to the first year of Republic. As the public inspection of local instution period, it continued to function between the years of 1927-1947.The first public inspectatorship which is our searching topic was put into action in order to ensure the development of Eastern and South-eastern regions of Anatolia within order and security. But, because of the tribe structure of region studies were not suitable for the intended purposes and so it was canceled in 01.01.1948. Although the public inspectatorship was virtually eliminated, it was continuing legaly. But in 24.01.1952 the public inspectatorship law and its annexes were eliminated by DP.Key Words: The First Inspector General of, Inspector General of the Organization, Eastern and Southeastern Anatolia, Abidin Özmen, İbrahim Tali Ön-gören, The Ottoman Empire. 244
- Published
- 2012
35. Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da dünden bugüne isyan-terör olayları ve kamu faaliyetleri
- Author
-
Emiroğlu, Gökhan, Mercan, M. Salih, and Tarih Ana Bilim Dalı
- Subjects
Tarih ,History of Turkish Revolution ,Kamu Yönetimi ,History ,Rebellions ,Public Administration ,Eastern Anatolia region ,Counterterrorism ,Terror avents ,Türk İnkılap Tarihi ,Terror organizations ,Southeastern Anatolia region ,Terror - Abstract
Osmanlı Devleti'nin Viyana kuşatması yenilgiyle sonuçlanmasıyla Türkler savunmaya Avrupalılar ise taarruza geçmiştir. 18. yüzyıla gelinceye kadar Avrupalılar Türkiye'yi dıştan saldırılarla yıkmaya çalışmışlardır. Dıştan saldırılar Türkiye'yi yıkmaya yetmediğinden 18.yüzyılın son çeyreğinde Türkiye'ye içten saldırıları da devreye sokmuşlardır. Tanzimatla birlikte Nesturi, Süryani, Ermeni ve Kürt vatandaşları bulup kendi emperyalist politikaları doğrultusunda kullanarak Osmanlı Devleti yıkmayı başarmışlardır.Kurtuluş savaşı ile Türk milleti milli iradesini göstermiş ve Türkiye Cumhuriyetini kurmuştur. Avrupalı emperyalist devletler istiklal savaşını kazanan milletimizi birbirine düşürmek için yine aynı oyunu ortaya koyarak çeşitli isyan olayları meydana getirmeyi başarmışlardır. Bugün Türkiye Cumhuriyeti'nin varlığına bir saldırı niteliğinde olan PKK terör örgütünün batılı devletlerce desteklenmesi Şark meselesinin günümüzdeki yeni bir uygulamasından başka bir şey değildir.Cumhuriyet döneminde isyan çıkaran gruplar kısa süre önce verilen Kurtuluş Mücadelesinde Urfa, Antep gibi şehirlerde bağımsızlık mücadelesine katılmış ve sonrasında da Misak-ı Milli sınırları içerisinde kalmayı tercih etmişlerdir. Ayrılıkçı bir zihin arka planı olsa idi bunun için en uygun fırsatın o dönemde zaten ellerine geçmiş olduğu düşünülürse; bu isyanların ayrılıkçı ya da bölücü olmaktan çok mevcut politikalara karşı bir başkaldırı olduğu görülmektedir. 1950'lerden sonraki dönemde, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgeleri'nde aşiret ileri gelenleri, yaşlı kuşağa mensup sözde aydınlar, Molla Mustafa Barzani'ye olan hayranlıklarından dolayı, Kürt Milliyetçiliğini benimseyen T-KDP (Türkiye Kürdistan Demokrat Partisi) çatısı altında bir araya gelirken, genellikle üniversitelerde okuyan Doğu ve Güneydoğu Anadolu gençlik kesimi de TİP (Türkiye İşçi Partisi), FKF (Fikir Kulüpleri Federasyonu), Dev-Genç gibi Marksist-Leninist örgütler içerisinde de yerini almıştır. Dolayısıyla bu dönemde, bölücülük faaliyetleri aşırı sol örgütlerin içerisinde yürütülmüştür. 1970?1980 döneminde Kürtçü faaliyetler devam etmiş ve Marksizm'in etkisiyle sömürge tezini işlemişlerdir.PKK terör örgütü eylemlerine başladığı 1984 yılından itibaren birbirinden farklı stratejiler uygulamıştır. Bu stratejiler genel olarak 4 başlık altında toplanabilir. Bunlar; 1984?1989 arasında yoğun terör; 1989?1995 arasında ?gerilla? aşamasına geçme çabası; 1995?1999 arasında büyük kentleri kapsayacak şekilde tekrar yoğun terör; 1999?2005 arasında ise farklı kombinasyonları eş zamanlı içeren terör, pasif itaatsizlik ve siyasallaşma sürecidir. The conclusion of the siege of Vienna, defeat of the Ottoman Empire started to defend and Europeans to attack. Until 18. century the Europeans tried to destroy with the attacks from outside of Turkey. Fort his aim not just external attacks but also inside attacks in the last quarter of 18th century Turkey attacks to destroy the circuit. With the Tanzimat period, Nestorian, Syrian, Armenian and Kurdish citizens in accordance with the imperialist policies using their own politics they managed to destroy Ottoman State.Demonstrated the National will of the War of Independence and the Republic of Turkey has established with the Turkish Nation. Independence of European imperialist powers in the same game and winning the war to reduce our nation by putting together a variety of events to bring the rebellion succeeded. Today, the existence of the Republic of Turkey, the PKK a terrorist organization, the Western states supporting offensive today's issue of the Orient is nothing more than a new application. Rising in the period shortly before the Republican groups in the Struggle for the Liberation of Urfa, Gaziantep and after joined the struggle for independence in cities such as the National Pact also have preferred to stay within the boundaries. Separatist back of a mind although the plan was the most appropriate opportunity for this in mind that at that time has already passed the hands of these secessionist or separatist rebellions rather than being seen as a revolt against the current policies. The period after 1950, the tribal elders of the Eastern and Southeastern Anatolia Regions, supposedly belonging to older generations of intellectuals, because of Mullah Mustafa Barzani, Kurdish nationalism, adopting T-KDP (Kurdistan Democratic Party of Turkey) came together under the roof, usually type studying at universities in Eastern and Southeastern Anatolia youth segment (Turkey Workers' Party), FBF (Idea Clubs Federation), the Marxist-Leninist organizations, such as Dev-Genc received within. From 1970 to 1980 Kürdish terrorist organizations have göne their activities and They used colonialism ideas with the effect of Marksizm.When the PKK has been started it?s activities since 1984 they haveused different strategies. These strategies gettered urder four titles.These are the intense terror of 1984-1989,between 1989-1999 ?guerrilla?effort to pass the stage again to cover the major cities of the intense terror of 1995-1999,between 1999-2005 containing different combinations of simultaneous terror,and the politicization process of passive disobedience. 241
- Published
- 2012
36. Bitlis ve Bitlis Ermeni olayları (1870-1920)
- Author
-
Kinç, Cemalettin, Mercan, M. Salih, and Tarih Ana Bilim Dalı
- Subjects
Tarih ,Armenians ,History ,Turkish-Armenian relations ,Armenian events ,Bitlis ,Ottoman State ,World War I ,Ottoman Period - Abstract
Yakın tarihimizde Türk milletini ve dünya siyasetini en çok meşgul eden konulardan biri olan Ermeni meselesi, Osmanlı Devleti toprakları üzerinde yaşayan Ermeniler'in, sosyal, kültürel, ekonomik, idari ve siyasi statülerinden kaynaklanan bir sorun olmayıp, `Şark Meselesi` adıyla anılan milletler arası bir emperyalist stratejinin, güçler dengesi politikasının sonucu olarak ortaya çıkmıştır.Şark Meselesi, Avrupa Devletlerinin, Osmanlı Devleti'ni iktisadi ve siyasi nüfuz ve hükmü altına almak ve sebepler oluşturarak parçalamak ve Osmanlı idaresinde yaşayan çeşitli milletlerin bağımsızlıklarını temin etmek istemelerinden doğan tarihi meselelerin tamamıdır.I. Dünya Savaşı başladıktan sonra Rusya, İngiltere ve Fransa henüz savaş sona ermeden Osmanlı Devleti'nin topraklarını paylaşmak için aralarında çeşitli antlaşmalar yapmışlardır. Osmanlı topraklarının paylaşılması aşamasında Ermeniler'e de pay verilmesi gündeme gelmiş ve Ermeniler de bu amaç için adı geçen devletlerin emri altına girmiştir.I. Dünya Savaşı sırasında Rus, İngiliz, Fransız ve Amerikan güdümlü ve Osmanlı topraklarında yaşayan Ermeniler Bitlis ve civarında yaşayan Müslümanları bir katliama maruz bırakmışlar. Şehirde kadın, çocuk, yaşlı v.b. demeden herkesi öldürmüşlerdir.Durumu engellemek için bölgeye gelen Türk ordusunun yaklaşmasıyla katliamlar hat safhaya ulaşmış, ordunun önünden kaçan Ermeniler önlerinde çıkan her yeri yakıp yıkmışlardır.Bitlis ve civarında yaşayan Ermeniler'e savaş öncesi herhangi bir kötü muamelede bulunulmamış, sadece savaş sırasında diğer bölgelerde olduğu gibi bu şehirde yaşayan EiTneniler de zorunlu göçe tabi tutulmuşlardır.Ermeniler'in iddia ettikleri gibi bir katliama maruz kalmadıkları dönemi yaşayan insanların yeminli ifadelerinden de anlaşılmaktadır. İddiaların aksine Müslüman ahalinin bir Ermeni katliamına maruz kaldığını söylemek mümkündür. Recent history and world politics of the Turkish nation, which is one of the Armenian issue, which is too busy, the Armenians living on the territory of the Ottoman Empire, social, cultural, economic, administrative and political status is not a problem, `Eastern Question` of nations known as the inter- imperialist strategy, has emerged as the balance of powers by the policy.The Eastern Question, the European States, get to the bottom of the Ottoman Empire and the reasons for the provision of economic and political influence and creating a break and a desire to ensure the independence of various nationalities living in the Ottoman administration issues arising from the totality of history.!. After World War II, Russia, Britain and France, yet before the end of the war between the various treaties of the Ottoman Empire made to share the land. Armenians in Ottoman territory, sharing the stage to give the share name for this purpose have been raised, and Armenians also came under the command of the states.! During World War II, Russian, British, French and American-driven, and Armenians living in Ottoman lands left behind a massacre of Muslims living in and around Bitlis. The city of women, children, elderly etc. everyone, including killed.Massacres of the Turkish army arrived in the region closer to the line to prevent the situation has reached the stage, in front of the Armenians who escaped from the army demolished the burned every place.Armenians living in and around Bitlis any ill-treatment filed before the war, just as in other regions during the war, the Armenians living in this city were subjected to forced migration.Without be subjected to a massacre of Armenians as claimed by people living in the period are evident in the sworn statements. Contrary to the claims, it is possible to say that the Muslim population was subjected to an Armenian massacre. 218
- Published
- 2012
37. Ermeni meselesini hazırlayan sebepler
- Author
-
Yilmaz, İsmail, Mercan, M. Salih, and Tarih Ana Bilim Dalı
- Subjects
Tarih ,Armenians ,History ,Ottoman State ,Armenian question ,European countries ,Russia ,Armenian rebellions ,Turkish-Armenian relations ,Armenian events ,England ,France ,Armanian Orthodox Church ,International cooperation ,Ottoman Period ,External support - Abstract
Ermeni Sorununu hazırlayan sebepler üç başlık altında incelenebilir. Bunlardan birincisi Ermeni Sorununun ortaya çıkmasında Osmanlı tabiiyetinde yaşayan Ermenilerin, içerde ne gibi faaliyetlerde bulundukları, ne amaca yöneldikleri ve bu amaçları doğrultusunda ne gibi kurumlardan destek aldıkları veya ne gibi oluşumları oluşturduklarıdır. Burada asıl üzerinde durulması gereken kurulan ve oluşturulan bu kurumların bu amaç ve gayelere ne şekilde hizmet ettikleri ve kimlerden ne gibi destek gördükleridir. Ayrıca her davanın bir propagandaya ihtiyacı olduğu göz önüne alındığında Ermenilerin propaganda silahını ne derecede etkili kullandıklarını gözden kaçırmamalıdır.Daha sonra ki bölümlerde ise bu ayrılıkçı terör hareketlerinin dışarıdan nasıl destek gördüklerini bölümler halinde incelemeye çalıştık. Genel anlamda Ermenilerin, Avrupa kamuoyunda oluşturdukları intibayı inceledikten sonra, bu sûni sorunun ortaya çıkıp şekillenmesinde en büyük role sahip olan İngiltere, Fransa ve Rusya Devletleri'nin Ermeniler üzerinden ne gibi bir politika geliştirdiklerini ve bu politikalarını ne dereceye kadar uyguladıklarını vermeye gayret ettik. The reason for preparing the Armenian issue may be examined under three headings. The first Armenian issue would emerge in the Ottoman nationality living in the Armenian inside what activities they are located, what purpose toward that, and purposes of what institutions support they receive, or what process created. Founded on the fact that there needs to be addressed and the objectives of these institutions were created and what purpose they serve and from whom, what way are the ones supported. In addition, each case needs to be propaganda when considering how effective a weapon of Armenian propaganda, they should not be overlooked.In a later section how this outside support of the separatist terrorist movement tried to analyze what they see in sections. In a general sense of the Armenians, the European public have created the impression of viewing then this artificial problem emerged in shaping the most important role in having the United Kingdom, France and the Russian Armenians over what kind of policies have developed and the policies of the extent to implement to try to have. 105
- Published
- 2010
38. Lozan'dan günümüze Türkiye Cumhuriyeti ve Ermeni ilişkiler
- Author
-
Ordu, Mustafa, Mercan, M. Salih, and Tarih Ana Bilim Dalı
- Subjects
Tarih ,History ,Turkish-Armenian relations ,Turkey ,Lausanne Conference ,International Relations ,Uluslararası İlişkiler ,Lausanne Treaty ,International relations ,Armenia ,Turkish foreign policy - Abstract
Osmanlı Devleti kurulduğu tarihten başlayarak bir ?Hoşgörü? devleti oluşturmak için uğraşmış, bunu gerçekleştirecek dinamikleri de devletin temeline yerleştirmiştir. Birçok farklı ulusu bünyesinde taşımasına rağmen herhangi bir azınlık sorunu Osmanlı'nın son dönemlerine kadar yaşanmamıştır. Ermeniler daha önce bünyesinde yaşadıkları devletlerin aksine Osmanlı Devleti içerisinde son derece müreffeh bir yaşamışlardır. 1789 yılında Fransa'da başlayan ?Milliyetçilik? akımının etkisiyle ve Rusya'nın bu duyguları kullanmak için yaptığı girişimlerle Türk-Ermeni ilişkileri farklı bir mecraya sürüklenmiştir.Fatih Sultan Mehmet'in Türk-Ermeni ilişkilerini güçlendirmek için 1461 yılında İstanbul'da tesis ettiği ve başına patrik olarak atadığı ermeni Hovakim'in varisleri Osmanlı'nın zayıflamasına müteakip Avrupalı Devletlerle işbirliğine girerek Osmanlı'yı yıkmaya çalışmışlardır.I. Dünya Savaşı sırasında Ermenilerin Ruslarla işbirliğine girmeleri üzerine Türkler 1915 yılında Ermeniler için ?Zorunlu Göç? kararı almışlardır. Türklerin almış oldukları bu karar Avrupalı devletler tarafından ?Soykırım? olarak adlandırılmaktadır. Avrupalı Devletlerin kendi tarihleri ile yüzleşmeden Türklere yönelik yapmış oldukları ağır ithamlar hem biz tarihçileri hem de Türk Milletini derinden yaralamaktadır. 1948 yılında Birleşmiş Milletlerin kabul ettiği Soykırım tarifine hiçbir öğeyi barındırmayan ?Zorunlu Göç? kararı Avrupalıların yaptıkları insanlık suçlarına göre çok insanî bir eylemdir.Osmanlı döneminde meydana gelen Ermeni isyanları bastırılmış, Rus toprakları üzerinde Ermenistan da 1920 yılında Türk güçlerine yenilmiştir. Türkiye ile Ermenistan arasındaki sınırlar 1921 yılında imzalanan Moskova ve Kars Antlaşmaları ile son şeklini almıştır. Böylece Ermenilerin Türk tarafından toprak istemek gibi bir durumu tamamen ortadan kalkmıştır. 1922 yılında toplanan Lozan Konferansı'nda Avrupalı Devletlerin vaat ettikleri ?Büyük Ermenistan'ı? kuramayan Ermeniler bu defa emellerine ulaşmak için terörü kullanmışlardır.II. Dünya Savaşı'ndan sonra Rusya'nın Osmanlı'dan toprak talep etmesiyle Ermenilerin duyguları yeniden kabarmış, kurdukları terör örgütleriyle Türk diplomatlarına yönelik canice girişimlerde bulunmuşlardır. Ermenilerin bu terör girişimleri henüz bütün milletlerin hafızalarında canlı iken bu defa sorunu siyasallaştırmak adına çeşitli Avrupa Parlamentolarında Ermenilere Türkler tarafından ?Soykırım? yapıldığı yönünde kararlar alınmıştır.Ermeni Sorunu tamamen Diasporanın çabaları ile gündemde tutulmaya çalışılan bir sorundur. Diaspora bu girişimlerle Ermeni kimliğinin silikleşmesini engellemeye çalışmaktadır. Avrupalı Devletler de Türkiye'den ve Ermenistan'dan taviz koparmak adına bu sorunu desteklemektedirler. Ermenistan'ın ?Büyük Ermenistan? olarak tasarladığı ve içerisinde Türk topraklarının da bulunduğu toprakları elde etmesi imkânsızdır. Ermenilerin tanınma, tanıtma, toprak ve tazminat talepleri olarak belirledikleri ?Dört T? planından birincisi olan tanınma eylemi bile henüz gerçekleşmemiştir. Ayrıca Parlamentolarda alınan kararlar mevcut hükümetlerin siyasi görüşlerini yansıtmaktadır. Liderler ve yönetimler değiştikçe alınan kararların da değişebileceği düşünülmelidir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti de Avrupalı devletleri bu sorunda yanına çekebilmek için gerekli girişimlerde bulunmalı sorunun kalıcı çözümü için çaba harcamalıdır. Otoman State strove to create a ?Tolerance? state, begining from the history it was established, and put the powers, which were to make it come true, into the state?s foundations. Although it gave place to several distinct nations in its constitution, any minority problem till the last period of Ottoman was not experienced. Armenians, in contrary to the states where they lived before, led a highly prosperous life in Otoman State. Due to the ?Nationalist? tendencies began in French in 1789 and Russia?s attempts of using these tendencies Turk-Armenian relationships were dragged to an unexpected course.The inheritors in Armenian Hovakim, which Mehmet the Congueror established and appointed a patriarch to in 1461 in order to support Turkish-Armenian relationships, began to cooperate with European countries with the aim of demolishing the Ottoman State when it showed signs of getting weaker.Upon Armenians? cooperation with Russians in the First World War, the Turks decided to exerrt a ?Mandatory Migration? to Armenians in 1915. This decision which the Turks couldnn?t help taking in that extraordinary circumstances are today called ?Genocide? by European countries. Those European countries, without searching thoroughly their own histories, indulged in severe aspersions against the Turks wound us as historians and the Turkish nation deeply. Not including any element from the definition of genocide which was made by United Nations in 1948, mandatory migration decision is relatively a humanly action when compared to the inhuman actions Europeans did in history.Armenian rebellions in the Ottoman Period were suppressed and Armenia which was astablished in Russian terittory was beaten by Turkish powers in 1920. the boundaries between Turkey and Armenia got its final form according to the Moskow and Kars truces signed in 1921; and Armenians? demand of land from Turks Came to an end. When Armenians weren?t able to establish the ?Great Armenia? which European countries had promised them on Lausanne Conference held in 1922, they began to utilize terrorism in order to achieve their goals.After the First World War following Russians? demand land from the Otoman, the longings of Armenians were refreshed and by means of terrorist organizations they began to commit cruel initiatives towards Turkish diplomats. When all these terrorist activities of Armenians are alive in the minds of all nations, in several Eurupean countries? parliaments a decision was taken to the effect that a ?Genocide? by Turks towards Armenians in the past was committed.Armenian problem is a matter which is frequently taken into agenda with the attempts of Diaspora. By means of these initiatives Diaspora try to prevent getting Armenian identity indistinct. European countries support this matter in order to get some concessions from both Turkey and Armenia. That Armenia gets the landin which Armenians anticipate ?Great Armenia? and in which there are Turkish territories, is impossible. Even the recognition, the first of the four ?T? planning that Armenians defined as the demands of recognition, introduction, compensation, and territory, has not been realized. Moreover, the decisions taken at parliaments reflect the political ideas of the present governments. When the leaders and administration change, the decisions might also change in due course. The State of the Republic of Turkey must in these circumstances produce some projects in order to get support of Eurupean countries in this matter, and for the continuous solution of the matter it should pursue an arduous effort. 149
- Published
- 2009
39. II. Dünya Savaşı'nda Türkiye ve Türk basını
- Author
-
Teke, Cevdet, Mercan, M. Salih, and Tarih Ana Bilim Dalı
- Subjects
Tarih ,History - Abstract
I. Dünya Savaşı'nın sona ermesiyle birlikte 1919 ? 1939 yılları arasında meydana gelen gelişmeler, bir dünya savaşından başka bir dünya savaşına gidişin hazırlayıcısı olmuştur. I. Dünya Savaşı sonunda Avrupa, temelsiz bir barış düzenine sürüklendi. Dengesiz bir kuvvetler düzeni içinde, her gün yeni gelişmelere doğru yürüdü ve bu gelişmeler 1939'da II. Dünya Savaşı'nın sert kayasına çarptı.II. Dünya Savaşı, tarihin gördüğü en yıkıcı savaşlardan biri olmuştur. Savaş, askeri boyutları yanında siyasi boyutlarıyla da uluslararası ilişkiler ve dünya güç dengelerindeki gelişmeleri derinden etkileyen bir savaş olmuştur. Özellikle jeopolitik konumunun da etkisiyle, savaşın etkilerini derinden yaşamış ülkelerden birisi de Türkiye'dir. Türkiye II. Dünya Savaşı'na askeri anlamda katılmamış olmasına karşın, bu topyekûn savaşın etkilerini her an yaşamıştır. Savaş boyunca Türkiye, maceracılığa kaymadan, tek bir tarafa baştan bağlılığı vurgulamayan ve mümkün olduğunca savaş dışı kalmaya çalışan bir denge politikası izledi. Savaşın zorlukları karşısında gerek iç ve gerek dış politikasını, savaşın dalgalanmalarına göre, günü gününe ayarladı.II. Dünya Savaşı'nın süreç ve yankıları, Türk basını üzerindeki tutumuna yansıması Türk siyasetinin çizgisine etkisi bakımından önemlidir. Savaş boyunca Türk basını, Türk Hükümeti'nin ihtiyatlı politikasını sürdürmüştür. Basın, Türkiye'yi saran tehdit ve itelemeler karşısında ülkenin tepkisini yansıtmıştır. Türk gazetelerinde yer alan yazılar, Mihverden yana olanlardan Müttefiklerden yana olanlara kadar, geniş bir yelpaze içinde bunu gerçekleştirmiştir.Anahtar Kelimeler: II. Dünya Savaşı, Avrupa, Dış Politika, Denge, Demeç, Türkiye, İttifak, Mihver, Müttefik, Basın, Türk Basını. By ending of the World War I, the events took place between 1919 ? 1939 have lead the World to a new great war. At the end of the World War I Europe has established an insubstantial peace. Within this unbalanced force establishment Europe lead to new incidents which started the World War II.World War II has been one of the most destructive wars that history had witnessed. The war has changed the world deeply not only in military basic but also in political structure. Especially because of its geopolitics position Turkey is one of the countries which has experienced the effects of the war deeply. Despite the fact that Turkey has not participated in World War II, it had experienced the effects of this general war in every instant. Throughout the war Turkey followed a balanced policy which aims to remain out of the war and make stress on not commitment to one side of the rivals. Turkey set its foreign and domestic policy in accordance to the hard conditions of the day.The course and the echoes of the World War II, its reflection on Turkish press are important considering the Turkish Policy. Turkish Press had followed the attentive line of the Turkish Government during the war. The press reflected the country?s revolts against the threats that surrender Turkey. The articles that published by the Turkish Press, including ones that support the Allies or the Axis, did the same thing.Key Words: World War II, Europe, Foreign Policy, Balance, Statement, Turkey, Alliance, Axis, Ally, Press, Turkish Press. 294
- Published
- 2008
40. 1. Körfez Krizi ve Türkiye
- Author
-
Urhan, Uğur, Mercan, M. Salih, and Tarih Ana Bilim Dalı
- Subjects
Tarih ,History - Abstract
220
- Published
- 2007
41. Türk tarihinde Ermeniler ve Ermeni-Rus ilişkileri
- Author
-
Erol, Şinasi, Mercan, M. Salih, and Diğer
- Subjects
Tarih ,Armenians ,History ,Armenian rebellions ,Turkish-Armenian relations ,Russian-Armenian relations ,Russia - Abstract
124 ÖZET ` Türk Tarihinde Ermeniler ve Ermeni-Rus İlişkileri` adlı yüksek lisans bitirme tezi dört bölümden meydana gelmektedir. Ana bölümlere geçilmeden önce giriş bölümünde Ermeni kimliği hakkında bilgi verilerek Ermeniler'in menşei ve tarih sahnesine çıkışları ile Ermeniler'in yaşadığı bölgeler belirtilmiştir. Birinci bölüm `Tarihte Ermeniler` ana başlığı altında oluşturularak, Ermeniler'in İranlılar, Makedon ve Selefkoslar, Roma-Bizans, Sasaniler, Araplar ve Türkler'in hakimiyetleri altında geçen dönemlerinden bahsedilmiştir. İkinci bölümde Türkler'in Anadolu'ya akınları sırasında ve Selçuklular dönemindeki Türk-Ermeni ilişkilerinden bahsedilmiştir. Biraz daha detaya inilerek Büyük Selçukulu Devleti hükümdarlarından Alparslan ve Melikşah dönemlerindeki Türk-Ermeni ilişkileri irdelenmiştir. `Şark Meselesi` hakkında geniş bir bilgi verilmiştir. Bununla beraber şark meselesinin ortaya atılışı ve Şark Meselesi'nin gelişmesi, Rusya'nın Şark Meselesi'ne bakışı ve Şark Meselesi'nde Ermeniler'in durumu konulan açıklanmıştır. Bu bölüm kendi arasında daha küçük başlıklara ayrılarak şu konulara değinilmiştir: Dönemler halinde Ermeni-Rus İlişkileri, Rusya'nn Uyguladığı Ermeni Politikası ve Rusya'daki Ermeniler, I. Dünya Savaşı'nda Ermeni-Rus İlişkileri, Osmanlı Devleti'nin I. Dünya Savaşı'na Girişinden 1917 Rus İhtilâline Kadar Olan Ermeni-Rus İlişkileri, Üçüncü bölümde I. Dünya Savaşı Sonrası Ermeni-Rus İlişkileri. `Osmanlı Devleti'nde İlk Ermeni İsyanları ve Alınan Tedbirler, Tehcir Kanunu'nun Uygulanışına Kadar Anadolu'da Meydana Gelen Ermeni İsyanları, Tehcir Kanunu'nun Çıkarılması ve Uygulanması, Ermeni Mezalimleri ve Katliamları, Anadolu'nun Taksim Plânı ve Ermeniler ile Gizli Antlaşmalar ve Ruslar'ın Anadolu'da Uygulamak İstediği Siyasi ve İdari Yapı` konulan anlatılmıştır. Çalışman son bölümündeTürk-Ermeni-Rus ilişkilerinin kısa bir tarihi gelişiminden bahsedilerek Ermeniler'in, Rusya'nın değişik bölgelerine yerleşmeleri ve buralarda sistemli olarak kolonize olmaları anlatılmıştır. Ayrıca 1960'tan günümüze kadar olan dönemdeki Ermeni-Rus ilişkilerine değinilmiştir. Sonuç bölümünde ise bahsedilen olaylar genel bir değerlendirmeye tabi tutularak ` Ermeni Sorunu` nun çıkış nedenleri tahlil edilmiştir. Önem arz eden belli başlı olaylar tekrar göz önüne alınarak bazı gerçekler artaya çıkarılmıştır. Daha sağlıklı bilgilere nasıl ulaşılabileceği konusunda tavsiyerde bulunulmuştur. Son olarak yapılan çalışmanın kısa bir özeti ve bu özetin İngilizce olarak tercümesi verilmiştir. 125 SUMMARY Affairs Between Armenians and Turkish and Affairs Armenians and Russians. It has been given knowledge about Armenians in the beginning of this writing.First part is about which counturies Armenians stayed. Under the flag of which counturies. Also it has been told about the time of Armenians during Iranians, Makedons, Selefkoses, Rome, Byzintians, Sasanis, Arabs and Turkishs. Second part is about affairs beetween Turkish and Armenians and also the affairs during Seljuktian time. Third part is about `Problem of East` compeletly. Fourth part is the widest passage of the work `Armenians during the Ottoman Empire and first affairs between Armenians and Russians` If we write a few beginning of the passages. These are affairs between Armenians and Russians after the first worldwar. Also about the Riots of Armenians against Ottoman Empire. It has been told about the counturies which they made secret agrements between Armenians. The Fourth part is about short history of Armenians and Russians affairs. Immigration of Armenians to Russia and staying, Replacing to the different areas of Russia Sperately it has been written since 1960 till today the affairs Armenians and Russians. As a result it has been told about problems of Armenians. Some friends gave good recommends to have better knowledge. This is English explanation of the work. 125
- Published
- 2003
42. Ermeni mezalimi (1918-1920 Nahçıvan)
- Author
-
Üstün, Kaan, Mercan, M. Salih, and Diğer
- Subjects
Tarih ,Armenians ,History ,Turkish-Russian relations ,Armenian events ,Ottoman State ,Nakchivan ,Russia - Abstract
220 ÖZET Ermeniler,kendilerini `Hayk` diye isimlendirirler ve ülkelerine de tarih boyunca `Hayastan` derler. Efsanelere dayanan uzun bir geçmişe sahip kabul edilirler. Yapılan tarihi araştırmalara rağmen üzerinde görüş birliği sağlanan kökleri henüz ortaya çıkarılamamıştır. Ermeniler, Güney Kafkaslarda, Rusya içlerinde, Anadolu'da, Ortadoğunun çeşitli coğrafi bölgelerinde değişik güçlerin, devletlerin hakimiyetleri altında yaşamışlardır. Açıklanan alanlarda, dağınık Ermeni toplulukları, zaman zaman küçük yerleşim birimlerinde, Ermeni Derebeylikleri ve hatta krallıklar kurdukları görülmüştür. Ancak bütün bunlar bağımlı topluluklar düzeyinde kalmıştır. Dağınık Ermeni toplulukları `Millet` kavramının gerekli kıldığı unsurları hiçbir zaman oluşturamamışlardır. Bunun yerine kilise öncülüğünde dini inançlar ve siyasi yönlendirmeler Ermeni topluluklarını bir arada tutabilmiştir. Ermeni toplulukları tarihleri boyunca, bütün özelliklerini koruyarak, mutlu ve refah içerisinde yalnız Osmanlı İmparatorluğu hakimiyeti ve koruyuculuğu altında yaşayabilmişlerdir. İmparatorluğun `Sadık vatandaşları`-`Millet-i Sadıka` saydığı Ermeni azınlık toplulukları ise, devlete karşı isyan etmişler, katliam ve terör ile Osmanlı İmparatorluğunun rejimin yıkmaya, düzenini bozmaya, topraklarını parçalamaya çalışmışlardır. Kafkasya'da yaşayan Ermeniler ise, Çarlığa karşı isyanlara, ihtilallere ve bölgede anarşi yaratıcı hareketlere katılmışlar ve Kafkas Müslümanlarını yok etmeyi amaç edinmişlerdir. Çarlık Rusya'nın yıkılması, Osmanlı Devletinin kaybettiği toprakları yeniden ele geçirmesine vesile olduğu gibi, Kafkasya'da bir takım askeri ve siyasi oluşumlara neden oldu. Bölgedeki çeşitli milletler bağımsızlıklarını elde edebilmek hususunda harekete geçmişti. Azerbaycan Türkleri, Gürcüler ve Ermeniler Güney Kafkasya'daki mirası paylaşmak hususunda birbirleriyle kanlı mücadeleye başlamışlardı. Rusların desteğini alan ve toprak mirasından aslan payını koparmak isteyen Ermeniler, hiç kuşkusuz bu kanlı mücadelenin baş aktörleri idi. Şubat 1918'de Türk Ordusunun Kafkasya'ya doğru harekatı başladı. Türk köy, kasaba ve şehirleri teker teker kurtarılarak 1828 sınır hattı aşıldı ve 4 Haziran 1918'de imzalanan Batum Antlaşması ile Nahçıvan, Şerur,Sürmeli,Ahıska,Ahılkelek ve Gümrü Osmanlı Devletine bırakıldı. Ancak Nahçıvan başta olmak üzere bu221 bölgelerin bir kısmında henüz Türk idaresi tesis edilemediği gibi, Ermeni çeteleri, Türk insanını katletme yansına girişmişti. Nahçıvan, Şerur ve Erivan Türkleri Osmanlı Ordusuna imdat mesaj lan gönderiyordu. Binbaşı Halil Bey ve iki arkadaşı İslam Ordusu Kumandam Nuri Paşa tarafından bölgeye gönderildi. Böylece 20 nci yüzyılda Nahçıvan'daki Türk askeri varlığı da başlamış oldu. Asayiş düzeldi, askeri yapılanma hususunda önemli aşama kaydedildi. Ermeni çetelerinin ve bilhassa Andranik'in Türk insanına karşı işlediği cinayetlere set çekildi. Mondros Müterakesi ile Türk Ordusunun çekileceği haberi Araş vadisi ahalisi üzerinde şok yarattı. Çünkü onlar bir taraftan Türk kuvvetlerinin aynlışma üzülürken, diğer taraftan nispeten devlet haline gelmiş Ermenilerle başbaşa kalacaklannı biliyorlardı. 18 Kasım 1918 Aras-Türk Hükümeti kuruldu. Birliklerinden ayrılıp, Aras-Türk Hükümeti ile çalışmaya başlayan Türk subayları Osmanlı Ordusunun dağıttığı silah ve cephane ile bölgede Ermenilere karşı ciddi bir hazırlık yapmaya başladı. Ancak Türk Ordusunun çekilmesinin ardından başlayan Ermeni hücumları neticesinde Aras-Türk Hükümeti Kamerli, Uluhanlı ve İğdır gibi bölgelerini kaybetti. Dehne Boğazı ve Şerur'da Ermenilerle kanlı savaşlar yapıldı ve Aras-Türk Hükümeti yıkıldı. 1919 Ocak ayı içerisinde Ermenilerle yapılan kanlı mücadeleler neticesinde, Büyük Vedi'ye kadar olan bölge yeniden Nahçıvan Türklerinin eline geçti. Bölgede toprak bütünlüğünün sağlanmasını müteakiben Nahçıvan'da İngiliz Valiliği kuruldu. Başlangıçta ilişkilerin çok iyi olmasına rağmen, Ermeni makamlarının `Nahçıvan ve Şerur'suz` Ermenistan yaşayamaz yakanşı etkisinde kalan İngiliz Generali Thomson, ahalisi çoğunlukla Türk olan Nahçıvan'ı Ermenistan'a hediye etti. İngiliz askerleri gözetiminde Nahçıvan'da Ermeni hakimiyeti kuruldu. Nahçıvan'ın Ermenilere verilmesi ve bölgede Türk ahaliye yapılan zulüm kısa zamanda Türk ve Azerbaycan makamlarını harekete geçirdi. İngilizlerin bölgeden aynlmasından sonra, Ermenistan Yüksek Komiseri Albay Henkell'in Nahçıvan'da tarafsız bölge ve Amerikan Valiliği oluşturma çabaları, daha önce İngilizlerin oyununa gelmiş bölge insanı ve bilhassa Halil Bey tarafından engellendi. Kazım Karabekir Paşa başlangıçta gizli bir şekilde Nahçıvan'a yardım ederken, İstanbul'un işgalini müteakip, Halil Bey resmen 11 nci Tümenin emrine girdi. Bu tarihten itibaren Milli Mücadele Liderleri bölgeyi Ermenistan'a karşı222 mücadele ve Sovyetler ile ilişkilerde bir üs haline getirmek için harekete geçtiler. Nahçıvan'a bir müfreze gönderildi. Azerbaycan'a gelmiş olan Kızıl Ordu birlikleri Nahçıvan'a davet edildi. Emperyalist güçlere karşı olarak askeri operasyonlar düzenlendi. Bölgedeki Türk kuvvetleri görünürde de olsa Bolşevikler gibi hareket ediyordu. Ancak bu iyi ilişkiler içerisinde bölgenin geleceğini tehlikeye atacak gelişmelere de meydan verilmiyordu. Nitekim Gümrü Antlaşması ile Nahçıvan'ı himayesine alan Türkiye, Sovyet-Rusya'nm isteği ile Azerbaycan'ın Nahçıvan'ı Ermenistan'a hediye etmesine sert tepki göstermiş, bilhassa Nahçıvan'daki Türk Müfreze Kumandanı Binbaşı Veysel Bey'in aktif çalışması ile Sovyetlerin bu emeli engellenmişti. Türk makamları bu tarihten itibaren sonra meselenin peşini bırakmadı. Mustafa Kemal Paşaya göre `Türk Kapısı`,Kazım Karabekir Paşaya göre `Şark Kapısf'olan Nahçıvan meselesi masa başında ciddi bir şekilde ele alındı. Moskova görüşmelerinde Nahçıvan'ı kontrolüne alamayan Türkiye, bölgenin yine bir Türk devleti Azerbaycan'ın himayesine girmesini sağladı. Moskova ve Kars Antlaşmalarında Nahçıvan' m toprak bütünlüğü ve statüsü belirlendi. Türkiye garantör ülke oldu. 223 SUMMARY The Armenians called themselves `Hayk` and throughout history have called heir country `Halastan`. It is generally accepted that they had a long past according to legends. However, historical research conducted has not found any roots that could be mutually agreed on. The Armenians have lived in various geographical areas such as the South Caucasus, Russia, Anatolia, The Middle East and have been governed by various powers and states. It has been observed that in the regions cited above, Armenian groups in some small settlements established Armenian (lordships) and even kingdoms. However, all of these remained depended groups. The scattered Armenian groups were never able to put together the components needed for forming the concept of a `Nation`. In place of this, the Church was able to keep the Armenian groups together especially with religious belief and then political directives. The Armenian Societies were able to retain the traits of their heritage and live in peace and prosperity throughout their history only under the rule and protection of the Ottoman Empire. The Armenian minority groups which were considered by the Empire as its `Faithful Citizens`, rovelted against the government and tried to ruin the order and divide the lands of the Ottoman Empire through massacres and terrorism. The Armenian living in the Caucasus took part in revolts and attempst to take over the system and created anarchy in the region against the Czarists and made it a goal eliminate the Muslims living in the Caucasus. The collapse of Czarist has not only enable Ottoman State to acquire the land, they had lost, but also result in some military and political developments in Caucasus. The nations living in this region have started to attempt to obtain their independence. Azerbaijan Turks, Georgians and Armenians got into bloody struggles in order to receive a bigger share in the heritage of Caucasus, Armenians who were surnorted by the Russians and wanted to get the biggest share of the land, were the main actress in this shuggle. On February 1918, Turkish Army headed to Caucasus. Turkish villages, towns and cities have rescued, the 1828 frontier line has been passed over and with the Batum Treaty signed on June 4th 1918; Nachicevan, Şeıur, Sürmeli, Ahıska, Ahılkelek and Gümrü have been left to Ottoman State. However, in some regions224 like Nachicevan Turkish government could not have been settled, Armenian Gangs were competing to kill the Turks in these regions. Nahicevan, Şerur and Erivan ashed to Ottoman Army for help. Major Mr. Halil and two friends of him have been sent to the region by Muslim Army Commander Nuri Paşa. So the presence of Turkish Army has started in Nachicevan. The security in the region has been improved, big developments in terms of military struchering have been achived. Armenian Gangs and their massacres against Turks especially in Adranik have been prevented. The Moindros Truce that Turkish Army with drawing from the region was a shock for the occupants of Aras Valley. They were not only worrying about Turkish with drawal, but also became aware that they would be left lonely against Armenians. On November 18th 1918, Aras-Turkish state has been established. Turkish Military officer who left their military components started to prepare themselves against Armenians with the guns and munitions distributed by Ottoman Army. However, by The Armenians Strikes after Ottoman's withdrawal, Aras- Turkish share lost the regions like Kamerli, Uluhanli and İğdır. There were bloody battles in Dehne, Şerur and Aras Turkish state has collapsed. On January 1919, after the bloody struggles with Armenians, the regions including Big Valley has been conquered by Nachicevan Turks. Following the achievement of the land unity in Nachicevan, British government has been established. Although General Thomson, who has been influenced by Armenians authorities that Armenian could not survive without Nachicevan and Şerur give Nachicevan, where Turks were the majority nation to Armenians as a present. Under British surveillance Armenians authority has been established. Armenians' governance in Nachicevan and the massacres against Turkish occupants in the region have initiated Turkish and Azerbaijan authorities to respond. Following British withdrawal from the region, Armenian superintendent of police's efforts for establishing an imparhial region and an American Government have been prevented by Mr. Halil and by the occupants who have been cheated previously by the British. While Kazım Karabekir Paşa was supporting Nachicevan secretly inthe beginning, Mr. Halil officially joined 1 1th Army after the occupation of Istanbul. After this date, National Struggle Leader has started to shuggle against Armenians225 and made the region a base for relations with Soviets. One Military Detachment has been sent to Nachicevan. Red Army Components that arrived to Azerbaijan were also invited to Nachicevan. Military operation has been organized against imperialist power. Turkish Power in the region were apperantly aching like the Bolsheviks. However, these good relations in the regions were preventing dangerous development that would spoil the future. Besides Turkey that obtained Nachicevan with Gümrü Treaty has responded neverely against the fact that Azerbaijan giving Nachicevan to Armenia due to Soviet-Russia's will. Especially, thanks to the efforts of Turkish Detachment Commander Major Mr. Veysel, Soviet's objectives could be hindered. After this date Turkish authorities have never given up this issue. The issue of Nachicevan that was defined according to Mustafa Kemal Paşa as `Turkish Door` and according to Kazım Karabekir as `East Door` was taken seriously on the hable.In Moscow negotiations, Turkey that could not receive Nachicevan has enabled Nachicevan being controlled by Azerbaijan. In Moscow and Kars Treaties, Nachicevan's land unity and status have been determined. Turkey became guanantor country. 262
- Published
- 2003
43. Milli Mücadele yıllarında Türk-İngiliz ilişkileri (1918-1923)
- Author
-
Akoğlu, Memduh, Mercan, M. Salih, and Diğer
- Subjects
Tarih ,History ,National Struggle Period ,England ,Turkey ,International Relations ,Uluslararası İlişkiler ,Ottoman State ,Turkish English relations - Abstract
SUMMARY England, on the contrary of following their policy during the 1 9th century, parallel to their new policy, has wanted to secure both their status in the Near East and specially their route to India by trying to collapse the Ottoman Empire towards the end of the 20th century. Seeing the Ottoman Empire defeated in the First World War as a big opportunity, England has followed a more active policy to protect their profits at maximum level. In this policy, England has time-to-time fell opposite with France and Italy. It will not be incorrect to say that, England's policy in parting Turkey has been useful in some ways for the intellectual Turks and people who were giving an independence struggle. The First World War has been the last one of the series of battles that the Turks have set about to save the Empire. Until this war, England has supported the Turks both in diplomatic ways and with it's armed forces several times. In the second half of the 19 century, England has joined the movement in sharing the Ottoman Empire and has spent effort for it not to vanish entirely. With the coming of the First World War, England's traditional policy has changed and set it's side in the same line against the Turks with the Czardom Russia which had adopted as a main purpose of collapsing the Ottoman Empire. After the collapse of the Czardom Russia and the Ottoman Empire being defeated in this war, England has become the leader of the movement against the Turks. Not only have the English deprived the Turks from their Empire but have also grudged them to live independently in their own country. Seeing the Turkish Independence War as a characteristic which would put in danger the profits they were expecting to gain from the First World War, the English have tried to stop or at least disable it from coming. Due to the situation, their first wish was to put aside Atatürk. That's why we could say that most of the English documents on the Turkish Independence War have been widely about Atatürk. When examining the documents on our subject, it is seen that throughout the years of the National Struggle, the English have never been in a direct contact with the Turkish Grand National Assembly. England has been in the decision of imposing the Sevres Treaty to the Turks whatever it took and has set target on protecting the advantages of the big victory they gained from the 4-year bloody battle. The sharing process of the Ottoman Empire would have been completed with this treaty and from these shares, England's one was going to be the lion's share. Furthermore, the Sevres Treaty was in the need of proving to all the Eastern Nations that no 91one was able to rebel against the common desires of the victorious Europe. Otherwise, the English had serious anxieties from `The Turk's rebellion would be a bad example to the enslaved nations and mean in a long term a shake in the British Colonial Empire.` Preventing such an epoch had great importance for the profits of the British Empire. For this reason the English have given a harsh battle to impose the Sevres Treaty to the Turks. On the other hand, the Greek Army being defeated in Sakarya has deeply affected the English. Such that the English General Staff has realised that the Greek Army neither had the power to impose any of their decisions nor the Sevres Treaty to the Turks. The English have been the ringleader of the imperialist policy run against the Turks and the one who helped our Western enemies to remain standing. The English, main architect of the Sevres, have tried to verify their ambitions by in diplomatic means holding the initiative in their hands. The English have yet again been against the Turk's wish of full independence in national borders. As like any other matter, the English, following a senseless hostile manner towards the Turks, have used effort to sabotage the National Struggle by using the Armenians and Greeks. Like most of the treaties, the English continuously put pressure on the Turks for the Armenians to gain land in the Anatolian land. But all their efforts have been unsuccessful. One of the points which has to be marked out in the Turkish-English relations is the English showing concern to the Kurds living in the Anatolia in the first quarter of the 19th century. The English spies entering the country for a so-called `Scientific research` have gone to an area where a majority of Kurds lived and provoked them against the Turks. On the other hand, they have not neglected to establish the underground sources in the Dicle and Fırat domain where the Kurds lived. The purpose of the English was to form a puppet administration in the areas where petroleum sources were rich. During the Turkish Independence War to collapse the National Struggle from the inside, the English have used the Kurds. By the signing of the Lozan Treaty, Turkey has gained great success on the English diplomacy. The Empire, given the name `111 Man` by the European countries, first to be England, has become history and Turkey has been able to resist imperialism with the success it has gained from it's National Struggle. As Atatürk said, the success of the Turkish Nation has made a positive effect on the oppressed nations and has stimulated their independence beliefs. This effect which has been felt throughout India, Arabia and North Africa has brought the end of colonization. One of the biggest factors which has set the collapse of the British Colonial Empire has been the Turkish example. Knowing the effect Turkey would make if 92having won their independence on all the colonies dependent to the English, have made the English merciless enemy of the National Struggle from the beginning. Turkish-English relations have only started improving in the beginning of 1939. 93 194
- Published
- 2001
44. FAVA Syndrome with Unique Synovial Localisation Mimicking Diffuse Pigmented Villonodular Synovitis
- Author
-
Usta U, Ayyıldız Mercan M, Burgazdere G, Ustabaşıoğlu FE, and Çiftdemir M
- Abstract
Competing Interests: Conflict of Interest: No conflict of interest was declared by the authors.
- Published
- 2025
- Full Text
- View/download PDF
45. The H-reflex study of the flexor carpi radialis muscle in healthy individuals.
- Author
-
Mercan M and Kuruoğlu R
- Abstract
Objective: This study aimed to investigate the physiological and anatomical factors influencing the flexor carpi radialis (FCR) H-reflex and to establish reference values for FCR H-reflex parameters in relation to these factors., Methods: The FCR H-reflexes, elicited by median nerve stimulation, were assessed in 80 healthy individuals both at rest and during isometric voluntary contraction (IVC). Multiple linear regression analyses were performed with H-reflex parameters as the dependent variables, while age, gender, height, arm length, and weight were included as independent variables., Results: The FCR H-reflex was recorded bilaterally in nearly all healthy individuals (76 out of 80) during IVC, while it could be obtained in only 35% (28 out of 80) of these individuals at rest. During IVC, the maximum H-reflex amplitude (Hmax) and its ratio to the maximum M-response amplitude (Hmax/Mmax ratio) were significantly increased ( p < 0.001). However, there were no changes in H-reflex latency, latency difference, conduction velocity (HRCV), or amplitude ratio ( p > 0.05). In both conditions, age and arm length were the most important factors affecting H-reflex latency ( p < 0.001), while HRCV was influenced only by age ( p < 0.01). Women exhibited shorter H-reflex latencies ( p < 0.01), and both Hmax amplitude and Hmax/Mmax ratio were higher in women during IVC ( p < 0.05). The H-reflex amplitude ratio during IVC showed a tendency to decrease with age ( p < 0.05)., Conclusion: These findings suggest that FCR H-reflexes are more reliably elicited during IVC, and that both physiological and anatomical factors should be considered when assessing H-reflex abnormalities., Competing Interests: The authors declare that the research was conducted in the absence of any commercial or financial relationships that could be construed as potential conflict of interest., (Copyright © 2024 Mercan and Kuruoğlu.)
- Published
- 2024
- Full Text
- View/download PDF
46. Antipsychotic-Treated Schizophrenia Patients Develop Inflammatory and Oxidative Responses Independently From Obesity: However, Metabolic Disturbances Arise From Schizophrenia-Related Obesity.
- Author
-
Emre S, Asli S, Sener M, Eker SS, and Esma SG
- Subjects
- Humans, Male, Female, Adult, Middle Aged, Cytokines blood, Case-Control Studies, Biomarkers blood, Schizophrenia drug therapy, Antipsychotic Agents adverse effects, Obesity complications, Oxidative Stress drug effects, Inflammation
- Abstract
Objective: To define the impact of obesity on inflammatory and oxidative disturbances in antipsychotic-treated schizophrenia patients., Methods: Several cytokines, inflammatory, metabolic, and oxidative status markers were evaluated in obese (n = 40) and non-obese (n = 40) antipsychotic-treated patients and compared with age-and BMI-matched controls (n = 80)., Results: Schizophrenia patients had higher leptin, TNF-α, adiponectin, visfatin, resistin, P-selectin, NPY, BDNF, CD40-L, MCP-1, and malondialdehyde, and lower IL-6, ghrelin, neopterin, and vitamin E levels compared to their respective controls (p < 0.001). Total oxidant status was higher in non-obese patients compared to controls (p < 0.001), total antioxidant capacity was higher in obese compared to non-obese patients (p < 0.01), but vitamin A and paraoxonase levels were not different. High sensitive-CRP levels were higher in obsese controls relative to non-obese controls (p < 0.05) and in obese patients relative to non-obese patients (p < 0.001). Fasting glucose, insulin, HbA1c, HOMA-IR, uric acid, total cholesterol, and triglyceride concentrations were higher in obese patients compared to non-obese patients. Insulin concentrations and HOMA-IR were also higher in obese controls than in non-obese controls., Conclusions: Our results suggest that inflammatory responses and oxidative stress develop independently from obesity in antipsychotic-treated schizophrenia patients. However, schizophrenia-induced obesity causes metabolic disturbances; thereby, obese schizophrenia patients are more liable to cardiovascular events and progress of metabolic syndrome than non-obese patients., (© 2024 John Wiley & Sons Ltd.)
- Published
- 2024
- Full Text
- View/download PDF
47. Relationship between fatigue and quantitative electromyography findings in patients with myasthenia gravis.
- Author
-
Savaşcı D, Mercan M, and Yayla V
- Abstract
Background: Fatigue is a common complaint among patients with myasthenia gravis (MG). In this study, we investigated the alterations in muscle morphology in patients with MG experiencing fatigue using quantitative electromyography (QEMG), and explored the relationship between electrophysiological findings and the severity of both fatigue and disease., Methods: We performed QEMG of the biceps brachii muscle using the peak ratio method and multi-motor unit potential (MUP) analysis across three groups: 18 MG patients with fatigue, 34 MG patients without fatigue, and 33 healthy subjects. Stimulated single-fiber EMG was performed on the frontalis muscle. The severity of perceived fatigue and disease was subsequently assessed using the quantitative myasthenia gravis (QMG) score, the MG-activities of daily living (MG-ADL) profile, self-reported fatigue questionnaires, and handgrip strength measurements., Results: The QEMG study revealed a reduced mean MUP duration and size index (SI), in addition to an increased peak ratio in patients with MG (p < 0.05), which tended to be more pronounced in those experiencing fatigue. Compared to healthy subjects, MG patients with fatigue displayed a myopathic pattern characterised by a high peak ratio, short duration, and small-amplitude MUPs, without any increase in the number of phases or small time intervals. The mean peak ratio was positively correlated with the QMG, MG-ADL, and Fatigue Impact Scale total and physical subscores (p < 0.05). Further, MG patients with fatigue exhibited reduced maximum grip strength, which was positively correlated with the mean MUP duration, amplitude, SI, and thickness, and negatively correlated with the mean peak ratio (p < 0.05). No significant differences were observed in the jitter or block measurements (p > 0.05)., Conclusions: The present study investigated electrophysiological findings that were not considered or theorised in prior studies on patients with MG experiencing fatigue. The results of this study suggest that myopathic changes may be a critical pathophysiological component underlying the fatigue associated with MG., Competing Interests: The authors declare that they have no known competing financial interests or personal relationships that could have appeared to influence the work reported in this paper., (© 2024 Published by Elsevier Ltd.)
- Published
- 2024
- Full Text
- View/download PDF
48. Electrodiagnostic methods to verify Guillain-Barré syndrome subtypes in Istanbul: A prospective multicenter study.
- Author
-
Tasdemir V, Sirin NG, Cakar A, Culha A, Soysal A, Elmali AD, Gunduz A, Arslan B, Yalcin D, Atakli D, Orhan EK, Sanli E, Tuzun E, Gozke E, Gursoy E, Savrun FK, Uslu FI, Aysal F, Durmus H, Bulbul H, Ertas FI, Uluc K, Tutkavul K, Baysal L, Baslo MB, Kiziltan M, Mercan M, Pazarci N, Uzun N, Akan O, Cokar O, Koytak PK, Sürmeli R, Gunaydin S, Ayas S, Baslo SA, Yayla V, Yilmaz V, Parman Y, Matur Z, Acar ZU, and Oge AE
- Subjects
- Humans, Prospective Studies, Neural Conduction physiology, Electrodiagnosis methods, Gangliosides, Antibodies, Guillain-Barre Syndrome
- Abstract
Background and Aims: This study aimed to identify the clinical characteristics and electrodiagnostic subtypes of Guillain-Barré syndrome (GBS) in Istanbul., Methods: Patients with GBS were prospectively recruited between April 2019 and March 2022 and two electrodiagnostic examinations were performed on each patient. The criteria of Ho et al., Hadden et al., Rajabally et al., and Uncini et al. were compared for the differentiation of demyelinating and axonal subtypes, and their relations with anti-ganglioside antibodies were analyzed., Results: One hundred seventy-seven patients were included, 69 before the coronavirus disease 2019 pandemic (April 2019-February 2020) and 108 during the pandemic (March 2020-March 2022), without substantial changes in monthly frequencies. As compared with the criteria of Uncini et al., demyelinating GBS subtype diagnosis was more frequent according to the Ho et al. and Hadden et al. criteria (95/162, 58.6% vs. 110/174, 63.2% and 121/174, 69.5%, respectively), and less frequent according to Rajabally et al.'s criteria (76/174, 43.7%). Fourteen patients' diagnoses made using Rajabally et al.'s criteria were shifted to the other subtype with the second electrodiagnostic examination. Of the 106 analyzed patients, 22 had immunoglobulin G anti-ganglioside antibodies (14 with the axonal subtype). They had less frequent sensory symptoms (54.5% vs. 83.1%, p = 0.009), a more frequent history of previous gastroenteritis (54.5% vs. 22.9%, p = 0.007), and a more severe disease as compared with those without antibodies., Interpretation: Serial electrodiagnostic examinations are more helpful for accurate subtype diagnosis of GBS because of the dynamic pathophysiology of the disease. We observed no significant increase in GBS frequency during the pandemic in this metropolis., (© 2024 Peripheral Nerve Society.)
- Published
- 2024
- Full Text
- View/download PDF
49. Assessment of Cognitive and Mood Changes in Older Survivors of COVID-19: A Year's Follow-up.
- Author
-
Ozdemir C and Tastemur M
- Subjects
- Humans, Aged, Follow-Up Studies, Cognition, Survivors, COVID-19, Cognition Disorders, Cognitive Dysfunction epidemiology, Cognitive Dysfunction etiology
- Abstract
Abstract: The long-term effects of coronavirus disease 2019 (COVID-19) infection are not fully known. In this study, we aimed to evaluate cognitive function and mood changes with 1-year follow-up in the elderly after COVID-19 disease. Ninety COVID-19 survivors and 90 healthy controls were included in the study between April 2022 and 2023. The patients were evaluated at the 1st, 6th, and 12th months for cognition, depression, and sleep quality. Cognitive function is assessed by the Montreal Cognitive Assessment (MoCA), sleep quality by the Pittsburgh Sleep Quality Index, and depression by the Yesavage Geriatric Depression Scale. COVID-19 survivors secured lower scores in certain domains of the MoCA in comparison with the controls at the first and sixth months. However, at the 12th month, no difference was observed in total MoCA ( p = 0.100), Yesavage Geriatric Depression Scale ( p = 0.503), and Pittsburgh Sleep Quality Index ( p = 0.907) between survivors and controls. Older patients who recovered from COVID-19 have lower cognitive function compared with controls up to 12 months. However, cognitive function scores were similar at the end of the first year except for memory scores., (Copyright © 2023 Wolters Kluwer Health, Inc. All rights reserved.)
- Published
- 2023
- Full Text
- View/download PDF
50. The Profile of Guillain-Barré Syndrome Before and During COVID-19 Pandemic: A 5-Year Experience.
- Author
-
Toydemir HE, Mercan M, and Yayla VA
- Abstract
Introduction: We aimed to evaluate and compare the clinical and electrophysiological features of post-COVID-19 Guillain-Barré syndrome (GBS) and non-COVID-19 GBS patients over the last five years., Methods: We retrospectively analyzed patients diagnosed with GBS between October 2016 and September 2021. They were divided into five groups according to the flu season and the COVID-19 pandemic. Groups 1-4 were identified as non-COVID-19 groups, whereas Group 5 constituted the post-COVID-19 group. At the sixth month the Hughes functional grading scale score (HFGSS) was noted. Clinical and electrophysiological findings were compared between the groups., Results: Fifty-nine GBS patients were enrolled in this study. Post-COVID-19 GBS patients had more facial diplegia than non-COVID-19 GBS patients. Except for facial diplegia, post-COVID-19 GBS patients did not differ from non-COVID-19 GBS patients regarding the need for mechanical ventilation, loss of ambulation, type of GBS, response to treatment, and patient outcomes. In 67% of post-COVID-19 GBS patients, HFGSS was ≤2. Acute inflammatory demyelinating polyneuropathy (AIDP) was the most common subtype in post-COVID-19 GBS patients. The 2018-2019 flu season saw more ambulation loss than other flu seasons. The 2017-2018 influenza season had the highest number of patients (39%)., Conclusion: The clinical and electrophysiological features of GBS may differ according to year, infectious etiology, and severity of seasonal viral infections. Post-COVID-19 GBS patients mostly had the AIDP subtype with frequent facial diplegia. The prognosis of post-COVID-19 GBS patients was good. The patients responded well to treatment with intravenous immunoglobulin and plasma exchange., Competing Interests: Conflict of Interest: The authors declared that there is no conflict of interest.., (Copyright: © 2023 Turkish Neuropsychiatric Society.)
- Published
- 2023
- Full Text
- View/download PDF
Catalog
Discovery Service for Jio Institute Digital Library
For full access to our library's resources, please sign in.