Search

Social psychology investigates that explanation of human social behaviors such as roles, group processes, inter group relations. Experimental approaches can not find solutions about that objects. But today experimental and traditional social psychology approaches has changed that their research area and methods. Psychology started to understand that two aspects of human behavior which one is the individual's behavior and the other one is social behavior. Early years of psychology experimental method was accepted that the way of doing psychology. This choice was not proper way to understand social behaviors. Thus, social psychology has new important questions. What are social psychology's research objects, how to ask its questions, who answers its questions, and more important problem is how social psychology interpret all this answers., Sosyal psikoloji, psikoloji disiplini içinde, sosyal davranışın açıklanması, toplumsal düzeyde bireyin aldığı rol ve toplumsal süreçlerin birey üzerindeki etkilerini inceler. Bu konular deneysel anlamda çözüm üretilmesi kolay olmayan konulardır. Günümüzde deneysel yöntem ve sosyal psikolojinin bugüne dek benimsediği araştırma nesnesi hakkında önemli değişimler vardır. Psikolojinin bağımsız bir disiplin olma çabası insanın iki farklı halini tanımlama girişimi ile başlar. Bu hallerden biri bireyin kendi başına olduğu diğeri ise birden fazla bireyin bir arada olduğu hallerdir. Sosyal psikoloji ya da insanın sosyal davranışı, psikoloji disiplini oluşturulurken neredeyse kesin sınırlarla psikoloji anlayışının dışında tutulmuştur. Bilim olma çabası içinde bu gelgitleri yaşayan sosyal psikolojinin en önemli meselelerinden biri, sosyal psikolojinin araştırma nesnesinin ne olacağı, sorularını kime, kimlere ya da neye soracağı ve tüm bunların yanı sıra hangi yolla ve kaynaklarla sorduğu soruların cevaplarını yorumlayacağıdır.

ÖZ Bu çalışmanın amacı, resmi devlet düzeni cumhuriyet olan Türkiye'de, cumhuriyetin eğitim politikalarının etkisiyle yetişen üniversite gençlerinin, Türkiye'de tanımlanan ve yaşama aktarılmış olan cumhuriyeti bir kimlik nesnesi olarak benimseyip benimsemediklerini ortaya çıkarmaktır. Çalışmaya üniversite öğrencilerinin dahil edilmesinin nedeni, eğitimin her aşamasında cumhuriyet kavramının ve Türkiye'deki cumhuriyet prensiplerinin öğrenciye aktarılmasının temel ilkeler arasında yer almasıdır. Bir diğer önemli neden de kurulduğundan itibaren Türkiye Cumhuriyeti 'nin gençliğe yaptığı vurgudur. Bu nedenle, çalışmaya İstanbul, Ankara ve İzmir'deki üniversitelerde okuyan 225 öğrenci dahil edilmiştir. Bu 225 üniversite öğrencisine çalışmanın problemine uygun olarak hazırlanmış olan 1 9 soruluk bir soru listesi verilmiştir. Bu listedeki sorular açık uçludur. Elde edilen veriler içerik analizinin iki türü olan duygusal yön analizi ve anlamsal içerik analizi ile iki birimde; tüm cevap ve cümle-cümle birimlerinde değerlendirilmiştir. Bu değerlendirmelere ki kare uygulanmıştır. Analizden elde edilen sonuçlara bakıldığında, tutum ve eğilimleri ortaya çıkaran duygusal yön analizinde, cumhuriyete, prensiplerine ve kimlik nesnesi olarak cumhuriyeti görmeye dair olumlu bir algının olduğu söylenebilir. Cumhuriyetin uygulanışı ve cumhuriyetin öğelerim oluşturan yapılara yönelik sorularda ise olumsuz bir algının yaygın olduğu ifade edilebilir. Diğer analiz türü olan anlamsal içerik analizinde elde edilen sonuçlara bakıldığında da, duygusal yön analizi sonuçlarını destekleyecek nitelikte tanımlamalar ve içerikler olduğu görülmektedir. Sonuç olarak, üniversite gençlerinin cumhuriyeti, prensiplerini ve bir kimlik nesnesi olarak cumhuriyeti algılamayı kabullendikleri ancak, uygulanışı konusunda belirgin bir rahatsızlıkları olduğu görülmüştür. Anahtar Kelimeler: Türkiye'de cumhuriyet, cumhuriyetçi kimlik, içerik analizi ABSTRACT The main aim of this study is to establish that whether university' students who have been educated under the effect of Turkish Republic accept the Repuclic as an identity for themselves.The reason of that is getting university students as subjects of this study is the target of Turkish education system that transmitting of Republic concept to young Turks. Also, the other reason is that republic has given importance since it was established. Because of these reasons, 225 university students from İzmir, Istanbul and Ankara participated as in this study. The item questionnaire include 19 questions that were created suitable to the problem of this study was given to the students. These questions are open ended. The data that was put together was analized by content analized system on the both Feeling Tone analysis and Semantic Content analysis. Chi square used on the SPS4S. When we look at the result, there is a pozitive perception and accepting toward to getting republic as the principle and identity. On the other hand, there is a negative perception toward both Republic that has applicated and the section of Republic. On the Semantic Content analysis, results that support to Feeling Tone analysis is seen. As a conclusion, university students accept the republic as the basic principle and identity for themselves, but also, it seemes that they were not pleased by application of Republic as an principles. Key Words: Rebuplic in Turkey, Republican Identity, Content Analysis. İİ 147

Belirli tezgah ve kumaş parametrelerine bağlı olarak uygu lanabilecek maksimum sıklıkların belirlenmesi, hem üreticilerin belirli kalite özellikleri gösteren bazı tür kumaşları üretebil meleri için 'yol gösterici olacak, hem de uygulamada aşılmaması gereken sıklık limitlerinin ortaya konulmasını sağlayacaktır.. Bu çalışmada, dokunabilirlik limitlerinin saptanması prob lemine çözüm getirebilmek amacıyla bazı nümerik ve teorik analiz metodları geliştirilmiştir. Bu metodların uygulanmasına olanak tanıyacak şekilde kurulan bir deneme planı çerçevesinde, farklı örgülerde, farklı erken ağızlık açılarında, farklı çözgü gerilim-.lerinde ve bir dizi ön deneme sonucu belirlenen farklı skala atkı sıklığı değerlerinde toplam kırk altı adet örnek kumaş dokunmuş ve gerekli ölçmeler yapılmıştır. Deneysel çalışmalardan elde edilen sonuçlar önce istatik- sel analiz yöntemleri ile incelenmiş ve yorumlanmıştır» Tezgahta ki atkı sıklığını, ham kumaştaki atkı sıklığını ve kumaş oluşum çizgisinin konumunu etkileyen faktörler ve bunların önem derece leri varyans analizleri sonucunda ortaya konulmuştur. Tablo 29' da toplu olarak ana değişkenleri etkileyen faktörlerin. önem sırası gösterilmektedir. Maksimum sıklık noktasının nümerik olarak bulunması, ska la atkı sıklığı ile tezgahtaki atkı sıklığı arasında başlangıçta doğrusal bir ilişki olacağı, fakat skala atkı sıklığının belli bir değerinden sonra tezgahtaki atkı sıklığının bu doğrusal iliş kiden uzaklaşacağı, yani artık atkıların kumaşa skalada ayarlanan değer ölçüsünde yedirilemiyeceği varsayımlarına dayandırılmıştır. Limit sıklık değerinin bulunabilmesi için ise, her kombinasyonda ön denemeler sonucu bulunan doğrusal ilişki ile, esas denemeler de tezgahta ölçülen atkı sıklıklarına uydurulan altı farklı mate-- 161 -- 162 - matiksSİ modelin kesişim noktaları aranılmış, sonuç veren model ler içinde belirleme katsayısı en yüksek olanınkiler seçilmiştir» Yalnız bu yönteme göre bulunan sonuçlar ' 'iutfz sıklık teorileriyle,..ju de teorik analiz sonuçlarıyla uyum göstermiş t4-?«- Teorik analizler ise geometrik ve mekanik olmak üzere iki farklı yaklaşımla yürütülmüşlerdir. Kemp 030i ve Hamilton (1964)'nun geometrik modellerine dayanılarak geliştirilen geo metrik analiz yöntemi, gerek koşu-pisti kesitinin büyük ve küçük çaplarının, gerekse atkı ve çözgü ipliklerinin kıvrım yükseklik lerinin gerçekçi bir şekilde belirlenememesi yüzünden bezayağı dışındaki örgüler için çözüm vermemiştir. Greenwood ve CowhiRg (1956 a) in yaklaşımlarını esas alan mekanik yaklaşımda ise, ku- maş geriliminin. sıfıra düşmesine, yani yetersiz dokuna ortaya çıkmasına yol açacak atkı sıklığı değerinin bulunması amaçlanmış tır. Mekanik analiz yönteminin özellikle bezayağı ve 2/2 Panama örgüde dokunan' kumaşlar için sıklık teorilerinin üzerinde uygur- lanabilir» değerler verdiği gözlenmiştir. 0 halde, mekanik ana liz yöntemi', belirli tezgah ve kumaş parametrelerine bağlı ola rak, dokunabilirlik limitlerinin saptanmasında kullanılabilecek tir. The determination of the maximum setts that may be applied depending upon certain loom and doth parameters, will on the one hand, be a guide to producers to manufacture certain types of cloths having particular quality characteristics and will enable, on the other hand, the setting limits to be defined which must not be surpassed in practice» In this work certain numerical and theoretical analysis methods have been developed that will bring solutions to the problem of defining the weavability limits, fn the framework of an experimental design which has been prepared in a way appro priate for the application of these methods, forty six sample cloths in total have been woven at different weaves, different early shed angles, different warp tensions and at different * scale warp sett values determined by a series of preliminary trials, and the necessary measurements have been made. The results obtained from exprimental work have, first, been analysed by statistical methods, and been interpreted» The factor that affect the weft sett on the loom, the weft sett on the grey cloth and the cloth fell distance, and their degrees of importan.ee have been determined by the analysis of variance, Table 29 shows the order of importance of the factors affecting the main variates taken together Finding the point of maximum sett numerically has been based upon the assumptions that there ought to be a linear relationship, initially, between the scale weft sett and the weft sett obtained on the loom but that, after a certain value of the scale weft sett the weft sett on tha loom will deySat© from this linear relation, in other words that the weft yarn's - will no langer be absorbed by the cloth at a rate determined. by the value as arranged on the scale.- Ib4

Öfke, üzüntü, ve sevinç duygularını her birey farklı şekilde yansıtmaktadır. Dünyada şiddet içeren suçlara öfke duygusu eşlik etmektedir. Öfke duygusunun sebep olduğu olumsuzluklardan biri de saldırganlık eğilimidir. Saldırgan davranışlar, insanlarda kalıplaşmış olmakla beraber, canlıyı yakan, yıkan, yokeden şiddet eylemlerini içine alan geniş bir alanı kapsamaktadır. Saldırganlık davranışlarının son zamanlarda artması özellikle üniversite öğrencilerini daha çok etkilemektedir. Bu davranışlar bireyin risk alma davranışlarını sergilemesine sebep olmaktadır.Araştırmada verilerin analizinde SPSS 21.0 programı kullanılmıştır. Analizlerde anlamlılık düzeyi 0,05 (p

Bu çalışmanın amacı; Bireylerin evlilik doyumuyla, ebeveyn olarak çocuklarına karşı göstermiş oldukları ilişki tutumlarını karşılaştırarak aile işlevleri arasındaki ilişkileri araştırmaktır. Elde edilen bulgularla literatürdeki mevcut çalışmalara destek sunmak amaçlanmaktadır.Çalışmanın birinci bölümü olan giriş bölümünde çalışmaya konu olan problem durumu açıklanmış, hipotezler belirtildikten sonra araştırmanın amacı, araştırmanın önemi ve gerekçesi, araştırmanın sayıltıları, araştırmanın sınırlılıkları ve araştırmanın temel kavramlarının tanımları açıklanmıştır. İkinci bölümde ise evlilik, aile, evlilik doyumu ve evlilik doyumunun kuramsal çerçevesine, ebeveynlik kavramı ve ebeveynlik tutumları son olarak da ebeveyn tutumunu etkileyen etmenlere yer verilmiş. Çalışmanın üçüncü bölümünde `Yöntem` den bahsedilmiştir. Araştırmanın modeli tanıtılarak, uygulamanın nerede yapıldığı, verilerin nasıl toplandığı, veri toplama araçlarının içeriğinin ne olduğu, toplanan verilerin nasıl analiz edildiğine ilişkin bilgiler verilmiş, çalışmada elde edilen sonuçların analizi yapılmıştır. Çalışmanın dördüncü bölümünde bulgulara yer verilmiş, araştırma bulguları literatür eşliğinde tartışılmış ve sonuçlarla ilişkili olarak önerilerde bulunulmuştur.Araştırmanın örneklemini Bursa ilinde yaşayan evli ve çocuk sahibi bireyler oluşturmaktadır. Araştırmaya katılan bireylere sırasıyla Sosyo demografik veri formu, Aile yaşam doyum ölçeği, Aile hayatı ve çocuk yetiştirme tutum ölçeği, Aile değerlendirme ölçeği uygulanmış ve elde edilen veriler üzerinden değerlendirmeler yapılmıştır. The aim of this study; to investigate the links between family functions by comparing the individuals' marital satisfaction and their relationship attitudes towards their children as parents. The findings are aimed to support the current studies in the literature.In the first part of the study, the problem case which is the subject of the study is explained and after the hypotheses are mentioned, the aim of the research, the importance and the reason of the research, the assumptions of the research, the limitations of the research and the definitions of the basic concepts of the research are explained. In the second part, marriage, family, marriage satisfaction and the theoretical framework of marriage satisfaction, the concept of parenting and parenting attitudes, and finally the factors affecting parental attitude are given. In the third part of the study, `Method` is mentioned. By introducing the model of the research, information was given about where the application was made, how the data was collected, the content of the data collection tools, how the collected data were analyzed and the results obtained in the study were analyzed. In the fourth part of the study, `Findings` were included, the findings of the research were discussed with the literature and recommendations were made in relation to the results. The sample of the study consists of the individuals married and having children, living in Bursa. Socio-demographic data form, family life satisfaction scale, family life and child rearing attitude scale, family evaluation scale were applied to the participants and the evaluations were made on the data obtained. 93

Negatif, olumsuz duyguların eşlik ettiği bir duygulanım bozukluğu hali olan depresyon, bir çok nedene bağlı olarak ortaya çıkarken insanın kendisini değersiz hissetmesi, elem, keder, umutsuzluk, yeme içme düzeninde bozulma, dikkat ve konsantrasyon eksikliği, fiziksel rahatsızlık ve intihar gibi bir çok olumsuzluğa yol açmaktadır. İnsanların psikolojisindeki ve ruhsal yapılarındaki bir bozulmayı işaret eden depresyon, bir çok değişkenle ilgili bir kavram olarak ele alınmaktadır. İnsanların başkalarına amaçlı bir şekilde zarar verme davranışı anlamına gelen saldırganlığın da depresyonla ilişkili bir kavram olduğu düşünülmektedir.Bu araştırmada mahkumların depresyon ve saldırganlık düzeyleri arasındaki ilişki incelenmiştir. Gümüşhane Kapalı Cezaevi'nde hükümlü olarak kalmakta olan 249 mahkumdan Beck Depresyon Ölçeği (BDÖ) ve Saldırganlık Ölçeği ile veriler toplanarak Statistical Package for the Social Sciences (SPSS) 22.0 Paket Programı'nda analiz edilmiştir. İstatiksel ölçümlerde ortalama ve standart sapma hesaplamaları yapılarak frekans, yüzde ve varyans analizleri, t testi ve korelasyon analizleri yapılmıştır. Yapılan analizlerde mahkumların depresyon puanları orta düzeyde, saldırganlık puanları ise çok yüksek düzeyde çıkmıştır. Mahkumların depresyon ve saldırganlık düzeylerinin demografik değişkenlere göre farklılaşmadığı, sağlık durumuna göre farklılaştığı görülmektedir. Depresyon ile saldırganlık arasında % 36,8 düzeyinde pozitif yönlü bir ilişki olduğu görülmüştür.Anahtar Kelimeler: depresyon, saldırganlık, depresyon ile saldırganlık ilişkisi, Beck Depresyon Ölçeği, Saldırganlık Ölçeği ABSTRACTINVESTIGATION OF THE RELATIONSHIP BETWEEN DEPRESSION LEVELS AND ATTITUDE BEHAVIOR OF THE PROVISIONS IN THE TYPE OF GÜMÜŞHANE E TYPE OPEN AND CLOSE PRISONDepression, which is a negative, negative emotion accompanied by mood disorders, causes many adversities such as feeling self-worth while appearing due to many reasons, elimination of sorrow, sorrow, hopelessness, eating disorder, lack of attention and concentration, physical discomfort and suicide. It is open. Depression, which points to a deterioration in the psychology and psychic structures of people, is considered as a concept related to many variables. It is thought that aggression is a concept that is related to depression, which means that people are intentionally hurting others.In this study, the relationship between the level of depression and aggression of prisoners is investigated. Beck Depression Inventory (BDI) and Aggression Inventory were collected from 249 inmates who were convicted in Gümüşhane Closed Prison and analyzed in SPSS 22.0 Packet Program. For statistical measurements, mean and standard deviation calculations were made and frequency, percentage and variance analysis, t test and correlation analysis were performed. In the analyzes, the depression scores of the prisoners were at a moderate level and the aggression scores were at a very high level. It was observed that the levels of depression and aggression of the prisoners did not differ according to the demographic variables. A positive correlation was found between depression and aggression at 36.8%.Keywords: depression, aggression, aggression with depression, Beck Depression Scale, Aggression Scale. 97

Engelli kardeşe sahip olan ve engelli kardeşe sahip olmayan bireylerin çeşitli değişkenler açısından yaşam memnuniyeti ve benlik saygısı düzeyini ve bu iki düzey arasındaki ilişkiyi incelemek amacıyla yapılan çalışma 65' i engelli kardeşe sahip, 64' ü engelli olmayan bir kardeşe sahip Bilecik ilinde yaşayan 18-30 yaş arası 129 bireyden oluşmaktadır. Engelli kardeşe sahip 65 bireyin 32' si engelli kardeşinden büyük, 33' ü ise engelli kardeşinden küçüktür. Engelli olmayan kardeşe sahip bireylerin iki kardeş olmasına özen gösterilmiş, 64 bireyin 33' ü büyük kardeş 31' i ise küçük kardeşten seçilmiştir.Araştırmanın verileri sosyodemografik veri formu, Yaşam Memnuniyeti Ölçeği ve Rosenberg Benlik Saygısı Ölçeği ile toplanmıştır. Katılımcılardan elde edilen verilerin analizi SPSS 22 paket programında yapılmıştır. Veriler değerlendirilirken yüzdelik dağılımlar, Mann-Whitney U, Kruskal-Wallis H ve Spearman Korelasyon analizleri kullanılmıştır.Engelli kardeşe sahip olan ve olmayan bireylerin yaşam memnuniyeti düzeylerinde anlamlı bir fark saptanmıştır (p0.05).Anahtar Kelimeler: Engelli Kardeş, Benlik Saygısı, Yaşam Memnuniyeti In this study, life satisfaction levels, self-esteem levels and relationship between these two levels of individuals who have sibling with and without disabilities, are investigated in terms of diverse variables. This study consists of sixty five individuals who have a disabled sibling and sixty four individuals who have not a disabled sibling. These individuals live in Bilecik and their ages range from 18 to 30. Of the sixty five individuals who have a disabled sibling, thirty two of them were older than their disabled siblings and thirty three of them were younger than their disabled siblings. Individuals who have not a disabled sibling were paid attention them to be two siblings. Of the sixty four individuals, thirty three of them were selected from older siblings and thirty one of them were selected from younger siblings.The researh data were collected by sociodemographic data form, life satisfaction scale and rosenberg self-esteem scale. The data obtained from the participants were analyzed in SPSS 22 package program. While evaluating data, Mann-Whitney U, Kruskal-Wallis and Spearman correlation analyses were used in percentage distribution.A significant difference was found in the life satisfaction levels of individuals who have sibling with and without disabilities (p0,05).Keywords: Disabled Sibling, Self-Esteem, Life Satisfaction 81

Benlik saygısı bireyin kendisi hakkındaki görüşlerini içeren bir kavramdır. Kendisi hakkındaki görüşlerinin olumlu veya olumsuz olması bireyin hayatını psikolojik, sosyal veya iş hayatı gibi alanlarda etkileyecektir. Benlik saygısının oluşumunda bireyin kendi bedeni hakkındaki düşünceleri de etkili olabilmektedir. Bu nedenle benlik saygısı ile beden imajı arasında bir ilişkinin bulunduğu ifade edilebilir. Gebelik döneminde hızlı ve geniş çaplı bedensel değişimler meydana gelir. Bu durumda benlik saygısı, beden imajı ve doğum korkusu arasındaki ilişkinin incelenmesi faydalı olacaktır. Bu çalışmanın amacı benlik saygısı ile gebelikte beden imajı ve gebelik ve doğum korkusu arasındaki ilişkinin incelenmesidir. Bu amaca ulaşmak için çalışma iki bölüme ayrılmıştır. Çalışmanın birinci bölümünü kuramsal çerçeve oluşturmaktadır. İkinci bölüm uygulama bölümüdür. Bu bölümde gebe kadınların vücut algıları, gebelik ve doğum korkuları, benlik saygıları arasındaki ilişki incelenmiş ve demografik değişkenlerle aralarındaki farklılıklar belirlenmeye çalışılmıştır. Çalışma sonucunda elde edilen verilere göre gebe kadınların benlik saygılarının yüksek, gebelik ve doğum korkularının orta düzeyde olduğu anlaşılmıştır. Self-respect is a term explaining personal views of a person about himself/herself. Positive or negative ideas of a person about himself/herself affect his/her life in terms of physiological, social or economic terms. Perceptions of a person about his/her body have impacts on self-respect. So, it can be stated that there may be a relationship between self-respect and body image. Pregnancy is a term in which significant changes occur on the body of the pregnant woman. As a result, it may be beneficial to search the relationship between self-respect, body image and tocophobia. At that study, it is aimed to examine relationship between self-respect and body image during pregnancy, pregnancy and tocophobia. In order to reach that aim, the study divided into two subtitles. At the first chapter, a detailed literature review is held. At the second chapter, the relationship between body images, pregnancy and tocophobia, and self-respect of pregnant women is investigated. At the end of the study, it is seen that self-respects of pregnant women are high, and the level of tokophobia is medium. 108

Bu araştırma, uyuşturucu madde kullanıcıları ile satıcılarının sosyodemografik özellikleri ve kullanmış oldukları savunma mekanizmalarının incelenmesi amacıyla gerçekleştirilmiştir. Araştırmanın örneklemini 1 Ekim-07 Aralık 2018 tarihler arasında Ümraniye T Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu'nda bulunan toplam 178 erkek hükümlü oluşturmaktadır. TCK 191. madde suçundan hüküm alan katılımcılar uyuşturucu kullanıcılarını, TCK 188. madde suçundan hüküm alan katılımcılar uyuşturucu satıcılarını temsil etmektedir.Araştırmada yer alan katılımcılardan veri elde etmek amacıyla araştırmacı tarafından geliştirilmiş Sosyodemografik Bilgi Formu ve Savunma Biçimleri Ölçeği (SBT-40) kullanılmıştır.İstatistiksel analizler IBM SPSS versiyon 17.0 paket programı aracılığıyla Spearmen korelasyon testi, t testi, Mann Whitnet U Testi ve Kruskal Wallis H Testi ile değerlendirilmiştir. İstatistiksel anlamlılık düzeyi için p

Bu çalışma, erken erişkin bireylerde duygusal zeka ve erken dönem uyumsuz şemalar arasındaki ilişkiyi incelemeyi amaçlamıştır. Araştırmada 137 katılımcıyla anket çalışması yürütülmüştür. Katılımcılara, demografik bilgi formu, Schutte Duygusal Zeka Ölçeği – Gözden Geçirilmiş Formu ve Young Şema Ölçeği – Kısa Formu uygulanmıştır. Çalışmada, duygusal zeka ve şema boyutlarının karşılaştırılması ve aralarındaki ilişki incelenmiştir.Araştırmada elde edilen bulgulara göre, cinsiyet ve medeni duruma göre katılımcıların duygusal zeka ve erken dönem uyumsuz şemaları anlamlı düzeyde farklılaşmaktadır. Duygusal zeka ve erken dönem uyumsuz şemalar arasındaki ilişki incelendiğinde, duygusal zeka ruh halinin düzenlenmesi ve duyguların değerlendirilmesi alt boyutları ile zedelenmiş otonomi ve kopukluk/reddedilmişlik şema alanları içerisindeki alt boyutlar ile negatif yönlü ve anlamlı ilişkili saptanmıştır. Yüksek standart, diğerleri yönelimlilik ve zedelenmiş sınırlar şema alanlarının duygusal zeka boyutlarıyla anlamlı ilişkili olmadığı saptanmıştır. Regresyon analizi bulgularına göre duygusal zeka boyutları, bağımlılık, terk edilme, kusurluluk duyguları bastırma şema boyutlarının anlamlı düzeyde yordanmaktadır. Anlamlı ilişki bulunan şema boyutlarından alınan puanların yüksek olması, duygusal zeka alt boyut puanlarının düşük oluşunu açıklamaktadır. Araştırmada elde edilen bulgular doğrultusunda, erken dönem uyumsuz şemaların, duygusal zeka ile ilişkisi olması bakımından özellikle duygu düzenleme güçlükleri ve erken dönem yaşantıları ile ilgili olarak yapılan çalışmalarla tutarlı sonuçlar elde edildiği görülmektedir. İleri çalışmalarda, duygusal zekaya ilişkin farklı değişkenlerin dahil edilmesiyle çalışmanın tekrarlanabileceği düşünülmektedir.Anahtar Kelimeler: Duygusal Zeka, Erken Dönem Uyumsuz Şemalar, Şemalar This study aimed to investigate the relationship between emotional intelligence and early discordant schemas in early adult subjects. The survey was conducted with 137 participants. Demographic information form, Schutte Emotional Intelligence Scale - Revised Form and Young Schema Scale - Short Form were applied to the participants. In this study, the comparison of emotional intelligence and schema dimensions and their relationship were examined. According to the findings of the study, emotional intelligence and early maladaptive schemas of participants were found as significantly different in terms of gender and marital status. When the relationship between emotional intelligence and early maladaptive schemas was examined, it was found that emotional intelligence was negatively and significantly related to the mood regulation and evaluation of emotions and sub-dimensions within the areas of impaired autonomy and disconnection / rejection schema domains. It was found that the schema domains of high standard, others-directedness and impaired limits were not found as significantly correlated with dimensions of emotional intelligence. According to the findings of the regression analysis, emotional intelligence dimensions were significantly predicted by dependence, abandonment, imperfection, and emotional suppression schema dimensions. The higher scores obtained from the schema dimensions that have a meaningful relationship with emotional intelligence, significantly explained that the lower scores of emotional intelligence. In line with the findings of the study, it is seen that early maladaptive schemas are consistent with the studies conducted in relation to emotion regulation difficulties and early experiences in terms of their relationship with emotional intelligence. In further studies, it can be considered that the study can be repeated with the inclusion of different variables related to emotional intelligence.Keywords: Emotional Intelligence, Early Maladaptive Schemas, Schema 77

Bu araştırmada Sosyal Medya Bağımlılığı ile Psikolojik Dayanıklılık arasındaki ilişki değerlendirilmiştir. Araştırmada ölçekler 18-24 yaş aralığında bulunan ve sosyal medya kullanan 264 (211 kadın, 53 erkek) kişiye uygulanmıştır. Araştırmada katılımcıların cinsiyet ve gelir düzeyine ilişkin sorulan olduğu sosyo-demografik bilgi formu, Şahin ve Yağcı (2017) tarafından geliştirilip güvenlik ve geçerlik çalışmaları yapılan `Sosyal Medya Bağımlılık Ölçeği` ve Smith ve arkadaşları (2008) tarafından geliştirilen ve Doğan (2015) tarafından Türkçe adaptasyonu yapılan `Kısa Psikolojik Sağlamlık Ölçeği` kullanılmıştır. Verilerin analizi için SPSS 15.0 programı kullanılmıştır. Araştırma verileri değerlendirilirken tanımlayıcı istatistiksel metotların yanı sıra ölçek puanlarının normallik sınamasında Çarpıklık katsayısı, t testi, gelir düzeyi değişkenine göre karşılaştırmada ANOVA testi ve LSD post hoc testi uygulanmıştır. Araştırmanın sonucuna göre psikolojik dayanıklılığın sosyal medya bağımlılığı üzerinde negatif yönlü ve anlamlı (p

Bu araştırmada sosyal medya kullanıcılarının, nesneleştirme, toplumsal cinsiyet algısı ve kişilik faktörleri arasındaki değişkenlerin ilişkilerini araştırılmıştır. Araştırmayı 18-55 yaş aralığındaki sosyal medya kullanıcıları oluşturmaktadır. Toplam 264 katılımcıdan oluşan araştırmada katılımcılar tesadüfen seçilmişlerdir. Araştırmadaki kişi profilini 106 kadın ve 158 erkek oluşturmaktadır. nesneleştirme, toplumsal cinsiyet algısı ve kişilik faktörleri arasındaki değişkenlerin ilişkiyi ölçmek için bu araştırmada üç adet ölçek kullanılmıştır. Araştırmada katılımcıların kendini nesneleştirme düzeyini ölçmek için Noll ve Fredrickson (1998) tarafından geliştirilen ve Türkçe uyarlaması ile güvenirlik geçerlik çalışması Doğan (2013) tarafından yapılan Kenidini Nesneleştirme Ölçeği kullanılmıştır. Kişilik boyutlarını ölçmek için Somer ve Goldberg (1999) tarafından geliştirilmiş olan ve çalışmanın Türkçe uyarlaması İmamoğlu ve Beydoğan (2011) tarafından yapılan Beş Faktör Kişilik Envanteri kullanılmıştır. Katılımcıların toplumsal cinsiyet algısını saptamak için Altınova ve Duyan (2013) tarafından geliştirilen Toplumsal Cinsiyet Algısı Ölçeği kullanılmıştır. Verilerin analizi için Araştırmadaki tüm analizler SPSS 21 programı kullanılarak yapılmış, güven aralığı %95 olarak belirlenmiştir. Ölçek ortalamalarının normallik dağılımlarına bakmak amacı ile Shapiro-Wilk testi uygulanmıştır. Ölçekler arası ilişkileri saptamak için Pearson Korelasyon Katsayısı kullanıldı. Bağımsız değişkenlerin Bağımlı değişkene etkisini incelemek için Lineer Regresyon analizi kullanıldı. Araştırmaya katılan bireyler arasında nesneleştirme, toplumsal cinsiyet algısı ve kişilik faktörleri arasındaki ilişkiler incelenmiştir. En çok kullanılan sosyal medya aracının Instagram olduğu (%91,3), tüm katılımcıların çoğunluğunun en fazla günde 3-5 saatlerini (%31,8) sosyal medya araçları kullanarak geçirdikleri gözlenmiştir. Sosyal medyada en fazla günde 0-10 arası paylaşım (%43,6) yapılmaktadır. Arkadaş veya takipçi sayısı olarak 100-500 aralığı (%40,5), en çok katılımcının bulunduğu aralık olarak belirlenmiştir. Toplumsal Cinsiyet Algısı ile Kendini nesneleştirme arasında negatif yönde anlamlı bir ilişki bulunmuştur. Toplumsal Cinsiyet Algısı ile 5KFE - Yeniliklere/Gelişime Açıklık arasında pozitif yönde anlamlı bir ilişki bulunmuştur. Sosyal Medya Kullanım Özelliklerinden – Sosyal medya paylaşım sayısı kendini nesneleştirme ve toplumsal cinsiyet algısı ile negatif yönde anlamlı bir ilişki bulunmuştur.Bu sonuçlara göre, kişilerin toplumsal cinsiyet algı düzeyleri yükseldikçe, kendilerini nesneleştirme düzeyleri düşmektedir. Kişilerin toplumsal cinsiyet algısı düzeyleri arttıkça yeniliklere ve gelişime açıklık düzeyleri artmaktadır. Sosyal medyada paylaşım sayısı arttıkça, toplumsal cinsiyet algısı düzeyi düşmektedir.Anahtar Kelimeler: İnternet, kendini nesneleştirme, nesneleştirme kuramı, toplumsal cinsiyet, toplumsal cinsiyet algısı, kişilik faktörleri In this research, social media users were investigated about the relationship between objectivity, gender perception and personality factors. Social media users in the age range of 18-55 make up the survey. Participants were randomly selected in the study consisting of 264 participants. The profile of the research consists of 106 women and 158 men. Three scales were used in this study to measure the relationship between objectivity, gender perception, and personality factors.The Sociodemographic Scale was used to measure sociodemographic variables of participants, The Self-Objecitifcation Scale was prepared by Noll ve Fredrickson in 1998 were used to measure self-objecitification levels of participants and Big Five Personality Inventory was developed by Somer ve Goldberg in 1999 was used to measure personality dimensions of participants. Perception of Gender Scale was prepared byAltınova ve Duyan in 2013 was used to measure gender perception of participants. For the analysis of the data, all analyzes in the study were made using the SPSS 21 program, with a confidence interval of 95%. The Shapiro-Wilk test was used to look at the normality distributions of the scale averages. Pearson Correlation Coefficient was used to determine interrelationships between scales. Linear regression analysis was used to examine the dependent variable effect of the independent variables. Relations between objectification, gender perception and personality factors were examined among the participating individuals. It was observed that the most used social media tool was Instagram (91.3%) and most of the participants spent 3-5 hours a day (31.8%) using social media tools. Social media share a maximum of 0-10 (43.6%) per day. The number of friends or followers is determined as the range of 100-500 (40.5%), with the most participants. There was a significant negative correlation between gender perception and self-objectification. There was a significant positive correlation between gender perception and Openness to Experience. Social Media Usage Characteristics - The number of social media sharing has a significant negative relationship with objectification and gender perception. According to these results, as the level of gender perception increases, the level of objectification decreases. As the level of gender perception increases, the levels of innovation and developmental clearance are increasing. As the number of sharing in social media increases, the level of gender perception decreases.Key words: Internet, self-objectification, objectification theory, gender, gender perception, personality factors 77

Çalışmanın amacı 20-45 yaş arası kadınlarda premenstrual sendrom ve yaşam kalitesi arasındaki ilişkinin incelenip, belirlenen sonuçlara göre literatüre katkıda bulunulmasını kapsamaktadır.Araştırmanın evrenini Kastamonu ilinde yaşayan 20-45 yaşları arasındaki kadınlar oluşturmaktadır. Araştırmanın örneklemini ise Özel Kastamonu Anadolu İsfendiyarbey Hastanesi kadın doğum uzmanına başvuran 20-45 yaşları arasındaki 120 kadın oluşturmaktadır. Araştırmamızda 20-45 yaşları arasındaki çalışmaya katılmaya gönüllü olan kadınlara `Sosyodemografik Form, Premenstrual Sendrom Ölçeği ve Dünya Sağlık Örgütü Yaşam Kalitesi Ölçeği-Kısa Formu Türkçe Versiyonu`nu uygulanmıştır.Araştırma sonucunda yaş, eğitim durumu, medeni durum, evlilik yılı, gelir düzeyi ve adet öncesi gerginlik yaşanıp yaşanmaması değişkenlerine göre adet öncesi gerginlik sendrom düzeylerinde farklılık belirlenmemiştir. Adet düzenine göre adet öncesi gerginlik sendrom düzeylerinde farklılık belirlenmiştir. Adeti her zaman geciken kadınların, düzenli adet olanlara göre adet öncesi gerginlik sendrom düzeyinin yüksek olduğu belirlenmiştir. Yaş, eğitim durumu, medeni durum, evlilik yılı, gelir düzeyi, adet düzeni ve adet öncesi gerginlik yaşanıp yaşanmaması değişkenlerine göre yaşam kalitesi düzeylerinde farklılık belirlenmemiştir. Adet öncesi gerginlik sendromu ile yaşam kalitesi arasında negatif yönde orta düzeyde anlamlı bir ilişki belirlenmiştir.Anahtar Kelimeler: Adet, premenstrual sendrom, yaşam kalitesi. The aim of the study is on investigate the relationship between premenstrual premenstrual syndrome and quality of life of women at the age of 20-45 and to include literacy supplementation according to the determined results.The universe of the research consists of women at the age of 20-45 who are living in Kastamonu province. The sample of the study consists of 120 women aged between 20-45 who applied to Özel Kastamonu Anatolian İsfendiyarbey Hospital. Socio-demographic Form, Premenstrual Syndrome Scale and Worl Health Organization Quality of Life-Turkish Version of Kısa Form was applied to women who volunteered to participate in the study between at the age of 20-45.As a result of the study, there was no difference in premenstrual tension syndrome levels according to age, educational status, marital status, ıncome level and whether experience in pre-menstrual tension or not. There was a difference in pre-menstrual tension syndrome levels according to menstrual pattern. It has been determined that women who are always delayed have a higher level of premenstrual tension syndrome than those who have regular menstrual cycles. There was no difference in pre-menstrual tension syndrome levels according to age, educational status,marital status, income level and whether experience in pre-menstrual tension or not. There was a negatively moderate significant relationship between pre-menstrual tension syndrome and quality of life. Keywords: Menstruation, Premenstrual Syndrome, Quality Of Life. 84

Özet: Bu tez çalışmasında, psikoz tanısı almış erkek hasta eşlerinin, depresyon düzeyi, umutsuzluk düzeyi ve anne çocuk ilişkisinin; hasta olmayan erkek eşlerinin depresyon, umutsuzluk düzeyi ve anne-çocuk ilişkileri ile karşılaştırılması amaçlanmaktadır. Araştırmada, psikoz tanısı alan erkek hasta eşlerinin; depresyon, umutsuzluk ve çocukları ile olan ilişki düzeyleri belirlenmiş ve psikoz tanısı almayan erkeklerin eşlerinin verileri ile karşılaştırılmıştır. Verilerin analizinde, eşi psikoz olan kadınlar grubu ve eşi psikoz olmayan kadınlar grubu (kontrol grubu) olarak belirlenen iki grup karşılaştırılmıştır. Veriler değerlendirilirken tanımlayıcı istatistik metotları (Sıklık, Yüzde) kullanılmıştır. Ölçek güvenirliliği için Cronbach-Alfa katsayısı incelenmiştir. Çözümlemelerde iki değişkenin karşılaştırılmasında veri testi normal dağıldığı varsayımı karşılandığı duruma göre iki grup karşılaştırmalarında parametrik testlerden bağımsız t testi uygulanmıştır. Araştırma kapsamında değişkenler arasındaki ilişki Pearson korelasyon analizi metoduyla test edilmiştir. Sağlanan bulgular %95 güven aralığında %5 anlamlılık seviyesinde kıymetlendirilmiştir. Çalışmada, Sakarya Eğitim ve Araştırma Hastanesinin Psikiyatri Servisi'nde tedavi gören 50 erkek hastanın eşleri ile eşi psikoz olan kadınlar grubu oluşturulmuştur. Psikoz tanısı almayan erkeklerin eşleri ise kontrol grubunu oluşturmaktadır. Verileri toplamak için 2 ayrı gruba Umutsuzluk Ölçeği, Beck Depresyon Ölçeği ve Aile İlişki Ölçeği uygulanmıştır. Araştırmanın örneklemini, 100 kadın katılımcının(50 psikoz hastası eşi, 50 hasta olmayanların eşi) yaş aralığı; 20 ile 45 yaş arası, çocuğu olan evli kadınlar oluşturmaktadır. Araştırmada kullanılan örneklemler iki gruptan oluşmaktadır. Çalışmaya katılanların sonuçları incelendiğinde, örneklem grubunun Beck Umutsuzluk Ölçeğinin motivasyon, umut alt boyutlarında ve toplam skorlarında, anne-çocuk ilişki ölçeği sıcaklık alt boyutunda ve Beck Depresyon Ölçeği toplam skorunda eşi psikoz olan kadınlar grubu ve kontrol grubu arasında anlamlı farklılıklar bulunmuştur. Psikoz tanısı alan erkeklerin eşlerinin, psikoz tanısı almayan erkeklerin eşlerine göre depresyon düzeyinin ve umutsuzluk düzeyinin bazı alt boyutlarının daha yüksek ve anne-çocuk ilişki düzeyinin ise bazı alt boyutlarının daha düşük olduğu belirlenmiştir.Anahtar Kelimeler: Psikoz Erkek Hasta Eşleri, Depresyon, Umutsuzluk, Anne-Çocuk İlişkisi. The main aim of this study is comparing wives of male individuals who diagnosed as psychosis and their healthy control; relationship between Depression, Level of self-despair and relationships between their children. Sociodemographic informations of participants compared as two groups (experimental-control). Definitive statistical methods (percentage, frecuency) are used in order to evaluate. Cronbach-Alfa coefficient was analyzed for reliability of statistical data. T-test was used according to analyze normal distribution for comparing two variables was used. In this study relationship between variables tested with Pearson correlation analysis. Participants of experimental and control groups selected from Sakarya Üniversitesi Eğitim ve Araştırma Hastanesi Psychiatry Service. Experimental group of this study was wives of male individuals who diagnosed as psychosis and wives of healthy males was control group of the study.In order to collect of data, Self-Despair Scale, Beck Depression Scale and Family Relation ship Scale were used to both groups. Sample of this study was 100 participants, (50 wives of diagnosed psychosis, 50 wives of healthy individuals). Age range of participants 20 and 45 and all of the participants have children. According to results of data analysis, there is statistically significant difference in Beck Depression Scale's motivation, hope subtests and total scores, in mother-children relationship scale warmth subtest between experimental group and control group. Level of depression and level of despair is higher in wives of male individuals who diagnosed as psychosis and quality of relationship between mohter and children in this group lower than their healthy control.KeyWords: Psychosis, Wives of Pychosis Patient, Depression, Self-Despair, Mother and Children Relationship 96

Çalışmamızda yetişkinlerin ilişkisel - bireyci – toplulukçu benlik kurguları ilepsikolojik dayanıklılıkları arasındaki ilişkinin incelenmesi amaçlanmıştır. Araştırmaörneklemini 25-40 yaş aralığındaki, 99 kadın ve 99 erkek toplam 198 yetişkinoluşturmaktadır. Katılımcılar İstanbul Avrupa yakasında ikamet eden gönüllülerdir.İlişkisel -Bireyci – Toplulukçu benlik kurguları ile psikolojik dayanıklılık arasındakiilişkiyi incelemek için bu araştırmada iki adet ölçek kullanılmıştır. Benlik Kurgularınıölçmek için Kashima ve Hardie (2000) tarafından geliştirilen ve Türkçe uyarlaması ilegeçerlilik ve güvenirlik çalışması Ercan (2011) tarafından yapılan İlişkisel – Bireyci -Toplulukçu Benlik Ölçeği; Psikolojik Dayanıklılık ölçümü için ise Friborg vearkadaşları'nın (2003) geliştirdiği, geçerlilik ve güvenirlik çalışması ile Türkçeuyarlamasını Basım ve Çetin'in (2011) yaptığı Yetişkinler için Psikolojik DayanıklılıkÖlçeği kullanılmıştır. Katılımcıların sosyodemografik özelliklerini belirlemek için iseKişisel Bilgi Formu kullanılmıştır. Verilerin analizi için SPSS 15.0 paket programıkullanılmıştır. Bireycilik ile psikolojik dayanıklılık toplam puanı ve kendilik algısı,sosyal kaynaklar alt boyutları; ilişkisellik ile psikolojik dayanıklılık toplam puanı ve aileuyumu, sosyal kaynaklar alt boyutları; toplulukçuluk ile psikolojik dayanıklılık toplampuanı ve aile uyumu, sosyal kaynaklar alt boyutları arasında negatif yönde anlamlı birilişki vardır.Anahtar Kelimeler: İlişkisellik, Bireycilik, Toplulukçuluk, PsikolojikDayanıklılık In our study, it is aimed to investigate the relationship between the relational- invidual – collectivist self-construal and psychological resilience of adults. Theresearch sample constitutes a total of 198 adults in the 25-40 age range, 99 female and99 males. Participants are volunteers residing on the European side of Istanbul. Twoscales have been used in this study to investigate the relationship between relational -individualist - collective self - construal and psychological resilience. Relational -Individualist - Collectivism Self Scale which was developed by Kashima and adapted toTurkish by Ercan (2011) who has conducted its Relational - Individualist - CollectivismSelf Scale tests and for the Psychological Endurance measurement test, PsychologicalEndurance scale for adults that is developed by Friborg and his friends and adopted toTurkish and reliability and validity work conducted by Basım and Çetin (2011) wereused in this study.The Personal Information Form was used to determine thesociodemographic characteristics of the participants. The SPSS 15.0 package programwas used for analysis of the data. There is meaningful relationship in the negativedirection between Invidualism with total score of psychological resilience and self-perception, social resources sub dimension; relatedness with total score of psychologicalresilience and family cohesion, social resources sub-dimensions, collectivism with totalscore of psychological resilience and family cohesion, social resources sub dimensions.Key Words: Relatedness, Invidualism, Collectivism, Psychological Resilience 86

Bu araştırmada `Yetişkin Bireylerin Sosyal Medya Kullanım Davranışları ile Yalnızlık Düzeyleri Arasındaki İlişkinin Değerlendirilmesi` incelenmiştir. Araştırmada ölçekler İstanbul ilinden seçilen 25-55 yaş aralığında bulunan ve sosyal medya kullanan 151 (69 kadın, 72 erkek) kişiye uygulanmıştır.Bu araştırmada Sosyodemografik Ölçek, N.Gizem Koçak tarafından 2012 de hazırlanan Sosyal Medya Kullanım Ölçeği ve bireylerin yalnızlık düzeylerini ölçmek için Russell, Peplau ve Fergusan tarafından 1978 yılında geliştirilen UCLA Yalnızlık Ölçeği kullanılmıştır. Ölçeğin Türkçe adaptasyonu Ayhan Demir tarafından 1989 yılında yapılmıştırVerilerin analizi için SPSS 21.0 paket programı kullanılmıştır. Çalışma verileri değerlendirilirken tanımlayıcı istatistiksel metotların yanı sıra Kolmogorov - Smirnov dağılım testi, t testi, Mann Whitney U testi, Kruskal Wallis testi ile yalnızlık ve sosyal medya kullanımı arasındaki ilişkileri incelemek için Spearman Korelasyon Analizi kullanılmıştırAraştırmanın sonucunda, bireylerin sosyal medyayı daha aktif kullanmaları ile yalnızlık düzeyleri arasında anlamlı bir ilişki bulunamamıştır. Ancak elde edilen veriler neticesinde, sosyal medya kullanımının bazı alt boyutlarında yalnızlıkla ilişkilendirilebilen sonuçlara ulaşılmıştır. Sosyal medya üzerinde resim, müzik, video paylaşımı yapan bireylerin kendilerini daha yalnız hissetiğini, buna karşılık kendilerini daha az yalnız hisseden bireylerin sosyal medyayı, güncel haberleri ve etkinlikleri takip etmek ile bilgi sahibi olmak için kullandıkları sonucuna ulaşılmıştır.Anahtar Sözcükler: Sosyal Medya, Yalnızlık, Medya Kullanımı In this study, `Assessment of the Relationship between Social Media Usage Behaviors and Loneliness Levels of Adult Individuals` was examined. The scale was applied to 151 (69 female, 72 male) people in the age range 25-55 selected from Istanbul and using social media frequently.The Sociodemographic Scale, Social Media Usage Questionnaire prepared by N. Gizem Koçak in 2012 and UCLA Loneliness Questionnaire developed by Russell, Peplau and Fergusan in 1978 were used to measure the loneliness levels of individuals. The Turkish translation of the scale was done by Ayhan Demir in 1989.SPSS 21.0 package program was used for the analysis of the vectors. Spearman correlation analysis was used to investigate the relationship between Kolmogorov-Smirnov distribution test, t test, Mann Whitney U test, Kruskal Wallis test, loneliness and social media usage in addition to descriptive statistical methods.As a result of the research, there was no considerable relationship between individuals those are more active user of social media and loneliness levels. However, as a result of the obtained data, in case of some sub-dimensions of social media usage achieved the results that can be associated with loneliness. Individuals who share pictures, music and videos on social media feel that they are lonely, while they are less likely to feel lonely who follow the social media in order to be informed about recent news and events.Key Words: Social Media, Loneliness, Media Use 103

Mevcut araştırmada, üniversite öğrencilerinin ailelerinin medeni durumunun romantik ilişkilerdeki bağlanma stillerine etkisi olup olmadığı araştırılmıştır. Çalışmaya 19- 25 yaş aralığındaki üniversite öğrencileri katılmıştır. Katılımcıların 60' ı kadın, 60' ı erkek ve % 50'sinin anne babası boşanmış geri kalan % 50'sinin anne babası evlidir. Parçalanmış ve tam ailede yetişmiş üniversite öğrencilerinin romantik ilişkilerdeki bağlanma stillerini incelemek için bu araştırmada bir ölçek, bir de demografik bilgi formu kullanılmıştır. Çalışmada katılımcılara, romantik ilişkilerde bağlanma stillerini belirlemek için, Griffin ve Bartholomew (1994) tarafında geliştirilen, Sümer ve Güngör (1999) tarafından geçerlik- güvenirlik çalışması yapılan İlişki Ölçekleri Anketi uygulanmıştır.Verilerin değerlendirilmesi ve analizinde SPSS 24.0 programı kullanılmıştır. Sonuçlar SPSS programında ortalama, yüzde, t testi ve varyans testleri ile ölçülmüştür.İlişki Ölçekleri Anketi sonuçlarına bakıldığında, katılımcıların % 26,7'si güvenli, % 24,2'si korkulu, %15,8'i saplantılı, %25,8' i kayıtsız bağlanma stiline sahipken %7,5' inin bağlanma stili belirlenememiştir. Ebeveynlerin medeni durumunun güvenli bağlanma alt boyutunda anlamlı farklılık olduğu söylenebilir. Anne babasının boşanması sonrasında babası ile yaşayan katılımcıların güvenli bağlanma puanları diğerlerinden daha yüksek bulunduğu söylenebilir.Anahtar Kelime: Bağlanma, bağlanma stilleri, romantik ilişki, boşanma, parçalanmış aile. The Examination of Attachment Styles In The Romantic Relationship Of University Students Growing In Fragmented and Unfragmented FamiliesIn this study, it was researched whether or not the marital status of the parents of university students is an effect on attachment styles in their romantic relationships. These University students were 19 to 25 aged in the study. 60 of the participants were women, 60 were men and 50% of the parents were divorced and 50% were still married. A scale and a demographic information form were used in this study to examine the attachment style in romantic relationship of students who growing in fragmented or unfragmented family.The Relationship Scale Questionnaire was used in order to determine attachment styles in romantic relationship that it was developed by Griffin and Bartholomew (1994), and that it was conducted the validity-reliability study by Sumeri and Güngör (1999).SPSS 24.0 program was used for evaluation and analysis of the data. The results were measured by mean, percentage, t test and variance tests in the SPSS program.According to the results of the Relationship Scale Survey, 26.7% of the participants were secure attachment, 24.2% were fearful, 15.8% were preoccupied attachment, 25.8% had dismissive avoidant, and the attachment styles of 7.5% of participants were not determined. It can be said that there is a meaningful difference in the secure attachment as sub-dimension of the marital status of parents. The secure attachment scores of the participants who live with their father after their parents' divorce were higher than the others.Key Words: Attachment styles, romantic relationship, divorce, broken family 73

Bu araştırma sporcularda Durumluk ve Sürekli Kaygı Düzeylerinin tespit edilmesi amacıyla gerçekleştirilmiştir. Kesitsel tipte olan çalışma, Trabzonspor, A.Konyaspor, Kasımpaşa, Boluspor, Adana Demirspor ve B.B.Erzurumspor Kulüpleri Profesyonel Türk futbolcuları örnekleme yöntemi ile seçilen 90 sporcuda uygulanmıştır. Örnekleme alınan sporculara Kişisel Bilgi Formu, Speilberger ve arkadaşları tarafından geliştirilen Durumluk-Sürekli Kaygı Envanteri (STAI) uygulanmıştır. Elde edilen bulgular, Bağımsız Örnek t-testi, ikiden fazla bağımsız grup arasında nicel sürekli verilerin karşılaştırılmasında Tek Yönlü Varyans Analizi (One-Way ANOVA) kullanılarak değerlendirilmiştir. Araştırmanın nicel değişkenleri arasında ilişkileri saptamak amacıyla da Korelasyon Analizi yapılmıştır. Elde edilen bulgular %95 güvenle, %5 anlamlılık düzeyinde değerlendirilmiştir. Elde edilen sonuçlar SPSS programında değerlendirilmiştir. Sonuç olarak, Süper Lig ve PTT 1.Lig takımları arasında maç öncesi, maç sonrası ve bağımsız gündeki kaygı düzeyleri arasında farklıdır hipotezi desteklenmemiş ve iki lig arasındaki takımların kaygı düzeylerinde istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmamıştır. Lig farkı dikkate alınmadan bakıldığında tüm sporcuların maç öncesi, maç sonrası ve bağımsız günlerdeki kaygı düzeylerinde anlamlı fark bulunarak bu hipotez desteklenmiştir. Anahtar Kelimeler: Futbol, durumluk kaygı, sürekli kaygı, maç öncesi kaygı, maç sonrası kaygı This study was conducted to determine State and Trait Anxiety levels of athletes. This cross-sectional study was conducted in 90 professional football players selected with the sampling method from the players in Trabzonspor, A. Konyaspor, Kasımpaşa, Boluspor, Adana Demirspor and B.B. Erzurumspor Football Clubs. The football players in this study filled out Personal Information Forms and their state-trait anxiety levels were measured using State-Trait Anxiety Inventory developed by Spielberger et al. The findings were evaluated using Independent Samples t-test and using One Way ANOVA to compare quantitative data among more than two independent groups. A correlation Analysis was done to determine the relationship between quantitative variables of the study. The confidence level was set at 95% and the significance level was set at 5%. The results were evaluated using the SPSS program. In conclusion, the hypothesis that anxiety levels in Super League and PTT 1. League teams before, after a match and on a non-match day should differ was not supported and no significant difference was found in anxiety levels between two leagues. When the anxiety levels were examined regardless of the league the players were in, a significant difference was found in anxiety levels before a match, after a match and on a non-match day which supports this hypothesis. Keywords: Football, state anxiety, trait anxiety, pre-match anxiety, post-match anxiety 67

Bu araştırmada üniversite öğrencilerinin internet ve akıllı telefonlara karşı bağımlılık düzeylerinin, kişilerin bağlanma stilleri ile arasında bir bağlantı olup olmadığı araştırılmıştır. Araştırmayı 18-24 yaş aralığındaki üniversite öğrencileri oluşturmaktadır. Toplam 100 öğrenciden oluşan araştırmada öğrenciler tesadüfen seçilmişlerdir. Araştırmadaki kişi profilini 50 kız ve 50 erkek öğrenci oluşturmaktadır. İnternet bağımlılığı ve akıllı telefon bağımlılığının bağlanma stilleri ile arasındaki ilişkiyi ölçmek için bu araştırmada üç adet ölçek kullanılmıştır.Araştırmada öğrencilerin akıllı telefon bağımlılıkları düzeyini ölçmek için Kwon, Kim, Cho ve Yang (2013) tarafından geliştirilen ve Türkçe uyarlaması ile güvenirlik geçerlik çalışması Demirci, Orhan, Demirdaş, Akpınar ve Sert (2014) tarafından yapılan Akıllı Telefon Bağımlılığı Ölçeği kullanılmıştır. İnternet bağımlılığı düzeylerini ölçmek için Young (1998) tarafından geliştirilen ve çalışmanın Türkçe uyarlaması Bayraktar (2001) tarafından yapılan İnternet Bağımlılığı Ölçeği kullanılmıştır. Üniversite öğrencilerinin bağlanma stillerini saptamak için ise Griggin ve Bartholomew (1994) tarafından geliştirilen ve Türkçe çalışmasını Sümer ve Güngör (1999) tarafından yapılan İlişki Ölçekleri Anketi uygulanmıştır.Verilerin analizi için SPSS 24.0 paket programı kullanılmıştır. Araştırmalar SPSS programı içerisinde yüzde, ortalama, t testi, tek yönlü varyans testi, Kruskal Wallis ve Mann-Whitney U testleri ile ölçülmüştür. Araştırmaya katılan %50 erkek ve %50 kadın öğrenciler arasında internet bağımlılığı ve akıllı telefon bağımlılığının bağlanma stilleri ile arasındaki ilişki incelenmiştir. İnternet bağımlısı olan hiçbir öğrenci bulunamamış ancak 11 öğrenci internet bağımlılığı risk grubunda bulunmuştur. Akıllı telefon bağımlılığı ölçeği sonuçlarına bakıldığında ise %43 akıllı telefon bağımlısı, %57 ise akıllı telefon bağımlılığı bulunmayan öğrenciler olarak sonuçlanmıştır. Alınan bu veriler ile bağlanma stilleri arasındaki ilişkiye bakıldığında ise internet bağımlılığı ile bağlanma stilleri arasında anlamlı bir farklılaşma bulunamamıştır. Ancak akıllı telefon bağımlılığı ile bağlanma stilleri arasındaki ilişkide anlamlı bir farklılaşma bulunmaktadır. Akıllı telefon bağımlılığı görülen öğrencilerin daha çok korkulu ve kayıtsız bağlanma stilleri gösterdikleri görülmüştür.Bu sonuçlara göre akıllı telefon kullanımının bağlanma stilleri ile arasındaki ilişkinin daha da güçlü olabileceği, bireylerin bağımlılık sahibi olmalarında etkili bir neden olabileceği düşülmelidir. Akıllı telefonlar ise bu konuda bir bağımlılık sonucu yaratabilecekleri için, akıllı telefon kullanımı hakkında daha çok bilinçlenme yaratılmalı ve bu konuda sorun yaşayan bireyler için sosyalleşme konusunda iyileştirilmeler yapılmalıdır. Anahtar Kelimeler: İnternet, internet bağımlılığı, akıllı telefon, akıllı telefon bağımlılığı, bağlanma stilleri It's analyzed in this research whether there is a relation between attachment styles of people and undergraduate student addiction levels of internet and smartphones.The research has covered a total of 100 undergraduate students with age of 18-24 choosen randomly with a 50-50 gender profile. In order to measure the relation between attachment styles and addiction of internet and smartphones, three different scale has been used.First of all, in order to measure the smartphone addictions of students, Smartphone Addiction Scale, developed by Kwon, Kim, Cho and Yang (2013) and tested as reliability and security by Demirci, Orhan, Demirdaş, Akpınar and Sert (2014) has been used. Secondly, in order to measure the internet addiction levels, Internet Addiction Scale, developed by Young (1998) and tested as reliability and security by Bayraktar (2001) has been used. Finally, Relationship Scale Questionare, developed by Griggin and Bartholomew (1994) and translated in Turkish by Sümer and Güngör (1999) has been used to find out the attachment styles of undergraduate students. SPSS 24.0 package programme has been used for the analyze of the datas. The inputs have been measured in the programme with the tests of percentage, average, t, one side variance, Kruskal Wallis and Mann-Whitney U.At the end of the research with 50-50 gender percentaged students, the relation between attachment styles and addiction of internet and smartphones has been analyzed. There was no student found with internet addiction, however 11 students have been spotted in internet addiction risk group. According to the smartphone addiction scale results, %43 of students have internet addiction while %57 of them have not any smartphone addiction.In the light of these datas, there has been no meaningful differentiation found between internet addiction and attachment styles, while there is clearly a meaningful differentiation between smartphone addiction and attachment styles.It's been observed that the students with smartphone addiction have fearful and dismissing attachment styles.All in all, the relation between use of smartphone and attachment styles can become a more powerful reason to affect people to have addictions. Therefore people has to be informed about all the effects and the proper usage, since the smartphones may create addiction. Also the improvement of socialization has to be done for the people having this problem currently.Keywords: Internet, internet addiction, smartphone, smartphone addiction, attachment style 116