Search

Giriş: Akılcı olmayan ilaç kullanımı, morbidite, mortalite oranları ve tedavi maliyetlerinde artışa neden olması açısından halk sağlığını etkileyen ciddi bir sorundur. Sağlık personellerine bu konuda önemli görevler düşmektedir. Bu çalışmada eczacı ve sahada hasta ile aktif olarak teması olan yardımcı eczacı ve eczane teknikerlerinin akılcı ilaç kullanımı ilkelerine dair bilgi tutum ve davranışlarını değerlendirmeyi amaçlanmıştır. Gereç Yöntem: Bir kentsel bölgeye kayıtlı eczanelerde çalışan eczacı, eczane yardımcısı ve teknikerlerine ulaşılarak, gönüllülerden literatür desteği ile genişletilmiş Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu Akılcı İlaç Kullanımı Dairesinin ‘Hastane Eczacı Anketi’ni online olarak doldurmaları istenmiştir. Bulgular: Çalışmaya 156 eczane personeli gönüllü olarak katılmıştır. Gönüllülerin %48,1’i eczacı, %4,5’i eczane yardımcısı %47,4’ü eczane teknikerlerinden oluşmuştur. Katılımcıların %59’u akılcı ilaç kullanımı eğitimi almadıklarını beyan etmişlerdir. Eczane teknikerleri arasında bu oran %73 olup, başta reçetesiz satılan ilaçlar olmak üzere %77’si hastalara ilaç önerisinde bulunduklarını beyan etmişlerdir. Eczanelerin tamamı ilaç takibini, elektronik cihazlar veya sorumlu kişilerce anlık ölçümlerle izlemekte, katılımcıların %99,4 ‘ü ilaçla ilgili saklama koşulları ile hastayı, %84’ü özel hazırlama koşulu olan ilaç için sağlık personelini bilgilendirdiğini belirtmişlerdir. Katılımcıların %18,6’sı, son 2 yıl içinde bir veya daha fazla advers etki bildirimde bulunmuşlardır. Hastalardan gelen atık/artık ilaçlarla ilgili, ilacı kabul etmeme (%48,1), bir sağlık kuruluşuna bırakma (%26,1) ya da ihtiyaç sahiplerine iletme (%14,7) gibi farklı yaklaşımlar belirtilmiştir. Akılcı ilaç kullanımı eğitimi alanlar ve almayanlar arasında endikasyon, kontrendikasyon, farmakolojik özellikler, pozoloji, ilaç ilaç etkileşim, yan etki, özel durumlar, biyoeşdeğerlilik gibi ilaç bilgi düzeyi, atık ilaca yaklaşım ve farmakovijilans bildirimleri arasında anlamlı bir fark tespit edilememiştir (p>0,05). Sonuç: Eczane teknikerlerine yönelik akılcı ilaç kullanım eğitimlerinin düzenlenmesi, atık/artık ilaç yönetimi ile ilgili standart bir yöntemin uygulamaya geçirilmesi ve farmakovijilans uygulamaları ile ilgili geribildirimin arttırılması amacıyla eczane personellerinin teşvik edilmesi gerekmektedir

In this study, it was aimed to determine the in vitro antioxidant and enzyme inhibitory activities of methanol (MeOH) extracts isolated from Onosma gracilis (Trautv.) and O. oreodoxa (Boiss. & Heldr.). O. oreodoxa was found to be richer in both phenolics and flavonoids than O. gracilis. The amounts of total phenolics and flavonoids in O. oreodoxa were 53.76 mg GAEs/g and 25.29 mg QEs/g, respectively. In addition to spectrophometric analysis, in chromatographic analyzes, twenty-four and twenty-six compounds were identified in O. gracilis and O. oreodoxa, respectively. High amounts of hesperidin (6647.2 and 5260.75 µg/g extract, respectively), hyperoside (7153.26 and 10216.74 µg/g extract, respectively) and rosmarinic acid (21824.33 and 87493.19 µg/g extract, respectively) were found in O. gracilis and O. oreodoxa. While O. oreodoxa showed higher activity in cupric reducing antioxidant power (CUPRAC), ferric reducing antioxidant power (FRAP), phosphomolybdenum, 1, 1-diphenyl-2-picrylhydrazyl (DPPH) free radical scavenging, and ferrous ion chelating assays (324.22, 175.41, 719.50, 125.60 mg TEs/g extract and 25.11 mg EDTAEs/g extract, respectively), ABTS radical scavenging activity of O. gracilis (164.55 mg TEs/g extract) was higher than that of O. oreodoxa. O. gracilis also exhibited higher inhibitory activity on acetylcholinesterase (AChE), butyrylcholinesterase (BChE) (2.57 mg GALAEs/g extract) and α-glucosidase (1674.24 mg ACEs/g extract). On the other hand, the sample showing the most effective inhibition on α-amylase and tyrosinase was O. oreodoxa (417.34 mg ACEs/g extract and 136.18 mg KAEs/g extract, respectively). As a result of the molecular docking analysis performed to determine the contribution of hesperidin, hyperoside and rosmarinic acid to the enzyme inhibitory activity, the binding affinity and inhibition constant of hyperoside to all enzymes were quite high and therefore it was concluded that it may be the compound that contribute to the activity.

Purpose: Echinocandin resistance is causing problems in the treatment. FKS gene mutations were detected on the genomes of the resistant Candida strains exposed to echinocandins. The aim of this study was to compare the resistance of reference Candida strains exposed to caspofungin and to investigate whether there was a difference in virulence factors between exposed and non-exposed with caspofungin. Methods: Caspofungin susceptible reference strains, exposed to caspofungin during their incubation in caspofungin containing agar plates at concentrations of 16-0.03 µg/ml. MIC values of caspofungin were determined all strains. FKS gene regions of the caspofungin exposed strains were sequenced in order to reveal the difference between the reference strains. Relationship between caspofungin exposure and virulence properties were investigated in vivo and in vitro methodologies. The in vivo virulence study on the mini-experimental animal model Galleria mellonella (wax moth) was performed. Results: MIC values of the caspofungin exposed strains were found to be increased as one/two fold dilution when compared to the sensitive reference strains. The result of FKS gene sequence no mutation is detected in the reference strains, while a point mutation in caspofungin exposed C. glabrata strains were detected. No significant difference was found in virulence properties of reference strains and caspofungin exposed strains. Conclusions: In conclusion, it was understood that the fact that sensitive strains were exposed to caspofungin even at low concentrations caused an increase in MIC, and that virulence and drug resistance should be evaluated independently.

Küresel ısınma, artan deniz seviyeleri, gıda yetmezliği ve açlık, küresel yağış düzenindeki değişiklikler, bitki ve hayvan popülasyonlarındaki değişiklikler ve ciddi sağlık etkileri de dahil olmak üzere zaman içinde önemli sonuçlara yol açan tehditli bir süreçtir. Yaşadığımız yüzyılda antropojenik sera gazı üretimine bağlı olarak, 40 milyon yılın en sıcak periyodunu yaşamamız beklenmektedir. Küresel ısınmanın enfeksiyon hastalıklarında önemli etkiler oluşturacağı ön görüldüğünden, özellikle vektör kaynaklı hastalıklar, gıda ve su kaynaklı hastalıklar, bakteriyel ve viral enfeksiyonlar üzerine araştırmalar yoğunlaşmıştır. Ancak mantar enfeksiyonları ile ilgili çalışmalar oldukça azdır. Küresel ısınmaya bağlı olarak küresel ortalama sıcaklığın, vücut sıcaklığına yaklaşmasını adına kazanılan her 1° C için, termofilik ve termotolerant saprofit mantar türleri potansiyel patojenlere dönüşebilmektedir. Dolayısıyla mevcut küresel ısınma ile mantar hastalıklarının prevalansının artma ihtimali oldukça yüksektir. Bu derlemede küresel ısınma sonucunda mantar enfeksiyonların prevalansında oluşabilecek artışa dikkat çekmek amaçlanmıştır. Global warming is a threatening process with significant consequences over time, including increased sea levels, food insufficiency and famine, changes in global precipitation patterns, changes in plant and animal populations, and serious health impacts. We are expected to experience the hottest period of 40 million years due to anthropogenic greenhouse gas production in this century. Since global warming is predicted to have significant effects on infectious diseases, research on vector-borne diseases, food and waterborne diseases, bacterial and viral infections have increased. However, there are few studies on fungal infections. Thermophilic and thermotolerant saprophyte fungus species can turn into potential pathogens for each 1°C gained in order for the global average temperature to approach body temperature due to global warming. Therefore, global warming is likely to increase the prevalence of fungal diseases. In this review, we aimed to draw attention to the increase in the prevalence of yeast infections as a result of global warming.

One of the most important environmental problems of our days is the pollutions caused by the petroleum pollutants. A number of activities like petroleum exploration and extraction works, tanker and ship accidents, leakages that occur in petroleum transfer and storage works, petrochemical industry, etc. are causing petroleum pollutions to be experienced in an intensive manner. The works carried out have shown that some varieties of microorganisms can disintegrate petroleum hydrocarbons (biodegradation) that are causing pollution in various ratios. The biodegradation of the hydrocarbon pollutants by microorganisms cannot be made by every type of microorganism due to high salt concentrations in saline areas. Due to this reason, the researches that have been carried out in saline areas for remedying the pollution that occur in saline areas are gaining importance. Information has been provided in this compilation on the biodegradation abilityproperties of petroleum hydrocarbons by the halophylic microorganisms that are important from the point of view of environmental biotechnology, Günümüzün en önemli çevresel sorunlarından biri petrol kirleticilerinin sebep oldukları kirliliklerdir. Petrol arama ve çıkarma çalışmaları, tanker ve gemi kazaları, petrol aktarma, depolama çalışmalarında meydana gelen sızıntılar, petrokimya endüstrisi vb. birçok faaliyet petrol kirliliklerinin yoğun bir şekilde yaşanmasına neden olmaktadır. Yapılan çalışmalar, bazı mikroorganizma türlerinin, kirliliğe sebep olan petrol hidrokarbonlarını çeşitli oranlarda parçalayabildiklerini (biyodegredasyon) göstermiştir. Hidrokarbon kirleticilerinin mikroorganizmalar tarafından biyodegredasyonu tuzcul alanlarda yüksek tuz konsantrasyonları sebebiyle her çeşit mikroorganizma ile yapılamamaktadır. Bu nedenle tuzcul alanlarda meydana gelen kirliliğin giderilmesi için yapılan araştırmalar önem kazanmaktadır. Bu derlemede, çevre biyoteknolojisi açısından önemli olan halofilik mikroorganizmaların petrol hidrokarbonlarını biyodegrede edebilme özellikleri hakkında bilgi verilmiştir.