Search

Objective: Our primary aim is to perform the external validation of the current scoring systems in predicting stone-free status (SFS) after retrograde intrarenal surgery (RIRS) for renal stones 2-4 cm and develop a novel scoring system by re-examining possible predictive factors related to SFS.Methods: Patients who underwent RIRS due to renal stones with a cumulative stone diameter of 2-4 cm between January 2017 and March 2021 were retrospectively screened. Residual stones 2 cm. The SFS predictive ability of our new scoring system was higher in > 2 cm stones compared to the other scoring systems. Objetivo: Nuestro objetivo principal es realizar la validación externa de los sistemas de puntuación actuales para predecir el estado libre de cálculos (ELC) después de la cirugía intrarrenal retrógrada (CRIR) para cálculos renales de 2−4 cm y desarrollar un nuevo sistema de puntuación reexaminando los posibles factores predictivos relacionados con el ELC. Métodos: Se evaluaron retrospectivamente los pacientes que recibieron CRIR para el tratamiento de cálculos renales con diámetro acumulado de 2−4 cm, entre enero de 2017 y marzo de 2021. Los cálculos residuales ≤2 mm se definieron como clínicamente insignificantes, y estos casos se consideraron como ELC. Se examinaron los posibles factores predictivos relacionados con el ELC mediante el análisis de regresión logística multivariante. Se elaboró un nomograma y se creó un sistema de puntuación utilizando variables predictivas independientes. Mediante el análisis ROC se evaluó la capacidad de predicción de los sistemas de puntuación actuales y del recién desarrollado. Resultados: Los sistemas de puntuación existentes resultaron insuficientes para predecir el ELC (AUC < 0,660 en todos los casos). Se identificaron como predictores independientes del ELC el área de superficie (OR: 0,991, p < 0,001), la densidad (OR: 0,998, p < 0,001), el número (OR: 0,365, p = 0,033) y la localización de los cálculos (p = 0,037). Utilizando estos marcadores predictivos, se desarrolló un nuevo sistema de puntuación cuyos resultados oscilan entre 4 y 15. El valor AUC de este sistema de puntuación fue de 0,802 (0,734---0,870). Conclusión: Los sistemas de puntuación RUSS, S-ReSC y R.I.R.S. y el nomograma de Ito no lograron predecir el ELC en cálculos de >2 cm. Nuestro nuevo sistema de puntuación tuvo una capacidad predictiva del ELC mayor en cálculos de >2 cm, en comparación con los otros sistemas de puntuación.

Bu çalışma; Anayasa Mahkemesi, Yargıtay ve Uyuşmazlık Mahkemesi başta olmak üzere çeşitli yargı mercileri tarafından verilen dikkat çekici yargı kararlarının kısa özetleri ve değerlendirmelerinden oluşmakta olup kısa ve öz bilgiler vermeyi amaçlamaktadır. Bu nedenle detaylı bir karar analizi yapılmamıştır. Bu tür çalışmaların amacı, hukukçuları önemli ve güncel gelişmeler hakkında bilgilendirmenin yanı sıra, onları yargı kararlarını takip etmeye ve kararlar üzerine düşünmeye teşvik etmektir. Karar özetleri fakültemizin araştırma görevlileri tarafından hazırlanmıştır., This study consists of brief summaries and evaluations of noteworthy judicial decisions given by various judicial authorities, especially the Constitutional Court, the Court of Cassation and the Court of Disputes and aims to give brief and concise information. Therefore a detailed decision analysis has not been made. The purpose of such studies is to inform legal practitioners of important and current developments, as well as to encourage them to follow and reflect on judicial decisions. Decision summaries were prepared by the research assistants of our faculty.

This study consists of brief summaries and evaluations of noteworthy judicial decisions given by various judicial authorities, especially the Constitutional Court, the Court of Cassation and the Court of Disputes and aims to give brief and concise information. Therefore a detailed decision analysis has not been made. The purpose of such studies is to inform legal practitioners of important and current developments, as well as to encourage them to follow and reflect on judicial decisions. Decision summaries were prepared by the research assistants of our faculty., Bu çalışma; Anayasa Mahkemesi, Yargıtay ve Uyuşmazlık Mahkemesi başta olmak üzere çeşitli yargı mercileri tarafından verilen dikkat çekici yargı kararlarının kısa özetleri ve değerlendirmelerinden oluşmakta olup kısa ve öz bilgiler vermeyi amaçlamaktadır. Bu nedenle detaylı bir karar analizi yapılmamıştır. Bu tür çalışmaların amacı, hukukçuları önemli ve güncel gelişmeler hakkında bilgilendirmenin yanı sıra, onları yargı kararlarını takip etmeye ve kararlar üzerine düşünmeye teşvik etmektir. Karar özetleri fakültemizin araştırma görevlileri tarafından hazırlanmıştır.

Objective: In this study, we aimed to investigate the early and late effect of percutaneous nephrolithotomy on renal function based on preoperative glomerular filtration rate levels.Material and Method: Between January 2012 and November 2016, 351 patients who underwent percutaneous nephrolithotomy were included. According to the preoperative glomerular filtration rate, patients were divided into three groups: group 1 was consists of glomerular filtration rate >90 levels; group 2 was consists of glomerular filtration rate levels between 60-90; group 3 was consists of glomerular filtration rate, Amaç: Bu çalışmada, perkütan nefrolitotominin böbrek fonksiyonları üzerindeki erken ve geç etkisini preoperatif glomerular filtrasyon hızı düzeylerine göre araştırmayı amaçladık. Gereç ve Yöntemler: Ocak 2012 ve Kasım 2016 arasında perkütan nefrolitotomi uygulanan 351 hasta çalışmaya dahil edildi. Preoperatif glomerular filtrasyon hızına göre hastalar üç gruba ayrıldı: Grup-1 glomerular filtrasyon hızı > 90, Grup-2 glomerular filtrasyon hızı = 60-90, Grup-3 glomerular filtrasyon hızı

Giriş: Anomalili böbreklerde böbrek ve proksimal üreter taşı hastaları için uyguladığımız fleksibl-URS ( f-URS) başarısını, komplikasyonlarını ve postopertif sonuçları sunmayı amaçladık. Gereç ve Yöntem: Nisan 2010 ile Haziran 2020 y ılları arasında anomali böbreği olan f-URS uygulanan 69 hastanın dosyaları retrospektif olarak tarandı. Hastalar ın dermografik özellikleri, operasyon süresi,skopi süresi, taşsızlık oranları, komplikasyon oranları kaydedildi. Final taşsızlık (FSFR); postoperastif birinci ayda yapılan ultrasonografi ve radiografik de ğerlendirilerek ta şın yoklu ğu veya bilgisayarlı tomografide 2mm den büyük ta ş fragmanı görülmemesi olarak tanımlandı. Bulgular: Toplam 69 hastanın; parsiyel nefrektomili üç, bifid pelvisli dört, atnalı böbrekli 14, ektopik böbrekli 15, rotasyon anomalilisekiz, duplike üreterli 12 ve kaliksiyel divertikül 13 hastaya f-URS yapıldı. Ortalama taş boyutu 15.1±7.7 mm 2 ve ortalama taş dansitesi (HU) 983±242 olarak saptandı. Tek seansta hastaların %78.2’sinde taşsızlık sağlanmışken ek gişim ile final taşszılık%85,5 olarak saptandı. Sonuç: Anormal böbrekli hastalarda f-URS teknik olarak zorlayıcı olabilse de endoürolojik tekniklerdeki ilerlemeler onu güvenli ve etkili bir prosedür haline getirmiştir. f-URS; daha az invaziv yap ısıve kabul edilebilir komplikasyon oranları nedeniyle anormal böbreklerdeki çoğu taş için çok etkili bir tedavi yöntemidir.

Kuruluşundan 1950 yılına kadar yirmi yedi yıl boyunca tek parti ile idare edilen Türkiye için 1940’lı yılların ikinci yarısı, demokrasi tarihi açısından önemli dönüm noktalarını içermektedir. Türkiye, bu yıllarda, farklı siyasi oluşumlar ile çok partili siyasi ortama kavuşmuştur. Türkiye’nin demiryolu geçmişi, demokrasisine nazaran daha uzun bir tarihsel sürece sahiptir. Bu uzun geçmiş içerisinde, benimsenen demiryolu politikaları, dönemler itibariyle farklılık göstermiştir. Türkiye’nin çok partili hayata geçtiği yıllar, demiryolu politikaları özelinde ülkenin ulaştırma politikasının yeniden şekillendiği bir döneme karşılık gelir. Ulaştırma politikalarında gerçekleşen dönüşüm siyasi olduğu kadar iktisadi, diplomatik pek çok değişkenin etkisinde gerçekleşmiştir. Bunun sonucunda, demiryolu öncelikli ulaşım politikası, karayolu ağırlıklı bir politikaya dönüşmüştür.

Avrupa Konseyi, insan haklarından çevrenin korunmasına, insanlığa tehdit oluşturan sosyal sorunlardan Avrupa kültürel benliğinin oluşturulup korunmasına kadar çok geniş bir yelpazede çeşitli hedefleri gözeten, günümüzün önde gelen ulus-üstü kuruluşlarından biridir. Konsey, amaçları içerisinde yerel yönetimlerin ve yerel demokrasinin geliştirilmesi idealini somutlaştıran Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’nı, üyelerinin gündemine getirmiştir. Konseyin kurucu iki üyesi, Türkiye ve Fransa, sosyo-ekonomik ve siyasi diplomatik ilişkileri yüzyıllara dayanan ülkelerdir. İdare, yoğun diplomatik ilişkilerin cereyan etmesi ile ülkelerin idari açıdan benzeştiği bir alana karşılık gelir. Fransa, merkezi idarenin yapılanması ve yerel yönetim ile ilişkileri yönünden Türkiye’yi etkilemiştir. Bununla birlikte, her iki ülke de idari yapılanmasını çağın gereği ve vatandaşlarının talepleri doğrultusunda değiştirmek zorunda kalmıştır. Özerklik Şartı, söz konusu değişime yerelleşme bazında ivme kazandıran hukuki bir düzenlemedir.

Introduction: This studyaimed to evaluate the value of direct and indirect markers showing inflammationin the diagnosis of Brucella epididymo-orchitis (BEO) and its differentiationfrom non-Brucella epididymo-orchitis.Materials andMethods: A total of 152 patients thatpresented to our clinic with acute scrotal complaints and were diagnosed withepididymo-orchitis between January 2015 and January 2019 were retrospectivelyevaluated. Excluded from the study were 15 patients with a hematologic disease,coronary artery disease or malignant diagnosis, eight patients aged below 18years, and 13 patients whose hemogram and C-reactive protein (CRP) values were notavailable in their medical records. The diagnosis of epididymo-orchitis wasbased on laboratory (leukocytosis, CRP elevation) and radiological findings.The diagnosis of BEO was defined as ≥1/160 titer value and/or positive bloodculture in the standard tube agglutination (STA) test in addition to orchitissymptoms and signs.Results: The median WBC (p=0.033), neutrophil(p=0.013) and monocyte (p=0.006) counts and NL (p=0.014) and ML (p=0.002)ratios were statistically significantly lower in the BEO group. The ML ratiohad the highest predictive value with an AUC of 0.725 (95% CI = 0.146-0.424;p=0.002), as well as high specificity (97.3%) and diagnostic accuracy (83.5%)in predicting a BEO diagnosis. No parameter was an independent factor in thedifferentiation of BEO and NBEO.Conclusions: Easy, fast and low-cost hemotological inflammatory markers provide diagnostic benefits complementing serological tests in distinguishing BEO from NBEO cases. In particular, the ML ratio has a high diagnostic accuracy rate compared to other parameters., Giriş: Çalışmamızda inflamasyonu gösteren direk ve indirek belirteçlerin Brusella epididimo-orşit (BEO) tanısında ve Brusella dışı epididimo-orşit (NBEO) ayırıcı tanısındaki değerinin araştırılması amaçlanmıştır.Materyal Metod: Ocak 2015 ve Ocak 2019 yılları arasında akut skrotum kliniği ile başvuran epididim orşit tanısı alan 152 hasta retrospektif olarak değerlendirildi. Hematolojik hastalığı, kroner arter hastalığı, malignite tanısı olan 15 hasta, 18 yaşından küçük 8 hasta ve hemogram ve CRP sonuçlarına ulaşılamayan 13 hasta çalışma dışı bırakıldı. Epidimo-orşit tanısı fizik muayene bulguları yanında laboratuvar (lökositoz, CRP yüksekliği) ve radyolojik bulgular baz alınarak koyuldu. BEO tanısı orşit semptom ve bulgularına ek olarak pozitif kan kültürü ve standart tüp aglütinasyon (STA) testinde ≥1/160 titre değeri olarak tanımlandı.Bulgular: Ortalama WBC (p=0.033), nötrofil (p=0.013), monosit sayısı (p=0.006), nötrofil lenfosit (NL) (p=0.014) oranı ve monosit lenfosit (ML) (p=0.002) oranı BEO grubunda istatistiksel olarak anlamlı şekilde daha düşük izlendi. BEO tanısını öngörmede ML oranı yüksek prediktif değere (AUC değeri: 0.725, 0.146-0.424; p=0.002), yüksek özgüllük (97.3%) ve tanı doğruluk oranına (83.5%) sahipti. Hiçbir parametre BEO ve NBEO tanısını öngörmede bağımsız bir belirteç değildi.Sonuç: Kolay, hızlı ve düşük maliyetli hemotolojik inflamatuar belirteçler, BEO tanılı olguları NBEO tanılı olgulardan ayırmada etkili olduğu bulunmuştur. Özellikle ML oranı diğer parametrelere nazaran yüksek tanı doğruluk oranına sahiptir..