Gündüz kuşağı televizyon programları olarak da adlandırılan, gerçek hayat hikâyelerinin konu edildiği ve RTÜK tarafından \"Gerçek Yaşamlar Program Türü\" olarak sınıflandırılan programlar, reyting ve rekabette önemli bir yer tutmaktadır. Genellikle toplumda yaşanan sosyolojik sorunlara değinen ve insanların hoşça vakit geçirmesini sağlayan bu programlar, günümüzde ticari kaygıların artmasıyla birlikte içeriğinde yoğun olarak şiddet unsuru barındıran bir yapıya bürünmüştür. Televizyonda gösteriye dönüşen şiddet unsurları, birey ve toplum üzerinde birtakım fiziksel ve psikolojik sorunlara neden olabilmektedir. Televizyon içeriklerinin birer ticari metaya indirgenmesi ve artan reyting kaygıları da, toplumda zaten var olan şiddet unsurlarının ekranlarda durmaksızın tekrarına neden olmaktadır. Şiddet unsurlarının gösterimine sahne olan televizyon programlarından gündüz kuşağı programlarının da bir yükseliş eğilimine girdiği gözlenmektedir. Etik sorunlarla da sürekli gündeme gelen bu program türü; hiçbir entelektüel çaba ve bilgi birikimi gerektirmeksizin üretilmekte ve temel olarak insanların yaşadıkları gerçek hayat hikâyelerini konu edinmektedir. Bu programlarda konu edilen hikâyeler genellikle küfür, hakaret, tehdit etme, çeşitli araç ve gereçlerle yaralama ya da öldürme, dayak, kaçırma, taciz ve tecavüz gibi özünde şiddet barındıran olaylardan oluşmaktadır. Toplum nazarında \"sansasyon\" yaratabilecek potansiyele sahip olan ve gerçek hayata ilişkin bu hikayeler, televizyonun manipüle edici teknik kurgusuyla birlikte gösteriye dönüştürülerek izleyicinin tüketimine sunulmaktadır. Bu çalışmada, gündüz kuşağı programlarında sunulan şiddet unsurları; Jean Baudrillard’ın Simülasyon Kuramı bağlamında ele alınmış ve izleyicilere hipergerçek deneyim sunan bu ticari ürünler simülasyon evreninde incelenmiştir. Örneklem olarak seçilen Müge Anlı ile Tatlı Sert programından raslantısal olarak ele alınan dört bölüm, içerik çözümlemesi yöntemiyle analiz edilerek somut verilere dönüştürülmüştür. Programa konuk olarak katılan gerçek hayattan kişilerin, şiddete ilişkin hal, hareket, tavır ve söylemleri tespit edilmiş, elde edilen veriler kuramsal çerçevede betimsel olarak yorumlanmıştır. Gerçek hayat hikâyelerini konu etmesi nedeniyle bu programlara duyulan güvenin suistimal edildiği, şiddet unsurlarının simüle edilerek birer gösteriye dönüştürüldüğü ve hipergerçeklik evreninde yeniden biçimlendirildiği sonucuna ulaşılmıştır. Bir zamanlar insanlara ait olan \"gerçek\" hikâyelerin şiddeti, televizüel süreçle birlikte hipergerçekleşmektedir. Şiddetin yeniden simüle edilmesiyle gerçekliğini ve anlamını yitiren hikâyeler, izleyici üzerinde kötü ve olumsuz bir dünya imgesi yaratmakta, başta kimlik olmak üzere dünya görüşünün değiştirilmesinde etkin rol oynayabilmektedir. Anahtar Kelimeler: Simülasyon, Hipergerçek, Gösteri, Televizyon Programı, Gündüz Kuşağı. Daytime television programs, which are a subject of real life stories as well as classified as "Real Lives Program Type" by RTÜK, have a significant role in terms of rating and competition. These programs generally addressing the sociological problems experienced in the society and enabling people to have an enjoyable time, have taken on a structure that contains intense violence in their content, by the increase of commercial concerns today. The elements of violence that turn into a show on television can result in some physical and psychological problems on individuals and society. The reduction of television contents to commercial goods and raising concerns of rating also lead to repetition of violence components that already exist in society on the screens. It is observed that daytime programs, which are among the television programs being as scene for violent elements, have also been on the rise. This type of program that constantly remains on the agenda with ethical problems, is produced without any intellectual effort and knowledge and basically deals with the real life stories of people. The stories in these programs usually consist of destructive incidents such as swearing, insulting, threatening, beatings, kidnapping, harassment and rape, injuring or killing with various tools and equipment. These real-life stories, which have the potential to create a "sensation" in the eyes of the society, are converted into a show with the manipulative technical fiction of the television and presented to consumption of audience. In this study, the elements of violence demonstrated in daytime programs are discussed in the context of Jean Baudrillard's Simulation Theory and these commercial products that offer hyperreal experience to the audience are analysed in the simulation universe. Four chapters randomly handled from the program of Müge Anlı and Tatlı Sert, chosen as sample, were analyzed by content analysis method and converted into concrete data. The attitudes, behaviors and discourses of real-life people who participated in the program as guests were determined, and the obtained data were interpreted descriptively in the theoretical framework. It has been concluded that the trust in these programs is abused due to the fact that they are the subject of real life stories, the elements of violence are simulated and transformed into a show and reshaped in the hyperreality universe. The violence of the "real" stories that once belonged to people becomes hyperrealized by the television process. Stories that lose their reality and meaning with the re-simulation of violence create a defective and negative image of the world on the audience and can play an active role in changing the worldview, especially the concept of identity.