Search

Breast cancer is the one of the most common cancer types among women in the world. Breast cells can be divided uncontrollably in either lobules or ducts. Breast cancer can be in situ or invasive, depending on its type. Cholesterol homeostasis is an important parameter for cancer progression. In normal cells, cholesterol is tightly regulated with de nova synthesis named as mevalonate pathway. In this pathway, important intermediates are produced for production of cholesterol. In the first step of the pathway, 3-hydroxy-3-methylglutaryl coenzyme A, known as HMG-CoA, is converted to mevalonate by the rate-limiting enzyme HMGCR and the final product is farnesyl pyrophosphate called FPP, which is the building block of cholesterol. In this study, we aimed to determine the expression levels of the HMGCR gene, which encodes 3-hydroxy-3-methylglutaryl-coenzyme A reductase enzyme, in different breast cancer cell lines: MDA-MB 231, MDA-MB 435, MDA-MB 453, UACC 2080, MCF-7, HCC 1938 via real-time PCR. As a result, we found that the MCF7 cell line has the lowest level of HMGCR mRNA, and the MDA-MB-453 cell line has the highest level of HMGCR mRNA. Differences in expression levels may be due to hormone receptors. Furthermore, other triple negative cell lines showed different expression levels among themselves, although they expressed more HMGCR than MCF-7. The reason for this was thought to be related to the location of cancer formation or the age of the patient.

Amaç: Bu araştırma, girişimsel hemoroid tedavisi uygulanan hastaların yaşadıkları sorunların ve yaşam kalitelerini belirlemek amacıyla tanımlayıcı olarak yapılmış olup, çalışma sonucunda girişimsel hemoroid tedavisi sonrası meydana gelecek sorunların önlenmesi ve hastaların yaşam kalitelerinin daha az etkilenmesine yönelik hemşirelik bakımının uygulanmasında yol gösterici olacağı ve literatüre katkı sağlayacağı düşünülmektedir.Gereç ve Yöntem: Araştırmanın örneklemine Ankara'da bir üniversitenin Sağlık Araştırma ve Uygulama Merkezi Genel Cerrahi ve Proktoloji biriminde girişimsel hemoroid tedavisi uygulanan ve araştırmaya katılmayı kabul eden 73 hasta alınmıştır. Verilerin toplanmasında sosyodemografik soru formu, tedavi sonrası komplikasyonları belirlemeye yönelik soru formu ve Roll Royce Yaşam Kalitesi Ölçeği kullanılmıştır. Çalışmadan elde edilen verilerin analizinde; sayı, yüzde, normal dağılıma sahip iki bağımlı grubun karşılaştırmalarında “Paired Sample-t” test (t-tablo değeri) ve normal dağılıma sahip olmayan iki bağımlı grubun karşılaştırmalarında “Wilcoxon” test (Z-tablo değeri) kullanılarak değerlendirilmiştir.Bulgular: Hastaların %53,4’ünün günlük aktivitelerinin, %50,7’sinin iş hayatının ve %46,6’sının ise sosyal hayatının hemoroid nedeniyle orta derecede etkilendiği saptanmıştır. Girişimsel hemoroid tedavisi öncesi ve sonrası hastalar en çok kanama, konstipasyon, kaşıntı, anal bölgede ağrı, ağrılı/zor defekasyon gibi sorunlarla karşılaşmış olup, genellikle bu sorunların tedavi sonrası 1. günde artış gösterdiği diğer günlerde ise azaldığı ancak 25. günde hala devam ettiği saptanmıştır. Hastaların RRYKÖ’nin tedavi öncesi ve tedavi sonrası 25. günde toplam alınan en yüksek ve en düşük puanlar sırasıyla 192-78; 202-92 olarak saptanmıştır. Çalışmada hastaların tedavi sonrası 25. gündeki yaşam kalitelerinde tedavi öncesine göre artış olduğu belirlenmiştir.Sonuç: Çalışmada girişimsel hemoroid uygulanan hastaların birçok sorun yaşadıkları ve bu sorunların ise hastaların yaşam kalitelerini etkilediği saptanmıştır. Araştırma sonuçları doğrultusunda girişimsel hemoroid tedavisi sonrası hastaların yaşayabilecekleri sorunlar ve taburculuk sonrası bu sorunları çözümleyebilmelerine ilişkin telefonla izlem yapılarak danışmanlık hizmeti verilmesi, eğitim materyallerinin geliştirilerek hasta eğitiminde kullanılması ve yaşam kalitelerinin belirlenmesine yönelik daha geniş örneklemli ve çok merkezli çalışmaların yapılması önerilmektedir., Aim: This study was conducted as a descriptive study in order to determine the problems experienced by patients undergoing interventional hemorrhoids treatment and their quality of life, and it is thought that as a result of the study, it will guide the practice of nursing care to prevent problems that may occur after interventional hemorrhoid treatment and affect the quality of life of patients less, and contribute to the literature.Method: 73 patients who establish and agree to participate in study and to whom interventional hemorrhoids treatment applied at a Health Research and Application Center General Surgery and proctology unit of an university in Ankara were considered as study sample. The sociodemographic questionnaire, post-treatment questionnaire, questionnaire designed to determine complications, and Roll Royce Quality of Life Scale were used to collect the data. In the analysis of the data obtained from the study; The number, percentage was evaluated using the “Paired Sample-t” test (t-table value) for comparisons of two normally distributed dependent groups and the “Wilcoxon” test (Z-table value) for comparisons of two non-normally distributed dependent groups.Result: It was determined that the daily activities of 53.4% of the patients, the work life of 50.7% and the social life of 46.6% of the patients were moderately affected by hemorrhoids. Before and after interventional hemorrhoid treatment, patients mostly encountered problems such as bleeding, constipation, itching, pain in the anal region, painful/difficult defecation. . The highest and lowest total scores of the patients on the 25th day of RRYQ before and aftertreatment were 192-78, respectively; It was determined as 202-92. In the study, it was determined that the quality of life of the patients on the 25th day after the treatment increased compared to the pre-treatment.Conclusion: In the study, it was determined that the patients who underwent interventional hemorrhoids experienced many problems and these problems affected the quality of life of the patients. In line with the results of the research, it is recommended to provide counseling services by monitoring the problems that patients may experience after interventional hemorrhoid treatment and to solve these problems after discharge, to develop educational materials and to use them in patient education, and to conduct multicenter studies with larger samples to determine their quality of life.

Objective: This study was conducted to determine the opinions of the students about the interactive case discussions before the clinical practice.Methods: The sample of descriptive study consisted of 234 nursing students. Research data were collected with a questionnaire form developed by the researchers in June 2019. Institutional permission, ethical approval and written consent from the students were obtained. Descriptive statistical methods were used evaluate the data.Results: In the study, 92.7% of the students stated that interactive case discussions before the clinical practice were beneficial. The issues that students find the useful are as follows; "creating a visual learning and practice environment with active participation (26.1%)", "reinforcing the theoretical knowledge and ensuring the permanence of knowledge (24.3%)" and "increasing the knowledge and skill level before clinical practice (22.6%)". The students stated that interactive case discussions had positive effects on professional development on "nursing care process (38%)", "theoretical knowledge level (15.4%)" and "holistic thinking skills (12%)". Also, 47% of the students stated that they had difficulties during the applications. The most common difficulties are; "insufficient theoretical knowledge during application (29.2%)", "limited practice time (15.8%)" and "crowded learning environment (15%)". Almost all of the students stated that interactive case discussions contributed to self-assessment, facilitated learning and useful before clinical practice. Most students (94.4%) stated that it would beneficial to continue the practices in the coming years.Conclusion: Case discussions with interactive methods were determined to be beneficial for students and recommended to be included in nursing education before clinical practice., Amaç: Bu araştırma, öğrencilerin klinik uygulama öncesi yapılan interaktif vaka tartışmalarına ilişkin görüşlerini belirlemek amacıyla yapılmıştır. Yöntem: Tanımlayıcı tipteki araştırmanın örneklemini 234 hemşirelik öğrencisi oluşturmuştur. Araştırma verileri araştırmacılar tarafından geliştirilen anket formu ile Haziran 2019’da toplanmıştır. Araştırma için kurum izni, etik onay ve öğrencilerden yazılı onam alınmıştır. Verilerin değerlendirilmesinde tanımlayıcı istatistiksel yöntemler kullanılmıştır. Bulgular: Araştırmada öğrencilerin %92.7’si ders kapsamında klinik uygulama öncesi yapılan interaktif vaka tartışmalarının yararlı olduğunu belirtmiştir. Öğrencilerin özellikle “aktif katılımlı-görsel öğrenme ve uygulama ortamı oluşturma (%26.1)”, “teorik bilgiyi pekiştirme ve bilginin kalıcılığını sağlama (%24.3)” ve “klinik uygulama öncesi bilgi ve beceri düzeyini artırma (%22.6)” yönünden uygulamaları faydalı buldukları belirlenmiştir. Öğrenciler interaktif vaka tartışmalarının mesleki gelişim üzerinde “hemşirelik bakım süreci (%38)”, “teorik bilgi düzeyi (%15.4)” ve “bütüncül düşünebilme becerisi (%12)” konularında olumlu etkilerinin olduğunu belirtmişlerdir. Ayrıca, öğrencilerin %47’si uygulamalar sırasında zorluk yaşadıklarını, en çok yaşanan zorlukların “uygulama sırasında teorik bilgilerinin yetersiz olması (%29.2)”, “uygulama süresinin sınırlı olması (%15.8)” ve “öğrenme ortamının kalabalık olması (%15)” olduğunu vurgulamışlardır. Öğrencilerin tamamına yakını interaktif vaka tartışmalarının öz değerlendirme yapmaya katkı sağladığını, öğrenmeyi kolaylaştırdığını ve klinik uygulama öncesinde faydalı olduğunu ifade etmiştir. Öğrencilerin çoğu (%94.4) gelecek yıllarda uygulamalara devam edilmesinin yararlı olacağını bildirmişlerdir. Sonuç: Bu sonuçlar doğrultusunda interaktif yöntemlerle vaka tartışmalarının öğrenciler için faydalı olduğu belirlenmiş olup, klinik uygulama öncesinde hemşirelik eğitimine dahil edilmesi önerilmektedir.

Hemoroid anorektal bölgenin en çok karşılaşılan, çok sayıda insanda görülen ve insanların yaşam kalitelerini önemli ölçüde etkileyen hastalıklarındandır. Hemoroidal hastalık sorunları, evresine göre değerlendirilen bir yaklaşımla çözümlenmektedir ve hastalığının tedavisinde tıbbi ve cerrahi tedavileri içeren pek çok teknik kullanılmaktadır. Hemoroid tedavisinde kullanılan sıcak su oturma banyosu ve sıcak duş da tıbbi tedaviler içerisinde yer almakta ve hemoroidin hem cerrahi öncesi tedavisinde hem de cerrahi sonrası tedavisinde kullanılmaktadır. Uzun yıllardır kullanılan bu yöntemlerin olumlu etkileri olduğu gibi olumsuz etkileri de görülebilmektedir. Bu sistematik incelemede, hemoroidektomi sonrası sıcak su oturma banyosu veya sıcak duşun kullanımıyla ilgili yapılan araştırmaların gözden geçirilmesi ve çalışmalardan elde edilen verilerin değerlendirilmesi amaçlanmıştır.Yapılan literatür taraması sonucunda hemoroid tedavisi sonrası sıcak su oturma banyosu ve sıcak duş ile ilgili yeterince kaynağa ulaşılamamıştır. Ulaşılan kaynaklarda sıcak su uygulamasının girişimsel hemoroidektomi sonrası ağrı üzerine olumlu etkileri olduğu bildirilmiştir.

Giriş Akupunktursağlık profesyonelleri tarafından özellikle kas iskelet sistemi ağrıları gibidurumlarda yaygın olarak kullanılan popüler alternatif bir tıp tekniğidir. Buişlem esnasında hematom, doku irritasyonu, bulantı, kusma ve artan ağrı gibisıradan yan etkiler görülebildiği gibi pnömotoraks, hepatit B, hepatit C,septisemi ve omurilik hasarı gibi ciddi komplikasyonlar da bildirilmiştir.Olgu sunumu 28yaşında bayan hasta, göğüs ağrısı ve nefes darlığı şikâyeti ile acilservisimize başvurdu. Bir gün önce sırt ve kol ağrıları nedeniyle sırtbölgesine akupunktur iğnesi uygulandığı öğrenildi. Hastanın oskültasyonunda,sağ hemitoraksta solunum sesleri azalmış olarak duyuldu. Hastanın PA akciğergrafisinde sağda yaklaşık %40 oranında pnömotoraks saptanması üzerine hastayasağ tüp torakostomi uygulandı. Hastaneye yatırılıp takip altına alınan hastanınpnömotoraksı yatışının dördüncü gününde tamamen düzeldi ve göğüs tüpüçıkarıldı. Ek bir komplikasyon gelişmeyen hasta yatışının beşinci günündeönerilerle taburcu edildi.SonuçÇoğunlukla güvenli birişlem olan akupunktura bağlı ciddi komplikasyonlar çok nadir görülmektedir.Özellikle torakal bölgeye uygulanan iğnelere bağlı olarak hayatı tehdit edicibir durum olan pnömotoraks gelişebileceği akılda tutulmalı ve hastalar mutlakakontrole çağrılmalıdır.

Pauci-immune glomerulonephritis (GN) is more common in elderly people compared to children and the etiology is not completely understood yet. Antineutrophil cytoplasmic antibody (ANCA) positivity occurs in 80% of the patients. We report a case of a 7-year-old girl who presented with malaise and mildly elevated creatinine diagnosed as ANCA-associated pauci-immune crescentic glomerulonephritis with crescents in 20 of 25 glomeruli (80%). Of these 20 crescents, 12 were cellular, 4 fibrocellular, and 4 globally sclerotic. She did not have purpura, arthritis, or systemic symptoms and she responded well to initial immunosuppressive treatment despite relatively severe histopathology. The patient was given three pulses of intravenous methylprednisolone (30 mg/kg on alternate days) initially and continued with cyclophosphamide (CYC; 2 mg/kg per day) orally for 3 months with prednisone (1 mg/kg per day). In one month, remission was achieved with normal serum creatinine and prednisone was gradually tapered. The case of this child with a relatively rare pediatric disease emphasizes the importance of early and aggressive immunosuppressive treatment in patients with renal-limited ANCA-associated pauci-immune crescentic GN even if with a mild clinical presentation. As in our patient, clinical and laboratory findings might not always exactly reflect the severity of renal histopathology and thus kidney biopsy is mandatory in such children to guide the clinical management and predict prognosis. RESUMO A glomerulonefrite (GN) pauci-imune é mais comum em idosos em comparação com crianças, e a etiologia ainda não é completamente compreendida. A positividade do anticorpo citoplasmático antineutrófilo (ANCA) ocorre em 80% dos pacientes. Relatamos o caso de uma menina de 7 anos de idade que apresentou mal-estar e creatinina discretamente elevada, diagnosticada como glomerulonefrite rapidamente progressiva pauci-imune associada a ANCA com crescentes em 20 dos 25 glomérulos (80%). Destes 20 crescentes, 12 eram celulares, 4 fibrocelulares e 4 globalmente escleróticos. Ela não apresentava púrpura, artrite ou sintomas sistêmicos e respondeu bem ao tratamento imunossupressor inicial, apesar da histopatologia relativamente grave. A paciente recebeu três pulsos de metilprednisolona intravenosa (30 mg/kg em dias alternados) inicialmente e continuou com ciclofosfamida (2 mg/kg por dia) por via oral durante 3 meses com prednisona (1 mg/kg por dia). Em um mês, a remissão foi alcançada com creatinina sérica normal e a prednisona foi gradualmente reduzida. O caso desta criança com uma doença pediátrica relativamente rara enfatiza a importância do tratamento imunossupressor precoce e agressivo em pacientes com GN rapidamente progressiva renal associada à ANCA, mesmo com uma apresentação clínica leve. Como em nossa paciente, os achados clínicos e laboratoriais podem nem sempre refletir exatamente a gravidade da histopatologia renal e, assim, a biópsia renal é obrigatória nessas crianças para orientar a conduta clínica e auxiliar no prognóstico.

G-protein bağlı reseptörler (GPRs) en büyük sinyal protein ailesidir ve bu yüzden işleyiş mekanızmalarının altında yatan dinamik etkenlerin anlaşılması ilaç tasarımında büyük bir öneme sahiptir. Bu güne kadar yapılan pek çok çalışma olmasına rağmen, inaktif ve aktif yapılar arasında gerçekleşen kolektif konformasyonel değişimlerin özellikleri ve dinamikleri hala belirsizdir. Bu çalışmada, G-protein bağlı reseptörler ailesine ait olan Muskarinik asetilkolin M2 reseptörünün aktivasyon mekanızması ANM-LD metodu kullanılarak aydınlatılmaya çalışılmıştır. ANM-LD metodu, Anizotropik ağyapı modelinin (ANM) yavaş modlarının Langevin Dinamiği (LD) simülasyonları ile yönlen-dirilmesiyle elde edilen hibrit bir metoddur. M2 reseptörünün aktivasyon mekanızma-sının anlaşılması için inaktif yapı (3UON), başlangıç yapısı olarak kullanılarak aktif yapıya (4MQS, 4MQT) ulaşılması hedeflenmiştir ve iki yapı arasında oluşturulan geçiş patikaları proteinin iç dinamiği kullanılarak incelenmiştir. Çalışmada belirli kolektif modların aktivasyon mekanizmasında etkin rol aldıkları ve bu modların hareketi hedef yapı doğrultusunda yönlendirdiği; aynı zamanda bu modlara ait menteşe rezidülerinin bilinen fonksiyonel rezidüler (DRY ve NPxxY motifleri, R121 ve E382 arasındaki tuz köprüsü, R121 ve T386 rezidüleri arasındaki mesafe (TM3-TM6 uzaklığı)) ile örtüştüğü sonucuna varılmıştır. Ayrıca transmembran domainlerin arasında yer alan hidrofobik bölgelerin, fonksiyonel öneme sahip rezidülerin yaptığı konformasyonel geçişlerle örtüştüğü ve su girişine izin verdiği; böylece aktivasyon için önemli olan sürekli su patikasının oluşabildiği görülmüştür. G-Protein Coupled Receptors (GPCRs) are the largest family of signaling proteins and a better understanding of dynamics underlying functional mechanism is essential in drug design. Although many studies have been performed to date, characterizing conformational changes and dynamics in-between inactive and active states remains elusive. Here, the activation mechanism of Muscarinic acetylcholine receptor M2, which belongs to the GPCRs family and responsible from decreasing heart rate to normal rhythm by inhibiting cAMP (cyclic adenosine mono phosphate), has been explored by ANM-LD computational methodology that combines anisotropic network model (ANM) with all-atom Langevin dynamics (LD) simulations. The predicted physically plausible multiple conformational transition pathways from the inactive (3UON) towards the active states (4MQS, 4MQT) disclosed the dynamic determinants underlying the M2's activation process. It was observed that certain collective ANM modes are essential for the activation and the hinge sites that coordinate the motion defined by these modes of motion aligns with the known functional important sites acting as molecular switches such as (DRY and NPxxY motifs, TM3-TM6 distance, salt bridge between R121 and E382). Furthermore, the two hydrophobic layers in TM domains display the coupling of the conformational changes with these switches and the continuous water pathway from extracellular side through intracellular side providing a continuous path from the ligand binding site to the G-protein binding site in the activation. 89

Erden Sevilay, Karadağ Mevlüde, Güler Demir Sevil, Balcı Melek, Atasayar Semra, Opak Yücel Burcu, Demir Nevra, Erdoğan Zuhal, Ay Ali (2017) Validity and Reliabilty of the Turkish Version of Revised American Pain Society Patient Outcome Questionnaire in Surgical Patients. 8th Congress of the European Operating Room Nurses Association (EORNA),Rodos, YUNANİSTAN, (Poster Bildiri).

Bu araştırma, girişimsel hemoroid tedavisi uygulanan hastaların yaşadıkları sorunların ve yaşam kalitelerinin belirlenmesi amacıyla tanımlayıcı olarak yapılmıştır. Araştırmanın örneklemine, Nisan – Aralık 2016 tarihleri arasında Ankaradaki bir üniversitenin Sağlık Araştırma ve Uygulama Merkezinde Genel Cerrahi Servisleri ve Proktoloji Biriminde ilk kez girişimsel hemoroid tedavisi uygulanan ve çalışmaya katılmayı kabul eden 73 hasta alınmıştır. Verilerin toplanmasında araştırmacı tarafından geliştirilen, sosyodemografik özellikleri içeren, hastaların tedavi sonrası günlük yaşam tarzları, aktiviteleri gibi durumlarını ve hemoroidin neden olduğu sorunları belirlemeye yönelik soru formları ve Roll Royce Yaşam Kalitesi Ölçeği kullanılmıştır. Araştırmanın verileri girişimsel hemoroid tedavisi öncesi hastalarla yüz yüze görüşme yöntemi ile, tedavi sonrası 1., 3., 7., 25. günlerde ise telefon görüşmesi yoluyla toplanmıştır. Araştırmada hemoroidin hastaların günlük, iş ve sosyal hayatlarını orta derecede etkilediği belirlenmiştir. Girişimsel hemoroid tedavisi öncesi ve sonrası hastalar en çok kanama, konstipasyon, kaşıntı, anal bölgede ağrı, ağrılı/zor defekasyon gibi sorunlarla karşılaşmış olup, genellikle bu sorunların tedavi sonrası 1. günde artış gösterdiği diğer günlerde ise azaldığı ancak 25. günde hala devam ettiği saptanmıştır. Hastaların bu sorunlarla başetmek için en çok sıcak su oturma banyosu ve sıcak duş uygulaması yaptıkları saptanmıştır. Çalışmada hastaların tedavi sonrası 25. gündeki yaşam kalitelerinde tedavi öncesine göre artış olduğu belirlenmiştir. Araştırma sonuçları doğrultusunda girişimsel hemoroid tedavisi sonrası hastaların yaşayabilecekleri sorunlar ve taburculuk sonrası bu sorunları çözümleyebilmelerine ilişkin telefonla izlem yapılarak danışmanlık hizmeti verilmesi, eğitim materyallerinin geliştirilerek hasta eğitiminde kullanılması ve yaşam kalitelerinin belirlenmesine yönelik daha geniş örneklemli ve çok merkezli çalışmaların yapılması önerilmektedir. This research was conducted as a descriptive study to identify the problems and the life quality of patients to whom interventional hemorrhoid treatment applied. 73 patients who establish and agree to participate in study and to whom interventional hemorrhoids treatment applied at a Health Research and Application Center General Surgery and proctology unit of an university in Ankara were considered as study sample. The sociodemographic questionnaire, post-treatment questionnaire, questionnaire designed to determine complications, and Roll Royce Quality of Life Scale were used to collect the data. The Roll Royce Quality of Life Scale and questionnaire prepared by researcher, that intends to determine problems caused by hemorrhoid, includes sociodemographic properties, daily activities of patients after treatment, were used. The data of the study were collected by face-to-face interview with patients before interventional hemorrhoid treatment and by telephone interview on days 1, 3, 7, 25 after treatment. It is determined from the study that hemorrhoids were found to affect the daily, work and social lifes of patients in the medium level. Before and after interventional hemorrhoid treatment, patients mostly encountered with problems such as bleeding, constipation, itching, anal pain, painful / difficult defecation and it was observed that these problems tends to increase on 1 st. day and decrease on other days and continues on 25 th. day. Patients conducted mostly hot shower and primarily hot water sitz baths to get rid of these problems. In the study, it is observed that life quality on 25 th. day was increased with respect to before treatment life quality. According to the results of research, it is recommended to make phone call follow up about the problems that patients can experience after surgery and the methods for the elimination of these problems after discharge of patients it is also recommended to develop educational materials and usage of it at training of patients and conduct research activities with wide samples. 109

Kanser metabolizması son yıllarda yeni anti-kanser tedavilerin geliştirilebilmesi adına önemli bir araştırma konusu olmuştur. Kanser hücrelerinin hızla çoğalan hücreler olmaları besin ihtiyaçlarını artırmaktadır. Glukoz, glutamin ve kolesterol metabolizmaları kanser gelişiminde ve tümör büyümesinde önemli rol oynamaktadır.Çalışmamızın temelini oluşturan ön veriler, YÖK Doktora araştırma bursu kapsamında 1 yıl süre ile görevlendirildiğim Amerika Birleşik Devletlerinde bulunan Whitehead Enstitüsünde, Dr. Kıvanç BİRSOY'un danışmanlığında yaptığım çalışmalardan 29 farklı hücre hattının glukoz, glutamin ve kolesterol besin kısıtlamalarına duyarlılıklarının araştırılmasından elde edilmiştir. Bu çalışmalarımız kapsamında hücreler besin kısıtlamalarına gösterdikleri dirence göre duyarlı veya dirençli olarak sınıflandırılmıştır.Bu tez çalışmasının amacı ise yurt dışında yaptığım çalışmalarla besin duyarlılıkları test edilen kanser hücre hatlarının, besin eksikliğine karşı gösterdikleri direncin moleküler mekanizmasının anlaşılmasına katkı sağlayabilecek genetik varyasyonların in silico analizler kullanılarak belirlenmesi ve elde edilen bu verilerin literatür eşliğinde tartışılmasıdır.Çalışmalarımız sonucunda, SS18L1 gen mutasyonlarının kanser hücrelerinin glukoz duyarlılığında, LRP1 gen mutasyonlarının ise kanser hücrelerinin kolesterole olan bağımlılıklarında rolü olabileceğine dair bulgular elde ettik. Glutamin kısıtlaması için duyarlı veya dirençli bulunan hücreler arasında farklı genetik değişimler tespit edilemedi.LRP1 ve SS18L1 gen mutasyonlarının hücre metabolizmasındaki rolleri ileri çalışmalarla doğrulanmalıdır. Bu nedenle bulgularımız gen mutasyonlarının kanser hücre metabolizmasındaki etkilerini araştırmak adına yapacağımız ileri ki çalışmalara destek olacak niteliktedir. Cancer metabolism has become an important research topic to develop new anti-cancer therapies. Cancer cells have an increased nutrient demand, as they are highly proliferative cells. Glucose, glutamine and cholesterol metabolisms are important for cancer progression and tumor growth.Preliminary data which will be basis of our study were performed under the supervision of Dr. Kıvanç BİRSOY in the Whitehead Institute, Massachusetts, USA by myself with a grant from the Turkish Council of Higher Education. In these studies metabolic liabilities of cancer cells due to glucose, glutamine and cholesterol limitations using cell mixing experiment were determined. Cell lines were classified as sensitive, moderate and resistant.In this thesis study, it is aimed to obtain data to shed light on molecular mechanisms that play role in the nutrient sensitivity of cancer cells in our department. For this purpose, publicly available web based data will be used for computational analysis of mutations that our cancer cell lines have. Thus, it is aimed to provide data to our future projects.Our results showed that SS18L1 mutations could play a role in the sensitivity of cancer cells to glucose limitation while, LRP1 mutations could be related to sensitivity to cholesterol depletion. Any related gene mutation was not identified for sensitivity of cell lines to glutamin limitation.The role of LRP1 ve SS18L1 mutations in cancer metabolism should be identified by conducting further experiments. Therefore, our results will lead us for studying the role of mutations in cancer cell metabolim and support us for grant applications. 124

Zaman eşsiz bir kaynaktır. Bu eşsiz kaynağın kullanılması da çok büyük ölçüde hassasiyet gerektirir. Çünkü zaman hayat demektir. Günümüzde zaman hızla tüketilmektedir ve hemen herkes zamanının olmamasından yakınmaktadır. İstenen ise belirli bir süre içinde en fazla zamanı değerlendirmektir. Bu, zaman içinde kendimizi yönetmekle mümkündür. Zaman yönetimi kişinin iş ve özel hayatında etkili ve verimli olmasını sağlar. Bu araştırmanın amacı Karabük Üniversitesi öğrencilerinin zaman yönetimi becerileri ile akademik başarıları arasında bir ilişki olup olmadığının belirlenmesidir. Araştırma sonucuna göre, öğrencilerin zaman yönetimi becerileri ile akademik başarıları arasında ilişki vardır.Anahtar Sözcükler : Zaman Yönetimi, Akademik Başarı, Üniversite Öğrencileri Time is unique resource. The usage of that resource requires big amount of sensitivity. Because time is life. Nowadays, time is being consumed rapidly. Almost everyone is suffering from the lack of time. The only thing that is desired is to evaluate the maximum time for a while. It is possible to manage ourselves in time. Time management ensures is be effective and efficient in one's work and personal life. The goal of that study is to determine whether there is a relation ship between time management and academic successes of the university students or not. According to research, is the relationship between time management skills and academic achievement of students.Key words of Thesis : Time Management, Academic Success, University Students 127