Search

Aim: Fibromyalgia syndrome(FMS) is a common rheumatologic disorder which is characterized by chronicwidespread musculoskeletal pain and several additional symptoms includingmorning stiffness, fatigue, sleep disorder, low pain threshold, cognitive dysfunction,anxiety and depressive episodes. Folate and vitamin B12 are two metabolicallyand clinically related vitamins that share some important functions related tothe one-carbon metabolism and related diseases. Studies have revealed thatvitamin B12 and folate are associated with pain and pain-related disorders. Theaim of this study was to compare serum vitamin B12 and folate levels betweenFMS patient group and the control group and to present a new evidence ofpathogenesis FMS disease. Material and Methods: 46 female FMS outpatients and 46 healthyindividuals were enrolled in the study. Clinical information and biochemicalmarkers including vitamin B12, folate, erythrocyte sedimentation rate (ESR) andC-reactive protein (CRP) and visual analogue scale (VAS) scores were obtainedfrom the patients’ medical files. Results: There were no significant differences in vitamin B12, folateand ESR levels between the two groups (p >0.05). Serum CRP levels wassignificantly increased in FMS group (p =0.027). There was no correlationbetween VAS scores and biochemical markers in patients group. Conclusions: The results of this study have indicated that vitamin B12and folate levels are not involved in the pathogenesis of FMS. No relevantcorrelations between the perception of pain and one carbon metabolismbiomarkers were observed in FMS patients., Amaç: Fibromiyalji sendromu (FMS),yaygın kas iskelet sistemi ağrısı ile sabah sertliği, yorgunluk, uykubozukluğu, düşük ağrı eşiği, bilişsel işlev bozukluğu, anksiyete ve depresifataklar gibi ilave semptomlar ile karakterize, yaygın bir romatolojikbozukluktur. Folat ve B12 vitamini, tek karbon metabolizması ve ilişkilihastalıklarla ilgili önemli işlevleri paylaşan metabolik ve klinik olarakbirbirleri ile ilişkili vitaminlerdir. Yapılan çalışmalarda, folat ve B12vitamininin ağrı ve ağrıya bağlı rahatsızlıklarla ilişkili olduğugösterilmiştir. Bu çalışmada, FMS hasta grubu ile kontrol grubu arasındakiserum vitamin B12 ve folat düzeylerini karşılaştırmak ve FMS hastalıkpatogenezine yeni kanıtlar sunmayı amaçlamaktayız.Gereç ve Yöntem: Çalışmaya 46kadın FMS hastası ve 46 sağlıklı birey alındı. Hastaların dosyalarından B12vitamini, folat, eritrosit sedimantasyon hızı (ESR) ve C-reaktif protein (CRP)ve görsel analog skalası (VAS) skorları dahil olmak üzere klinik bilgi vebiyokimyasal belirteçler elde edildi.Bulgular: İki grup arasındavitamin B12, folat ve ESR düzeylerinde anlamlı farklılık olmadığı bulundu (p>0.05). Serum CRP düzeyleri, FMS grubunda anlamlı olarak arttığı gözlendi (p =0.027). Hasta grubunda, VAS skorları ile biyokimyasal belirteçler arasındakorelasyon olmadığı gözlendi.Sonuç: Bu çalışma, B12vitamini ve folat düzeylerinin FMS patogenezinde yer almadığını göstermiştir.FMS hastalarında ağrı algılaması ile tek karbon metabolizma belirteçleriarasında korelasyon gözlenmemiştir.

Amaç: Serebrovasküler olay (SVO) sonrası hemipleji gelişen olgularda el bileği proprioseptif duyu bozukluğunun bilgisayarlı izokinetik sistemler kullanılarak belirlenmesi, izlenmesi ve bu sistemler yardımıyla proprioseptif duyunun geliştirilmesi. Gereç ve Yöntem: Bu çalışmaya, SVO sonrası hemipleji gelişen 75 hasta ve 50 sağlıklı kontrol alındı. İncelemeler bilgisayarlı izokinetik dinamometre kullanılarak, hasta grubunda etkilenmiş taraftaki elde, kontrol grubunda ise dominant elde yapıldı. El bileğinde pasif eklem pozisyon duyusu, 2°/sn açısal hızla hedef açı 15° ekstansiyon, 2°/sn açısal hızla hedef açı 15° fleksiyon ve 45°/sn açısal hızla hedef açı 20° ekstansiyon olacak şekilde bilgisayarlı izokinetik dinamometre kullanılarak ölçüldü. Hasta ve kontrol gruplarında her bir hedef pozisyon için üç deneme yapıldı, elde edilen yanılma dereceleri kaydedildi ve üçünün ortalaması alındı (test 1, 2, 3). Bulgular: Kontrol grubu ve hastaların eklem pozisyon duyusundaki hata oranı açısından karşılaştırılmasında, test 1, test 2 ve test 3 için anlamlı fark mevcuttu (p

Nekrotizan myelopati çeşitli malignitelerle birlikte görülen nadir nörolojik paraneoplastik bir komplikasyon olmasına rağmen, kanser dışı hastalarda da bildirilmiştir. Yavaş, ilerleyici seyirli, ikinci motor nöron tutulumu ile giden bir sendromdur. Elektromyografide duyusal potansiyeller korunur ve spinal kord da etkilenen segmentlerde denervasyon potansiyelleri ile kendini gösterir. Bu makalede bir nekrotizan myelopati olgusu elektrofizyolojik bulguları ve rehabilitasyon sonuçlarıyla sunulmuş ve literatür gözden geçirilmiştir., Necrotizing myelopathy, although very rare, is a neurological paraneoplastic complication of various malignancies, it may certainly be seen in non-cancer patients. It is a slowly progressing disease characterized with lower motor neuron involvement. Preservation of sensory nerve action potentials and severe denervation seen in electromyography. In this case, we present a necrotizing myelopathy case with electrophysiological findings and rehabilitation outcomes. A discussion of the case and a brief review of the literature on the subject were presented.

169

Enerji ihtiyacı teknolojinin ve sanayinin gelişmesi ile birlikte sürekli olarak artmaktadır. Enerji ihtiyacının artması enerji ile ilgili bazı sorunları da beraberinde getirmektedir. Günümüze kadar ülkeler enerjiyi üretmek için fosil kaynaklar olan kömür, petrol ve doğal gazdan yararlanmaktaydı. Fosil enerji kaynakları doğada sınırlı miktarda bulunur ve kullanıldıklarında çevreyi olumsuz şekilde etkilerler. Çevre tahribatı ve doğada meydana gelen değişimler insanları alternatif enerji kaynaklarına yöneltmiştir. Bu alternatifler doğada sınırlı miktarda olmayan ve çevreye zarar vermeyen yenilebilir enerji kaynaklarıdır.Fosil enerji kaynakları her ülkede eşit varlığa sahip olmadığı için kaynağı olmayan ülkelerde talebin karşılanması için ithal enerjiye başvurulmaktadır. Enerjinin ithalatı hem enerji arz sorununu ortaya çıkarmakta hem de ülkeleri dışa bağımlı hale getirmektedir. Her yıl tüzel ve bireysel olarak artan enerji talebi ithalat bağımlılığını arttırdığından cari dengede önemli etkiler yaratmaktadır. Ülkeler yeni yerli ve yenilebilir enerji kaynakları olan başta hidroelektrik, rüzgar, güneş, jeotermal enerji gibi kaynaklarını kullanmaya ve çeşitlendirmeye başlamışlardır. Yenilebilir enerji kaynaklarının kullanımı çevre tahribatı ve ülkelerin kendi kendilerine yetmesi açısından kritik öneme sahip duruma gelmiştir. Bu çalışmada yenilenebilen ve yenilenmeyen enerji kaynakları açıklanmış ve etkileri ortaya konmuştur. Türkiye’de yenilebilir enerji kaynaklarının gelişimi hidroelektrik santraller bağlamında araştırılmıştır. Hidroelektrik santrallerin yapısı, potansiyeli, çevresel ve ekonomik etkileri detaylandırılmıştır.--------------------Energy need is constantly increasing with the development of technology and industry. The increase in energy need also brings with some problems related to energy. Nowadays, countries have been making use of fossil sources of coal, petrol and natural gas are profit energy. Fossil energy sources are very limited in nature and when they used they have a negative effect on the environment. Ecocide and changes in nature are direct people to alternative energy sources. Those alternatives are renewable energy that are not limited in nature and they are not harm the environment.Since fossil energy sources are not equal assets in every country, imported energy is used to demand satisfaction in countries that they don't have resources. The import of energy both raises the problem of energy supply and makes countries dependent on exports. Increasing energy demand each year as a corporate and individual increases import dependence, thus creating significant effects on the current balance. Contrives have started to use diversify their new sources of domestic and renewable energy, primarily hydroelectric, wind, solar, geothermal energy. The use renewable energy sources have become critical to environment destruction and the self- sufficiency of countries.In this study, renewable energy and non- renewable energy sources were explained and their effects. The development of renewable energy sources in Turkey has been investigated in the context of hydroelectric power plants. The structure of potential environmental and economic effects of hydroelectric power plants are detailed.

ÖZET1990’larda grup bünyesindeki şirketlerinin dağılmasını önlemek için holding şeklinde organize edilen Sanko Grubu, sermaye birikiminin sağlanması için içe ve dışa yönelik stratejiler gerçekleştirmiştir. Bu yüzden Gaziantep, sermaye birikimi sürecinde Sanko Grubu için oldukça önemli bir mekân olmuştur. Çünkü Gaziantep, Doğu ile Batı arasında ülkenin kalkınma sürecinde ekonomik entegrasyon sağlamaktadır.Sanko Holding 1990’dan bu yana birçok dünya standartlarında şirket ile ittifaklar kurmuş ve bu ittifaklar da Sanko Holding’in yurtiçinde kapasitesini artırdığı ölçüde uluslararası arenada da kendilerine katkı sağlamıştır. Ancak, omurgasını oluşturan tekstil sektörünü terketmemiştir. Çünkü tekstil, ihracat ve istihdam bakımından oldukça mühim bir sektördür. Bu sebeple Sanko Holding’in toplam ihracatının önemli bir kısmını oluşturmaktadır. Sanko Holding, omurgasında ve buna bağlı tekstil sektöründeki kuruluşlarında oluşacak krizin etkisini en aza indirmek ve aynı zamanda yerel kalkınmanın başarısını önümüzdeki yıllarda da sürdürmek amacıyla farklı faaliyet alanlarına yatırım yapmıştır.2000 yılının başlarında enerji piyasasında başlayan özelleştirmelerle, 2006 yılından itibaren Sanko Holding’in adı enerji sektöründe sıkça gündeme gelmiştir. Sanko Enerji, tesislerinde elektrik üretimi, ticareti ve satışını üstlenmiştir. Sanko Enerji, Türkiye Elektrik Perakende Pazarında lider Elektrik Şirketlerinden biridir. Alternatif enerji üretimi ve kalkınma adı altında doğaya yönelen Sanko Holding, sermaye biriktirmek için ucuz girdi kullanmak adına su, rüzgâr, jeotermal gibi enerji kaynaklarına yatırım yaparak, doğal kaynakları metalaştırmaya başlamıştır. Doğal kaynakların piyasa döngüsüne dahil edilmesi sonucu, söz konusu kaynakların hızla tükenmesine neden olacaktır.Bu çalışmada, Türkiye’nin bir yereli olan Gaziantep’in en büyük sermayesi Sanko Holding’in sermaye birikim sürecinde tekstil sektöründen enerji sektörüne değin içselleştirilen kapitalizmin dinamikleri, tüm toplumsal ilişki ve süreçleriyle değerlendirilmektedir.--------------------ABSTRACTTo prevent division in 1990s, Sanko Group, organized in the form of holding, of inward and outward strategys as carry out in order to supply of capital accumulation. So, Gaziantep is a quite important a place for Sanko Group in the capital accumulation process. Because Gaziantep provides economic integration in the development process of the country between East and West.Sanko Holding has established alliances with many world class companies since 1990 and to the extent that these alliances have increased the capacity of Sanko Holding domestically, they have also contributed to it wields in the international arena. However, it did not leave the textile industry that forms its backbones. Because textile is an important industry with regard to export and employment. Therefore account significant a share of Sanko Holding total exports. In order to minimizes impact of crisis in the textile industry that forms its backbone and its affiliates companies and also keeps the success of local development in the following years, Sanko Holding invested in different fields of activity.Recently, Sanko Holding’s name has been frequently raised in the energy industry. Sanko Energy has undertaken the production, trade and sales of electricity through its plants. Sanko Energy is one of the leading Power Companies in Turkish Electricity Retail Market. In the name of alternative energy production, Sanko Holding has started to invest in energy sources such as water, wind and geothermal in order to make profit when the commodification of nature was made to use cheap inputs. This will cause the highest degree of depletion of natural sources, just like what we saw with energy plants in Turkey.In this study, regarding the interpreted progress, largest capital Sanko Holding in Gaziantep where can be nominated as a local in Turkey from the textile industry to energy industry internalized the dynamics of capitalism in the capital accumulation process, is evaluated regarding also the social interactions and processes.

1990'larda grup bünyesindeki şirketlerinin dağılmasını önlemek için holding şeklinde organize edilen Sanko Grubu, sermaye birikiminin sağlanması için içe ve dışa yönelik stratejiler gerçekleştirmiştir. Bu yüzden Gaziantep, sermaye birikimi sürecinde Sanko Grubu için oldukça önemli bir mekân olmuştur. Çünkü Gaziantep, Doğu ile Batı arasında ülkenin kalkınma sürecinde ekonomik entegrasyon sağlamaktadır.Sanko Holding 1990'dan bu yana birçok dünya standartlarında şirket ile ittifaklar kurmuş ve bu ittifaklar da Sanko Holding'in yurt içinde kapasitesini artırdığı ölçüde uluslararası arenada da kendilerine katkı sağlamıştır. Ancak, omurgasını oluşturan tekstil sektörünü terketmemiştir. Çünkü tekstil, ihracat ve istihdam bakımından oldukça mühim bir sektördür. Bu sebeple Sanko Holding'in toplam ihracatının önemli bir kısmını oluşturmaktadır. Sanko Holding, omurgasında ve buna bağlı tekstil sektöründeki kuruluşlarında oluşacak krizin etkisini en aza indirmek ve aynı zamanda yerel kalkınmanın başarısını önümüzdeki yıllarda da sürdürmek amacıyla farklı faaliyet alanlarına yatırım yapmıştır.2000 yılının başlarında enerji piyasasında başlayan özelleştirmelerle, 2006 yılından itibaren Sanko Holding'in adı enerji sektöründe sıkça gündeme gelmiştir. Sanko Enerji, tesislerinde elektrik üretimi, ticareti ve satışını üstlenmiştir. Sanko Enerji, Türkiye Elektrik Perakende Pazarında lider Elektrik Şirketlerinden biridir. Alternatif enerji üretimi ve kalkınma adı altında doğaya yönelen Sanko Holding, sermaye biriktirmek için ucuz girdi kullanmak adına su, rüzgâr, jeotermal gibi enerji kaynaklarına yatırım yaparak, doğal kaynakları metalaştırmaya başlamıştır. Doğal kaynakların piyasa döngüsüne dahil edilmesi sonucu, söz konusu kaynakların hızla tükenmesine neden olacaktır.Bu çalışmada, Türkiye'nin bir yereli olan Gaziantep'in en büyük sermayesi Sanko Holding'in sermaye birikim sürecinde tekstil sektöründen enerji sektörüne değin içselleştirilen kapitalizmin dinamikleri, tüm toplumsal ilişki ve süreçleriyle değerlendirilmektedir.Anahtar Kelimeler: Tekstil Sektörü, Enerji Sektörü, Eneri Kaynakları, Holding, Metalaşma, Sermaye Birikimi, Elektrik Piyasaları. To prevent division in 1990s, Sanko Group, organized in the form of holding, of inward and outward strategys as carry out in order to supply of capital accumulation. So, Gaziantep is a quite important a place for Sanko Group in the capital accumulation process. Because Gaziantep provides economic integration in the development process of the country between East and West.Sanko Holding has established alliances with many world class companies since 1990 and to the extent that these alliances have increased the capacity of Sanko Holding domestically, they have also contributed to it wields in the international arena. However, it did not leave the textile industry that forms its backbones. Because textile is an important industry with regard to export and employment. Therefore account significant a share of Sanko Holding total exports. In order to minimizes impact of crisis in the textile industry that forms its backbone and its affiliates companies and also keeps the success of local development in the following years, Sanko Holding invested in different fields of activity.Recently, Sanko Holding's name has been frequently raised in the energy industry. Sanko Energy has undertaken the production, trade and sales of electricity through its plants. Sanko Energy is one of the leading Power Companies in Turkish Electricity Retail Market. In the name of alternative energy production, Sanko Holding has started to invest in energy sources such as water, wind and geothermal in order to make profit when the commodification of nature was made to use cheap inputs. This will cause the highest degree of depletion of natural sources, just like what we saw with energy plants in Turkey.In this study, regarding the interpreted progress, largest capital Sanko Holding in Gaziantep where can be nominated as a local in Turkey from the textile industry to energy industry internalized the dynamics of capitalism in the capital accumulation process, is evaluated regarding also the social interactions and processes.Key Words: Textile Industry, Energy Industry, Energy Plants, Holding, Commodification, Accumulation of Capital, Electricity Markets. 190

Özellikle 1970'ler sonrası etkisi ve boyutları hızla büyüyen insan faaliyetleri altında doğa hızla yok olmaya başlamıştır. Başta fosil enerji kullanımının neden olduğu bu yok oluş ile mücadele ve çevre sorunlarının çözümü için yeşil ekonomi önemli bir araç olarak görülmektedir. Yeşil ekonomiye geçişle birlikte geleneksel enerji anlayışı yerini temiz, çevreye zarar vermeyen enerji anlayışına bırakmıştır. Türkiye'de de zaman içinde artan ekonomik faaliyetlerin geldiği sonuç çevre göstergeleri bakımından değerlendirildiğinde sinyal vermektedir. Bu kapsamda, yeşil ekonomiye geçiş sürecinde yenilenebilir enerjinin kilit ve gösterge bir alan olduğunun ortaya konulması ve Türkiye'nin bu alanda güçlü ve zayıf yönleri ile fırsat ve tehditlerinin tespiti amaçlanmıştır. Türkiye yenilenebilir enerji alanında güçlü adımlar atmıştır. Ancak yeterli seviyeye ulaşması için bu konuda çalışmalarının kararlı bir şekilde sürdürülmesi gerektiğinden söz edilmiştir. Especially under the effects of rapidly growing human activities after 1970s, nature began to disappear. Green economy is an important tool for combating this extinction caused by the use of fossil energy and for the solution of environmental problems. With the transition to green economy, traditional energy understanding is replaced by a clean, environmentally friendly energy concept. Turkey is also in the danger cause of the over time increased economic activities when evaluated in terms of environmental indicators. In this context, it is intended to identify strengths and weaknesses and the opportunities and threats in the renewable energy and to reveal that renewable energy is a key and indicator area in the transition process towards a green economy. Turkey is taking strong steps in the field renewable energy. However, it is possible to talk about the need to continue in a determined manner in order to reach an adequate level. 105

Bu çalışmanın ana söylemi bölgelerarası çıkar çatışmalarının sınıflararası çıkar çatışmalarından daha baskın olduğudur. Üstelik bölgelerarası çıkar çatışmalarının baskınlığı bölgeiçi sınıflar ve diğer unsurlar arasında çıkar uyumlarına yol açmaktadır. Dolayısıyla günümüzde sınıflararası sömürüden çok, bölgelerarası sömürü söz konusudur. Bu nedenle sosyalist düşünürlerin sınıf savaşımı varsayımı altında geliştirdikleri söylemler tutarsızdır. Çalışma kapsamında genel olarak ülkelerarası işbölümü ve bölüşüm konuları üzerinde durulmuştur. Bu konuları etkileyen ülkelerarası bütünleşme kavramı ise uzaklık unsuru göz önüne alınarak ikiye ayrılmıştır. Bunlar; a-) uzaklık unsurunu göz ardı eden evrensel bütünleşme ve b-) uzaklık unsurunu kaygı olarak alan bölgesel bütünleşmedir. Uzaklık unsuru, ülkelerarası alışverişe konu olan ürünlerin ortalama getirilerini belirler. Buna göre uzaklığa bağlı olarak artan taşıma ve saklama giderlerinin ürün değeri içindeki payı 1-) gelişmiş ülkelerin satıcısı olduğu ürünlerde düşüktür, 2-) azgelişmiş ülkelerin satıcısı olduğu ürünlerde yüksektir, sonuçlarına varılmıştır. Dolayısıyla evrensel bütünleşme ve evrensel bütünleşmenin her türlü unsuru azgelişmiş ülkeleri sömürmekte ve bu ülkelerin kalkınma süreçlerini olumsuz etkilemektedir. Böylesi bir ortamda bu çalışma, gelişmekte olan ülkelerin aralarında gerçekleştirecekleri bölgesel bütünleşmeler ile birlik olması gerektiğini savunmakta ve söz konusu durumu "Asya Türk Ülkeleri Bütünleşmesi" önermesi ile somutlaştırmaktadır. Diğer bir deyişle, yoksul ülkeleri sömüren evrensel bütünleşmeye karşı bölgesel bütünleşmeyi savunan çalışma; yoksul ve sömürülen ülkelerin bütünleşmesini önermektedir.--------------------The main discourse of this study is that interregional conflicts of interest are more dominant than conflicts between classes. Moreover, the dominance of interregional conflicts of interest leads to interest harmonies between intra-regional classes and other elements. Therefore, there is more inter-regional exploitation than inter-class exploitation. For this reason, the discourses developed by the socialist thinkers under the assumption of class struggle are inconsistent. In the scope of the study, the issues of division and division of labor are discussed. The concept of inter-country integration, which affects these issues, is divided into two by considering the distance element. These; a-) universal integration that ignores the distance element and b-) regional integration, which takes the distance as a concern. The distance element determines the average returns of products subject to inter-country shopping. According to this the results were obtained that depending on distance, the share of transportation and storage expenses in the product value; 1-) low in the products of the developed countries, 2-) higher in the products of less developed countries. Therefore, all aspects of universal integration and universal integration exploit less developed countries and adversely affect the development process of these countries. In such an environment, this study argues that developing countries should be in unity with regional integrations and it embodies that argue with proposal of "Asian Turkish Countries Integration". In other words, this study which defending regional integration against universal integration that exploits poor countries; proposes the integration of the poor and exploited countries.

Bilim ve teknolojinin hızlanarak gelişmesi, yeni ve çok disiplinli teknolojilerin doğmasına da öncülük etmiştir. Nanoteknoloji son yıllarda önemli gelişim kaydederek birçok ülke tarafından stratejik alan olarak belirlenmiştir. Yeni, yüksek katma değerli ve üstün özellikli ürünlerin üretilmesine olanak sağladığı için nanoteknoloji rekabet gücüne dolaylı olarak etki edebilecek bir teknoloji olarak görülmektedir. Bu çalışmada son yıllarda yeni aktörlerin dünya pazarına dahil olması ile rekabet gücü kaybeden ve Türkiye'nin geleneksel sektörlerinden biri olan tekstil sektöründe nanoteknolojinin gelişim süreci kurumlar üzerinden incelenmiştir. Bu sebeple, tekstil sektöründe nanoteknoloji faaliyetlerinde bulunan akademisyen ve firma Ar-Ge personelleri ile derinlemesine mülakatlar gerçekleştirilerek, nanoteknolojinin mevcut durumunun keşfi ve gelişmesi adına öneriler getirilmiştir. Sonuç olarak, akademi ile sektör arasında nanoteknoloji bilgi stoğunun henüz istenilen seviyede olmadığı, bu aktörler arasındaki bilgi akışının da etkin olarak sağlanamadığı sonucuna varılmıştır. Türkiye tekstil sektöründe nanoteknolojinin gelişmesinin önündeki en önemli engeller olarak, disiplinler arası araştırma kültürü eksikliği, farkındalığın sağlanamaması, fikri mülkiyet hakları korumasının yeterli olmaması ve üniversite sanayi işbirliğinin zayıf olması gösterilmektedir. Rapid developments in science and technology have pioneered for coming up new and multi-disciplinary technologies. In recent years, nanotechnology has been determined as a strategic field by a lot of countries due to its rapid progress. This technology provides new and high added valued products which have superior features. In this study, development process of nanotechnology in textile sector one of the traditional sectors in Turkey through institutions is examined. This sector has loosed its competitiveness because of entering of new actors into the market. To analyze the conditions for nanotechnology and to propose suggestions for the future trends interviews with academicians and R&D workers who has a number of research on nanotechnology in textile sector have been done. It is observed that level and flow of the knowledge of this technology in academia and the sector has not been in a level that is aimed. Lacking multi-disciplinary research culture, disability to provide acceptance, insufficient intellectual property rights and weak cooperation between university and industry have been observed as the main obstacles for development of nanotechnology in textile sector in Turkey. 382

ÖZETTÜRKİYE’NİN ORTADOĞU VE KUZEY AFRİKA BÖLGESİNE İHRACATINI ETKİLEYEN İÇ VE DIŞ DİNAMİKLER: ÇEKİM MODELİ UYGULAMASITürkiye’nin yaklaşık on yıldan bu yana artış gösteren ihracatının “ülke bileşiminde” bir değişim görülmektedir. Sözgelimi AB’nin payı azalırken, Yakın ve Ortadoğu ile Asya ve Kuzey Afrika ülkeleriyle yaptığı ticaretin payı yükselmektedir. İhracatın örüntüsündeki bu değişmeler konjonktürel mi, yoksa Türkiye ekonomisindeki yapısal bir dönüşümün sonucu mudur? Çalışmanın temel sorusu budur. Bu soruyu cevaplamak için, Türkiye’nin Ortadoğu ile Kuzey Afrika bölgesiyle ilgili ihracat örüntüsü, dünya ve bölge dinamikleri göz önünde bulundurularak ele alınmıştır. Ampirik verilerin çözümlenmesi için çalışmada Çekim Modeli kullanılmıştır. Modelde temel değişkenler olarak ihracatçı ülke ve partner ülke için “reel GSYiH” ile “ülkeler arası uzaklık” kullanılmıştır. Bu değişkenlerin katsayı değerleri “reel GSYiH” için pozitif, “ülkeler arası uzaklık” için negatif çıkmıştır. 2000’li yıllardaki gelişmeler dikkate alınarak, partner ülke kişi başına GSYİH değeri, KİK (Körfez İşbirliği Konseyi) ve STA (Serbest Ticaret Anlaşması) kuklaları modele dahil edilmiştir. Partner ülke kişi başına GSYİH’nın katsayısı negatif, KİK ve STA kuklalarının katsayısı ise pozitif çıkmıştır. Ele alınan bölgelerin ekonomik ve politik hassasiyetleri yüksektir. Bu nedenle niceliksel değişimin yanı sıra Türkiye’nin üretim yapısında, buna bağlı olarak ihracat yapısında bir dönüşümün gerekliliği ortaya çıkmaktadır. Hükümet programı olan “2023’te 500 Milyar Dolar İhracat” hedefine ulaşılabilmesi için pazar çeşitliliği yanında ürün çeşitliliğinin de sağlanması gerekmektedir.Anahtar Kelimeler: Türkiye ihracatı, Ortadoğu ve Kuzey Afrika, Çekim Modeli, Ticaret Akımları ABSTRACTINTERNAL AND EXTERNAL DYNAMICS THAT AFFECT TURKEY’S EXPORT TO MIDDLE EAST AND NORTH AFRICA REGION: GRAVITY MODEL APPROACHIn the last decade there have been some changes in share of Turkey’s export markets. Whereas there is a decrease in EU’s share as main export market of Turkey, there are increase in shares of Near and Middle East, Asia and North Africa. In this context whether these changes of export pattern is cyclical situation or there is a structural transform process in Turkey’s export pattern is basic question of this study. Some dynamics have been taken into account in this process such as economic and political factors that occured in both domestic and international level. In this thesis, exports to Middle East and North Africa regions has been attempted to analyze by using Gravity Model. Basic components of Gravity Model are countries’ GDP and distance between countries specified. There is a positive relationship between the export of Turkey and both GDP of Turkey and partner countries’ GDP; there is a negative relation betwen Turkey’s export and distance. In addition to this, partner countries’ GDP per capita has a negative relation with Turkey’s export; GCC (Gulf Cooperation Council) and FTA (Free Trade Agreement) as dummies have positive effect on Turkey’s export to these regions. The countries that are included in this study, have such an economic and political structures that are highly dependent on external changes. So it will be a better way to vary productions than to vary export markets in Turkey economy for the government’s official goal of “500 Billions Dollar Export in 2023”.Keywords: Turkey’s export, Middle East and North Africa, Gravity Model, Trade Flows

Bu çalışmanın amacı, refah devletinin yaşadığı değişim ve dönüşümü açıklamaya çalışmaktır. Refah devletine yönelik bu analiz, Uluslararası Politik İktisat disiplini içerisinde değerlendirilecektir. Refah devletini sınıflandırmaya ilişkin çeşitli çalışmalar bulunmakla birlikte, bu çalışmadaki temel referans noktasını G.Esping-Andersen'in `Refah Kapitalizminin Üç Dünyası` çalışması oluşturmaktadır. G.Esping-Andersen'in çalışmasına yönelik eleştirilerin başında toplumsal cinsiyet konusunun eksik bırakılması gelmektedir. Refah devletinin içerisinde ele alındığı bağlam olan Uluslararası Politik İktisat disiplini de toplumsal cinsiyeti dışarıda bırakması nedeniyle eleştirilere tabi olmuştur. Eksik kalan bu noktalardan hareketle, refah devletinin değişimi, toplumsal cinsiyet ilişkileri üzerinden gösterilmeye çalışılmıştır. Refah devletinin varlığı ve mevcudiyeti için baskı unsuru olan, içsel ve dışsal faktörlere yer verilmiştir. Refah devleti için sorunların kaynağında yer alan bu faktörler, daha detaylı bir şekilde piyasa-devlet-toplumun etkileşimi üzerinden incelenmiştir. Refahın temel dayanaklarını oluşturan üç analiz düzeyi (piyasa- devlet-hanehalkı) yaşadıkları değişim ve dönüşüm üzerinden anlamlandırılmaya çalışılmıştır. İşgücü piyasaları ve toplumsal cinsiyete ilişkin politikalar, bu anlamlandırmayı değerlendirmek açısından tercih edilmiştir. İş gücü piyasaları; aktif iş gücü piyasası ve güvenceli esneklik uygulamaları özelinde ele alınmıştır. Toplumsal cinsiyet ilişkileri ve kabulleri de, refah devletinin çalışma ve aileye ilişkin politikalarının anlaşılmasında belirleyici olmaktadır. Refah devletinin karşılaştığı krizler ve baskılarla mücadele etmedeki başarısı; aile-piyasa ve devlet şeklindeki üçlü yapıyı içeren politika önerileri ve uygulamaları ile mümkün olabilecektir. Refah devletinin gelecekteki varlığı, bahsedilen tüm baskı unsurlarını ve kaynaklarını yönetebilme becerisine bağlı olacaktır.Anahtar Kelimeler: Refah Devleti, Esping Andersen, Küreselleşme, İşgücü Piyasaları, Esneklik, Güvenceli Esneklik, Toplumsal Cinsiyet The aim of this study is to explain the change and transformation of the welfare state. This analysis about the welfare state is evaluated inside the discipline of International Political Economy. There are several studies in order to classify the welfare states, but the reference point of this study is the research of G.Esping-Andersen,which is known, as Three Worlds of Welfare Capitalism. The main critics of Three Worlds of Welfare Capitalism is that it is gender-blind. The context of International Political Economy is also gender-blind. Due to these shortcomings, this study tries to show the change of welfare state based on the gender relations. The internal and external factors which are the main challenges for the existence of welfare state are shown in this study. These factors are particularly analysed based on the interaction between state-market-society. Therefore, the analysis of these three welfare pillars is also important. In order to analyse the change that the welfare state has experienced, this study prefers to examine the labour market and gender policies. The labour market policies are exemplified as active labour market policies and flexicurity policies.Gender roles and relations are also indicative in order to understand the policies of family and work that the welfare state applied. The success of the welfare state depends on the policy measures which involve the three pillars of welfare. The future viability of the welfare state depends on the ability of managing all challenges and pressures it has been facing.Key Words: Welfare State, G.Esping-Andersen, Globalisation, Labour arkets, Flexibility, Flexicurity, Gende 429

ÖZETMİKRO VE MAKRO ETKİLERİ YÖNÜNDEN ELEKTRİKLİ OTOMOBİLLER (TÜRKİYE EKONOMİSİ ÖRNEĞİ)Ayfer USTABAŞDoktora Tezi, İktisat Anabilim DalıDanışman: Prof. Dr. Müfit AkyüzHaziran, 2013Otomotiv, ekonomik büyümeyi sağlayan en önemli endüstrilerden bir tanesi olarak kabul edilmektedir. Bu endüstrinin gelişmesi, bağlantılı olduğu diğer sektörlerin de gelişimine neden olmaktadır. Tarihi 1800’lü yıllara dayanan elektrikli otomobiller, otomotiv endüstrisinin dönüm noktalarından biri olan İçten Yanmalı Motorların 1920’li yıllar sonrasında yaygınlaşması ile eski önemini yitirmiştir. Öte yandan, 2000’li yıllarda, fosil yakıt rezervlerinin azalması, fiyatlarının istikrarsızlaşması ve çevre üzerindeki olumsuz etkileri ile ilgili bilinçlenmenin artması sonucunda alternatif yakıtlı araçlar ve bunlardan biri olan elektrikli otomobiller tekrar gündeme gelmiştir. Elektrikli otomobillerin otomotiv endüstrisindeki yeri ve önemi birçok tartışmalara konu olmaktadır. Çalışmanın amacı, elektrikli otomobillerin Türkiye ekonomisine katkılarını araştırmaktır. Bu amaçla, elektrikli otomobillerin 2012-2017 satış hedefleri doğrultusunda Türkiye ekonomisi üzerinde yaratacakları muhtemel mikro ve makro temelli etkiler araştırılmıştır. Türkiye’nin yanı sıra dünyanın diğer bölgelerinin elektrikli otomobiller ile ilgili faaliyetleri genel olarak incelenmiştir. Çalışma, ayrıca otomotiv sektörü yöneticilerinin elektrikli otomobiller konusundaki görüşlerini bir araya getiren bir alan araştırmasını içermektedir. Elde edilen sonuçlar, elektrikli otomobillerin özellikle çevre üzerinde olumlu etkilere sahip olacağıdır. Araçların yedek parçalarının ve özellikle bataryalarının yurt içinde üretilmesi durumunda dış ticaret üzerindeki olumlu etkiler de artmaktadır. Son olarak, elektrik kaynağının yurt içindeki yenilenebilir enerji kaynaklarından üretilmesi durumunda elektrikli otomobillerin olumlu etkileri en üst seviyeye çıkmaktadır. Anahtar Kelimeler: Elektrikli Otomobiller, Elektrikli Araçlar, Türkiye’de Otomotiv EndüstrisiABSTRACTMICRO AND MACRO EFFECTS OF ELECTRIC CARS (THE CASE OF THE TURKISH ECONOMY)Ayfer USTABAŞDoktora Tezi, İktisat Anabilim DalıDanışman: Prof. Dr. Müfit AkyüzJune, 2013Automotive is considered to be one of the most important industries providing the economic growth. The development of this industry, leads to the development of other sectors linked to automotive. History of electric cars based on the late 1800s, has lost its importance after the 1920s because of the spread of internal combustion engines that is one of the turning points in the automotive industry. On the other hand, in the 2000s, as a result of reduction of fossil fuel reserves and the destabilization of their prices and increased awareness of the negative effects on the environment, alternative fuel vehicles and electric cars, have been emerged again. The importance of electric cars has been the subject of many discussions in the automotive industry. The aim of this study is to research the contribution of electric cars in Turkey's economy. Along with this purpose, micro and macro based effects of electric cars that they are likely to cause on Turkey's economy in line with sales targets in 2012-2017 are investigated. Besides Turkey, economic activities about electric cars of world's other regions are researched are investigated in general. The study includes also a field research that brings together the opinions of the automotive sector managers about electric cars. The findings obtained indicate that electric cars will have a positive impact particularly on the environment. In case of the production of spare parts and especially of batteries belonging to electrical vehicles in the country, is also increasing its positive impact on foreign trade. Finally, in case of the supply of the electricity from renewable energy sources in the country the positive effects of electric cars of the production comes the highest level.Keywords: Electrical Cars, Electrical Vehicles, Automotive Industry in Turkey

Kadınlar, kalkınmanın imkânlarından yeterli payı alamamaktır. Kadının, işsizliğin yaygın, eğitim ve sağlık hizmetlerinin sınırlı ve dengesiz dağıldığı az gelişmiş ülkelerde kırsal alanlardaki durumu, konumu ve sorunları ise daha dikkat çekicidir. Kırsal alandaki kadın, üretim ve ev işlerini birlikte yapmakta, ancak başta sosyal güvenlik olmak üzere çalışma yaşamı ile ilgili ciddi sorunlar yaşamaktadır. Bu grup içerisinde kadın işçiler yüklenmek durumunda kaldıkları sorumluluklarından dolayı, daha da ağır koşullarla karşı karşıyadır.Gezici veya geçici tarım işçisi olarak çalışan ailelerde, aile bireylerinin bir ya da birkaçı aynı anda tarım işçisi olarak çalışmakta ve aile geçimini karşılamaya çaba göstermektedir. Genellikle ya işleyecek toprağı bulunmayan veya yetersiz toprağa sahip olan ya da çeşitli nedenlerle bu toprakları işleyemeyen aileler iş gücü talebi yoğun olan yerlere giderek gezici veya geçici tarım işçiliği yapmaktadır. Gezici veya geçici konumda çalışan kadın tarım işçileri tarımsal uğraşılarının yanı sıra, ev içi rolleri açısından da ağır bir sorumluluk altındadır. Bir yandan ailenin günlük yaşam gereksinimlerini yerine getirmeye çalışırken bir yandan da aile ekonomisine katkıda bulunmak amacıyla gezici veya geçici tarım işçiliği yapmaktadırlar.Tarımda gezici veya geçici olarak çalışan tarım işçileri hakkında sayısal bilgi vermek kolay değildir. Çünkü bunlar, içinde bulundukları çalışma ve yaşam koşulları, eğitim düzeyi, örgütlenme vb. özellikler açısından bir araya gelerek haklarını arayabilecek olanaklardan yoksundurlar. Türkiyeşnin değişik yörelerine giden gezici ve geçici tarım işçileri grup, birey veya aile olarak çalıştıkları ve bunlara ilişkin resmi bir kayıt sistemi bulunmadığı için sayılarıhakkında da güvenilir bilgi vermek zor olmaktadır. Bu durum çalışma yaşamının en ağır işlerini yapan ve tarımda gezici veya geçici olarak çalışan kadın işçilerin sorunlarının çözümüiçin; nerelerde çalıştığını, sayılarının ne kadar olduğunu, yaşam ve iş koşullarının hangi ortamlarda gerçekleştiğini ortaya koymayı gerektirmektedir.Yukarıda anlatılan kapsamda, çalışmada, Türkiye'de özellikler kırsal alanda yaşayan kadının sorunları, statüsü ve çalışma şekilleri verilerle incelenmeye çalışılmış, tespit edilen boşluklar çerçevesinde belirli bir sonuca varılması hedeflenmiştir. men can not get a share of adequate development opportunities, affected by poverty in the world. Women's unemployment widespread, education and health services are limited and unevenly distributed in rural areas in developing countries or least developed status, location, and even more noteworthy issues. Rural women, along with the production and doing household chores, but mainly to have serious problems with working life, including social security. Responsibilities of women workers are forced due to be installed in this group, is facing more severe conditions.Mobile or temporary agricultural worker families, one or several family members at the same time working as agricultural laborers, and thus strives to meet the family's livelihood. Often either not available or inadequate to handle the soil with soil or families for various reasons can not handle these lands where labor is demanded or temporary agricultural labor is increasingly mobile. Mobile or temporary agricultural activity in this position, as well as working women agricultural workers, under a heavy responsibility in terms of in-house roles. On the one hand trying to fulfill the needs of your family's daily life, these women workers, on the other hand tries to contribute to the family economy.Mobile or temporary agricultural workers working in agriculture is difficult to give numerical information about. Because they are located in the working and living conditions, education, organization, and so on. rights in terms of features come together and lack the facilities can call. Mobile and temporary agricultural workers in different regions of Turkey to the group, individual or family and the related work in the absence of a formal registration system makes it difficult to give reliable information about the numbers. This is the most severe working life traveling or temporarily carrying out work in agriculture and for the solution of the problems of women workers, where it works, how much is the number of living and working conditions require that the environments in which to reveal took place. Described in the above context, the study of women living in rural areas in Turkey, features issues, status and operating modes have been evaluated data, identify gaps within the framework of the specific aims to reach a conclusion 117

Ekonomik büyüme ile teknolojik gelişme arasında nedensel bir ilişki kuramayan neo klasik teori, evrimci iktisat teorisyenleri tarafından eleştirilmiştir. Evrimci teorisyenlere göre ekonomik büyümenin motoru teknolojik gelişmedir. Evrimci iktisat teorisi üzerine inşa edilen inovasyon sistemleri yaklaşımı ise, firmaların tek başlarına inovasyon gerçekleştiremeyeceklerini ve bu süreçte ekonomik, sosyal ve politik birçok faktörün etkili olduğunu ileri sürmüştür. Evrimci iktisat teorisi, piyasa mekanizmasında sadece devletler tarafından çözülebilecek sistemik problemler olduğunu ve bu problemlerin, firmaların teknoloji geliştirmelerini engellediğini ileri sürmektedir. Evrimci iktisat teorisine göre devletler, bilim ve teknoloji politikalarıyla bu problemleri çözmektedir. Sistematik problemlerin yanında bilim ve teknoloji politikalarının önemini artıran diğer bir faktör de küreselleşmedir. Serbest piyasa ekonomisinde devletler, bilim ve teknoloji politikalarıyla rekabetçi olmaya çalışmaktadır. Küreselleşmenin tarım sektörünü de kapsaması, tarım sektöründe de rekabet edebilmek ve gıda güvenliğini sağlayabilmek için bilim temelli teknolojilerin kullanımını gerektirmiştir. Tarım sektöründe rekabet etmede biyoteknoloji önemli fırsatlar sunmaktadır. Bu nedenle birçok ülke biyoteknolojiye önemli yatırımlar yapmaktadır. Bu çalışmada inovasyon sistemleri çerçevesinde, Türkiyede tarımsal biyoteknoloji sektörü incelenmiştir ve Hindistan ile karşılaştırma yapılmıştır. Gelişmekte olan bir ülke olarak Hindistan, tarım alanında rekabetçi olabilmek için biyoteknolojiye önemli ölçülerde yatırım yapmış ve bu alanda birçok ülkeye göre önemli mesafeler kat etmiştir. Hindistanın bu başarısının nedeni, biyoteknolojiye özgü politikalar belirleyip bunları uygulamış olmasıdır. Hindistan gibi Türkiye de biyoteknolojinin önemini fark etmiştir. Fakat Hindistandan farklı olarak, Türkiye biyoteknolojiye özgü politika tasarlamamış ve uygulamamıştır ve dolaysıyla da biyoteknolojide ve tarımsal biyoteknolojide mesafe kat edememiştir. Neoclassical theory has been criticised by evolutionary economic theorists as it cannot establish a causal link between economic growth and technological advancement. According to evolutionary theorists technological advancement is the engine of economic growth. Innovation systems approach which is constructed on evolutionary theory, argued that firms cannot carry out innovation in isolation; and several factors like economic, social and political ones influence innovation process. Evolutionary economic theory argues that there are various systemic problems in market mechanism prevent firms to develop technology and these problems can be solved only by state intervention. According to evolutionary economic theory states solve these problems by implementing science and technology policy. In addition to systemic problems, the other factor that made science and technology policy more important is globalisation. States struggle to be competitive by implementing science and technology policy in the free market economy. Since globalization contains agricultural sector, it requires to apply science based technology in agricultural sector to be competitive also in this sector and ensure food security. Biotechnology offers important opportunities to be competitive in agricultural sector. For this reason many countries make important investments in biotechnology. In the present study, the agricultural biotechnology sector in Turkey was studied with innovation systems perspective and compared with India. India, as a developing country, made great amount of investments in biotechnology to be competitive in the agricultural sector, and prevailed in this field compared with many other countries. The main reason of Indian success is that India desinged biotechnology-specific policies, and implemented it. Turkey, like India, realized importance of biotechnology. However, in contrast to India, Turkey has not designed and implemented biotechnology-specific policies, hence has not succeded at biotechnology and agricultural biotechnology. 230

Anahtar Kelimeler:Tarımsal Biyoteknoloji, Biyoekonomi, İnovasyon Sistemleri, Sektörel İnovasyon Sistemleri ÖZETTÜRKİYE’DE TARIMSAL BİYOTEKNOLOJİ İNOVASYON SİSTEMİEkonomik büyüme ile teknolojik gelişme arasında nedensel bir ilişki kuramayan neo klasik teori, evrimci iktisat teorisyenleri tarafından eleştirilmiştir. Evrimci teorisyenlere göre ekonomik büyümenin motoru teknolojik gelişmedir. Evrimci iktisat teorisi üzerine inşa edilen inovasyon sistemleri yaklaşımı ise, firmaların tek başlarına inovasyon gerçekleştiremeyeceklerini ve bu süreçte ekonomik, sosyal ve politik birçok faktörün etkili olduğunu ileri sürmüştür. Evrimci iktisat teorisi, piyasa mekanizmasında sadece devletler tarafından çözülebilecek sistemik problemler olduğunu ve bu problemlerin, firmaların teknoloji geliştirmelerini engellediğini ileri sürmektedir. Evrimci iktisat teorisine göre devletler, bilim ve teknoloji politikalarıyla bu problemleri çözmektedir. Sistematik problemlerin yanında bilim ve teknoloji politikalarının önemini artıran diğer bir faktör de küreselleşmedir. Serbest piyasa ekonomisinde devletler, bilim ve teknoloji politikalarıyla rekabetçi olmaya çalışmaktadır. Küreselleşmenin tarım sektörünü de kapsaması, tarım sektöründe de rekabet edebilmek ve gıda güvenliğini sağlayabilmek için bilim temelli teknolojilerin kullanımını gerektirmiştir. Tarım sektöründe rekabet etmede biyoteknoloji önemli fırsatlar sunmaktadır. Bu nedenle birçok ülke biyoteknolojiye önemli yatırımlar yapmaktadır. Bu çalışmada inovasyon sistemleri çerçevesinde, Türkiye’de tarımsal biyoteknoloji sektörü incelenmiştir ve Hindistan ile karşılaştırma yapılmıştır. Gelişmekte olan bir ülke olarak Hindistan, tarım alanında rekabetçi olabilmek için biyoteknolojiye önemli ölçülerde yatırım yapmış ve bu alanda birçok ülkeye göre önemli mesafeler kat etmiştir. Hindistan’ın bu başarısının nedeni, biyoteknolojiye özgü politikalar belirleyip bunları uygulamış olmasıdır. Hindistan gibi Türkiye de biyoteknolojinin önemini fark etmiştir. Fakat Hindistan’dan farklı olarak, Türkiye biyoteknolojiye özgü politika tasarlamamış ve uygulamamıştır ve dolaysıyla da biyoteknolojide ve tarımsal biyoteknolojide mesafe kat edememiştir. Keywords: Agricultural Biotechnology, Bioeconomy, Innovation Systems, Sectoral Innovation SystemsABSTRACTTHE AGRICULTURAL BIOTECHNOLOGY INNOVATION SYSTEM IN TURKEYNeoclassical theory has been criticised by evolutionary economic theorists as it cannot establish a causal link between economic growth and technological advancement. According to evolutionary theorists technological advancement is the engine of economic growth. Innovation systems approach which is constructed on evolutionary theory, argued that firms cannot carry out innovation in isolation; and several factors like economic, social and political ones influence innovation process. Evolutionary economic theory argues that there are various systemic problems in market mechanism prevent firms to develop technology and these problems can be solved only by state intervention. According to evolutionary economic theory states solve these problems by implementing science and technology policy. In addition to systemic problems, the other factor that made science and technology policy more important is globalisation. States struggle to be competitive by implementing science and technology policy in the free market economy. Since globalization contains agricultural sector, it requires to apply science based technology in agricultural sector to be competitive also in this sector and ensure food security. Biotechnology offers important opportunities to be competitive in agricultural sector. For this reason many countries make important investments in biotechnology. In the present study, the agricultural biotechnology sector in Turkey was studied with innovation systems perspective and compared with India. India, as a developing country, made great amount of investments in biotechnology to be competitive in the agricultural sector, and prevailed in this field compared with many other countries. The main reason of Indian success is that India desinged biotechnology-specific policies, and implemented it. Turkey, like India, realized importance of biotechnology. However, in contrast to India, Turkey has not designed and implemented biotechnology-specific policies, hence has not succeded at biotechnology and agricultural biotechnology.

ÖZETKadınlar, kalkınmanın imkânlarından yeterli payı alamamaktır. Kadının, işsizliğin yaygın, eğitim ve sağlık hizmetlerinin sınırlı ve dengesiz dağıldığı az gelişmiş ülkelerde kırsal alanlardaki durumu, konumu ve sorunları ise daha dikkat çekicidir. Kırsal alandaki kadın, üretim ve ev işlerini birlikte yapmakta, ancak başta sosyal güvenlik olmak üzere çalışma yaşamı ile ilgili ciddi sorunlar yaşamaktadır. Bu grup içerisinde kadın işçiler yüklenmek durumunda kaldıkları sorumluluklarından dolayı, daha da ağır koşullarla karşı karşıyadır.Gezici veya geçici tarım işçisi olarak çalışan ailelerde, aile bireylerinin bir ya da birkaçı aynı anda tarım işçisi olarak çalışmakta ve aile geçimini karşılamaya çaba göstermektedir. Genellikle ya işleyecek toprağı bulunmayan veya yetersiz toprağa sahip olan ya da çeşitli nedenlerle bu toprakları işleyemeyen aileler iş gücü talebi yoğun olan yerlere giderek gezici veya geçici tarım işçiliği yapmaktadır. Gezici veya geçici konumda çalışan kadın tarım işçileri tarımsal uğraşılarının yanı sıra, ev içi rolleri açısından da ağır bir sorumluluk altındadır. Bir yandan ailenin günlük yaşam gereksinimlerini yerine getirmeye çalışırken bir yandan da aile ekonomisine katkıda bulunmak amacıyla gezici veya geçici tarım işçiliği yapmaktadırlar.Tarımda gezici veya geçici olarak çalışan tarım işçileri hakkında sayısal bilgi vermek kolay değildir. Çünkü bunlar, içinde bulundukları çalışma ve yaşam koşulları, eğitim düzeyi, örgütlenme vb. özellikler açısından bir araya gelerek haklarını arayabilecek olanaklardan yoksundurlar. Türkiye’nin değişik yörelerine giden gezici ve geçici tarım işçileri grup, birey veya aile olarak çalıştıkları ve bunlara ilişkin resmi bir kayıt sistemi bulunmadığı için sayıları hakkında da güvenilir bilgi vermek zor olmaktadır. Bu durum çalışma yaşamının en ağır işlerini yapan ve tarımda gezici veya geçici olarak çalışan kadın işçilerin sorunlarının çözümü için; nerelerde çalıştığını, sayılarının ne kadar olduğunu, yaşam ve iş koşullarının hangi ortamlarda gerçekleştiğini ortaya koymayı gerektirmektedir.Yukarıda anlatılan kapsamda, çalışmada, Türkiye’de özellikler kırsal alanda yaşayan kadının sorunları, statüsü ve çalışma şekilleri verilerle incelenmeye çalışılmış, tespit edilen boşluklar çerçevesinde belirli bir sonuca varılması hedeflenmiştir.ABSTRACTWomen can not get a share of adequate development opportunities, affected by poverty in the world. Women's unemployment widespread, education and health services are limited and unevenly distributed in rural areas in developing countries or least developed status, location, and even more noteworthy issues. Rural women, along with the production and doing household chores, but mainly to have serious problems with working life, including social security. Responsibilities of women workers are forced due to be installed in this group, is facing more severe conditions.Mobile or temporary agricultural worker families, one or several family members at the same time working as agricultural laborers, and thus strives to meet the family's livelihood. Often either not available or inadequate to handle the soil with soil or families for various reasons can not handle these lands where labor is demanded or temporary agricultural labor is increasingly mobile. Mobile or temporary agricultural activity in this position, as well as working women agricultural workers, under a heavy responsibility in terms of in-house roles. On the one hand trying to fulfill the needs of your family's daily life, these women workers, on the other hand tries to contribute to the family economy.Mobile or temporary agricultural workers working in agriculture is difficult to give numerical information about. Because they are located in the working and living conditions, education, organization, and so on. rights in terms of features come together and lack the facilities can call. Mobile and temporary agricultural workers in different regions of Turkey to the group, individual or family and the related work in the absence of a formal registration system makes it difficult to give reliable information about the numbers. This is the most severe working life traveling or temporarily carrying out work in agriculture and for the solution of the problems of women workers, where it works, how much is the number of living and working conditions require that the environments in which to reveal took place. Described in the above context, the study of women living in rural areas in Turkey, features issues, status and operating modes have been evaluated data, identify gaps within the framework of the specific aims to reach a conclusion.

Anahtar Kelimeler : Suç Geliri, Aklama Suçu, Finansal KurumlarÖZETSUÇ GELİRLERİNİN AKLANMASINDA BANKALARIN ROLÜ Globalleşen ekonomiler, bilişim teknolojisindeki gelişmeler suç ve suç örgütlerine uluslararası hareket serbestisi sağlamıştır. Günümüzde suç örgütleri uluslararası boyutta organize olarak faaliyet göstermekte ve suç gelirlerini de aynı ölçekte büyütmektedir. Suç geliri ile beslenen suç örgütleri, elde ettikleri gelirin aklanması için ülkeleri ve kurumları farklı yöntemlerle aracı olarak kullanabilmektedir. Suç geliri, ekonomik, sosyal ve siyasi açıdan istikrarsızlığa ve düzensizliğe neden olurken, diğer taraftan terörizm ile bağlantısı dolayısı ile mücadele konusunu daha önemli hale getirmektedir. Aklama suçu ile mücadele için hem yurtiçi, hem de uluslararası yasal düzenlemeler bulunmaktadır.Bu çalışma ile suç geliri olgusu, aklama suçu ile mücadele için Türkiye ve dünyada yapılan yasal düzenlemeler ile bankaların bu mücadeledeki rolü anlatılmaya çalışılmıştır. Bankaların, suç gelirlerinin aklanmasının ve terörün finansmanının önlenmesine ilişkin görev ve sorumlulukları bulunmaktadır. Bankaların yükümlülüklerini yerine getirirken, aynı zamanda mesleki dikkat ve basiretle görevlerini icra etmeleri durumunda, suç gelirlerinin aklanması ile elde edilen gelirlerin azaltılması sağlanacaktır.Keywords :Crime income, Laundry crime, financial institutionsABSTRACTROLE OF BANKS IN THE LAUNDRY OF CRIME INCOMESGlobalizing economies and advancements of information technologies provided international freedom of movement to the crime and crime syndicates. Today, crime syndicates act in a globally organized manner and enlarge the scale of crime proportionally. Criminal enterprises , which are fed up by crime incomes, may utilize countries and institutions as mediators by means of several methods to launder obtained revenues. Crime incomes cause economical, social and political instability as well as irregularity. Moreover, due to the fact that crime incomes are related to terrorism, it makes antiterrorism struggles much more significant. There are both international and domestic regulations to fight against laundry crimes.In this paper, crime income facts, legal regulations which are enforced in Turkey as well as whole world for the fight against laundry crimes, and the role of banks in this campaign were tried to be defined and explained. Banks have responsibilities and assignments for the prevention of terrorism financing and laundry of crime incomes. Decline of incomes, which are obtained by laundry of crime revenues, will be provided in the case at which banks fulfill their duties with professional attention and perception.

ÖZETKARŞILAŞTIRMALI REFAH DEVLETİ ANALİZİ- KÜRESELLEŞME, İŞGÜCÜ PİYASALARI ve TOPLUMSAL CİNSİYET TEMELİNDEBu çalışmanın amacı, refah devletinin yaşadığı değişim ve dönüşümü açıklamaya çalışmaktır. Refah devletine yönelik bu analiz, Uluslararası Politik İktisat disiplini içerisinde değerlendirilecektir. Refah devletini sınıflandırmaya ilişkin çeşitli çalışmalar bulunmakla birlikte, bu çalışmadaki temel referans noktasını G.Esping-Andersen’in "Refah Kapitalizminin Üç Dünyası" çalışması oluşturmaktadır. G.Esping-Andersen’in çalışmasına yönelik eleştirilerin başında toplumsal cinsiyet konusunun eksik bırakılması gelmektedir. Refah devletinin içerisinde ele alındığı bağlam olan Uluslararası Politik İktisat disiplini de toplumsal cinsiyeti dışarıda bırakması nedeniyle eleştirilere tabi olmuştur. Eksik kalan bu noktalardan hareketle, refah devletinin değişimi, toplumsal cinsiyet ilişkileri üzerinden gösterilmeye çalışılmıştır. Refah devletinin varlığı ve mevcudiyeti için baskı unsuru olan, içsel ve dışsal faktörlere yer verilmiştir. Refah devleti için sorunların kaynağında yer alan bu faktörler, daha detaylı bir şekilde piyasa-devlet-toplumun etkileşimi üzerinden incelenmiştir. Refahın temel dayanaklarını oluşturan üç analiz düzeyi (piyasa- devlet-hanehalkı) yaşadıkları değişim ve dönüşüm üzerinden anlamlandırılmaya çalışılmıştır. İşgücü piyasaları ve toplumsal cinsiyete ilişkin politikalar, bu anlamlandırmayı değerlendirmek açısından tercih edilmiştir. İş gücü piyasaları; aktif iş gücü piyasası ve güvenceli esneklik uygulamaları özelinde ele alınmıştır. Toplumsal cinsiyet ilişkileri ve kabulleri de, refah devletinin çalışma ve aileye ilişkin politikalarının anlaşılmasında belirleyici olmaktadır. Refah devletinin karşılaştığı krizler ve baskılarla mücadele etmedeki başarısı; aile-piyasa ve devlet şeklindeki üçlü yapıyı içeren politika önerileri ve uygulamaları ile mümkün olabilecektir. Refah devletinin gelecekteki varlığı, bahsedilen tüm baskı unsurlarını ve kaynaklarını yönetebilme becerisine bağlı olacaktır.ABSTRACT: COMPARATIVE WELFARE STATE ANALYSIS- BASED ON GLOBALISATION, LABOUR MARKETS GENDER-The aim of this study is to explain the change and transformation of the welfare state. This analysis about the welfare state is evaluated inside the discipline of International Political Economy. There are several studies in order to classify the welfare states, but the reference point of this study is the research of G.Esping-Andersen,which is known, as Three Worlds of Welfare Capitalism. The main critics of Three Worlds of Welfare Capitalism is that it is gender-blind. The context of International Political Economy is also gender-blind. Due to these shortcomings, this study tries to show the change of welfare state based on the gender relations. The internal and external factors which are the main challenges for the existence of welfare state are shown in this study. These factors are particularly analysed based on the interaction between state-market-society. Therefore, the analysis of these three welfare pillars is also important. In order to analyse the change that the welfare state has experienced, this study prefers to examine the labour market and gender policies. The labour market policies are exemplified as active labour market policies and flexicurity policies.Gender roles and relations are also indicative in order to understand the policies of family and work that the welfare state applied. The success of the welfare state depends on the policy measures which involve the three pillars of welfare. The future viability of the welfare state depends on the ability of managing all challenges and pressures it has been facing.

ÖZETKüreselleşme ile birlikte ulus devletin azalan hegemonyası, yeni bir hegemonya biçiminin ve bu yapı içerisinde yer alan etkili aktörlerin ortaya çıkışını akla getirmektedir. Yeni hegemonya biçiminde küreselleşme ile birlikte, üretim, yatırım, istihdam ve satış kararlarında ulus devletten bağımsız hareket eden ulus-ötesi sermayenin söz sahibi olduğu bir süreç yaşanmaktadır. Üretimin küreselleşmesi; politik sürecin, kültürel ve ideolojik sürecin, şirketlerin, toplumsal grup ilişkilerinin de küreselleşmesine neden olmaktadır ve üretim tarzındaki değişimin, hegemonya değişimine de neden olduğu görülmektedir. Dolayısıyla, küreselleşmenin ulus-ötesi sermayenin doğrudan yatırımlar ve şirket birleşme ve satın almaları yoluyla ülke dışına akması, zaman içinde ulus devletten bağımsız ve onu yönlendiren bir yapıya dönüşmesi sonucunu doğurmaktadır. Ulus-ötesi sermaye gittiği ülkelerde kendi yandaşlarını da yaratmıştır. Tez boyunca Gramsci’nin altyapı ve üst yapıda meydana gelen değişimin hegemonyadaki değişimi de beraberinde getirdiğine dair görüşleri, Küresel Kapitalist Okul’un ulus-ötesi kapitalist sınıf ve oluşturduğu hegemonya açısından yaptığı değerlendirmeler ile birlikte ele alınarak, yeni bir hegemonyanın varlığı ortaya konulmuştur. Ayrıca gerek gelişmiş gerekse gelişmekte olan ülkelerin konumu, merkez – çevre ilişkilerinden ziyade her iki tarafta yer alan emek ve sermayenin yaşadığı çatışmalar göz önünde bulundurularak değerlendirilmiştir. Bununla birlikte, ulus-ötesi sermayenin hegemonyası için gerekli düzenlemelerin uygulamaya konulmasında önemli role sahip olan ulus-ötesi kuruluşların ve hegemonya açısından rızanın oluşması için aracı olan ideolojik ve kültürel unsurların varlığı göz önünde bulundurulmuştur. Gelinen noktada ulus-ötesi sermayeye karşı gelişen tepkide küresel çapta yaşanmaktadır ve oluşan küresel tepkiler, tez içinde ayrıntıları ile ele alınmıştır. ABSTRACTBy globalisation, the hegemony of the nation state is diminishing. In this process, the presence of a new form of hegemony and its actors should be addressed. In this new form of of hegemony, production, investment, employment and sales decisions are taken globally and independently from nation state, by transnational capitalist class. The globalisation of production leads to transnationalization of political process, culturel-ideological process, corporations and social groups relations. Thus the effect is seen on the exchange of hegemony with the change on the mode of production. Transnational capitalist class goes abroad through foreign direct investment, mergers and acquisitions and it leads the nation state to take its independent decisions and finds followers in the host countries. Therefore, change in the Gramsci’s base-superstructure bring along the change in the hegemony. Gramsci’s arguments and Global Capitalist School’s arguments taken into account to evaluate transnational hegemony . So throughout the thesis, both developed and developing countries position are not about core and periphery relations but the labour- capital conflict in both sides. In this context transnational institutions are important for implement of rules which transnational capitalist class needs. However the existence of ideological and culturel elements are considered because of the formation of consent in hegemony. At this point, in response to transnational capital, growing globally.

ÖZETKüreselleşmenin etkisiyle ABD’deki Mortgage Krizinin 2008 yılında küresel finansal krizine dönüşmesi sonucunda Türkiye’de gelişmiş ve gelişmekte olan birçok ülke gibi krizin etki alanına girmiş, ekonominin geneli ve bankacılık sektörü farklı yön ve düzeyde etkilenmiştir.2008 Küresel Finansal Kriz söz konusu olduğunda bu çalışmanın öne sürdüğü tez; geçmiş dönemlerdeki iktisadi ve finansal türbülanslara ilişkin dinamiklerin krize elverişli şartlarla bir araya gelerek yeni bir kriz yaratıcı etken oldukları ve 2008 Krizi’ne yol açan bu etkenlerin sadece “Kapitalizm’in Olağan Düzeltme Hareketidir” teziyle açıklanmasının sorunu çözemeyeceği ve yapısal tedbirlerin alınması gerekliliği ortaya konulmuştur.Bu tezin amacı, 2008 küresel finansal krizinin finansal krizlerin sebepleri, oluşum süreçleri, ekonomik ve finansal krizlere ilişkin ekonomi teorilerinin tarihsel döngüsü ve Türkiye ekonomisinin ve Türk Bankacılık Sektörünün 2008 Küresel Finansal Krizi sonrasındaki görünümü perspektifinden Türkiye ekonomisi ve Türk Bankacılık Sektörü üzerindeki etkilerini incelemektir.Türk Bankacılık sektörü 2008 küresel finansal krizinin etkilerini hissetmesine rağmen bazı yapısal farklılıkları nedeniyle, gelişmiş ve diğer gelişmekte olan ülkelerdeki başta bankacılık sektörü olmak üzere finansal sektöre kıyasla krize çok daha hazırlıklı ve güçlü girmiştir. Bunun sebebi, 2001 krizi sonrasında, Türk Bankacılık Sektörü’nün yeniden yapılanma sürecini yaşamış olmasıdır. Bu süreçte; hukuki düzenlemelerin gerçekleştirilmesi, kamu bankalarının yeniden yapılandırılması, düzenleyici ve denetleyici çerçevenin sağlamlaştırılması, sektörün sermaye tabanının güçlendirilmesi, risk yönetimi bilincinin ve uygulamalarının etkin bir biçimde yaygın hale getirilmesi, problemli bankaların sistemden çeşitli yöntemlerle ayrıştırılması başta olmak üzere çeşitli yapısal farklılıklar nedeniyle Türk Bankacılık Sektörü krize güçlü bir biçimde karşı koyabilmiştir.ABSTRACTAs a result of conversion of mortgage crisis emerged in U.S. to global financialcrisis in 2008 by the impact of globalization, Turkey has been included in scope of crisis asmany developed and developing countries, general economy and banking sector have beeninfluenced by different level and direction.In the matter of 2008 Global Financial Crisis, thesis came up with this study;dynamics of previous periods regarding economic and financial turbulence come togetherin available conditions for crisis and being a creative factor for new crisis and explanationof factors leading to 2008 crisis with explanation as “Usual Adjustment Action ofCapitalism” thesis cannot solve the problem and necessity of taking structural precautionsis asserted.The purpose of thesis; the impacts of 2008 Global Financial Crisis on TurkishEconomy and Turkish Banking Sector (TBS) have been analyzed from the perspective of;reasons of financial crisis, creation processes and historical cycle of economy theoriesregarding economic and financial crisis and the appearance of Turkish Economy and TBSafter 2008 Global Financial Crisis.In spite of feeling the impacts of 2008 global financial crisis, TBS have beenentered into crisis more preparedly and strongly than financial sector, especially bankingsector, in developed and developing countries due to some structural differences. Thereason of that, TBS had experienced the reorganization process after the 2001 crisis. In thisprocess; several structural changes; strengthen the law regulations, reorganization of publicbanks, strengthen regulation and supervision structure, strengthen capital base of sector,generalizing awareness and applications of risk management effectively, eliminating theproblematic banks from the sector by various methods, have provided TBS to not beingaffected affected negatively.

ÖZETKüreselleşmeyle birlikte hemen her alanda görülen değişikliklerden piyasa mekanizmasıda nasibini almıştır. Piyasa mekanizmasında meydana gelen değişmeler paralelinde son yüzyıla baktığımızda piyasa ile kamu otoritesinin ilişkisi piyasanın herhangi bir müdahaleye konu olup-olmaması bağlamında sürekli tartışılagelmiştir.Ekonomilerde tam rekabet piyasası özelliklerinin görülmediği durumlarda piyasalar bozulmaktadır. Bozulan piyasalar ise ekonomiyi kaynak tahsisindeki etkinlikten uzaklaştırmaktadır. Özellikle özelleştirme uygulamaları neticesinde özel kesime devredilen sektörlerde görülen piyasa aksaklıklarının kamu otoritesi tarafından denetlenmesi ve düzenlenmesi ihtiyacı ortaya çıkmıştır. Çalışmamızda cevabını bulmaya çalıştığımız soru da birçok sektörde görülen piyasa aksaklıklarının enerji sektöründe de görülüp-görülmediği eğer görülüyorsa söz konusu aksaklıkların nasıl düzenlendiğini irdelemekti. Çalışmamızın sonucunda enerji piyasasında sektörün özelliklerinden dolayı ortaya bir takım piyasa aksaklıklarının çıktığı görülmüştür. Bu aksaklıkların düzeltilmesi noktasında sektörün düzenleyicisi olan EPDK’nın enerji piyasasında rekabeti sağlayabilmek için daha çok sorumluluk almasının gerekliliği ortaya çıkmıştır.Anahtar Kelimeler: Özelleştirme, piyasa aksaklıkları, enerji sektörü, devlet müdahalesi, regülasyon.ABSTRACTMarket mechanism has been got its share from changes which can be seen in almost every area via globalization. When we look at the last century in parallel with changes occurred in the market mechanism, relationship between market and authority of government continiously is debated in the context of any interference which is a subject of market or not.In circumstances where perfect competetion properties is not seen the market disrupts. Disrupted. markets are away from the activity of recosuce assignment to the econmy. Particularly, as a result of privatization operations, necessity of inspection and regulation of market failures, seen on sectors which have been transfered to private sector, by government authority has been occured. In our study, question which we try to find the answer is that market failures, which have been seen in many sectors, are also seen in enrgy sector or not, if it is seen, to examine how the regulation of failures which is in quesiton is done. As a result of our study, occurance of lots of failures is seen due to the nature of the sector in energy market. At the point of to be correction of these failures, necessity of taking more responsibility of EMRA has been occured which is a regulator in energy market in order to provide competition .Key words: Privatization, market failures, energy sector, state intervention, regulation.

ÖZETBu çalışmada piyasa kavramı incelenerek tam rekabet piyasasının koşullarına değinilmiş, tam rekabet piyasasından sapmaların nedenleri ve bunların ortaya çıkardığı piyasa türleri anlatılmıştır. Piyasa aksaklıklarının ortadan kaldırılmasında devletin etkili olup olamayacağı ve hangi ekonomi politikası araçlarını kullanarak etkili olabileceği tartışılmıştır. Bankacılık krizlerinin nedenleri incelenmiş ve bankacılık krizlerine neden olan güç eşitsizliği üzerinde durulmuştur. Türkiye’de bankacılık sektörü incelendikten sonra bankacılık krizlerinin nedenleri üzerinde durulmuş, güç eşitsizliğinin krizlerin ortaya çıkmasında etkisi incelenmiştir. Türkiye’de güç eşitsizliğinin yol açtığı bankacılık krizi tecrübesi olarak Demirbank incelenmiş ve sonuç olarak devlet müdahalesinin güç eşitsizliği nedeniyle meydana gelen bankacılık krizlerinin önlenmesinde etkili olduğu ortaya konulmuştur. ABSTRACTThis study examined the concept of market place, conditions of perfect market, reasons for deviations from full market competition and market types are described. In eliminating market failures, can state intervention be effective or not and discussed which economic policy tools might be effective. This study also examined the Turkish banking sector, reasons of the banking crises and especially focuses on the power inequality at the banking crises. The event of Demirbank, as a banking crisis experience in Turkey caused by inequality of power, was examined and this study concluded that government intervention for the prevention of banking crises stem from power inequality is efficent.

Bu çalışmada piyasa kavramı incelenerek tam rekabet piyasasının koşullarına değinilmiş, tam rekabet piyasasından sapmaların nedenleri ve bunların ortaya çıkardığı piyasa türleri anlatılmıştır. Piyasa aksaklıklarının ortadan kaldırılmasında devletin etkili olup olamayacağı ve hangi ekonomi politikası araçlarını kullanarak etkili olabileceği tartışılmıştır. Bankacılık krizlerinin nedenleri incelenmiş ve bankacılık krizlerine neden olan güç eşitsizliği üzerinde durulmuştur. Türkiye'de bankacılık sektörü incelendikten sonra bankacılık krizlerinin nedenleri üzerinde durulmuş, güç eşitsizliğinin krizlerin ortaya çıkmasında etkisi incelenmiştir. Türkiye'de güç eşitsizliğinin yol açtığı bankacılık krizi tecrübesi olarak Demirbank olayı incelenmiş ve sonuç olarak devlet müdahalesinin güç eşitsizliği nedeniyle meydana gelen bankacılık krizlerinin önlenmesinde etkili oluğu ortaya konulmuştur. This study examined the concept of market place, conditions of perfect market, reasons for deviations from full market competition and market types are described. In eliminating market failures, can state intervention be effective or not and discussed which economic policy tools might be effective. This study also examined the Turkish banking sector, reasons of the banking crises and especially focuses on the power inequality at the banking crises. The event of Demirbank ,as a banking crisis experience in Turkey caused by inequality of power, was examined and this study concluded that government intervention for the prevention of banking crises stem from power inequality is efficent. 93

Anahtar Kelimeler : Piyasa aksaklıkları, Regülasyon, Telekomünikasyon sektörü, Bağımsız idari otoriteler.ÖZETTÜRK TELEKOMÜNİKASYON SEKTÖRÜ’NDE Kİ PİYASA AKSAKLIKLARI VE BUNLARIN DÜZENLENMESİSon yıllarda yaşanan teknolojik gelişmelere bağlı olarak telekomünikasyon sektöründe çok büyük değişiklikler olmuştur. Özellikle gelişmekte olan ülkelerin birçoğunda telekomünikasyon sektöründe serbestleşmeler ve daha rekabetçi yapının sağlanması için yapılan düzenlemeler göze çarpmaktadır. Bu çalışmada piyasa kavramının iktisat literatüründeki farklı anlamlarına değinilmiş ve piyasanın bir kurum olarak yapısı irdelenmiştir. Bu bağlamda piyasa aksaklıkları konusu ele alınarak, piyasaların neden tam rekabet koşullarından saptıkları ve bu durumlarda ortaya çıkan piyasa aksaklıkları anlatılmıştır. Daha sonraki kısımlarda sırasıyla; piyasa aksaklıklarına çözüm olarak regülasyon, bu regülasyonları yapmakla yükümlü kurumlar olan Bağımsız İdari Otoriteler ve tezin ana çalışma konusu olan Türk telekomünikasyon sektörü incelenmiştir. Türk telekomünikasyon sektörü incelenirken, Türk ve Dünya telekomünikasyon sektörlerinin ekonomik yapısı ve Türk telekomünikasyon sektörünün geçmişi hakkında bilgi verilmiştir. Son olarak Türk telekomünikasyon sektöründeki piyasa aksaklıkları anlatılmış ve bu aksaklıkların düzenlenmesine yönelik devletin ve yetkili kurum olan Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu’nun neler yaptığı anlatılarak bu aksaklıkların nasıl giderilebileceği ortaya konulmaya çalışılmıştır.Keywords : Market Failures, regulation, telecommunications sektor, independent administrative authority.ABSTRACTMARKET FAİLURES İN THE TURKİSH TELECOMMUNİCATİONS SECTOR AND THEİR REGULATİONThere has been a lot of changes in telecommunication sector according to the recent developments in Technologies. Especially the sectors in developing countries has started to become more free and the regulations that make the sector more competitive draw attention on them. Within this study different meanings of market in economics literature has been underlined as a facility. In this context by dealing with market impediments, the question of why markets diverted their way from complete competition conditions was tried to be answered and the malfunctions that come up owing to these circumstances. In the latter parts, respectively; regulation as a solution for market failure, Independent Administrative Authorities that are supposed to manage these regulations and, as the main focus of the thesis, Turkish telecommunication sector has been surveyed. As Turkish telecommunications sector is being surveyed, information about Turkish and World telecommunication sectors’’ economical structure and the history of Turkish telecommunication sector has been given. Finally market failure of Turkish telecommunication sector has been told, in the meanwhile; what the government and Information Technologies and Communication Institution as the institution in charge are doing is told with the aim of how these failure could be overcome is tried to be put forward.

ÖZETKüresel iklim değişikliği sorunsalı, günümüzün en büyük küresel problemlerinden biridir. 1970’li yıllarda yaşanan enerji krizleri ve çevre konusunda artan bilinçle birlikte gündeme gelmeye başlayan bu problem, sadece kalkınma kavramının içeriğini değiştirmekle kalmamış, aynı zamanda o yıllardan günümüze yenilenemez enerji kaynaklarında bir dönüşümün başlamasına neden olmuştur. Hızlı nüfus artışı, yenilenemez enerji kaynaklarının tükeniyor olması ve küresel iklim değişikliğiyle ilgili giderek artan bilinçle birlikte, geleneksel kalkınma anlayışı yerini sürdürülebilir kalkınma anlayışına bırakırken, yenilenemez enerji kaynaklarından yenilenebilir enerji kaynaklarına doğru, enerji yapısı ve tercihleri de değişime uğramıştır. Dönüşen bu yapı ve problemin küresel nitelikte olması devletlerin sınırlarını ortadan kaldırmış, uluslararası işbirliğini gerektirmiş, dolayısıyla devreye bazı yeni uluslararası aktörler girmiştir. Aynı zamanda bu yapı, gelişmekte olan ülkelerle gelişmiş ülkeler arasında bazı çatışmaların da yaşanmasına neden olmuştur. Çalışmamızda Hükümetlerarası Organizasyonlar kapsamında incelenen Birleşmiş Milletler, günümüzde dünyada enerji ve çevreyle ilgili çalışmalar yürüten uluslararası aktörlerin başında gelmektedir. Bu çalışma ile genelde gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin ve özelde Türkiye’nin, Birleşmiş Milletler kapsamında imzalanan ve yürütülen Kyoto Protokolü karşısındaki tutumu ve Protokol’ün bu ülkelere olan pozitif ve negatif etkileri incelenmeye çalışılmıştır. Ayrıca Türkiye’nin enerji ve iklim değişikliği politikaları incelenerek hem Protokol sürecinde hem de Protokol sonrası -2012 sonrası- dönemde izleyeceği politikalar ve bu konuda uluslararası arenada günümüz ve gelecekteki konumunun anlaşılması amaçlanmıştır. Bu bağlamda özellikle gelişmekte olan ülkelerin Kyoto Protokolü’ne taraf olup olmamasının, Protokol’ün bu ülkelerin ekonomik kalkınmalarına katkı sağlayıp sağlamayacağıyla ilişkili olduğu ve Protokol’e taraf olmanın özellikle Türkiye’nin kalkınmasına bir tehdit oluşturmayacağı görülmüştür. Türkiye’nin Protokol kapsamında izleyeceği politikalar, doğru uygulandığı takdirde, ülkenin enerjide dışa olan bağımlılığını azaltmaya da yardımcı olacaktır. Anahtar Kelimeler: Küresel İklim Değişikliği, Enerji Politikası, Çevre Politikası, Sürdürülebilir Kalkınma, Yenilenebilir Enerji Kaynakları, Yenilenemez Enerji Kaynakları, Kyoto Protokolü ve Türkiye ABSTRACTThe problem of global climate change is one of the biggest global problems of our present-day. This problem, which has become a current issue because of the energy crisis happened in 1970s and the raising consciousness on environment, not only changed the content of the development notion but also led to a transformation of the non-renewable energy resources. With the rapid population growth, using up the non-renewable energy resources and the raising consciousness on global climate change, while traditional development comprehension has yielded to sustainable development, energy structure and preferences have also changed from non-renewable energy resources to renewable energy resources. As this changed pattern and problem are global, they have removed the borders among the governments, required international cooperation and thus, new international actors stepped in. This pattern has also caused some conflicts between developing and developed countries. United Nations, which is considered as Intergovernmental Organization in our study, is the leading international actor carrying out works on energy and environment in the world. In this study, the attitude of the developed and developing countries’, especially Turkey’s, towards the Kyoto Protocol signed within the scope of United Nations and the positive and the negative effects of the Protocol on these countries are investigated. Moreover, while Turkey’s policy on energy and climate change is investigated, the policies Turkey will pursue both during and after the protocol – after 2012 – and understanding the objective of our present and future situation in the international arena is investigated. In this sense, it has been observed that the Protocol’s contributing or not contributing to the economy of the developing countries’ correlates with these countries being a side of the Protocol or not and it has also been observed that to be on the side of the Protocol is not a threat for Turkey’s development. The policies that Turkey will pursue within the scope of the Protocol, if applied correctly, will help the country reduce foreign energy dependency. Key Words: Global Climate Change, Energy Policy, Environment Policy, Sustainable Development, Renewable Energy Sources, Non-renewable Energy Sources, Kyoto Protocol and Turkey

Anahtar Kelimeler : Küreselleşme, BRICS, Brezilya, Rusya Federasyon, Hindistan, Çin Halk Cumhuriyeti, Güç DengeleriÖZET KÜRESEL EKONOMİDE GÜÇ DENGELERİNDEKİ DEĞİŞİM VE BRICSKüreselleşme süreciyle birlikte daha da karmaşıklaşan siyasi ve ekonomik ilişkileri bugün güç dengeleri bağlamında incelemeye kalktığımızda, İkinci Dünya Savaşı’ndan 90’lı yılların sonuna kadar hüküm süren ABD hegemonyasından çok daha farklı bir yapı ile karşı karşıya olduğumuz açıktır. Çalışmamızdaki amaç da özellikle 2000’li yılların başı itibariyle kendilerini göstermeye başlayan ve dünyayı çok kutupluluğa sürükleyecek, yükselen ekonomiler olarak tabir edilen dört ekonominin (Brezilya, Rusya Federasyonu, Hindistan, Çin Halk Cumhuriyeti) gelişim süreçlerini, birbirleriyle ve ABD ile olan ilişkilerini incelemekti. Dünya tarihinin daha önce hiç bu kadar çok sayıda farklı algılama biçimlerini bir araya getirmek zorunda olmaması ve bu kadar küresel safta bir yeni dünya düzeninin kurulmamış olması değişimin ne yönde olacağı konusundaki belirsizlikleri artırmakla beraber çok kutupluluğun gelişmekte olan ülkeler ve yükselen ekonomiler lehine daha adil bir bölüşümü etkin kılacağı ise şüphesizdir.Keywords : Globalization, BRICS, Brazil, Russian Federation, India, Republic of China, Power EquilibriumABSTRACTTHE CHANGE OF POWER EQUILIBRIUM IN THE GLOBAL ECONOMY AND BRICSIn case of us intending to evaluate the political and economical relations that are getting complicated through globalization process in the contex of power equilibrium, it is obviously seen that we face a different structure than the USA hegomany which has been reckoning since the Second World War till the end of 90s.The main purpose of our studying was analyising the relations of the four economies (Brazil, Russian Federasion, India, Republic of China) both with each other and also with USA enclosed to their improving processes which are worldly said as raising economies who shows up themselves and draw the world up to a multipolarity especialy by the beginning of the years 2000.Ever since the world history of being not bounded to gather up such different perceptional forms until today and of the new world concept's not being settled up on a global base is a reason to the increasement of the uncertainty related to the leading way of change while multipolarity would also affect a fair distribution by all means on behalf of developing countries and raising economies.

Anahtar Kelimeler:Bankacılık Sistemi, Bankalarda Risk Yönetimi, Basel Sermaye UzlaşısıÖZETBankacılıkta Risk Yönetimi ve BASEL II KriterleriRisk yönetimi, 1970’lerin ilk yarısında doğup gelişen, pazar ekonomilerininin evrimini etkileyen önemli bir kavramdır. Günümüzde bankacılık sektöründe can damarı olarak karşımıza çıkmaktadır. Türk Bankacılığı geçmişte riskleri yönetme bilinci ve altyapısındaki yetersizliğe rağmen, risk yönetimini gereği gibi kullanan rakipleri ile rekabet etmeye çalışmaktadır; bu bağlamda bankacılık sitemimiz geçmişte özellikle “belirsizliğin” yükseldiği dönemlerde çok zorlanmaktaydı, günümüzde ise mevcut düzenlemeler ışığında risk yönetimi, belirsizliğin çok arttığı dönemlerde bile kurum üzerindeki etkilerini sınırlayarak ayakta kalmayı mümküm kılmayı hedeflemektedir.Uluslararası piyasalarda, risk yönetim uygulamalarında ve denetim yaklaşımlarında meydana gelen önemli değişiklikler sonrasında, yeni sermaye standartlarının oluşturulması gerekmiştir. Bu faktörler sonucunda, “Basel II Yeni Sermaye Uzlaşısı”, daha hassas risk ölçümüne ulaşma amacı taşıyan bir düzenleme olarak ortaya konulmuştur. Yeni düzenleme ile birlikte biribirlerini destekleyen üç ana blok oluşturulmuştur. Söz konusu bloklarla birlikte, kredi riski ölçüm yöntemleri hassaslaştırılmış ve operasyonel risk ölçümü oluşturulmuş, ulusal denetim otoritelerinin denetimlerinin önemi vurgulanmış ve bankaların kamuyu aydınlatma gereklilikleri belirlenerek piyasa disiplini sağlanmıştır.Ülkelerin bankacılık sektörleri ve dolaylı olarak ekonomileri üzerinde önemli etkiler yaratması beklenen Basel II, birçok ülkede olduğu gibi Türkiye’de de özellikle bankacılık sistemi açısından, önemli gündem maddelerinden birini oluşturmaktadır. Bu çalışmada, Basel II kriterlerinin Türk Bankacılık sistemine ve risk yönetime etkilerinin neler olabileceği sorusuna cevap aranmıştır. Çalışma sonunda edinilen bilgiler ışığında Basel II kriterlerinin, Türk Bankaları’nın risk yönetimi ve denetim süreçlerini temelden etkileyecek düzeyde yeni bir yaklaşım sunduğu, bankaları maruz kaldıkları risklere karşı daha iyi bir risk yönetimi ve denetim yapısı oluşturmalarına imkan tanıdığı görülmüştür.Keywords:System of Banking, Risk Management in Banking, Basel Capital AccordABSTRACTRisk Management in Banking and Basel II AccordRisk management is a fundamental concept that appeared in the beginning of the 1970’s and overwhelmed the evolution of marketplace economics. Nowadays, it’s the most sensitive point in banking business area. In spite of the disability in risk management consciousness and basic facilities in the past of Turkish Banking system, now it is trying to compete with the rivals which execute risk management in banking properly. In this context, our banking system had difficulties in risk magement especially in “ambiguousness” times in the past; but at the present, we see that with the help of arrangements, even in the most ambiguous periods, risk management is planning to survive while limiting the functions of the corporation.Afterwards the important amendments at risk management implementations and auditing approachs in international markets , it was needed to develop new capital standards. As a result of these facts, “Basel II Accord “ arised such an arrangement which is willing to reach more sentimental risk measurements. With the new arrangement, three main blocks were formed which strengthens each other. In term of these blocks, credit risk measurements became more liable and operational risk measurements were constituted, controls of the national auting authorities were emphasized and marketplace discipline was rustled up with the fact that public was needed to to become luminous by the banks. The expectations point out that Basel II will create important influences on countries’ banking sectors and so on their economics indirectly. Like in many of the countries, Basel II is one of the important topic of agenda of the banking system in Turkey. This study researched about the answer of the question that “ What will be the impacts of Basel II Accord in Turkish Banking System and risk management”. After the information obtained in this study; it is beholded that Basel II Accord tenders a new understanding that affects Turkish Banks’ risk managements and auditing processes radically and nonetheless Basel II Accord enables better risk management and auditing structure for the risks that banks come under.

Anahtar Kelimeler: Büyüme, Kalkınma, Kamu Kesimi EtkinliğiÖZETSERMAYE BİRİKİMİ VE SERMAYE FRAKSİYONLARI SENTEZİNDE KAMUSAL ETKİNLİK: 1980 SONRASI DÖNEMDE TÜRKİYE’DE ÖZELLEŞTİRMEDünya ekonomisi yaklaşık son yüzyılda, kapitalist üretim tarzının hakimiyetiyle birlikte çok hızlı bir gelişme göstermiştir. Buna bağlı olarak, kapitalist birikim tarzı, belli bir değer teorisinden beslenmektedir. Bu değer teorisi yani, değer üreten mekanizma, kapitalizmin krizleri ile birlikte dönüşümler gösterebilmektedir ki, Fordist ve Post-Fordist Üretim bu dönüşümün odak noktalarıdır. Bunun dışında dünya ekonomisi ve ulusal ekonomiler, dalgalanmalar da yaşamaktadır. Bu kriz ve dalgalanma dönemleri itibariyle kamu kesimi de etkinliklerini, süreci besleyecek ve devamlılığını temin edecek biçimde dönüşümler geçirmektedir. Özellikle Keynesyen iktisatta da görüldüğü gibi, belli bir aşamada kamu kesiminin etkinlikleri hemen her alanda kendini gösterebilirken, son dönemlerde kamu kesiminin etkinliklerinin formunu değiştirdiği de görülmektedir ki, özelleştirme de bu dönüşüm için gösterebilecek en belirgin örnektir. Kamu kesimi etkinliklerinin dönüşümüne verilen özelleştirme uygulamaları aynı zamanda da sermaye fraksiyonları ve sektörel gelişmelerle de paralel bir ilişki içindedir. Diğer bir deyişle, sermaye birikim sürecini farklı formlarda destekleyen kamu kesimi, özelleştirmeyi de farklı sektörel ve fraksiyonel gelişmelere uyumlu olarak gerçekleştirerek sürekli bir dönüşüm halindedir. Programme : Development Economics and Economic GrowthSupervisor : Proffesor Müfit AKYÜZDegree Awarded and Date : Phd. – August 2010Keywords : Growth, Development, Public EconomicyABSTRACTPUBLIC EFFECTIVENESS IN THE SYNTHESIS OF CAPITAL ACCUMULATION AND CAPITAL FRACTIONS: PRIVATIZATION IN TURKEY AFTER 1980 PERIODIn the last century world economy has grown very fast with the domination of capitalistic production manner. Related to this kind of capitalist accumulation is fed from a value theory. This value theory that is to say value producing mechanism can point out transformations with the capitalism crisis that Fordist and Post-Fordist production is focal point of this transformation. Furthermore world economy and national economies experience floating. Public sector is also experience transformations in order to support their efficiency, process and assure the continuity within this crisis and floating periods. Especially as seen in Keynesian economy in obvious stage public sector effectiveness can show themselves in all areas but at recent periods public sector effectiveness changed its form and also privatization is the clearest example. The privatization practices given to public sector effectiveness transformation are in parallel relation with capital fractions and sector progressions at the same time. In other words, the public sector which is supporting capital accumulation in different forms and also in continuous transformation by making privatizations harmonious with different sector and fractional progressions.

Çin Halk Cumhuriyeti ekonomisinin son yıllardaki hızlı gelişimi ve yaşanılan bu sürecin dünyadaki mevcut düzeni nasıl etkileyeceği merak konusu olmaktadır. Yapılan reformlarla geçekleştirilen istikrarlı büyüme oranları, pazar hacminin genişliği dolayısıyla iç talebin büyüklüğü, ucuz ve bol işgücü gibi faktörlerle Çin Halk Cumhuriyeti gelişimini arttırmıştır. Özellikle 1990'lardan sonra yaşanan istikrarlı büyüme oranları ile Çin Halk Cumhuriyeti, dünyadaki önemli güçler arasında yerini almıştır. Bu çalışmada da Çin Halk Cumhuriyeti'nin yükselen gücü ve 2000'li yılların başında Çin Halk Cumhuriyeti'nin WTO'ya üyeliğinin Türkiye ekonomisine etkileri analiz edilmiştir. The rapid development of the People?s Republic of China economy in the recent years and how this process will affect the existing order in the world are issues of concern. Factors such as stable growth rates realized by means of improvements, breadth of market volume therefore the size of domestic demand and abundance of cheap labor have contributed to the development of the People?s Republic of China. The People?s Republic of China is now one of the most significant powers in the world, especially due to the stable growth rates realized since 1990?s. In this paper, the rising power of the People?s Republic of China as well as the impacts of People?s Republic of China?s membership to WTO in the early 2000?s on Turkish economy are analyzed. 133

Anahtar Kelimeler: Telekomünikasyon Sektörü, Yabancı YatırımlarÖZETTELEKOMÜNİKASYON SEKTÖRÜNE YAPILAN DOĞRUDAN YABANCI SERMAYE YATIRIMLARININ ETKİLERİ: TÜRKİYE ÖRNEĞİGloballeşme süreci ile birlikte telekomünikasyon sektörü çok çeşitli ihtiyaçlara cevap vermesi ve her geçen gün kendini yenileyen bir yapıya sahip olması açısından sermaye akışını çeken önemli sektörler arasında yer almaktadır. Doğrudan yabancı sermaye yatırımları, telekomünikasyon sektörün gelişmesine önemli katkıda bulunmakta birlikte kendine yeni bir yapı kazandıran sektörün sürekli yatırımı çeken bir yapıya sahip olduğu görülmektedir. Yapılan yatırımların sektörün gelişimine katkıda bulunurken aynı zamanda ekonomiye de canlılık kazandırdığı gözlemlenebilmektedir. Bu çalışmada, telekomünikasyon sektörünün dünyada ve Türkiye’deki hızlı gelişim süreci incelenmiştir. Dünyada hangi aşamalardan geçtiği, yapılan yatırımların sektöre olan etkisinin neler olduğu sorularına cevap aranmıştır. Ayrıca telekomünikasyon sektörüne yapılan doğrudan yabancı sermaye yatırımlarının, doğrudan yapılan kaynak yatırımları arasında ne boyutta bir etkisinin olduğunu anlamak için ülkemizde ve dünyada bu alanda yapılan yatırımlara tezde yer verilmiştir. Telekomünikasyon sektöründe yapılan altyapı yatırımlarının birçok yoldan ekonomik büyümeye sebep olduğu görüldüğü için tüm dünyada telekomünikasyon sektörüne ilgi artmıştır. Dünyadaki globalleşme eğilimine paralel olarak, telekomünikasyon sektörüne yapılan yatırımların arttığı görülmektedir. Özelleştirme sonrasında hizmet çeşitliliğinin ve hizmet kalitesinin arttığı görülmektedir. Keywords: Telecommunications Sector, Foreign InvestmentsABSTRACTTHE EFFECTS OF THE DIRECT FOREIGN INVESTMENTS TO THE TELECOMMUNICATION SECTOR :TURKEY CASE STUDYAlong with the globalization period, telecommunication sector has become one of the most important sector that attracts capital interest since it can address various needs and can renew itself every other day. The sector continuously attracts direct foreign investments which helps the telecommunication sector to improve itself. These investments not only contribute to the development of the sector, but also create a boom in the economy. In this thesis, rapid development of telecommunication sector in both Turkey and the world is analyzed. İn this thesis ,we tried to look for an answer to the questions as phases of these developments in the world , and the contribution of these investments to the sector.In order to understand the influence of the direct foreign investments to the telecommunication sector within the direct capital investment amount, the investments in both Turkey and the world are mentioned . In parallel with the globalization tendency in the world, it is observed that the investments to the telecommunication sector have been increased. It is also observed that service variety and quality have been increases after privatization.

Tez ÖzetiBu tez çalışmasında ilaç sektörü özelinde fikri mülkiyet haklarının küresel ölçekte yükselişi ve bu yükselişe paralel olarak farklılaşan devlet stratejileri analiz edilmiştir. Çalışmanın temel amacı temel “ilaçta fikri mülkiyet haklarının global ölçekte sıkılaştırılmasına bazı gelişmekte olan ülkeler direnç gösterirken diğerleri neden göstermemiştir?” sorusuna cevap bulmaktır. Bu soruya cevap bulabilmek için, John M. Hobson’un İkinci Dalga Neo-Weberyan Devlet Yaklaşımı’ndan yararlanılmış ve uyarlanan bu yaklaşım karşılaştırmalı ülke örneklerine dayanılarak incelenmiştir. Bu amaçla Hindistan, Brezilya, Güney Afrika Cumhuriyeti ve Türkiye örnek ülkeler olarak seçilmiştir. Elde edilen bulgulara göre, devletlerin kendi politik önceliklerinde ortaya çıkan farklılıklar, altyapısal gücünde ve yoğunlaşma derecesindeki farklılıklar ve ulusal/uluslararası devlet dışı aktörlerle kurulan ilişkilerde farklılıklar –Bu çalışmada ulusal/uluslar arası devlet dışı aktörler olarak yerli ilaç firmaları, yabancı ilaç firmaları, yabancı devletler, iktisadi entegrasyonlar ve Sivil toplum örgütleri ile tüketiciler seçilmiştir.- farklılaşan devlet stratejilerinin kaynakları olarak görülmüştür. Bahsedilen teorik kurgu çerçevesinde Hindistan ile Brezilya yüksek direnç gösteren, Güney Afrika Cumhuriyeti orta seviyede direnç gösteren ve Türkiye direnç göstermeyen (uyum gösteren) ülkeler kategorisinde değerlendirilmiştir. Thesis Summary In this thesis study, the global increase of intellectual property rights in particular pharma sector, and state strategies varying according to this increase are analyzed. The aim of this study is to find an answer to the question of “Why did some of the developing countries resist to the tightening up of global intellectual property rights while some other ones didn’t?” John M. Hobson’s second wave Neo-Weberian State Approach is followed and analyzed according to the comperative country examples in the study. India, Brazil, South African Republic and Turkey is chosen as example countries. According to the findings of the research, differences in the political priorities, substructural power and concentration level are the sources of differeces in countries’ strategies. Local and foreign pharmaceutial companies, economic integrations, non-governmental organizations, and consumers are chosen for this study as national and international non-state actors. In the frame of above mentioned theory, India and Brazil are classified as highly resistant, South Africa is classified as medium resistant and Turkey is classified as a non-resistant (compatible) country.

Anahtar Kelimeler : Finansal Liberalizasyon,Yabancı Sermaye Girişi,Bankacılık Sektörü ÖZET Küreselleşme olgusuyla birlikte 1980 sonrasında birçok ülkede finansal liberalizasyon süreci yaşanmaya başlamıştır. Özellikle gelişme yolundaki ülkeler yabancı sermaye katılımına, dolayısıyla finansal derinleşmeye engel teşkil edecek yasa ve kısıtları kaldırma yoluna gitmişlerdir. Çalışmada Türkiye’nin de dâhil olduğu liberalleşme hareketleri ve devamında bankacılık sektöründe yaşanan yabancı sermaye akımları teorik bir çerçeveyle incelenmiştir. Liberalizasyon olgusu, özellikle gelişmekte olan ülke piyasalarında yarattığı birçok olumlu etkinin yanında, ülkeyi finansal krizlere hazırlamak gibi olumsuz sonuçlar da doğurmuş ve bu krizler gelişmiş ülkeler açısından karlı pazarlar anlamına gelmiştir. Yabancı bankalar bu dönemde ya düşük maliyetle banka birleşmelerine ya da, mevcut şubelerinde büyüme yoluna gitmişlerdir. Kriz öncesinde büyük banka özelliği olan bankalar ya da kriz döneminde satılması planlanan bankalar oldukça ucuza mal edilmiştir. Birçok gelişme yolundaki ülkede faaliyet gösteren uluslararası bankaların rekabet ortamını baskılayarak, sektörde verimliliği arttırdığı Kabul edilmiştir. Söz konusu verimlilik, yabancı bankaların ulusal piyasaya getirdikleri teknolojik yenilikler, bilgi ve tecrübeyle beraber hizmet çeşitliliği girdisiyle yakalanmıştır. Yabancı bankaların sunduğu yeni finansal sistemle klasik bankacılık kültüründen uzaklaşan ulusal bankalar risklerini daha çeşitli işlemlere dağıtarak gelişim süreçlerine hız kazandırmışlardır. Ülkemiz de dünyadaki gelişmelere paralel olarak, 1980 kararları ile serbestleşme yolundaki ilk adımları atmış ve uluslararası bankalar için cazip pazar konumuna gelmiştir. Yabancı bankaların sektöre girişleri bankacılık sektörünün yapısını değiştirmiş, Türk bankacılık sisteminin klasik görüntüsünden çıkmasına ve teknoloji transferi, internet bankacılığı ve kaliteli hizmet gibi yeniliklerle katkıda bulunmuştur. Keywords : Financial Liberalization,Foreign Capital Entry,Banking Sekor ABSTRACTAfter 1980, financial liberalisation periods started in many countries with the effect of globalisation phenomenon. Especially developing countries chose a direction to cancel the regulations and restictions on the capital involvement that decline the financial deepening. In this study, the liberalisation moves and consequent foreign capital flows that Turkey got involved are analyzed in a theoretical framework. Liberalisation phenomenon, created the base for the financial crisis in the developing countries besides its many positive effects. Developing countries facing these financial crisis became profitable markets for the developed countries. In this period, foreign banks decided to either make joint ventures with lower costs or extend their existing branches. The domestic banks in the large segment before the financial crisis period and that were put on sale during the financial crisis period were acquired by these foreign banks with minimal costs. In many developing countries, it was observed that these foreign banks increased competition and improved efficiency. The improved efficiency was a result of technological innovation, know-how, experience and new financial products brought by these foreign banks. The new financial system provided by these foreign banks, helped in the development period of the domestic banks that left the traditional financial culture.In parallel to the global developments, Turkey took the first step in the liberalisation by the regulations in 1980 and became an attractive market for the foreign banks. During the liberalisation period, foreign bank entries shaped and improved the structure of the Turkish banking system with new concepts such as technology transfer, online banking and customer staisfaction.

Globalleşme süreci ile birlikte telekomünikasyon sektörü çok çeşitli ihtiyaçlara cevap vermesi ve her geçen gün kendini yenileyen bir yapıya sahip olması açısından sermaye akışını çeken önemli sektörler arasında yer almaktadır. Doğrudan yabancı sermaye yatırımları, telekomünikasyon sektörün gelişmesine önemli katkıda bulunmakta birlikte kendine yeni bir yapı kazandıran sektörün sürekli yatırımı çeken bir yapıya sahip olduğu görülmektedir. Yapılan yatırımların sektörün gelişimine katkıda bulunurken aynı zamanda ekonomiye de canlılık kazandırdığı gözlemlenebilmektedir. Bu çalışmada, telekomünikasyon sektörünün dünyada ve Türkiye'deki hızlı gelişim süreci incelenmiştir. Dünyada hangi aşamalardan geçtiği, yapılan yatırımların sektöre olan etkisinin neler olduğu sorularına cevap aranmıştır. Ayrıca telekomünikasyon sektörüne yapılan doğrudan yabancı sermaye yatırımlarının, doğrudan yapılan kaynak yatırımları arasında ne boyutta bir etkisinin olduğunu anlamak için ülkemizde ve dünyada bu alanda yapılan yatırımlara tezde yer verilmiştir. Telekomünikasyon sektöründe yapılan altyapı yatırımlarının birçok yoldan ekonomik büyümeye sebep olduğu görüldüğü için tüm dünyada telekomünikasyon sektörüne ilgi artmıştır. Dünyadaki globalleşme eğilimine paralel olarak, telekomünikasyon sektörüne yapılan yatırımların arttığı görülmektedir. Özelleştirme sonrasında hizmet çeşitliliğinin ve hizmet kalitesinin arttığı görülmektedir. Along with the globalization period, telecommunication sector has become one of the most important sector that attracts capital interest since it can address various needs and can renew itself every other day. The sector continuously attracts direct foreign investments which helps the telecommunication sector to improve itself. These investments not only contribute to the development of the sector, but also create a boom in the economy. In this thesis, rapid development of telecommunication sector in both Turkey and the world is analyzed. İn this thesis ,we tried to look for an answer to the questions as phases of these developments in the world , and the contribution of these investments to the sector.In order to understand the influence of the direct foreign investments to the telecommunication sector within the direct capital investment amount, the investments in both Turkey and the world are mentioned . In parallel with the globalization tendency in the world, it is observed that the investments to the telecommunication sector have been increased. It is also observed that service variety and quality have been increases after privatization. 100

ÖZETFinans piyasalarındaki küreselleşme, Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne katılma konusundaki kararlılığı, Uluslararası Ödemeler Bankarı gibi kurumlar tarafından önerilen yeni düzenlemeler de göz önünde bulundurulduğunda, uluslararası piyasalar ile entegrasyonu kaçınılmaz olan Türkiye Bankacılık Sektörü’nde risk yönetimi uygulamalarının yerleştirilmesi bir zorunluluk olarak ortaya çıkmaktadır.Bir uluslararası standart olan Basel II ile riskler daha duyarlı biçimde ölçülerek, her bankanın risk profili ayrı ayrı belirlenip, banka üst yönetimlerine düşen sorumluluk artırılmaktadır. Bu sayede finans sektörünün oyuncuları arasındaki asimetrik bilgi minimize edilerek daha rekabetçi ve istikrarlı bir finans sektörüne erişilmesi hedeflenmektedir.Bu amaçla getirilen yeni düzenlemeler, risk yönetimi konusunda mevcut düzenlemelerden farklı olarak daha esnek bir yapıdadır.Temel olarak Standart Yaklaşım ve İçsel Derecelendirmeye Dayalı Yaklaşım olarak ifade edilen kredi riski ölçüm yaklaşımları, kredi taleplerinin değerlendirilmesinde önemli yenilikleri beraberinde getirmektedir.Kredi riski ölçüm yaklaşımlarının, bankalar tarafından verilen kredi tutarları ve fiyatlarında eskiye oranla kurumlar arasında farklılaşmaya yol açması beklenmektedir.Basel II ile birlikte kredilendirmede risk odaklı yaklaşımın yerleştirilmesi hedeflenmektedir, bu sayede kredinin riskinin belirlenmesi ve buna göre fiyatlanması gündeme gelecek böylece iyi kredi-kötü kredi ayrımı yerini riskli-az riskli kredi ayrımına bırakacaktır.Basel II ile bankalar açısından farklı yaklaşımların uygulanmasının, kredilendirme faaliyetine önemli yansımaları olacaktır.Böylesine kapsamlı bir uluslararası standardın elbette bankaları, ülke ekonomilerini, reel sektörü etkilemesi kaçınılmazdır.Anahtar Kelimeler : Derecelendirme, Basel II, Kredilendirme Süreci ABSTRACTConsidering the globalization in the finance markets, consisitency of Turkey for joiningto European Union, and new arrangements proposed by the entities like Bank ofInternational Settlements, implantation of risk management applications-of which entegrationwith international markets is inevitable- on Turkish Banking Sector comes forward as anecessity.By the help of an international standard Basel II, risks are measured moresensitively, every bank’s risk profile is determined separately, and responsibilities of the bankexecutives are increased. Thus, it’s aimed to achieve a more stable and competitive financesector by minimizing the asymmetric information through players of the finance sector. Thearrangements concerning this aim have more flexible structure than the currentarrangements about risk management. Basically, risk measurement approaches likeStandard Approach and Internal Rating based Approach imply significant innovations forcredit requests evaluations. Credit risk measurement approaches are expected to creatediversifications between entities concerning the prices and credit amounts given by thebanks, compared with the former prices and credit amounts.The aim is to implant risk oriented approach to credit evaluations with Basel II. Thus,pricing of the credits will come up according to the determination of the risk, so that goodcredit-bad credit comparison will be placed with risky credit- less risky credit comparison.By Basel II, different approaches application in terms of the banks will havesignificant reflections on credit allocation activities.It is inevitable that an international standard with such a wide scope will definitelyaffect the banks, country economies and real economy.Key words: Rating, Basel II, Credit Allocation Process

Anahtar Kelimeler : Finansal Krizler, Cari Açık Sürdürülebilirliği, Meksika Krizi, Asya Krizi, Türkiye Krizi, Türkiye 2002–2007 Dönemi ÖZETULUSLARARASI FİNANSAL KRİZLER ve TÜRKİYE: CARİ AÇIK SÜRDÜRÜLEBİLİRLİĞİ ÇERÇEVESİNDE MEKSİKA (1994), KORE (1997), TÜRKİYE (2001) ÖRNEKLERİ ve 2002-2007 TÜRKİYE DÖNEMİ Cari açık, 1980 sonrası dönemde gelişmekte olan ülkeleri krize sürükleyen temel etkendir. Bu çalışma, 2002-2007 döneminde Türkiye Ekonomisinin cari açık sürdürülebilirliğinin, 1994 Meksika, 1997 Kore ve 2001 Türkiye krizlerinde sürdürülemez hale gelen cari açıklarla, karşılaştırmalı bir analizini yapmayı amaçlamıştır. Çalışma finansal krizler ve cari açık sürdürülebilirliği üzerine teorik tartışmaların incelenmesi ile başlar. İkinci bölümde Meksika, Asya ve Türkiye Krizleri genel bir biçimde çalışılmıştır. Nihayet üçüncü bölümde 2002-2007 dönemi Türkiye’sinin cari açık sürdürülebilirliği, daha önceki 3 deneyimle karşılaştırmalı olarak değerlendirilmeye çalışılmıştır. Yapılan çalışmanın sonucuna göre; 2002-2007 döneminde cari açık sürdürülebilirliğine etki eden faktörlerin bir çoğunda kriz öncesi döneme göre olumlu gelişmeler gözlemlenmiştir. Bankacılık sektörünün daha sağlıklı bir yapıda olması, doğrudan yabancı yatırım miktarı payının artmış olması, dış borç yükünün hafiflemesi, rezerv yeterliliğin iyileşmesi, kamu bütçe açıklarının makul düzeye çekilmesi gibi. Buna karşın, cari açık miktarı kriz öncesi döneme göre daha büyüktür ve hala ticaret açıkları cari açığın asıl kaynağıdır ki bu da rekabet eksikliği problemine işaret etmektedir.Keywords : Financial Crisis, Current Account Sustainability, Mexican Crisis, Asian Crisis, Turkey Crisis, Turkey 2002-2007 Period ABSTRACTINTERNATIONAL FINANCIAL CRISIS & TURKEY: MEXİCO (1994), KOREA (1997), TURKEY (2001) EXPERIENCES AND 2002-2007 TURKEY PERIOD in the FRAMEWORK of CURRENT ACCOUNT SUSTAINABILITYCurrent account deficit, which has been the basic factor that caused developing countries to undergo crisis after 1980 period. This survey aimed to make a comparative analysis of the current account sustainability in Turkey 2002-2007, in Mexico 1994, in Korea 1997 and in Turkey 2001. Survey begins with a theoritical discussion of financial crisis and current account sustainability. Chapter two presents a general owerview of the financial crisis of Turkey, Asia and Turkey. Finally in the third chapter, we examined the current account sustainability of Turkey’ s 2002-2007 period by comparing with three crises experience. Conclusions of survey suggest that the so many indicators of sustainability progressed positively for Turkey 2002-2007 period. Observed positive factors are; less fragile banking system, increasing percentage of foreign direct investment, decreasing debt burden, increasing foreign exchange reserves and more reasonable budget deficits. On the other hand, large current account imbalance is still exist in Turkey. Also current account derived from large trade deficits and this indicated the competitiveness problem

ÖZETYirmici yüzyılda, özellikle de son çeyreğinde yaşanan küreselleşme süreci ile finansal piyasalar birbirlerine bağlı hale gelmiştir. Aynı dönemde kısa vadeli uluslararası portföy yatırımlarının dolaysız yatırımlardan daha hızlı gelişmesiyle birlikte, çeşitli ekonomilerde ciddi finansal krizler yaşanmış, bazı ekonomilerde de finansal krizler birbirini izlemiştir.Ülkemizde yapılan akademik çalışmalarda, finansal krizlere ve kriz sonrası uygulanan politikalara ilişkin pek çok çalışma bulunmaktadır. Ancak bu çalışmaların büyük bölümü klasik ve neoklasik iktisat tahlilleridir. Bu çalışmada konu Uluslararası Politik Ekonomi (UPE) yaklaşımıyla ele alınmaktadır. Devletler ve piyasalar UPE’nin “yapı” unsurunu oluşturmaktadırlar. Devletlerin ve piyasaların birbiriyle olan bağları ve bu bağlara ilişkin düzenlemeler UPE’nin konusudur. Devletler ile piyasalar arasındaki bağlar toplumların tarih içindeki değişim ve gelişimlerini, toplumların kültürel durumlarını da yansıttığından, UPE sadece politika ve ekonominin birleşimi değil, bunun çok daha ötesinde ekonomi, politika, tarih, kültür, sosyoloji gibi unsurları da içermektedir.Bu çalışmada, devletler ve piyasalar arasındaki mücadele ile bunların birbiriyle olan bağları ve bu bağlara ilişkin düzenlemeler, zaman içindeki gelişimi, uygulanacak politikaların nasıl belirlendiği, kimin yararına olduğu gibi sorulara bu teorik çerçeveden yanıt aranmıştır.Tezde öncelikle temel UPE perspektifleri ile bunların politika yansımaları ele alınmaktadır. Hemen ardından, güncel UPE yazının finansal krizlere yaklaşımı açıklanmakta ve mevcut yapıya ilişkin olarak üzerinde uzlaşılan temel tespitlere değinilmektedir. Dünyada yaşanan önemli finansal krizlerden örneklerin aktarılmasının ardından, bu krizlerin ardından uygulanan alternatif politikalar ele alınmaktadır. Tezin sonunda uygulanan alternatif politikaların, temel sonuçları karşılaştırılmakta ve UPE yaklaşımıyla değerlendirilmesi yapılmaktadır.ABSTRACTDue to the globalization, the international finance markets have been increasingly linked with each other in the last quarter of the twentieth century. In the same period, financial crises have been lived in some economies. Even in some of the economies, crises followed each other.In our country, there are various studies about the financial crises. But most part of these studies are classic or neoclassic economical analysises. This study, tries to analyse the subject by International Political Economy (IPE) approach.The international political economy is a network of bargains between and among states and markets. These bargains determine the production, exchange and distribution of welth and power. The interaction of states and markets have a dynamical nature, changes in time and culture. So, IPE is not a sum of politics and economics. IPE is a involves combination of economics, politics, sociology, history and culture. “The interaction of states and markets and the bargains between and among states and markets, the regulations on this interactions, change in time, the determining of the politics and who gains from them are the questions, that have been investigated in this study, through the theorical perspective. At the beginning, the three traditional IPE perspectives were analysised and their policy reflections have been studied. Also in the study, the actual IPE literature, their approaches to the financial crises, and their view to the current world economy have been explained.The lived financial crises have been investigated in this study. Due to the its large economic and social effects, first, the 1929 Crise has been explained, then, Chile and Mexico, and at the last Asian Crises have been explained. In this explanations, the starting of the crises, their development, their results, and different policies aganist the crises, and the results of these policies were included. The alternative policies used after the crises have been explained .At the end of the thesis, the results of alternative policies are compared.

Bu çalışmada, tarihsel süreç içinde dönüşüm geçiren tüketim olgusu analiz edilmeye çalışılmıştır. Tüketim, bir etkinlik biçimi olarak iktisadi süreklilik içinde yer alan diğer etkinliklere birçok bakımdan ilişkili olmasının yanında, toplumsal yaşam içinde yer alan ilişkileri yansıtabilen ve toplumsal ilişkilere etki edebilecek nitelikler taşıyan bir olgudur. Dolayısıyla bu çalışmada tüketim, sadece iktisadi bir etkinlik olmasının ötesinde, tarihsel akış içinde toplumsal ilişkilere yön veren aynı zamanda onlara etki edebilen tarafları da dikkate alınarak analiz edilmeye çalışılmıştır. Belirli bir toplumsal olguyu böyle bir çerçeve içinde ele alma uğraşında, topluma, bireye, toplumsal etkinlik ve ilişkilere dönük kuramsal bir altyapı oluşturmak gerekmiştir. Bu noktadan hareketle ise analiz, sembolik toplum yaklaşımı temel alınarak ortaya konulmuştur. Çalışmada Batı Avrupa toplumlarında yaklaşık olarak XII. yy.'dan XVIII. yy.'a kadar geçirilen süreç incelenmiş; bu döneme özgü dinamikler kapsamında tüketim olgusunun dönüşümüne etki eden faktörler açığa çıkarılmaya çalışılmıştır. Kuramsal çerçevenin sağladığı açılımlar sayesinde, geçirilen dönüşümün toplumsal etkileşim sürecine giren unsurlardan birisi olarak, tarihsel akış üzerindeki muhtemel yansımaları da tartışılabilir hale gelmiştir. Böylelikle çalışma kapsamında odaklanılan süreç içinde tüketim olgusunun dönüşümüne etki eden dinamikler ortaya konulurken, aynı zamanda dönüşen tüketim olgusu ile feodal yapının çözülmesi ve toplumsal bir sistem olarak kapitalizmin ortaya çıkış dinamikleri arasındaki çeşitli bağlantılar ortaya konulabilmiştir. In this study, the consumption fact that transforms through the historical process has been tried to be analyzed. Besides as a kind of activitiy that is in many directions related with the other activities taking part in economic continuity, consumption is a fact that can reflect and also effect the relations taking part in society. Therefore in this study, the consumption has been tried to be analyzed based not only on its appereance in economic process, but also on its several influences concerned with social relationships. While trying to make a research about a specific social fact such as consumption, first of all a particular perspective and a sub-structure had to be formed regarding society, individual, social activities and relationships. Thus, the analysis had been created based on the symbolic society approach. In this thesis, West European societies of the period, approximately between XIIth and XVIIIth centuries, had been examined. In this way, the dynamics related to the transformation process of the consumption, had been tried to be explained in detail. As a factor involved in the social interaction process, the transformation of consumption and the several reflections, consequences on the historical and social practice of it, became arguable with the expansions of the theoritical sub-structure had provided. Therefore, they both became possible to present the influential dynamics of the period focused on in this study. The several relations between the transformation process, the destruction of the feudal structure and the arising of capitalism as a social system are presented, as well. 150

ÖZET“TÜKETİM OLGUSU”NUN TARİHSEL DÖNÜŞÜMÜ (SEMBOLİK TOPLUM YAKLAŞIMI ÇERÇEVESİNDE BİR ANALİZ DENEMESİ)Bu çalışmada, tarihsel süreç içinde dönüşüm geçiren “tüketim olgusu” analiz edilmeye çalışılmıştır. Tüketim, bir etkinlik biçimi olarak iktisadi süreklilik içinde yer alan diğer etkinliklerle birçok bakımdan ilişkili olmasının yanında, toplumsal yaşam içinde yer alan ilişkileri yansıtabilen ve toplumsal ilişkilere etki edebilecek nitelikler taşıyan bir olgudur. Dolayısıyla bu çalışmada tüketim, sadece iktisadi bir etkinlik olmasının ötesinde, tarihsel akış içinde toplumsal ilişkilere yön veren aynı zamanda onlara etki edebilen tarafları da dikkate alınarak analiz edilmeye çalışılmıştır. Belirli bir toplumsal olguyu böyle bir çerçeve içinde ele alma uğraşında, topluma, bireye, toplumsal etkinlik ve ilişkilere dönük kuramsal bir altyapı oluşturmak gerekmiştir. Bu noktadan hareketle ise analiz, sembolik toplum yaklaşımı temel alınarak ortaya konulmuştur. Çalışmada Batı Avrupa toplumlarında yaklaşık olarak XII. yy.’dan, XVIII. yy.’a kadar geçirilen süreç incelenmiş; bu döneme özgü dinamikler kapsamında tüketim olgusunun dönüşümüne etki eden faktörler açığa çıkarılmaya çalışılmıştır. Kuramsal çerçevenin sağladığı açılımlar sayesinde, geçirilen dönüşümün toplumsal etkileşim sürecine giren unsurlardan birisi olarak, tarihsel akış üzerindeki muhtemel yansımaları da tartışılabilir hale gelmiştir. Böylelikle, çalışma kapsamında odaklanılan süreç içinde tüketim olgusunun dönüşümüne etki eden dinamikler ortaya konulurken, aynı zamanda dönüşen tüketim olgusu ile feodal yapının çözülmesi ve toplumsal bir sistem olarak kapitalizmin ortaya çıkış dinamikleri arasındaki çeşitli bağlantılar ortaya konulabilmiştir. ABSTRACTTHE HISTORICAL TRANSFORMATION OF “CONSUMPTION FACT” (AN ANALYSIS BASED ON THE SYMBOLIC SOCIETY APPROACH)In this study, the consumption fact that transforms through the historical process has been tried to be analyzed. Besides as a kind of activity that is in many directions related with the other activities taking part in economic continuity, consumption is a fact that can reflect and also effect the relations taking part in society. Therefore in this study, the consumption has been tried to be analyzed based not only on its appereance in economic process, but also on its several influences concerned with social relationships. While trying to make a research about a specific social fact such as consumption, first of all a particular perspective and a sub-structure had to be formed regarding society, individual, social activities and relationships. Thus, the analysis had been created based on the symbolic society approach. In this thesis, West European societies of the period, approximately between XIIth and XVIIIth centuries, had been examined. In this way the dynamics related to the transformation process of the consumption, had been tried to be explained in detail. As a factor involved in the social interaction process, the transformation of consumption and the several reflections, consequences on the historical and social practice of it, became arguable with the expansions of the theorical sub-structure had provided. Therefore, they both became possible to present the influential dynamics of the period focused on in this study. The several relations between the transformation process, the destruction of the feudal structure and the arising of capitalism as a social system are presented, as well.

ÖZETTürkiye AB’ ye giriş sürecinde; AB’ nin bölgesel gelişme ölçütlerine uyum doğrultusunda , ilk adım olarak 2002 yılında Bakanlar Kurulu kararı ile İstatistiki Bölge Birimlerinin Sınıflandırmasını kabul etmiştir. Düzey-2 kapsamında 26 bölgede Bölgesel Kalkınma Ajanslarının kurulmasını öngören 5449 sayılı kanun tasarısı 2006 yılında yasalaşmıştır. Bu kurumun temel amacı yasada da belirtildiği gibi; hizmetler vererek bölgedeki ekonomiyi canlandırmak, yerel dinamikleri harekete geçirmek, bölgesel yatırımları artırmak, bölge halkının kalkınmaya katılımını sağlamaktır.Bu bağlamda; Tezin başlıca amacı; yeni bölgeselleşme politikalarının ve kavramlarının Türkiye’nin yerel/ bölgesel gelişme politikalarına olan etkisi üzerinde durmak, bu değişimlerle gündeme gelen BKA’ların dayandığı kuramsal yaklaşımı ve BKA’ lara yönelik yapılan eleştirileri değerlendirmek olacaktır.Anahtar Kelimeler: 1. Bölgesel Kalkınma Ajansları 2. Kalkınma Ajansı 3. Bölgesel Kalkınma 4. Yerel Kalkınma 5. Yönetişim 6. Türkiye’nin Bölgesel Kalkınma Politikası ABSTRACTIn the period of accession to EU,Turkey accepted the Nomenclature of territorial units for statistics in 2002 as a first step in accordance with the harmonization of regional development criteria of EU.Governmnet bill numbered 5449 proposing the the foundation of 26 Regional development Agencies in 26 regions within the context of Level-2 became law in 2006. As cited in law, the main goal of this agency is reflating the economy by presenting services, evoking the local dynamis, increasing the regional investments, providing the participation of regional community to the development. In this context, the main aim of this thesis is to emphasize the effects of the concepts and policies of the new regionalism on Turkey’s local/regional development policies; the theoretical approach on which RDAs, brought with these developments, rely on; to evaluate the RDA oriented criticism. Keywords: 1. Regional Development Agencies 2. Development Agencies 3. Regional Development 4. Local Development 5. Governance 6. Regional Development Policy of Turkey

Günümüz dünyasının gündeminde olan en önemli konulardan biri su kaynakları ve bu kaynakların yönetimi hususundaki karmaşadır. Bu çalışmada, kaynakların tükenmesi tehditi ile gündeme gelen konu, küreselleşme ekseninde ve neoliberal politikalar ışığında suyun ticarileşme sürecine girişi ile birlikte, doğal bir kaynak olmasının ötesinde ticari bir meta olarak algılanmaya başlanması, küresel pazarın daralması sonucu yeni alternatif pazar arayışına giren çok uluslu şirketlerin, uluslararası örgütler ile ortaklaşa yaptığı çalışmalarda suyun tükenmesi konusuna dikkat çekilerek su kaynakları yönetiminin özelleştirilmesinin alternatifsiz bir çözüm olarak sunulması ile oluşturulan hegemonya irdelenmiştir. Su kaynaklarının kamusallıktan çıkarılmak istenmesi sonucu yaşanan özelleştirme süreci ile istenen kaynak verimliliğinin ve devamlılığının sağlanamayacağı gerçeğine, özelleştirme uygulaması bulunan ülkelerdeki ve Türkiye’deki özelleştirme uygulamalarında meydana gelen sorunlar ile ulaşılmıştır.POLITICAL ECONOMY OF WATER RESOURCES ( TURKEY’S SAMPLE)One of the most important subjects, which is on the agenda of today’s world, is the water resources and the confusion in managing this sources. In this study, the subject, which is come to order with the threat of exhaustion of source, the initaion of being perceived as a commercial subject beyond being a natural resource with the entry of water to commercialization process on globalization axis and in the light of neoliberal policies, in the collectively Works of international organizations and multinational corporations, which is in a search of new alternative markets as a result of global market’s decreace, the draining away of water is signalized and the hegemony,contributed by the presentation of the water resources’ privatization as a non-alternative solution, is explicated. The reality that is impossible to provide the required source efficiency and continuity by the privatization process as a result of the claim of ousting water resources from nationalization, is attained by means of the problems, are occured during the applications of privatization in Turkey and in other sample countries of that.

ÖZETKÜRESELLEŞME, BÖLGESELLEŞME VE TÜRKİYEKüreselleşme ve bölgeselleşme hareketleri özellikle son yıllarda iktisat biliminin ana gündem maddelerini oluşturmaktadır. Bu bağlamda söz konusu iki kavramın dünya ekonomileri ve Türkiye ekonomisi üzerindeki etkileri önem arzetmektedir. Özellikle 1980 sonrası dönemde artan küreselleşme olgusu günümümüzde de tüm hızıyla etkisini hissettirmektedir. GATT/WTO gibi uluslararası kuruluşlar, küreselleşmenin hız kazanması ve önündeki engellerin kaldırılmasıyla ilgili çalışmalarda bulunmakta ve bunun sonucunda da uluslararası ticaret hacminin genel olarak her yıl arttığı gözlemlenmektedir. Küreselleşme sadece uluslararası ticarette değil, uluslararası sermaye ve işgücü piyasalarında da etkili olmakta ve dünya ölçeğinde özellikle uluslararası sermaye hareketlerinde çarpıcı gelişmelere neden olmaktadır. Türkiye’de ise Cumhuriyet’in kuruluşundan günümüze kadar uygulanan dış ticaret politikalarında dünyadaki ekonomik koşullar belirleyici olmaktadır. Dünyada korumacılığın hakim olduğu yıllarda dışa kapalı bir ekonomi görüntüsü veren Türkiye, özellikle 1980 sonrası yaşanan küreselleşme sürecine kayıtsız kalmamış ve 1980 sonrası dışa açık bir ekonomi haline gelmiştir. Türkiye, bir yandan Dünya Ticaret Örgütü gibi kuruluşlara üye olup küreselleşeme yolunda adımlar atarken bir yandan da Avrupa Birliği gibi bölgeselleşme hareketlerine katılmaya çalışarak dünya ekonomisindeki yeri ve önemini artırmaya çalışmaktadır. Özetle, Türkiye’nin gelişmesi ve kalkınmasında dış ticaret kritik bir rol üstlenmektedir. Bu bağlamda Türkiye hem küreselleşme, hem de bölgeselleşme hareketlerine taraf olmaktadır. 1980'den günümüze uygulanan liberal dış ticaret politikaları sayesinde Türkiye’nin dünya ekonomisi ile geçmişe göre daha sıkı bağlar kurulduğunu gözlemlenmektedir. ABSTRACTGLOBALIZATION, REGIONALISM AND TURKEYIn recent years globalization and regionalism phenomena have become one of the most important concepts in economic literature. In this context, these two concepts have great influences on the world trade and Turkey’s foreign trade. The globalization phenomenon that has speed up especially after 1980s, still has an crucial effect on today’s economies. International institutions, such as World Trade Organization, try to reduce trade barriers and to accelerate globalization all over the world. As a result, within their performance, it is observed that the world trade volume has been increasing every year. Globalization has not only effect on international trade but also it affects international capital and international labor flows. Especially international capital flows have increased to remarkable levels all around the world. Turkish foreign trade policies have been determining by the world economic conditions since the establishment of Turkish Republic in 1923. While the protectionism has dominated in the world economy before 1980s, Turkey’s economy was a closed economy also. Especially after 1980s, Turkey has been affected by globalization and has become an open economy. Turkey tried to improve its place and importance in the world economy by attending international institutions such as World Trade Organization and trying to attend regional economic integrations such as European Union. In conclusion, foreign trade plays a critical role on Turkey’s growth and development. In this context, Turkey has been trying to attempt globalization and regionalism movements. After 1980s, Turkey has become more integrated to world economy by applying more liberal foreign trade policies.

Bugün turizm, altyapı yatırımlarını uyarması, döviz kazandırıcı etkisi, milli gelire, istihdama ve ödemeler dengesine olan önemli katkılarıyla, günümüz ekonomileri açısından bir vazgeçilmezdir. Özellikle Türkiye’nin de içinde bulunduğu gelişmekte olan ülkeler açısından turizm, bir kalkınma faktörü olarak son derece önemli bir yere sahiptir. Gerek üreticiler gerekse tüketiciler açısından sağladıkları yararlarla seyahat acentaları ve özellikle yurtdışında yaşayan Türklerin kurduğu Türk kökenli tur operatörleri de ülke turizmimizin gelişmesi açısından büyük önem taşımaktadırlar. Bu çalışmada seyahat acentaları ve tur operatörlerinin turizm ekonomisi açısından taşıdıkları önem Türkiye üzerinden örneklendirilerek açıklanmaya çalışılmıştır. Üreticiler ve tüketiciler açısından sağladıkları yararlarla, ülke ve dünya turizminin gelişimine olan önemli katkılarıyla seyahat acentaları ve tur operatörleri turizm sektörünün vazgeçilmez seyahat kuruluşlarıdırlar.Today, tourism is indispensable for contemporary economies as it encourages substructure investments, ensures foreign currency gains and significantly contributes to the national income, employment and the balance of payments. Tourism is very important as a development factor in particular for developing countries including Turkey. Thanks to the benefits they bring along not only for producers but also for consumers, travel agencies and tour operators of Turkish origin established by Turks based abroad play an important role in terms of the development of Turkish tourism. In this study, efforts are used to explain the importance of travel agencies and tour operators in terms of tourism economy by presenting Turkey as an example. With the benefits they bring along to producers and consumers and the important role they play in the development of the national and international tourism, travel agencies and tour operators are indispensable travel organizations of the tourism sector.

94

GENEL BİLGİLERİsim ve Soyadı: Ceran Zeynep ZafirAnabilim Dalı: İktisatProgramı: Uluslararası İktisat Tez Danışmanı: Prof. Dr. Müfit AkyüzTez Türü ve Tarihi: Doktora - Ekim 2004Anahtar Kelimeler: Uluslararası Para Piyasalarından Borçlanma, Uluslararası Sermaye Piyasalarından BorçlanmaÖZETTÜRKİYE'NİN ULUSLARARASI PARA VE SERMAYE PİYASALARINDAN BORÇLANMASININ EKONOMİK ETKİLERİTürkiye ve benzer ekonomik yapıdaki gelişmekte olan ülkelerin uluslararası alanda karşılaştıkları en önemli sorunlardan birisi olarak dış borçlanma, bu tezde uluslararası para ve sermaye piyasaları özeline indirgenerek incelenmiştir. 1970'li yıllarda yaşanan petrol krizleri ile birlikte büyük hacimlerde artış kaydeden uluslararası bankacılık işlemleri ve kısa vadeli uluslararası para piyasası (Euro para piyasası) kredileri, 1980 sonrası yaşanan liberal politikalarla birlikte günümüzde borçlanma araçları içerisinde oldukça önemli hale gelerek, hem gelişmiş hem de gelişmekte olan ülkelerin ekonomik yapıları üzerinde etkilerini arttırmaya başlamıştır. Uluslararası sermaye piyasalarından uzun vadeli tahvil ihracı şeklinde borçlanma ise yine 1980 sonrası liberal dönemde ve 2000 yılından sonra gelişmekte olan ülkeler ve Türkiye açısından, özellikle önemli bir borçlanma aracı olarak kullanılmaya başlanmıştır.Para ve sermaye piyasaları yeterince gelişmemiş olan, finansal olarak sığ piyasalara sahip Türkiye ve benzeri ekonomik yapıya sahip gelişmekte olan ülkeler için uluslararası sermaye, doğru makroekonomik politikalarla desteklenmedikleri sürece, spekülatif akımlara sebep olarak, dengeleri daha da bozabilmektedir. Ancak doğru iktisat politikaları ile beraber uygulandığında ise, bu fonların finansal piyasalara etkinlik kazandırabildiği kaydedilmiştir. GENERAL KNOWLEDGEName and Surname: Ceran Zeynep ZafirField: EconomicsProgramme: International Economics Supervisor: Professor Müfit AkyüzDegree Awarded and Date: PhD - October 2004Keywords: Borrowing from International Money Markets, Borrowing from International Capital MarketsABSTRACTECONOMIC IMPACTS OF TURKEY'S BORROWING FROM THE INTERNATIONAL MONEY AND CAPITAL MARKETSOne of the most critical obstacles faced in the international arena by Turkey and developing countries with similar economic structures is foreign debt, which is analyzed specifically at the level of international financial markets in this thesis.The international banking operations and short-term international money market (Euro money market) credits which are increased in huge volumes by the Oil-shock of 1970s, became important borrowing tools in our days by the liberal policies of 1980s and increased their impacts on economic structures of both developed and developing countries. The borrowing in long-term bond issue from the international capital markets is also another important borrowing tool for the developing countries and Turkey in the liberal period of 1980 and after 2000. The international capital for Turkey and the developing countries with similar economic structures which do not have a well-developed money and capital markets and financial deepening, can worsen the macroeconomic balances as long as the international capital with the lack of efficient and supportive macroeconomic policies leads the speculative flows.

Dış ticaret politikalarında, özel bir dış ticaret rejimi olan serbest bölgeler önemli bir araç olarak öne çıkmaktadır. Serbest bölgeler, ülke siyasi sınırlarında bulunmakla beraber, dış ticaret, vergi ve gümrük mevzuatı açısından gümrük hattı dışında sayılan, ticari ve sınai faaliyetlere özel teşviklerin sağlandığı ve ülkenin diğer kısımlarından fiziki olarak ayrılmış yerlerdir. İşletmelere çok çeşitli rekabet avantajları sağlayan serbest bölgeler, ülke ekonomisine önemli etkilerde bulunmaktadır. Dış ticaret teorisinde serbest bölgelerin ülke ekonomisine etkisi Heckscher-Ohlin Teorisi ile açıklanmaktadır. Serbest bölgeler ülke ekonomisine olumlu etkilerde bulunmak amacıyla kurulmaktadır. Türkiye’de 1985 yılında 3218 sayılı Serbest Bölgeler Kanunu yürürlüğe girmiş ve böylece serbest bölgeler kurulmaya başlanmıştır. Kanunda açık bir şekilde belirtildiği şekilde Türkiye’de serbest bölgelerin kurulma amaçları ihracat için yatırım ve üretimi artırmak, yabancı sermaye ve teknoloji girişini hızlandırmak, ekonominin girdi ihtiyacını ucuz ve düzenli bir şekilde temin etmek, dış finansman ve ticaret imkanlarından daha fazla yararlanmak olarak ortaya konmuştur. Türkiye, 1980’den bu yana ihracata dayalı kalkınma modelini benimsemiştir ve dış ticaret hacmi her yıl biraz daha artmıştır. Serbest bölgelerin bir dış ticaret rejimi olması noktasında Türkiye ekonomisindeki yeri ve dış ticarete katkısı göz ardı edilemez. Ancak serbest bölgelerin amaçlarına ulaştığı da söylenemez. Serbest bölgelerde faaliyet gösteren yabancı yatırımcı sayısı ve bunların kiracı ya da yatırımcı olması, serbest bölgelerde sağlanan istihdam, serbest bölgelerdeki ticaret hacmi ve ticaretin yönü, serbest bölgelerdeki ticaretin ülke dış ticaretine oranı gibi veriler incelendiğinde Türkiye’deki serbest bölgelerin kuruluş amaçlarına ulaşmadığı ortaya çıkmaktadır. Free zones as a special foreign trade regime are an important instrument in foreign trade policy. Free zones are defined as special regions within the country that are deemed to be outside of the customs border and where the valid regulations related to foreign trade and other financial and economic areas are either not applicable, are partly applicable. Free zones are also the regions where a more convenient business climate is provided in order to increase trade volume and export for certain industrial and commercial activities as compared to other parts of country. Free zones provide to companies more advantages to compete on trade. In international economics theory the effects of free zones to country economy are explained with Heckscher-Ohlin Theory. Free zones are established with the objective that providing positive effect to country economy. In Turkey, Free Zones Law is valid since 1985. The objectives of free zones are defined obviously in this law. Free zones establishes in Turkey with the objectives of free zones in Turkey are increasing export-oriented investment and production, accelerating the entry of foreign capital and technology, procuring inputs of the economy in an economic and orderly fashion, increasing the utilization of external finance and trade possibilities. By analyzing data about free zones, it is clear that the objectives of establishing free zone are not reached.

191

1970'li yıllardan itibaren dünyayı etkisi altına alan serbestleşme hareketlerinin gelişmekte olan ülkelerdeki etkisi genelde ekonomik istikrarsızlık olarak ortaya çıkmıştır. Fiyat ve döviz kuru istikrarı bu gelişmeden en yoğun olarak etkilenen göstergeler olmuştur. Fiyat ve döviz kuru istikrarında yaşanan gelişmelerin etkisi doğrudan ekonomik istikrar üzerinde meydana geldiğinden ülkedeki para otoritesinin uygulayacağı para politikasında ya da kullanacağı parasal araçların seçiminde bu iki istikrar hedefi merkezde olmaktadır. Bu çalışma ile kullanılan parasal araçların fiyat ve döviz kuru istikrarı üzerindeki etkileri ve bu etkilerin de ekonomik istikrar üzerindeki sonuçları anlatılmaya çalışılmıştır. The effects of liberalization movements which have affected the world economy since 1970 on developing countries have generally resulted in instability. The stability of price and exchange rate has become indicators affected greatly by this transformation process. Since the change of price and exchange rate stability directly affects the economic stability, the target of price and exchange rate are central indicators for monetary policy applied or the selection of the monetary tools used by monetary authority. In this study, the effects of the monetary tools used on price and exchange rate stability and the results of these effects on economic stability are analysed.

Ortadoğu da birçok köklü uygarlığın kurulduğu, toprak ve doğal kaynaklar uğruna savaşların yapıldığı kompleks ve sorunlu bir bölgedir. Günümüzde ve gelecekte bölgenin önemli sorunlarının başında "su" yer almaktadır, alacaktır. Bölge toplam su potansiyeli bakımından oldukça iyi konumdadır ancak su kaynaklarının belirli bölgelerde yoğunlaşması ve bu kaynakların birden çok ülke tarafından kullanılıyor olması ve artan nüfusun kaynaklar üzerindeki baskısı sorunun temel nedenini oluşturmaktadır. Zamanla nüfusun artması ve sanayinin gelişmesiyle daha çok suya ihtiyaç duyacak olan Suriye ve Irak Fırat ve Dicle nehirlerinden daha fazla su talep etmekte ve iki nehrin sularının paylaşımını yazılı hale getirmek istemektedirler. Burada temel argüman iki nehrin ortak nehir olarak kabul edilmesidir. Türkiye ise ortak nehir kavramına karşı çıkar ve sorunun çözümü için üç aşamalı planı önerir. Bu plana göre üç ülkenin de toprak ve su kaynakları objektif ölçüler çerçevesinde tespit edilecek ve suyun ülkeler arasındaki dağılımı buna göre yapılacaktır. Komşularımız ise bunu kabul etmeyerek Amerika'dan ve diğer batılı ülkelerden destek bulmaya çalışmaktadır.Sorun uluslar arası hukuk tarafından incelendiğinde su sorununa ilişkin genel kabul görmüş veya yaptırımı olan yasa ve ilkelerin henüz oluşmadığını görüyoruz. Uluslar arası hukukta sorunun çözümüne ilişkin doktrinlerden birisi Harmon Doktrini'dir. Bu doktrin yukarı kıyıdaş ülkenin mutlak hakim olduğu ilkesine dayanır. Bunun tam zıttı olan görüş ise aşağı kıyıdaş ülkeler tezidir. Bu da sınıraşan sular üzerinde aşağı kıyıdaş ülkenin mutlak hakim olduğu görüşünü savunur. Bu iki uç görüşler arasında başka ilke ve görüşler de mevcuttur.Sorunun çözümü üç ülkenin bir masada oturarak sorunu ayrıntısı ile tartışmaları, var olan kaynakları ve ihtiyaçları belirlemelerine bağlıdır. Diğer devletlerin müdahale etmesi sorunu çözmek yerine daha da kompleks hale getirecektir.Middle East is a geopolitical area that many civilizations brought up. It is very complex and there are many problems. One of the most important problems is " water". There are rich water resources in the zone. In spite of this , water is an important problem. Cause is unbalanced separated water resources and being used water resources by many countries. In addition to these, groving population pres on water resources. Present water resources are enough for Turkey, Syria and Iraq. But there is a suspicion for future. Iraq and Syria want to guarantee their future related with water. Because of this these two contries want much more water from Turkey.Turkey is allowing 500 m3/sn water from the Euphrates river. There is a solition suggestion: Three Stage Plan. This plan suggest to being defined water and soil resources and solution strategy. There is no enough international rules related with water problem. Problem is very difficult but there are solutions. It should be used three stage plan to solve the poblem. Countries should use water econocally and should try to get new water resources like desalination and Manavgat Project and Peace Water Project.