ÖZET Çarnenko'nun 10 Mart 1985'te ölümü üzerine SBKP Ge nel Sekreterliği 'ne Gorbaçov'un getirilmesi Sovyetler Bir liği 'ndeki reform hareketinin başlangıcı olmuştur. Yıllar ca KP yönetiminin çeşitli kademelerinde görev, almış olan Gorbaçov, Sovyetler Birliği'nde yaşanan krizin-Özellikle ekonomik krizin- aşılması, için, kendisinden önceki parti liderlerinin, muhafazakar tutumlarının aksine radikal refoım- lar yapilması gerektiğine inanmış, radikal reform hareketi ni başlatmadan önce Prezidyum'dan yerel yönetim kademeleri ne kadar bir çok organda muhaf azakarlıklarıyla tanınan yö neticileri görevlerinden alarak; onların yerine reform yan lısı yöneticiler atamıştır. Bu tutumu yanında Gorbaçov, 1985 yılında yaptığı birçok konuşmada radikal reformlar ya şanacağını değişik şekillerde belirtmiş ve 25 Şubat- 6 Mart 1986 tarihleri arasında yapılan SBKP XXVII. Kongresine sun duğu raporda `Glasnost` ve ` Perestro.yka` olarak adlandırı lan radikal reform hareketinin temel esaslarını açıklamış-' tır. Kelime anlamı, `ses çıkartmak, ses vermek ` olan `Glasnost`, açıklık politikasına karşılık gelmektedir ^Top lum yaşamını ilgilendiren her türlü kararın toplumun gözle ri önünde alınması, önceki dönemlerin aksine denetimin ta bandan tavana yapılması, karar alma süreçlerine geniş halk kitlelerinin katılımı, ve bu süreçlerde halkın etkinliğinin arttırılması, bilgi alma kaynaklarının halka açık olmasıdır Kısaca `Glasnost`, Sovyetler Birliği siyasal yaşamının de- mokratize edilmesidir. Görüldüğü gibi `Glasnost`, siyasal reformlara karşılık gelmektedir. Sovyetler Birliği 'nin siyasal yaşamında tıkanıklığı gören Gorbaçov, Glasnost'u ortaya atmış ve Glasnost'la tı kanıklığın aşılabileceğine inanmıştır. Kuşakların yenilenmesi, yıllardan beri, çeşitli yön temlerle halka uygulanan baskılar, kitle iletişim araçları nın etkinliğinin artması gibi faktörlerin, büyük etkisiyle Sovyet halkı devrim ideolojisinden uzaklaşmış ve rejime kar şı yabancılık duygusu gelişmiştir. Bunun yanında Sovyet halkının Helsinki Nihai Senedi '.yle insan hak ve özgürlükle riyle birlikte, demokratik hak ve özgürlüklerle tanışması, rejim muhaliflerinin kurdukları yeraltı örgütlerinin geliş tirdiği `Samizdat` edebiyatının etkinliğinin günden güne artması, Sovyet halkını politik açıdan bilinçlendirirken; rejime karşı pasif bir demokratik direniş başgöstermiştir. Bu gerçekleri gören Gorbaçov, Sovyet siyasal yaşamında ra dikal reformlar yapılması gerektiğine inanmış ve `Glasnost` la reformları `başlatmıştır. Siyasal reformların ya da ekonomik reformların tek başına krizin aşılması için yeterli olmayacağının farkına varan Gorbaçov, siyasal reformlarla ekonomik reformları247 aynı anda başlatmıştır. Bu çerçevede temel Sovyet toplu munun her kademesinde yeniden yapılanmayı öngörmesine rağ men, ekonomik yönü ağır basan `Perestroyka` dahilinde ra dikal ekonomik reformlar, siyasal reformlarla birlikte baş latılmıştır. II. Dünya Savaşı' ndan sonra Sovyet ekonomisinde hız lı bir gelişme kaydedilmesine rağmen 70*11 yıllara doğru Sovyet ekonomisi dinamizm kaybetmeye başlamış ve 70*11 yıl larda da büyüme hızında, G.S.M.H'nın artış hızında önemli düşüşler olmuştur. Bunun yanında teknolojik bir gerileme de olmuş ve buna bağlı olarak Sovyetler Birliği 'nin dışa bağımlılığı artmıştır.. 1980 yılında ise Sovyet ekonomisi, II. Dünya Savaşın dan bu yıla kadar olan zaman diliminde en kötü dönemini ya şamıştır. Büyüme hızındaki önemli düşüşün yanında GSMH'nın artış hızı % l'in altına düşmüştür. 1981- 1985 plan döne minde alman tedbirlere rağmen, önemli ekonomik gelişme ler kaydedilememiştir. Bu plan döneminde II. Dünya Savaşın dan sonra ilk defa tüketim malları üretimine öncelik ve rilmiş ve ağır sanayi ikinci sıraya düşmüştür. Sovyetler Birliği'nde yaşanan ekonomik kriz, üreti min düşüşü, enerji kaynakları üretiminde görülen düşüşler, kaynakların verimli kullanılamaması ve sektörler arasında ki koordinasyonun yetersizliği gibi başlıca içsel faktörle rin büyük etkisiyle had safhaya ulaşmıştır. Bunun yanında Sovyetler Birl.iğir- ABD mücadelesinin `Yeni Soğuk Savaş` dö neminin kızışması ve dönemde savunma harcamalarındaki bü yük artışlar, ABD'nin C0C0M aracılığıyla gelişmiş batılı ülkelerden Sovyetler Birliği 'ne sofistike teknoloji trans ferini engellemesi, Sovyetler Birliği'nin Afganistan'ı iş gali gibi dışsal faktörler ekonomik krizi büsbütün arttır mıştır. Sovyet ekonomisinin bu karanlık tablosu Gorbaçov'u redikal reformlar yapmak; zorunda bırakmıştır. 1985 ve 1986 yıllarında ekonomik yapıda köklü deği şiklikler yapmadan üskoroni (= hızlandırma) ve çalışma di siplininin güçlendirilmesi, kaynak kullanımında tutumlu luk, karaborsa ve spekülasyonun Önlenmesi, sorumluluk duy gusunun geliştirilmesi ve alkolizmle savaş doğrultusunda po litikalar geliştirilmiştir. SBKP XXVII. Kongresi ise radi kal reform hareketi için bir dönüm noktası olmuştur i Ge nel Sekreter Gorbaçov ve Başbakan Ryzkov, Kongre* ye sunduk ları raporlarda radikal reform hareketinin hedeflerini be lirlemişlerdir. Bu hedefler SBKP Merkez Komitesi tarafın dan bir program haline getirilmiş ve `Amaçlar Belgesi` adı altında Nisan 1986'da yürürlüğe konmuştur. `Amaçlar Belge si`, Sovyet ekonomisine eksi dinamizmini kazandırarak 2000' li yıllara kadar önemli ekonomik gelişmeler kaydedilmesini hedeflemekte olan oldukça iddialı ve kapsamlı bir program dı. Program, Sovyet toplumunun ihtiyaçlarına öncelik veren248 dengeli bir üretim biçiminin oluşturulması ve yıllardan beri uygulanan emek-yoğun teknolojinin aksine, sermaye- yoğun teknolojiyle gerçekleştirilmesini öngörüyordu. Ser- maye-Yoğun teknolojinin benimsenmesi Sovyet toplumunun sosyo-ekonomik yapısında köklü değişiklikleri öngörüyor du. Bu değişiklikler yaklaşık 70 yıldır uygulanan Mark- sist-Leninist ilkelerin terkedilmesini gerektiriyordu. Örneğin 70 yıldan beri varolan işgüvencesi artık olmaya caktı ve Marx'in `Herkes ihtiyacı oranında toplumdan al malıdır` ilkesinin aksine, `Herkes topluma yaptığı katkı oranında toplumdan almalıdır` ilkesi benimsenecekti. Bu nunla birlikte çeşitli sosyal yardımlar devam edecekti. Yukarıda belirtildiği gibi `Amaçlar Belgesi` sosyalist ilkelerin terkedilmesi ve bu ilkeler yerine pazar ekono misi ilkelerinin getirilmesi zorunluluğunu beraberinde getirmiştir. Nitekim `Amaçlar Belgesi` nin yürürlüğe gir mesinden sonra birbiri ardına yapılan yasal düzenlemeler bu doğrultuda olmuştur. 21 Kasım 1986'da kabul edilen `Bireysel Çalışma Et kinlikleri Yasası`yla Sovyet vatandaşlarına bazı sınırla malarla, bireysel ekonomik etkinlik göstermelerine izin, verildi. Yine aynı tarihte kabul edilen ` Devlet İşletme leri Yasası`, işletmelerin, birliklerin, kolhoz ve sovhoz- ların tam ekonomik muhasebeye ve özfinansmana geçmesini ön görüyordu. Bu yasayla işletmelerin hakları ve sorumluluk ları da arttırılıyordu. Sovyet ekonomisine strüktürel («yapısal) değişiklik ler getiren diğer önemliyasal düzenlemelerden biri de `Ki ralama Kanunu`dur. Kanun,- zarar eden ve verimsiz işletmele rin 50 yıla varan bir süre İçin özel` teşebbüse kiralanması nı öngörüyordu. Toprağın mülkiyeti yine devlette olacak fakat, toprak ve üretim araçları işleyenlere kiralanacak ve kira hakkı miras yoluyla devredilebilecekti. `Kiralama Ka~ nunu`yla getirilen önemli değişikliklerden biride ülkenin tarım politikasını belirleyen devlet planlama komitesi G0- SAGROPROM'un lağvedilmeaidlr. Diğer önemli bir yasal düzenleme de 13 Ocak 1987'de kabul edilen ve sonraki günlerde önemli değişikliklere uğ rayan `Joint Venture («Ortak Yatırım) Kanunundur. Kanunla yabancı firmalara, Sovyet kuruluşlarıyla birlikte ortak ya tırımlarda bulunmalarına izin verilmiştir» Kanun, Sovyet ler Birliği 'ne çağdaş teknoloji transferini, yabancı serma ye girişini, yabancı- şirketlerin pazarlama ve dağıtım im kanlarından yararlanmayı, yurt içi üretimi ve ortak şirket leri ihracata yönelterek döviz gelirlerinin arttırılması hedeflenmiştir. Birbirinden bağımsız olarak uygulamaya konulan bu reformların ardından 23 Mayıs 1990'da Halk Temsilcileri Meclisi Başbakan Ryzkov'un pazar ekonomisine yumuşak bir geçişi öngören planı kabul ederek Yüksek Sovyet'e sundu.249 Ryzkov'un planına göre devlet monopolleri hisselerinin ço ğunluğu devlete ait kalmakla birlikte özelleştirilerek a- nonim şirketlere dönüştürüleceklerdi. 1990 başlarında ortaya çıkan ve pazar ekonomisine ge çişi öngören ikinci plan, `Şatalin Planı` ve `500 Gün Prog ramı` gibi adlarla anılan programdı. Bu- programda farklı birimlere uygulanması planlanan ekonomik reformlar tek bir programa bağlanıyordu. Plan, 500 gün içinde aşamalı olarak pazar ekonomisine geçişi öngörüyordu. Fakat, bu iki plan da yeterli bulunmamış ve planlar yerine her iki planı birleştiren Abel Aganbegyan'ın `Bir leştirici Plan`ı kabul edilmiştir. Birleştirici Plan da pazar ekonomisine geçişin aşamalı olarak gerçekleştirilme sini öngörmekle birlikte, aşamalar için zaman sınırlaması getirilmemiştir. Gerçekleştirilen ekonomik reformlar çerçevesinde devlet planlama komiteleri olan G0SPLAN ve G0SNAB re-orga- nize edilirken G0SAGR0PR0M lağvedilmiştir. Gerçekleştirilen reformlarla ekonomik krizin aşılma sı beklenirken; gelişmeler aksi yönde olmuş ve ekonomik kriz büsbütün artmıştır. Bunda en önemli etken gerçekleş tirilen reformlarla eski sistem hemen tümüyle kaldırılır ken, yeni sistem oturtulamamış ve reformlara karşı bir fren mekanizması doğmuştur. Fren mekanizmasının doğuşun da etkili olan diğer faktörleri şöyle sıralamak mümkündür. - Sovyetler Birliği'nin pazar ekonomisi deneyimi olmaması ve pazar ekonomisine geçiş için uygun alt yapı nın kurulamaması mayısı -Reformları yönetebilecek yetişmiş kadroların ol- - Muhafazakar muhalefet - Sektörlerin birbirinden izole olmalarının neden olduğu çelişkiler '.. - - Ekonomik krizin halk üzerinde yarattığı baskı, ve bu baskı nedeniyle halkın reformlara desteğinin azalması -. Çernobil faciası, Ermenistan ve Tacikistan'daki depremler, birbiri ardına gelen kurak mevsimlerin tarıur sal üretimi olumsuz yönde etkilemesi, grevler ve işçi ha reketleri - Glasnost'la birlikte özgürlük ortamının doğmasıy la uluslardan gelen bağımsızlık istekleri, etnik çatışma lar ve cumhuriyetlerin merkez yönetimine karşı olan yüküm lülüklerini yerine getirmemeleri.250 Kimi zaman ekonomik reformlardan önce, kimi zaman da ekonomik reformlarla birlikte uygulamaya konulan siya sal reformları da şöyle özetlemek mümkündür. Toplum hayatının demokratikleştirilmesini isteyen Gorbaçov, Parti ve hükümet yetkilileriyle fabrika yöneti cilerinin gizli oyla ve çok adaylı olarak seçilmesi, öz yönetimin güçlendirilmesi, KP'nin iktidar tekeli ve öncü rolüne son verilmesi gibi reformları gerçekleştirmek için uygun zemin aramış ve aradığı zemini SBKP 19. Konferansın da bulmuştur. 28 Haziran 1988' de toplanan Konferans, si yasal reformlar için bir dönüm noktası olmuştur. Konfe- rans'ta bir dizi siyasal reform kararı alınmış ve uygula maya konulmuştur. Gerçekleştirilen en önemli reformlar, KP iktidar tekeli ve öncü rolüne son verilmesi, seçimlerin gizli oy ve çok adaylı yapılmasını öngören seçim kanununun hazır lanması, Halk Temsilcileri Meclisi'nin kurulması. Devlet Başkanı'nın yetkilerinin arttırılması, merkez yönetiminin görev ve yetkilerinin bazılarının yerel yönetim organları na devredilmesi, sendikalar, Leninist Komünist Gençler Bir liği, Yağarlar Birliği, Kadınlar Birliği gibi rejim des tekleyicileri olmaktan öte bir fonksiyonları olmayan kit le örgütlerinin gerçek anlamda muhalefet yapmalarına im kan verilmesi gibi reformlarla demokratikleşme yönünde ö- nemli adımlar atılmıştır. Sovyetler Birliği'nde `Gİasnosf'la birlikte özgür lük döneminin başlaması yıllardan beri çeşitli şekillerde susturulmuş olan ve Rus milliyetçiliği potasında eritil meye çalışılan ulusları harekete geçirmiş ve cumhuriyet lerde birbiri ardına milliyetçi hareketler görülmeye baş lanmıştır. Bal tık Cumhuriyetleri 'nde başlayan ve diğer cumhuriyetlerde de etkili olmaya başlayan milliyetçilik hareketleri, kültürel milliyetçilik kimliğiyle başlamış, ardından egemen bir kimliğe bürünmüşlerdir. Milliyetler sorununa başlangıçta kayıtsız kalan Gorbaçov, SBKP XXVII. Kongresi 'ne sunduğu raporda Lenin'in milliyetler politikasının aynen devam ettirileceğini be lirtmişti. Fakat sorunun ciddi boyutlara ulaşması üzeri ne acil önlemler alınması gerektiğini vurgulamıştır. Fa kat cumhuriyetlerde gitgide güçlenen milliyetçi eğilimler karşısında, Sovyet yönetimi askeri tedbirlere başvurmuş tur. Alma Ata 'daki ayaklanmanını bastırılması, 1959 son larında Gürcistan'daki halk hareketinin bastırılması, 20 Ocak 1990'da Azerbeycan'ın başkenti Baku'nun işgali, Bal- tık Cumhuriyetleri 'ndeki askeri harekatla milliyetçilik hareketleri bastırılamamış; aksine miliyetçi eğilimler da ha da güçlenmiş ve cumhuriyetler birbiri ardına egemenlik ilan etmişlerdir. Cumhuriyetlerin egemenlik ilanları üzerine harekete251 geçen Gorbaçov, `Yeni Birlik Sözleşmesi` hazırlaması için çalışmaları başlatmıştır. Bu çerçevede `Yeni Birlik Söz leşmesi` 16 Ocak 1991' de Yüksek Sovyet tarafından kabul e- dilerek, 17 Mart 1991'de halk oyuna sunuldu. `Yeni Birlik Sözleşmesi`, cumhuriyetlerin, merkezi yönetime karşı, eskiye oranla daha bağımsız hareket etmele rine imkan tanımasına rağmen merkeziyetçi bir federasyon mo deli şeklindeydi. Bu nedenle sözleşme cumhuriyetlerden ba zılarını tatmin etmemiş ve Baltık Cumhuriyetleriyle birlik te Moldavya, Ermenistan ve Gürcistan referandumu boykot et-fcî- ler., diğer 9 cumhuriyette ise, halk `Yeni Birlik Sözleşme sini onayladı, 17 Mart 1991 tarihinden önce Baltık Cumhuriyetleri nin parlamentoları bağımsızlık kararı aldılar. Yapılan1, halkoylamalarmda da bu cumhuriyetlerin halkları bağımsız lık doğrultusunda oy kullandılar. Gürcistan'da ise daha sonra yapılan referandumda halk diğer bağımsızlık yanlısı cumhuriyetlerde olduğu gibi bağımsızlık ilanı doğrultusun da oy kullandı. `Yeni Birlik Sözleşmesi`nin halk tarafından onaylan masının ardından, sözleşmenin imzası için hazırlıklar yapı lırken 19 Ağustos 1991'de patlak veren darbe Sovyetler Bir- liği'nin sonu olmuştur. Darbeden sonra cumhuriyetler bir biri ardına bağımsızlıklarını ilan ettiler. Baltık Cumhuriyetleri, Sovyetler Birliği'nden ayrı lan ilk cumhuriyetler oldular. Darbeden sonra gelişmeleri görüşmek üzere olağanüstü toplantılar yapan Halk Temsilci leri Meclisi, 6 Eylül 1991'de Baltık Cumhuriyetleri 'ni ta nıma kararı aldı. Böylece Sovyetler Birliği'nin bölünmesi resmen tescil edilmiş oldu. Bu arada Slav Cumhuriyetleri aralarında yaptıkları bir dizi görüşmeden sonra 8 Aralık İ'991'de Beyaz Rusya'nın başkenti Minsk'te Bağimsız Devletler Topluluğu (BDT)'nun kurulduğunu ve Sovyetler Birliği'nin varlığının sona erdi ğini bildiren anlaşmayı imzaladılar. Sonraki günlerde di ğer cumhuriyetlerin katılımıyla. Kazakistan1 m başkenti Al ma Ata'da gerçekleşen zirveyle Baltık Cumhuriyetleri ve Gür cistan dışındaki bütün cumhuriyetler BDT'na katılmış oldu lar. Zirvede imzalanan bir protokolle taraflar Sovyetler Birliği'nin varlığına son verdiklerini ilan ettiler. Bu ge lişmeler üzerine Gorbaçov, 25 Aralık 1991'de görevinden is tifa etti. 26 Aralık 1991'de de Yüksek Sovyet, Sovyetler Birliği'nin varlığını sona erdiren kararı oybirliğiyle al dı. Böylece Sovyetler Birliği tarihe karışmış oldu. SoVyetler Birliği 'ndeki gelişmeler diğer Doğu Avrupa ülkelerinde de oldukça etkili olmuştur. Büyük ölçüde Sov yetlerin askeri destekleriyle ayakta durabilen Doğu Avrupa rejimleri Sovyetlerin bu desteklerini çekmeleriyle çökmüş tür. Bu ülkelerin Komünist Partileri, Sovyetler Birliği'n-252 deki radikal reform hareketlerini takip etmişler ve onlar da kendi reformlarına gerçekleştirmişlerdir. Hatta Maca ristan, Polonya ve Çekoslavakya daha radikal reformlar ger çekleştirmişlerdir. Bu ülkeler biftbiri ardına pazar ekono misine geçişi öngören radikal reform gerçekleştirirlerken, siyasi rejimlerinde de köklü değişiklikler yaparak, demok ratik rejime geçmişlerdir. Doğu Avrupa ülkelerinde geliş meler 1989 yılında bir patlama şeklinde olmuştur. Halktan gelen yoğun isteklere rağmen, radikal reformların gerçekleş tirilmediği Romanya, Bulgaristan ve Arnavutluk'ta geniş çap lı halkhareketleri olmuştur. Hatta Romanya'da halk hareke ti bir ayaklanmaya dönüşmüştür. Halktan gelen yoğun baskı lara dayanamayan KP yönetimleri zorunlu olarak radikal, re form hareketini başlatmışlardır. Bu arada Sovyetler Birliği'nde başlayıp diğer Doğu Avrupa ülkelerinde de etkili olan milliyetçi akımlar, Sov yetler Birliği'nden sonra Yugoslavya ve Çekoslavakya'nın da bölünmesine neden olurken; iki Almanya'nın birleşmesin de etkili oİmuştur. Doğu Avrupa ülkelerindeki gelişmeler bu ülkelerin çehrelerini değiştirirken, uluslararası politikada da kök lü değişiklikleri beraberinde getirdi. Reform uygulamalarının başarıya ulaşması için yeter li kaynak temininde zorluklarla karşılaşan Gorbaçov, silah lanma harcamalarında kesintiye gitme yolunu benimsemiştir. Silahlanma harcamalarında kesinti yapılabilmesi için de Do- ğu-Batı ilişkilerinde yumuşamanın zorunlu olduğunu, gören Gorbaçov, Sovyet dış politikasında köklü değişiklikler ya parak ABD ve diğer batılı ülkelere diyalog çağrısında bu lunmuş ve diyalogun başlatılabilmesi ye amacına ulaşması 1- çin de Afganistan işgaline son verilmesi * Doğu AVrupa ülke lerinde konuşlandırılmış olan Sovyet askeri gücünün geri çekilmesi ve savunma harcamalarında indirim yapılması gi bi iyi niyet gösterilerinde bulunmuştur. Atılan bu adımlar olumlu sonuç vermiş ve bloklar arasında diyalog başlamıştır, Fakat 1987. sonlarına kadar somut bir sonuç elde edilemedi. Elde edilebilen ilk somut sonuç 8 Aralık 1987'de INF And- laşmasının imzalanmasıdır. Bu andlaşmaya göre taraflar ka rada konuşlandırılmış 300-3000 mil arasındaki bütün nükleer füzelerini imha edeceklerdi. Daha önceki andlaşmalarla nük leer silahlara sınırlandırmalar getirilirken, INF'le nük leer silahların imha edilmesi kararlaştırılmıştır. Bu ne denle andlaşma oldukça önemlidir. ABD ve Sovyetler Birliği arasındaki zirvelerle elde edilen diğer somut sonuç 29 Haziran 1982'den beri devam e- den START görüşmelerine hız kazandırılması plmuş.tur. Bir biri ardına yapılan zirvelerdensonra `Soğuk > Savaş` dönemi sona ermiştir. Nitekim 2-3 Aralık 1989 tarihlerinde Mal- ta'da yapılan zirve sonunda liderler, `soğuk savaş` dönemi nin sona erdiğini ve kalıcı barış döneminin başladığını vurguladılar. Bu tarihten sonraki gelişmeler liderleri haklı çıkarmıştır.253 1 Mart 1990'da Varşova Pak ti' nan askeri kanatlanan fesh edilmesi, Sovyetler Birliği'nin iki Almanya'nan bir leşmesini onaylaması, AKKUM'nin anlaşmayla sonuçlanması, Avrupa'daki bölünmenin ve soğuk savaş döneminin sonu olmuş tur. Avrupa ' dakl yeniden yapj lıınmıı 19-21 Kasım 1990 tarih ler i rulo AG I K üyesi 34 ülkenin t ak ı I ınu y la gerçekleşen zir ve sonunda kabul edilen `Paris Şartı`yla tescil edilmiştir. Zirve sarasında ayrıca AKKUM Andlaşması imzalanmıştır. Doğu Avrupa gelişmelerinin Türkiye'ye etkilerini de şöyle özetlemek mümkündür. Gelişmelerin Türkiye'yi ne yönde etkileyeceği konu sunda ortaya farkla görüşler atılmıştır. Başlangıçta Tür kiye'nin gelişmelerden olumsuz yönde etkileneceği görüşü da ha fazla kabul görürken; gelişmelerin istikrarsızlık ve be lirsizliklerle birlikte risk ortamını doğurması, Türkiye'yi çevreleyen Balkanlar-Kaf kasya-Ortadoğu üçgeninde etnik ça tışmalar, iktidar mücadeleleri, bölgesel güçler arasındaki çatışmalar gibi istikrarsızlık faktörlerinin yoğunlaşması ve Türkiye'nin bu üçgenin merkezi konumunda olması, Irak'ın Kuveyt'i işgaliyle patlak veren Körfez Krizi ve sonraki, ge lişmeler, Doğu Avrupa'daki gelişmeler gözönünde bulunduru larak hasırlanan NATO'nun yeni stratejisi, Türkiye'nin stra tejik önemini korumasında etkili, olmuştur. Bunun yanında Türkiye'nin Sovyetler Birliği 'nden ba- gımsızlağanı kazanan Türk Cumhuriyetleriyle ırk, din, kül tür, dil, tarih gibi ortak özellikler ve Türkiye'nin bu ül keler için model ülke olabilme, yeniden yapılanmalarına sağ layabileceği katkı, Bati ile Türk Gumhuriyetleri arasında köprü vazifesi görebilecek konumu gibi özellikleri ön plana çıkararak, Türk Cumhuriyetleriyle karşılıklı çıkar ilişki^- sine dayalı ilişkiler kurmuştur. Doğu Avrupa gelişmeleriyle birlikte beliren fırsat lardan faydalanan Türkiye, `Uydu Ülke` konumundan çıkıp `Metropol ülke` olma yoluna girmiştir. Türkiye'nin Azeri- Ermeni çatışması, Bosna-Hersek sorunu, Körfez Krizi ve son raki gelişmelere zorunlu olarak büyük ilgi duyması ve bu konularda belli bir etkinliği olan ülke konumuna gelmesi, eski Sovyet Cumhuriyetleri-özellikle Türk Cumhuriyetleri- ve diğer- Doğu Avrupa ülkeleriyle geliştirilen ilişkiler, KEIB gibi bölgesel nitelikli örgütlenmelere.önderlik ede bilmesi bunu göstermektedir. Türkiye'nin bu konuma gele bilmesi daş ilişkilerinde tek boyutluluktan sıyrılıp, çok boyutluluğa geçmesiyle mümkün olmuştur. - 257