Bugün bile, mimarların tasarım ve araştırma sürecine sesi çok az, hatta neredeyse hiç dahil etmediği bilinen bir durumdur. Mimarideki bu işitsel deneyimin tasarım sürecinde ihmal edilmesi, mimari mekanın kullanıcı tarafından algılanma şeklini oldukça değiştirmektedir. Görsellik, mekanın en önemli faktörü kabul edilse de, işitsel deneyim veya işitsel atmosfer olmadan bir mekanı düşünmek neredeyse imkansızdır. Ses, kullanıcı tarafından farketmeden bilinçsiz bir şekilde de olsa algılanmaktadır. Bir mekanı ses ile algılamanın, mimarların daha iyi mekanlar tasarlamasına ve mekana daha bütünsel yaklaşmalarına yardımcı olduğu ifade edilmektedir. Tez çalışmasının literatür kısmında, ilk olarak sesin mimari ile ilişkisinin tarihsel süreci ele alınmıştır. Süreç hakkında genel bir yorum yapılacak olursa, ses-mekan ve insanın ilişkisi, yazı öncesi toplumlara kadar dayanmaktadır. Bu ilişki, kültürel etmenler gibi belirli faktörlere göre zaman geçtikçe değişmiş, yeni gereksinimler getirmiştir ve teknolojinin de gelişmesi ile daha da özelleşerek günümüzdeki yerini almıştır. Zaman geçtikçe, ses kaynakları ve mimari değişse de, mekansal atmosferi algılamada ses hala önemlidir. Bu nedenle, ses sadece gürültü kaynağı olarak ele alınmayıp, duyusal olarak da ele alınarak belirli ses çalışmaları yapılmıştır. Yapılan ses çalışmaları, yeni kavramlar oluşmasını sağlamıştır ve bu kavramlardan ilki 'soundscape'tir. 'Soundscape' kavramı, Türkçeye işitsel peyzaj olarak geçmiş olup, bu işitsel peyzajın karakteristik özellikleri, mekanı nasıl algıladığımızla ilgili cevap niteliği taşımaktadır. Örneğin, evde sevdiği birinin gelmesini bekleyen bir kişi için zil sesi, olumsuz karşılanmaz, tam tersine hoşnutluk yaratır. Benzer şekilde, günlük yaşantımızda sıkça karşılaştığımız sesler ile bu olumluluk-olumsuzluk duygusunu yaşarız, çünkü ses her yerdedir. Kullandığımız her eşyanın olduğu gibi, vakit geçirdiğimiz her ortamın da kendine özgü bir sesi vardır. Bu da kentsel veya mimari ölçekte sesin kimi zaman korunma, kimi zaman ise değiştirme gerekliliğini gözler önüne sermektedir. Bu nedenle, tez kapsamında işitsel peyzaj kavramının incelenmesi öngörülmüştür. Ayrıca, işitsel peyzajdan doğan 'indoor soundscape' yani iç mekan işitsel peyzaj kavramı incelenerek, belirli örnekler üzerinden açıklanmıştır. İşitsel mimari ve işitsel mekansal farkındalık gibi daha yeni oluşan kavramlara yer verilerek, mimarideki yeri örneklendirilmiştir. Bunun yanı sıra, duyusal mimarinin önemini kavramak için, tasarım örnekleri ele alınmıştır. Literatür araştırmasından sonra genel bir değerlendirme yapılarak, ses çalışmalarında kullanılan yöntemler, standartlar ve cihazlar incelenmiştir.Tez kapsamında, İTÜ mimarlık binası Taşkışla'nın mekansal atmosferini işitsel verilerle incelemeye yönelik bir çalışma planlanmıştır. İlk olarak, çalışmanın metodolojisini belirlemek için bir pilot çalışma yapılmış ve bu pilot çalışmada daha önce Taşkışla'da öğrenim görmüş veya hala öğrenim gören öğrencilere anket yapılmıştır. Birinci pilot çalışma olarak adlandırılan anket çalışmasına toplam 36 kişi katılmıştır. Bu ankette elde edilen çıktılara göre, belirli rotalar ve mekanlar seçilmiştir ve yöntem olarak görmeden yürüyüşe karar verilmiştir. Görmeden yürüyüşte, seçilen mekan ve rotalar, zamanlama yönünden çok önemlidir. Bu nedenle görmeden yürüyüş öncesi, bir kişi ile pilot bir görmeden yürüyüş yapılmış ve böylece asıl yürüyüş için düzenlemelere gidilmiştir. Görmeden yürüyüşte iki aşamalı anket yapılması öngörülmüştür. Bu ankette ilk olarak katılımcılar, rotanın ilk mekanı olan girişte durdurulmuştur. Katılımcılardan mekandaki sesleri dinlemeleri istenirken, eş zamanlı olarak 30 saniyelik ses kaydı ve gürültü seviyesi ölçümü yapılmıştır. Daha sonrasında ise, anketin ilk aşaması olarak, katılımcılara ortamdaki seslerden yola çıkarak mekanın yapısal özellikleri ile ilgili sorular yönlendirilmiştir. Mekanın yapısal özelliklerini işitsel atmosferinden belirlemeye yönelik sorular sorulduktan sonra, anketin ikinci aşamasında yer alan, ses kaynaklarına yönelik sorular ve mekandaki sesleri tanımlamaya yönelik sorular katılımcılara sorulmuştur. Yapılan görmeden yürüyüşler için en çok dikkat edilmesi gereken hususlardan biri de Taşkışla'nın yoğun olduğu saatler arasında yürüyüşlerin yapılmasıdır. Bu nedenle, yürüyüşler genelde 12.30-16.30 saatleri arası haftaiçi yapılmıştır.Toplamda 8 farklı görmeden yürüyüş yapılmıştır. Yapılan her görmeden yürüyüş için, ses kayıtları ve gürültü seviyesi ölçümleri tekrarlanmıştır. Bu görmeden yürüyüşlere, 10 kişi Taşkışla'yı tanıyan ve daha önce Taşkışla'da bulunan, 11 kişi ise daha önce hiç Taşkışla'da bulunmayan kişiler olmak üzere toplam 21 kişi katılmıştır. Katılımcılar, lisans öğrencisi, lisans mezunu ve yüksek lisans öğrencilerinden oluşmaktadır. Görmeden yürüyüşlerde zamanın kısıtlı olmasından dolayı alınan 30 saniyelik gürültü seviyesi ölçümlerinden daha doğru veriler elde etmek amacıyla, Taşkışla'nın yoğun olduğu saatlerde her mekan için 5'er dakikalık ses kaydı alınmış ve gürültü seviyesi ölçümü yapılmıştır. Alınan ses kayıtları, herhangi bir somut veri elde etmek için kullanılmamış, çalışmanın sonunda mekanların ses kayıtlarından belirli ses ısırıkları seçilmiş ve rota üzerinde bir yürüyüş yapılarak videoya alınmıştır. Daha sonrasında ise, ses ısırıkları ile video kompozisyon yapılmıştır. Ayrıca ses kayıtları, Taşkışla'nın ses muhafazasını sağlamak ve ilerideki yapılacak olan çalışmalar için saklanmaktadır. Mekanların gürültü seviyesi ölçümleri ise, yazılıma aktarılarak raporlaştırılmıştır ve yapılan yürüşlerde her bir mekanın LAeq değerleri tablo haline getirilmiştir.Görmeden yürüyüşlerde elde edilen bulgular, analiz edilmiştir ve bu analizler sonucu birçok kayda değer veri elde edilmiştir. Anket sonucu mekanların yapısal özellikleri ve mekanların gerçek boyutları karşılaştırıldığında, katılımcıların yanıtları ile belirli yerlerde kesişmediği gözlenmiştir. Bunun nedeni ise, Taşkışla'nın açık planlı bir yapı olmasından dolayı sesin hacminin, mekanın hacmiyle farklılık göstermesidir. Ayrıca öznel gürültü değerlendirmeleri ortalamaları ile mekanlarda ölçülen eşdeğer gürültü düzeyleri kıyaslanmıştır ve birbirleri ile benzerlik gösterdiği gözlenmiştir. Ek olarak mekanları tanımlamaya yönelik belirli kelimelerin verildiği soruda elde edilen çıktılara bakıldığında, mekanların olumlu veya olumsuz olarak gruplandırılabileceği belirlenmiştir. Tez çalışmasında, mekanların açık planlı olmasından dolayı reverberasyon ölçümü yapılamamıştır. Bu nedenle, mekanların boyutları kullanılarak, ilk ses yansımaları hesaplanmış ve anket bulguları ile kıyaslanmıştır. İlk ses yansımaları yüksek mekanlar için çoğunlukla, dikkat dağıtıcı, canlı, sosyal ve yorucu gibi olumsuz kelimeler tercih edilirken, ilk ses yansımaları düşük mekanlar için, sakin, belirsiz ve güvenli gibi olumlu kelimeler sıklıkla tercih edilmiştir. Ayrıca, yürüyüş sırasında anketlere verilen yanıtlardan Taşkışla'yı bilen katılımcılar ve bilmeyen katılımcıların arasında anlamlı bir farklılık olup olmadığı incelenmiş ve iki grup arasında anlamlı bir farklılık bulunmamıştır. Çalışma sonucunda elde edilen bulgulardan, mekanın atmosferini işitsel algımızın etkilediğini ve bir mimari mekanın atmosferini sadece görsel etmenlerin değil başta işitsel olmak üzere duyusal faktörlerin de etkilediği belirtilmiştir. Ayrıca, bir mekanın, işitsel atmosferinden yola çıkarak belirli kelimeler aracılığı ile sınıflandırma veya tanımlamanın mümkün olduğu ifade edilmiştir. Çalışmada ek olarak, Taşkışla'nın bir işitsel karakteri olduğu ve bu karakterin aslında Taşkışla'yı özgün kılan faktör olduğu vurgulanmış ve sesin mekanlara bir karakter kattığı bulgusuna ulaşılmıştır. Even today, it is a well-known fact that architects have less or no inclusion of sound in the design and research process. The neglect of this auditory experience in architecture during the design process, changes the way that the architectural space perceived by the user. Although, visuality is accepted as the most important factor of space, it is almost impossible to think of a space without auditory experience or auditory atmosphere. Sound is perceived by the user even unconsciously. It is stated that, perceiving a space with sound, helps architects to design better spaces and to approach the space more holistically.In the literature part of the thesis, firstly the historical process of the relation of sound with architecture is discussed. If a general comment is made about the process, the relation of sound-space and human beings go back to pre-written societies. This relationship changed according to certain factors such as cultural factors as time passed, brought new requirements and became more and more special with the development of technology. As time goes by, sound sources and architecture change, but sound is still important in perceiving the spatial atmosphere. For this reason, sound is not only considered as a source of noise, but also it is considered as sensory and some sound studies have been conducted. Sound studies have led to the formation of new concepts and the first concepts of these is 'soundscape'. The concept of soundscape has been translated into Turkish as an auditory landscape and its characteristics are the answer to how we perceive the place. For example, a person who waiting at home for someone she loves, the ringing tone is not welcomed, on the contrary creates satisfaction. Similarly, we frequently experience this feeling of positivity and negativity with the sounds in our daily lives, because the sound is everywhere. As with every device we use, every environment and place which we spend time have a unique voice. This reveals the necessity of changing the sound and sometimes the protection in urban or architectural scale. Therefore, the concept of auditory landscape is foreseen in the thesis. In addition, the concept of indoor soundscape arising from auditory landscape is examined and explained through specific examples. New concepts, such as auditory architecture and auditory spatial awareness, are included and their place in architecture is exemplified. In addition to this, design examples are discussed in order to understand the importance of sensory architecture. After the literature research, a general evaluation was made and the methods, standards and devices used in sound studies were examined.Within the scope of the thesis, a study was planned to examine the spatial atmosphere of the ITU architecture building Taşkışla with auditory data. Firstly, a pilot study was conducted to determine the methodology of the study and a questionnaire was applied to the students who were previously or still studying in Taşkışla. A total of 36 people participated in this survey, which was called the first pilot study. According to the results of this survey, certain routes and places were selected and it was decided to blind walk will be applied as a method. In blind walk, the selected places and routes are very important in terms of timing. For this reason, before actual blind walk, a pilot blind walk was made with a person and thus arrangements were made for the actual blind walk.A two-stage questionnaire was predicted in the blind walk. In this survey, the participants were stopped first at the entrance which is the first place of the route. While the participants were asked to listen to the sounds in the place, 30 seconds of sound recording and noise level measurement were performed simultaneously. Then, as the first stage of the survey, the participants were asked questions about the structural features of the spaces based on the sounds in the environment. After the questions were asked to determine the structural features of the place from the auditory atmosphere, questions, related to the sound sources and to define the sounds in the place were asked to the participants in the second stage of the questionnaire. One of the most important points for blind walks is to perform walks between the peak hours of Taşkışla. For this reason, walks were generally conducted between 12.30-16.30 on weekdays.A total of 8 different blind walks were performed. For each blind walking, sound recordings and equivalent noise levels measurements were repeated. A total of 21 people participated in the blind walks, 10 of whom knew Taşkışla and were previously in Taşkışla, and 11 people who had never been to Taşkışla before. Participants consist of undergraduate, graduate and post graduate students. In order to obtain more accurate data from the 30-second noise level measurements taken due to the limited time in blind walks, 5-minute sound recordings were taken for each place during the peak hours of Taşkışla and noise levels were measured.Voice recordings were not used to obtain concrete data. At the end of the study, certain sound bites were selected from the sound recordings of the places and a walk along the route was taken and videotaped. Then, a composition was made with audio bites and video. In addition, sound recordings are kept for the protection of Taşkışla's voice and for future studies. The noise level measurements of the areas were reported to the software and the LAeq values of each area were tabulated.Findings obtained in the blind were analyzed and as a result of these analyzes, many noteworthy data were obtained. When the structural features of the spaces and the actual dimensions of the spaces were compared, it was observed that the responses of the spaces did not intersect with the respondents in certain places. The reason for this is that the volume of the sound differs from the volume of the place because Taşkışla is an open plan structure. Also, the average noise levels were compared with the equivalent noise levels measured in the spaces and were found to be similar to each other. In addition, when the results obtained in the question where certain words are given to describe the spaces, it is determined that the spaces can be grouped as positive or negative.In addition, it was examined whether there was a significant difference between the participants who knew Taşkışla and who did not know Taşkışla from the responses to the questionnaires during the blind walk, and there was no significant difference between the two groups.In the thesis, reverberation measurement could not be done because of the open plan of the spaces. Therefore, using the dimensions of the spaces, the first sound reflections were calculated and compared with the survey findings. While negative words such as distractions, lively, social and exhausting are preferred for the places with high reflections, positive words such as calm, vague and safe are frequently preferred for the places with low reflections.As a result of the study, it was stated that the auditory perception affects the atmosphere of the space and the atmosphere of an architectural space is influenced not only by visual factors but also by auditory factors. Likewise, it has been stated that it is possible to classify or define a place by means of certain words based on the auditory atmosphere. In addition, it is emphasized that Taşkışla is an auditory character and that it is the factor that makes Taşkışla unique, also it was found that sound adds a character to spaces. 153