44 results on '"Egemen, Ayten"'
Search Results
2. An evaluation of quality of life of mothers of children with enuresis nocturna
- Author
-
Egemen, Ayten, Akil, Ipek, Canda, Ebru, Ozyurt, Beyhan Cengiz, and Eser, Erhan
- Published
- 2008
- Full Text
- View/download PDF
3. Menorrhagia due to abnormalities of the platelet function: Evaluation of two young patients
- Author
-
AYDINOK, YESIM, EGEMEN, AYTEN, and BALKAN, CAN
- Published
- 2007
4. Interaction of two public health problems in Turkish schoolchildren: nutritional deficiencies and goitre
- Author
-
Ersoy, Betul, Günes, Hafize Sunalcan, Gunay, Turkan, Yilmaz, Ozge, Kasirga, Erhun, and Egemen, Ayten
- Published
- 2006
5. Measles seroprevalence in Izmir with special emphasis on measles vaccination policy for Turkey
- Author
-
EGEMEN, AYTEN, AKSIT, SADIK, OZACAR, TIJEN, KURUGOL, ZAFER, KESKINOGLU, PEMBE, PEHLIVAN, TAMER, and MUTLU, SEFIKA
- Published
- 2001
6. Low-dose intradermal administration of recombinant hepatitis B vaccine in children: 5-year follow-up study
- Author
-
Kurugöl, Zafer, Erensoy, Selda, Akşit, Sadik, Egemen, Ayten, and Bilgiç, Altinay
- Published
- 2001
- Full Text
- View/download PDF
7. Adequate immune response to tetanus toxoid and failure of vitamin A and E supplementation to enhance antibody response in healthy children
- Author
-
Kutukculer, Necil, Akil, Talha, Egemen, Ayten, Kurugöl, Zafer, Akşit, Sadık, Özmen, Dilek, Turgan, Nevbahar, Bayındır, Oya, and Çağlayan, Suat
- Published
- 2000
- Full Text
- View/download PDF
8. SEROPREVALENCE OF MEASLES ANTIBODIES IN ADULTS
- Author
-
KÖSE, Şükran, MANDIRACIOĞLU, Aliye, and EGEMEN, Ayten
- Subjects
Measles ,seroprevalence ,adult ,vaccination ,Kızamık,seroprevalans,erişkin,aşılama - Abstract
The aim of this study was to investigate seroprevalence of measles antibodies in a hospital-based sample in Izmir, Turkey. Data were collected on a sample of 803 healthy people aged 18- 65 years. A face-to-face questionnaire was used to collect demographic and vaccine history. A total of 803 sera were tested for anti-measles antibodies by ELISA technique. The percentage of susceptibility to measles was found 0.24 %. Vaccination rate was found 63.7 %. Although this study was hospital based, these results could give an idea about the seroprevalence of measles antibodies within the adult population., Çalışmanın amacı, erişkin yaş grubundaki gönüllülerde kızamığa duyarlılığının saptanmasıdır. Tepecik Eğitim Hastanesinde Kan Merkezi ve Biyokimya laboratuarına bir yıl içinde başvuran ve gönüllü olan 803 erişkin çalışma kapsamına alınmıştır. Gönüllülerin demografik ve kızamık aşısına ilişkin bilgileri kendileri ile görüşülerek kaydedilmiştir. Alınan kan örneklerinde serolojik değerlendirme ELISA tekniği ile yapılmış ve kızamık spesifik IgG ve IgM antikorları bakılmıştır. Kişilerin % 63.7'i kızamık aşısı olduğunu ifade etmiştir. Değerlendirilen kişilerin tümünde IgM negatif saptanırken, sadece 2 kişide IgG negatif bulunmuştur. Kızamığa duyarlılık yüzdesi % 0.24 olarak saptanmıştır. Kızamığa duyarlı saptanan her iki kişi de erkektir. Bu çalışma hastane tabanlı da olsa erişkinlerin kızamığa duyarlılığı konusunda bir fikir vermektedir.
- Published
- 2006
9. Evaluating the anxiety in patients with tuberculosis
- Author
-
Özol, Duygu, Koçak, Orhan Murat, Coşkunol, İpek, Egemen, Ayten, and Ege Üniversitesi
- Subjects
Solunum Sistemi - Abstract
Tüberküloz (TB) hastalığı, ülkemiz için halen büyük bir sorun oluşturmaya devam etmektedir. Son zamanlarda çok ilaca dirençli olguların artması ile doğrudan gözetim tedavisi gibi stratejiler kullanılarak hasta uyumunun arttırılmasına çalışılmaktadır. Tedavi süresinin uzun olması ve bulaşıcılık özelliğinin iyi bilinmesi sebebi ile bu çalışmada öncelikle TB hastalığının, hastaların kaygı düzeylerini nasıl etkilediği ve ikinci olarak da genel kaygı düzey yüksekliğinin, hastalığın ortaya çıkışına etkisinin gösterilmesi amaçlandı. TB tanısı almış 46 hasta (grup 1) ve sağlıklı 29 kontrol (grup 2) grubu çalışmaya dahil edildi. Kaygı durumunun ölçümü için Spielberg’in durumluluk ve süreklilik kaygı envanteri kullanıldı. Sosyodemografik veriler, kaygı durumu ile ilişkili olabilecek hastanın son altı ay içinde yaşadığı kayıplar ve ayrıca hastalıklarını arkadaşlarına ve işyerlerinde söyleyip söylemedikleri sorgulandı. Sosyodemografik veriler açısından iki grup arasında fark izlenmedi. Ortalama durumluluk kaygı skoru grup 1 ve 2 için sırasıyla, 48.1 ± 10.2 ve 34.4 ± 7.4 ve ortalama süreklilik kaygı skoru ise gruplar için sırasıyla, 47.4 ± 8.0 ve 34.7 ± 7.4 olarak bulundu. Aradaki fark istatistiksel olarak anlamlı saptandı (p< 0.05). Demografik veriler ve kaygı skorları arasında anlamlı ilişki bulunmadı. Hastaların, yüksek kaygı seviyeleri, hastalıkları ile ilişkili bulundu fakat hastalığın yaygınlığı veya yakınmaların uzunluğu ile arada anlamlı ilişki saptanmadı. TB hastalığının, hastaları sadece fizyolojik olarak değil psikolojik olarak da etkilediğini saptadık., Tuberculosis (TB) is still a big problem for our country. As a result of an increase in multi drug resistant cases, strategies like directly observed treatment were applied to increase patients‘ treatment compliance. the treatment of tuberculosis is longer than most of the other infectious disease and its infectious nature is well known by everybody. So firstly we would like to assess the effect of tuberculosis to patients anxiety score and secondly to find out the relationship between the state of anxiety and tuberculosis reactivation. Forty-six patients with active pulmonary tuberculosis (group 1) and 29 healthy controls (group 2) were included in the study. To measure the level of anxiety, Spielberg‘s State-Trait Anxiety Inventory (STAI) questionnaire was used. Questions about anxiety related factors like sociodemographic findings, the patients missing in the past 6 months and disease‘s impact on work and social relationships were asked. There was no significant difference between the study and control groups in demographic findings. the average state anxiety score (means ± SD) of group 1 and 2 were 48.1 ± 10.2 and 34.4 ± 7.4 and the average trait anxiety score were 47.4 ± 8.0 and 34.7 ± 7.4 respectively. the difference between the groups was statistically significant (p< 0.05). We could not find any correlation between the anxiety score and demographic findings. the patients‘ high anxiety score directly depends on their illness but there was no relationship between the duration of symptoms and radiological findings. As a result we found that, TB effects the patients not only physically but also psychologically.
- Published
- 2005
10. OYUN, OYUNCAK VE ÇOCUK
- Author
-
EGEMEN, Ayten, YILMAZ, Özge, and AKİL, İpek
- Subjects
Çocuk geliþimi,oyun,oyuncak ,behavior and behavior mechanisms ,Child development,play,toys ,human activities ,behavioral disciplines and activities ,psychological phenomena and processes - Abstract
Play and toys as its tools complement an important aspect of children's lives and prepare them to the adult world by allowing their personality and skills to improve. Preferences and meaning of different types of play and toys change as the child progresses on developmental steps. For parents and doctors responsible for the child's health, it is an obligation to confirm that this change occurs properly. Therefore it is essential to gain the ability to evaluate the use of toys and play in detail. In this review article, we aimed to summarize the effects of play and toys on mental and physical health of children and the important points about choice of toys.
- Published
- 2004
11. Urolithiasis In Childhood And Prevention
- Author
-
AKİL, İpek and EGEMEN, Ayten
- Subjects
Urolithiasis,metabolic disorders,urinary tract infection,diet,prevention of urolithiasis - Abstract
Pediatric stone disease is a frequently underestimated entity that can present unique problems in its management. Children can present with stones at any age (premature newborn to teenager). Urolithiasis stems from various renal, urologic, endocrine and metabolic disorders. The physical examination in children with urolithiasis is influenced by several factors like age, pain, infection, and underlying process producing the stone and size, localization and passage of the stone. It should be the first step to investigate metabolic disorders (e. g. Hypercalciuria, hyperuricosuria, cystinuria, renal tubular acidosis, xanthinuria, and primary hyperoxaluria) and recurrent urinary tract infection in countries with a particularly high ratio urolithiasis like Turkey. Preventive approach to new stone formation requires a combination of medication, large fluid intake, and some dietary restrictions.
- Published
- 2004
12. Frequency of bacterial contamination of toys in different environments
- Author
-
Akil, İpek, Yılmaz, Özge, Egemen, Ayten, Gazi, Hörü, İkizoğlu, Tarkan, Değerli, Kenan, Sürücüoğlu, Süheyla, and Ege Üniversitesi
- Subjects
Enfeksiyon Hastalıkları - Abstract
Oyuncaklar çocuğun fiziksel, motor ve psikososyal gelişimi ve erişkin bir birey olmasını sağlayan oyunun ayrılmaz parçasıdır. Çok çeşitli işlevleri olan oyuncakların sağlık sakıncası oluşturmaması gerekir. Bu çalışmanın amacı farklı ortamlarda bulunan ve kullanılan oyuncaklarda patojen mikro-organizma kolonizasyonunun araştırılmasıdır. Üç hastane, 15 kreş, 25 evdeki oyuncaklardan bulundukları yerlerde alınan toplam 285 sürüntü örneğinin bakteriyolojik ve mikolojik incelemesi yapılmış ve izole edilen bakterilerin antimikrobiyal direnç özellikleri standart disk difüzyon yöntemi ile araştırılmıştır. Kültür alınan 285 oyuncağın %31'inde üreme vardı; bu oran hastaneden alınanlarda %38.6, kreşten alınanlarda %28.7 iken evden alınanlarda %23.3 olarak saptandı. Bu yerler arasındaki üreme oranlarındaki farklılık anlamlı bulundu. Tüm kültürler içinde %33.3 ile koagülaz-negatif stafilokok ve %24.1 ile Staphylococcus aureus en sık üreyen mikroorganizmalardı. Oyuncak tiplerine göre ayrıldığında; %42.8 ile en sık tüylü oyuncaklardan alınan kültürlerde üreme saptandı; bu oranın yıkanamayan oyuncaklarda %39.7 iken yıkanabilen oyuncaklarda %28.5 olduğu görüldü. Kültür alınan tüm yerlerde üreyen mikro-organizmalarda en yüksek direnç oranı %90-100 ile penisiline karşıyken en az direnç oranı ise vankomisin ve teikoplanine karşıydı. Bu oranlar göz önüne alındığında, oyuncaklarda patojen mikro-organizma saptanabileceği ve bunların hastalardan tekrar tekrar infekte olarak hasta bir çocuktan diğerine İnfeksiyon taşıyıcısı potansiyeli olabileceği görülür. Oyuncakların bu İnfeksiyon zincirindeki yeri ve günümüzde hastane infeksiyonlarmın önemi akılda tutularak hasta ya da çok sayıda çocuk tarafından kullanılan oyuncaklar açısından özel çözümler getirilmelidir., Play that is essential for physical, motor, and psychosocial development of child to become an adult requires toys as an innate tool. Toys should not be hazardous to health. the aim of this study was to search for colonisation of pathogenic microorganisms on toys in different environments. Microbial growth and antibiotic resistance in 285 cultures taken from toys used in 3 hospitals, 15 daycare centers and 25 houses were evaluated. Growth was detected in 31.6% of cultures; this rate was 39.1% in hospital toys, 26.3% in daycare center toys while 27.6 % in house toys. the difference among these values was statistically meaningful. the most common microorganisms detected were coagulase-negative staphylococci with 33.3% and Staphylococcus aureus with 24.1%. When growth was compared among different kinds of toys, it was most commonly detected in cultures taken from furry toys with 42.8%; this rate was 28.5% in washable while 39.7% in nonwashable toys. Highest resistance was against penicillin with a ratio of 90-100% while it was lowest against vancomycine and teichoplanin. It is concluded that pathogenic microorganisms can be found on toys and these toys can be infected again and again from ill children carrying the potential to transmit this infection to others. Keeping in mind the importance of nosocomial infections in today's world and the place of toys in this chain of infectious transmission, special care should be given to toys shared by many children.
- Published
- 2004
13. Annelerin Anne Sütünü Arttıran Faktörlere İlişkin Görüş ve Yaklaşımları
- Author
-
Tanrıverdi, Sema, primary, Altun Köroğlu, Özge, additional, Kültürsay, Nilgün, additional, and Egemen, Ayten, additional
- Published
- 2014
- Full Text
- View/download PDF
14. An Unusual Case of Hereditary Tyrosinemia Type 1 and Bronchomalasia
- Author
-
Karapınar, Bülent, primary, Karadeniz, Cem, additional, Bulut, Yasin, additional, Demir, Esen, additional, Egemen, Ayten, additional, and Çoker, Mahmut, additional
- Published
- 2007
- Full Text
- View/download PDF
15. Parental Presence During Invasive Procedures and Resuscitation
- Author
-
Egemen, Ayten, primary, ??kizo??lu, Tarkan, additional, Karapnar, B??lent, additional, Co??ar, Hese, additional, and Karapnar, Deniz, additional
- Published
- 2006
- Full Text
- View/download PDF
16. Rubella seroprevalence in an unvaccinated population in İzmir: recommendations for rubella vaccination in Turkey
- Author
-
AKSIT, SADIK, primary, EGEMEN, AYTEN, additional, OZACAR, TIJEN, additional, KURUGOL, ZAFER, additional, KESKINOGLU, PEMBE, additional, TASBAKAN, MELTEM, additional, and CAGLAYAN, SUAT, additional
- Published
- 1999
- Full Text
- View/download PDF
17. Low-dose intradermal versus intramuscular administration of recombinant hepatitis B vaccine: a comparison of immunogenicity in infants and preschool children
- Author
-
Egemen, Ayten, primary, Aksit, Sadik, additional, Kurugöl, Zafer, additional, Erensoy, Selda, additional, Bilgiç, Altinay, additional, and Akilli, Münevver, additional
- Published
- 1998
- Full Text
- View/download PDF
18. Letter to the editor: Nutritional status of children with leukemia
- Author
-
Kurugöl, Zafer, primary, Egemen, Ayten, additional, Çetingül, Nazan, additional, Öztop, Senay, additional, Kavakli, Kaan, additional, and Nisli, Güngör, additional
- Published
- 1997
- Full Text
- View/download PDF
19. Measles seroprevalence in Izmir with special emphasis on measles vaccination policy for Turkey.
- Author
-
Aksit, Sadik, Egemen, Ayten, Ozacar, Tijen, Kurugol, Zafer, Keskinoglu, Pembe, Pehlivan, Tamer, and Mutlu, Sefika
- Subjects
- *
MEASLES , *MEASLES vaccines , *IMMUNOGLOBULINS - Abstract
Abstract Background: Measles outbreaks seem to occur every 2- to 3-year intervals in Turkey. However, sero-epidemiological studies are limited. Knowing the prevalence of measles susceptibility as measured either by serologic markers of immunity or surveys of vaccination coverage is an important tool to assess the risk for measles outbreaks. Methods: In order to determine the seroprevalence of measles antibodies among a 1 to 29-year-old population in İzmir (Turkey) and to develop the best vaccination policy for measles, a total of 600 people aged from 1 to 29 were selected for the study with cluster sampling. The information on sociodemographic characteristics, vaccination status and measles history was gathered for each participant. Measles-specific IgG antibodies were screened qualitatively by using microenzyme immune assay for 595 subjects. Results: Of the 595 participants screened for the measles antibodies, 56 (9.4%) were seronegative. The proportion of the susceptible individuals in the age groups of 1–4, 5–9, 10–14, 15–19 and 20–29 was 20.0, 10.4, 6.0, 10.3 and 3.0%, respectively. The logistic regression analysis showed that none of the independent characteristics (sex, socioeconomic status, past measles history, vaccination status) with the exception of age group, was significantly associated with measles seronegativity. Conclusion: The optimal measles vaccination policy for Turkey may be to increase vaccination coverage above 90%, to conduct a catch-up campaign covering persons aged 1–19, regardless of previous vaccination status. Another factor to consider is to adopt a routine two-dose vaccination, giving the first dose at 12_15 months of age and the second dose at school entry. [ABSTRACT FROM AUTHOR]
- Published
- 2001
20. Rubella seroprevalence in an unvaccinated population in zmir recommendations for rubella vaccination in Turkey
- Author
-
AKSIT, SADIK, EGEMEN, AYTEN, OZACAR, TIJEN, KURUGOL, ZAFER, KESKINOGLU, PEMBE, TASBAKAN, MELTEM, and CAGLAYAN, SUAT
- Abstract
The European Advisory Group on the Expanded Program on Immunization of WHO has recommended that by 2010 or earlier congenital rubella should be well-controlled or eliminated in all countries in Europe. Debate on the introduction of rubella vaccine into national immunization schedules continues to occur, and data on rubella and congenital rubella syndrome in Turkey are insufficient.
- Published
- 1999
21. Sincan'da 15-44 yaşlar arası evli kadınların sağlık düzeylerinin saptanması ile ilgili araştırma
- Author
-
Egemen, Ayten, Bertan, Münevver, Fişek, Nusret, and Diğer
- Subjects
Family Medicine ,Aile Hekimliği - Abstract
70
- Published
- 1972
22. The effect of immunization against tetanus during pregnancy for protective antibody titres and specific antibody responses of infants.
- Author
-
Kütükçüler, Necil, Kurugöl, Zafer, Egemen, Ayten, Yenigün, Ayşe, Vardar, Fadil, Kütükçüler, N, Kurugöl, Z, Egemen, A, Yenigün, A, and Vardar, F
- Published
- 1996
- Full Text
- View/download PDF
23. Nöral tüp defekti görülen annelerde metilentetrahidrofolat redüktaz gen polimorfizmlerinin araştırılması
- Author
-
Edeer Karaca, Neslihan, Egemen, Ayten, and Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı
- Subjects
Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları ,Child Health and Diseases - Abstract
ÖZET Nöral tüp defektleri(NTD) gelişen embryoda nöral tüpün kapanmasında komplet veya parsiyel malformasyondan kaynaklanan konjenital anomalilerdir. NTD etiolojisinde nutrisyonel faktörler, folik asid.vitamin B12 eksikliği, folat metabolizması ile ilgili bozukluklar, çeşitli çevresel ve sosyoekonomik faktörler ile genetik faktörler ve gebelik süresince annenin geçirdiği hastalıklar ve anneye uygulanan medikasyonlar yer almaktadır. 5,10 metilentetrahidrofolat redüktaz (MTHFR) folat bağımlı homosistein metabolizmasında yer alan anahtar enzimlerdendir. Bu çalışmada NTD nedeniyle gebeliği sonlandırılmış olan ve nöral tüp def ekti i çocuğu olan annelerde MTHFR genindeki C677 T ve A298 A polimorfizmlerinin araştırılması, etyolojisinde MTHFR gen polimorfizmi olan NTD olgularının sıklığının saptanması, perikonsepsiyonel yüksek doz folik asid desteği ile NTD riskinin azaltılması.uygulanan folik asid proflaksisinin doz ve süresinin ayarlanması ve NTD açısından tarama testi olarak kullanılması amaçlanmıştır. EÜTF Kadın Hastalıkları ve Doğum ABD izlenmiş ve antenatal dönemde saptanmış nöral tüp defekti nedeni ile gebeliği sonlandırılmış olan anneler ile EÜTF Çocuk Cerrahisi ABD ve Nöroşirurji ABD tarafından izlenmekte olan nöral tüp defekti olan olguların anneleri çalışmaya alınmıştır. NTD olan 45 anne ve sağlıklı gebeliği olan 41 kontrol grubunda MTHFR genindeki C677T ve A1298C polimorfizmleri ters hibridizasyon yöntemi ile bakılmıştır. Nöral tüp defektli doğum öyküsü olan anneler ve kontrol grubuna daha önceden NTD öyküsü, annenin mesleği, baba mesleği.eğitim durumu, akraba evliliği, gebelik süresince vitamin preparatı kullanımı, gebelikte sigara içme, gebelikte alkol alma, akut enfeksiyon hastalığı, doğum şekli ilaç kullanımı, mesleksel veya hobi nedeni ile maruz kalınan toksik maddeler, aile öyküsü, gebelik öyküsü.beslenme durumu, perikonsepsiyonel oral kontraseptif kullanımı ile ilgili bilgileri içeren anket uygulanmıştır. Sonuçta, NTD li çocuğu olan olgu grubunda annelerin parite ve abortus sayıları daha yüksek, annelerin gebelik döneminde multivitamin alma oranı daha düşük, akraba evliliği daha sık ve MTHFR gen polimorfizmlerinden C677T polimorfızminin anlamlı olarak daha yüksek görüldüğü bulunmuştur. 69 90
- Published
- 2005
24. Anne ve bebekte candida enfeksiyon sıklığı ve aralarındaki ilişkinin değerlendirilmesi
- Author
-
Gülen, Figen, Egemen, Ayten, and Diğer
- Subjects
Mothers ,Immunity-maternally acquired ,Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları ,Child Health and Diseases ,Candida - Abstract
ANNE VE BEBEKTE CANDIDA ENFEKSİYON SİKLİĞİ VE ARALARINDAKİ İLİŞKİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ Gebelik, Candida enfeksiyonlarının oluşmasında önemli bir predispozan faktördür. Gebelerin vaginal Candida enfeksiyonları, normal vaginal yolla doğan bebeklerde Candida enfeksiyonu açısından önemli bir risk faktörüdür. Amaç: Bu çalışmada,- sıcak ve nemli iklim koşullarına sahip olan İzmir merkezinde, gebelerde ve doğum sonrası bebeklerinde Candida enfeksiyonu sıklığını ve etkileyebilecek faktörleri araştırmak amaçlanmıştır. Hastalar ve yöntem: Çalışmaya SSK Ege Doğum Evi'ne başvuran, normal spontan doğum yapan 130 anne ve bebekleri alındı. Travaya giren anneden oral, vagjnal, rektal ve iki meme başj, doğum sonrası aspirasyon uygulanmadan önce de bebekten oral ve rektal kültürler alındı. Doğum sonrası 10. günde yapılan birinci ve bebek bir aylık olduğunda yapılan ikinci kontrol sırasında anneden meme başı, bebekten oral ve rektal kültürler alındı. Bulgular: Travaya giren annelerin oral, rektal, vaginal ve meme başj mantar kültürlerinin %7.7'sinde oral, %6.9'unda rektal, %46.2'sinde vaginal ve %2.3'ünde meme başj kültüründe üreme saptandı. Alınan kültürlerde üreme olanların hepsinde, en sık C. albicans izole edildi. Annelerin %53.8'inde kültürlerin herhangi birinde Candida üremesi saptandı. Ekonomik durumu kötü olan, hazne yıkama yapan, gebelikte antibiyotik kullanan ve yirmibeş yaşjn üzerinde olan annelerin vaginal kültüründe Candida üremesi açısından anlamlı bir ilişki saptandı. Bu değişkenlerin hepsi multivariat analiz (lojistik regresyon). ile değerlendirildiğinde ise, sadece gebelikte antibiyotik kullanımı ve hazne yıkamanın vaginal kültürde Candida üremesi açısından risk faktörü olduğu bulundu. Kültürlerden herhangi birinde Candida üremesi açısından da aynı risk faktörleri saptandı. 95Normal vaginal yolla doğan bebeklerin oral kültürlerinin %4.6'sında, rektal kültürlerinin %5.4'ünde üreme oldu. Doğumda bebeklerin %10'unun oral ya da rektal kültürlerinden herhangi birinde Candida üremesi saptandı. Annelerinde vaginal kültürde Candida üremesi olan bebeklerde, üremesi olmayanlara göre oral kültürde Candida üremesi anlamlı olarak daha yüksek bulundu. Anne ve bebeklerin birinci kontrolde yapılan fizik muayenelerinde, bebeklerin %54.6'sında oral kandidoz, %15.4'ünde diaper dermatit ve annelerin %20'sinde meme başı enfeksiyonu saptandı. Bebeklerin oral kültürlerinin % 50.8'inde, rektal kültürlerin %33.1'inde kültürde üreme oldu. Bebeklerin %57.7'sinin oral ya da rektal kültürlerinden herhangi birinde Candida üremesi saptandı. Anne meme başından alınan kültürlerin % 34.6'sında üreme oldu. Birinci kontrolde meme başı kültüründe Candida üremesi olan annelerin bebeklerinde, üreme olmayan annelerin bebeklerine oranla, oral kültürde daha yüksek oranda Candida üredi. Anne ve bebeklerin ikinci kontrolde yapılan fizik muayenelerinde, bebeklerin %32.3`ünde oral kandidoz, %19.2'sinde diaper dermatit ve annelerin %23.1'inde meme başı enfeksiyonu saptandı. Bebeklerin oral kültürlerinin % 33.1 'inde, rektal kültürlerin %24.6'sında kültürde üreme oldu. Bebeklerin %39.1'inin oral ya da rektal kültürlerinden herhangi birinde Candida üremesi saptandı. Anne meme başından alınan kültürlerin % 24.6'sında üreme oldu. ikinci kontrolde de, meme başı kültüründe Candida üremesi olan annelerin bebeklerinde, üreme ormayan annelerin bebeklerine oranla, oral kültürde daha yüksek oranda Candida üredi. Doğumda annede herhangi bir kültürde Candida üremesi ile bebekte Candida üremesi açısından anlamlı ilişki saptandı. Sonuç olarak, normal vaginal doğum yapan gebelerin sık Candida enfeksiyonu, bebeklerinde kandidoz açısından risk oluşturmaktadır. Bu nedenle, doğum öncesi dönemde gebeler, Candida enfeksiyonu açısından değerlendirilmeli ve gerektiğinde tedavi verilmelidir. 96 SUMMARY THE FREQUENCY MUX ASSOCIATION OF CANDİDİASİS IN MOTHER AND INFANT Vaginal Candidiasis is most common infection in pregnant woman. In addition, vaginal Candidasis in a pregnant woman is also an important risk factor for infection in infant who is born by vaginal delivery. Patients and methods: 130 Pregnant woman who admitted to `SSK Ege Doğum Evi` for delivery and her babies who was born by vaginal delivery were entered to study. Oral, rectal, vaginal and nipple cultures from pregnant before delivery and oral, rectal cultures from baby before oro-nasal aspiration were taken. After delivery 10th day and at first month nipple culture from mother and oral, rectal cultures from baby were repeated. Results: There were 7.7 %, 6.9 % and 2.3 % fungal grown in oral, rectal and nipple cultures of pregnant respectively. However this positivity was rised to 46.2 % in vaginal cultures. Candida albicans was the most common pathogen in all cultures. In total there were 53.8 % fungal cultures positivity in pregnant woman. Although vaginal Candidiasis was more common in pregnant woman who had vaginal discharge, pruritus, used antibiotics, applied vaginal washing, and were older 25 years and whose economical status were poor, only using antibiotics in pregnancy and applying vaginal washing were independent risk factors for culture positivity in vagina in multivariate analysis. There were 4.6 % and 5.4 % fungal grown in oral and rectal cultures of baby in delivery. In total there were 10 % fungal cultures positivity in babies. Fungal grown in oral cultures was more common in babies whose mothers had vaginal Candidiasis. 97In physical examination 54.6 % and 15.4 % of babies had moniliasis and diaper rash respectively, and 20 % of mothers had nipple infection at 10th day after delivery. 50.8 % and 33.1 % of babies had fungal culture positivity in oral and rectal specimens respectively. Fungal culture positivitiy was more common in babies whose mothers had nipple Candidiasis at first control after delivery. There were also same findings at second control of babies and their mothers. There were strong correlation between fungal infections in mothers and their babies. Conclusion: Candidiasis is common between pregnant woman's and It rises the risk of Candidal infections in babies who was born by vaginal delivery. So, the pregnants should be evaluated for Candidiasis and should be treated prenatally if it is needed. 98 113
- Published
- 2000
25. Kanserli hastaların beslenme alışkanlıkları ve serum A vitamini, B-koroten ve retinol bağlayıcı protein miktarları
- Author
-
Ünlü, Ayşe, Egemen, Ayten, and Diğer
- Subjects
Nutrition and Dietetics ,Patients ,Neoplasms ,Beslenme ve Diyetetik ,Vitamin A ,Carotenoids ,Nutritional habits ,Retinol binding proteins - Abstract
determined only in the numerated examples by the Metabol is» i-sDoratory o-f Pediatric Clinic D-f Gazi University. The -fixation o-f retinol binding protein has been analysed in the Hematology Laboratory o-f Hacettepe University by the help o-f the teachnicians and the searcha.no. Nutritional and -food habits, -food preparation, cooking systems o-f vegetables, -frequency o-f daily -food consumption o-f these -four groups were learned and significant relation between each other was the result. The average amount o-f white meat, meat, egg, cheese, bread and other cereals, green lea-fy vegetables, all kinds o-f.fruits consumptions are -found similar in lung cancer and its control groups. The average amount o-f legemes, vegetables except lea-fy vegetables, -fats and oils consumptions are to the lung cancer patients; but milk, yougurth, marmalade, pekmez consumptions a mounts are -found higher in lung cancers patients. The quantity o-f -food consumption, energy and the other nutirents intakes o-f the invidual with the quantity adviced in RDA, the Dreast cancer group are -found to have consumed energy and protein, vitamin BE, niacin, vitamin C, calcium, iron, phosphor and zinc less than the groups o-f control. While comparing the quantity o-f -food consumption o-f the individuals with their consumption o-f daily energy and other nutrients the breast cancers are known to have consumed energy, protein» vitamin A, Bs, C, niacin, iron, zinc and phosphors less than the control groups. It was stated that the lung cancers have consumed vitamins A and Bs less than the groups o-f control. The lung cancers are known to have consumed calcium and phosphors much more than these o-f the groups o-f control. ?i OT1Comparing the level of serum vitamin A, [3-carotene, retinol binding protein in each cancer and control subjects, it was found that the level of serum of these findings of the cancers patients has been less than these of the control groups. 121ldetermined only in the numerated examples by the Metabol is» i-sDoratory o-f Pediatric Clinic D-f Gazi University. The -fixation o-f retinol binding protein has been analysed in the Hematology Laboratory o-f Hacettepe University by the help o-f the teachnicians and the searcha.no. Nutritional and -food habits, -food preparation, cooking systems o-f vegetables, -frequency o-f daily -food consumption o-f these -four groups were learned and significant relation between each other was the result. The average amount o-f white meat, meat, egg, cheese, bread and other cereals, green lea-fy vegetables, all kinds o-f.fruits consumptions are -found similar in lung cancer and its control groups. The average amount o-f legemes, vegetables except lea-fy vegetables, -fats and oils consumptions are to the lung cancer patients; but milk, yougurth, marmalade, pekmez consumptions a mounts are -found higher in lung cancers patients. The quantity o-f -food consumption, energy and the other nutirents intakes o-f the invidual with the quantity adviced in RDA, the Dreast cancer group are -found to have consumed energy and protein, vitamin BE, niacin, vitamin C, calcium, iron, phosphor and zinc less than the groups o-f control. While comparing the quantity o-f -food consumption o-f the individuals with their consumption o-f daily energy and other nutrients the breast cancers are known to have consumed energy, protein» vitamin A, Bs, C, niacin, iron, zinc and phosphors less than the control groups. It was stated that the lung cancers have consumed vitamins A and Bs less than the groups o-f control. The lung cancers are known to have consumed calcium and phosphors much more than these o-f the groups o-f control. ?i OT1 SUMMftRY Right nutritional habits. adeauate and balanced nutrition is very important tor the treatroent o-f the diseases. On the o t her hand. biocheroical reactions o-f metabolic de-fects that occur irs organism during disease should be known, in order to give t hem the necessary nutrients. in this study on breast artd lung carscer patients and heathy, show that on there is a relationship between nutritional habits, daily -food consuraption, seruro vitamin A, B-carotene and retinoJ Dindinç proteirs levels. Study was corsducted on 16 women with breast cancer and S B o-f its controJ: 16 rnen Si«sith luno cancer and 17 o-f its controî subjects. To prevent the seasonaî di-f -f erences on nutrition sor«e breast and Jursş cancer whose diseases are orimer anö non- metastasis. are accepted. An inouiresBent -f ör ma t
- Published
- 1993
26. Anne sütü ve serumdaki bazı eser ve toksik elementler ile annenin günlük besin tüketimi
- Author
-
Budak, Nurten, Egemen, Ayten, and Diğer
- Subjects
Zinc ,Trace elements ,Nutrition and Dietetics ,Nutritional status ,Iron ,Beslenme ve Diyetetik ,Mothers ,Magnesium ,Milk-human ,Copper ,Aluminum - Abstract
ÖZET Bazı eser elementlerin büyüme ve gelişme için elzem olduğunun belirlenmesi dikkatleri çocuk beslenmesinde yeri doldurulamayan anne sütünün eser element içeriği ve bunun anne beslenmesi ile ilişkisine çekmiş ve bu konuda araştırmalar yapılmıştır. Yine son yıllarda insanların çeşitli yollarla fazla maruz kaldığı ve zararları hakkında verilerin elde edildiği alüminyumun anne sütündeki düzeyinin ne olduğu da araştırılmaya başlanmıştır. Bu çalışma, emzikli annelerin sütü ve serumunda demir, çinko, magnezyum,. bakır ve alüminyum düzeylerini saptamak ve annelerin besin tüketimlerini belirlemek amacıyla yapılmıştır. Araştırmaya Ankara ili Çubuk ilçesi Merkez, SaQlik Ocağı Bölgesi ' nde yaşayan 30 anne, Çankaya semtinde yaşayan 30 anne olmak üzere toplam 60 tane 3 aylık emzikli anne alınmıştır. Annelerin süt ve serum eser element düzeylerini saptamak için sabah saat 10-11 arasında 5 ml_ emzirmenin başında ve 5 ml_ sonunda olmak üzere elle toplam 10 ml_ süt ve tek kullanımlık enjektörle 11 mL kan direkt polipropilen tüplerin içine alınarak atomik absorbsiyon tekniği ile analizleri yapılmış ve annelerin üc günlük gıda tüketimleri- belirlenmiştir. Annelerin diyetle günlük eser element tüketimlerine bakıldığında; Çubuk'ta yaşayan annelerin günde ortalama 9.4 mg demir, 5.5 mg çinko, 205 mg magnezyum ve 1.5 mg bakır, Çankaya'da yaşayanların ise; 11.4 mg demir, 8.4 mg çinko, 263 mg magnezyum ve 1.3 mg bakır tükettikleri belirlenmiş ve diyetle Fe, Zn, ve Mg tüketimleri arasındaki farklar önemli bulunmuştur. Yapılan analizlerde; Çubuk'ta yaşayan annelerin sütlerinde Fe, Zn, Mg ve Cu düzeyleri pıg/mL, Al:.ng/m]_ olarak sırasıyla, ortalama 1.48, 1.06, 30.80, 0.32 ve 32.17, Çankaya'da yaşayan 98annelerin ise; 1.40, 1.10, 30.27, 0.29 ve 30.09 saptanmış ve annelerin süt eser element düzeyleri arasındaki farklar önemsiz bulunmuştur. Annelerin serum eser element düzeylerine bakıldığında ise; Çubuk'ta yasayan annelerin serum Fe, Zn, Mg, Cu düzeyleri ug/ml_, Al ng/mL olarak sırasıyla ortalama 1.12, 0.92, 20.98, 1.23 ve 95.59, Çankaya'da yasayan annelerin ise; 1.11,` 1.00, 23.30, 1.25 ve 85.65 bulunmuş ve annelerin serum magnezyum düzeyleri arasındaki farkların önemli olduğu görülmüştür. Bu araştırma sonucunda, her iki yerleşim yerinden araştırmaya alınan annelerin diyetle demir, çinko, magnezyum ve bakır tüketimleri ile bu eser elementlerin süt ve serumlarındaki düzeyleri arasında anlamlı bir ilişki bulunmadığı gözlenmiştir. 99 SUMMARY After realizing some trace elements are essential for growth and development, many researches have been made on the trace element content of breast milk and its relation with nutrition of mothers. Recently, data obtained from some researches showed that people were exposed to excessive aluminium by different routes and this fact started investigations on the aluminium con'tent of breast milk. This study was designed to find out breast milk and serum iron, zinc, magnesium, copper and aluminium content and food consumption of lactating mothers.; A total number of 60 mothers, 30 from Ankara Cubuk town Central Health Center and 30 from Çankaya district were choosen for the study at 3 months of lactation in order to determine the trace element content of breast milk and serum, a total of 10 mL breast milk-5 ml_ hindmilk and 5 mL foremilk-was collected manualy at 9-11 a.m. At the same time, 11 mL serum from mothers was collected to pol iphropi len tubes by disposable syringes. Also information about food comsumption for the previous 3 days was obtained. Mothers from Cubuk consumed an avarage of 9.4 mg Fe, 5.5 mg Zn, 205 -mg Mg and 1.5 mg Cu daily, while the food consumption of mothers from Çankaya was 11.4 mg Fe, 8.4 mg Zn, 263 mg Mg and 1.3 mg Cu. The difference in Fe, Zn and Mg consumption of mothers living Çubuk and Çankaya was statistically significant. Breast milk analysis of mothers living in Cubuk showed avarage of 1.48 Fe, 1.06 Zn, 30. 80 mg, 0. 32 ag/mL Cu and 32.17 ng/ml Al con-tent, while the trace element content of mothers living in Çankaya was 1.40, 1.10, 30.27, 0.29 ug/mL and 30.90 ng/ml in the same order. The difference in trace element con-tent of breastmilk between mothers was found to be statistically insignificant. 100Serum analysis of mothers living in Çubuk showed 1.12 Fe, 0.92 Zn, 20.98 Mg, 1.20 ng/mL Cu and 95.59 ng/mL Al content while the trace element con-tent of mothers living in Çankaya was 1.11 Fe, 1.00 Zn, 23.30 Mg, 1.25 ug/ml_ Mg and 85.65 ng/mL Al. The difference in serum level of Mg between mothers was found to be statistically significant. According to this study, there wasn't any significant relation between food consumption and trace element content of breast milk and serum of mothers who joint the study. 101 T-C. YÜKSEKÖ?RETİM KURULU DOKÜNAMTASYOI MERKEZİ 117
- Published
- 1993
27. Hipertansiyonlu olan ve olmayan bireylerin beslenme alışkanlıkları ve serum, magnezyum, bakır, çinko düzeyleri
- Author
-
Tükenmez, Bilge, Egemen, Ayten, and Beslenme ve Diyetetik Anabilim Dalı
- Subjects
Zinc ,Nutrition and Dietetics ,Hypertension ,Beslenme ve Diyetetik ,Magnesium ,Nutritional habits ,Copper - Abstract
67 ÖZET Bu çalışma, kan basıncı normal ve kan basıncı yüksek olan 45 yaş üzeri erkeklerde beslenme alışkanlıklarının, günlük besin tüketimlerinin ve serum magnezyum (Mg), çinko (Zn), bakır (Cu) düzeylerinin saptanması amacıyla yapılmıştır. Çalışmaya Ankara Devlet Demiryolları Hastanesi polik liniğine başvuran kan basıncı yüksek, başka bir sağlık sorunu olmayan ve araştırmayı kabul eden 25 erkek hasta ile benzer sosyo demografik özellikleri gösteren sağlam 25 birey alınmıştır. Bireylere tanıtıcı bilgileri, günlük besin tüketimleri ve beslenme alış kanlıklarına ilişkin bilgileri saptamayı amaçlayan anket formu karşılıklı görüşme tekniğine göre uygulanmıştır. Arka arkaya üç günlük besin tüketimlerinin saptanması sonucunda aç karnına uygun tüplere serum Mg,Zn,Cu miktarlarının saptanması için kan alınmıştır. Her iki grubun Mg,Zn,Cu düzeyleri Hacettepe Cerrahi Araştırma Bölümü'nde atomik absorbsiyon yöntemiyle ölçülmüştür. Laboratuvara kanların hangi gruba ait olduğuna ilişkin bilgi verilmemiştir. Kan basıncı normal bireylerin günlük ortalama 2205 kalori, 83.6 gr total protein, 44.1 gr hayvansal protein, 39.4 bitkisel protein, 72.9 gr total yağM 38.1 gr hayvansal yağ, 34.7 gr bitkisel yağ, 5887 I.UAvit., 724.6 mg Ca, 14.3 mg Fe, 1.71 mg tiamin, 1.85 mg riboflavin, 15.6 mg niasin, 157.9 mg Vit C tükettikleri saptanmıştır. Kan basıncı yüksek bireylerin günlük ortalama 2589 kalori, 94.5 gr total protein, 43.2 gr hayvansal protein, 51.3 gr bitkisel protein, 87.6 gr total yağ, 41.5 gr hayvansal yağ, 45.3 gr bitkisel yağ, 8062 I.U, A.vitv 812.2 mg Ca, 16.5 mg Fe, 1.88 mg tiamin, 1.79 mg riboflavin, 16.09 mg niasin, 133.3 mg Vit.C tükettikleri bulunmuştur.68 Kan basıncı normal bireylerin günlük ortalama Mg tüketimleri 280.9 mg, kan basıncı yüksek olan grubun 307.9 mg'dır. Her iki grubun Mg tüketimleri arasında anlamlı bir fark bulunmamıştır. Ortalama serum Mg düzeyi ise kan basıncı normal olanlarda 2.1 mg/dl, kan basıncı yüksek olanlarda 2.2. mg/dl bulunmuş olup, aralarında anlamlı bir fark bulunmamıştır. Kan basıncı normal bireylerin günlük ortalama Zn tüketimi 9.79 mg, kan basıncı yüksek olan grubun 10.57 mg'dır. Her iki grubun Zn tüketimleri arasında anlamlı bir fark bulunmamıştır. Ortalama serum Zn düzeyi ise kan basıncı normal olanlarda 83.9 ugr/dl, kan basıncı yüksek olanlarda 81.3 ugr/dl bulunmuş olup, aralarında anlamlı bir fark bulunmamıştır. Her iki grubun %50.0 sinde serum Zn düzeyi düşük bulunmuştur. Kan basıncı normal bireylerin günlük ortalama Cu tüketimi 1.89 mg, kan basıncı yüksek olan grubun 1.86 mg'dır. Her iki grubun Cu tüketimleri arasında anlamlı bir fark bulunmamıştır. Ortalama serum Cu düzeyi ise kan basıncı normal olanlarda 85.7 ugr/dl, kan basıncı yüksek olanlarda 91.6 ugr/dl bulunmuş olup, aralarında anlamlı bir fark bulunmamıştır. Kan basıncı normal bireylerin %60.0'ında, kan basıncı yüksek bireylerin %40.0'ında serum Cu'ı düşük bulunmuştur. 69 SUMMARY Food consumption and serum magnesium, zinc and copper levels of men with normal and high blood pressure This study was carried out to find the nutritional status, food consumption and serum magnesium, zinc and copper levels of men with normal and high blood pressure. Two groups of 25 male patients attending the Outpatients' Depart ment of Ankara DDY hospital who were similar in socıo-demographıc characteristics and age were studied. Quesionnaires were completed by personal interviews and food con sumption on three consecutive days was recorded. Blood samples for serum magnesium, zinc and copper levels were examined in the labora tory of Hacettepe Surgical Research Department by the atomic absorp tion method. No information was supplied to the laboratory about the origin of the blood samples. It was found that individuals with normal blood pressure consumed a daily average of 2205 kcal energy, 83-.6gm. total protein, 44.1 gm. animal protein, 39.4 gm vegetable protein, 72.9 gm. total fat, 38.1 gm. vegetable oil, 5887 I.U. A vitamin, 724.6 mg Ca, 14.3 mg Fe, 1.71 mg tiamm, 1.85 mg riboflavin, 15.6 mg nacm, 157.9 mg Vit.C. Those with high blood pressure were found to be consuming a daily average of 2589 kcal. energy, 94.5 gm. total protein, 51.3 gm. vegetable protein, 43.2 gm. animal protein, 87.6 gm. total fat, 41.5 gm. animal fat, 45.3 gm. vegetable oil, 8062 IU A vitamin, 812.2 mg. Ca., 16.5 mg, Fe., 1.88 mg. thiamin, 1.79 mg. riboflavin, 16.09 mg. Niacin, 133.3 mg. Vit.C. The daily average magnesium consumption of the normal blood pressure group was 280.9 mg. whereas that of the high blood pressure70 group was 307.9 mg. No significant differences were found between the two groups. The average serum magnesium levels were 2.1 and 2.2 mg/dl for the normal and high blood pressure groups respectively. These levels are normal and there was no significant difference between the groups. Likewise, there was no significant difference between the serum zinc levels of the two groups; the average of the normal blood pressure group was 83.9 ugm/dl and that of the high blood pressure group 81.3 jigr/dl, but 50% in each group had low serum values. The average daily copper consumption of individuals with normal blood pressure was 1.89 mg. and that of those with high blood pressure was 1.86 mg., showing no significant difference between groups. In the same manner, no significant difference was found between the serum copper levels of the two groups. They were 85.7 ugm/dl for the normal and 91.6 ugr/dl for the high blood pressure groups respectively but the serum copper levels were low in 60% of the normal blood pres sure group and 40% of the high blood pressure group. 76
- Published
- 1992
28. Yarıkentsel ve kentsel bölgedeki gebelerin beslenme alışkanlıkları ve besin tüketimleri
- Author
-
Altan (Kutlar), F.Ebru, Egemen, Ayten, and Diğer
- Subjects
Nutrition and Dietetics ,Pregnancy ,Beslenme ve Diyetetik ,Food preferences ,Nutritional habits - Abstract
ÖZET Gebe kadın beslenmesi, bebemin intrauterin gelişimi ve anne sağlığı acısından önemlidir. Gebelikte annedeki değişiklikler ve bebek nedeniyle de gereksinimler artmış olup, beslenme farklılıklar gösterir. Bu çalışmanın amacı, sosyoekonomik ve kültürel farklılıkların bulunduğu iki yerleşim yerinde yasayan gebelerin beslenme alışkanlıklarını, günlük besin tüketimlerini ve beslenme konusundaki bilgilerini saptamaktır. Araştırma Ankara îli'nde kura ile saptanan Altındağ, Mamak, Keçiören semtlerinin yarıkentsel özellik gösteren bölgelerinden rastgele yöntemle seçilen 113 gebe ile Bahcelievler, Ayrancı, Çankaya semtlerinden rastgele yöntemle seçilen 117 gebe üzerinde yapılmıştır. Gebelerin tanıtıcı bilgileri ve beslenme konusundaki bilgilerini saptamayı amaçlayan anket formu, evlerinde karşılıklı görüşme tekniğine göre uygulanmıştır. Ayrıca, üc günlük tüketimleri saptanmıştır. Yarıkentsel ve kentsel bölgeden araştırmaya alınan gebeler, genellikle 21-30 yaş civarında olup, aralarında öğrenim durumu, aile yapısı, ekonomik durum, beslenme bilgi puanları bakımından önemli farklar bulunmasına rağmen, besin ökeleri tüketim düzeyleri önemli farklar göstermemiştir. Her iki bölgeden araştırmaya katılan gebelerin protein, kalsiyum, demir, fosfor, niacin ve riboflavin tüketimleri önerilenden az; ya
- Published
- 1992
29. Amasya ili merkez sağlık ocağı bölgesinde beslenme alışkanlıkları
- Author
-
Özdoğan, Betül, Egemen, Ayten, and Diğer
- Subjects
Ev Ekonomisi ,Home Economics ,Nutritional habits ,Amasya - Abstract
ÖZET Türkiye de okul öncesi çocuklarda malnutrisyon prevalansının yüksekliği yanında diğer yaş gruplarında da anemi, riboflavin, D vitamini, iyot eksikliği sık olarak görülmektedir. Öte yanda bunun ve besin sanitasyonunda olan eksiklikler ve yanlışlar nedeniyle oluşan beslenme sorunlarının çözümünde toplumun beslenme konusundaki bilgileri ve beslenme alışkanlıkları, besin hazırlama olanakları önem taşır. Bu çalışmada Amasya İli Merkez Sağlık ocağı bölgesinde merkez ve gecekondu yerleşim yerinde oturan ailelerin bazı beslenme alışkanlıkları ve besin hazırlama yöntemlerinin saptanması amaçlanmıştır. Araştırmaya merkezden İBD gecekondu bölgesinden 120 aile sağlık ocağı kayıtlarından yararlanılarak sistematik örnekleme yöntemi ile alınmıştır. Ailelerde, annenin ve ailenin bazı tanıtıcı bulguları ile, beslenme alışkanlıklarını ve besin hazırlama olanak ve yöntemlerini saptamayı amaçlayan anket formu ev ziyareti yapılarak, karşılıklı görüşme tekniğine göre uygulanmıştır. Toplam 300 ailedeki annelerin % 12. 3' ünün okuryazar olmadığı, % 2.0'ının okuryazar % 59.0'ının ilkokul % 2
- Published
- 1991
30. Annenin gıda tüketiminin sütün bileşimine etkisi
- Author
-
Tüzün, Nilay, Egemen, Ayten, and Diğer
- Subjects
Nutrition and Dietetics ,Beslenme ve Diyetetik ,Milk-human - Abstract
78 ÖZET Anne sütü doğumdan 4-6 aya kadar bebeğin tüm fizyolojik ve psikososyal gereksinimlerini tek başına karşılayan, bebe ği enfeksiyonlardan koruyan ideal bir besindir. Ankara'nın kırsal Etimesgut bölgesi ile Kent merkezin den seçilen 50 annenin, aile yapısı, gebelik öyküleri, ge belik ve emziklilik dönemlerine ilişkin bilgileri, emzikli liğin İ, ve 3» ayındaki gıda tüketimleri sorüffcurlöâ vö göz- lem yoluyla saptanmış ve aynı dönemlerde annelerden süt top lanarak; askorbik asit ve riboflavin tüketim düzeyleri ile bu vitaminlerin sütlerindeki miktarları arasındaki ilişki incelenmiştir. Bu çalışmada doğumdan bir ay sonra anne sü tündeki C vitamini düzeyi, kırsal bölgede, 2.297 mg/dl, kentsel bölgede 2.ı&8:6mg/dl, riboflavin miktarı ise kırsal bölgede 0.02$ mg/dl, kentsel bölgede 0.031 mg/dl, üçüncü ayda, aynı sırayla C vitamini 1.870mg/dl ve 3.342 mg/dl, riboflavin ise 0.02Jmg/dl ve 0.03 2 mg/dl olarak bulunmuştur. Annelerin askorbik asit tüketimleri ile sütlerindeki askor bik asit miktarları arasındaki ilişki kırsal ve kentsel böl gede Önemli bulunmuş olup, annenin günlük askorbik asit tü ketimi arttıkça sütündeki miktarın da arttığı saptanmıştır. Annelerin riboflavin tüketimleri ile sütlerindeki ribofla vin miktarları arasındaki ilişki ise anlamsız bulunmuştur. Kırsal bölgedeki annelerin doğumdan bir ay sonra, kişi başı na riboflavin 0.89mg/günde, askorbik asidi 65.70 mg/günde tükettikleri görülmüştür. Aynı dönemde kentsel bölgedeki riboflavin tüketimi 1.20 mg. C vitamininin 152.30 mg oldu ğu saptanmıştır. Kentsel bölgedeki annelerin B` ve C vitami ni tüketimleri kırsal bölgeden anlamlı olarak farklı bulun muştur. Doğumdan üç ay sonra da kırsal ve kentsel bölgedeki annelerin besin tüketimleri incelendiğinde farklılığın an lamlı olarak devam ettiği görülmüştür. 100
- Published
- 1989
31. Anne sütü miktarı ve bunu etkileyen faktörler
- Author
-
Elmacioğlu, Funda, Egemen, Ayten, and Diğer
- Subjects
Nutrition and Dietetics ,Beslenme ve Diyetetik ,Milk-human - Abstract
70- ÖZET Anne sütü bebeğin büyüme ve gelişmesini sağlayan en ideal besin dir. Bu nedenle de her bebeğin belli bir süre anne sütü ile beslenmesinin özendirilmesi ve sağlanması evrensel bir kural olarak belirlenmiştir. Ancak değişik toplumlarda annelerin her koşulda süt üretimlerinin ne olduğunu ve bebeğin ne süre büyüme ve gelişmesini yeterli sağladığının incelenmesi gerekir. Bu çalışmada gebelerin son trimestrindeki besin tüketimlerinin annelerin kolostrum ve doğumdan bir, iki, dört ay sonraki süt miktarları ile anne sütü üretimini etkileyen bazı faktörlerin incelenmesi amaçlanmıştır. Çalışma Ondokuz Mayıs Üniversitesi Tıp Fakültesi Kadın Doğum polikliniğine başvuran 9. gebelik ayında olan gebelerden rastgele yöntemle seçilen gebeler üzerinde yapılmıştır. Seçilen gebelerden araştırma gereklerini kabul eden gönüllü anneler doğumdan itibaren 4 ay ekte görülen form 1, 2, 3, 4 ile izlenmiştir. Anne sütü miktarı üç gün üst üste 5 grama kadar duyarlılıktaki terazi ile bebeğin her beslenmesinde emmeden önce ve emdikten sonraki ağırlığının ölçülmesi ile saptanmıştır, ölçümlerin aynı koşullar altında yapılmasına özen gösterilmiştir. Annelerin enaz kolostrum miktarlarının 180 ml/gün, ençok 310 ml/gün, ortalama kolostrum miktarının 219 ml/gün olduğu saptanmıştır. Araştırmadan elde edilen bulgulara göre annelerin yaş, cins ve aktivite durumlarına göre besin öğelerinin günlük tüketimi incelendiğinde hem gebelik hemde emziklilik süresinde bu tüketilenlerin önerilen miktarlara-71- göre yüksek olduğu görülmüştür. Bu çalışmada annelerin %50'sinin memur olduğu, %60'ımn ekonomik durumunun orta olduğu, %32.5'inin bebeğini ilk kez emzirdiği, annelerin %77.7'sinin bebek ağladıkça emzirdiği, %15'inin sigara içtiği saptanmıştır. Ortalama süt miktarlarının doğumda 219, emzikliliğin 1. ayında 573, 2. ayında 552, 4. ayında 445 gram/günde olduğu saptanmıştır. Gebelikteki ve emziklilikteki gıda tüketiminin süt üretimi üzerinde etkisi olmadığı görülmüştür. Annenin yaşının 25-29, 30-34 arasında olması gebelikte, fazla miktarda yumurta ve kurubaklagil tüketmesi, demir preparatı kullanması, emzeklilikte bebeğe ek besin başlamanın süt üretimini arttırdığı görülmüş tür. Bebeğin erken veya sezeryanla doğmasının ilk verilen besinin ticari mama olmasının gebelikte sigara içilmesinin, bir önceki gebelik ile bu gebelik arasındaki sürenin bir yıldan az olmasının ortalama süt miktarını azalttığı bulunmuştur. 78
- Published
- 1989
32. Aile planlaması örneğinde eğitim sonu başarıyı etkileyen faktörler
- Author
-
Aybaş, Güldali, Egemen, Ayten, and Halk Sağlığı Anabilim Dalı
- Subjects
Sağlık Eğitimi ,Health Education - Abstract
101
- Published
- 1984
33. Diş sağlığı konusunda grubun bir bölümüne yapılan eğitimin tüm gruba etkisi
- Author
-
Bozca, Abdullah, Egemen, Ayten, and Halk Sağlığı Anabilim Dalı
- Subjects
Sağlık Eğitimi ,Diş Hekimliği ,Dentistry ,Health Education - Abstract
86
- Published
- 1983
34. Yaşlıların ev koşullarında beslenme durumları
- Author
-
Atilla, Sema, Egemen, Ayten, and Beslenme ve Gıda Bilimleri Anabilim Dalı
- Subjects
Nutrition and Dietetics ,Beslenme ve Diyetetik - Abstract
128
- Published
- 1986
35. Lise öğrencilerinin spor ve sağlık konusunda bilgi, tutum ve davranışlarının saptanması ve bilgi kaynaklarının belirlenmesi
- Author
-
Selçuk Tabak, Ruhi, Egemen, Ayten, and Halk Sağlığı Anabilim Dalı
- Subjects
Sağlık Eğitimi ,Health Education - Abstract
89
- Published
- 1984
36. Kırsal bölgede beslenme eğitiminin malnütrisyonun önlenmesine ve tedavisine etkileri
- Author
-
Koçoğlu, Gülay, Egemen, Ayten, and Beslenme ve Gıda Bilimleri Anabilim Dalı
- Subjects
Nutrition and Dietetics ,Beslenme ve Diyetetik - Abstract
119
- Published
- 1986
37. İlkokul çocuklarına ishal konusunda yapılan eğitimde öğretmenin rolü
- Author
-
Metin, Mualla, Egemen, Ayten, and Halk Sağlığı Anabilim Dalı
- Subjects
Halk Sağlığı ,Sağlık Eğitimi ,Public Health ,Health Education - Abstract
85
- Published
- 1983
38. Çubuk merkez sağlık ocağı bölgesinde erişkin grupta obesite prevalansı ve bunu etkileyen etmenlerin saptanması
- Author
-
Yavuz, Sabire, Egemen, Ayten, and Beslenme ve Gıda Bilimleri Anabilim Dalı
- Subjects
Nutrition and Dietetics ,Beslenme ve Diyetetik - Abstract
113
- Published
- 1986
39. Evaluation of voiding dysfunctions in children with chronic functional constipation.
- Author
-
Kasirga E, Akil I, Yilmaz O, Polat M, Gözmen S, and Egemen A
- Subjects
- Adolescent, Age Factors, Child, Child, Preschool, Chronic Disease, Constipation physiopathology, Enuresis complications, Female, Humans, Infant, Male, Sex Factors, Time Factors, Urinary Incontinence, Urge complications, Constipation complications, Enuresis etiology, Urinary Incontinence, Urge etiology, Urinary Tract Infections complications
- Abstract
There are controversial results about the role of dysfunctional bowel emptying in disorders of the urinary tract like urinary tract infection (UTI), vesicoureteral reflux (VUR) and enuresis. Constipation may cause UTI, enuresis and VUR due to the uninhibited bladder contraction. The aim of this study was to investigate the frequency of nocturnal enuresis, UTI and instability symptoms in chronic functional constipation (CFC). This study included 38 children with CFC and 31 children as the control group. Detailed past and present history of UTIs or symptoms pointing to this diagnosis, enuresis, encopresis, urgency and urge incontinence was obtained from both groups as well as the family history of UTI. Urinalysis, urine culture and stool parasite analysis as well as abdominal ultrasonography were performed on both groups. Age range of the children with CFC was 6-192 months (mean +/- standard deviation (SD) 63.5 +/- 51 months); that of the control group was 4-180 months (mean +/- SD 82 +/- 46.2 months). Frequency of UTI and urgency was significantly higher in the CFC group. However, frequencies of urge incontinence, nocturnal enuresis, and genitourinary abnormalities were not different between the two groups. In conclusion, risk of UTI and urgency is increased in CFC, but that of other voiding dysfunctions like urge incontinence do not change significantly. Therefore, we suggest that UTI and urgency should be questioned in children with CFC and vice versa.
- Published
- 2006
40. Frequency and characteristics of mongolian spots among Turkish children in Aegean region.
- Author
-
Egemen A, Ikizoğlu T, Ergör S, Mete Asar G, and Yilmaz O
- Subjects
- Chi-Square Distribution, Diagnosis, Differential, Female, Humans, Infant, Infant, Newborn, Male, Mongolian Spot diagnosis, Parents psychology, Skin Neoplasms diagnosis, Surveys and Questionnaires, Turkey epidemiology, Mongolian Spot epidemiology, Skin Neoplasms epidemiology
- Abstract
Mongolian spots, which are benign congenital lesions observed in the first years of life, can cause distress for parents due to aberrant localization as well as unexpected number and size. Therefore, efficient differential diagnosis is necessary. The aim of this study was to determine the frequency and characteristics of mongolian spots in 1-12-month-old children in a west Anatolian city and to evaluate parental approach to these lesions. The study included 924 children who presented to Ege University Hospital Healthy Child Outpatient Department between January and August 2003. A questionnaire was applied to the families while all children were examined scrupulously for the presence of mongolian spots. The frequency of these lesions in the study population was determined to be 26%; this rate was 20% and 31% in boys and girls, respectively. No lesion was detected in blond-haired children; however, it was detected in 47% of brunettes. Most common localizations were lumbosacral, gluteal, and back, though knee, scalp and feet were also encountered. Upon questioning, most parents stated it was a birth mark; however, 10% accepted to consult a doctor about the issue. In conclusion, identifying mongolian spots and informing parents are essential to strengthen the family-doctor relationship.
- Published
- 2006
41. Evaluation of association between hepatitis A and Helicobacter pylori infections and routes of transmission.
- Author
-
Egemen A, Yilmaz O, Akil I, and Altuğlu I
- Subjects
- Adolescent, Child, Child, Preschool, Comorbidity, Female, Humans, Infant, Linear Models, Logistic Models, Male, Prevalence, Rural Population, Turkey epidemiology, Urban Population, Helicobacter Infections epidemiology, Helicobacter pylori, Hepatitis A epidemiology, Hepatitis A transmission
- Abstract
Previous research about coexistence of Helicobacter pylori (HP) and hepatitis A virus (HAV) infections and the factors that increase their prevalence has suggested that the route of transmission of HP infection includes oral-oral and water-foods as well as the fecal-oral route. The aim of this study was to evaluate the routes of transmission of HP by comparing the seroprevalences of HP and HAV in children. One hundred and two children aged 1-18 years living in rural and urban regions of Izmir were included in this study. Anti-HP IgG and anti-HAV IgG antibodies were measured via enzyme immunoassay method. Seropositivities for HP and HAV were 56.8% and 51.9%, respectively. Seroprevalence for both infections increased with increasing age. However, a significant difference could not be detected between rural and urban areas. Sex did not have a significant effect. There was no infection in 22.1% of children, while 30.8% had both of the infections. 21.1% were positive only for HAV while 26% were positive only for HP. No significant correlation between seroprevalences of HP and HAV was detected. This study suggests the existence of various other routes of transmission of HP apart from the fecal-oral route.
- Published
- 2006
42. A very rare cause of recurrent apnea: congenital nasopharyngeal teratoma.
- Author
-
Ulger Z, Egemen A, Karapinar B, Veral A, and Apaydin F
- Subjects
- Female, Humans, Infant, Nasopharyngeal Neoplasms congenital, Nasopharyngeal Neoplasms surgery, Recurrence, Respiratory Sounds etiology, Teratoma congenital, Teratoma surgery, Apnea etiology, Nasopharyngeal Neoplasms complications, Respiratory Distress Syndrome etiology, Teratoma complications
- Abstract
A three-month-old girl patient born at the 37th week of gestation as one of twins was admitted to our hospital with cardiac arrest. There was past medical history of multiple hospitalizations with symptoms of cyanosis, respiratory distress, and frequent and severe attacks of apnea since her birth. On nasopharyngeal computerized tomography a mass (25x24 mm) occupying the right side of the nasopharynx was detected. The pathological evaluation of the excised mass revealed benign teratoma. After the removal of the nasopharyngeal mass under general anesthesia, respiratory distress and attacks of apnea disappeared completely. In every neonate with unexplained stridor and recurrent apnea, beside the common causes like respiratory distress syndrome, sepsis, and asphyxia, the possibility of oropharyngeal and nasopharyngeal mass should be kept in mind.
- Published
- 2005
43. Mothers' attitudes towards their own presence during invasive procedures on their children.
- Author
-
Karapinar B, Yilmaz D, and Egemen A
- Subjects
- Adolescent, Adult, Age Factors, Child, Child, Preschool, Female, Humans, Infant, Middle Aged, Mother-Child Relations, Socioeconomic Factors, Surveys and Questionnaires, Attitude, Mothers psychology, Office Visits
- Abstract
This study assessed of the preferences 742 mothers regarding their own presence during invasive procedures performed on their children. The relationships between socio-demographical characteristics and preferences of the mothers and disease characteristics of the children were examined. A mother's desire to be present was found to increase with decreasing invasiveness of the procedure as well as with increasing analgesia and sedation provided. The desire to be present was higher in young mothers with higher socio-economic levels and educational backgrounds, with younger children and with children who had undergone prior recurrent interventions. This study demonstrated that most of the mothers preferred to be present during the procedure, and that the ratio of mothers willing to do so increased significantly if the children were sedated. The results suggested that pediatricians can improve the quality of service and physician-patient-family relationship by taking mothers' preferences into consideration.
- Published
- 2005
44. A generally neglected threat in infant nutrition: incorrect preparation of infant formulae.
- Author
-
Egemen A, Kusin N, Akşit S, Emek M, and Kurugöl Z
- Subjects
- Body Weight, Female, Humans, Infant, Infant, Newborn, Male, Food Handling methods, Infant Food, Infant Nutritional Physiological Phenomena
- Abstract
Breast milk is the most appropriate food for infants. At least 4-6 months of breast feeding is sufficient for all babies if appropriate growth is monitored monthly. However, for those infants unable to breast-feed sufficiently or at all, formula can be given as an alternative. However, serious health problems such as hypernatremic dehydration, malnutrition, and obesity may develop if powdered formula is not appropriately prepared. In the present study, our aim was to investigate whether or not mothers of formula-fed babies in Ozkanlar (Izmir, Turkey) district prepared powdered infant formula appropriately. For this purpose, we visited all (328) families with infants younger than 12 months of age. Forty-two (13%) of these 328 infants were still fed formula. The mothers of the infants were asked to prepare formula for two different meals, and duplicate samples from each prepared formula were taken for the measurement of dry matter. Fifty percent of the mothers diluted formula with 10% more or 10% less water for the second meal as compared with the first meal. Four (10%) mothers diluted formula with 10% or less of the required water, while 27 (64%) prepared formula with 10% or more of the required water. It is concluded that mothers must be informed about the preparation of formula when formula is prescribed for their babies.
- Published
- 2002
Catalog
Discovery Service for Jio Institute Digital Library
For full access to our library's resources, please sign in.